Connect with us

GÜNDEM

‘Sırasını gelmeden’ aşı olan İspanya Genelkurmay Başkanı istifa etti

Yayınlanma:

|

İspanya’da Murcia’da yerel hükümetinin sağlık bakanı ve Bask bölgesindeki iki hastanenin müdürünün ardından Genelkurmay Başkanı Miguel Angel Villarroya da sırası gelmeden Kovid-19 aşısı yaptırdığı için istifa etmek zorunda kaldı.

İspanya‘da bazı devlet yetkililerinin ‘sırası gelmeden’ Kovid-19 aşısı olması tartışmasıyla çalkalanıyor. 

İspanya’daki 17 özerk yönetimden biri olan Murcia’da yerel hükümetinin sağlık bakanı ve ardından Bask bölgesindeki iki hastanenin müdürü, protokolün dışına çıkarak Kovid-19 aşısını erken yaptırmaları sonucu gelen baskılardan hafta içinde görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı. Bu isimlere son olarak İspanya Genelkurmay Başkanı Miguel Angel Villarroya da dahil oldu. 

Kovid-19 aşısını erken olan diğer bir siyasetçi, Ceuta özerk yönetiminin sağlık bakanı Javier Guerro ise baskılara rağmen istifa etmeyeceğini açıkladı.

Guerro, “Ben normalde grip aşısı bile olmam. Danışmanlarım Kovid-19 aşısını getirip, ben olmadan kendilerinin de olmayacağını söyledi. Ben de aşıyı yaptırdım. Ama ikinci dozu yaptırmayacağım” diyerek kendini savundu.

Son olarak, Genelkurmay Başkanı General Miguel Angel Villarroya ve bazı üst düzey askerlerin de Kovid-19 ilk doz aşılarını olduğu ortaya çıktı. 

İçişleri Bakanı Fernando Grande Marlaska, bakanlığına bağlı olan jandarma kurumunda erken aşı olanlar arasında bulunan bir yarbayı hemen görevden aldı. İspanyol basınında yer alan haberlerde, Marlaska’nın söz konusu yarbayı “acil” koduyla görevinden uzaklaştırdığı, jandarma ve polis içerisinde erken aşı olan başka vakaların olup olmadığının da araştırıldığını yazdı.

Ayrıca Savunma Bakanı Margarita Robles’in de Genelkurmay Başkanı Villarroya’dan, Kovid-19 aşısını  erken olmasının gerekçesiyle ilgili bir savunma istediği ileri sürüldü. Ardından da Villarroya’nın istifası haberi geldi. 

Okumaya devam et

GÜNDEM

ZENGİN OLMAK ÜSTÜNE…

Yayınlanma:

|

Yazan:

1. Zengin insanlar ilişki ağlarını genişletmek için etraflarına bakınır, geri kalan herkes ise iyi bir iş bulabilmek için…
2. Tasarruf ederek zenginleşilebileceğini düşünenler fakirlerdir, zenginler ancak gelirlerini artırarak zenginleşebileceklerini bilirler.
3. Zenginler parasını getirisi olmayan lüks ürünlere yatırmaz, öncelikle gelir getiren varlıklara yatırır ve oradan elde ettikleri getiri ile tüketim yaparlar.
4. Zenginler borçlanmaktan çekinmez, en iyi para kazanma yönteminin başkasının parasıyla para kazanmak olduğunu bilirler.
5. Zenginler para kazanmanın çok çalışmakla değil akıllı seçimler yapmakla alakalı olduğunu bilirler. İyi fikirleri olan iyi insanları bularak onların çok çalışmalarını sağlarlar.
6. Zenginler, zenginliklerini başkalarına göstermeye çalışmaz, kaliteli yaşar ancak gösteriş için tüketim yapmazlar.
7. Zenginler, herkesin her şeyin kötüye gittiğini düşündüğü anlarda yatırım yapmaya ve risk almaya hazırdır. Varlıklardan para kazanmanın en garantili yolunun o varlığı düşük değerden almak olduğunu bilirler.
8. Zenginler tüm yumurtalarını aynı sepete koymazlar, farklı ülkelerde farklı yatırımlar, varlıklar edinir, hatta farklı vatandaşlıklar elde ederek her dönemde kendilerini korumayı bilirler.
9. Zenginler varlıklarına, şirketlerine, yatırımlarına aşık olmaz, değerini bulan her şeyin satılık olduğunun farkındadırlar.
10. Zenginler parayı korumanın parayı kazanmaktan zor olduğunu bilirler. Kısa vadeli kazanç hevesi ile aşırı riskler almazlar, pembe hayallere kapılmazlar. Paranın kartopu etkisi ile büyüyeceğinin farkındadırlar.

