Connect with us

EKONOMİ

Türk Telekom vurgunu ve medya

Yayınlanma:

|

Türk Telekom A.Ş hisselerinin yüzde 55’inin Varlık Fonu’na 1.65 milyar dolara satışı, geçen hafta savaş gündeminin yanı sıra en çok konuşulan konulardan biri oldu. 2005’te özelleştirilerek Suudi Oger grubuna yok pahasına satılışı, şirketin bu satış için Türkiye’deki bankalardan kredi kullanması, daha kredileri ödemeden, yeniden kredi kullandırılması ve üstelik kâr payını şirket kasasına geçirip, borçlu halde iflas bayrağını çekip, ülkeden çıkmasını yalnızca geçen hafta değil, yıllardır yazan ekonomi uzmanları ve gazeteciler, dile getiren siyasetçiler var. Süreci hatırlamak için Barış Soydan ve Füsun Sarp Nebil’in yazılarını şuraya bırakarak devam edelim.

Ülkenin en büyük sabit telefon ve internet altyapısına sahip şirketinin, satışı o dönem gazetelerinin manşetlerini süslemişti. Sabah’ın 2 Temmuz 2005 manşeti misal “En Büyük Satış”.  Bugünden bakınca ne kadar isabetli bir başlık! Diğer manşetleri ise Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Hazine Müsteşarı İbrahim Çanakcı, Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci, Oger Telekom Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed Hariri ve Türk Telekom İcra ve Yönetim Kurulu Başkanı, Genel Müdürü Paul Doany’nin sahnede dev bir çek etrafında gülümsedikleri fotoğrafla hatırlarsınız. Şu alıntı toplantıyı haber yapan Hürriyet’ten:

“Para lafını duyunca hemen Ankara`dan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım`ın da Antalya`dan uçakla geldiğini esprili bir şekilde anlatan Unakıtan, Ulaştırma Bakanı`nın da Maliye Bakanı`ndan farkı yoktur. Bana söyler ama kendisi de iyi hesap yapar diye konuştu. Unakıtan, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım`ın elde edilen gelirden kendi bakanlığının da faydalandırılmasına ilişkin sözleri üzerine, Bakan Yıldırım`ın toplantıya 1.5 saat geç gelmesine işaret ederek, Size sıra ne zaman gelir bilmem. Ne kadar geciktiysen o kadar keseceğim diye espri yaptı. Özelleştirme karşıtlarını da eleştiren Unakıtan, Laf söyleyenler var. Onların kaç parası var? Bir de gelen paraya bakın. Biz neticeye bakarız. Türkiye doğru yolda dedi.”

Unakıtan, Türkiye bankalarından alınan krediyle yazılan çekin keyfini çıkarırken, Türk Telekom’da grev başlamıştı. Haber İş Sendikası telekomünikasyon gibi kritik bir sektörde özelleştirmenin sakıncalarının altını çiziyor, haberleşme özgürlüğü ve kamu hizmeti amaçlarının dışında, siyasi bir tercihe vurgu yapıyordu. 2013’e geldiğimizde, Türk Telekom’u almak için kurulan Oger’e ait OTAŞ, fiber altyapıya kaynak sağlama bahanesiyle şirketin elindeki ve aslında Hazine’ye ait olan bakır kabloları, Danıştay’ın satılamaz kararına rağmen sattı. Sabah Gazetesi’nde Metin Can fiberin bakır kablodan 100 kat daha ucuz olduğunu yazmıştı. Yine Can’ın aktardığına göre “Kamu Aydınlatma Platformu’na (KAP) bilgilendirme yapan şirket, kablo satışını doğruladı. Açıklama satış gelirinin Hazine’ye değil, şirketin kasasına aktarıldığını ortaya çıkardı. Satış miktarına ilişkin bilgi vermeyen şirket, ‘Fiber yatırımlarımız sonucunda şebekemizde bulunan bakır kabloların bir kısmı atıl hale geliyor. Kaynakları en iyi şekilde değerlendirmek için atıl hale gelen bakır kabloların satışıyla fiber yatırımlarımıza kaynak oluşturuyoruz’ dedi.”

