Connect with us

GÜNCEL

Almanya çifte vatandaşlık hakkı tanıdı

Yayınlanma:

|

Federal Meclis Alman vatandaşlığına geçiş süresini kısaltacak ve çifte vatandaşlığa imkan verecek olan “Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu” tasarısını kabul etti.

Yasa tasarısının 2 Şubat’ta eyalet temsilcilerinden oluşan Federal Konsey oturumunda gündeme alınması ve onaylanması bekleniyor. Bu durumda yasa, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’ın onayı sonrası Resmi Gazete’de yayımlanacak ve yürürlüğe girecek. Hazırlık ve uygulama sürecinin ise aylar alması bekleniyor.

Vatandaşlık yasası reformu, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Partinin (FDP) oluşturduğu hükümetin koalisyon anlaşmasında da yer alıyordu.

Vatandaşlığa geçişin kolaylaştırılması ve hızlı entegrasyonun teşvikini amaçlayan reformun getirdiği en önemli değişiklik, çifte vatandaşlığın artık mümkün olması.

Almanya, mevcut yasa ile istisnai durumlar dışında çifte vatandaşlığa izin vermiyor.

Ancak yeni yasa ile Alman vatandaşlığını almak isteyenler, artık daha önce sahip olduğu vatandaşlığı bırakmak zorunda kalmayacak ve birden fazla ülkenin vatandaşı olma hakkına sahip olacak.

Yeni yasa ile birlikte, Alman vatandaşlığına başvurabilmek için istenen asgari “yasal ikamet süresi” 8 yıldan 5 yıla düşürülüyor.

5 yıldan daha kısa bir sürede vatandaşlığa geçiş de mümkün olacak.

Başarılı bir entegrasyon sağlayanlar 3 yıllık yasal ikamet süresi sonrasında Alman vatandaşlığı alabilecek.

Yasada eğitim veya mesleki başarılar, gönüllülük faaliyetleri, ileri düzeyde dil becerisi gibi örnekler özel çabalar olarak değerlendiriliyor.

Ayrıca vatandaşlığa geçiş için kişinin kendi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin geçimini devlet kaynaklarını kullanılmadan, yani sosyal yardım almadan sağlıyor olması gerekiyor.

Yasa, yabancı anne-babanın Almanya’da doğan çocuklarının, ebeveynlerden birinin en az beş yıl Almanya’da yasal olarak ikamet etmesi şartıyla Alman vatandaşlığına sahip olmasına da imkan tanıyor.

Misafir işçi kuşağı unutulmadı

Yasa, koalisyon hükümetinin en önemli reformlarından biri olarak görülüyor.

Özellikle “Gastarbeiter”, yani “Misafir İşçi” kuşağı için.

Bu kuşağın, Almanya’nın ekonomik büyüme döneminde yaşadığı iş gücü eksikliği nedeniyle geçici olarak Almanya’da çalışmaları ve geri dönekleri varsayılıyordu.

Bu nedenle dil ve diğer entegrasyon fırsatları yeteri kadar sunulmamıştı.

Bu nedenlerle yeni yasa ile birlikte, bu kuşak için de vatandaşlığa geçiş koşullarında kolaylıklar sağlanacak.

Ayrıca Almanya’nın hukuk ve toplumsal düzeninin yanı sıra yaşam şartları hakkında soruların yer aldığı vatandaşlık testinden muaf tutulacaklar.

Günlük hayatlarını idame ettirebilecek düzeyde sözlü Almanca dil bilgisi de yeterli olacak.

Yeni yasaya göre, 1974 yılından önce Almanya Federal Cumhuriyeti’ne, 1990’dan önce de Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne gelenler kapsam içinde bulunuyor.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bunu “geç kalınmış bir takdirin ifadesi” olarak nitelendiriyor.

Alman vatandaşlığın önündeki engeller neler?

Yeni vatandaşlık yasası, ikamet süresi, ileri düzeyde Almanca bilgisi ve ekonomik özgürlük kanıtının yanı sıra “insan onurunun güvencesine” ve “özgürlükçü demokratik düzene” bağlılık şartı da getiriyor.

