Connect with us

EKONOMİ

FED / Powell: Şimdi ‘biraz acı’ veya sonra ‘çok daha büyük acı’

Yayınlanma:

|

  • Merkez bankacıların zirvesi olarak kabul edilen Jackson Hole toplantısı, Cuma günü küresel mali piyasalarda büyük çaplı bir ‘depreme’ neden oldu. Cuma günü mikrofon karşısına geçen FED Başkanı Powell, uzun bir süredir hiçbir FED Başkanı’nın cesaret edemediği bir üslup kullanarak “acı gerekli” diyerek erken bir faiz indirim sinyali bekleyen piyasaları âdeta ters köşeye yatırdı.
  • Powell konuşmasının satır aralarında “tarih bizi prematüre bir politika gevşemesinin riskli olabileceği noktasında uyarıyor” diyerek 2023 başında faiz indirimleri başlayabilir şeklindeki görüşleri de geçersiz kıldı. Powell’ın yumuşak bir tonda konuşacağını umut edilirken, şahince bir ifade ile karşı karşıya kalınca piyasalar, haftanın son iş gününü büyük çaplı bir satış baskısı ile tamamladı.
  • Powell’ın sert üslubu sonrasında, 21 Eylül olağan FED toplantısına yönelik 75 baz puan faiz artırım ihtimali bu sabah vadeli işlemlerde %72,5 ihtimalle fiyatlanırken, piyasalar iki hafta öncesine göre, FED’in faiz oranlarını, enflasyonun belini bükene kadar -ekonomi biraz zayıflama riski ile karşı karşıya kalsa da- yüksek tutacağına daha fazla ihtimal tanımaya başladı.
  • Doların değer kazandığı ve geriye kalan ne var ne yoksa her şeyin satıldığı cuma gününde, doların piyasa kuru olan DXY bir kez daha 109,3 seviyesine yükselerek son 20 senenin zirvesini test etti. Mevcut seviyenin teknik anlamda da önem arz etiğinin altını çizelim. 109,3 seviyesinin üzerinde olası bir kapanışta, 121 seviyesine kadar büyük bir alan -altını çizerek teknik mânâda- kartlar arasında yer alıyor.
  • Jackson Hole’da şahin bir görünüme bürünene Powell sonrası ABD borsaları geceyi %4’e varan düşüşle tamamlarken, hisse senetleri değerlerinden trilyonlarca dolar sildi. Risk-off modunun egemen olması ile dolar geniş çapta değer kazanırken, riskli varlık sınıfında giren kripto para piyasası da büyük çaplı bir satışa sahne oldu. Amiral gemi Bitcoin bir kez daha psikolojik 20 bin dolar seviyesinin altına gerilerken, Ethereum ise, geride bıraktığımız haftalarda ön plana çıkardığımız 1,695 dolar yatay seviyesinin üzerinde kalıcılık arz edemeyerek bu sabah 1,500 dolar seviyesinin altına çekildi.
  • Ortak para birimi Euro ise, dolar karşısında 20 yıl yeni en düşüğü olan 0,9899 seviyesine kadar geriledi. Bir tarafta doların ezici gücü, diğer tarafta ise Ukrayna savaşı sonrası büyük bir sorun hâline gelen enerji problemi ile boğuşan Avrupa’da gösterge elektrik fiyatları adeta çıldırdı. Fransa’da 1 yıl ileri elektrik fiyatı ilk kez megavat saat başına 1,000 Euro’yu aşarak 1,125 eur seviyesine yükseldi (Almanya’da ise megavat saat başına 980 Euro’ya  yükseldi). Yılbaşında kabaca 100 eur civarında olduğunun altını çizelim! Elektrik fiyatlarını, 330 eur seviyesine yükselen Avrupa’da doğalgaz fiyatları takip ediyor (hatırlatma olması bağlamında yılbaşında 60 eur civarında idi). Doğalgaz ve elektrik fiyatlarının gerek sanayi gerekse de hanehalkı tüketimi için ‘ani duruş’ riski taşıdığını not etmek gerekiyor.
