Connect with us

GÜNCEL

SURİYE’DE ESAD DÖNEMİ BİTTİ

Yayınlanma:

|

Suriye’de 13 yılı geçen iç savaşın ardından yeni bir döneme girilirken; 61 yıllık Baas Rejimi ve 53 yıllık Esad İktidarı sona erdi. Heyet Tahrir Eş-Şam öncülüğündeki muhalif gruplar Humus’un ardından Şam’a da girdi. Devlet Başkanı Beşar Esad, Şam’dan ayrılırken; Esad’ın rotasının ne olduğu şimdilik bilinmiyor.

Esad rejimi, Hafız Esad’ın 1970’te yaptığı darbe ile kuruldu. Baas Partisi ideolojisini benimsemiş gibi görünse de, rejim aslında mezhepsel bir oligarşi üzerine inşa edilmişti. Nusayri azınlık, özellikle ordu ve istihbarat mekanizmalarında mutlak hakimiyet sağladı. Bu yapı, Sünni çoğunluğu sistemden dışlayarak baskıcı bir düzen kurdu. Hafız Esad’ın yönetimi, 1982’de Hama’da gerçekleştirilen katliamla perçinlendi; on binlerce insanın ölümüne yol açan bu olay, rejimin “itaat etmeyen herkesin düşman olduğu” anlayışını gösterdi. Hafız Esad, bu katliam sonrası yaptığı bir konuşmada “Hama’yı yok ettik, Suriye’yi kurtardık” diyerek, rejimin şiddeti bir kurtuluş aracı olarak gördüğünü ilan etti. Beşar Esad ise babasının mirasını devralarak 2000 yılında iktidara geçti. Modern ve reformist bir lider olarak lanse edilmesine rağmen, Beşar, aynı baskıcı mekanizmaları daha ince yöntemlerle devam ettirdi.

ARAP BAHARI VE SURİYE

2011’de Dera’da başlayan protestolar, Arap Baharı’nın Suriye’ye yansımasıydı. Halk artık 50 yıl süren yolsuzluk, keyfi yönetim ve baskıya karşı dayanamayacağını haykırıyordu. Protestocuların talepleri başlangıçta basitti: Özgürlük, demokrasi ve insan hakları. Ancak rejim, reform sözü vermek yerine şiddetle cevap verdi. Beşar Esad, “Bu ülkenin kontrolünü kaybedersek, Suriye yanar. Benimle ya da kaosla yaşamak zorundasınız” diyerek halkın taleplerine kulak tıkadı. Rejim, güvenlik güçlerini halkın üzerine saldı. Bu, protestoları susturmadı; tam tersine, Suriye’nin her yerine yayılan bir isyan dalgasını tetikledi.

Bu olay, dünya tarihindeki pek çok otoriter liderin sonunu hatırlatıyordu. İran Şahı Rıza Pehlevi’nin “Halkın refahını arttırıyorum, ama onlar benim gitmemi istiyor” sözleriyle kendi halkından kopuşu, Esad’ın “terörist” ilan ettiği muhaliflerle bağını tamamen kopardığı duruma benziyordu. Suriye’de isyan dalgası büyürken, muhalefet, birleşik bir çatı oluşturamadı. Özgürlük ve demokrasi isteyen laik kesimler, silahlı İslamcı gruplarla aynı safta mücadele etmek zorunda kaldı. Bu durum, iç savaşı daha da karmaşık hale getirdi ve rejimin işine yaradı.

Suriye’de iç savaş, rejimin kendisini korumak için gösterdiği şiddet kadar, muhalefetin bir türlü birleşememesiyle de şekillendi. Muhalifler özgürlük ve demokrasi talep ederken, Esad rejimi mezhepsel çatışmayı körükleyerek halkı birbirine düşürdü. Nusayri azınlığı rejime bağımlı hale getirirken, Sünni çoğunluğu radikal gruplara yönlendirdi. Rejim, yolsuzlukla zayıflayan ekonomiyi kontrol edemedi; Kürt bölgelerinde PYD güçleri, doğudaki petrol sahalarını ele geçirerek kendi yönetimlerini kurdu. Esad’ın halkı aç bırakma politikası, rejimin suç dosyasını daha da kabarttı. İnsan Hakları İzleme Örgütü, rejimin sadece Saydnaya Hapishanesi’nde 13 bin kişiyi infaz ettiğini belgeledi.