Bu kapsamda “antisemitizm, ırkçılık, cinsiyet veya cinsel yönelime yönelik veya diğer insanlık dışı motivasyona dayalı eylemler” Alman vatandaşlığının önündeki engeller arasında bulunuyor.

Kişinin bu gerekçelerle ceza alması durumunda vatandaşlığa kabul edilmeyecek. Bu konuda vatandaşlık daireleri ve savcılıklar yakın iş birliği içinde olacak.

Ayrıca çok eşli olanlar veya anayasada yer alan kadın-erkek eşitliğine aykırı davrananlar da vatandaşlığa alınmayacak.

Yeni vatandaşlık yasası ile ne amaçlanıyor?

Almanya, son yıllarda ülkeye nitelikli işçileri ülkeye çekmek için birtakım adımlar atıyor.

“Bir göçmen ülkesinin gereksinimlerini karşılamayı” amaçlayan “Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu” da bu adımlar biri.

Alman hükümeti geçen yıl da “Kalifiye İş Gücü Göçünü Geliştirme Yasasını” kabul etmişti.

Almanya, bu bir dizi yasa ile ülkeyi nitelikli iş gücü için daha cazip kılmayı hedefliyor.

İçişleri Bakanı Faeser, geçen yıl yaptığı bir açıklamada, bu adımların Almanya’nın “rekabet edilebilirliği” için de önemli olduğunu vurgulamıştı.

“En iyi beyinler için küresel bir rekabetin ortasında” olunduğunu söyleyen Faeser, “Alman ekonomisinin pek çok alanda acilen vasıflı çalışanlara ihtiyaç duyduğunu” ifade etmişti.

Yapılan araştırmalar da Alman ekonomisinin nitelikli iş gücüne ihtiyacını ortaya koyuyor.

Alman Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği’nin (DIHK) geçtiğimiz aylarda açıkladığı ankette onlardan biri.

DIHK’nın 22 bin şirketle yaptığı ankete göre, şirketlerin yüzde 53’ü açık pozisyonları doldurmakta zorlanıyor.

Birlik ayrıca, vasıflı işçi eksikliği nedeniyle Alman ekonomisinin dönüşümünün risk altında olduğu uyarısında da bulunmuştu.

Manpower Group Küresel Yetenek Açığı araştırmaları da her geçen yıl küresel yetenek açığının arttığını, Almanya’nın da en çok yetenek açığı yaşayan ülkelerden biri olduğunu gösteriyor.

Göçmenlerin Alman siyasetinde söz hakları artacak

17 maddelik Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedefleri de dikkate alınarak hazırlanan yasa, özellikle “Eşitsizliklerin Azaltılması” hedefini de gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

“Ülkelerin içinde ve arasında bulunan eşitsizlikleri azaltmak” başlığını taşıyan 10. Madde, “Planlı ve iyi yönetilen göç politikaları” ve 2030’a kadar “yaş, cinsiyet, engel, ırk, etnik köken, soy, din veya ekonomik veya başka bir durumuna bakılmaksızın herkesin sosyal, ekonomik ve politik içermesinin sağlanması ve desteklenmesini” gibi hedefleri içeriyor.

Almanya’daki bazı göçmenler, geldikleri ülkenin vatandaşlığını bırakmak istemedikleri için Alman vatandaşlığına geçme konusunda istekli olmuyor.

Almanya İçişleri Bakanlığı verilerine göre, ülkede 12 milyondan fazla yabancı ülke vatandaşı bulunuyor.

Bunların yaklaşık yarısının ise 10 yıldan uzun bir süredir Almanya’da yaşamasına karşın vatandaşlığa geçmedikleri belirtiliyor.

Almanya’daki en büyük göçmen topluluklarından birini de Türkiye’den gelenler oluşturuyor.

Başta aşırı sağcı parti AfD olmak üzere Birlik partileri CDU/CSU partileri ise yasaya tepki gösteriyor.