 

Kürşat TUNCEL – www.kursattuncel.com

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Türkiye pozitif ‘hikâye’ büyürken, gözler Cenevre’de

Yayınlanma:

|

Yazan:

Hafta sonu, Başkan Karahan’ın AA’ya verdiği özel röportajı okurken, ECB’nin bir dönem başkanlığını yapan bazuka lakaplı ve “ne gerekiyorsa (whatever it takes)” sözü ile kararlılığın ve herhangi bir engeli aşma iradesinin sembolü olarak hatırlanan Başkan Draghi’nin 2012 senesindeki konuşmasını hatırladım. Sn. Başkan Karahan, şahin bir üslup takınarak piyasalara güven telkin etmek suretiyle büyük montanlı faiz indirim beklentilerini törpülemeye çalıştığını görüyoruz.

Başkan Karahan %24 olan yıl sonu enflasyon hedefine ulaşmak için ne gerekiyorsa yapılacağına vurgu yaparken, TL’deki reel değerlenmeye de atıfta bulundu. Başkan Karahan, kur için bir hedef seviyeleri olmadığını, uygulanan politikaların bir sonucu olarak yatırımcı tercihinin TL lehine artması ile reel değerlenmenin devam ettiğini söyledi. Biz de Başkan Karahan ile aynı noktada olmak suretiyle, TL’de reel değerlenmenin kademeli olarak azalmaya devam etse de yaz aylarına kadar süreceğini düşünüyoruz.

Hatırlamak gerekirse, geçen yılın Mart, Nisan ve Mayıs aylarının ortalama aylık enflasyonu %3,25 seviyesinde idi. Bu baz etkisinin yanı sıra, enflasyonun ana eğiliminde görülen yavaşlamanın da yardım ile, önümüzdeki aylarda düşüş ivmesinin devam etmesini bekliyoruz. TCMB’nin ise önümüzdeki üç toplantının her birinde 250 baz puan faiz indirimine giderek politika faizini %35’e çekmesini muhtemel görüyoruz. Sene sonu faiz beklentimiz ise %27,50 – %30,00 aralığında yer alıyor.

Gelin hep birlikte, faiz indirim beklentilerinin yanı sıra, TL ve TL cinsi varlıklar üzerinde var olan olumlu hikâyeye biraz da geniş bir açıdan bakarak manşetimize de ruh kazandırmaya çalışalım. Türkiye’nin son dönemde olumlu anlamda biriken hikâyesine bültenlerimizde hemen hemen her gün değiniyoruz. Özellikle, Trump sonrası yeni dünya düzeninde, kendisini savunma noktasında harekete geçen Avrupa’nın, AB üyesi olmayan Türkiye ile dirsek temasını oldukça önemsiyoruz. Türkiye ile AB arasında oldukça güçlenen diyalog ve Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her platformda AB üyeliğinden söz etmeye başlaması sonrası bu hafta 20-21 Mart tarihinde Türkiye’nin AB Liderler Zirvesi’ne katılımcı olarak davet edildiğinin altını bir kez daha çizmek isteriz.

