Connect with us

Erol Taşdelen

AYAKKABIDAKİ TAŞ SENDROMU NEDİR? ÇALIŞANI NASIL ETKİLER?

Yayınlanma:

|

Ayakkabıdaki Taş Sendromu, kişinin küçük ama rahatsız edici bir sorunu göz ardı etmesi veya çözmek için çaba harcamaması durumunu tanımlayan bir metafordur. Tıpkı ayakkabının içine giren küçük bir taşın yürümeyi rahatsız edici hale getirmesi gibi, bu sendrom da hayatın veya iş dünyasının küçük ama sürekli rahatsızlık veren sorunlarını göz ardı etmenin olumsuz sonuçlarını vurgular.

Ayakkabıdaki Taş Sendromu’nun Kullanıldığı Alanlar

  • İş Dünyasında: Küçük operasyonel hatalar, yönetim problemleri veya çalışan memnuniyetsizliği gibi konulara zamanında müdahale edilmediğinde, ilerleyen süreçte büyük sorunlara yol açabilir.
  • Finans ve Ekonomide: Küçük risklerin veya hataların görmezden gelinmesi, uzun vadede büyük zararlara sebep olabilir.
  • Kişisel Hayatta: Küçük sağlık sorunlarının ihmal edilmesi, duygusal streslerin birikmesi gibi durumlarda büyük sorunlara yol açabilir.

Bu metafor, genellikle “küçük sorunları ihmal etme, büyümeden çöz” anlayışıyla kullanılır.

AYAKKABIDAKİ TAŞ SENDROMU’NUN İŞYERİNDEKİ ETKİSİ NE OLUR?

Ayakkabıdaki Taş Sendromu’nun işyerindeki etkileri, küçük sorunların zamanında çözülmemesi nedeniyle birikerek büyük problemlere dönüşmesi şeklinde ortaya çıkar. İşyerinde bu sendromun etkilerini şu başlıklar altında inceleyebiliriz:

1. Çalışan Motivasyonu ve Verimliliğe Etkisi

  • Küçük ama sürekli tekrarlayan problemler (örneğin, bozuk yazıcı, yavaş bilgisayar, kötü aydınlatma) çalışanların işini zorlaştırarak motivasyonlarını düşürür.
  • Çalışanların çözüm bekleyen konular yüzünden odaklanması zorlaşır ve verimlilik azalır.

2. İş Süreçlerinde Aksaklıklar

  • Küçük operasyonel hatalar düzeltilmezse zamanla büyük maliyetlere yol açabilir. Örneğin, bir muhasebe programındaki ufak bir hata, ileride ciddi finansal yanlışlıklara neden olabilir.
  • Küçük müşteri şikayetleri dikkate alınmazsa marka itibarını zedeler ve müşteri kaybına yol açabilir.

3. Çalışan Memnuniyetsizliği ve İşten Ayrılmalar

  • Çalışanlar, sürekli olarak küçük ama rahatsız edici sorunlarla uğraşmak zorunda kalırsa motivasyonları düşer.
  • Küçük sorunların göz ardı edilmesi, çalışanların işyerine olan bağlılığını azaltır ve yetenekli personelin işten ayrılmasına neden olabilir.

4. Kurumsal Kültüre Etkisi

  • Sorunların çözülmediği bir işyerinde çalışanlar, seslerini duyuramayacaklarını düşündükleri için işlerine olan bağlılıklarını kaybedebilirler.
  • “Nasıl olsa değişmeyecek” algısı, çalışanların problem çözme motivasyonunu düşürebilir ve kurumsal kültürü olumsuz etkileyebilir.

5. Müşteri Memnuniyeti ve İtibar Kaybı

  • Müşterilerin dile getirdiği küçük şikayetler dikkate alınmazsa, uzun vadede müşteri sadakati azalır.
  • Küçük hizmet eksiklikleri zamanla markanın güvenilirliğini ve prestijini sarsabilir.

Nasıl Önlenir?

  • Erken müdahale: Küçük sorunları büyümeden tespit edip çözmek için düzenli geri bildirim mekanizmaları oluşturulmalıdır.
  • Çalışan katılımı: Çalışanların sorunları dile getirmeleri teşvik edilmeli ve çözüm sürecine dahil edilmeleri sağlanmalıdır.
  • Sürekli iyileştirme: İş süreçleri düzenli olarak gözden geçirilmeli ve küçük problemlerin zamanında ele alınması sağlanmalıdır.