Tarih, halkına kulak tıkayan rejimlerin benzer kaderleriyle doludur. Romanya’nın devrik lideri Nicolae Ceaușescu’nun halkı açlığa mahkum eden politikaları, Esad rejiminin abluka stratejilerine benziyordu. Ceaușescu’nun “halkımız fedakarlıkla büyüyor” iddiası, Esad’ın “direniş gösteriyoruz” açıklamaları kadar gerçek dışıydı. Her iki lider de kendi halkını düşman ilan etmiş, bu düşmanlıkla sonlarına yürümüştü.

Picture background

Suriye’de Ayaklanma Sürecini Hazırlayan Faktörler

İç Faktörler

-Rüşvet ve yolsuzluk

Suriye’de ayaklanma sürecini hazırlayan en önemli faktörlerden biri olan rüşvet ve yolsuzluk, ülkede büyük bir kesime yayılmıştı. Gelir dağılımında yaşanan adaletsizliklerin artması vatandaşların temel ihtiyaçlarını karşılamalarına engel olmaktaydı. Halkın giderek yoksullaşması da onları isyana sürükleyen en önemli sebep olmuştur.

-Adam Kayırma

Suriye’nin en önemli sorunlarından birisi de işe alım konusunda yapılan ve kemikleşmiş olan adam kayırmacılığın rüşvet miktarına bağlı olarak yapılmasıydı. Bu da halk arasında işsizliğin artmasına sebebiyet vermekteydi. Ekonomide adil dağılımların olmaması bu süreçte halkı en çok yıpratan etken olmuştur.

-İnsan Hak ve Hürriyetleri

1967 yılındaki Arap-İsrail savaşında İsrail Suriye’nin Golan Tepeleri’ni işgal etmiştir. 1973 yılındaki savaşta Suriye, bu toprakların bir kısmını geri almış olmakla birlikte hala kağıt üzerinde İsrail ile savaş halinde bulunmaktadır çünkü topraklarının bir kısmı İsrail işgali altındadır ve İsrail BM kararlarına rağmen bu topraklardan çıkmaya pek niyetli değildir. Bu süreç, Suriye’de 40 yıl uygulamada kalacak olan Olağanüstü Hal Yasası’nın (OHAL) uygulamaya sokulmasına da neden olmuştur. Fiili seferberlik hali bitmesine rağmen yönetimin OHAL’i kaldırmaya yanaşmaması ülkede huzursuzluğa sebep olmuştur. Ayrıca, 40 yıl uygulamada kalan OHAL sadece bireysel haklar, basın özgürlüğü, ifade ve fikir özgürlüğü, çok partili siyasi hayat gibi hakları askıya almakla kalmamış; Suriye halkını istihbaratçı gölgesinde yaşamaya zorunlu hale getirmiştir.

-BAAS Partisi’nin politik açıdan iflas etmiş olması

İktidara geldiği 1970 yılına kadar hem kamu hizmetleri hem de politik anlamda etkin ve üretken olan parti, bir taraftan da OHAL uygulamasının verdiği avantajlardan faydalanmıştır. 2000’li yılların sonuna gelindiğinde partinin üye sayısı 5 milyona ulaşmış ve parti üyeliği siyasi bir kimlik değil iş bulma, güce ortak olma gibi amaçların bir vesilesi haline gelmiştir. Anayasa’nın 8.maddesinde yer alan “Baas Partisi toplumun ve ülkenin lideridir” ifadesi ile ülkede siyaset üstü hale gelen parti, zamanla devletin kendisi olmuştur. Kontrol eden muhalif partiler ve basın olmadığı için “ülkenin liderliğinden çok patronluğunu” yapan Baas partisi, 2011 yılına gelindiğinde politik açıdan iflas etmiş durumdaydı. Bu sebeple Baas partisi, kamu hizmetleri başta olmak üzere toplumsal hayatın her alanında kangrenleşmiş bir yapının sebebi olmuştur.

