Bahşiş bırakılmadığı gerekçesiyle hesaba işlenen ‘servis ücreti’ işletmelerde yaygınlaşmaya başladı. Çok sayıda kişi kuver ücretine ek olarak adisyona eklenen servis ücretine tepkisini sosyal medyada paylaştı. Tüketici Konfederasyonu Hukuk Komisyonu Başkan Yardımcısı Mücahit Saraçlı, “Hesap pusulasının altına bu tür değişik isimlerde birçok ilaveler yapıyorlar. Yüzde 10, yüzde 15 hatta yüzde 20’ye varıyor. Çok sayıda şikayet var. Tüketici, müşteri bunu ödemesin. Ödeme zorunluluğu yok ama zorda kalarak ödemeleri durumunda tüketici ne yapacak? Onu da belirtelim, ödemiş oldukları bu kasa fişini ya da faturayı Alo 175 tüketici hattına, aynı zamanda Ticaret Bakanlığı’nın Haksız Rekabet Kurulu ile ilgili olan portalından girdiklerinde çok kolaylıkla bu işletmenin adını ve almış oldukları fişin fotoğrafını çekip gönderdiklerinde gerekli bütün incelemeler yapılmakta. Her türlü idari para cezai işlemleri yapılmaktadır” dedi.
Restoran ve kafeler kuver ücretine “Servis ücreti” de ekledi. Müşteriler bahşiş vermediği gerekçesiyle adisyonlara eklenen servis ücreti kişi başına olarak gösterilmeye başladı. Hem kuver hem servis ücretinin birlikte alınmaya başlaması tüketicilerin tepkisine neden oldu. Gittikçe artan uygulamaya sosyal medyadan adisyon ve fişlerini paylaşarak tepki gösteren tüketicilere Tüketici Federasyonu Hukuk Komisyonu (TUKONFED) Başkan Yardımcısı Mücahit Saraçlı tavsiye ve uyarıda bulundu.
Saraçlı istenen bu ücretin yasal olmadığını ve vatandaşların ödemeyebileceğini söyledi. Ödemek zorunda kalan vatandaşların ise şikayet haklarını kullanmalarını isteyen Saraçlı, işletmeleri de yeni çıkacak genelge ile ticaretten men edilebilecekleri yönünde uyardı.
“BÖYLE BİR TALEBİ İSTEMEYE KESİNLİKLE HAKLARI YOK”
Müşteriden istenen servis ücretinin yasal olmadığını söyleyen TUKONFED Hukuk Komisyonu Başkan Yardımcısı Mücahit Saraçlı, “Adisyonların altında yüzde 15, yüzde 20, yüzde 10 artık işletmeye göre değişen tabii ki tamamında olan bir şey değil. Ama servis ücreti diye bir ilave bir ücret koyuyorlar. Böylesine bir ücret talebinde bulunmaya hakları yok. Bu tamamen yasaya aykırı bir taleptir. Bir de bilsinler ki bu tür uygulamalar yapan işletmeler Maliye Bakanlığı tarafından da geriye dönük denetlenmekte. Bu servis ücreti gibi bir isimden adlandırılmış olan ekstradan bir taleptir. Böyle bir talebi istemeye kesinlikle hakları yok. Tüketiciler de böyle bir talep karşısında ödeme yapmasınlar. Çünkü bu talepleri yasaya aykırıdır” dedi
“VERGİ USUL KANUNUNA GÖRE HAKSIZ İŞLEM YAPIYORLAR”
Tüketicilerin şikayet etme haklarını sonuna kadar kullanmaları gerektiğini söyleyen Mücahit Saraçlı, “Adisyonun altında böyle bir şey gördüğünüzde mecbur kalınırsa tabii ki yani tartışma ortamı restoran içerisinde bir noktaya derdinizi anlatabiliyorsunuz ama sizden bunu gerçekten direterek bu tahsilatı yaparlarsa bu ödediğiniz fişi yanınızda bulunduracaksınız. Alo 175 tüketici hattına da bildirdiğinizde veya Ticaret Bakanlığı’nın kendi portalı üzerinden haksız rekabet kurulunun portalına girildiğinde bu işletmenin adını verdiklerinde ve bu ödemiş oldukları fişi de buraya fotoğrafını gönderdiklerinde bu işletmelerin geriye dönük incelemesi yapılacak. Burada sadece aslında tüketicileri uyarmanın dışında bu işletmeleri de uyarmamız gerekiyor. Vergi usul kanununa göre haksız işlem yapıyorlar. Haksız kazanç elde etme yolunu seçiyorlar. Burada da bu tür işlem yapan işletmeler çok ciddi denetlenecektir. Özellikle Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü nezdinde birçok denetçisinden fazla mesailer yaparak bu denetimleri yapmaktalar. Çünkü burada servis ücreti dedikleri olay satmış oldukları ürünlerin haricinde bir hizmet bedeli talebindeler. Bu hizmete dayalı ücretlerin KDV oranı da farklıdır. Ayrı fiş kesmeleri gerekir” dedi.