Yani OTAŞ yalnızca Türkiye’den aldığı krediyle şov yapmamış, üzerine 35 milyon km’lik kamu malı olan bakır kabloları satmıştı. Yerine ne döşediğini ve nasıl döşediğini anlamak için abonelerinin bugün internet hızına bakmaları yeterli.

TELEKOMÜNİKASYON, MEDYA VE FUTBOL İLİŞKİLERİ

Medya açısından şimdi birkaç sene geriye gidelim. 2010 yılı Ocak ayında “TTNET Web TV hizmete giriyor” diye bir haber çıktı. İnternet üzerinden, isteğe bağlı yayıncılık yapabilecek, geleceğin teknolojisini o dönemde uygulayabilecek altyapıya sahip tek şirket Türk Telekom’du. Tam da o yıl Süper Lig ihalesine gireceğini açıklayan Türk Telekom’un maçları nerede yayınlayacağına dair soru işaretleri cevabını buldu. 2010 yılı futbol maçları yayın ihalesi dört saat sürdü ve kıran kırana geçti. Digitürk 321 milyon dolar vererek yayın ihale bedelini görülmemiş bir meblağa taşırken, TRT maçların geniş ve kısa özetlerini yayınlamak için 40,2 milyon dolar ödemiş, mobil yayınları içeren C Paketini ise 13,4 milyon dolarla Türk Telekom kazanmıştı.

Türk Telekom’un medyaya bu hevesli girişi, sektör temsilcilerinde tedirginlik yaratmıştı. O dönem bir araştırma için görüştüğüm, üst düzey bir medya yöneticisi, medyanın hızla dijitale kaydığı bu zamanda, ülkenin internet altyapısına hakim şirketin medyaya girişini endişeyle karşıladıklarını, ancak Türk Telekom’un aynı zamanda en büyük reklam verenlerden biri olması nedeniyle kimsenin sesini çıkaramadığını söylemişti. 2012’de Digitürk’ün yayın hakkı iki yıl daha uzatıldı. Bu arada devlete olan 455 milyon dolarlık borcu nedeniyle Çukurova Grubu şirketlerine el konuldu. Digitürk, TMSF’nin eline geçti. Bu süreçte ilk olarak Türk Telekom, Temmuz ayında 530 milyon dolarlık bir teklifle, Digitürk’ü almaya talip oldu. Ardından Doğan Grubu 2013 Eylül ayında %53’lük hisse için 742 milyon dolar teklif etti, Ocak 2014’te ise teklifini 879 milyon 450 bin dolara yükseltti. Fakat ikisine de hatta araya Fatih Saraç (nam-ı diğer ‘Alo Fatih’) vasıtasıyla dahil olan Ciner Grubu’na da kısmet olmadı. Digitürk 2016’da Katarlı Al Jazeera’nin yan kuruluşu BeIN’e satıldı.Reklam

Türk Telekom’un Tivibu adıyla verdiği IPTV hizmeti, 2010 yılında, TTNET abonelerine 1 TL karşılığında bir promosyonla başladı. O dönem şirketin, sabit geniş bant internet pazarına yaklaşık altı milyon abonesiyle, hakim olduğunu hatırlatmakta fayda var. Bu arada başlangıcından itibaren rakip şirketler tarafından (internet ve TV yayıncılığını bir paket haline getirmesi nedeniyle) hakim durumunu kötüye kullandığı gerekçesiyle Rekabet Kurumu’na şikayet edildi. İlk başvurular Tivibu’nun yaygın olmaması ve yeterli veri bulunmaması nedeniyle soruşturmaya konu olmadı. Tekrar eden şikâyetler sonrası 2017’de en sonunda soruşturmaya karar verildi. Sonuç 2021’de Rekabet Kurumu tarafından şöyle açıklandı: “Hakkında soruşturma yürütülen Türk Telekom’un toptan sabit genişbant internet erişim hizmetleri pazarında hâkim durumda olduğuna; Türk Telekom’un 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi kapsamında hâkim durumunu kötüye kullanmadığına ve bu nedenle teşebbüse aynı Kanun’un 16. maddesi uyarınca idari para cezası uygulanmasına yer olmadığına karar verildi.”