Picture background

Dış Faktörler

Ulusal ölçekteki çatışmanın bölgesel ve küresel bir anlaşmazlık halini aldığı Suriye krizi üç düzeyde değerlendirilmektedir. Ulusal düzeyde otoriter Baas yönetimiyle ayaklanan ve silahlanan halk arasında iç savaşa dönüşen bir çatışma vardır. Bölgesel düzeyde, ayaklanan halk lehinde tutum geliştiren ülkelerle Şam’da yönetim değişikliğine karşı çıkarak Esad rejimini destekleyen İran arasında bir nüfuz mücadelesi söz konusudur. Türkiye ve genel olarak Arap dünyası, Suriye halkının demokratik ve ekonomik hak ve özgürlük taleplerini desteklemekte, Baas iktidarı tekelinin son bulması gerektiğini beyan etmektedir. Tahran ise Suriye’de Nusayri azınlığın etkili olduğu mevcut iktidarın varlığını sürdürmesi gerektiğini savunmaktadır. İran, Suriye’de Esad iktidarı çözülürse kendi rejiminin tehlikeye girebileceğini, bölgedeki rejim değişikliği dalgasında sıranın kendisine gelebileceğini değerlendirmektedir. Ayrıca Tahran, Esad iktidarının devrilmesiyle Orta Doğu’da gerçekleştirmeye çalıştığı Şii hilali projesinin de akamete uğrayacağını hesap etmektedir.

ABD’nin Suriye Politikası

ABD, Arap Baharı karşısında ihtiyatlı bir tavır sergilemiştir. Bazı Batılı ülkeler ve bölge ülkeleri ise yaşanan gelişmeler karşısında ABD’den gelecek tutuma göre hareket etme taraftarı olmuş ve özellikle Suriye konusunda büyük bir ikilemle karşı karşıya kalmışlardır. Amerika’nın Tunus ve Mısır’da değişimden yana açıktan tavır almasına karşı, Libya’ya askeri müdahale gündeme geldiğinde liderliği Fransa’ya bırakması ve Suriye söz konusu olduğunda ise Türkiye ve Arap Birliği’nin geliştirdiği stratejileri desteklemesi bunun en açık örneği olmuştur. ABD’nin Suriye politikasına baktığımızda ise kendisini sınırlayan belli bazı faktörler olduğu açıkça görülmektedir. Bunlardan en önemlisi süphesiz ki; ”Esad sonrası istikrarsızlık ve daha kanlı bir iç savaş korkusu”dur. Ülke içindeki farklı etnik ve mezhepsel grupların muhalefet olarak bile bütünlük sağlayamayışı, rejim yıkıldıktan sonra aralarında çıkabilecek çatışma olasılığını arttırmaktadır. Bu yaşanabilecek istikrarsızlık ve otorite boşluğu ABD’nin olası stratejileri kapsamında pek olumlu sonuçlar doğurmamaktadır. Yani askeri ve siyasi muhalefetin dağınık olduğu, Esad rejiminin alternatifinin olmadığı bir Suriye’de güçlenebilecek diğer grupların -radikal İslamcılar gibi- olması da ABD’nin adım atmamasının sebepleri arasında gösterilebilmektedir. Tabii bu faktörlerin yanı sıra ABD’yi Suriye konusunda harekete geçmeye iten faktörler de bulunmaktadır. Bunların en başında ise; kimyasal silahların merkezi kontrolden çıkması gelmektedir. Bu konuda duyulan endişenin en yakın örneği de geçtiğimiz ay, Şam’da sivil halka sarin gazı kullanılmasıdır. Suriye Ulusal Konseyi’nin iddiasına göre, 1300 kişinin ölmesine sebep olan bu olay iki yıllık iç savaştaki en büyük katliamdır. BM denetçileri tarafından hazırlanan raporda ise, saldırıdan belli bir taraf sorumlu tutulmamıştır. Bu olayın ardından, Amerika Birleşik Devletleri’nin saldırıdan Suriye hükümetini sorumlu tutmasıyla askeri müdahale tehditleri yapılmaya başlandı fakat daha sonra ABD ve Rusya’nın vardığı anlaşma uyarınca Suriye’nin kimyasal silahlarını devretmesi istendi. ABD’yi adım atmaya iten bir diğer konu da artık insani bir mesele olmaktan çıkıp stratejik bir tehdit boyutuna dönüşen mülteci meselesidir. 1 milyonu aşkın Suriyeli mülteci Ürdün, Lübnan, Türkiye, Irak ve Mısır’a yerleşmiş durumdadır. Bu sayı ülkede istikrarın her geçen gün daha da bozulması ile giderek artmaktadır. Bu durum insani açıdan çok büyük sorunlar doğursa da bu ABD’yi Suriye konusunda ikna için yeterli olmamaktadır. Ancak mülteci sorunu giderek tüm Ortadoğu bölgesini etkileme potansiyeline sahip stratejik bir soruna dönüşmekte, Suriye sorununun bölgeselleşmesine neden olmaktadır.