“Alman vatandaşlığının değersizleştiğini” belirten muhalefet partileri, aynı zamanda “başka ülkelerin siyasetlerinin” Almanya içine taşınacağı eleştirilerinde bulunuyorlar.

Tasarının Federal Meclis’teki Aralık ayındaki ilk oturumunda konuşan CDU/CSU Milletvekili Alexander Throm, “Birkaç yıl içinde Erdoğan’ın AKP’sinin bir Alman şubesinin burada, Alman Federal Meclisi’nde oturmasına kimse şaşırmamalı. Sizin koltuklarınıza” demişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki yıllarda yaptığı açıklamalarda özellikle “Avrupalı Türkler üzerinde önemle durduklarını” belirtmiş, Türkiye’den göç etmiş kişilerin “mümkünse yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını almaları” çağrısında bulunmuştu.

Erdoğan, 2018 yılında Bosna Hersek’te Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin bir toplantısında Avrupa’da yaşayan vatandaşların bulundukları ülkelerdeki siyasi partilerde aktif şekilde rol almalarını da isteyerek, “O parlamentolarda ülkemize hainlik edenler değil, sizler yer almalısınız” demişti.

İltica başvurusu reddedilenlere hızlı sınır dışı

Alman Federal Meclisi dün ise iltica başvurusu reddedilenlerin sınır dışı işlemlerinin hızlandırılmasını öngören yasa tasarısını kabul etti.

Polisin arama yetkilerini genişleten “Geri Dönüşü İyileştirme Yasası” ile sınır dışı öncesi gözaltı merkezine yerleştirilmiş kişilerin gözaltı süresinin 10 günden 28 güne çıkarılmasını da içeriyor.

Yasa ile aynı zamanda insan kaçakçılarının da sınır dışı edilmesi kolaylaştırılıyor.

Rudaw

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Yayınlanma:

|

♻️ Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği güçlendirmeye yönelik yeni bir adım atıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve toplam 6.300.000 Avro bütçeye sahip olan Sıfır Atık Hibe Programı, yerel düzeyde atık oluşumunu azaltmayı, kaynak verimliliğini artırmayı ve karbon salımını minimuma indirmeyi amaçlıyor.

🌍 Programın Amacı

Giderek büyüyen çevresel sorunlar karşısında, Sıfır Atık Hibe Programı şu hedeflere odaklanıyor:

  • Karbon salımının azaltılması

  • Atık oluşumunun önlenmesi

  • Sıfır atık yaklaşımının yaygınlaştırılması

Bu hedefler, sadece çevreye duyarlı politikaların hayata geçirilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda yerel yönetimlerin ve toplumun farklı katmanlarının bu dönüşüme aktif şekilde dahil edilmesi hedefleniyor.

🎯 Öncelikli Alanlar

Programın odaklandığı başlıca öncelikler şu şekilde sıralanıyor:

  • Yerel yönetimlerin altyapı ve kurumsal kapasitesini geliştirmek

  • Sıfır atık uygulamalarının farklı sektörlerle entegre şekilde yaygınlaştırılması

  • Atık yönetim planlarının hazırlanması ve karar destek araçlarının geliştirilmesi

  • Kaynak verimliliği, geri dönüşüm ve yeniden kullanım konularında farkındalık yaratılması

Bu sayede hem çevresel fayda sağlanması hem de döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması amaçlanıyor.

👥 Kimler Başvurabilir?

Hibe programı, aşağıdaki kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir:

  • Belediyeler

  • İl özel idareleri

  • Katı atık yönetim birlikleri

Bu kurumların hazırlayacakları projeler, yerel düzeyde sıfır atık stratejilerinin etkin biçimde uygulanmasına katkı sağlayacaktır.

📅 Başvuru Takvimi

Program kapsamında proje fikirleri için ön tekliflerin son başvuru tarihi:
🗓 15 Eylül 2025

Başvuruların çevresel etki, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ortaklık yapısı gibi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği öngörülmektedir.

🔍 Detaylı Bilgi ve Başvuru

Başvuru rehberi ve ayrıntılı bilgiye Avrupa Komisyonu’nun resmi web sitesi üzerinden ulaşmak mümkündür:

➡️ https://ec.europa.euFundingCall for ProposalsZero Waste Grant Programme (ZWGP)

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

♻️ Neden Önemli?