  • Özellikle, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın ana büyüme motoru olan Almanya’nın büyüme modelini Rus enerjisinden uzaklaştırmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Bu da, zayıf büyüme ve büyük ticaret açıkları anlamına gelirken, euro için de ileriye dönük olarak ilave ‘acı’ göründüğünü not edelim. Ukrayna savaşı öncesinde olumlu bir tonla yaklaştığımız Sterlin, benzer sorunlarla boğuşmaya devam ederken, henüz tepe yapmayan enflasyon, cari açık, bütçe açığı, siyasi risk, İngiltere Merkez Bankası’nın büyüyememe sorununa rağmen faiz artırmaya devam edeceği yönünde açıklaması ile bu sabah 1,16’lı seviyelere kadar gerileyerek pandemi döneminde test ettiği ve 35 yılın dibi olan 1,14 seviyesine (uzun bir süredir hedeflediğimiz) bir kademe daha yaklaşmış oldu.
  • Talep tarafında, Avrupa’daki yüksek doğal gaz fiyatları, elektrik üreticilerini ve endüstriyel kullanıcıları dizel ve akaryakıta geçmeye teşvik ederken, ham petrol fiyatlarını daha da destekliyor. İran ile nükleer anlaşma ihtimali fiyatlar üzerinde aşağı yönlü baskı kurarken, kış aylarına doğru kıtlığın daha da artacağı korkusu ise fiyatlar üzerinde yukarı yönlü baskı kuruyor. 102 dolar teknik seviyesini test eden Brent cinsi ham petrolde, yukarı yönlü isteğin korunması adına 102 dolar seviyesinin üzerinde temiz bir kapanışa ihtiyaç olduğunu görüyoruz. 102 dolar geçilmeden hamle yapmak riskli olabilir.
  • Küresel risk iştahında yaşanan azalma ile dolar değer kazanırken, içeride ise TCMB’nin faiz indirimi âdeta tuz biber oldu. USDTRY kuru haftayı 18,19 seviyesine kadar yükselerek tamamlarken, mevcut içsel ve dışsal riskleri beraber okuduğumuzda, tablo yükselişin devamına işaret ediyor. Perşembe günü açıklanan haftalık verilere göre, TCMB’nin brüt döviz rezervleri 1,1 milyar dolar azalırken, toplam brüt döviz ve altın rezervleri 112,3 milyar dolar seviyesine geriledi. Öte yandan, son verilere göre, swap hariç net rezervlerin yeniden eksi 59 milyar dolar seviyesine açılması da kısa vadede etkili olan Rusya hikâyesinin kesintiye uğradığını teyit ediyor. Rezervlerin azalmaya yüz tutması, kamunun kuru belli bir seviyede tutma kabiliyetini de sekteye uğratabilir.
  • Geride bıraktığımız hafta biraz mola hakkımızı kullanarak siz değerli okurlarımızdan kısa bir süreliğine de olsa uzak kaldık. Lâkin, PPK toplantısı ardından politika metninde dikkat çektiğimiz üzere, “son dönemde belirgin şekilde açılan politika-kredi faizi makasının parasal aktarımın etkinliğini azalttığı değerlendirilmektedir” ibaresi ardından açıklanan makroihtiyati tedbirler hafta boyunca Türk mali piyasalarında fiyatlama davranışı üzerinde belirgin bir şekilde etkili oldu.
  • Açıklanan tedbirler ile bir kısım ticari kredi faizlerine üst sınır getirildi. Buna göre, yıl sonuna kadar kullandırılacak ticari kredilerde faiz oranının TCMB’nin referans faiz oranının 1,4 katını aşması hâlinde (%15,34 x 1,4) %21,48 krediyi açan banka ek zorunlu karşılık tutacak (kredinin %20’si kadar). Kredi faizi eğer TCMB referans faizinin 1,8 katını aşıyorsa (%27,61) zorunlu karşılık oranı kredinin %90’ı kadar olacak. Yani, bankaların verdiği ticari kredi faizinin %27,61’in üzerinde olması halinde bankalar %90 menkul kıymet tesis etmek zorunda kalacaklar.
  • Açıklanan kararlar sadece faize üst sınır getirmiyor. Bir de TCMB’nin belirlediği türler (ihracat, yatırım, tarım ve KOBİ kredileri gibi) dışında kalan ticari krediler için hem tesis edilecek zorunlu karşılık oranı yükseltiliyor hem de bu karşılıkların menkul kıymet olarak tutulması isteniliyor. Hâliyle, bankaların kredi büyümesinde frene basma riskinin belirmesi, banka kârları için olumsuz bir gerçekleşme olurken, öte yandan, menkul kıymet tesis etme gereksinimi, bankaların menkul kıymet portföyünde değerlenmeye neden olarak bankacılık hisselerinde büyük çaplı bir yükselişe neden oldu.
