Connect with us

EKONOMİ

TEPAV: İşletmelerde Verimlilik sorunu var

Yayınlanma:

|

Müflis bezirgan nasıl eski defterleri karıştırırsa, verimsiz işletme sahibi de döviz kuru bugün şöyle olsaydı ben şimdi nasıl kâr ederdim diye hülyaya dalar. Nedir? Birincisi, hadise özel sektörün tamamını ilgilendirmez. İkincisi, Türkiye’de verimli çalışan işletmeler de vardır. Üçüncüsü, bu istikrar programı sürecinde her şirketin çaresi aynı değildir. Şeytan ayrıntıda gizlidir.

“Bir saattir konuşuyoruz, hiç döviz kuru demediniz”

Bundan kısa bir süre önce, İstanbul’da bir toplantıda, bir hazır giyim firmasının sahibi ile sahnede sohbet ediyoruz. Program böyle. Daha önceden hiçbir tanışıklığımız yok. Sahneye çıkmadan bir kahve içtik yalnızca, birbirimizin sesine alışalım diye.

Şirketini nasıl kurduğunu ve yönettiğini, şirket içi ARGE birimini nasıl kurduğunu, verimliliği ve katma değeri artırmaya gösterdiği özeni, yurt dışında alanındaki gelişmeleri iş dünyası destek örgütlerinin toplantıları ile nasıl yakından takip ettiğini, yapay zeka ile çeşitlenen yeni teknolojileri, yeşil ve dijital dönüşüm sürecinin olası etkilerini konuşurken bize ayrılan bir saatlik sürenin bitmek üzere olduğunu görünce, “Zamanımız bitmek üzere ama doğrusu benim merak ettiğim bir husus var” dedim. “Bir hazır giyim firmanız var, yaklaşık bir saattir konuşuyoruz ve siz hiç “döviz kuru” demediniz, liranın değerlenmesinden bahsetmediniz. Neden?”

Doğrusu ya, yokluğu ile dikkatimi çekmişti bu kez döviz kuru meselesi. Bir kere bile “biz tabii bu durumda, Mısır’a gidiyoruz” filan da demedi. Tam tersine yanlış hatırlamıyorsam galiba Erzurum’a yapmayı planladığı yeni yatırımı anlattı uzun uzun. Dikkatimi çekmişti doğrusu. Başarılı bir iş insanı, hazır giyimde üstelik ve hiç kur dememişti.

“Biz” dedi “teknolojik altyapımızı sürekli iyileştiriyoruz, verimliliğe önem veriyoruz, kurun istikrarlı olması, kurda büyük hareketler olmaması yeterli”

Doğrusu ya, bu sohbet hiç aklımdan çıkmadı. Özellikle o sohbetten beridir, “Verimsiz işletme sahibi döviz kuru hesabı yapar” diyorum. Bir nevi, “ben aynen böyle kalayım, hiç değişmeyeyim, siz hepiniz bana uyuverin işte” demek bu. Ben dünyaya uyacağıma, dünya bana uyuversin, bir nevi.

Tahayyül şöyle: İhraç ettiğiniz mallar karşısında kazandığınız Amerikan doları ile maliyetlerinizi karşılaştırıyorsunuz. Hayal öyle çeşit, çeşit. “Kur şu kadar olsa, hepsini öderdim. Kur bu kadar olsa bütün maliyeti karşılar yüzde 5’te kâr ederdim. Hele hele kur şuraya çıkarsa, kârım yüzde 15’e bile çıkardı” diye eğleniyorsunuz. Ne yapmıyorsunuz, o maliyeti azaltmak için kendi şirketinizde neye el atmak gerektiği konusuna hiç girmiyorsunuz.

Halbuki hadise ortada. Bugüne nasıl geldiğimizi hiç unutmayalım. Tamamen ideolojik ve elbette “tamamen duygusal” bir sebeple kimseyi dinlemeyip “Faiz inecek dertler bitecek” deyip, kuru patlattılar. Arada merkezin döviz rezervini de yediler. Tedbir alıyoruz diye ortaya KKM (Kur Korumalı Mevduat)’yi bir tür bubi tuzağı misali yerleştirdiler.  Türk lirası hızla değer kaybetti Amerikan doları karşısında. Kur patlayınca her zaman olduğu gibi enflasyon hortladı, geçim sıkıntısı etrafı sardı. Millet derin bir yoksunluk duygusu ile baş başa kaldı.