Sonuç olarak, Ayakkabıdaki Taş Sendromu işyerinde küçük ama sürekli göz ardı edilen sorunların zamanla büyük krizlere dönüşmesine neden olur. Bunu önlemek için proaktif bir yaklaşım benimsemek ve küçük detaylara önem vermek kritik öneme sahiptir.

AYAKKABIDAKİ TAŞ SENDROMU NASIL AŞILIR?

İş dünyasında ve günlük hayatta bu sendromu aşmak için şu yöntemler uygulanabilir:

1. Sorunları Erken Tespit Etme ve Müdahale Etme

  • Küçük problemlerin büyümesini önlemek için erken uyarı sistemleri oluşturulmalıdır.
  • Çalışanlardan ve müşterilerden gelen şikayetler dikkate alınmalı ve hızlıca çözüme kavuşturulmalıdır.
  • “Önemsiz gibi görünen bir problem, gerçekten önemli mi?” sorusu sık sık sorulmalıdır.

2. Çalışan Geri Bildirim Mekanizmalarını Güçlendirme

  • Çalışanların küçük sorunları dile getirebileceği açık kapı politikası uygulanmalıdır.
  • Düzenli anketler ve toplantılar ile çalışanların rahatsız olduğu konular tespit edilmelidir.
  • Küçük sorunları çözmeye yönelik hızlı aksiyon ekipleri oluşturulabilir.

3. Sürekli İyileştirme Kültürü Oluşturma (Kaizen Yaklaşımı)

  • Kaizen gibi sürekli iyileştirme metodolojileri uygulanarak küçük hataların düzeltilmesi sağlanabilir.
  • Her gün küçük iyileştirmeler yaparak, sorunların birikmesini önleyebilirsiniz.
  • Çalışanlara küçük problemleri nasıl çözebilecekleri konusunda yetki verilmelidir.

4. Küçük Sorunların Büyümesini Önlemek İçin Önceliklendirme

  • Tüm sorunlar bir araya getirilerek önem derecesine göre sıralanmalı ve önceliklendirme yapılmalıdır.
  • Pareto İlkesi (80/20 Kuralı) uygulanarak, en büyük etkiye sahip küçük sorunlar öncelikli olarak ele alınmalıdır.
  • Küçük sorunların çözülmesiyle uzun vadede büyük problemlerin oluşması engellenebilir.

5. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Kültürü Geliştirme

  • Sorunları çözmekle sorumlu kişilerin kim olduğu net bir şekilde belirlenmelidir.
  • Küçük problemlerin neden çözülemediği konusunda şeffaf olunmalı ve hesap verebilirlik sağlanmalıdır.
  • Çalışanların “Bu sorunu çözmek benim sorumluluğumda mı?” diye düşünmesi teşvik edilmelidir.

6. Müşteri Deneyimini Sürekli Takip Etme

  • Müşterilerden gelen geri bildirimler analiz edilerek küçük şikayetlerin büyümeden çözülmesi sağlanmalıdır.
  • Müşteri memnuniyeti anketleri düzenli olarak yapılmalıdır.
  • Küçük müşteri şikayetleri büyük itibar kayıplarına dönüşmeden önce düzeltilmelidir.

7. Liderlerin Örnek Olması ve Hızlı Karar Alma Mekanizmaları Kurması

  • Yöneticiler, küçük problemleri önemsemeyerek göz ardı etmemeli, aksine çözüm sürecine dahil olmalıdır.
  • Çözüm süreçlerinin hızlandırılması için bürokratik engeller kaldırılmalıdır.
  • Hızlı karar alma mekanizmaları ile küçük sorunların büyümesine izin verilmemelidir.

Sonuç

Ayakkabıdaki Taş Sendromu, önemsiz gibi görünen ancak uzun vadede büyük sorunlara neden olabilecek problemlerin ihmal edilmesiyle ortaya çıkar. Bu sendromu aşmanın en etkili yolu, küçük sorunları erken tespit etmek, çalışanların geri bildirimlerini dikkate almak ve sürekli iyileştirme kültürünü benimsemektir.

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Kaplumbağa Terbiyecisi Gibi Yönetmek: Sabırla Liderlik Mümkün mü?

Yayınlanma:

|

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ” felsefesi iş hayatına son derece anlamlı şekilde uyarlanabilir. Özellikle liderlik, sabır, değişim yönetimi ve insan kaynakları perspektifinden ele alındığında önemli dersler sunar.