“İŞLETMELER BU UYGULAMALARDAN BİR AN EVVEL VAZGEÇSİNLER”
İşletme sahiplerini uyaran Saraçlı, “Bu tür uygulamalarla ilgili olarak Ticaret Bakanlığı bir genelge yayınlayacak. Bu genelge içeriği hazırlandı. Her türlü haksız ticari işlemler adı altında yapılan her türlü işlemler kapatma cezaları, hapis cezaları hatta ve hatta ticaretten men cezalarına kadar boyutlara ulaşacak. Bunun da Resmi Gazete de yayınlanmasıyla birlikte aslında var olan bir genelgenin genişletilmiş şekliyle yayınlanmış olacak ve bu konuda Ticaret Bakanlığı, Maliye Bakanlığıyla birlikte senkronize bir şekilde çalışıyorlar. İşletmeler bu uygulamalardan bir an evvel vazgeçsinler. Çünkü denetimlere girdiklerinde geriye dönük incelemelerde çok ciddi cezai boyutlara ulaşacaktır” diye konuştu.
“ÜRÜNDEN 3 DEĞİL, 3,50 AL AMA O ÜCRETİ AYRICA YANSITMA”
Müşterilerden servis ücreti alınmasının doğru olmadığını söyleyen restoran sahibi Murat Sakin, “Vatandaşın durumu zaten zorda, dışarda yemek yemeye zorlanıyorlar. Bizim müessesemizde öyle bir şey yok. Büyük restoranlar yapıyorsa onu da bilmiyorum ama bence yanlış bir uygulama. Müşteri ne yediyse zaten parasını alıyorsun. Onun altında birde servis ücreti şahsen bence yanlış. Son zamanlarda mı personel ücreti servis ücretinden çıkıyor onu bilemem. İşletme sahibinin kendi görüşüdür. Üründen 3 değil, 3,50 al ama o ücreti ayrıca yansıtma. 20 lira üstüne koy, ‘Beni kurtarmıyor’ de ama o ücret vatandaşın zoruna gider. Ne kadar lahmacun, bende 110 lira. Ben yüzde 20’de servis ücreti dersem geldi 130 liraya. 115 liraya satarım ama servis ücreti yazmam” ifadelerini kullandı.
Restoranda yemek yiyen Mahmut Ayaz, “Böyle bir hizmet bedeli olmaması gerekiyor. Öyle bir mekana gitmem de kimseye tavsiye de etmem. Böyle bir şeyle karşılaşmadım, saçmalık. Yemeği evime mi getiriyorlar, masaya getiriyorlar. Şuradan şuraya getiriyor. Resmen insanlarla alay etmektir, başka bir şey değil” dedi. Bir diğer müşteri Nurhan Güler ise, “Ben böyle bir uygulama ile karşılaşmadım, karşılaşsaydım da kesinlikle tepkimi gösterirdim. Servis ücretini ne için istiyorlar, ben kabul etmem. Restoranlar, her şey çok pahalı o yüzden ödemem bunu dile getiririm” diye konuştu. (DHA)
Avrupa Birliği’nin, greenwashing vakalarını önlemeyi ve şirketlerin çevresel beyanlarının doğruluğunu sağlamayı amaçlayan “Green Claims Directive” (Yeşil Beyanlar Direktifi) teklifi, son dönemde oluşan siyasi gelişmelerin ardından durma noktasına geldi. Önce Avrupa Komisyonu’nun geri çekilme sinyalleri vermesi, ardından da İtalya’nın desteğini çekmesiyle birlikte, dosyanın ilerlemesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Direktif Ne Getiriyordu?