Şimdi enflasyon sorununu bir daha çözmek ve geçim sıkıntısı sorununu hale yola koymak için, Haziran 2023’ten beri Mehmet Şimşek ile yeni bir yoldayız. Bu yol ne kadar sürer? 2028’den önce bu misyon bitmez. Yıkmanın ne kadar kolay, yapmanın ne kadar zor olduğunu uygulamalı bir biçimde öğreniyoruz. Tuzakları tek tek halletmek gerekiyor.

2028’e kadar kafamıza kazınacak bu hüküm: “Yıkmak kolay, yapmak zordur.” Bugün çektikleriniz işte bundan. Mehmet Şimşek’ten değil ondan önceki yıkım ekibinin insafsız icraatından.

Şimdi yıkılanı yoluna koymak için bugün yapılanın eksikleri elbette var ama enflasyonu patlatan döviz kurunun istikrarı bugün başarı için birinci derecede önemli. Not edeyim, aklınızda kalsın. Kızacaksanız, ortada fol yok, yumurta yokken, bizi bugünlere getiren akıl dışı kararlara yol açanlara, müsaade edenlere kızın.

Türk sanayiinin bir verimlilik meselesi var

Ama doğrusu ya, son dönemde Türk sanayiinin bir de verimlilik meselesi hakikaten var. Aşağıdaki grafik çalışan başına katma değerin Amerikan doları cinsinden büyüme hızını 2003-2017 ile 2017-2022 dönemleri için karşılaştırıyor. Türkiye’ye benzer üst orta gelir grubundaki ülkelerde 2003-2017 döneminde yüzde 4,25 artan sanayi verimliliği, 2017-2022 döneminde yüzde 2,47 artıyor. Verimlilik artışında genel bir yavaşlama var akranlarımızla karşılaştırdığımızda.

Ama doğrusu ya, Türkiye’nin performansı dünya ortalamasının hayli gerisinde kalıyor 2017-2022 döneminde. Türk sanayiinde verimlilik artışı 2003-2017 döneminde yüzde 3,25. Bizim gibi ülkelerin az gerisinde ancak makul. Ama 2017-2022 döneminde bize bir şeyler oluyor. Türk sanayiinde verimlilik artışı değil, yüzde 0,35 verimlilik kaybı ortaya çıkıyor.

Aynı eğilim hizmetlerde yok. Orada dünya ortalamasının üzerinde bir performans söz konusu. İşte üzerine odaklanmamız gereken husus sanırım bu. Neden firmalarımız böyle? Hizmetler iyi ama sanayi kötü?

Bu hadise pandemi sonrası bir Güney Doğu Asya ülkesine benzer ihracat performansımızın yeniden sorgulanmasını da gerekli kılıyor. Kurda hızlı değer kaybı nedeniyle, hızla fiyat kırarak ihracatı artıran firmalarımız, kurda hızlı değer kaybı dönemi bitince zora giriyor sanki. Kurla gelen kurla gidiyor, işin bereketinin kaçtığını hep birlikte görüyoruz.

Şekil 1. Çalışan başına USD cinsinden sabit fiyatlarla katma değerin yıllık bileşik büyüme hızı, %

Kaynak: Dünya Bankası, ILO, TEPAV Hesaplamaları

Şirketler kesimindeki çok renkliliği dikkate almayan sihirli tek tip bir çözüm yok.

Şimdi artık sanayideki bu verimlilik kaybı hadisesine daha yakından bakmak gerekiyor. Grafikteki hesap, ortada tek bir firma türü olduğu varsayımına dayalı, ortalama eğilimi gösteriyor. Halbuki ortalama hadisenin çok renkliliğini anlamamızı zorlaştırıyor. Türkiye’de tek bir özel sektör yok. Tek bir firma türü yok. İrili ufaklı birçok firma var.