Buradan başka ve çok önemli bir konuya sıçrayalım. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’in ev sahipliğinde, Cenevre’de 5+1 formatında düzenlenecek gayriresmi Kıbrıs zirvesi bugün başlıyor. KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Hristodulidis’in yanı sıra garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de toplantıda yer alacak. Zirve, adadaki statükoyu şekillendiren dinamikleri yeniden masaya taşırken, Kıbrıs meselesi, sadece adanın iki toplumlu yapısıyla sınırlı değil; Türkiye-AB ilişkilerinin de önemli bir parçası olarak okuyoruz. Son dönemde, Avrupa’nın savunma politikalarında Türkiye ile daha yakın bir işbirliği arayışı içinde olması, ya da NATO çerçevesindeki askerî angajmanların ve bölgesel güvenlik politikalarının gündemde olduğu bir dönemde, her ne kadar adanın kuzeyinde büyük bir heyecan hâkim olmasa da, stratejist kimliğim ile Cenevre ve ötesini farklı bir bakış açısı ile değerlendirmek istiyorum.

Özellikle Doğu Akdeniz’deki enerji denklemine eklenen jeopolitik kaygılar, tarafların masada daha fazla manevra alanı aramasına neden olabileceğini göz ardı etmesem de, AB’nin Rum tarafını her koşulda destekleyen yaklaşımını ise ne kadar sürdüreceğini merakla takip edeceğiz. KKTC, egemen eşitlik vurgusunu koruyarak Cenevre’ye giderken, şekillenecek diyalog ortamı, ya da içinde bulunduğumuz yeni dünya düzeni, hem Kıbrıs için hem de Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir denge arayışının parçası olabileceğini ve bu bağlamda adada olası bir anlaşmanın sanıldığı kadar da uzak olmayacağını düşünüyoruz!

Kıbrıs mevzusu haftanın sıcak gündem manşeti olsa da, Suriye ve Ukrayna’nın yeniden inşasında Türkiye’nin belli bir ölçüde fayda sağlayacağı beklentisi ile Borsa İstanbul son iki haftadır olumlu bir görünüm sergiliyor. Alt endekslerde, BIST Taş Toprak Endeksi (XTAST) çimento şirketlerinin önderliğinde son iki haftada %14 yükselerek lokomotif görevi üstlendi. Öte yandan, yabancının Türkiye yatırımlarında önemli bir barometre görevi üstlenen ABD ile ilişkiler şimdilik olumlu bir eksende ilerliyor. Trump’ın dış politikada sergilediği agresiflik ve sağa sola ‘kırmızı kart’ gösterdiği bir ekosistemde, hafta sonu gerçekleşen ve iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi mevzusunun ön plana çıkarıldığı Trump – Erdoğan telefon görüşmesini de olumlu hikâye sütununa ilave bir nokta olarak yazılması gerektiğini düşünüyoruz. Borsa İstanbul ana endeksi, son iki haftada %12 yükselirken, faiz indirim sürecinin bankacılık sektörüne olumlu yansıyacağı beklentisi ile bankacılık endeksi son üç haftada %14 yükseldi.

Faiz indirim senaryosunun Türk finansal varlıklarında önemli bir değerlenme potansiyeli taşıdığını ve bu bağlamda tahvil ve hisse senetleri için bir süredir geliştirdiğimiz olumlu tonu, olumlu tarafta kümelenen pekçok haber başlıkları ile korumaya devam edeceğimizi yeri gelişmek bir kez daha belirtmek isteriz. USDTRY kuru TCMB’nin güçlü rezervleri sayesinde bebek adımları ile kuzeye ilerlemeye devam ederken, bu sabah ilk işlemlerde 36,65 seviyesinden eşleşdiğini not edelim.