İran’ın Suriye Politikası

Tahran, Sünni Arap dünyasına karşı oluşturmak istediği Batı karşıtı Şii Hilali’nin en önemli parçası ve vazgeçilmez askeri ve stratejik müttefiki Suriye’de yaşanacak bir rejim değişikliğinin, Tunus ve Libya örneklerinden farklı olarak, bölgede İslam devrimini ve hatta belki de, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan dengeleri yok etme potansiyeline sahip olduğu düşüncesiyle rejim yanlısı bir politika izlemiştir.

İran açısından BAAS rejiminin çökmesi ve yerine Sünni İslamcı yeni yönetimin gelmesi ilişkilerinin boyutunun değişmesi demektir. Bunun yanı sıra kurulacak yeni Suriye yönetiminin batıyla ittifak içinde olma olasılığı da İran’ı endişelendirmektedir. İran’ın hali hazırdaki bölgesel nüfuzunu zayıflatacak özellikle Hizbullah ile bağlantı noktasını sınırlayacak ve İsrail tehdidine karşı kontrolünü azaltacak herhangi bir oluşumu istememesi, bu konudaki stratejilerini belirlemesini sağlamıştır.

Picture background

Rusya ve Çin’in Tutumu

Rusya ve Çin Suriye Krizi konusunda, diğer BM daimi temsilcilerinden farklı bir tutum sergilemektedir. Rusya’nın bu stratejiyi belirlemesindeki en önemli etken şüphesiz ki ABD’yle olan nüfuz mücadelesidir. Ayrıca Suriye, Rusya için jeopolitik bir öneme de sahiptir. Rusya’nın sıcak denizlerle olan bağlantı noktasında bulunan Suriye’nin batıya dönük veya ABD nüfuzu etkisinde olması kuşkusuz Rusya’nın çıkarları doğrultusunda olmayacaktır. Çin yönetiminin Rusya ile birlikte hareket ederek Batı’nın karşısında yer almasının sebebi ise; ABD’nin Asya-Pasifik stratejisiyle alakalıdır. ABD’nin bu bölgede yapmayı amaçladığı ekonomik yatırımlar Çin’in endişelenmesine sebebiyet vermiştir. Ayrıca ABD’nin Tayvan’a silah satması da Çin’i tedirgin eden bir başka sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi bu iki ülkenin Suriye’ye uluslararası müdahaleye mesnet teşkil edebilecek kararları engellemesi ve Rusya’nın iktidar değişimini önlemek için Esad rejimine destek sağlaması bu stratejilerin bir sonucudur.

Avrupa Birliği’nin Tutumu

AB’ye yön veren Fransa, Almanya, İngiltere ve diğer AB üyesi ülkeler Suriye’de yaşananlar konusunda ortak bir görüş içerisinde olarak Esad rejimini daima eleştirip suçlu ilan etmişlerdir. Bu ülkeler, BM ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan tarafından yapılan çalışmalara da destek vererek bu konudaki net tavırlarını ortaya koymuşlardır. Ancak tüm bunlara rağmen, AB’nin Suriye konusunda etkin ve ortak bir politika geliştirebildiği söylenememektedir. Kofi Annan’ın çalışmalarını destekleyen AB’nin yalnız Suriye’ye silah satışını durdurması yönündeki kararı bu çerçevede yapılan önemli bir girişim olarak kabul edilebilmektedir. Bu karar da Rusya’nın Suriye’nin silah tedarikçisi olması ve tedarike devam etmesi sebebiyle etkisini yitirmektedir.

