Connect with us

GÜNDEM

Türkiye’de rüşvet neden önlenemiyor?

Peker’in iddiaları sonrası “Türkiye’de rüşvet cezalandırılıyor mu?” sorusu gündemde. Son 10 yılda ve benzeri suçlarla ilgili soruşturmalarda takipsizlik oranı yüzde 44’ten 51,5’e kadar çıktı.

Yayınlanma:

|

Organize suç örgütü kurmakla suçlanan ve şu anda Birleşik Arap Emirlikleri’nde bulunan Sedat Peker’in son iddiaları Türkiye’de rüşvetin cezalandırılıp cezalandırılmadığına ilişkin soru işaretlerini yeniden gündeme getirdi.

Peker, sermaye piyasalarının ve kurumlarının işleyiş kurallarını belirleyen denetleyici ve düzenleyici bir kamu kurumu olan Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK)  eski Başkanı Ali Fuat Tașkesenlioğlu, AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu ve TOBB üyesi Salih Orakcı’nın rüşvet aldığını ileri sürmüştü.

Türkiye’de yolsuzluk ve rüşvetle ilgili hukuki düzenlemeler mevcut. Ancak düzenlemelerin uygulanmasıyla ilgili sıkıntılar var.

DW Türkçe’ye konuşan Uluslararası Şeffaflık Örgütü Temsilcisi Oya Özarslan, “Türkiye’deki en önemli sorun yolsuzluğun cezasız kalmasıdır” diyor ve ekliyor:

“Bunun için yargının görevini yapması, çıkan iddiaları soruşturması, resen olayların izini sürerek sorumluları bulması gerekir. Savcılar nerede diye çağırılmaz, bu zaten savcının asli görevidir.”

Organize suç örgütü lideri olmakla aranan Sedat Peker
Organize suç örgütü lideri olmakla aranan Sedat PekerFotoğraf: REİS SEDAT PEKER/Youtube

Rüşvet suçunda takipsizlik artıyor

Türk Ceza Kanunu’na göre rüşvetin 4 yılla 12 yıl arasında hapis cezası bulunuyor. İhaleye fesat karıştırmak ise üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılıyor. Ancak yolsuzluk konusunda cezasızlık yaygınlaşıyor. Adalet Bakanlığı’nın yayınladığı 2021 yılına ait Adli Sicil İstatistikleri’ne göre son 10 yılda rüşvet gibi yolsuzluk suçlarıyla ilgili soruşturmalara ilişkin verilen takipsizlik kararı yüzde 44’ten yüzde 51,5’e kadar çıktı.

Rüşvet, görevi kötüye kullanma, zimmet ve nüfuz ticaretinin aralarında olduğu 14 farklı suçu barındıran kamu idaresinin güvenilirliğine ve işleyişine dair suç sayısı 2021’de 156 bin 110 iken, bunların 80 bin 451’i için kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi, 30 bin 576’sına yani yüzde 33,5’ine ise kamu davası açıldı.

Oya Özarslan, “Bu çok ciddi bir soru işareti, yargı neden çekingen davranıyor, neden harekete geçmiyor? Şüphelilerin politik bağlantıları bu konuda bir etken oluyor mu? Öyleyse bu husus, yargının tamamen siyasal iktidar ve yürütme gücünden bağımsız olması gerektiğini gösterir, ki en önemli ihtiyacımız adaletin sağlanması ve sistemin temizlenmesidir” diyor.

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin sene başında açıkladığı 2021 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye, son 10 yılda en çok puan kaybeden ülkeler arasında yer alarak 38 puanla 180 ülke arasında 96’ıncı sıraya düşmüştü.

Yüzde 75 “kamuda yolsuzluk var” diyor

Derneğin Ocak ayında yaptığı “Türkiye’de Yolsuzluk: Neden? Nasıl? Nerede?” adlı araştırmasına göre de Türkiye’de toplumun yüzde 74’ünde yolsuzluğun arttığı fikri hakimken toplumun yüzde 60’ı ise hükümeti yolsuzlukla mücadele konusunda başarısız buluyor. Çalışmanın bulgularına göre toplumun yüzde 75’i kamu kurumlarında “yolsuzluk var” diyor. Yüzde 68 gibi büyük bir bölüm de yargı işlemlerinde yolsuzluğun yaygın olduğunu düşünüyor.