Her ne kadar Rusya elini yüksekten açarak bir aylık ateşkes sürecine ilişkin çekincelerini belirtse de, Ukrayna’nın ABD’ye karşı çaresiz duruşu sonrası, tünelin sonunda ‘ışığı’ görür gibiyiz. ABD Başkanı Trump’ın, Ukrayna’daki üç yıllık savaşı sona erdirmenin yollarını görüşmek üzere bu hafta Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile konuşması beklenirken, ABD temsilcisi Steve Witkoff, Moskova’da Putin ile yaptığı görüşmeyi “olumlu” olarak nitelendirdi. Olası bir barış, Rusya – Ukrayna savaşında yaşanan arz şokunu terse çevirip Türkiye gibi net enerji ve emtia ithalatçısı bir ülkeye destek vereceğini düşünüyoruz. Türkiye’nin yabancı indinde risklerini yansıtan beş yıl vadeli CDS risk priminin 258 baz puan ile neredeyse pandemi döneminden bu yana en düşük seviyelerde salınması, risksiz faiz olarak görülen ABD on yıllık faizin de geldiği seviyeler ile birlikte göz önüne alınırsa, olumlu havadan faydalanmak adına Hazine’nin yeni bir eurobond ihracına çıkması için zeminin de elverişli olduğunu düşünüyoruz.

Dönelim biraz da yurtdışı piyasalara. Trump’ın sağı solu belli olmayan ve yatırımcı güvenini sarsan politikalarının ilk etapta stagflasyona, devamıda ise resesyona (ekonominin üst üste iki çeyrek boyunca negatif büyüme göstermesi, yani daralması durumu) neden olacağı beklentisi ile geride bıraktığımız haftanın büyük bir bölümünde etkili olan riskten kaçınma isteği piyasaların karamsar tarafta kalmasına neden olmuştu. Ekonomik faaliyetlerin yavaşlayacağı, üretimin, yatırımların ve harcamaların düşeceği korkusu ile hisse senetleri sert satışlara sahne olurken, haftanın son iş günü, Rusya-Ukrayna ateşkes umutları ile ABD’de hükümetin kapanma ihtimâlinin azalması tepki alımlarına neden olmuştu.

Yeni gün ve hafta başlangıcında, ABD’nin Yemen’deki Husilere yönelik saldırısı manşetlerde yer alırken, Hüsilerin deniz taşımacılığına yönelik saldırılarını sonlandırana kadar saldırıların da devam edeceği belirtildi. İran destekli Husilerin Kızıldeniz’deki saldırıları, Süveyş Kanalı’ndan geçen gemi sayısında önemli bir düşüşe neden olurken, bu durum, küresel ticaretin yaklaşık %12-15’inin geçtiği Süveyş Kanalı’nda nakliyeyi aksatmış ve birçok lojistik şirketinin Afrika’nın güneyinden dolaşan alternatif rotalara yönelmesine yol açmıştır. Yolun uzaması, tedarik zincirinde sorunlara neden olurken, yakıt maliyeti başta olmak üzere enflasyonla savaşa da olumsuz bir katkı sağladığını göz ardı etmeyelim. Haberin risk algısını çok fazla etkileyeceğini düşünmüyoruz. Keza altının ons fiyatı haftayı tamamladığı 2,890 dolar seviyesinde salınırken, ABD 10 yıllık tahvil getirisi de benzer bir şekilde %4,30 seviyesinde işlem görüyor. Altın ons fiyatı geride bıraktığımız hafta 3,004 dolar seviyesini test ederek tam bir yıl önce başladığımız yolda bizleri utandırmadı! Çok net bir şekilde söylemek gerekirse, Trump döneminin barındırdığı belirsizlikler ve fiat para sistemine olan güvensizlik devam ettikçe, altında yön yukarı olmaya, beraberinde de gümüş ve bitcoini de sürüklemeye devam edeceğini düşünüyoruz.

Pasifiğin diğer ucunda ise Asya borsalarında iyimser havanın egemen olduğunu görüyoruz. Çin tüketimi artırmaya yönelik yeni teşvik önlemleri açıklamasıyla piyasalarda artan olumlu beklentiler borsalara da alım getirmiş. Şangay hâriç, geriye kalan tüm borsalarda %1’in üzerinde alımlar görürken, hükûmetin iç tüketimi canlandırmak için gelir artırıcı adımlar ve kredi koşullarının gevşetilmesi gibi önlemler duyurması, küresel talebi artıracağı umuduyla petrol fiyatlarını da yükseltti. Asya piyasaları güçlü bir seyir izlerken, Cuma günü tepki alımlarına sahne olan ABD borsaları, resesyon endişeleri nedeniyle bu sabah vadeli işlemlerde düşüş yönlü bir performans izliyor. ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, hafta sonu, ABD’de resesyon yaşanmayacağına dair “garanti verilemeyeceğini” belirterek yatırımcıların ekonomik durgunluk kaygılarını artırdı!