Türkiye’nin Suriye Krizi’ndeki Yeri

Türkiye’nin, Arap Baharı çerçevesinde takındığı ve otoriter yönetimlerin iktidardan ayrılması yönünde gösterdiği tavır ve politikalar Suriye Krizi’nde adeta duvara çarpmıştır. Tabii buna neden olan küresel ve bölgesel bazı etkenler bulunmaktadır. AKP iktidarı süresince ”komşularla sıfır sorun” politikası neticesinde kurmuş olduğu ilişkinin bir sonucu olarak Türkiye, bu süreçte aktif bir rol almak istemiş ve stratejilerini buna göre belirlemiştir. Türkiye Suriye konusunda, rejim karşıtı bir tavır sergileyerek muhaliflerin yanında yer almıştır. Ancak Ankara yakın zamana kadar çok iyi ilişkiler içinde olduğu ve anayasal reformlar yoluyla dönüşmesi için çaba sarf ettiği Suriye rejiminin muhalif eylemler ve hatta silahlı bir direnişe karşı tecrübesini hesaba katmamıştır. Ankara’nın Suriye ile ilgili öngörülerinin gerçekleşmemesinin nedenleri olarak; rejimin direncini, muhaliflerin yapısını ve bölgesel aktörlerin etkinliğini doğru okuyamaması sıralanabilmektedir. Türkiye’nin bu öngörü eksikliği bölgede en çok Türkiye-İran ilişkilerini etkilemiştir. İki ülkenin sorunun farklı taraflarında yer alması ikili ilişkilerin gerilmesine sebep olmuştur. Böylelikle Suriye politikasında yalnız kalan Türkiye, bölgede olan etkisini de yitirmeye başlamıştır.

Krizin Türkiye açısından diğer önemli bir hususu ise, sorunun iç savaşa dönüşmesiyle, güney sınırında ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturmasıdır. Sınırda yaşanan bu gerginlikler, ülkenin iç sorunu olmaya doğru eğilim göstermiştir. Türkiye, hem demokratikleşme sürecine dahil olma hem de sorunu çözme isteği neticesinde muhaliflerle temas kurarak, muhalefetin toplantılarına da ev sahipliği yapmıştır. Suriye Krizi’nde bölge ülkelerinin en önemli sorunlarından birinin de mülteciler olduğuna değinmiştik. Suriyeli sığınmacıların Türkiye ekonomisine ciddi bir yük oluşturduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Buna ek olarak, çadırkent ve konteynerkentlerin yer aldığı bölgelerde oluşan güvenlik riskleri bölge halkını da olumsuz şekilde etkilemektedir.

Suriye’deki iç savaş ülkenin iç sorunu olan Kürt meselesini de etkilemektedir. Esad rejiminin PKK terör örgütünü Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki Kürtlerin muhalefete katılmasını engellemek maksadıyla kullanması, bu doğrultuda örgüte silah ve mühimmat tedarik etmesi, PKK’ya bölgede hareket alanı sağlamıştır. Bunun neticesinde, PKK Esad rejiminin sağladığı himaye ile Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusunda PYD ile birlikte varlık göstermekte, militan kaynağını Suriyeli Kürtlerden temin etmeye çalışmaktadır. Orta Doğu’da dört parçalı konfederal bağımsız bir Kürdistan hedefleyen KCK sisteminin parçaları olarak hareket eden PKK ve PYD bölgedeki ayrılıkçı eğilimi tahrik etmektedir. Tüm bunların sonucunda, Suriye kirizinin Türkiye’nin toprak bütünlüğüne bir tehdit oluşturduğu, dolayısıyla bu krizin bir dış meseleden çok ülkenin iç meselesine dönüştüğü görülmektedir. Bu sebeple sorunun çözülmesiyle ilgili atılacak her adımın ihtiyatlı bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye, Suriye krizini değerlendirirken krizin sadece Suriye ile sınırlı bir mesele olmadığını dikkate almalıdır zira Türkiye’nin Suriye Krizi’nde tekrar düşeceği bir hata, altından kalkılamayacak sonuçlar doğurabilme riski taşımaktadır.

Picture background

Sonuç

Suriye krizi Suriye ile sınırlı kalmamış, bölgesel ve küresel düzeyde bir mücadeleye yol açmıştır. Ulusal ölçekte iç savaş halini alan kriz, Orta Doğu’da İran liderliğindeki Şii unsurlarla Körfez ülkelerinin öncülüğündeki Arap devletleri arasında rekabete yol açarken, küresel ölçekte demokratikleşme hareketlerini destekleyen Batılı aktörlerle Rusya ve Çin gibi otoriter yönetimleri müdafaa eden devletler arasında anlaşmazlığa dönüşmüştür. Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler vasıtasıyla başlatılan çözüm girişimleri sonuçsuz kalmış, Suriye’ye uygulanan yaptırımlara karşı Esad rejimi Rusya, Çin, İran, Irak ve Hizbullah’ın desteğini alarak direnç göstermiştir.

