Connect with us

EKONOMİ

Geçen Hafta ne oldu?

Yayınlanma:

|

Geçtiğimiz hafta yurt içinde makro ekonomik veri yoğunluğu zayıf seyrederken TCMB’nin politika faizi kararı ön plandaydı. Para Politikası Kurulu kararına göre haftalık REPO faizi %14 seviyesinde sabit bırakıldı. Karar metninde pandemi kısıtlamalarına yönelik vurgular azaltılırken dış talep seyri de olumlu olarak belirtildi. Enflasyondaki seyirde döviz kuru etkilerinin baskınlığına vurgu yapıldığı görüldü ve bu noktada TL’nin değerini öncelikleyen bir politika çerçevesine atıfta bulunuldu. Ocak ayında tüketici güven endeksi mevsimsel etkilerden arındırılmış seride 68.9 seviyesinden 73.2 seviyesine yükseldi. Merkezi yönetim bütçe dengesi Aralık ayında 145.7 milyar TL seviyesinde rekor açık verirken 2021 yılı toplam bütçe açığı da 192.2 milyar TL seviyesinde gerçekleşmiş oldu. Aralık ayındaki yüksek gerçekleşmeye karşın son orta vadeli planda beklenen 230 milyar TL düzeyindeki bütçe açığına göre olumlu bir gerçekleşme yaşanmış oldu.

Küresel tarafta da veri yoğunluğunun zayıf seyrettiği haftada FED öncesinde beklentilerin fiyatlandığını görüyoruz. Risk iştahı düşük seyrederken hafta içinde ABD 10 yıllık gösterge tahvil faizi %1.90 seviyesini test etti. Almanya tarafında da 2019 yılından beri ilk kez 10 yıllık tahvil getirisinin pozitif seviyeye döndüğü görüldü. Almanya’da ZEW tarafından yayınlanan beklenti anketi Ocak ayında beklentilerden daha pozitif bir gerçekleşmeye işaret ediyor. ABD haftalık işsizlik maaşı başvuruları 225 bin seviyesindeki beklentilere karşın 15 Ocak ile biten haftada 286 bin seviyesinde gerçekleşti. Böylece son haftalarda ortalamanın yeniden yükseldiği görülüyor.
Aktif Bank
Döviz Kurları:

Lira haftayı pozitif ayrışan tarafta geçirirken gelişen ekonomi para birimlerinde karışık bir seyrin izlendiği bir hafta geride kaldı. TL’nin 1 aylık zımni oynaklığı geri gelmeye devam etti ancak hala yıl ortalamasının üzerinde seyrediyor. TCMB kararı sonrası kurda bir miktar değer kazancı görülse de sonrasında 13.40 seviyesine yakın fiyatlamaların devam ettiği görüldü. Bu noktada döviz kuru fiyatlamalarında, oynaklığı azaltıcı ürünlere yönelik seyir etkili olmaya devam edecek.

Küresel tarafta G10 para birimlerinin ABD dolarına karşı performansı genel olarak negatif seyretti. Yükselen ABD getiri eğrisi döviz kurunu da desteklerken risk iştahı üzerinde olumsuz baskı yaratıyor. Bunun neticesinde Japon yeninin pozitif ayrıştığı görülüyor. EUR/GBP paritesinde gerileme eğilimi devam ederken Avrupa tarafında bu yıl sıkılaşmaya yönelik sinyal verilmemesi Euro değerini de baskılıyor.
Aktif Bank
Faiz Enstrümanları:

TL OIS piyasasında geçtiğimiz hafta 2 ayda daha uzun tüm tenorlarda faizde gerileme görüldü. Politika faizinin sabit bırakılması ile faizlerde iki hafta arka arkaya gerileme yaşanmış oldu. OIS eğrisinin 2 yıllık tenoru geçtiğimiz hafta gördüğü %27seviyesinden %24.85 seviyesine geriledi. Yıllık gösterge tahvil faizi Pazartesi gününden itibaren kademeli düşüş kaydederek %23 seviyesine geriledi. Yabancıların net tahvil hareketi yılın ilk haftasında 76 milyon dolar satım yönünde gerçekleşti.