Türkiye’de sıfır atık vizyonu, yalnızca çevre koruma politikası değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik verimliliğin ve sosyal bilinçlenmenin de önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu program, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve atıkların ekonomik değer zincirine tekrar kazandırılmasını teşvik ederek hem çevresel hem de finansal anlamda katma değer yaratacaktır.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Gayri Resmi İşlemler ve Finansal Tablolara Etkisi: Görünmeyen Riskler

Yayınlanma:

|

Yazan:

Birçok firmada geçmişe kıyasla azalmış olsa da, gayri resmi ticari işlemler hâlâ yaygın şekilde sürmektedir. Özellikle nakit yoğun sektörlerde ve KOBİ ölçeğindeki firmalarda, bu durum daha belirgin şekilde gözlemlenmektedir.

Bu kapsamda yapılan bazı ödemeler banka kanalları yerine doğrudan elden gerçekleştirilmekte; bu da işletmenin resmi mali tablolarını doğrudan olumsuz etkilemektedir.

Gayri resmi ödemelerde kullanılan resmi gelirler, muhasebe sisteminde denge bozulmalarına yol açar. Bu bozulmalar en çok dönen varlık kalemlerinde kendini gösterir:

  • 🧨 Yüksek kasa bakiyeleri

  • 🧨 Ortaklara ait alacak senetleri

  • 🧨 Ortaklardan alacaklar

  • 🧨 İş avanslarında ortaklara ait tutarlar

Bu kalemlerde zamanla meydana gelen olağandışı artışlar, finansal tablo kullanıcıları için önemli risk sinyalleri taşır.

Başlangıçta küçük görünen bu tutarlar, süreç içinde büyüdükçe bilanço üzerinde ciddi baskı yaratır. Bu durum, kredi veren bankaların da dikkatinden kaçmaz.

Bankaların Yaklaşımı

Kredi değerlendirme süreçlerinde bankalar, bu tür şişirilmiş kalemleri tespit eder ve analiz aşamasında bu tutarları mali düzeltmeye tabi tutar. Yani:

Bu bakiyeler, özkaynaklardan düşülerek şirketin gerçek finansal durumu ortaya konur.

Bu düzeltmeler sonucunda:

  • Özkaynaklar ciddi şekilde azalır

  • Borç/özkaynak oranı önemli ölçüde bozulur

  • Finansal kaldıraç artış gösterir

Bazı firmalarda bu tür düzeltmelerin ardından özkaynaklar negatif seviyeye dahi gerileyebilir. Bu da:

  • Yasal olarak kredi kullanımı önünde engel oluşturur

  • Krediye erişimi zorlaştırır, hatta imkânsız hâle getirir

  • Firmanın sektörel itibarı ve ticari ilişkileri üzerinde olumsuz etki yaratır

Kredi Notuna Etkisi

Kredi veren kurumlar tarafından oluşturulan kredi risk puanı (raiting) da bu tabloya göre şekillenir.
Gayri resmi işlemler kaynaklı mali dengesizlikler:

  • Raiting notunun düşmesine

  • Kredi maliyetlerinin artmasına neden olur

Neler Yapılmalı?

Firmaların, özellikle 31 Mart, 30 Haziran, 30 Eylül ve 31 Aralık bilanço tarihlerinde bu tür kalemlerdeki bakiyeleri minimuma indirmesi büyük önem taşır.

Aksi takdirde:

  • Bankalar,

  • Bağımsız denetçiler,

  • Yatırımcılar ve

  • Potansiyel iş ortakları

firmanın güvenilirliğini sorgulamaya başlayabilir.

Kısa Vadeli Kazançlar, Uzun Vadeli Riskler Yaratır

Kısa vadede pratik ve kolay gibi görünen gayri resmi ödemeler, uzun vadede firmaların büyüme kapasitesini, yatırım alabilirliğini ve finansmana erişimini ciddi biçimde sınırlar.