Bir yanda başlangıçta örnek verdiğim hazır giyim firması sahibi gibi olgun şirketler var. Onlar zaten kendi finansmanlarını yurt dışından temin ediyor, kendi işlerini kendileri görüyor, burada düzenlemeler maliyeti artırıyorsa faaliyetlerini başka ülkelere bile aktarabiliyorlar. Olgun, görece, Türkiye çapında, büyük firmalar, bir nevi.

Bunun dışında, KOBİ’ler var, küçük ve orta ölçekli işletmeler. Bir de mikro işletmeler var. Onlar iyice yerel. Bunların ihracat yapanları, başka firmaların tedarik zincirleri içinde yer alıyorlar. Bazıları hiç ihracatla uğraşmıyor.

Bir de bunların dışında ülkede kurulan birçok “start-up” var. Bunlar teknoloji alanında faaliyet gösteren, yatırım alan, umut vaat eden yeni kurulan işletmeler.  Çok renkli dediğim bu işte. Politika tasarlarken işte bu çok renkliliği de dikkate almak gerekiyor. Verimlilik deyince ortalama bir şirketin verimliliğine değil, her bir şirket türünün performansına ayrı ayrı bakmakta fayda var.

OECD çalışmaları bize Türkiye’de Avrupa’daki muadillerinin rekabet gücüne sahip olgun firmalarla, verimsiz KOBİ’lerin birlikte aynı ortamda faaliyet gösterdiklerini ortaya koymuştu geçmişte. Şimdi bu farklı firma tiplerinin ülkenin neresinde ne iş yaptıklarını ve ne kadar verimli çalıştıklarını haritalamak gerekiyor doğrusu. Ondan sonra hem ulusal düzeyde hem de yerel kalkınma programı çerçevesinde ne yapılması gerektiğine, politika önerilerine bakmak mümkün olabilir.

Yıkmak kolay, yapmak vakit alır demiştim. Bu çerçevede, yapısal reform tasarlamak öyle şıpın işi halledilebilecek bir iş değil doğrusu. Öncelikle farklılıkların farkına varmak gerekiyor.

Aynı mesela deprem sonrasında olduğu gibi. 1999 Gölcük depremi öncelikle olgun şirketlerimizin yoğun olduğu bir bölgeyi vurmuştu. Kurtarma çalışmalarından sonraki toparlanma sürecine şirketlerimiz kendi problemlerini kendileri çözebildiler.

Ama Kahramanmaraş daha çok KOBİ’lerin, Adıyaman mikro işletmelerin yoğun olduğu bölgelerdi. Kurtarma çalışmalarından toparlanma hızına bölgenin şirket tipi nedeniyle hadise Gölcük gibi olmadı.

Bugün “dün yediğimiz hurmalar” nedeniyle katlanmak zorunda kaldığımız enflasyonla mücadele ve toparlanma sürecinde de şirketlerimiz için tek tip çözüm yok. Kur nedeniyle ihracatta rekabet gücünü kaybetme ihtimali ile karşılaşan firmalara nasıl bir geçici destek sağlayabileceğimizi düşünebiliriz. Ama bu arada Türk sanayiinin verimlilik sorununu, yeşil dönüşüm sürecinde nasıl ele alacağımıza da bakmak durumundayız. İklim değişikliği ile ürün standartları değişirken, bu değişime uyum sağlamak için şirketlere sağlanacak desteklerin verimlilik üzerindeki etkisini süreci tasarlarken şimdiden düşünmek son derece önemli olacak.

Yoksa bakın rakamlar ortada. Amerikan doları cinsinden cari milli gelire göre ülkelerin ekonomilerini büyüklük sırasına koysak, 2022’de Türkiye dünyanın on dokuzuncu (19) büyük ekonomisi.  Ürün ve Pazar çeşitliliğinde neredeyse bir numara. Ama gelin görün ki, Dünya Bankası(*) hesaplamalarına göre ileri teknolojili ihracatın toplam ihracata oranında aynı yıl Türkiye’nin dünya sıralamasındaki yeri elli yedincilik (57). 19 nere 57 nere?

