Connect with us

EKONOMİ

Reuters: Erdoğan’ın faiz planı işe yaramayacak

Yayınlanma:

|

Reuters’a konuşan uzmanlar, uzun soluklu politikalar üretilmeden “günü kurtaran” faiz indirimleriyle Cumhurbaşkanı’nın istediğini söylediği “düşük faiz” ortamının oluşmayacağını, TCMB’nin faizler üzerindeki kontrolünü kaybettiğini vurguladı. Prof. Erinç Yeldan, “döviz krizi” uyarısında bulundu.

Merkez Bankası’nın (TCMB) son faiz indirimlerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yatırımların önünü açmak ve daha çok istihdam yaratmak için istediği düşük kredi faizleri politikası ile çeliştiğini söyleyen akademisyenlere göre, uzun vadeli politikalara odaklanmadan sadece “günü kurtarmak” adına alınan kararlarla kalıcı düşük faiz ortamının oluşması mümkün değil.

Son dönemde yapılan anketlerin ortalamaları alındığında ilk seçimde mevcut durumu koruyacağı garantisi olmayan Erdoğan faiz indirimini en geç 2023’te gerçekleşecek seçimler öncesi ekonomik büyümeyi, ihracatı ve dolayısıyla istihdamı desteklemek adına istiyor. Ancak Erdoğan’ın seçimler öncesinde faiz indirimlerinin ekonomiyi canlandıracağı görüşü, yüksek enflasyon ve TL’deki değer kaybı nedeniyle işe yarayacak gibi görünmüyor.

PROFESÖRLERDEN ELEŞTİRİ

Reuters’ın görüşlerine başvurduğu tamamı ekonomi profesörü olan 10’a yakın akademisyen de TCMB’nin faiz indiriminin piyasa faizlerini yükseltici etkisine dikkat çekerek istenilen ile sonucun birbirinden çok farklı olduğunu belirtiyor.

Cumhurbaşkanlığına yakın kaynaklar, enflasyondaki yükseliş başta olmak üzere risklerine rağmen indirimlerin ekonomi için “gerekli” olduğunu savunurken akademisyenlere göre durum çok farklı.

Merkez Bankası (TCMB) enflasyondaki yükselişe rağmen Erdoğan’ın uzun süredir istediği faiz indirimlerine Eylül’de 100 baz puan ile başladı. Ekonomistler politika faizinin sabit kalacağını tahmin ediyordu.

Cumhurbaşkanlığı, Erdoğan’ın faiz indirim talebine ilişkin bir soruya haberin yazıldığı sırada henüz yanıt vermedi. TCMB ise Erdoğan’ın faiz indirimi için baskı yapıp yapmadığı sorusunu yanıtlamadı.

MERKEZ’İN İNDİRİMİ PİYASA FAİZLERİNİ YÜKSELTTİ

Faiz indirimi sonrası piyasanın dikkat çektiği en önemli unsurlardan biri hem kısa hem de uzun vadeli tahvil faizlerinin belirgin şekilde yükselmesi oldu.

Gösterge 10 yıllık tahvil getirisi TCMB kararının ardından yaklaşık 70 baz puan yükselişle yüzde 18.66’ya ulaştı. Benzer şekilde kredilerin de yer aldığı birçok fiyatlamada risk ölçümü için de kullanılan CDS 60 baz puan yükselişle 440 baz puana çıktı.

Koç Üniversitesi Ekonomi Profesörü Selva Demiralp, piyasaların politika yapıcılara önemli bir sinyal verdiklerine işaret ederek, “Önemli olan ülkenin makroekonomik temelleri ve kırılganlıklarını gözeten uzun soluklu politikalar üretebilmektir. Bu yapıldığı sürece uzun vadeli fiyatlamalar azalan riskleri ve enflasyon beklentilerini göz önünde bulundurur ve faizler aşağı iner” dedi.

