Connect with us

GÜNCEL

Türkiye’de Tüketici Boykotları ve Espressolab Örneği

Yayınlanma:

|

LC Waikiki Deneyiminden Öğrenmek

Yıllar önce LC Waikiki’de çalışırken markanın terör örgütleriyle bağlantılı olduğuna ve o dönemin siyasetçilerinden Leyla Zana’nın markaya ortak olduğuna dair asılsız bir iddia kamuoyuna yansımıştı. İşte o sabah firmanın genel merkezinde neler yaşandığını birebir şahitlik etmiştim. Gerek çalışanların, gerek firma sahiplerinin gerekse sorumlu yöneticilerin neler hissettiğini, herkese nasip olmayacak bir olayı “orada” deneyimlemiştim.

İşte son dönemde Starbucks, Coca-Cola, Espressolab gibi markaların bu tarz boykot durumlarıyla karşılaştığını görünce nedense bende yüksek seviyede empati oluşuyor gibi bir duygu hissediyorum.

Evet LC Waikiki, böyle bir boykot olayı yaşadı ama bu kriz karşısında sessiz kalmadı. Aksine, gazetelerin manşetlerinden kamuoyuna hitap eden güçlü açıklamalarla bir karşı anlatı oluşturdu. Profesyonellikten ödün vermeden medya kanallarını aktif ve başarılı bir biçimde kullanarak ortaya koyduğu stratejik duruşla, marka imajını korumakla kalmadı; kamuoyundaki güveni de pekiştirdi. Diğer yandan markanın sahipleri yaşanan bu süreci bir öğrenme süreci veya “bir tür ders” olarak algıladı, evrensel “şeffaflık” ilkesinden hareketlekurumsal iletişim sistemlerine çok önemli seviyede yatırım yaptı.

Boykotun Sosyolojik Mantığı: Duygudan Kolektif Eyleme

Türkiye gibi kolektivist ve duygusal refleksleri güçlü toplumlarda boykot, sadece bir tüketim kararı değil; bir duruş, bir kimlik göstergesi haline gelir. Kollektif bilince sahip toplumlarda, toplum bireyden önce gelir düşüncesi hakimdir. Bu da etkili insanlar üzerinden yayılan çağrılar, bireylerin düşünmeden katıldığı kitlesel reflekslere dönüşür. Türkiye’de boykot davranışları genelde dindarlık ve milliyetçilik gibi etnosentrik değerlerle doğrudan ilişkili olur.

Kriz zamanlarında genellikle Türk toplumunun duygusal refleksleri hızla harekete geçer ve tüketim davranışları bu tepkilerle şekillenir. Bunu bilen siyasetçiler, örgütler veya rakipler de kendi amaç ve çıkarları için yeri ve zamanı geldiğinde toplumun “bu düğmesine basmayı” bir yönetim şekli olarak kullanırlar.

Markalar Duygu Taşır mı, Yoksa Sadece Beton mu?

Fransız antropolog Marc Augé, modern dünyada insanların sıklıkla bulunduğu ama hiçbir aidiyet hissetmediği yerlere “yersiz mekânlar” adını verir. Havalimanları, zincir mağazalar ya da zincir kahve dükkanları gibi yerler bu kategoriye girer. Her yerde vardırlar ama insanlara kendini “bir yere ait” hissettirmezler. Espressolab veya son dönemde mantar gibi çoğalan Coffee konseptinde çoğalan zincir veya tekil kahveciler de bu tanıma girer. Aynı dekor, aynı menü, aynı düzen… Göz tanır ama kalp bağ kurmaz.

Gerçek markalar ise, yalnızca ürün değil, aidiyet hissi, deneyim ve duygusal bağ sunar. Starbucks bu konuda dünyada başarılı bir örnektir. Starbucks, sadece kahve içilen bir yer değil, aynı zamanda insanların kendini özgür, modern veya genç hissettikleri bir sosyal kimlik alanı olarak bilinç altına yer etmiş durumda. İşte bu yüzden marka olmak yalnızca ün kazanmak değil, tüketiciyle duygusal bağ kurmak markalaşmanın gerçek ölçüsüdür.

