Connect with us

EKONOMİ

Ekonomideki sorunlar ekonomiden kaynaklanmıyor

Ekonomi basınının önde gelen isimleri ve maliye hesap uzmanları Türk ekonomisindeki sorunların hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığının sağlanması ve kavgalı ülke sayısının azaltılmasıyla çözüleceğini belirttiler. Merkez Bankası başkanının görevden alınmasına da değinen Uğur Gürses, “Naci Ağbal’ın görevden alınması üzerinden 2 ay geçti, 2 aydaki kur artışı yüzde 20” açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:

|

Maliye Hesap Uzmanları Kurulu’nun 76’ncı kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen etkinlikte, Türk ekonomi basınının önemli isimleri Türk ekonomisini değerlendirdi. Katılımcıların ortak görüşü ekonomideki sorunların çoğunun ekonomi dışı faktörlerden kaynaklandığı yönünde. Türk ekonomi basının usta isimleri “hukukun üstünlüğü, yargı ve kurumların bağımsızlığının tesis edilmesi ve kavgalı olunan ülke sayısının azaltılmasının” ekonomiyi toparlayacağı görüşündeler.

Maliye Hesap Uzmanları Kurulu’nun 76’ncı kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlediği ‘Basının Gözünde Ekonomi’ panelinde konuşmacılar Şeref Oğuz, Abdurrahman Yıldırım ve Uğur Gürses, Türkiye’deki ekonomik sorunların çözümünün ekonomi olmadığını ifade etti.

DÜNYA Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde, pandemi dönemi politikalarına değinildi. Maliye Hesap Uzmanları Derneği Başkanı Berrak Ayazoğlu’nun kurumun tarihinden bahsederek başladığı programda, Hesap Uzmanları Kurulu’nun 1945’te modern Türk vergi sistemini yürürlüğe koymak, halka tanıtmak amacıyla kurulduğu belirtildi. Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Başkanı Ahmet Eren ise “Ekonomideki sorunlar ekonomiden kaynaklanmıyor, ekonomi dışı faktörler bunu belirliyor” dedi.

Eren şöyle devam etti:

“Hukukun üstünlüğü, yargının ve kurumların bağımsızlığı gibi unsurlar çok tesir ediyor. Ayrıca kavgalı olduğumuz ülke sayısını azaltmamız gerekiyor. Bunlar sağlanırsa ekonominin düzelme ihtimali var.”

Uğur Gürses, “100 yıllık bir krizde vatandaşın cebine para koymak yerine bu kadar geride durmayı ben anlamıyorum. Şirketlere onların satış yapabilecekleri kar elde edebilecekleri bir gelir aktarımını, hane halkına yapmamız gerekiyor” diye konuştu.

Merkez Bankası başkanının görevden alınmasına da değinen Gürses, “Naci Ağbal’ın görevden alınması üzerinden 2 ay geçti, 2 aydaki kur artışı yüzde 20” açıklamasında bulundu. Doğrudan yatırımlarda Türkiye’nin 30-40 milyar yatırım aldığı zamanlar olduğunu hatırlatan Gürses, “Şimdi yabancıların Türkiye’de yaptığı gayrimenkul yatırımlarını düşündüğümüz zaman sıfır noktasındayız. Şirket kurma gibi bir yatırım yok. Türkiye’deki girişimciler yatırımını yurtdışında kurup, operasyonlarını Türkiye’de yürütüyorlar. Burada amaçları ‘başıma bir şey gelirse alacağımı tahkim yoluyla alayım’ düşüncesi. Bu onur kırıcı ama gerçek bu” açıklamasında bulundu. Gürses ayrıca Türkiye’deki ekonomik sorunların çözümünün siyasi olduğunu ve çözümün ekonomi olmadığını da dile getirdi.

“İstihdamda olmayanların oranı işsizlerle beraber 10 milyon kişi”

2013 Nisan ayında Türkiye’ye 12 ayda 100 milyar dolar para geldiğini belirten Gürses, “Bu, Türkiye tarihinde rekordur. Faizler 4.64’e kadar düştü, ekonomiye katkısı oldu. Karlılık arttı, istihdam arttı. 2013’ten sonraki süreci bu şekilde tanımak lazım. Demokratik değerlerden uzaklaşma ya da hukukun üstünlüğünden uzaklaşmak, kredi pompalamak, bütün bunların sonuçlarını ödemeler dengesinde gördük” değerlendirmesinde bulundu. Devamında ise güvensizliğe karşı döviz alımının arttığını aktaran Gürses, “Böylelikle kur yükselmeye başladı. 2019’da siyasi ikbal uğruna Türkiye ekonomi yöneticileri döviz rezervlerinin sıfırlanmasına, ekonomi canlansın diye göz yumdular” diye konuştu.