Şekil 2. Yüksek teknoloji ihracatının toplam ihracat içerisindeki payı, %, 2022


Kaynak: Dünya Bankası, TEPAV hesaplamaları, TEPAV görselleştirmeleri

Not: İhracat verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırmasına göre hesaplanmıştır.

Tüm Türkiye, Ankara’nın performansını yakalasa, ileri teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payı TÜİK hesabındaki Türkiye ortalaması gibi yüzde 2,7(**) değil de Ankara gibi yüzde 13 olsa Türkiye Meksika, Macaristan gibi ilk onda yer alabilirdi mesela.

Çok işimiz var çok. Ama unutmayın, yapmak asla yıkmak kadar kolay değildir. Zaman ister, düşünmek gerektirir.

********************

(*)Dış ticaret verileri Dünya Bankası tarafından SITC rev.4 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.

(**)Dış ticaret verileri TÜİK tarafından SITC rev.3 sınıflandırılması kullanılarak hesaplanmıştır.

Güven Sak-Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)

Okumaya devam et

EKONOMİ

Çiftçi Üretiyor, Vatandaş Alamıyor: Bu İşte Bir Terslik Var!

Yayınlanma:

|

Tarım Politikası Var mı, Nerede Hata Yapıldı?

Türkiye’de son yıllarda hızla tırmanan gıda enflasyonu, artık yalnızca mutfakları değil; ekonomik istikrarı, sosyal refahı ve siyasi dengeleri de etkileyen bir kriz boyutuna ulaşmıştır. TÜİK verilerine göre, yıllık gıda enflasyonu %70’leri aşarken, dar gelirli vatandaşlar gelirlerinin büyük bölümünü temel gıda ürünlerine harcamak zorunda kalıyor. Bu durumu sadece küresel etkilerle açıklamak yetersizdir; asıl nedenler, yıllardır ihmal edilen ve yanlış yönlendirilen tarım politikalarının birikimli sonucudur.

I. Gıda Enflasyonunun Temel Nedenleri

1. Girdi Maliyetlerindeki Yükseliş

Türkiye’de tarımsal üretimde kullanılan gübre, mazot, tohum, ilaç gibi girdilerin çoğu ithalata dayalıdır. Döviz kurlarındaki dalgalanma, bu girdilerin fiyatını artırarak üreticinin maliyetini yükseltmektedir. Üretici artan maliyeti ya fiyatlara yansıtır ya da üretimden çekilir. Her iki durumda da gıda fiyatları yukarı yönlü baskılanır.

2. Plansız ve Dengesiz Üretim

Türkiye’de uzun süredir neyin nerede, ne kadar üretileceğine dair ulusal çapta etkin bir üretim planlaması yapılmamaktadır. Bazı ürünlerde arz fazlası yaşanırken, bazı ürünlerde ciddi arz açıkları görülmektedir. Bu plansızlık, hem üreticiyi hem tüketiciyi mağdur eden dalgalı fiyat yapısını doğurur.

3. Arz Zincirinde Çoklu Aracılar

Üretici ile tüketici arasındaki uzun tedarik zinciri, fiyatları şişirmektedir. Ürün tarladan çıktıktan sonra halde, komisyoncuda, nakliyecide, pazarcıda el değiştirir. Üretici ürününü 5 TL’ye satarken, tüketici aynı ürünü 20 TL’ye almak zorunda kalmaktadır. Bu yapısal sorun hâl yasalarıyla düzeltilememiştir.

4. Tarım Alanlarının Daralması

Türkiye’de son 20 yılda 3 milyona yakın hektar tarım arazisi kaybedilmiştir. Bu araziler konut, sanayi ve turizm amaçlı imara açılmış, tarımsal üretimden çıkmıştır. Kırsalda genç nüfus kalmamış, çiftçilik yaşlılara kalmıştır.

5. İklim Krizi ve Kuraklık

İklim değişikliği nedeniyle ürün rekoltelerinde büyük dalgalanmalar yaşanmaktadır. Özellikle sebze-meyve gibi hava koşullarına duyarlı ürünlerde verim kayıpları, arzı azaltmakta ve fiyatları yukarı çekmektedir.