Şuraya bir beylik bir cümle çizelim:)) “Müşteriler bir kriz anında hâlâ sizi savunuyorsa, artık siz bir dükkân değil, gerçek bir markasınız.”

Michael Porter Amca Gene İmdadımıza Yetişti

Porter’ın Beş Güç Modeli’ne göre bir sektörde müşteri pazarlık gücü ve ikame tehdidi yüksekse, markalar daha savunmasız olur. Kahve sektörü tam da böyle bir sektördür. Zincir kahvecilerin karşısında butik kahveciler, yerel markalar ve market ürünleri gibi pek çok alternatif vardır. Espressolab boykotunda görüldüğü üzere, tüketiciler kolayca başka kahvecilere yönelmiştir. Çünkü bu tarz markaların doğası buna çok müsaittir. Arada güçlü bir bağlılık değil, geçici bir tercih ilişkisi vardır. İşte bu yüzden bilinenin aksine marka olmak, “tanınmak” değil, “vazgeçilmez olmak” demektir.

Peki Boykottan Sonra Ne Olur?

Türkiye’de boykot refleksi yalnızca yerli markalara değil, küresel markalara da yönelebiliyor. 2023’te Gazze merkezli gelişmeler sonrası Coca-Cola’ya yönelik boykot, sosyal medyada büyük ses getirdi. Coca-Cola ve Starbucks, Türkiye’de yoğun şekilde hedef alındı. Coca-Cola, sosyal medyada yayılan “İsrail’e destek veriyor” algısıyla kısa sürede satış kaybı yaşadı. Ancak markalaşmada usta olan bir firmanın yetkilileri “karşı anlatı veya antitez” geliştirmedi. Bu durum da tüketiciyle arasındaki güven açığını büyüttü. Benzer boykota maruz kalan Starbucks ise benzer tepkiye rağmen, yıllar içinde oluşturduğu yaşam tarzı ve duygusal bağ sayesinde daha az zarar gördü. Çünkü tüketici, markayı sadece kahve değil, bir kimlik sembolü olarak görüyordu.

Bu örneklerden anlamamız gereken ise; Espressolab gibi kahve zincirleri, hem ürün kalitesi hem de mekânsal deneyim yoluyla tüketicide alışkanlık oluşturur. Bu alışkanlık, “güven duygusu” ile birleştiğinde bağlılık yaratabilir. Ancak güven zedelenirse, bu dönüş süreci gecikir. Bağlılık olmadan sadakat sürdürülebilir olmaz.

Bu İş Kime Yarar?

Boykotlar yalnızca hedef alınan markaya zarar vermez, aynı zamanda rakipler için de çeşitli fırsatlar yaratır. Coca-Cola boykotunda Cola Turka’nın, Sarıyer Cola’nın güçlenmesi örneğinde olduğu gibi bu gibi krizlerde markalar ister istemez rakiplerinin değirmenine su taşımış olur. Ancak bu boşluğun doldurulması öyle kendiliğinden olmaz. Rakiplerin bu krizleri fırsata çevirecek strateji, markalaşma veya yönetim konularında profesyonel bakış açısına sahip olması ve “fırsat kapılarını çaldığında” hazırlıklı olmaları gerekir.

Tabi esnaf kafalı patronların yönettiği bazı firmalar, bunu “kısa günün karı” gibi düşünme tuzağına düşebilir. Fakat bu kazançlarını sürdürülebilir kılmak için yalnızca boşluk doldurma taktikleriyle yetinmemeli bu krizi fırsata çevirecek kurumsal yönetim ve markalaşma stratejilerini hayata geçirmelidir.

