Banka isimleri vermeksizin bir konuda bilgi vermek istiyorum. Firmanın kredibilitesi yüksek olsun. Firmanın portföyünde olmayan yeni bir banka ziyaret ettiğinde firma yetkililerinden şu ifadeleri çok duyuyoruz. ”Çalıştığım bankalar yeterli yeni bankaya ihtiyacımız yoktur.” Ancak firmanın portföyündeki bankalara baktığımızda birbirine benzeyen ve aynı ürünleri sunan bankalardan oluştuğunu görüyoruz.
Yatırım yaparken “yumurtaların aynı sepete koyulmaması” noktasında herkes hem fikir ise ( Bir ara hangi enstrümanlara yatırım yapmalıyız konusunda düşüncelerimi paylaşacağım.) bu durum bankalar içinde geçerlidir.
Ülkemizde 4 tür bankacılık vardır:
1. Kamu
2. Özel
3. Katılım
4. Yatırım Bankaları
Firmaların kredi büyüklüğüne göre portföyünde mutlaka ilk 3 bankadan bulunmalıdır. Yatırım Bankaları özellikli krediler verdiğinden bu konuya girmiyorum.
Hiç bir zaman “iyi banka-kötü banka” ayrımı yoktur. Bu kavramları oluşturan bankanın unvanları değil çalıştığınız Şubenin özellikle Müdürü ve Müşteri Temsilcisi’dir. En çok beğendiğiniz ve yoğun olarak çalıştığınız bir bankanın şube personeli değiştiğinde bir anda en kötü bankaya dönüşebildiği gibi, hiç sevmediğiniz bir bankanın şubesi zamanla en iyi bankanız olabilir. Burada önemli olan firmanıza sunulan ürünlerin ve hizmetin kalitesi yani firmanızın o bankadan sağladığı menfaattir.
Kamu Bankaları son yıllarda inanılmaz bir performans göstermektedir. Eskiden müşteri ziyareti nedir pek bilinmez, firmalar dosyalarını kendi elleriyle şubeye götürürdü. Şimdi ise çoğu özel bankayı geçen bir müşteri memnuniyeti yaklaşımıyla çalışıyorlar. Yüksek kredi limiti, oranları, komisyonları KGF ve özellikli diğer kredilerde ciddi avantajları olabiliyor. Mevcut kredi limiti dışında bazen ilave kredi limitleri de açabiliyorlar.
Şu anki ekonomik kriz ortamında bazı özel bankalar kredileri durdururken yada kredi limitlerinizi bloke ederken kamu bankalarının personelleri sahada yeni müşteri arayışındalar. Sürekli yeni veya mevcut firma ziyaretindeler. Bazı özel bankalar ise aktif çalıştıkları müşterileri bile ziyaret etmekten uzaklar. Bir kredi talebi gelir diye. Yada sadece piyasa bilgisi amaçlı ziyaretler yapılmaktadır.
Bir özel banka ile uzun yıllardır çalışıyorsunuz, ipoteklerinizi, müşteri çeklerinizi vermişsiniz, çalıştığınız sektör banka üst yönetimi tarafından bir anda kara listeye alındığında sektör riski nedeniyle tüm kredi limitlerinizi durdurabiliyor. Bir anda 1 kuruş kredi alamıyorsunuz. Ya da öde-kullan seçeneğini sunuyorlar. Kapattığınız kredinin mesela %80’i kadar yeni kredi. İstisnalar hariç kamu bankalarında genel olarak böyle bir yaklaşım göremezsiniz. Özellikle şu an ki gibi kriz dönemlerinde rahat uyumak istiyorsanız portföyünüzde kamu bankaları mutlaka yer almalıdır.
Kamu bankaları hakkında yazdıklarıma olumsuz yorumlar gelebilir. Bunlar benim şahsi gözlemlerim ve kamu bankaları ile olan yakın çalışmalarımın bir sonucudur.
Kredili çalıştığını bankada daha dikkatli olun!
Ülkemizde geçmiş yıllarda piyasa, sektörel, bankacılık ve küresel risk kaynaklı krizler yaşanmıştır. Her kriz döneminde bankaların yaklaşımları farklı olmuştur.
Firmalar için bankacılık açısından en önemli risklerin başında vadesi gelmeyen kredilerin erken geri çağrılmasıdır. 2008 yılında Tekstil sektöründe bugünkü krize benzer bir sıkıntı yaşanmış, piyasa yapıcı bankalar içerisindeki 2 büyük özel banka, bu sektördeki bazı firmalara kullandırdığı kredileri geri çağırmış ve pek çok firmanın batmasına sebep olmuştur. Sonraki yıllarda da bu tür olaylar yaşanmış, bunun önüne geçmek için bazı yasal düzenlemeler yapılmış ancak bankaların genel kredi sözleşmeleri (GKS) hükümleri çerçevesinde bu sorun kesin olarak çözülememiştir. Rotatif, BCH türü krediler her zaman erken çağırılabilir. Spot veya taksitli krediler için bir dönem çağırılamaz denilmesine rağmen bunu yapan özel bankaların olduğunu zamanla gördük.
Şu anda benzer bir süreçten geçiyoruz. Ancak son 2-3 yıldır yaşadığımız bu kriz geçmişte yaşanılan krizlere (1994, 1998, 2001, 2008) hiç benzememektedir. Geçmiş krizlerden çıkılması hızlı olmuş ve piyasalarda bu kadar durgunluk yaşanmamıştır. Bugün ise yurt içi ve yurt dışı kaynaklı sıkıntılar (yüksek faiz ve yüksek enflasyon, maliyet artışları, talep yetersizliği, düşük karlılık, ihracatçılar için düşük kur, resesyon, stagflasyon, navlun krizi, savaş vb) nedeniyle oldukça uzun sürmüştür. Yüksek kredi faizlerinin yanı sıra krediye erişim noktasında getirilen yasal kısıtlamalar %80-90 kredi ile faaliyetlerini sürdüren firmaların sıkıntı yaşamalarına neden olmuştur. Geçmiş yıllara göre konkordato alan, iflas eden, çekleri yazılan, kredi taksitleri geciken firma sayısında ciddi artışlar söz konusudur. Daha önce belli sektörlerde yaşanılan bu olumsuzluklar neredeyse tüm sektörlere yansımış durumdadır. Geçmişte firmalar için 3-5 adet olan riskli unsurlar bugün çok daha artmıştır. Firmalarımızın %99’nun aile şirketi olduğu, kurumsallaşmanın ve risk yönetiminin oldukça düşük olduğu bir ortamda firmalar bu kadar riskleri tek başlarına nasıl yönetebilirler?
Bu kadar zor şartlar altında firmalar hayatta kalmaya çalışırken bankaların firmalar aleyhine tek taraflı alacağı kararlar piyasaları daha da büyük sıkıntılara sokmaktadır. Piyasadaki bu olumsuzlukların en az 1 yıl daha devam etmesi beklenmektedir. Dolayısıyla herkes taşın altına elini koymalıdır.
Firmaların yapması gereken çalıştıkları bankalara dikkat etmeleri, gerektiği şekilde iletişimlerini sürdürmeleri, çalıştığı bankalar içerisinde kamu bankaları yok ise mutlaka katmalıdırlar. Firmalar iyi niyetli oldukça bankalar gerekeni yapacaklardır. Her banka en azından verdiği ana parayı geri almak ister. Bunun içinde öde-kullan, yapılandırma dahil her türlü firma lehine seçenekleri sunacaklardır.
Ali ÇOŞKUN–Mali Analist, Emekli Banka Müdürü, Finans Danışmanı, Konkordato Komiseri