2023 baharında önerilen ve müzakere süreci devam eden Green Claims Direktifi, şirketlerin “çevre dostu”, “karbon nötr”, “doğaya zararsız” gibi iddialarını bilimsel ve doğrulanabilir temellere oturtmayı hedefliyordu. AB içindeki “yeşil aklama” (greenwashing) vakalarının artması üzerine gündeme gelen düzenleme, şirketlerden bu tür iddialarını belgelemelerini ve kamuoyuna açık şekilde doğrulamalarını zorunlu kılacaktı.
Direktif, mikro ölçekli işletmeleri başlangıçta kapsam dışında bıraksa da, müzakereler ilerledikçe bu işletmelerin de düzenlemeye tabi olabileceği ihtimali doğmuştu. Bu durum ise, hem Komisyon hem de bazı üye ülkeler nezdinde siyasi temelli ciddi çekincelere yol açtı.
Ne Oldu da Süreç Askıya Alındı?
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, sürecin geldiği noktayı “basitleştirme gündemi” ile uyumsuz bulduğu gerekçesiyle direktifi geri çekme niyeti taşıdığını açıkladı. Bu açıklama, hem Avrupa Parlamentosu hem de üye ülkelerde kafa karışıklığına neden oldu. Zira müzakereler hâlâ devam ediyordu ve taraflar anlaşma arayışındaydı.
İtalya’nın hafta sonu verdiği kararla desteğini tamamen çekmesi, sürece son darbeyi vurdu. Bu kararla birlikte, müzakereleri yürüten AB Konseyi Dönem Başkanlığı, artık direktif üzerinde ilerlemek için yeterli siyasi desteğe sahip değil.
Şimdi Ne Olacak?
Aslında Komisyon’un resmi olarak çekilme kararı alıp almayacağı henüz netlik kazanmış değil ancak mevcut siyasi atmosfer, Green Claims Direktifi’nin bu haliyle yasalaşmasının zor olduğunu gösteriyor. AB içinde “yeşil yıkama” iddialarının düzenlenmesine yönelik kapsamlı ve bağlayıcı bir mevzuat arayışı, şimdilik rafa kalkmış görünüyor.
Değerlendirme
Green Claims Direktifi’nin askıya alınması, Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik hedeflerine giden yolda önemli bir sapma olarak okunabilir. Kurumsal bazdaki çevre beyanlarının doğruluğunu sağlamak amacıyla hazırlanan bu düzenleme, yalnızca tüketici güvenini artırmayı değil, aynı zamanda çevre dostu üretim iddialarının gerçeklerle uyuşmasını amaçlıyordu. Dolayısıyla bu geri adım, hem şirketlerin iklim iddialarını şeffaflaştırma çabalarına hem de döngüsel ekonomi hedeflerine darbe vurabilir.
Özellikle AB Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak sunulan bu direktifin rafa kalkması, diğer sürdürülebilirlik politikalarını da dolaylı biçimde etkileyebilir. Zira Green Claims Direktifi, geniş bir eko-etiket sisteminin ve sürdürülebilir ürün piyasasının hukuki temelini oluşturacaktı. Bu boşluk, hem tüketicilerin güveninde aşınmaya hem de çevresel taahhütlerde geri kaymalara yol açabilir.
Türkiye Açısından Ne Anlama Geliyor?
Türkiye, 2021 yılında yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’yla AB ile ticaretinde sürdürülebilirlik kriterlerini ana gündemine almış durumda. Özellikle ihracat odaklı sektörlerde çevresel beyanlar giderek daha fazla önem kazanıyor. Green Claims gibi düzenlemeler, Türk şirketlerinin AB pazarında nasıl konumlanacağını ve ne tür doğrulama süreçlerine tabi olacaklarını da belirliyordu.