Firmanın Savunması: Türk Usulu Marka İletişimi

Markalar, kriz anlarında sessiz kalmakla suçlu görünmek arasında ince bir çizgide yürür. LC Waikiki örneğinde olduğu gibi, kamuoyuna açık ve güçlü bir mesajla çıkmak, algıyı yönetmenin en etkili yol iken, Espressolab’ın kamuoyunu “olayları tiye alan” bir sosyal medya post paylaşımıyla ikna edeceğine inanmış olduğunu görüyoruz. Buradaki dikkat çeken yaman çelişki ise; Espressolab’ın “bizim siyasi bağlantımız yok” açıklamasından hemen sonra bir pariye ait siyasetçilerin, belediye başkanlarının hatta bakanların markanın mekanına ziyarette bulunup sosyal medyada paylaşımlar yapması bence tarihe geçecek vakalardan birisi.

Bu da bize bu kriz sürecinin kurumsal yönetim veya marka iletişimi stratejisinden uzak, sosyolojik dinamikler ışığında “Türk Usulu” bir yöntem ile yönetilmeye çalıştığını gösterdi. Espressolab bu noktadan sonra ister istemez tüketici safını belirlemiş, hatta saflarını biraz da olsa sıklaştırmış oldu. Halbuki marka, Tüm medya araçları aktif kullanılmayı, açıklamalarında sade, samimi ve değer odaklı olmayı, tüketicisine güven veren sözcüler ve içerikler veya anti-tezlerlerle ön plana çıkmayı merkeze koysaydı, bizim gibi stratejistlerin kullandığı kavram olan “trade offs”larla bu kadar keskin bir şekilde karşılaşmamış olurdu.

Sadede Gelelim: Marka Olabilmek Zor Zanaat!

Coca Cola, Starbucks, Espressolab gibi boykotlar, Türkiye’de markaların sadece ekonomik aktörler değil, aynı zamanda kültürel ve politik semboller haline gelebileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Türkiye gibi duygusal ve tepkisel dinamiklerin yoğun yaşandığı ülkelerde “marka olmak” yalnızca görünür olmak veya iyi yerlerde dükkan açmak değil, tüketicisiyle bağ kurmanın hatta bu “işin ilmini bilmenin” ne denli önemli olduğunu hatırlatıyor.

Her türlü marka veya firmanın bu tarz krizlerle karşı karşıya kalma ihtimali her zaman vardır. Burada alınması gereken mesaj; “krizlerde hâlâ yanında olan bir müşteri kitlesi varsa, artık o işletme bir dükkân değil, gerçek bir marka olmuş demektir.

Bana göre LC Waikiki’nin yaşadığı vakadan öğrendiği gibi, başta Espressolab olmak üzere yerli markalarımız da bu tarz vakalardan ders alarak krizleri fırsata çevrilebilmeyi ve kurumsal yönetim hatta “kurumsal yönetişim” yapılarını güçlendirmeyi öğrenmelidir.

Bunun için de firma sahipleri bir zahmet dükkanlara ödedikleri mimarı bedellerin, şerefiyelerin veya hava paralarının bir kısmını bu alana kanalize ederek “gerçek konu uzmanlarından” destek almalıdır.

Ne yani! Sizleri bu kadar aydınlatan hocalar, danışmanlar, marka uzmanları taş mı yesin:))

Değer katması dileğimle.

Sevgiler.

Dr. Kamil BAYAR-Yönetim Danışmanı / Yönetim Bilimleri Uzmanı

www.kamilbayar.com

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

FATF’ten Kara Para Aklamaya Karşı Net Hamle

Dijital Para Transferlerinde Yeni Dönem Başladı
Kimin Para Gönderdiği Artık Saklanamayacak

Yayınlanma:

|

Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), küresel finansal sistemin güvenliğini artırmak amacıyla Tavsiye 16’yı güncelledi. Bu değişiklikler, özellikle sınır ötesi ödemelerde şeffaflığın artırılması, dolandırıcılığın önlenmesi ve hatalı transferlerin azaltılması gibi kritik alanlarda büyük değişimlere işaret ediyor.