Tivibu, halen Türk Telekom abonelerine uygun fiyatla hizmet sunmaya devam ediyor. Bu arada internet üzerinden TV yayıncılığı hizmetine Tivibu Go ile uydu yayıncılığı hizmetini de ekledi. 2020’de Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi yayın haklarını almıştı, bir yıl sonra çekildi. Dijital platformların bugünkü koşullarda ayakta durmasını sağlayan en önemli faktör spor müsabakalarının yayın hakları. Faaliyet raporlarında görünmüyor ama elinde kalan Bundesliga, Bundesliga 2, İtalya Serie A, FA Cup, İspanya Kral Kupası, W Series, ATP250 ve Blast CS:GO; S Sport kanallarında yayınlanan içeriklere rekabet şansı yok, muhtemelen zarar ediyor. Hatta kimsenin izlemediği, ama bazı hükümet üyelerinin sevdiği spor dalları için, mesela golf,  özel kanal açan bir çiftliğe dönüşmüş durumda.

VARLIK FONU ARTIK MEDYA PATRONU

Şimdi Türk Telekom’un Varlık Fonu’na satışına bir de buradan bakalım. Makyajlı faaliyet raporlarında bile pek kar eden bir şirket değil. Dahası bu satışla birlikte Türkiye Varlık Fonu’nun elinde Turkcell’le birlikte gelen Turkcell TV +, Tivibu ve Türksat var. Türksat ülkede uydu yayıncılığı alanında tekel.

Turkcell’in başında Türk Telekom’dan atanma, şu anda Haber Global’in sahibi SOCAR’da çalışmış Bülent Aksu var. Yönetim Kurulu üyelerinden biri eski Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şenol Kazancı.

Ülkenin yüzde 80’i televizyonu uydu üzerinden izliyor. Yukarıda da ifade ettiğim gibi burada bir tekel var Türksat, gelirini siz düşünün, şu anda Varlık Fonu’na ait. Türksat yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci ve eski AKP’li Bakan Atilla Koç’un oğlu, Taha Koç da bulunuyor. Sözcü gazetesinden Başak Kaya’nın haberine göre çift maaş eleştirilerine Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Kemal Yüksek’in, “Bizim de çoluğumuz çocuğumuz var. Acımasızca eleştiriler oluyor. Özellikle Amerikan menşeli Tilki televizyonunda [FOX TV’yi kastediyor] ve diğer televizyonlarda boy boy fotoğraflarımız gösteriliyor. Çift maaş alalım diye bizim bir talebimiz olmuyor” demiş.

Şimdi düşünün, Türkiye Varlık Fonu’nun elinde Türksat haricinde internet ve internet + uydu üzerinden yayın yapan iki yayıncı şirket daha var. Bir nevi medya patronu, hem de dolaylı değil doğrudan devlet eliyle hakim olduğu bir holdingin başı sayılabilir. Genel kanı elindekini satıp seçim öncesi paraya çevireceği yönünde; çünkü en pratiği bu. Fakat bu koşullar altında kime nasıl satacak, üstelik seçim öncesi medya desteği (ikna için olmasa da, bazı kanalları platformlardan atmak için kullanılabilecekken)… Yanlış duymuşumdur eminim, hiçbiriniz serbest piyasa koşullarından bahsetmemişsinizdir? Belki de bugün kur artışı nedeniyle sürekli mızmızlanan BeIN’in elinden yayın ihalesini almak için bir fırsat doğmuştur, hem reklam +abone geliri, hem de futbol izleyicisini siyaseten kontrol etmek için elverişlidir. 2014’te el konulup 2016’da satılan Digitürk gibi uluslararası pazarda pazarlık konusu yapılacaktır; aynı nehirde iki kez yıkanılır mı? Kim bilir?