Kaplumbağa Terbiyecisi Felsefesinin İş Hayatına Uyarlanması

1. Sabır ve Zamana Saygı

  • Anlamı: Osman Hamdi Bey’in bu eserindeki kaplumbağalar değişime dirençli, yavaş hareket eden varlıkları temsil eder. Terbiyeci ise sabırla onları eğitmeye çalışır.

  • İş Hayatında Yansıması: Değişim her zaman hızlı olmaz. Kurum kültürünü, çalışan alışkanlıklarını veya müşteri davranışlarını değiştirmek zaman alır. Sabırlı liderler uzun vadede daha başarılı olur.

2. Liderlikte Dayanıklılık

  • Kaplumbağalar gibi çalışanların da her bireysel direnci vardır. Lider, bu direnci anlamalı ve uygun yöntemlerle yönlendirmelidir.

  • Hızlı sonuç alamayınca vazgeçen yöneticiler, potansiyel başarıları kaçırabilir.

3. Yavaş ama İstikrarlı İlerleme

  • Yorum: Kaplumbağanın doğası gereği yavaş ama kararlı hareket etmesi, iş dünyasında kısa vadeli zaferler yerine uzun vadeli başarıların daha kalıcı olduğunu hatırlatır.

  • Örnek: Sabırla markasını büyüten, çalışanını geliştiren ve kurumsal hafızayı koruyan şirketler uzun ömürlüdür.

4. İletişim ve Empati

  • Kaplumbağalara bağırarak ya da zorlayarak değil, uygun yöntem ve sabırla yaklaşılır.

  • İş yerinde de çalışanların gelişmesi, doğru iletişim teknikleriyle mümkündür. Emir-komuta zinciri değil, rehberlik eden liderlik etkili olur.

5. Sembolizm: Değişime Direnç

  • Kaplumbağa burada aslında insan doğasındaki değişime karşı direnci sembolize eder. Terbiyeci de bir “değişim lideri”dir.

  • Kurum içi dönüşüm projelerinde, bu direncin doğallığı kabul edilmeli, adım adım aşılmalıdır.

Özetle: Sabırla Değiştir, Zorla Değil!

Erol TAŞDELEN – Ekonomist     www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Türkiye Borçlarını IMF’siz Atlatabilir mi?

Yayınlanma:

|

Küresel ekonomide borç stoku rekor seviyelere ulaşmışken, gelişmekte olan ülkeler için “borç yönetimi” artık yalnızca mali bir konu değil, doğrudan egemenlik meselesine dönüşmüştür. Türkiye de bu çerçevede, bir yandan borç baskısı altında kalırken, diğer yandan IMF’siz çözüm yolları aramaktadır.

Türkiye’nin Borç Yönetimi Stratejileri

➤ İç/Dış Borç Dengesi:

Türkiye’nin kamu borcunun yaklaşık %40’ı dış borçlardan oluşuyor. Bu durum kur riskini sürekli gündemde tutarken, iç borçlanmada faiz baskısı ciddi bütçe yükü yaratıyor.

➤ TCMB ve Maliye Politikaları:

  • Ortalama Vade Uzatma: Yeniden borçlanma riskini azaltmak için süre uzatımı hedefleniyor.

  • Kur Riski Azaltımı: Dış borç oranı düşürülmeye çalışılıyor.

  • KKM ve Liralaşma Stratejisi: TL’ye dönüş teşvik edilerek dolarizasyon azaltılmak isteniyor.

➤ Temel Riskler:

  • Yüksek faiz yükü → Borç servis maliyetleri artıyor.

  • Kısa vadeli dış borç oranı yüksek → Kur şoklarında kırılganlık artıyor.

  • Reform eksikliği → Yapısal dönüşüm yavaş kalıyor.

IMF’siz Borç Krizi Çıkışı Mümkün mü?

Alternatif Stratejiler:

Strateji Açıklama
Borç Yeniden Yapılandırması Vade uzatma, faiz indirimi veya swap anlaşmalarıyla borç servisi hafifletilebilir.
Gelir Artırıcı Reformlar Kayıt dışının azaltılması, etkin vergi toplama ve sadeleştirilmiş kamu harcamaları ile bütçe dengelenebilir.
Yatırıma Dayalı Kredi Politikası Tüketim yerine sanayi ve ihracat odaklı kredi genişlemesi sağlanmalı.
Döviz Harcamasını Azaltma Lüks ithalatın kısıtlanması, yerli üretimle ikame politikaları öne çıkarılmalı.
Güven ve Saydamlık Reformları Bağımsız kurumlar, öngörülebilir politika ve yolsuzlukla mücadeleye dayalı yapı kurulmalı.