Neden Tavsiye 16 Güncellendi?

Geleneksel ödeme sistemleri, özellikle sınır ötesi para transferlerinde, gönderici ve alıcı bilgilerini eksiksiz ve doğru bir şekilde aktarmakta yetersiz kalabiliyor. Bu durum:

  • Dolandırıcılık vakalarının artmasına,

  • Terörizmin finansmanına olanak tanıyan açıkların oluşmasına,

  • Hatalı transferlerin geri alınamamasına yol açıyordu.

FATF, bu sorunların önüne geçmek amacıyla Tavsiye 16’yı yeniden yapılandırarak “gözetim, doğrulama ve şeffaflık” esaslarını merkezine aldı.

Yeni Tavsiyenin Ana Unsurları

1. Zorunlu Bilgi Paylaşımı

Artık tüm sınır ötesi ödeme işlemlerinde, gönderen ve alıcı hakkında tanımlayıcı bilgiler eksiksiz olarak iletilmek zorunda. Eksik bilgi içeren transferler kabul edilmeyecek.

2. “Travel Rule” Uygulaması

Bu kural, müşteri bilgilerinin ödeme işlemi boyunca tüm aracılarla birlikte “seyahat etmesini” zorunlu kılıyor. Böylece her aşamada veri izlenebilirliği sağlanıyor.

3. Gerçek Zamanlı Kimlik Doğrulama

Bankalar ve ödeme kuruluşları, girilen alıcı bilgilerinin doğruluğunu gerçek zamanlı olarak kontrol etmekle yükümlü hale geldi. Bu sistem hatalı ödemeleri büyük oranda engelleyecek.

4. Sanal Varlık (Kripto) Transferlerine Genişleme

Yapılan güncellemeler, kripto para borsaları ve sanal varlık hizmet sağlayıcılarını da kapsıyor. Artık bu kuruluşlar da aynı şeffaflık ve bilgi paylaşımı yükümlülüklerine tabi olacak.

Küresel Finansal Sisteme Etkileri

Bu yeni çerçeve, sadece bankaları değil, tüm finansal teknoloji firmalarını ve aracı ödeme kuruluşlarını kapsıyor. Özellikle:

  • Kripto para işlemleri artık daha izlenebilir olacak.

  • Fintech şirketleri, müşteri bilgilerini anlık doğrulama sistemleri kurmak zorunda kalacak.

  • Bankalar, daha fazla operasyonel uyum ve teknoloji yatırımı yapmak zorunda olacak.

Türkiye İçin Ne Anlama Geliyor?

Türkiye gibi yüksek hacimli dış ticaret yapan ve uluslararası para akışına açık ülkeler için bu değişiklikler:

  • Kara para aklamaya karşı mücadelede etkinliği artıracak,

  • Yatırımcı güvenini ve finansal sistemin itibarını güçlendirecek,

  • Bankaların dijitalleşme ve veri yönetimi altyapılarını yenilemeye zorlayacak.

Ana Yenilikler ve Etkileri

Madde Açıklama Etkisi
1. Gönderen ve Alıcının Tanımlanması Artık tüm ödemelerde gönderici ve alıcı bilgileri eksiksiz iletilmek zorunda 🔐 Kimlik doğruluğu artar
2. “Travel Rule” (Seyahat Kuralı) Güçlendirildi Gönderiyle birlikte müşteri bilgileri de “taşınmak” zorunda 🔎 İzlenebilirlik artar
3. Gerçek Zamanlı Veri Doğrulama Bankalar ve ödeme kuruluşları bilgileri doğrulamakla yükümlü 🛡️ Hatalı transferler azalır
4. Sanal Varlık Transferlerine Uygulama Kripto para transferlerinde de aynı kurallar geçerli 💻 Kripto dolandırıcılığı azalır

FATF’nin Tavsiye 16’da yaptığı güncellemeler, yalnızca bir düzenleme değişikliği değil, aynı zamanda finansal sistemlerin geleceğine yönelik bir güvenlik reformudur. Bu reform, hem uluslararası finansal güvenliği artıracak hem de tüketicileri hatalı işlemlerden ve dolandırıcılıktan koruyacaktır.