Kurumsallaşmak ve finansal yapısını güçlendirmek isteyen her işletme:

Bu tür uygulamalardan uzak durmalı, mali disiplini ve kurumsal itibarını öncelik haline getirmelidir.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

GÜNCEL

ZİHİN SAĞLIĞI KRİZİ KAPIDA!

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Dünyası Ne Kadar Hazır? Türkiye’de durum nasıl?

Günümüz iş dünyası, hızla değişen dinamiklerin ve artan belirsizliklerin ortasında, çalışan esenliği konusunda ciddi bir sınav veriyor. Pandemiyle birlikte önemi daha da anlaşılan çalışan zihin sağlığı, ne yazık ki hala birçok kurum için “ekstra” bir kalem olarak görülüyor. Oysa kapımızda bekleyen zihin sağlığı krizi, sadece bireylerin yaşam kalitesini değil, şirketlerin verimliliğini, bağlılığını ve nihayetinde kârlılığını da doğrudan tehdit ediyor. Peki, şirketler bu kritik dönüşüm için ne kadar hazır?

Sessiz Salgın: Durgunluk ve Görünmeyen Maliyetler

Elkin Consultancy Kurucusu Elif Elkin, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Çalışan esenliği denince genellikle fiziksel sağlığa odaklanılır, ancak buzdağının görünmeyen kısmı çok daha büyük ve yıkıcıdır: languishing (durgunluk) ve presenteeism (işte verimsiz bulunma). Klinik olarak depresyonda olmasalar bile, çalışanların önemli bir bölümü durgunluk haliyle boğuşuyor; motivasyonsuz, enerjisiz ve tükenmiş hissediyorlar. Bu durumdaki çalışanlar fiziksel olarak işte olsalar da, zihinsel olarak bağlantısız, yaratıcılıktan uzak ve düşük verimlilikle çalışıyorlar. Bu “sessiz istifa” hali, şirketlere yüksek görünmeyen maliyetler çıkarıyor; çünkü işgücünüzün tam potansiyelini kullanamadığı her an, kaçırılmış bir fırsat ve doğrudan bir kayıptır.”

Stresin Yıkıcı Etkisi ve Türkiye’nin Gerçekleri

Zihin sağlığının belki de en somut ve yaygın göstergesi olan stresin, iş performansına yönelik en büyük tehditlerden biri olduğuna dikkat çeken Elif Elkin, “Gallup’un Küresel Duygu Durumu araştırması, Türkiye’nin bu konuda çarpıcı bir tablo çizdiğini gösteriyor: Ülkemiz, yüzde 64’lük ‘Önceki gün stresli hissettiniz mi? Evet’ oranıyla dünya sıralamasında Afganistan ve Lübnan’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Aynı araştırmada ‘Önceki gün öfkeli hissettiniz mi?’ sorusuna verilen yanıtlarda da ikinci sıradayız.

Araştırmalarda, kadınların her kategoride erkeklere göre daha fazla stres yaşadığı da dikkat çekici. Bu yüksek stres seviyesi, sadece bireysel tükenmişliğe yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketlerin iş-yaşam dengesini destekleme konusundaki yetersizliğini de ortaya koyuyor. Genç profesyonellerin yalnızca yüzde 32’si, deneyimli profesyonellerin ise yüzde 46’sı şirketlerinin iş ve özel hayat dengesine önem verdiğini belirtiyor. Pazartesi sendromunun ötesine geçen bu durum, çalışanların işe enerjik başlama oranlarındaki ciddi düşüşlerle de kendini gösteriyor” dedi.

Bütünsel Esenliğe Geçiş: Neden Artık Bir Lüks Değil?

Elif Elkin, çalışan esenliği programlarının bir ekstra değil, gereklilik olduğuna da değindi: “Global Wellness Institute’un 2024 raporu, küresel esenlik ekonomisinin 2023’te 6.3 trilyon dolara ulaştığını ve 2028’de 9.0 trilyon dolara yükseleceğini öngörüyor. Bu raporun altını çizdiği gibi, esenlik artık tüketiciler için bir lüks veya isteğe bağlı bir harcama değil, sağlıklı bir yaşam sürdürmek, bağışıklığı güçlendirmek, uzun ömürlülüğü artırmak ve zihinsel dayanıklılığı geliştirmek için temel bir gereklilik haline geldi.