Trump’ın dış ticaret tarifeleriyle ilgili belirsizlik yaratan politikalarına paralel önde gelen kurumlar hisse senedi endeksleri için yıl sonu tahminlerini aşağı yönlü revize ederken, gözler Çarşamba günü sonuçlanacak olağan FED toplantısına çevrildi. Yatırımcılar olası faiz indirimi sinyalleri açısından Başkan Powell’ın basın toplantısını yakından takip edeceklerdir. FED kararının yanı sıra, İngiltere, İsviçre ve Japonya Merkez Bankası kararları da yakından takip edilecek. Barış umudu ile iyimser bir seyir izleyen Rus Rublesine paralel gözler Rusya Merkez Bankası kararında da olacak. Alman partiler savunma harcamalarında anlaşırken, EURUSD paritesi haftayı 1,0880 seviyesinden ve beş ayın zirvesine yakın tamamladı. EUR’nun aşırı alım bölgesine geldiğini, teknik mânâda, daha da yukarıda, 1,0980 seviyesinin önemli bir direnç görevi üstleneceğini düşünüyoruz.

Her ne kadar gözler merkez bankalarında olsa da, biz ise AB Liderler Zirvesi ve Cenevre Kıbrıs görüşmelerini takip edeceğiz. Bu minvalde, iyimser haberlerin veya olumlu ‘hikâyenin’ desteği ile Türk mali piyasalarında olumlu ayrışmanın da devam etmesini bekliyoruz.

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

GÜNDEM

Jenerasyonlar Arası Çatışma Manifestosu

Yayınlanma:

|

Yazan:

M.Ö. 500’lü yıllarda İzmir Efes’te yaşamış ünlü Yunan filozof Herakleitos’un bir özdeyişiyle girişi yapayım: Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.

Ben 35 yaşındayım. Y kuşağına mensubum. Evimize ilk bilgisayar 1996 yılında, ben daha altı yaşındayken alındı. O zaman bile, bundan yaklaşık 30 yıl önce, bilgisayar kullanabilene ilah gözüyle bakılıyordu. Bugün hazırlanan özgeçmişlerde neredeyse otomatik olarak “beliren” Microsoft Office programları o zamanlar yeniydi ve herkes için kapalı kutuydu. Günümüzde, en azından basit düzeyde Word, Excel vs. kullanamayan kişiler artık adam yerine bile konmuyor. Randy Smith’in 1989 yılında çektiği 107 dakikalık “Microsoft Word Tutorial” başlıklı video dünyanın en sıkıcı videosu seçilmiş, insanlar uyumalarına yardımcı olması için dinliyor (izlemiyor bile). X jenerasyonu için bu bir sorun değildi. Y için sorun. Z için ise gülünç…

Değişen sadece teknoloji değil. Aynı zamanda insanların tavır ve davranışları. Ben sosyolog değilim ama, her yeni jenerasyonun kendi alt kültürünü oluşturduğunu ve bunun gerek üst gerekse alt jenerasyonlar tarafından benimsenmediğini düşünüyorum. Bu benimsenmeme durumu X ile Y jenerasyonları arasında had safhada. Y ile Z arasında ise çok daha az. Benimsenmeyince, ortaya hazımsızlık çıkıyor. “Ben ondan çok daha tecrübeliyim. Nasıl onun kadar iyi yapamam?!” düşüncesi kişiyi için için yemeye, çürütmeye başlıyor. Doğal olarak, bu hazımsızlık karşı tarafa yansıtılıyor. En ufak söz batmaya başlıyor. Nerede ve hangi sektörde çalışırsanız çalışın, eğer üstlerinizle aranızda jenerasyon farkı varsa, çok büyük bir ihtimalle aynı dili konuşmuyorsunuz. Aynı dili konuşmamanın sonuçları var. Ama geri adım atmak yok.