Finansal kurumların, bu yeni döneme hazırlıklı olması artık bir tercih değil, zorunluluktur.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist      www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Tek bakışla alışveriş: İş Bankası “yüz tanıma teknolojisi” ile ödeme dönemini başlatıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

İnsan odaklı teknoloji tasarımlarıyla müşterilerinin hayatlarını kolaylaştıran çözümler geliştirmeyi sürdüren Türkiye İş Bankası, Visa iş birliğiyle yüz tanıma teknolojisini ödeme yöntemleri arasına dâhil ederek, Türkiye bankacılık sektöründe bir ilki daha hayata geçirdi. İlk aşamada CarrefourSA mağazalarında kullanılmaya başlanan bu yenilikçi hizmetin, önümüzdeki dönemde yaygınlaştırılması planlanıyor.

“İş Bankası Yüz ile Ödeme” yöntemini kullanan Banka müşterileri, anlaşmalı mağazalardaki alışverişlerinde yüzlerini taratarak ödemelerini; şifre tuşlamadan, fiziki kart veya cep telefonu taşımak zorunda kalmadan, hızlı ve kolayca tamamlayabiliyor.

“Ödeme sistemlerindeki teknolojik yeniliklere katkı sağlamaya devam edeceğiz”

İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Sezgin Lüle, ödeme sistemleri çalışmalarının odağına yenilikçi çözümler geliştirmeyi ve kusursuz müşteri deneyimini aldıklarını belirtti. Lüle, “Güçlü altyapımız ve gelişen teknolojilere erken adapte olma yeteneğimiz sayesinde geleneksel ödeme alışkanlıklarını dönüştürerek dünyadaki yeni nesil ödeme çözümlerini müşterilerimize hızla sunabiliyoruz. Türkiye’de bir ilk olan ve yakın zamanda yaygınlaşacak olan ‘İş Bankası Yüz ile Ödeme’ teknolojisi ile beraber geleceğin ödeme sistemlerini bugünden hayata geçirerek müşterilerimize temassız, yenilikçi bir alışveriş deneyimi yaşatacağız ve ödeme sistemlerindeki teknolojik yeniliklere katkı sağlamaya devam edeceğiz” dedi.

“İnovasyon gücümüzü, tüketicilerin hayatını kolaylaştıran ve daha güvenli hale getiren çözümler sunmak için kullanıyoruz”

Visa Türkiye Genel Müdürü Samile Mümin de şu görüşleri paylaştı:
“Zamanın en değerli para birimlerinden biri haline geldiği günümüzde, tüketiciler hayatın her alanında olduğu gibi ödemelerde de hızlı ve pratik çözümler arıyor. Biz de Visa olarak inovasyon gücümüzü tam da bu ihtiyaçlara yanıt vermek için kullanıyoruz. Tüketicilerin hayatını kolaylaştıran çözümler sunarak, zamanlarını daha verimli kullanmalarına yardımcı oluyoruz. Bu vizyon doğrultusunda, Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor; İş Bankası iş birliğiyle yüz tanıma ile ödeme çözümünü kullanıcılarla buluşturuyoruz.
Bu yenilikçi çözüm sayesinde, kredi kartlarını İşCep üzerinden biyometrik kimlik verileriyle eşleştiren kullanıcılar, cüzdan ya da QR koda ihtiyaç duymadan, yalnızca yüzlerini tanıtarak saniyeler içinde güvenli ve temassız ödeme yapabiliyor. Visa olarak, 40 yılı aşkın süredir Türkiye’de güvenli ağımız ve ileri teknolojimizle dijital ödemelerin gelişimine destek veriyoruz. Ülkemizde dijital ödeme deneyimini daha da ileri taşımak ve bu alanın gelişimine katkı sağlamak için çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz.”