IMF’ye muhtaç olmadan borç krizinden çıkmak mümkündür. Ancak bu, ciddi bir politika kararlılığı, şeffaflık, yapısal reform ve toplumsal güven gerektirir. Türkiye’nin potansiyeli bu yönde vardır; önemli olan “doğru yoldan sapmadan” stratejik ilerlemeyi sürdürebilmektir.

Türkiye Özelinde Borç Krizi Riski (2024 İtibarıyla)

Türkiye’nin Borç Görünümü:

Borç Türü 2023 Sonu Değeri GSYH’ye Oranı Not
Kamu Borcu ~5,5 trilyon TL %40 civarı AB kriterlerine göre düşük ama artış hızı yüksek
Özel Sektör Dış Borcu ~160 milyar USD Yüksek kur riski taşıyor Bankalar ve reel sektör etkileniyor
Hanehalkı Borcu GSYH’ye göre düşük Ama faiz artışlarıyla kırılganlaştı
Toplam Dış Borç ~475 milyar USD GSYH’nin %45-50’si Kırılganlık göstergesi

Türkiye özelinde ve tarihsel örneklerle Borç Krizleri

Risk Faktörleri:

  • Kur Riski: Dolar/TL arttıkça dış borç çevrim maliyeti ağırlaşıyor.

  • Faiz Riski: TCMB faiz artışları → kredi faizlerini yukarı çekti → hanehalkı ve reel sektör borç baskısı arttı.

  • Enflasyon: Gerçek borç yükünü artırıyor, şirketlerin nakit akışlarını bozuyor.

Türkiye’nin Kırılganlık Alanları:

  • Kısa vadeli dış borç oranı yüksek (çoğunlukla 1 yıl içinde çevrilmesi gereken borç).

  • Dış ticaret açığı kronikleşmiş durumda.

  • İhracatçı şirketler yüksek maliyet + düşük kur getirisi ile sıkışmış durumda.

  • Kamu maliyesi baskı altında: Artan faiz yükü ve bütçe açıkları (2024 bütçesi -2,6 trilyon TL açık).

Türkiye Özelinde Borç Krizi Riski (2024 İtibarıyla)

Türkiye’nin Borç Görünümü:

Borç Türü 2023 Sonu Değeri GSYH’ye Oranı Not
Kamu Borcu ~5,5 trilyon TL %40 civarı AB kriterlerine göre düşük ama artış hızı yüksek
Özel Sektör Dış Borcu ~160 milyar USD Yüksek kur riski taşıyor Bankalar ve reel sektör etkileniyor
Hanehalkı Borcu GSYH’ye göre düşük Ama faiz artışlarıyla kırılganlaştı
Toplam Dış Borç ~475 milyar USD GSYH’nin %45-50’si Kırılganlık göstergesi

📜 1980’ler Latin Amerika Borç Krizi:

  • ABD’nin faiz artırımları sonrası Meksika, Brezilya gibi ülkeler dış borçlarını çeviremedi.

  • IMF reçeteleri (kemer sıkma, özelleştirme) toplumsal krizlere yol açtı.

📜 1997 Asya Krizi:

  • Tayland, Güney Kore, Endonezya gibi ülkelerde özel sektör dövizle borçlanmıştı.

  • Kur şokları → borçlar ödenemedi → büyük iflaslar → IMF müdahalesi.

📜 2010 Yunanistan Krizi:

  • Kamu borcu/GSYH %180’e çıktı.

  • Euro Bölgesi’nin içindeydi ama kendi para politikası yoktu.

  • AB + IMF kurtarma paketi → ama sosyal harcamalar kısıldı → derin resesyon.

Küresel borç krizi; sadece ekonomik değil jeopolitik ve sosyal sonuçlar da doğurabilecek bir tehdit haline geldi. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından yüksek dış borç + kur şoku + faiz baskısı birleşimi büyük bir risk. Eğer bu baskılar büyüme sağlayacak üretken yatırımlarla dengelenmezse, kriz kaçınılmaz hale gelebilir.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist      www.bankavitrini.com

 

Okumaya devam et

EKONOMİ

Enflasyonun Gizli Aktörleri: Kimler Tüketiyor?