Gündelik iş hayatından farazi bir örnek vereyim:

Varsayalım ki bir şirkete mutat işlerde çalışanlara yardımcı olacak bir program satın alınacak. Bu programın satın alınması için koca bir ekibe sayfalarca rapor yazdırılıyor. Ekip kullanılan yöntemlerin matematiksel boyutu gibi son derece teknik, kafa karıştırıcı detaylarla boğuşturuluyor. İşin vahim tarafı, raporu okuyacak kişinin konuyla ilgisi alakası yok. Biri isyan edip de “Biz bu gereksiz detaylarla neden uğraşıyoruz?” dediği anda, savunma hazır: “Ben öğrenin diye yapıyorum”.

Açık konuşayım: Bilgi çağındayız, bilgi alışverişi artık neredeyse bedava, bilgiye erişim geçmişte hiç olmadığı kadar kolay. Sadece öğrenmeyi istemeniz yeterli. Neredeyse doğduğu andan itibaren eline akıllı telefon tutuşturulan, interneti hayatının bir parçası haline getirmiş bir nesle korkutarak, sindirerek, stres altına sokarak bir şey öğretmeye çalışmak en hafif tabiriyle faydasız bir eylemdir.

Peki sonuç ne? Programın satın alınıp alınmayacağı hâlâ belirsiz. Canından bezmiş bir ekip. Şikayetin bini bir para. “Bak dikkat et, piyasa kan ağlıyor, uyum sağla” tarzında ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışan üstü kapalı tehditler.

Burada bir parantez açayım: (Hayır, mesele para değil. Programın aylık kullanım ücreti dışarıda bir öğle yemeği parası. Mesele veri güvenliği gibi de değil. Neticede binlerce kurum tarafından kullanılıyor. Mesele, karar veren mekanizma ile kararı uygulayacak kişiler arasındaki jenerasyon farkı. Bir tarafın işi sürekli sündürmesi, diğer tarafın ise sonuç odaklı düşünmesi. Bir tarafın gelişime kapalı olması. Diğer tarafın ise algı kapılarının ardına kadar açık olması…)

Tecrübenin asla aşağıya üstünlük kurmak için kullanılmaması gerekir. Tersine, olası hataları engellemek ve verimliliği arttırmak için bir katalizör olmalı. Aksi taktirde sorunlar kördüğüm olur. İletişim kopar. Diplomasinin bittiği yerde ise savaş başlar.

Peki çözüm nedir? Kesinlikle tepki gösterip alt jenerasyonla çalışmamak değil. Bunun çözümü, günümüz dünyasının onların dünyası olduğunu kabullenmek ve mümkün olduğu kadar kenara çekilmek. Ayak uyduramayan kabullenmek zorunda. Kabullenmeyip çatışan, savaşı kaybedecek. Yeniliğin önünde duramayacak. Peki ne yapmalılar? Çok basit: Yolumuza ışık olmalılar. Bu piyasada öyle muazzam insanlar tanıdım ki, ufkumu genişletmek için onların omuzlarına tırmanmam yeterli oldu. Hasan Ersel bunlardan biriydi. Ahmet Burak Emel bir diğeri. Hakan Eken ise bir diğeri.

Tabii danışmanlık, nasihat, ışık derken fazla da abartmamak lazım. Sözü Muazzez İlmiye Çığ’a bırakalım: Sümer tabletlerinde “Bu gençlik nereye gidiyor?” yazısını gördüğümden beri, gençleri sorgulamıyorum.

Dünya tarihinde yalnızca bir avuç insan devir açıp devir kapamaya muktedir olabildi. Ama devir açıp devir kapayan bir şey daha var ki, çok daha kudretli: Zaman. Zaman, Y ve Z jenerasyonunun zamanı.

Noktayı Benjamin Franklin koysun: Değişmeye devam etmediğiniz an, bittiğinizin resmidir!

Barış Yalın Uzunlu-HBR

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.