Connect with us

EKONOMİ

Tüketicinin ekonomiye dair algısı kötüleşti

Danışmanlık, denetim ve vergi hizmetleri alanında 152 ülkede faaliyet gösteren PwC, “Tüketici Öngörüleri Araştırması 2022” raporunu paylaştı. Ipsos işbirliği ile hazırlanan rapora göre çoklu kanalın artık vazgeçilmez olduğu perakende sektöründe, tüketicilerin alımlarında online kanallar hızla büyürken mağazalar deneyim merkezine dönüşüyor.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyayı etkisi altına alan enflasyonist baskı nedeni ile alımların öne çekilirken, ekonominin geleceğine yönelik beklenti ise kötüleşiyor. Araştırmaya göre salgın öncesinde yüzde 50 olan Türkiye’de makroekonomiye dair olumsuz beklenti taşıyanların oranı yüzde 71’e çıkarken, bunların yüzde 37’si ise kendi ekonomileri ile ilgili iyimser beklenti içinde. Raporda, ekonomik koşullar, dijital kanallardaki artış, mağazaların bilgi merkezine dönüşmesi, trend teknolojileri ve sürdürülebilirlik gibi 5 konuda tüketicilerin eğilimleri ölçüldü.

Yeni bir denklem ortaya çıktı

Araştırmanın sonuçlarına ilişkin değerlendirmede bulunan PwC Türkiye Perakende ve Tüketici Ürünleri Lideri Adnan Akan, salgının ekonomik etkilerinin geride kalmasıyla birlikte ardında bıraktığı izlerin tüketim sektöründeki etkilerinin devam ettiğini belirtti. Gelişmelere değişen tedarik zinciri ve Rusya-Ukrayna savaşının da eklenmesi ile ‘yeni bir denklem’in ortaya çıktığını söyleyen Akan, “Gerek küresel gerekse ülkemizde zorlaşan ekonomik koşulların tüketicilerin alim gücü üzerindeki olumsuz etkisi, yeni kuşaklarla birlikte giderek artan dijital kanal kullanımı, bilgi ve deneyim merkezine dönüşen yeni mağaza konsepti, yeni trend teknolojilerin tüketiciler tarafından adaptasyonunun beklendiği üzere bir devrimden ziyade evrimsel gelişimi ve en nihayetinde, yeni kuşakların da etkisiyle sürdürülebilirliğin artan önemi ‘Yen Tüketicinin Yen Denklemi’ olarak tanımladığımız olguyu meydana getirdi” dedi.

Fiyat artacak diye ihtiyaçtan fazla alan var

Akan, şöyle devam etti: “Enflasyon alım gücünü düşürdüğü için alışveriş azaldı. Şu anda fiyatlar artacak alabildiği kadar alayım diyenlerin talebi de sürüyor. Bu da fazla satışa yol açabiliyor. Bu durumun enflasyonu aşağı yukarı çekme etkisi devam ediyor. Ancak genel olarak zorlaşan ekonomik koşullar perakende açısından olumsuz bir durum.

Özellikle alt segmente etkisi daha yüksek. Lüks perakendeye etkisi o kadar olmadı. Ama gıda, hazır giyim ve elektronikte ciddi olumsuz etkileri var. Öte yandan çok kanallı perakende gelişti. 10 tüketicinin 6’sı online alışveriş yapıyor. Genç nüfusun da bunda etkisi büyük. Batı ile kıyaslandığında genç nüfus yapısı dijitalleşmeye geçişi kolaylaştırıyor. Şirketler açısından dijital kanal kullanımının hızla aratacağını öngörmek lazım.

10-15 sene önce çıkan raporlarda mağazacılık kalmayacak gibi beklentiler vardı. Kesinlikle böyle değil. Mağaza kalacak ama alışverişe karar vermek amacı ile kullanılan birer bilgi ve deneyim merkezlerine dönüşecek. Ayrıca yurtdışında belirlenen regülasyonlar ve genç nüfus sürdürülebilirliğin gelişmesine yol açtı. Ancak bu konuda tüketici sürdürülebilirliği kendinin değil, devlet ve şirketlerin aksiyon almasını bekliyor. Bu konuda daha fazla para vermeye niyetli misiniz sorusuna sadece yüzde 7 evet diyor.”

Müşteri odaklı deneyimler önceliklendirilmeli

Perakende ve Tüketici Ürünleri Sektörü, Yönetim Danışmanlığı Hizmetleri Lideri Yiğit Arslan da Perakende sektöründeki öncü şirketlerin, farklı müşteri ve pazar beklentileri ışığında ortaya çıkan yeni denklemde rekabetçi duruşlarını koruyabilmesi için, ürün, kanal, tedarik zinciri gibi alanlarda yapılabilecek iyileştirmeler üzerinde durması gerektiğini anlatı. Arslan, müşteri odaklı deneyim tasarımlarının şirketlerin ajandasında öncelikli olması gerektiğini vurguladı.

Raporda öne çıkanlar

Rapora göre, tüketicilerin genel ekonomiye ilişkin pozitif beklentisi 2010’dan 2016 yılına kadar yükselirken, 2016 yılından sonra düşüşe geçti. Araştırmada “genel ekonomi gelecek dönemde daha iyi olacak” sorusuna kesinlikle katılanların oranı 2010’da yüzde 36, 2012’de yüzde 40,2014’te yüzde 42 ve 2016’da yüzde 43 iken söz konusu oran 2022’de yüzde 22’ye geriledi.

Satın alma kararını tetikleyen önemli etkenlerden kampanyalara dair tüketicilere tercihlerini sorulduğunda, her 10 katılımcıdan 7 ila 8’i öncelikli tercihini indirim kodu/kuponu ve ücretsiz teslimat olarak cevapladı.

Tüketicilerin online alışverişlerde kullandığı hesap bilgilerini risk altında görme oranı, yüzde 8’e geriledi. Müşteri verilerinin reklam ve pazarlama amaçlı kullanımına karşı olan mü̈şteri oranı ise yüzde 34 oldu.

Hızlı teslimat uygulamaları ve süper uygulamaların bilinirliğinin ve kullanım sıklığı artıyor. Araştırmaya katılan her 10 tüketiciden 6’sı hızlı teslim yemek siparişi uygulamalarını ayda ortalama 7 kez kullanıyor. Tüketicilerin yarısından fazlası ise hemen teslim market alışverişini kullanırken, en yüksek frekanslı yaş grubunun ayda 8,2 kez ile 25-34 yaş grubu olduğu görülüyor.

Bilgi alma kaynağı olarak mağazaların en çok tercih edildiği kategoriler market alışverişi, giyim ve tüketici elektroniği/ elektrikli ev aletleri olarak ortaya çıkıyor.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.