Ceren Sözeri – Evrensel

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Garanti BBVA CEO Baştuğ: “Kredi kartlarına sınırlama getirilmeli”

Geçen yıl krediler yüzde 50 artarken, kredi kartlarında bunun üç katına varan artışlar olduğunu dile getiren Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, tüketimin sakinleşmesi için kredi kartlarına ilişkin adım atılması gerektiğini söyledi. Yıl sonunda enflasyonun baz etkisiyle yüzde 45’e gerileyeceğini belirten Baştuğ, asıl mücadelenin bundan sonra başlayacağını ifade etti.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ülkedeki en büyük sorunun enflasyon olduğunu söyleyen Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, enflasyonun dizginlenmesi ve tüketimin yavaşlaması için kredi kartlarına sınırlama getirilmesi gerektiğini savundu.

Geçen yıl krediler yüzde 50 artarken, kredi kartlarında bunun üç katına varan artışlar olduğuna da değinen Garanti BBVA Genel Müdürü Recep Baştuğ, kredi kartı faizlerinin çok düşük kaldığını ve herkesin bu kanala yüklendiğini söyledi. Bu yıl ise 2023’e göre büyüme hızının yavaşladığını ancak yine de kredi kartlarıyla alakalı büyümenin önüne geçecek bir şeylerin yapılması gerektiğini belirten Baştuğ, “Geçen yılın büyümesi tüketimden geldi. Çılgınca bir tüketim yapıldı. Bunun baskılanması, düşmesi lazım. Ülke olarak tüketimle ilgili olarak sakinleşmemiz lazım, daha az tüketmemiz ve büyümeyi başka kaynaklardan elde etmemiz lazım” dedi.

Parasal sıkılaşma politikaları gereği bireysel kredilerde bankaların yüzde 2 büyüme sınırı olduğunu hatırlatan Baştuğ, “Bankalar bireysel kredilerde bu sınırı aşmaları halinde ciddi cezalar ödüyorlar, bu nedenle de aşmamaya özen gösteriyorlar. Bu yıl kredi talebi artsa bile yükselmiş faizle bu baskılanacaktır bireysel taraf için. Tüzel taraf için de benzer bir dünya var, orada da belli sınırlar var. Ortalama enflasyonun yüzde 54-55 seviyesinde biteceğini düşünürsek onun çok altında bir kredi büyümesiyle yılı tamamlarız diye düşünüyorum. Buradan herkes nasibini alacak. Ama hâlâ kredi kartlarıyla alakalı büyümenin önüne geçecek bir şeylerin yapılması gerektiği düşünüyor ve bekliyoruz” dedi.

“Kredi talebi Döviz cinsine kaydı”

Kurda öngörülebilirlik artınca kredi talebinin döviz cinsinden kredilere doğru kaydığını belirten Recep Baştuğ, “Bu talebin kayma nedenlerinden birisi de TL kredilerdeki yüksek faiz oranları. Türk bankaları döviz cinsinden kredi vermeyi, Türk şirketleri de döviz cinsinden kredi kullanmayı öğrendiler. Şu an verilen kredilerin doğru yerlere gittiğini düşünüyorum. Eskisi gibi kurun artışıyla herhangi bir sıkıntı yaratacak bir durum yok. Banka sermayeleri çok güçlü. Topladığımız para sattığımız paradan daha az. Bu trend devam ederse TL miktarı artacaktır. Bankalar kazandıkları parayla eleştirirler. Bankanın amacı kârı ile sermayesini enflasyona ezdirmemektir. Bankaların üzerindeki yük şu anda kârlılıkta kendini gösteriyor” değerlendirmesini yaptı.