Suriye’de iki yılı aşan ayaklanma süreci silahlı çatışmalarla birlikte şiddet sarmalına dönüşmüş ve buralarda yaşayan insanların bir kısmının Türkiye, Ürdün ve Lübnan gibi çevre ülkelere sığınmasına sebep olmuştur. Birçok ev ve iş yeri tahrip olmuş ve ülkede yaşam alanı çoğu yerde kısıtlanmıştır. Bunların yanı sıra çok sayıda sivil ölümleri yaşanmıştır. Sorunun bölgesel ve küresel güçlerin elinde bir türlü evrilememesi ve Esad rejiminin direnci yüzünden gün geçtikçe karmaşık bir yapıya dönüşmesi kaçınılmaz olmuştur. Geçtiğimiz Ağustos ayında yaşanan kimyasal silah saldırının ardından beliren müdahale ihtimali şu anda askıya alınmış gözükmektedir. Ayrıca, silahı kimin kullandığının belirsizliği ve BM denetçilerinin bu konuda yaptığı çalışmalar devam etmektedir ve sorunun yeni bir boyut kazanması için Ekim ayından sonra yapılması beklenen Cenevre Barış Konferansı beklenmektedir. Yaşanan son gelişmelere bakıldığında, ülkede muhalefet ve rejim açısından artık son aşamaya gelindiği görülmektedir.

Kaynak: Duvar/BİMİMAR/Ekonomim

Okumaya devam et

GÜNCEL

CGTN: Çin ve Orta Asya ülkeleri iş birliğini pekiştirme sözü verdi

Yayınlanma:

|

Yazan:

CGTN, Astana’da düzenlenen ikinci Çin-Orta Asya Zirvesi’yle ilgili Çin ve beş Orta Asya ülkesinin Ebedî İyi Komşuluk ve Dostane İş Birliği Anlaşması’nı imzalamasının önemini vurgulayan, ortak kalkınmayı ve bölgesel iş birliğini teşvik etmek amacıyla Kuşak ve Yol Girişimi aracılığıyla aralarındaki ortaklıkları güçlendirmeye yönelik ortak taahhüde dikkat çeken bir makale yayımladı.

Tarihte ilk defa, bir Orta Asya ülkesi Çin-Orta Asya Zirvesi’ne ev sahipliği yaparken Çin ve beş Orta Asya ülkesinin liderleri salı günü Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen ikinci zirve için bir araya geldi.

Altı ülkenin zirvede Ebedî İyi Komşuluk ve Dostane İş Birliği Anlaşması’na imza atması yeni bir dönüm noktası oldu.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping açılış konuşmasında anlaşmanın amacının ülkeler arasındaki ebedî dostluk ilkesini hukuki bir zemine oturtarak güvence altına almak olduğunu belirtti.

Başkan Xi Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan cumhurbaşkanlarının katıldığı zirveye değinerek “Bu anlaşma bugün için bir dönüm noktası, yarın içinse bir temel taşı.” diye belirtti.

Çin-Orta Asya Ruhunu Yaşatmak

Başkan Xi salı günü yüksek nitelikli kalkınma sayesinde ortak modernleşme arayışına yönelik karşılıklı saygı, karşılıklı güven, karşılıklı çıkar ve karşılıklı yardımlaşma ilkelerini simgeleyen Çin-Orta Asya Ruhunu övdü.

Çin, bir Çin-Orta Asya Mekanizması kurulmasını 2020’de teklif etti. 2022’de aralarındaki diplomatik ilişkilerin 30. yıl dönümünü kutlamak için düzenlenen sanal zirvede, ülkeler mekanizmanın devlet başkanları düzeyine yükseltilmesi teklifinde bulundu.

Bu teklif Çin’in kuzeybatısındaki Xi’an şehrinde düzenlenen ilk Çin-Orta Asya Zirvesi’yle 2023’te hayata geçirildi. Liderler, bu üst düzey toplantının iki yılda bir Çin ve Orta Asya Ülkeleri arasında dönüşümlü olarak yapılmasını kararlaştırdı.