“Toplumun önemli bir çoğunluğu en çok güvenmesi gereken yargıyı güvenilebilir kurumlar arasında görmüyor ise bu sistemin alarm verdiğini gösteriyor” diyen Özarslan, yargının siyasal etkilerden uzak bir şekilde görevini yapabilmesinin demokrasinin en büyük garantilerinden biri olduğunu hatırlatıyor.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü Temsilcisi Oya Özarslan
Uluslararası Şeffaflık Örgütü Temsilcisi Oya ÖzarslanFotoğraf: Transparency International Turkey

Araştırmaya göre toplumun yüzde 80’i ise yolsuzluğun en önemli nedeninin “cezasızlık” olduğu görüşünde.

Oya Özarslan’a göre de büyük yolsuzluk skandallarının soruşturulmaması aksine bu skandalları gündeme getiren kişilerin cezalandırılması hukuk devleti ilkesinin önemli ölçüde zedelenmesine ve cezasızlık kültürünün yaygınlaşmasına neden oluyor.

“Cezasızlık teşvik gibi işler”

Özarslan, “Kamuoyuna yansıyan önemli birçok yolsuzluk iddiası takip edilmiyor, yargılanmıyorsa, bu yolsuzluk yapmak isteyenler için çok önemli bir işarettir, bir tür teşvik gibi işler ve toplumu gün geçtikçe yozlaşmış bir hale getirir” diyor.

“Türkiye’de Yolsuzluk: Neden? Nasıl? Nerede?” araştırmasının bulguları, yolsuzlukla karşılaşmasına rağmen şikâyette bulunmayanların yüzde 53’ünün yasal şikâyette bulunmanın bir faydası olmayacağını düşündükleri için, yüzde 32’sinin de ihtiyaç duymadıkları için şikâyette bulunmadıklarını gösteriyor. Geri kalanların yüzde 10’u ise olumsuz bir tepki almaktan çekiniyor.

GRECO’ya göre Türkiye başarısız

Avrupa Yolsuzlukla Mücadele Grubu’nun (GRECO) Mart ayında yayınladığı 2021 raporuna göre de Türkiye, 46 ülke içinde tavsiyeleri yerine getirme konusunda başarısız olan 13 ülke içinde bulunuyor. Türkiye ile birlikte, Ermenistan, Belçika, Almanya, Macaristan, Lüksemburg, Bosna-Hersek, Danimarka, Sırbistan, Moldova, Romanya, Polonya, Ukrayna GRECO’nun yolsuzlukla mücadelede en başarısız olarak gösterdiği ülkeler içinde yer alıyor.

GRECO, Türkiye’nin milletvekilleri, hâkim ve savcılarla ilgili yolsuzluğun önlenmesine yönelik tavsiyeleri yerine getirme konusunda yeterli olmadığını söylüyor. Rapora göre Türkiye, 2020 yılında GRECO’nun milletvekili, hâkim ve savcılarla ilgili yaptığı 31 tavsiyenin ortalama yüzde 51,6’sını yerine getirmedi, yüzde 38,7’sini kısmen yerine getirdi, yüzde 9,7’sini ise tamamen uyguladı. Dikkat çeken bir diğer bulgu ise milletvekilleri için yapılan tavsiyelere uyulmama oranının yüzde 57 ile ilk sırada yer alması.

Ekim 2021’de gri listeye girdi

Türkiye, Ekim 2021’de ise yolsuzlukları yeterince cezalandıramaması ve sorgulayamaması nedeniyle Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bünyesindeki FATF Mali Eylem Gücü tarafından gri listeye alınmıştı. Karar açıklandığında, Türkiye’nin kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda “yeterince çaba göstermediği” ifade edilmişti.

FATF’nin gri listesinde Arnavutluk, Bahamalar, Babardos, Kamboçya, Gana, İzlanda, Jamaika, Moğolistan, Myanmar, Pakistan, Nikaragua, Panama, Suriye, Uganda, Yemen ve Zimbabve’nin içlerinde olduğu 22 ülke yer alıyor.