  • Şunu da not edelim ki, tahvil faizlerinin gerilemesi, beraberinde, Hazine’nin göreceli olarak ucuza borçlanmasının da önünü açıyor! Son dönemde Türk mali piyasalarında finansal baskılama (repression) piyasa mekanizması üzerinde etkili olduğunu görüyoruz. Enflasyonun %80 olduğu bir ekosistemde, 2 ve 10 yıllık tahvil faizleri menkul kıymet tesis etme zorunluluğu ile sert bir şekilde gerilerken, yaşananları ekonomik ve ticari gerekçelerle anlamlandırmakta büyük zorluk çekiyoruz.
  • Aşağıdaki grafikten de görülebileceği üzere, TCMB’nin yeni uygulamaları sonrasında (menkul kıymet tesis etme zorunluluğu) TL cinsi tahvil faizlerinde sert düşüş yaşandı. 2 yıllık tahvilin bileşik faizi %13’lü rakamlara kadar düştü (10 yıllık tahvil %14,66). 10 yıllık TL tahvil faizi ile aynı vade işlem gören dolar cinsi Eurobond faizi arasında makas %4 seviyesine kadar yaklaştı. Her ne kadar TL tahvillerin işlem gördüğü seviye mevcut ekosistem ile uyumsuz olsa da (ekonomik temeller) bankaların alım zorunluluğu ile fiyatlama davranışı kendi içinde tutarlı bir hâl alabiliyor!
  • Yukarıda da söz ettiğim üzere, tahvil faizlerinin sert bir şekilde gerilmesi, bankaların mevcut tahvil stokları üzerinden yazacakları kârlar, banka hisse performansını olumlu etkiledi. BİST Banka endeksi (XBANK) son 6 haftada %70’e yakın yükseliş kaydetti. Açıkça itiraf etmeliyim ki, bu denli bir yükselişi öngöremediğimiz gibi, mevcut makroekonomik tablo ve de küresel performans ile hâlen daha da bu eğilimi teyit etmekte zorluk çekiyoruz. Elle tutulur tek gelişme ise, Naci Ağbal’ın Merkez Bankası başkanı olarak atandığı Kasım 2020’den sonra, son 3 haftada hisse senedi piyasalarına yönelik artan yabancı girişlerinin dikkat çektiğinin altını çizebiliriz.
  • Makro cephede bugün önemli bir veri göremedik. Lâkin, jeopolitik tarafta risklerin büyüdüğünü görüyoruz. ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi’nin Tayvan’a yaptığı ziyaretten bu yana, iki ABD Donanması savaş gemisi, Pazar günü Tayvan Boğazı’ndan geçmesinin ardından Çin savaş gemileri ve uçakları ile adayı çevrelediği ifade edildi. Yeni gün başlangıcında, Asya piyasaları, cuma gününden sarkan olumsuz havanın rüzgârı ve artan jeopolitik risklerin gölgesinde haftanın ilk iş gününü olumsuz bir şekilde tamamlıyor. Gösterge endeks Tokyo borsası %3’e yakın düşüşle günü tamamlamaya çalışırken, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde de %1’i aşan oranda düşüşler görüyoruz.
  • Altının ons fiyatı, doların değer kazanması sonrası iyimser görünümünü kaybederken, 1,695 dolar seviyesinden açtığımız uzun pozisyonlarımızı (zarar kes 1,670 dolar) korumaya devam ediyoruz. Gümüş cephesinde ise, uzun pozisyonlarımızı 18,80 dolar seviyesinden biraz daha artırarak zarar kes seviyemizi 18 dolar seviyesine çektik.
  • Dünyada stagflasyonist riskler hızla tırmanırken, bu hafta dünya genelinde açıklanacak PMI verileri önem arz edecek. Cuma günü ABD’den gelecek istihdam raporunun ise büyük bir heyecanla takip edileceğini peşinen belirtelim. Türkiye cephesinde ise bugün tatil havası etkili olabilir. Lâkin, küresel risk iştahındaki bozulma nedeniyle satıcılı havanın ağır basmasını bekliyoruz. Veri takviminde dış ticareti verileri ile ekonomik güven endeksi takip edilebilir.