20 milyar dolarlık döviz girişi oldu

Seçimden sonra dışarıdan 20 milyar doları bulan bir döviz girişi olduğunu, bireylerin yatırım tercihlerinde de artan oranda TL’leşme gözlemlediklerini söyleyen Recep Baştuğ, “Şu anda gelen paralar yatırım için gelen paralar değil. Onun biraz daha vakti var. En büyük miktar swapla gelen para, ikinci büyük para Türk eurobondlarına geldi. Sonrasında TL Hazine bonolarına ve Borsaya geldi. Rakam her geçen gün artıyor” dedi.

bloomberght

Okumaya devam et

EKONOMİ

“Kamuda tasarruf”un arkasında yatan gerçek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Şimşek’in olmayan programının “kamuda tasarruf” kısmı bu hafta açıklandı. Orta Vadeli Plan gibi bu paket de genel olarak dilek ve temennilerden müteşekkil gözüküyor olsa da kamuda tasarruf paketinin ve genel olarak kamuda tasarruf söyleminin arkasında yatanlara bir göz atıp önümüzdeki dönemde bizi nelerin beklediğine bakmakta fayda var.

1. Kamuda tasarrufla enflasyonun ilgisi ne?

Faiz artışları ve ücretlerin baskılanması gibi kamu harcamalarının azaltılması da yüksek enflasyon oranlarının aşağı çekilmesi için gerekli bir adım olarak sunuluyor. Ancak kamu harcamalarında yapılacak bu tasarrufun enflasyonu hangi kanaldan ve ne kadar düşürmesinin beklendiğine dair somut bir plan ya da açıklama tabii ki sunulmadı.

Standart iktisat teorisine göre, eğer bir ekonomide toplam talep toplam arzın üzerinde seyrediyorsa, bu ekonomide önce girdi fiyatları ardından da mal ve hizmet fiyatları yükselişe geçer. Bu modelin temel varsayımı, ekonominin halihazırda tam istihdamda olduğu ve kapasite kullanım oranının da daha fazla artırılamayacak kadar yüksek olduğudur.

Bu temel varsayım altında kısa vadede üretim artırılamayacağından ötürü, fiyatlardaki artış eğilimini durdurmak için talebin kısılması önerilir. Yüksek faizler, talebi kısmanın bir yöntemidir. Yüksek faizler, krediyi pahalı hale getirerek krediyle yapılan tüketim ve yatırım harcamalarını azaltabilir. Aynı zamanda, bugün tasarruf yapıp yarın daha fazla tüketme imkanı sunarak gelirlerin bir kısmının harcanmamasını sağlayarak da talebi sınırlayabilir. Ekonomideki toplam talebin toplam arzla uyumlu hale gelmesiyle de fiyatların artış eğilimi kontrol altına alınabilir.

Kamu harcamalarını azaltmanın da benzer bir mantığı vardır. Kamu harcamalarını azaltmak, toplam talebi düşüreceğinden ekonomideki “aşırı talebin” dizginlenmesine yardımcı olur ve dolayısıyla da enflasyonu düşürücü bir etkide bulunabilir.

Ekonominin tam istihdamda olmadığı (yani işsizliğin yüksek olduğu) ve şirketlerin üretim kapasitelerinin tamamını kullanmadığı koşullarda “aşırı talep” kaynaklı bir enflasyondan söz etmek mümkün değildir. İthal girdi ve özellikle de ithal enerji kullanımının yüksek olduğu bir ekonomide döviz kurlarının hızla artmasıyla tetiklenen ve yüksek kâr marjlarının sürüklediği bir enflasyondan söz ediyorsak bu basit ilişkinin çalışmayacağı açıktır. Hele ki enflasyon beklentileri kalıcılaşmış, gelir ve varlık eşitsizlikleri artmışken.