Sedat Peker’in iddiaları ve Mine Toplu Sirenen’in açıklamaları

Sedat Peker, kullandığı Deli Çavuş adlı Twitter hesabından Cumartesi günü yaptığı paylaşımlarda Bank Asya eski Yöneticisi ve SPK eski Başkanı Ali Fuat Tașkesenlioğlu, kardeşi olan AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) üyesi Salih Orakcı’nın bir yolsuzluğa karıştığını, iş insanlarından para istediğini öne sürdü.

SPK Başkanı Taşkesenlioğlu’nun, kendisine bir sorun nedeniyle başvuran Marka Yatırım Holding’in sahibi Mine Tozlu Sineren’i, AKP’li Zehra Taşkesenlioğlu’na yönlendirdiğini iddia eden Peker, Zehra Taşkesenlioğlu’nun da Mine Tozlu Sineren’i “Way Out” adlı bir finansal danışmanlık şirketine yönlendirdiğini yazdı. Peker, burada Mine Tozlu Sineren’den “danışmanlık” adı altında 12 milyon lira “rüşvet” istendiğini öne sürdü ve bununla ilgili bir belge paylaştı. Sineren’in parayı ödemeyi reddettiğini belirten Peker, daha sonra Cumhurbaşkanı Danışmanı Serkan Taranoğlu’nun, Sineren’e ulaştığını ve ikilinin söz konusu danışmanlık şirketinde bir araya geldiklerini belirtti.

AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenoğlu
AKP Erzurum Milletvekili Zehra TaşkesenoğluFotoğraf: ANKA

Cumartesi gecesi Halk TV’ye açıklamalarda bulunan Marka Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mine Tozlu Sineren de Peker’in iddialarını doğruladı.

Mine Tozlu Sineren, “Bugün Türkiye’de kaç tane borsa patronu varsa bunu yaşıyorlar ve yaşamak zorunda. Anlatmak istediğim konu; küçük yatırımcıların uğradığı mağduriyetler. Şirketi de bu mağduriyetleri gidermek için aldım” ifadelerini kullanarak “Bu işi açmamı sağlayan SPK’ydı. Sedat Peker’in yazdıklarında doğru olmayan ufak tefek şeyler var. Zehra Taşkesenlioğlu vasıtasıyla rüşvet teklifinde bulunulduğunu CİMER’e ilettim” dedi.

Suç duyurusunda bulundular

Bunun üzerine SPK, Pazar günü basın açıklaması yaparak Sineren’in iddialarını yalanladı ve Sineren hakkında suç duyurusunda bulunulacağını kaydetti.

Sedat Peker, dün yayımladığı son tweet dizisinde AKP’li Zehra Taşkesenlioğlu’na ait olduğunu öne sürdüğü bir video da paylaşmıştı. Zehra Taşkesenlioğlu bu sabah sosyal medya hesabı üzerinden iddialara yönelik açıklamalarda bulunarak konuyla ilgili hukuki süreç başlattığını duyurdu. Eski SPK Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu da hakkındaki iddiaları reddederek, Mine Tozlu Sineren ve diğer iddiacılar hakkında suç duyurusunda bulunacağını söyledi.

Öte yandan aralarında CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Memleket Partisi ve Vatan Partisi’nin de bulunduğu siyasi partiler, Peker’in iddialarının araştırılmasını talep ederek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu.

DW

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

IBAN’ını kullandırana hapis cezası

Bankaya gidip bildirimde bulunmamış ve IBAN’ını kullandırdığı anlaşılan kişi için ya bir yıla kadar hapis cezası ya da beş bin güne kadar adli para cezası kesilecek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek kayıt dışılıkla mücadele kapsamında tüm tuşlara aynı anda basmaya başladı. Bastığı bu tuşlardan bir tanesi de kendi banka hesabını başkalarına kullandıranlarla alakalıdır.

Bakan Şimşek, kişisel hesaplara (IBAN) gelen paraların nereden ve niçin geldiğinin sorgulanma süreci için vergi idaresine talimat verdi. Ve böylece bir tür kazıma yöntemiyle vergi idaresi kayıp ve kaçakla mücadele etmek adına binlerce hesabı takibe aldı.

Ne oluyor?