Müşteri deneyimini ileri taşıyan her teknolojiyi CarrefourSA’da hayata geçirmeye kararlıyız”

CarrefourSA Dijital Teknolojiler ve Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Burçin Çelik, konuya ilişkin değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı:
“30 yılı aşkın süredir Türkiye perakende sektöründe müşteri deneyimini geliştiren yenilikçi uygulamaların öncüsü olarak, teknolojiyi her zaman stratejik bir kaldıraç olarak konumlandırıyoruz. İş Bankası ve Visa iş birliğiyle CarrefourSA mağazalarında hayata geçirdiğimiz yüz tanıma ile ödeme teknolojisi, müşterilerimize sadece yüzlerini okutarak saniyeler içinde temassız, güvenli ve zahmetsiz ödeme imkânı sunuyor. Bu çözüm, alışveriş deneyimini daha da akıcı hale getirirken, ödeme sürecinde fiziksel temasa duyulan ihtiyacı da ortadan kaldırıyor. Müşteri memnuniyetini odağımıza alan her uygulamada olduğu gibi, bu projede de yeniliğin öncüsü olmaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz.”

“Yüz ile ödeme” nasıl yapılıyor?

Banka müşterileri, İşCep üzerinden yüzlerini tanımlıyor ve ödemelerinin yansıtılacağı kredi kartını belirliyor. Böylece belirlenen kredi kartına, alışveriş tutarının yansıması sağlanıyor. Bu işlemlerin ardından müşteriler kredi kartına ve telefona ihtiyaç duymaksızın “İş Bankası Yüz İle Ödeme” kabul eden işyerlerinden alışveriş yapabiliyor.

Okumaya devam et

Dr. Abbas Karakaya

ÇOCUKLAR/BÜYÜKLER İÇİN YAZ OKUMALARI-1

Yayınlanma:

|

Kitap sevgi ve umut demektir. Kitap okunan yerde hala sevgi ve umut var demektir. Yedi yaş ve üzeri çocukların okuyabileceği birkaç kitap tavsiye edebilirim. İyi bir çocuk kitabını yetişkinlerin de zevkle okuyabileceğini düşündüğümden başlığı öyle attım. İlk kitabımız bir şiir kitabı olsun. Şiir öğretilen bir şeydir. Öbür sanatlar gibi doğuştan gelmez. Mesela, müzik, resim yeteneği gibi değildir.

Şiiri sevdirecek müthiş bir kitap size: Şiir Gemisi; Ayla Çınaroğlu.

Bu kitaba MUK ile geçen yaz başladık. Kitap elimizde yıprandı. Alıp okuduğunuzda çocuk ya da torunlarınızla aynı heyecanı duyacağınıza bahse girebilirim. Kitaptaki sade, yalın resimler de Ayla Hanım’a ait.

İşte oradan bir şiir:

YAZ GELDİ

Sonunda yaz geldi işte
Şimdi her yerde güneş var
Havada, toprakta, suda
Gözlerimde güneş var

Uzun yolların tozunda
Kırların kokusunda
Denizlerin tuzunda
Yosununda güneş var

Suların şıpırtısında
Arının vızıltısında
Otların hışırtısında
Soluğumda güneş var

Gölgeye serilen kilimde
Karpuz çekirdeğinde
Kirazda, dutta, incirde
Şimdi her şeyde güneş var.

Ayla Çınaroğlu; Şiir Gemisi: sayfa 60

Abbas Karakaya-Akademisyen, Şair

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.