Avrupa tarafında 10 yıllık tahvil getirileri haftalık bazda hafif gerileme kaydedildi. ABD 10 yıllık gösterge tahvil faizi de haftanın ilk işlem gününde %1.9 seviyesini test ettikten sonra 10 baz puana kadar gerileme kaydetti. Böylece geçtiğimiz hafta faizlerdeki fiyatlama davranışları bir önceki hafta ile yüksek oranda benzerlik göstermiş oldu. FED toplantısında verilecek mesajlar sonrasında tahvil faizleri de yön bulacaktır.
Aktif Bank
Hisse Senetleri:

Düşük seyreden risk iştahı BİST100’de de etkisini gösterdi. 2000 seviyesine yakın fiyatlamalar görülürken endeks haftayı kayıpla kapattı. Buna karşı 50 günlük hareketli ortalamanın üzerinde fiyatlamalar devam ediyor. USD cinsinden bakıldığında ise 50 günlük hareketli ortalamaya yakın seyreden fiyatlamalar görülüyor. Banka endeksi PPK kararı öncesi oynak bir seyir gösterirken karar sonrası kazançlarını bir miktar geri verdi.

Küresel tarafta ise hisse senetleri için oldukça negatif bir hafta geçerken S&P 500 endeksinde %5’in üzerinde değer kaybı görüldü. Avrupa’da birçok ana endeks haftayı değer kaybı ile geçirirken Asya’da Nikkei endeksi de %2’ye yakın değer kaybetti. Çin’den gelen beklentileri aşan büyüme verisinin de etkisiyle Hang Seng endeksi pozitif ayrıştı ve haftayı değer kazancıyla tamamladı.
Aktif Bank
Emtia:

Metal fiyatları düşük risk iştahında yükseliş kaydederken değerli metaller kanadında yukarı yönlü sert ralli görüldü. Paladyum %10’a yakın değer kazancı elde ederken gümüş de %6’nın üzerinde değer kazandı. Altın ise diğerlerine nazaran oldukça kısıtlı bir kazanç elde edebildi. Altında 1850 seviyesinin üzerinde kalıcılık yukarı yönlü trendi destekleyebilir. Hafta içinde emtia kanadında petrol fiyatları oldukça ön plana çıktı. Brent petrol varili 90 doları test ederken en son bu seviyeyi 2014’te görmüş ve 2018’de test etmişti. Ekonomik aktivitenin toparlanması ile beraber yükseliş seyri kuvvetlenen petrol fiyatlarında son dönemde jeopolitik riskler ile yukarı yönlü seyir devam etse de Kasım ve Aralık aylarında ekonomik aktivitenin ivme kaybettiği görülüyor. Bu ayrışmanın devam etmesi durumunda petrol fiyatlarında yükseliş de ivme kaybedebilir.
Aktif Bank
Takip Edilecek Veriler

Önümüzdeki hafta yurt veri yoğunluğu oldukça zayıf seyrediyor. Ocak ayına dair reel sektör güven endeksi ile haftalık veriler takip edilecek. Küresel tarafta ise son dönemin en önemli FED toplantılarından biri takip edilecek. Mart ayında FED’in faiz artırımına gitmesi tamamen piyasa fiyatlamalarına yansımışken bu artışın 50 baz puan düzeyinde gerçekleşme ihtimali de fiyatlanıyor. Toplantıda verilecek sinyaller hem Mart ayı hem de yılın geneli için FED’in duruşuna yönelik beklentilerin ve piyasa fiyatlamalarının oturmasına sebep olacaktır. Buna ABD enflasyonunda baz etkileri Mart ile Temmuz arasındaki dönemde yoğunlaşıyor. Dolayısıyla o Mart ve Nisan verileri piyasa fiyatlamalarındaki oynaklığı da yukarı yönlü destekleyebilir. Öte yandan gelecek hafta PMI haftası olacak. Hem Avrupa hem de ABD tarafında açıklanacak PMI verileri 2021 yılı ekonomik aktivitesinin nasıl başladığına yönelik fikir verecektir.
Aktif Bank
Aktif Bank Araştırma

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.