II. Tarım Politikalarında Nerede Hata Yapıldı?

1. Uzun Vadeli Tarım Stratejisinin Olmaması

Türkiye’de değişen bakanlarla birlikte tarım politikaları da sık sık yön değiştirmektedir. Bu durum yatırım planlaması ve üretici motivasyonu açısından istikrarsızlık yaratmaktadır. Oysa tarım uzun vadeli vizyon ve kararlılık isteyen bir sektördür.

2. Destekleme Sisteminin Etkisizliği

Tarım destekleri yetersiz kalmakta ve zamanında açıklanmamaktadır. Ayrıca destekler adaletli dağılmamakta, büyük üreticiler avantaj sağlarken küçük çiftçi sistem dışına itilmektedir. Bu da üretimden kaçışı hızlandırmaktadır.

3. Tarım Sayımının Yapılmaması

En son kapsamlı tarım sayımı 2001 yılında yapılmıştır. Güncel veriler olmadan üretim planlaması yapılamaz. Hangi üründen, ne kadar ekildiği ya da stoklandığı bilinmemektedir. Bu da hem arz yönetimini hem fiyat kontrolünü imkansız hale getirmektedir.

4. Kooperatifçiliğin Zayıflığı

Tarımsal örgütlenme yetersizdir. Kooperatifler finansal, kurumsal ve pazarlama gücü açısından zayıftır. Oysa güçlü bir kooperatifçilik sistemi, üreticinin maliyetlerini azaltır ve pazarlama gücünü artırarak fiyat istikrarı sağlar.

5. İthalata Dayalı Kısa Vadeli Çözümler

Ürün arzındaki açığı kapatmak için uygulanan ithalat politikaları, yerli üreticiyi demotive etmektedir. Kısa vadeli fiyat baskılamaları, uzun vadeli üretim düşüşüne ve dışa bağımlılığa yol açmaktadır.

III. Ne Yapılmalı?

  1. Ulusal Üretim Planlaması hayata geçirilmeli; arz-talep dengesi gözetilmeli.

  2. Tarım Sayımı yapılmalı, güncel ve sağlıklı veri altyapısı oluşturulmalı.

  3. Tarımsal destekler şeffaf, adil ve zamanında verilmeli.

  4. Girdi maliyetleri düşürülmeli; yerli gübre, mazot ve tohum teşvik edilmeli.

  5. Kooperatifler yeniden yapılandırılmalı ve desteklenmeli.

  6. Hal sistemi reforme edilerek, üretici ile tüketici arasındaki zincir sadeleştirilmeli.

  7. Kırsal kalkınma ve genç çiftçi teşvikleri ile tarım sektörü cazip hale getirilmeli.

Türkiye’de gıda enflasyonunun yükselişi sadece bir ekonomik veri değil, bir yönetişim ve politika zafiyetinin yansımasıdır. Sürdürülebilir tarım politikalarının uygulanmaması, yanlış destekleme sistemleri ve yapısal sorunlar, gıda krizini derinleştirmektedir. Tarımda millî bir seferberlik ruhu olmadan, ne gıda enflasyonu kontrol altına alınabilir, ne de tarım sektörü yeniden ayağa kaldırılabilir.

Erol TAŞDELEN – Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

DİSK: “Türkiye’de Emeklilerin Durumu” araştırması yayımlandı

Yayınlanma:

|

Yazan:

DİSK-AR’ın “Türkiye’de Emeklilerin Durumu: Emekli Aylıkları, Emekli Sayıları ve Ayrılan Kaynaklar” başlıklı yeni araştırması yayımladı. Araştırma Türkiye’de emeklilerin durumunu kapsamlı olarak ele almayı amaçlıyor ve Türkiye’de emeklilerin durumu, özellikle emeklilere ayrılan kaynaklar bağlamında detaylı olarak ele alıyor. Bu araştırmada ayrıca Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) sosyal koruma harcamaları istatistiklerinden yararlanarak Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de emeklilerin sayısı ve emeklilere ayrılan kaynaklar, Avrupa ülkelerinin ve Türkiye’nin aktif/pasif sigortalı oranı ve Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) içinde emekli aylıklarının payı karşılaştırmalı olarak yer alıyor.