Bu direktifin geri çekilmesi, kısa vadede Türk ihracatçıları için idari yüklerin artmasını engellemiş olabilir. Ancak orta ve uzun vadede AB’nin sürdürülebilirlik politikalarındaki bu tür belirsizlikler, yatırım kararlarını ve stratejik planlamaları zorlaştırabilir. Ayrıca kendi iç pazarını düzenlemeyi hedefleyen Türkiye için bu gelişme, benzer bir çevresel beyan düzenlemesinin ertelenmesine neden olabilir. Oysa küresel tedarik zincirlerinde daha şeffaf ve hesap verebilir sistemler kurmak, Türkiye gibi üretici ülkeler için bir rekabet avantajı yaratacaktır.
Bundan Sonrası
Green Claims Direktifi şimdilik durdurulmuş olsa da, yeşil iddiaların düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış değil. Özellikle çevre duyarlı tüketicilerin ve yatırımcıların beklentileri, piyasa standartlarını yönlendirmeye devam edecek. Bu nedenle şirketlerin gönüllü doğrulama, şeffaflık ve izlenebilirlik araçlarına yatırım yapmaları, yalnızca regülasyonlara uyum için değil, aynı zamanda güvenilirlik ve itibar açısından da stratejik önem taşıyor.
Türkiye için bu gelişmeler, pasif bir izleyiciden çok, aktif bir politika geliştirici olmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Yeşil geçişin, sadece mevzuat takibiyle değil, kendi iç normlarımızı oluşturmakla mümkün olduğunu unutmamak gerekiyor.
Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen etkinlikte, ekonomiye dair açıklamalarda bulundu.
ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’ın ülkelerle ticaret anlaşması yapmak için “fazla mesai” yaptıklarını ifade eden Trump, “herkesin anlaşma yapmak istediğini” dile getirdi.
Trump, birkaç ay önce basının “Gerçekten ilgilenen birileri var mı?” diye sorduğuna işaret ederek, “Daha dün Çin ile imzaladık. Herkesle anlaşma yapmayacağız. Bazılarına sadece bir mektup gönderip ‘Çok teşekkür ederiz, yüzde 25, 35, 45 tarife ödeyeceksiniz.’ diyeceğiz.” ifadesini kullandı.
“Harika” anlaşmalar yaptıklarını belirten Trump, “Belki Hindistan ile çok büyük bir anlaşma yolda. Hindistan’ı açacağız. Çin anlaşmasında ise Çin’i açmaya başlıyoruz. Daha önce asla mümkün olmayan şeyler gerçekleşiyor. Her ülkeyle ilişkimiz çok iyi durumda.” diye konuştu.
Trump, tarifeler sayesinde yapılan yatırımlara ve kurulacak fabrikalara değinerek, çip şirketi Texas Instruments’ın de ABD’de 60 milyar dolar harcayacağını bildirdi.
“Fed’in faiz oranını düşürmesi faydalı olurdu”
Trump, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirilerine de devam ederek, “Eğer Fed’de faiz oranlarını biraz düşürecek bir kişi olsaydı, bu faydalı olurdu. Bu adamla mücadele etmemiz gerekiyor, işini yapmıyor.” dedi.
2 puan faiz indirilmesinin 600 milyar dolar tasarruf sağlayacağını öne süren Trump, “Sadece bir kalem darbesiyle, bir cümleyle 1 trilyon dolar tasarruf edebilirsiniz. En yüksek faiz oranlarından birine sahip olmamız utanç verici. En düşük biz olmalıydık.” ifadesini kullandı.
Şirketlerin kâr ederek sürdürülebilir şekilde büyümek ve marka değerlerini artırabilmeleri için, kurumsal yönetim ilkelerini benimseyerek kurumsallaşma yolculuğuna çıkmaları artık bir zorunluluk.
Bu süreçte en önemli sermaye ise şüphesiz kaliteli insan kaynağı. İnsan kaynağı deyince şirketin her departmanında görev yapan çalışanlar akla gelse de, bu yazımda şirketin geleceğine yön verecek vizyon ve stratejiler ortaya koyması gereken, icra kuruluna hedef belirleyecek ve bu hedeflerin takibini yapacak Yönetim Kurulu üyeleri özelinde bağımsız üyelere değinmek istiyorum.
Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Nedir?
Malum şirketlerde genelde hissedar üyeler, işin doğası gereğince yönetim kurulu üyeleri olurlar. Hissedarların, şirket yönetim kurulu üyesi olabilmeleri için taşımaları gereken belirlenmiş özel şartlar yok. Ancak şirketin geleceğine yön verecek böylesine önemli bir kurulda yer alacak kişilerin günümüzün zorlu rekabet şartlarında asgari üniversite mezunu olması, en az bir yabancı dil konuşabilmesi, işin gerektirdiği deneyim ve bilgiye sahip olması beklenir.
Peki ama şirketi başarılı bir şekilde yönetmek, kurumsal bir yapıya evirerek daha da büyütmek, gelecek nesillere devredebilmek için sadece hissedar yönetim kurulu üyeleri yeterli mi? Maalesef hayır. Okuyucularımızın akıllarına, şirketlerin zaten profesyonel icra kurulları, genel müdürleri, direktörleri yok mu düşüncesi gelebilir. Tabi ki çoğu şirkette bu kişiler mevcut ama icra organları ile yönetim kurulunun görevlerinin net bir şekilde ayrılması ve icrada yer alan kişilerin aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği şapkasını taşımaması gerektiğini artık hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum. İşte bu nedenle şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyesi şart.
Her ne kadar Türk Ticaret Kanun’una göre bağımsız yönetim kurulu üyeliği yasal bir zorunluluk olmasa da Sermaye Piyasası Kanun’una göre halka açık şirketlerde bu bir zorunluluk. Nitekim, SPK tarafından yayımlanan Kurumsal Yönetim Tebliğinde de yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az ve her durumda bağımsız üye sayısı ikiden az olamayacağı düzenlenmiştir.
Konunun özüne değindiğimize göre, bağımsız yönetim kurulu üyesi nedir bu soruya cevap verecek olur isek, icrada görevli olmayan, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişi olarak tanımlanabilir.
Kimler Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Olabilir?
Kurumsal Yönetim Tebliğine göre özetle aşağıdaki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi bağımsız üye olarak nitelendirilir:
Şirket hissedarı olmamalı
Son beş yıl içerisinde, şirkete önemli ölçüde hizmet ve ürün sağlayan firmaların herhangi birisinde ortak, çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmamalı
Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması.
Bağımsız yönetim kurulu üyesi olması sebebiyle üstleneceği görevleri gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması.
Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla üniversite öğretim üyeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında üye olarak seçildikten sonra tam zamanlı çalışmıyor olması.
Gelir Vergisi Kanunu’na göre Türkiye’de yerleşik olması.
Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ortakları arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması.
Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman ayırabiliyor olması.
Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içerisinde altı yıldan fazla yönetim kurulu üyeliği yapmamış olması.
Aynı kişinin, şirketin veya şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almıyor olması
Sonuç
Günümüz dünyasında eğer bir şirketin yönetim kurulu, şirketin yeni ufuklara yelken açmasını sağlayabilecek vizyona sahip, hızlı ve rasyonel kararlar alabilen, icra kuruluna şirketin vizyonu doğrultusunda yön verebilen, strateji belirleyen, tabiri caiz ise şirketin beyni olabilecek insanlardan oluşuyor ise o şirketin bir geleceği olması mümkün. Bu kurulun üyelerinin sadece hissedarlardan oluşması ise maalesef yeterli olmamakta. Mutlaka alanında uzman profesyonel yönetici, mali işler & finans uzmanı, hukukçu, mühendis veya akademisyen olan bağımsız üyelerin şirket yönetim kurulunda yer almaları bu anlamda son derece önemli ve değerli bir kazanım. Bu kişiler, çıkar çatışmasından uzak kalarak, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme olanağı ile de tüm paydaşlara ayrıca güven verebilirler.
Son söz olarak, gerek hissedar kökenli gerekse bağımsız olsun, şirketlerimizde kadın yönetim kurulu üyelerimizin sayısının artması da en büyük temennimiz.