Vergi idaresi, şu aralar mal ve/veya hizmet satışı yapan kişilerin/şirketlerin, bu satış dolayısıyla alması gereken parayı kredi kartı ya da nakit olarak al(a)madığı durumlarda ilgisiz kişilerin banka hesaplarına transfer yoluyla gönderilmesi sonucu ortaya çıkan kaybı sorgulamakta. Örneğin bir tüccar, bir malı ya da hizmeti birine satarken ürünün parasını ya nakit ya da kredi kartıyla alabilmektedir. Bunun karşılığında da tüccar, yasaların izin verdiği hadler ve koşullar doğrultusunda ya fiş ya da fatura düzenlemek zorundadır.

Buraya kadar bir sorun yok ancak satıcı bazen sattığı ürünü kredi kartı komisyonundan ve dolayısıyla da gelir/kurumlar vergisi ile KDV’den kaçmak için alıcıdan, verdiği bir IBAN numarasına parayı göndermesini istemektedir. Böylece mal/hizmet satışı görüntüde olmamış sayılacak ve vergi de ödenmemiş olacaktır.

Paranın geldiği IBAN ise ya o işletmede çalışan birine ya işletme sahibinin çocuğu, eşi gibi yakınlarından birine ya da güvendiği başka birine ait olabilmektedir. Hatta işletme sahibiyle hiçbir akrabalık bağı olmayan başka birine de ait olabilmektedir.

Tam da bu noktada Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu şekilde para gelen IBAN sahiplerini incelemeye başladı. Bu IBAN denetim işlemi, Vergi Dairesi Başkanlıklarının olduğu yerde vergi dairesi başkanlığı ­-29 ilde vergi dairesi başkanlığı bulunmaktadır- olmayan yerlerde ise defterdarlıklar vasıtasıyla yapılacak.

Malı/hizmeti satan için idari para cezası var

Malı ve/veya hizmeti satan kişilerden öncelikle alınmayan ­kurumlar, gelir, KDV gibi vergiler alınacak. Akabinde alınmayan bu vergilerin bir (1) katı kadar da vergi ziyaı cezası ile düzenlenmeyen faturalar için düzenlenmesi gereken fatura tutarının yüzde 10’u kadar da özel usulsüzlük cezası kesilecek. Ancak kesilecek bu yüzde 10’luk tutar 2024 yılı için 3 bin 400 TL’yi geçmiyorsa 3 bin 400 TL, şayet üstünde ise o tutar kesilecek. Örneğin, bu şekilde satılan ancak faturası kesilmeyen ürünün fiyat 25 bin TL ise bunun yüzde 10’u 2 bin 500 TL olacak ama 2024 yılı için asgari 3 bin 400 TL’yi geçmediği için 3 bin 400 TL kesilecek. Ya da satılan ürünün fiyatı 60 bin TL ise 60 bin TL’nin yüzde 10’u 6 bin TL’dir ve bu tutar da asgari ceza tutarı olan 3 bin 400 TL’nin üstünde olacağından bu işlem için 6 bin TL özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Bu şekilde kesilecek özel usulsüzlük cezası da 2024 yılı için en fazla 1 milyon 700 bin TL olacaktır. Ayrıca alınmayan vergiler üzerinden her ay için aylık yüzde 3,5 gecikme faizi de alınacak

IBAN’ını kullandıran için idari para cezası var

IBAN’ını kullandıran için ise daha vahim bir durum var; hem vergi ve idari para cezası hem de hapis cezası. Daha vahim olan ise basında dolaşan haberlere göre IBAN’ını kiralayan binlerce kişinin olmasıdır.

Zaten hiç kimse de IBAN’ını bir karşılık olmadan “tanımadığı” birine kiralamayacağına göre IBAN sahiplerinin komisyon aldığı varsayılacak ve aldığı varsayılan ya da gerçekte aldığı komisyon dolayısıyla gelir ve katma değer vergisi ile idari para cezaların yanı sıra gecikme faizi de istenecek.

Aldığı komisyon tutarının ne kadar olduğu belli olmadığı için Danıştay ve vergi idaresi nezdinde genel olarak en az yüzde 2 olarak uygulanmaktadır. Yani IBAN’ını kiraladığı varsayılan kişinin hesabında -normalin dışında- 20 milyon TL’lik bir işlem hacmi varsa bunun en az yüzde 2’si kadar (en az 400 bin TL) komisyon aldığı varsayılıp bu tutar üzerinden ödemesi gereken vergiler ile cezalar kesilecektir.