>Tahvil Faizleri Geriliyor

TCMB’nin yeni uygulamaları sonrasında (menkul kıymet tesis etme zorunluluğu) TL cinsi tahvil faizlerinde sert düşüş yaşandı. 2 yıllık tahvilin bileşik faizi %13’lü rakamlara kadar düştü (10 yıllık tahvil %14,66). 10 yıllık TL tahvil faizi ile aynı vade işlem gören dolar cinsi Eurobond faizi arasında makas %4 seviyesine kadar yaklaştı.

166174674655f1d5e2fa5ba84cd10de399302cc86e_1_1200.jpg

>Yabancılar Hisse Senedi piyasasına geri dönüyor 

Naci Ağbal’ın Merkez Bankası başkanı olarak atandığı Kasım 2020’den sonra, son 3 haftada hisse senedi piyasalarına yönelik artan yabancı girişlerinin dikkat çektiğinin altını çizebiliriz. Son 3 haftada hisse senedi piyasasına giriş 725 milyon dolar.

166174674632082f716e0a5d1ea88bc81537b7bd69_2_1200.jpg

>XU100 ($)

Dolar bazlı BIST100 endeksinde neredeyse 10 yıl aradan sonra teknik mânada yukarı yönlü önemli bir kırılım yaşandığını görüyoruz.

1661746747a1e179e147ce525d697eea6fff2fdf4c_3_1200.jpg

>Swap Hariç Net Rezervler

TCMB’nin brüt döviz rezervleri 1,1 milyar dolar azalırken, toplam brüt döviz ve altın rezervleri 112,3 milyar dolar seviyesine geriledi. Swap hariç net rezervlerin yeniden eksi 59 milyar dolar seviyesine açılması da kısa vadede etkili olan Rusya hikâyesinin kesintiye uğradığını teyit ediyor. Rezervlerin azalmaya yüz tutması, kamunun kuru belli bir seviyede tutma kabiliyetini de sekteye uğratabilir.

166174674787825f33e952dfa3c2498b9d25afed72_4_1200.jpg

>Almanya ve Fransa Elektrik Fiyatları

Fransa’da 1 yıl ileri elektrik fiyatı ilk kez megavat saat başına 1,000 Euro’yu aşarak 1,125 eur seviyesine yükseldi (Almanya’da ise megavat saat başına 980 Euro’ya yükseldi). Yılbaşında kabaca 100 eur civarında olduğunun altını çizelim!

1661746747380f361de8636a352fc5ae978ee47252_5_1200.jpg

>EURUSD

Avrupa’da şirazesinden çıkan elektrik fiyatlarını, megavat saat başına 330 eur seviyesine yükselen doğalgaz fiyatları takip ediyor. Doğalgaz ve elektrik fiyatlarının gerek sanayi gerekse de hanehalkı tüketimi için ‘ani duruş’ riski taşıdığını not etmek gerekiyor. Zayıf büyüme ve büyük ticaret açıkları euro için aşağı yönlü risklerin arttığına işaret ediyor.

1661746748fbc28546306419cbebc1b07ccdb52d8d_6_1200.jpg

>GBPUSD

Tepe yapmayan enflasyon, cari açık, bütçe açığı, siyasi risk, İngiltere Merkez Bankası’nın büyüyememe sorununa rağmen faiz artırmaya devam edeceği yönünde açıklaması ile 1,16’lı seviyelere kadar gerileyen Sterlinde 35 yılın dibi olan 1,14 seviyesine (uzun bir süredir hedeflediğimiz) bir kademe daha yaklaştık.

166174674860b2645f285b2869df3850946e9e4760_7_1200.jpg

>DXY

Doların değer kazandığı ve geriye kalan ne var ne yoksa her şeyin satıldığı cuma gününde, doların piyasa kuru olan DXY bir kez daha 109,3 seviyesine yükselerek son 20 senenin zirvesini test etti. 109,3 seviyesinin üzerinde olası bir kapanışta, 121 seviyesine kadar büyük bir alan -altını çizerek teknik mânâda- kartlar arasında yer alıyor.

16617467485b9b7fe5589a09458916bcdce1d7d606_8_1200.jpg
İKTİSATBANK

 

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Mart ayı bütçe görünümü

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı. İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili.

Yayınlanma:

|

Mart ayı merkezi yönetim bütçe gerçekleşmeleri açıklandı. Genel görünüm, bütçe gelir ve giderlerinde uyumdan uzaklaşıldığına, mali disiplinin sağlanabilmesindeki zorluklara işaret ediyor.