Talep nereden geliyor, Enflasyon kimi besliyor? Tüketim dar gelirlinin değil, getiri sahiplerinin oyunu! Enflasyonu Fakir mi, Zengin mi Yaratıyor?

Yayınlanma:

|

Türkiye’de talep yoluyla enflasyonu artıran kesimleri anlamak için hanehalkı harcamaları, yatırım eğilimleri, devletin mali politikaları ve finansal sistemdeki sermaye hareketlerine bakmak gerekir. Enflasyonu artıran “talep” esasen satın alma gücüyle harekete geçen toplam harcama düzeyidir. Aşağıda Türkiye’de talep yönlü enflasyona katkı sunan başlıca kesimler açıklanmıştır:

1. Yüksek gelir grubu ve varlık sahipleri

  • Sebep: Mevduat faizlerinden yüksek getiri elde edenler, kur artışından kazanç sağlayanlar, konut, arsa, lüks tüketim mallarına talep gösteriyor.

  • Etkisi: Arzın sınırlı olduğu alanlarda (örneğin konut, otomobil) bu kesimin talebi fiyatları yukarı çekiyor.

2. Kur Korumalı Mevduat (KKM) sahipleri

  • Sebep: Devletten hem faiz hem kur farkı alarak gelir elde eden bu grup, oluşan ekstra kazançla tüketim talebini artırabiliyor.

  • Etkisi: Tüketim veya yatırım harcamalarında artışa neden olarak talep enflasyonunu körüklüyor.

3. Devletin kendisi (maliye politikası aracılığıyla)

  • Sebep: Kamu harcamalarının yüksek düzeyde seyretmesi, özellikle seçim dönemlerinde artan sosyal transferler ve altyapı yatırımları.

  • Etkisi: Devletin talep yaratması piyasadaki genel harcamaları artırır, bu da fiyat artışlarına neden olur.

4. Kredi ile tüketim yapan hanehalkları

  • Sebep: Uygun faizli tüketici kredileri, kredi kartı harcamalarının yükselmesi.

  • Etkisi: Krediyle finanse edilen tüketim artışı, özellikle gıda, giyim, dayanıklı tüketim ürünlerinde fiyatları artırabilir.

5. Yüksek kâr marjı hedefleyen firmalar (fiyatlama davranışı)

  • Sebep: Bazı sektörlerde artan talebi fırsata çevirerek maliyet artışının çok üzerinde fiyat artışına giden firmalar.

  • Etkisi: Enflasyonist ortamda fiyatlama davranışı talep yönlü baskıyı daha da artırabilir.

6. İthal ürün talebine bağımlı tüketici grubu

  • Sebep: Elektronik, otomobil, ithal gıda gibi kalemlerde yüksek talep döviz talebini artırır.

  • Etkisi: Kur artışıyla ithalat maliyeti yükselir, bu da iç fiyatlara yansır.

7. Finansal yatırımcılar / spekülatif hareket eden yatırımcılar

  • Sebep: TL’den kaçıp altın, döviz, borsa gibi varlıklara yönelen yatırımcılar hem döviz talebi yaratıyor hem de “servet etkisi” ile daha fazla harcama eğiliminde bulunabiliyor.

  • Etkisi: Bu durum hem kur üzerinden hem de iç talep üzerinden enflasyonu besler.

Talep Enflasyonu olarak sadece Hanehalkını suçlama büyük insafsızlık ya da bilinçli çarpıtma:

Enflasyonu artıran talep dar gelirli kesimden değil, yüksek faiz ve varlık geliri elde edenlerden, kamu harcamalarıyla genişleyen maliye politikasından, KKM sahiplerinden, finansal piyasadaki spekülatif hareketlerden ve krediyle genişleyen tüketimden geliyor. Talep Enflasyonunu sadece Hanehalkı gibi göstermek, hanehalkının alım gücünü düşürerek enflasyona çözüm aramak ve hanehalkını günah keçisi yapmak büyük insafsızlık, büyük hata, halka büyük fatura çıkarılmasıdır. Enflasyon ile mücadele edilecek ise Talep enflasyonu yaratan tüm kesimlerden fedakarlık istenmeli yoksa küfeyi sadece halkın üzerine yüklemek sürdürülebilir bir çözüm değil!

Erol TAŞDELEN-Ekonomist       www.bankavitrini.com

**********

Faizle Enflasyon Düşmez: Çözüm Üretimde!

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.