İki yılın ardından, birinci zirvede varılan mutabakatın her alanda hayata geçirildiğini belirten Başkan Xi, iş birliği yolunun istikrarlı bir şekilde genişlediğini ve dostluğun her zamankinden daha güçlü filizlendiğini ekledi.

CGTN’nin yakın zamanda yaptığı bir ankete göre katılımcıların %90’ı Çin-Orta Asya Mekanizması’nın çekişmeyle veya rekabetle ilgili olmadığını, iki taraf için de istikrar, kalkınma ve geleceğe odaklanan iş birliği arayışı için kurulan bir çerçeve olduğunu düşünüyor.

Çin bugüne dek geniş kapsamlı stratejik ortaklıklar kurdu, Kuşak ve Yol iş birliği belgeleri imzaladı ve ortak bir geleceği paylaşan bir topluluk inşa etme vizyonunu ikili ilişkiler düzeyinde beş Orta Asya ülkesinin tümüyle hayata geçirdi.

Çin-Orta Asya Mekanizması Genel Sekreteri Sun Weidong bunun, yüksek düzeyli stratejik karşılıklı güveni ve karşılıklı yarar sağlayan iş birliğini derinleştirme konusundaki kararlılığı her yönüyle gözler önüne serdiğini ifade etti.

Kuşak ve Yol Girişimi’nin sağladığı yüksek nitelikli kalkınma

Başkan Xi Astana zirvesinde ülkelere Çin-Orta Asya Ruhu doğrultusunda hareket etme, yepyeni bir enerjiyle ve daha pratik önlemlerle iş birliğini pekiştirme, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) sağladığı yüksek nitelikli kalkınmayı teşvik etme ve bölge için ortak bir geleceği paylaşan bir topluluk inşa etme amacı doğrultusunda hızla ilerleme çağrısında bulundu.

Başkan Xi, Kuşak ve Yol Girişimi’nin temel unsurlarından biri olan İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nı ortaklaşa inşa etme hayalini ilk kez 2013’te Kazakistan’ın başkentinde açıklamıştı.

Çin ve bölge ülkeleri bu girişim sayesinde ticaret, dijital ekonomi ve bağlanabilirlik alanlarında güçlü iş birliklerine imza attı. Çin, bölgenin en büyük ticaret ortağı ve önemli bir yatırım kaynağı oldu. Gümrükler Genel Müdürlüğü verilerine göre Çin-Orta Asya arasındaki ticaret hacmi 2024’te rekor seviyeyle 94,8 milyar dolara ulaştı; Çin’in bölgeye yaptığı toplam yatırım ise 30 milyar doları aştı.

CGTN anketine göre katılımcıların %92,4’ü Kuşak ve Yol Girişimi’nin Çin ve Orta Asya arasındaki yüksek düzeyli iş birliğini destekleyen, kamu yararına hizmet eden önemli bir uluslararası proje olduğunu kabul ediyor.

Başkan Xi salı günü Çin ve Orta Asya ülkelerine aralarındaki iş birliği çerçevesini daha sonuç odaklı, verimli ve fazlasıyla entegre hâle getirmek amacıyla optimize etme çağrısında bulundu.

İş birliğinde ticareti kolaylaştırmaya, endüstri yatırımlarına, bağlantısallığa, yeşil madenciliğe, tarımda modernleşmeye ve personel değişimine odaklanmak ve daha fazla projeyi hayata geçirmek konularında çaba gösterilmesi gerektiğini belirtti.

Başkan Xi, söz konusu iş birliğini teşvik etmek amacıyla Çin’in yoksullukla mücadeleye, eğitim alanında değişim programlarına, çölleşmeyi önlenme ve kontrol etmeye odaklanan üç iş birliği merkezinin yanı sıra ticareti kolaylaştırmaya yönelik bir iş birliği platformu kuracağını duyurdu.

Liaoning Üniversitesi’nin Rusya, Doğu Avrupa ve Orta Asya Ülkeleri Araştırma Merkezi Müdürü Cui Zheng, CGTN’de yayımlanan bir görüş yazısında şu anki uluslararası ortam ışığında iş birliği modelinin önemini vurguladı.