En azından kamu harcamalarının ithalat yaratan kısmı azaltılıyor olsaydı Türkiye ekonomisi için döviz açığını azaltacağı için dolaylı olarak enflasyon üzerinde negatif etkide bulunabileceğini söyleyebilirdik. Ancak bu olmadığı gibi kamunun döviz (ve altın) cinsinden iç ve dış borçlanmasına dair bile herhangi bir unsur görünmüyor tasarruf paketinde.

Yüksek faiz, ücretlerin baskılanması ve kamu harcamalarının azaltılması politikalarını enflasyonun düşürülmesi adına savunan iktisatçıların bir düşünce tembelliği içerisinde olduğu söylenebilir. Ancak mesele bununla sınırlı da değil. Çünkü bu politikaların hem ideolojik bir yanı hem de değer üretimi ve bölüşümü ilişkilerine doğrudan ve dolaylı müdahale eden yanları mevcut.

2. Kamu bütçesi ve vergiler: Yeniden bölüşüm

Kamunun topladığı vergiler ve yaptığı harcamalar, en basit ifadesiyle, ekonomide üretilen toplam değerin bir kısmını yeniden dağıtma işlevine sahiptir. Bu anlamda da hem vergilerin kimden ve ne kadar toplandığı hem de harcamaların hangi alanlara yapıldığı bir toplumun önceliklerini ve o toplumdaki güç dengelerini doğrudan yansıtır.

Dolayısıyla vergilendirme ve harcama kalemlerinde yapılan her değişiklik de aslında öncelikle yeniden bölüşüm ilişkilerine yapılan bir müdahaledir. Ancak, müdahale genellikle sadece yeniden bölüşüm ilişkileriyle kalmaz, doğrudan üretim ve bölüşüm ilişkilerini de etkileyecek ve değiştirecek unsurlar içerebilir.

3. “Kamuda tasarruf”un esas amacı

Kamu harcamalarının kısılması, eğitim ve sağlık gibi kamu hizmetlerinin birçoğunun özel sektöre devredilmesi ve kamu varlıklarının özelleştirilmesi 1980’lerden bu yana IMF ve Dünya Bankası programlarının asli bir unsuru olarak karşımıza çıkıyor.

Şimşek’in bu hafta açıkladığı programın da bu bağlamda 3 ana amacı olduğu söylenebilir:

1. Dış sermayeye daha fazla kaynak ayırmak: Daha önce “Şimşek “programı”nın aritmetiği”nde yazdığım gibi içerideki talebi azaltacak her adım dış sermayeye yapılacak ödemeler için ayrılabilecek kısmı yükseltmeye yaramaktadır. Çalışanların ve emeklilerin reel gelirlerini düşürmek, onlara yönelik kamu harcamalarını kısmak, onlardan daha fazla vergi almak ve onların borçlanmasını zorlaştırıp daha pahalı hale getirmek bu kesimin elindeki harcanabilir geliri düşürmek suretiyle milli gelirden bu kesime ayrılan payın düşük tutulması, dış sermayeye yapılacak ödemeler için ayrılan kısmı artırır. Kemer sıkma politikalarını uluslararası finans için önemli kılan nedenlerin başında bu gelir. Dış sermayeye, bize döviz getirirseniz size yüksek faiz ve kâr payı ödemesi yapacağız ve bu ödemeleri yapabilmek için de kendi çalışanlarımızın boğazından kısacağız mesajı verilir. (1)

2. Krizi fırsata çevirmek: Çalışanların örgütsüz, güçsüz ve dağınık olduğu koşullarda “kamuda tasarruf” ya da “kemer sıkma” politikalarıyla sermayenin çıkarına adımların önü açılır. Ücretleri ve emekli aylıklarını düşürmek, esnek ve güvencesiz çalışmayı yaymak, kamunun sağlaması gereken temel hizmetleri giderek daha fazla özel sektöre devretmek, sosyal yardımları ve kamu hizmetlerini azaltarak çalışanları daha düşük ücretlerde çalışmaya mecbur etmek, kamuya ait varlıkları ucuza özel sektöre devretmek “kamuda tasarruf” paketinin ilerleyen dönemdeki versiyonlarından bekleyebileceğimiz gelişmelerdir. Bu haliyle de Şimşek ve “programı”nın sermayenin tüm kesimlerinin desteğini alması şaşırtıcı değildir. (2)