DİSK-AR tarafından hazırlanan ve 13 Temmuz 2025’te kamuoyuyla paylaşılan araştırmadan özet bulgular şöyle:

  • Emeklilerin nüfus içindeki payı artarken pastadaki payı düşüyor.
  • Türkiye’de emekli aylıkları dibe doğru eşitleniyor!
  • Türkiye’de ortalama emekli aylığı 2003’te asgari ücretin yüzde 36 üzerinde iken günümüzde asgari ücretin yüzde 22 altına geriledi!
  • 2002’de ortalama emekli aylığının kişi başına GSYH’ye oranı yüzde 46,4 iken 2025’te bu oran yüzde 29’a geriledi.
  • Emekli aylığı ve hak sahiplerine yapılan ödemelerin GSYH’ye oranı AB-27 ülkelerinde ortalama yüzde 9,8 iken Türkiye’de yüzde 3,7’dir.
  • 2009-2024 arasında Sosyal Güvenlik Kurumu’na yapılan bütçe transferlerinin Bütçe ve GSYH’ye oranı ciddi biçimde düştü.
  • 2025 yılının ilk yarısında ortalama emekli aylığı 17.252 TL ortalama işçi emekli aylığı ise 17.089 TL’dir! Buna karşın en düşük emekli aylığı 14.469 TL’dir.
  • Emekliler ve onların hak sahipleri, işçilerden sonra Türkiye’nin en büyük toplumsal grubu durumundadır: 2024 itibarıyla emekli ve hak sahipleri Türkiye nüfusunun yüzde 18,5’ini oluşturuyor.
  • 15,9 milyon emekli ve hak sahibi kişi sayısı ile Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde emekli ve hak sahibi sayısının en fazla olduğu üçüncü ülkedir.
  • “Türkiye’de emekli sayısı çok fazla, aktif/pasif oranı çok düşük” iddiası doğru değildir.
  • Sosyal Güvenlik Destek Primi (SGDP) kapsamında çalışanlar aktif sigortalılara dahil edildiğinde aktif-pasif oranı 2024 yıl sonu itibarıyla 1,75’tir.
  • Avrupa ülkelerinde ortalama aktif/pasif oranı ortalama 1,5’tir.
  • Düşük emekli aylıkları sebebiyle milyonlarca emekli tekrar çalışıyor veya iş arıyor: 2002 yılında yüzde 36,6 olan çalışan veya iş arayan emeklilerin oranı Aralık 2024’te yüzde 65,7’ye yükseldi.

Araştırmaya ulaşmak için görsele tıklayınız:

Okumaya devam et

EKONOMİ

TÜRKİYE’NİN İHRACAT MENZİLİ VE TUTARINI ARTIRMANIN YOLLARI

Yayınlanma:

|

Yazan:

🔹 1) Ülke ve Müşteri Portföyü Genişletilmeli

Türkiye, çoğunlukla yakın coğrafyada (Avrupa, Orta Doğu) ihracat yapmaktadır. Menzili uzatmak için:

  • Afrika, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya gibi yeni pazarlara stratejik açılım yapılmalıdır.

  • “Ticaret müşavirliği” kadroları güçlendirilerek bu ülkelerde aktif istihbarat ve firma eşleştirme yapılmalıdır.

  • “Yüzde 1 pazar payı hedefi” gibi ülke bazlı mikro hedefler belirlenebilir.

🔹 2) Sektörel ve Ürün Bazlı Uluslararası Pazar Araştırmaları

TÜBİTAK destekli veya Ticaret Bakanlığı koordinasyonlu sektörel pazar araştırmaları ihraç ürünlere özel yapılmalı.
Örnek: Türk mobilya sektörünün Brezilya, Nijerya ve Endonezya’daki algısı nedir?

🔹 3) Kaybedilen Pazarların Nedenleri Araştırılmalı

Daha önce ihracat yapılan ama sonradan terk edilen ülkeler tek tek analiz edilmelidir.

  • Neden kopuş yaşandı?

  • Yerli rakip mi çıktı?

  • Lojistik mi zayıf kaldı?