İş yerleri için bu, bütünsel bir esenlik yaklaşımını benimsemek anlamına geliyor. Sadece fizyolojik ihtiyaçlara odaklanmak yeterli değil; zihinsel ve duygusal esenlik (stres yönetimi, psikolojik destek), finansal esenlik (finansal okuryazarlık, ücretlendirme adil politikaları) ve sosyal esenlik (güçlü ekip kültürü, iş-yaşam dengesi, adil yönetim) de bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Çalışanlar, hayatlarındaki stres faktörlerinin (finansal kaygılar, ailevi sorunlar, zihinsel yorgunluk) doğrudan iş performanslarını etkilediğinin farkındalar. Dolayısıyla, esenlik programları bir “ekstra” değil, çalışan verimliliğinin ve bağlılığının temelini oluşturan stratejik bir yatırımdır.”

Liderlerin Rolü: Dönüşümün Anahtarı

Zihin sağlığı krizine karşı iş yerlerini hazır hale getirmenin anahtarının, liderlerin proaktif yaklaşımında yattığının altını da çizen Elkin, “Öncelikle, ihtiyaç analizi yaparak çalışanların gerçek sorunlarını ve beklentilerini anlamak gerekiyor. Her şirketin dinamikleri farklıdır ve tek tip çözümler yerine, şirkete özgü, kapsayıcı programlar tasarlanmalıdır.

En kritik adım ise liderlik taahhüdü ve katılımıdır. Esenlik programları sadece İnsan Kaynakları departmanının sorumluluğu olmaktan çıkarılmalı, üst yönetimden başlayarak tüm liderler bu kültürü benimsemeli ve desteklemelidir. Çalışanlar, yöneticilerinin kendilerinin ve ekip üyelerinin zihinsel sağlığına ne kadar değer verdiğini ve bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını görmelidir. Liderlerin kendi kırılganlıklarını paylaşması, destekleyici bir dil kullanması ve empati göstermesi, güven ortamının oluşmasında ve çalışanların yardım isteme cesaretini bulmasında hayati önem taşır.

Ayrıca, programların etkisi ölçümlenmeli ve sürekli iyileştirilmelidir. Katılım oranları, devamsızlık verileri, çalışan memnuniyeti anketleri ve hatta sağlık giderlerindeki değişimler gibi metrikler takip edilmeli, geri bildirimlerle programlar dinamik olarak güncellenmelidir. Ölçülemeyen bir şeyi yönetmek mümkün değildir” dedi.

Sonuç: Esenlik Odaklı Bir Gelecek İnşa Etmek

Elif Elkin son olarak, “Zihin sağlığı krizi kapıda değil, zaten içindeyiz” diyerek sözlerini şöyle noktaladı: “Ancak bu kriz, aynı zamanda şirketler için bir dönüşüm fırsatı sunuyor. Çalışanların zihinsel ve bütünsel esenliğine yatırım yapmak, artık sadece insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda verimliliği artıran, yetenekleri çeken, mevcut yetenekleri elde tutan ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen akıllı bir iş stratejisidir.

Liderler, bu “kusursuz fırtına” döneminde eski alışkanlıklarından vazgeçme ve ezberleri unutma cesaretini göstererek, krizden bir dönüşüm yaratabilirler. Çalışanlarını sadece birer kaynak değil, potansiyelleri beslenmesi gereken değerli bireyler olarak gören kurumlar, geleceğin rekabetçi iş dünyasında yalnızca ayakta kalmakla kalmayacak, aynı zamanda gelişecektir. Zihin sağlığının önceliklendirildiği, esenlik odaklı bir şirket kültürü inşa etmek, hem insanlar için daha iyi bir dünya hem de işletmeler için daha parlak bir gelecek anlamına geliyor.”

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.