3. İdeoloji ve algı: Oğuz Oyan’ın oldukça yerinde tespitiyle “yoksullaşan halkın en büyük özveriyi yapması beklenirken iktidarın kamu harcamalarında da bir takım sözde tasarrufları zorunlu oldu. Dolayısıyla bu paket, programın psikolojik ve ideolojik zemininin hazırlanması, geniş halk kesimlerinin kendi aleyhlerine çalışacak bir programa razı edilebilmesi açısından da farz oldu”. (3) Açıklanan tasarruf paketi de “işte iktidar da üzerine düşeni yapıyor” algısının oluşturulması için şimdiden kullanılmaya başlandı bile.

4. Bu daha başlangıç

Aslına bakarsanız, göreve geldikten neredeyse bir sene sonra “kamuda tasarruf” paketini açıklayan Şimşek’in çalışmaya yeni başladığını söyleyebiliriz. Ücretlerin bastırılması, emeklilerin açlığa mahkum edilmesi, kamu çalışanlarının servislerinin, lojmanlarının ellerinden alınması gibi adımların hiçbiri enflasyonu tek haneli rakamlara indirecek adımlar değil.

Enflasyon, TL’nin reel değerlenmesi ve baz etkisiyle biraz inmeye başladığında “program”ın çalıştığı öne sürülecek ve enflasyonu daha fazla indirip ekonomiyi istikrara kavuşturmak için geniş kitlelerden daha fazla fedakarlık istenmekle de kalınmayacak kamunun elinde kalan varlıklar, araziler vs. yerli ve uluslararası sermayeye ucuza devredilecek. Nihayetinde Şimşek ve ekibinin bu konuda 2000’lerden oldukça fazla deneyimi var. Bu paketteki “değerli lojman ve sosyal tesisler”in sermayeye satılması maddesi bunun ilk adımı olarak görülebilir. (4) Benzer şekilde, Varlık Fonu adı altında tamamen denetim dışına çıkarılmış kamu varlıklarının akıbetinin ne olacağını da önümüzdeki dönem bize gösterecek.

5. Sonuç yerine

Esas amaç gerçekten kamuda tasarruf olsaydı yapılacak şeyler belliydi. Örneğin, “Şimşek sadece İstanbul Havalimanı’nın bir yıllık kirasını Cengiz ve Kalyon’dan alabilse, açıkladığı ‘tasarruf paketinin’ hedeflediği rakamın neredeyse yarısı kadar kaynağı bütçeye koyabilirdi.” (5) Ya da şirketlerden toplanmayan, affedilen vergiler, şirketlere tanınan çeşitli muafiyetler ve verilen teşvikler, bütçede artan faiz ödemeleri, kamu-özel işbirliği adı altında sermayenin belli kesimlerine aktarılan kaynaklar, askeri maceralar için harcanan paralar, iktidar sahiplerinin çoklu maaşları, astronomik huzur hakları vs. vs.

Ancak, yine Oyan’ın tespitiyle, kamuda gerçek bir tasarrufun ucu “sermayeye ve yolsuzluk ekonomisine dokunacağı için yasak alandır. Her durumda Şimşek’in boyunu ve meşrebini aşar.” (3)

Bu şekilde değerlendirildiğinde “kamuda tasarruf”un Şimşek “programı”nın iki hedefiyle de gayet uyumlu olduğu görülmekte. Tekrar hatırlatmak gerekirse bu iki hedef, Türkiye ekonomisinin kronik döviz açığı sorununu bir süreliğine de olsa gidermek ve Nebati programının emeğe saldırısının sonuçlarını kalıcılaştırıp daha öteye götürmek olarak belirlenmiş durumda.