🔹 4) Aracısız Ticaret Alternatifleri Geliştirilmeli

  • Yerel distribütörlerle doğrudan temasa geçilmeli.

  • Sanal fuarlar, sektörel sanal ticaret heyetleri artırılmalı.

  • Ticaret müşavirlikleri bu geçişte aktif destek mekanizması sunmalı.

🔹 5) İhracat Organizasyonlarında Uzmanlaşma

Firmalarda “coğrafi pazar yöneticiliği” sistemine geçilmeli.

  • Örneğin; Afrika Masası, ASEAN Masası, Kuzey Amerika Ekibi gibi özel ekipler.

  • Bu uzmanlar pazarın kültürünü, rekabet koşullarını iyi analiz edebilir.

🔹 6) Ziyaret Sıklığı ve B2B Etkileşimleri Artırılmalı

  • TİM ve İhracatçı Birlikleri destekli yurtdışı B2B roadshow’ları düzenlenmeli.

  • Müşteriyle yüz yüze ilişki menzili uzatmada önemli bir faktördür.

🔹 7) Marka Algısı Araştırmaları ve Aksiyon Planları

  • Ülkelerin algı seviyeleri ölçülmeli: Kalite mi, ucuzluk mu öne çıkıyor?

  • Bu algıya uygun pazarlama stratejisi geliştirilmeli (Made in Türkiye markası konumlandırması netleşmeli).

🔹 8) Eximbank Kaynaklarına Erişim Kolaylaştırılmalı

  • Küçük ve orta ölçekli ihracatçılar için teminat ihtiyacı daha kolay karşılanmalı.

  • Teminat mektubu ve kredi kefalet sistemi sadeleştirilmeli.

🔹 9) Kurumsallaşma Odaklı Devlet Teşvikleri Artmalı

  • Turquality dışında “Kurumsallaşma Teşviki” veya “Yalın İhracatçı” modeli yaygınlaştırılabilir.

🔹 10) Katma Değerli Ürünlere Ayrıcalıklı Destek

  • Yazılım, medikal cihazlar, elektrikli araç parçaları gibi sektörlere özel, yüksek oranlı destek uygulanmalı.

🔹 11) Uzak Coğrafyalara Navlun Desteği

  • Çin’in “Belt & Road” gibi Türkiye’nin de uzak menzil için “Mavi Deniz Koridorları” politikası geliştirmesi gerekir.

🔹 12) E-Ticaret ve E-İhracat Kanalları

  • Amazon, Etsy, Alibaba gibi platformlarda Türk üreticilerin yer alması sağlanmalı.

  • Mikro ihracat (300 kg / 15.000 € altı gönderim) destekleri artırılmalı.

🔹 13) Gümrük Birliği’nin Genişletilmesi ve STA Süreçleri

  • Gümrük Birliği’nin güncellenmesi yalnızca menzil değil, pazara erişim kalitesi için de kritik.

  • Türkiye’nin AB’nin STA imzaladığı ülkelerle eş zamanlı anlaşmalar yapması sağlanmalı.

🔹 14) Yeni STA’larla Pazara Giriş Kolaylaştırılmalı

  • Afrika kıtası, Körfez Ülkeleri, Uzak Asya hedef alınmalı.

  • STA sonrası Türk ürünlerine olan talep artışı doğrudan menzili uzatır.

🔹 15) Milli Taşıyıcı Stratejisi

  • THY, MNG Kargo gibi firmalarla ihracat taşımacılığı konusunda özel kampanyalar geliştirilmeli.

  • “İhracat Lojistik Havuzu” gibi modeller kurulabilir.

🔹 16) Dil ve Kültür Engelleri Aşılmalı

  • İhracatçılara hedef ülke dillerinde eğitim / danışmanlık hizmeti verilmeli.

  • Bu ülkelerde çalışacak yerel personel istihdamına teşvik verilmeli.

🔹 17) Yeşil İhracat Stratejisi

  • Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumlu üretim yapanlara “Yeşil Sertifika” teşviki verilmeli.

  • Bu firmalara düşük faizli ihracat kredileri sağlanabilir.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.