Cui, yükselişteki korumacılığın damga vurduğu bir küresel ortamda Çin-Orta Asya ortaklığının bağımsızlığa saygı gösteren, karşılıklı çıkarı gözeten ve Küresel Güney’in sesini güçlendiren yeni bir diplomatik iş birliği modelini temsil ettiğini dile getirdi.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Kitap Künyesi

  • Kitap Adı: Nasıl Yatırım Yapılır?

  • Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk

  • Yazarlar:

    • Peter Stanyer

    • Masood Javaid

    • Stephen Satchell

  • Çevirmen: S. Cem Çiloğlu

  • Yayınevi: The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi

  • Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)

  • Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.

  • Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.

İçerik Özeti

  • Yatırımın Temel İlkeleri

  • Risk ve Getiri Dengesi

  • Portföy Teorisi

  • Fon Seçimi ve Dağılımı

  • Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)

  • Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri

  • Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

1. Yatırımın Temelleri

Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.

2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)

Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.

📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.

3. Varlık Sınıfları ve Araçlar

Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:

  • Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.

  • Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.

  • Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.

  • Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.

📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.

4. Zaman ve Psikoloji Faktörü

Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.

📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.

5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar

Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.

📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.

6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler

Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.

Genel Değerlendirme

Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

KÜÇÜKLERE/BÜYÜKLERE YAZ OKUMALARI-II

Yayınlanma:

|

Kitap okunan yerde sevgi ve umut vardır sloganımızı tekrarlayarak bu yazımıza başlayalım. Bu yazıda iki kitap var. Birincisi, Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık (Balaca Gara Balıg) adlı şaheseri. Sadece İran’da değil, dünyanın pek çok yerinde okunmuş ve çok sevilmiş bir kitaptır bu. Yaşadığı derede sıkılan, derenin sonunu merak eden Küçük Kara Balık annesinin ve çevresindeki büyüklerin tüm itirazlarına rağmen evinden, yani deresinden ayrılır ve dünyanın geri kalanının (ırmak, göl, deniz) keşfine çıkar. Engellerle, tehlikelerle karşılaşsa da yolundan vazgeçmez. Gördükleri, yaşadıkları mücadele etmenin, dayanışmanın, yeni şeyler öğrenmenin, zorluklarla karşılaşıp kendi gücü ve sınırlarını keşfetmenin mutluluğunu yaşatır Küçük Kara Balığa. Küçük Kara Balığın hayatı, yolculuğu onu tanıyana balıklara arasında dilden dile anlatılan bir efsaneye dönüşür. Öykünün sonunda ihtiyar bir balık KKB’ın hayatını ‘on iki bin torununa’ anlatır. Ve dinleyici yavru balıklardan birinin düşüne ‘deniz’ girer. Adı Küçük Kırmızı Balık olan bu yavru balık ‘Sabaha kadar denizi düşündü durdu’. Hikayemiz bu tümceyle biter.

İkinci kitabımız da bir evden ayrılış, kendini bulma hikayesi. Rusya’nın tanınmış çocuk kitapları yazarı Eduard N. Uspenski’nin Fedor Amca adlı kitabı. Fedor Amca öykünün ana kahramanı olan altı yaşında bir çocuk. Ailesi, çok sevdiği, konuşan kedisinin evde yaşamasına izin vermeyince evden ayrılır, bir köyde yaşamaya başlar. Köyde daha başka hayvan arkadaşları da olur. Doğayı, hayvanları, insanları birinci elden tanımak zorunda kalır. Gülmece türünde usta işi bir kitap. Küçük Kara Balık’a göre Fedor Amca’nın evden ayrılış sebepleri farklı olsa da iki karakter de aklına koydukları şeyi itirazlara rağmen gerçekleştirirler. Fedor Amca köyde yaşarken anne ve babasını mektupsuz bırakmaz. Ancak gelip eve götürmelerini önlemek için yaşadığı köyün adını, adresini bildirmez. Kitabı aslından çeviren Faruk ünlütürk’ün çevirisi de çok güzel. G. Kalinovski’nin sevimli, sade çizimleri de kitabın lezzetini artırıyor.

Karşı çıkmayı ve kararlı olmayı didaktizme düşmeden anlatan bu iki ölümsüz, güzel kitap kalbinizde ve zihninizde iz bırakacak. Okuması sizden.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.