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, karşı karşıya bulunduğumuz program, nihayetinde, ülke kaynaklarının bir avuç finansal spekülatöre aktarılması ve ülkenin ücretli çalışanlar ve emekliler için bir cehenneme çevrilmesi programıdır.

Özgür Orhangaziozgurorhangazi.com

Notlar:

(1) Şimşek “program”nın aritmetiği

(2) https://www.gazeteduvar.com.tr/is-dunyasindan-kamuda-tasarruf-paketine-destek-haber-1691071

(3) https://haber.sol.org.tr/yazar/tasarruf-mu-dediniz-393343

(4) Özelleştirme İdaresi’nin Urla’daki taşınmaz ihalesi için hazırladığı reklam filmi, belki de önümüzdeki dönemde göreceklerimizin bir fragmanı olabilir: https://twitter.com/bahadir_ozgr/status/1790043345818968518

(5) https://www.gazeteduvar.com.tr/simsek-once-kalyon-ve-cengizden-milyar-euroluk-kirayi-alsin-makale-1691043

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

GARANTİ BBVA TÜRKİYE RAPORU

Yayınlanma:

|

Yazan:

TCMB ihtiyaç duyulduğu sürece sıkılığın korunacağı, yeni mali tedbirler ise politika bileşiminin daha koordineli olacağına işaret etmektedir. Politikaların gecikmeli etkisi göz önüne alındığında, hala sağlam olan tüketimi kontrol altına almak için ek makro ihtiyati önlemlere ihtiyaç duyulacağına inanıyoruz.

Önemli noktalar

  • TCMB, yılın ikinci enflasyon raporunda 2024 yılı ara enflasyon hedefini 2 puan yukarı yönlü revize ederek yüzde 38’e yükseltmiş, öngörülen aralığın üst sınırını değiştirmeyerek yüzde 42’de tutmuştur. Yılın ilk dört ayında enflasyonun beklenenden 4 puan daha güçlü gelmesi, Mart ayındaki ilave sıkılaştırma ile sapmayı telafi edemeyecekleri için bu revizyonu yapmalarına neden oldu.
  • TCMB, sıkılaştırmanın talep koşulları ve enflasyon beklentileri ve dolayısıyla enflasyon eğilimi üzerindeki gecikmeli etkilerini gözlemlemek istemektedir. Enflasyon eğiliminde belirgin bir bozulma olması durumunda ilave sıkılaştırma uygulanacağının sinyallerini vermeye devam etmektedirler.
  • İç talep, yüksek enflasyon beklentileri, servet etkileri ve kredi kartı harcamalarının kullanılabilirliği ile desteklenmeye devam etmektedir. Parasal aktarım mekanizmasını güçlendirmek amacıyla mevcut düzenlemeleri gevşetmek için sürdürülebilir bir yol başlatmak için finansal koşulların daha uzun süre sıkı tutulmasına ihtiyaç duyulacaktır.
  • En son açıklanan mali paket, 2024’te GSYİH’nın %0,2-0,3’ü civarında tasarruf anlamına geliyor. Önümüzdeki dönemde yeni tedbirler de alınacak ve bunların birçoğu orta vadede etkili olacaktır.
  • Enflasyon eğilimi, daha koordineli bir politika bileşimi ile yıl sonu enflasyonunun TCMB tahmin aralığının üst sınırı olan %42’nin altına düşecek bir düzeye yükselmesi durumunda, 4Ç24’te çok kademeli adımlarla gevşemeye başlamak için sınırlı bir alan olabilir. Ancak, gecikmeli mali etkiler ve perakendeci harcamaları üzerindeki makro ihtiyati politikalar, daha erken bir kesinti döngüsü olasılığını azaltıyor.

Raporun tam hali için:

https://www.bbvaresearch.com/wp-content/uploads/2024/05/Policy-Pulse_what-to-think-about-policy-mix_May24.pdf

Raporun tamamını okumak için buraya tıklayın

Policy-Pulse_what-to-think-about-policy-mix_May24

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.