IBAN’ını kullandıran için hapis cezası da var

IBAN’ını kullandıranların akıbetini öğrenmek için önce 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun’sonra da Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik’e bakmak lazım.

Buna göre 5549 sayılı Kanun’un 15’inci maddesine göre IBAN’ını başkasına kullandıracak kişinin bunu gidip yükümlüye bildirmesi gerekiyor. Kanun’da geçen yükümlü kavramından bankacılık, sigortacılık, bireysel emeklilik, sermaye piyasaları, ödünç para verme ve diğer finansal hizmetler ile posta ve taşımacılık, talih ve bahis oyunları alanında faaliyet gösterenler; döviz, taşınmaz, değerli taş ve maden, mücevher, nakil vasıtası, iş makinesi, tarihi eser, sanat eseri ve antika ticareti ile iştigal edenler veya bu faaliyetlere aracılık edenler ile noterler, spor kulüpleri ve Cumhurbaşkanınca belirlenen diğer alanlarda faaliyet gösterenler anlaşılmalıdır.

Süreç şöyle işleyecek

Bu inceleme/kazıma işlemi genel olarak vergi dairesi nezdinde işleyecek. Ancak konuya vergi müfettişleri de dahil edilip incelemenin boyutu genişletilecek. Bu arada vergi dairesi müdürlerinin de inceleme yetkisi olduğundan inceleme açısından hukuken bir sorun bulunmamaktadır.

İncelemeye yetkili kişi yani vergi dairesi müdürü ya da vergi müfettişi, IBAN’ını başkasına kullandırtan kişiyi tespit edip incelemeye alacak ardından düzenlediği vergi suçu raporuyla önce savcılığa sonra da MASAK’a bilgi verecek.

Savcılık ise gelen bu raporu baz alarak iddianameyi oluşturacak. Bu kişilerin suçlanacağı madde ise 5549 sayılı Kanun’un 15’inci maddesidir. Bu maddeye göre yükümlüler nezdinde veya aracılığıyla yapılacak kimlik tespitini gerektiren işlemlerde, kendi adına ve fakat başkası hesabına hareket eden kimse, bu işlemleri yapmadan önce kimin hesabına hareket ettiğini yükümlülere yazılı olarak bildirmediği takdirde altı aydan bir yıla kadar hapis veya beş bin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır.

Bu maddenin gerekçesinde ise işlemin esas sahibinin kimliğinin gizli tutulmasının önlenmesi amaçlanmıştır cümlesi bulunmaktadır. Ve böylece IBAN’ını kullandıran kişi, bankaya (yükümlüye) gidip kim için kullandırdığını yazıyla bildirirse bu bildirim sonucunda bu madde uyarınca ceza işlemi uygulanmayacaktır. Ama hesaptaki para hareketinden sonra bildirmenin pek bir önemi maalesef bulunmamaktadır.

Özetle bankaya gidip bildirimde bulunmamış ve IBAN’ını kullandırdığı anlaşılan kişi için ya bir yıla kadar hapis cezası ya da beş bin güne kadar adli para cezası kesilecek.

Ayrıca IBAN’ı kullanan iş yeri sahibi de (tüccar vs) TCK madde 38 uyarınca bu suçu azmettiren olarak işlenen suçun cezası ile cezalandırılacaktır.

Verilecek adlî para cezasının miktarı, bir (1) gün karşılığı olarak en az 20 ve en fazla 100 Türk Lirasıdır.

Nihayet; hapis cezasının süresi 1 yılın altında olduğu için burada CMK madde 171 uyarınca kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilecektir. Yine söz konusu ceza TCK madde 50 kapsamında seçenek yaptırımlara çevrilebilecek, TCK madde 51 kapsamında ertelenebilecek ve yine sanık hakkında CMK madde 231/5 uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir.

Murat BATI-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

GÜNCEL

Performans ile Başarı Arasındaki Zayıf Bağlantı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya üzerinde güce ulaşmak için neredeyse her şey mümkündür. Güç, politikanın en belirgin özelliğidir. Performans bir noktaya kadar getirirken politika ve güç başarıya ulaşmada çok etkili bir araçtır. “Başarılı olmak için ekseriyetle performans göstermek gerekir.” Burada iki anahtar kelime olan “Başarı” ve “Performans” sözcüklerinin zıt hikayesinden bahsetmek istiyorum.