Öncelikle mali disiplin açısından iki temel göstergeye bakalım: İlki bütçe açığı. Mart ayı bütçe açığı şubat ayına göre yüzde 36 oranında artarak 209 milyar TL’ye ulaştı. Üç aylık kümülatif bütçe açığı ise 513,5 milyar TL oldu. Oysa 2023’ün aynı ayında bütçe açığı 47,2 milyar TL idi.

Mali disiplinin diğer göstergesi de faiz dışı denge. Bütçe açığından iç ve dış borç faiz giderleri düşüldüğünde denge ya da fazla elde ediliyorsa, borçluluğun yarattığı faiz ödemeleri bütçe üzerinde baskı yaratmıyor demektir. Tersi durumda, yani faiz dışı açık varsa borç düzeyine ve faiz yüküne bakmak gerekir.

En son 2017 yılında faiz dışı fazla elde edilmişti. Faiz dışı açık geçen yıl 1,3 trilyon TL’yi aşmış ve bütçe tahmininin iki katı olarak gerçekleşmişti. 2024 yılı bütçe tahmininde de faiz dışı açık 1,4 trilyon TL.

Ama sadece bir ayda bütçedeki borç faiz giderleri yüzde 37 oranında artış gösterdi. Öte yandan brüt dış borç stoku 500 milyar dolara ulaşırken, iç borç stoku son bir yılda 1 trilyon TL daha artarak 4 trilyon TL’yi aştı.

2024 mart ayından itibaren iç ve dış borç faiz ödeme projeksiyonunu gösteren aşağıdaki grafikleri incelerseniz, bu yılki bütçe tahmininin oldukça üzerinde bir faiz dışı açıkla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır.

Bütçe gelir ve giderlerinin her kalemi incelenmeyi hak ediyor ama gelen son verilerden biri, bir dönem bütçe giderleri arasında yer alan oldukça tartışmalı KKM kur farklarını hatırlattı.

İşte o veri TCMB 2023 zararı ile ilgili. 2021’de 57,5, 2022’de 72 milyar TL kâr açıklayan TCMB, 2023 yılını 818,2 milyar TL zararla kapattı.

2023 ağustos ayına kadar TL’den KKM’ye dönenlerin kur farkları bütçeden ödenirken, dövizden KKM’ye dönenlerinki TCMB tarafından karşılandı. TL’den dönen mevduata 2022 mart-2023 temmuz arasında kur farkları bütçeden ödendi, en son temmuz 2023 itibariyle bütçeden 34,5 milyar TL’lik ödeme yapıldı.

Sonra Ağustos 2023’te TL’den dönen KKM’nin ödemelerini TCMB üstlendi. Çünkü genel seçimler bitmiş ve TL’de değer kaybı başlamıştı. Dolar/TL genel seçimler öncesinde (13 mayıs) 15,5 TL’den, iki ay sonra (13 temmuz) 26 TL’nin üzerine çıkmıştı.

OVP’ye göre bütçe açığının GSYH’ye oranı zaten deprem harcamaları öngörülerek yüzde 6,4 olarak yüksek programlanmıştı. Ancak bütçe bu kur artışı karşısında KKM’nin yükünü daha fazla taşıyamayacaktı.

TCMB de o esnada genel seçimler sonrasında artık sıkı para politikasına geçmişti. Politika faizini kademeli olarak arttırıyor, ardından mevduat faizi de arttıkça TL’ye güven tesis edilmesini bekliyordu. Bu ortamda KKM hesapları hızla çözülecekti. Para ikamesi son bulacaktı.

Ancak 2021 aralık ayı sonunda kur riskine karşı kendisine güvence arayanlar için bir finansal araç olan KKM, ulaştığı hacimle ve çözülme sürecindeki zorluklarla gündemde kaldı. Enflasyon da düşmedi, para ikamesi devam etti. Ekonomiye güven oluşmadıkça döviz KKM’ler varlığını devam ettirdi. Şimdi izlerini en son TCMB zararında görebiliriz. Bu zararda KKM kur farkının kaç milyar TL olduğu kadar, ekonomiye olan güvensizlik ve gelir dağılımında adaletsizliğin boyutu ve izleri de önem taşıyor.

Mart ayı bütçe açığını görünce insanın aklına geliyor. Peki TL’den ya da dövizden dönen KKM kur farkları bütçeden ödenseydi ne olurdu?

MB, Kamu Borç Yönetimi Raporu, Mart, 2024

Prof.Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.