“Uzun vadeli sonuçları göz ardı edip günü kurtarmak için eldeki avuçtakini har vurup harman savuran politikalar bir süre sonra kısa vadede de günü kurtaramaz hale gelir” diyen Demiralp, sözlerini, “Şu anda Türkiye’de gözlemlediğimiz tam da bu” diye sürdürdü.

2018’DE DURUM DEĞİŞTİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2002 yılında beri göreve geldiğinden beri yüksek büyümeyi en ön planda tuttu. İlk 10 yılda Türkiye ekonomisi her makro ölçüm cinsinden büyüdü gelişti zenginledi. Ancak 2012-2015 yılları arasında durum değişti 2015’ten pandemi dönemine ise iyileşen göstergeler bozulmaya başladı. Türkiye yüzde 10 üzeri büyümeler yaşadıktan sonra 2018-2020 döneminde çok düşük seviyelerde büyüyebildi ve TL’deki değer kaybı ile pahalılaşan ithalat ve benzeri gelişmelerle iktidarın ilk yıllarında belirgin artan zenginleşme yerini halkın fakirleşme hissine bıraktı.

Birçok ekonomist bugün yüksek büyüme için kalıcı düşük faiz gerektiği konusunda hemfikir ancak kalıcı düşük faiz politikaları için ise önce enflasyonu beklentileri kontrol altına almak gerekiyor. Bu da ya bugünkü faizden daha yüksek bir faiz ya da aynı faizin daha uzun süre yüksek tutulmasını gerektiriyor. Erken faiz indirimleri ise aksine bu hedefi zora sokuyor.

ENFLASYON BEKLENTİLERİ

Akdemisyenlerin dikkat çektiği bir diğer nokta ise enflasyon beklentileri. TCMB’nin enflasyon için doğru para politikasını gerektiği kadar uygulamayacağı yönündeki yaygın inanç beklentiler kanalı ile daha yüksek enflasyona neden oluyor. Bu güven sorununu da beraberinde getiriyor. Bunun çözümü için ise yasa değişikliği ile bankaya yeniden tam bağımsızlık kazandırmak gerekli. Çünkü akademisyenlere göre TCMB yeterince bağımsız ve kararlarını da bu nedenle doğru alamıyor.

Öte yandan verilere bakıldığında para piyasalarında işlemcilerin kısa vadede faiz indirimlerin devamını öngörmelerine karşın bir yıl içinde faizlerin yeniden yüzde 18-18.5’e yükseleceği fiyatlanıyor.

TCMB PİYASA FAİZLERİNİN KONTROLÜNÜ KAYBETTİ

AKP’nin 2023 seçimleri öncesinde ranta krediye her ne pahasına olursa olsun büyümeye ihtiyaç duyduğuna dikkat çeken Kadir Has Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Erinç Yeldan, “AKP ekonomi idaresi yeniden bir büyüme öyküsünü her ne pahasına olursa olsun kurgulama çabası içindedir. Bu çabanın sonucunun ise daha da şiddetli dengesizlik ve derinleşecek bir döviz krizi olacağı açıktır” dedi ve ekledi:

“Bir başka hata ise sanki ekonomide faizi belirleyen merci TCMB gibi bir algı yaratılıyor. Sanki tüm yatırımcılar bankalar TCMB faizi ile çalışıyor gibi bir algı var ancak TCMB sadece 1 hafta repo faizini belirler. Piyasada ticari, tüketici kredisi gibi ekonomik göstergeler TCMB faizi, siyaset iç dış şoklar bunların bileşeni. TCMB faiz düşürdü ama ticari kredilerde belirleyici olan uzun dönemli faiz oranları yükseldi.”

Enflasyona odaklı para politikası uygulayan ve faiz artışlarına giden TCMB eski Başkanı Naci Ağbal döneminde yüzde 15.4 olan gösterge 10 yıllık tahvil faizi yüzde 13.5’e inmişti. Buna karşılık TCMB’nin geçen haftaki 100 puanlık faiz indiriminde ise 10 yıllık gösterge tahvilde bileşik faiz yüzde 18’in altından yüzde 18.7’ye yükseldi.