Yapılan bir çalışmada yöneticilerin motivasyonlarının ilk öncülü ve kariyer başarıları araştırılmış. Üç grup olan bu çalışmada birinci grup öncelikle örgüte bağlılıkla motive olmuş, işleri yapmaktan öte sevilmekle uğraşmışlar, ikinci grupsa başarı ve performansla ile motive olmuş, hedeflere odaklanmışlar, üçüncü grupsa öncelikle güç ile motive olmuşlar ve sadece güçlü olmakla ilgilenmişler. Bu doğrultuda kanıtlar üçüncü gruptaki yöneticilerin örgütte en etkili pozisyonlara geldiğini aynı zamanda da işleri başarmada da en etkili olan yöneticiler olduğunu gösterdi. Başka bir çalışmadaysa Florida Eyalet Üniversitesinden Gerald Ferris ve arkadaşları on sekiz unsurdan oluşan bir siyasi kabiliyet envanteri geliştirmiş ve Amerika’nın orta batısında otuz beş okul yöneticisiyle ulusal olarak finans hizmeti veren bir firmanın 474 bayi yöneticisi ile yapılan araştırma, siyasi becerisi yüksek olanların daha yüksek performans puanları aldığı ve daha etkili lider olduğunu ortaya koymuştur.

Bu araştırmaya, “güç sahibi ve politik becerilere sahip olanlar aynı zamanda başarılı olarak nitelendiriliyor” şeklinde bir yorum yapsak herhalde yanlış olmaz. O halde gerçek dünyaya hoş geldiniz. Bir okulda bir müdür vardır, bir bölgede bir bölge müdürü vardır, şirketin bir CEO’su vardır, bir ülkede bir tane cumhurbaşkanı vardır. Yöneticiler arasındaki rekabet daha da yukarı çıktıkça çok daha çetin bir hal alır burada da adaylar etik kuralları, adil oyun kuralları esnetir ya da tamamen görmezden gelebilir. Güçlü olanlar gücünü performansa borçludur dediğinizi duyar gibiyim, kısmen haklısınız ama performansın gücü koruduğunu ya da işi garanti ettiğini düşünüyorsanız şu hikayeye bir bakalım; Miami – Dade County okul yönetim kurulu hem mali hem de başarı sorunlarıyla mücadele ederken yönetim okulu toparlaması için eski bir rektör olan Rudy Crew’i müfettiş pozisyonunda göreve getirdi. Crew, okulun not ortalamasını yükseltti, akademik performansı artırdı, eksik sınıflar olduğu için sınıflar inşa etti. Bu performansı takdirle karşılayan Amerikan Okul Yöneticileri Derneği Rudy Crew’ı yılın müfettişi seçti. Evet burada performans başarı getirmiş gibi görünebilir ama bu ödülden altı ay gibi kısa bir süre sonra Crew’den kurtulmak için oy kullanan bir okul yönetimiyle karşılaştı ve kendini okulla kıdem paketini istişare ederken buldu. Türkiye’de bir bankada işe alım sürecinde mülakata giren bir kişiyi şube müdürü kabul etmezken insan kaynakları, şartları sağladığını ve işe alınmasının uygun olacağına karar vermiştir. İşe alınan personel yüksek bir performans sergilemesine rağmen altı ay sonra istifa etmek zorunda kalmıştır. Burada yapılan hata performansın, güç elde etmek, yöneticiyi yönetmek ve politik problemlerden kaçınmak için yeterli olduğunu düşünmektir. Yani işe alım sürecinde rol alan bir yöneticinin kendisinin istediği ve istemediği kişinin performansını değerlendirirken onların çabasından bağımsız bir şekilde değerlendirdiğini görebiliriz.

Bu yazının amacı, başarının performansla ilişkisini doğru anlamak ama şuraya da dikkat çekmek isterim “performansı tamamen bırak ve güce odaklan” gibi keskin bir anlam ifade etmiyorum. Yüksek performans bir işin tamamen geleceğini garanti etmezken, düşük performansta işin kaybedileceği anlamına gelmez. Başarılı olmak için performansla birlikte güç inşa etme ve politik beceriye de sahip olmak gerektiğini unutmamak gerekir.

Ömer ATEŞÇİ-HBR

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.