Pandemi sürecinin de kötü yönetildiğini belirten Gürses, “Yapılacak tek iş vardı, hiç gözünüzü kırpmadan vatandaşın cebine doğrudan hibe para koyacaktınız. İstihdama da bakmak lazım. İşsizlik 4 milyon civarı kalsa da istihdamda olmayanların (kısa çalışma, ücretsiz izne çıkarılanlar vs.) toplamı işsizlerle beraber 10 milyon kişi” şeklinde konuştu. Gürses, ekonomideki sorunların halı altına süpürüldüğünü ifade etti.

“Kurumsal bağımsızlığın yok edilmiş olması yabancı sermayenin gelmesini engelledi”

Etkinlikte konuşan Ekonomi Yazarı Abdurrahman Yıldırım, yabancı sermayenin zayıflamış olmasının ekonomiye etkileri olacağının altını çizdi. “Kendi yağımızda kavrulmak durumunda kalacağız” diyen Yıldırım, yabancıların güven duymadığı bir ortamda, yerli firmaların da güven duymayacağını kaydetti. Dolayısıyla yerli sermayenin kolay kolay canlanmayacağını belirten Yıldırım, “Şirketler 2017 yılından sonra devletin sırtına yıkılmaya başladı. Devlet desteğiyle ayakta duruyordu özel sektör. Bu şirketler SSK, vergi yükümlülüklerini yerine getiremiyor. Sorunun altında yatan şey reel sektör şirketlerinin yeterli kar edip, geçmişteki o yüzde 20’lere varan özsermaye karlılığını sağlayamıyor olması” dedi.

Asıl sorunun ekonomi dışındaki sorunlardan kaynaklı olduğunu bildiren Yıldırım, “Yani kurumsal bağımsızlığın yok edilmiş olması yabancı sermayenin gelmesini engelledi. Ve bu zayıflamalar sonucu bizim döviz rezervimiz de düştü” dedi. Büyüme rakamlarının pozitife döndüğünü fakat yatırımların kamu yatırımı olduğunu söyleyen Yıldırım, “Kamu ve özel sektör kar elde edemiyor. Ve biz bankalar kurulunu devreye sokarak şirketleri destekliyoruz ama bir yandan da bu durum bankacılık sektöründe sorun yaratıyor. Yani sağlam olan tarafı zayıflattık, zayıf olan tarafı yüzdürmeye çalıştık. Bu durum önümüzdeki yıllarda çok önemli bir sorun haline gelebilir” açıklamasında bulundu.

Yıl sonu büyümenin yüzde 7’yi bulmasını beklediğini aktaran Yıldırım, “Bunun yaratacağı bir tahribat olacak” dedi. “Borçlanmamız önümüzdeki dönemlerde de böyle devam ederse, bir reform yapılmazsa, enflasyonu kararlı bir şekilde düşürmeye gitmezsek, kurumsal yapının önüne geçecek bazı önlemler almazsak zorlanacağız” diyen Yıldırım, borçlanmanın mutlaka düşürülmesi gerektiğini dile getirdi.

“Enflasyon yabancının göç etmesine sebep oluyor”

Her alanda sorun olduğunu belirten DÜNYA Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz ise şöyle konuştu: “Türkiye’de güven sermayesi uçmuş gitmiş. Bir gece yarısı Merkez Bankası başkanının görevden alınması sonradan geleceklerde güven kaygısını da beraberinde getiriyor. Son beş ayımızı reform söylemleriyle geçirdik. Özelikle hukuk reformuna o kadar çok önem veriyorduk ki CDS’i (Kredi Risk Primi) aşağı indirmenin en iyi yolu doğru dürüst bir hukukun olacak. Ki yabancı malının üzerine çökülmeyeceğine inansın. Anayasa çalışmalarından da yabancı ve yerli yatırımcıyı özendirici bir şey çıkmadı. Bu da CDS puanlarınızın yukarıda tutulmasına etki eden nedenlerden bir tanesi.”

Kavgalı olunan ülkelerin azaltılması gerektiğinin altını çizen Oğuz, “Çünkü bu bir müddet sonra salgınla mücadele ederken, ihracatta da ülkeyi sıkıntıya sokabilir. Enflasyon yabancının göç etmesine sebep oluyor, testiyi kıranla suyu taşıyanı karıştırmamıza neden oluyor” dedi. Oğuz, işsizliğin ekonomik sorundan çıkarak toplumsal bir sorun olabileceğini belirterek, “Bunun tüketim üzerinden değil de üretim üzerinden sağlıklı bir büyümeyle düzeltilebileceğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

dünya

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.