Birçok bankacı TCMB’nin özellikle kısa vadeli faizleri kontrol edemiyor olmasının risklerine de dikkat çekiyorlar. Akademisyenler dünyada tüm merkez bankalarının kısa vadeli faizleri belirleme kabiliyetini sorgulatmadıklarına dikkat çekiyorlar.

KREDİ FAİZLERİ ZORLAMA İLE DÜŞMEZ

Ancak birçok bankacı TCMB’nin iktisadi gerekçelerle açıklamakta zorlanılan faiz indiriminin özel bankaların firmalara verdikleri kredi faizlerini düşüremeyeceğini belirtiyor.

Bilkent Üniversitesi Ekonomi Bölüm Başkanı Refet Gürkaynak, “Eğer politika değişikliği ekonomik faaliyete destek vereceği düşüncesiyle yapılıyorsa, bu konuda iki yanlış varsayım var; bu, enflasyonu düşürme ihtiyacıyla çelişiyor. Ayrıca, faiz indiriminin büyümeyi hızlandıracağına dair temel varsayım da doğru değil. Çünkü siyasi ve ekonomik riskler için ilk sorun yüksek faizlerse, bunların hiçbirini dengelemiyorsunuz” dedi ve ekledi:

“Böyle yaparak bazı firmalara ve hane halklarına çok az yardım sağlayabilirsiniz, ancak muhtemelen o bile olmaz. Sonucun bir yansıması olan döviz kuru, ekonomik yönetişimin karmakarışık olduğunu ortaya koyuyor. Yüksek ithalat ve ayrıca şirketlerin artan dış borçları nedeniyle ihracat çok sınırlı tepki veriyor. Özel bankalar ise böyle bir durumda daha küçük bilançolarla çalışmak istiyor.”

Nitekim özel bankalarda TCMB’nin faiz indiriminden bu yana kredi faizlerinde belirgin bir düşüş yapılacağına dair açıklama gelmedi. Hata aksi yönde açıklamalar da oldu. İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, geçtiğimiz hafta enflasyonla mücadeleyi sıkı para politikasıyla yapma konusunda başarılı olunamadığını belirterek, enflasyon düşmeden kredi maliyetlerinin düşemeyeceğini kaydetti. Aran ticari kredi maliyetlerinin daha da düşmesi isteniyorsa mutlaka bundan sonra enflasyonun da düşürülmesi gerektiğini söyledi.

FAİZ İNDİRİMİ İŞE YARAMAYACAKSA NEDEN YAPILDI?

Erdoğan, yatırımların önünü açmak adına her konuşmasında düşük faiz istediğini söylüyor. Türkiye ekonomisi hali hazırda çift hanedeki işsizliği sadece sabit tutmak için bile yılda 1 milyon yeni iş yaratması gerekiyor. Bunun yanı sıra islamiyette faizin haram sayılması da bazılarına göre düşük faiz istekliliği için bir başka neden.

Cumhurbaşkanlığına yakın bir yetkili, “TCMB’nin faiz kararına yönelik eleştirileri olabilir ama bazı zor kararları almak lazım. Şu anda hem ihracatın artırılması hem istihdamın sağlanması hem yeni yatırımların önünün açılması için bu karar gerekiyordu. Olumsuz etkileri olabilir ama bu faydaların sağlanması için bu dönemde bu karar alınmalıydı” dedi.

Piyasalar faiz indiriminin devam etmesi halinde çok kısa sürede faiz artışına ya da geçmişte uygulanan rezerv azaltıcı politikalara yeniden ihtiyaç duyulabileceğinden endişeli. Bu endişe ise TL’de belirgin bir değer kaybı yaratıyor. 

REUTERS / Sözcü

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.