EKONOMİ
Acısıyla, tatlısıyla: 2023 yılında Türkiye ekonomisi

Yayınlanma:
2 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Yılın ilk yarısı: Heterodoks
2023 yılına, karnesinde %64,27’lik bir enflasyon, %10,3’lük işsizlik oranı, 106,9 milyar dolarlık dev bir dış ticaret açığı, 48,7 milyar dolarlık bir cari açık, 528 baz puanlık 5 yıllık CDS ve 8.167 TL’lik açlık sınırı yazan bir yılı geride bırakarak başladık. Kötü gelen karnenin sebebi olarak ise yaklaşık 1,5 yıldır uygulanmakta olan, parasal genişlemeci “Türkiye Ekonomi Modeli” gösteriliyordu.
Başta Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati olmak üzere üst düzey bürokratlar modelin başarılı olduğunu; istihdam, üretim ve ihracat odaklı politikalar yoluyla kalkınmanın gerçekleşeceğini ve modelin “heterodoks” bir yaklaşım olduğunu ifade ediyorlardı.
Türkiye’nin para politikası otoritesi olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) da bu modele sadık kalarak yüksek cari açık ve yüksek enflasyona rağmen ilk altı aylık dönemde politika faizini artırmadı. Aksine 50 baz puan daha azaltarak %8,5 seviyesine indirdi. Bu sırada kamu bankaları aracılığıyla yapılan döviz müdahaleleri yoluyla dolar/TL’nin sakin kalması sağlanıyor ve bu sayede aylık/yıllık enflasyon görünümünde bir bozulma olmuyordu. Fakat bu müdahaleler yaklaşık 40 milyar dolarlık bir döviz birikimin harcanmasına neden oldu.
Merkez ayrıca, dövize yönelimi engellemek adına kur korumalı mevduat (KKM) hesaplarını öne çıkarmak istiyor ve bankalardan müşterilerine KKM önermelerini istiyordu. KKM hesaplarına politika faizi + 300 baz puan olarak uygulanan faiz tavanının da kaldırılmasının ardından bu hesapların büyüklüğü, Mayıs ayının sonuna kadar 1 trilyon TL’den fazla büyüyerek 2,5 trilyon liraya ulaştı. KKM’nin toplam mevduatlar içindeki payı ise %24,26’ya yükseldi.
Yılın henüz ikinci ayında yaşanan ve bütün Türkiye’yi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremleri, kamuoyunda adeta bir şok etkisine neden oldu. Arama kurtarma ve yardım faaliyetleri haftalarca sürdü. 50 binin üzerinde vatandaşımız hayatını kaybetti, 100 binden fazla vatandaşımız ise yaralandı.
Depremin etkilendiği 11 ilde oluşan hasar, milyar dolarlarla ifade ediliyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilgili kurumlara 100 milyar TL’lik acil durum ödeneği aktarıldığını söyledi ve yıkılan evlerin yeniden yapılması için bir yıllık süre istedi. Bu sırada Dünya Bankası, EBRD gibi kurumlar ve vatandaşlar, deprem bölgesine milyarlarca dolarlık yardımda bulundu.
Depremin bölgede yol açtığı hasarın bütçeye getirdiği yük ve geride kalanların yaralarını sarma çalışmaları nedeniyle Maliye’nin ileriki süreçte daha ihtiyatlı davranacağı ve bütçe harcamalarının en azından bir süreliğine sınırlandırılacağı düşünüldü. Fakat beklendiği gibi olmadı. Ufuktaki 14 Mayıs seçimlerinden önce, bir süredir ekonomiden memnun olmayan seçmenin en azından bir ölçüde tatmin edilmesi gerekiyordu.
Sonuç olarak kamu harcamalarında gaza basıldı ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından inşa edilecek 500 bin konut, 250 milyar TL’lik Kredi Garanti Fonu paketi, Hazine’ye maliyeti 300 milyar lirayı aşacağı tahmin edilen emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) düzenlemesi, esnafa ucuz maliyetli 100 milyar TL’lik kredi paketi gibi pek çok harcamaya girişildi. Bu sırada Merkezî Yönetim Bütçe Dengesi 483,2 milyar TL açık verirken, Merkezî Yönetim Borç Stoku ise 2022 yılının Aralık ayında bulunduğu 4 trilyon lira seviyesinden 5,6 trilyon liraya kadar yükseldi.
Seçim öncesi bir yandan kamu harcamalarında artışlar yapılırken, bir yandan da ucuz krediye ulaşımının sağlanması gerekliydi. Bu noktada yine TCMB devreye girerek, ticari kredi ve ihtiyaç kredisi faizleri için bir çeşit örtülü sınır getirdi. Buna göre bankalar, ticari kredi ve ihtiyaç kredisi faizlerinde TCMB referans oranının 1.4 katının aşılması durumunda %20, 1.8 katının aşılması durumunda ise %90 oranında menkul kıymet tesis etmek zorunda kalacaktı. Sonradan yapılan bir düzenleme ile 70 bin liranın altındaki ihtiyaç kredileri bu düzenlemenin dışında tutuldu.
Düzenleme sonucunda bankaların ticari kredilere uygulamakta olduğu ortalama faiz oranı %14’lere kadar geriledi. Fakat bir önceki yıl getirilen TL mevduat payı hedeflerinden dolayı mevduat faizleri ortalama %20’nin üzerinde seyrediyordu ve bankalar ek menkul kıymet tesis etmek durumunda kalmamak için bu oranları düşürmek istemiyordu. Dolayısıyla bankalar, açılan mevduat-kredi makası nedeniyle adeta ticari kredi açtığı için zarar eder hâle geldi. İhtiyaç kredilerinde ise 70 bin TL’nin altında kredi açmamaya başladı.
14 Mayıs’ta yapılan ilk tur seçimlerine böyle bir ortamda gidildi. Seçimi Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan %49,5’lik oy oranı ile birinci sırada tamamladı. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu toplam oyların %44,9’unu alarak ikinci olurken, Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan ise %5,2’sini olarak üçüncü oldu.
Hiçbir adayın %50+1 şartını sağlamıyor olması nedeniyle Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı. Fakat gerek aldığı oy oranının %50’ye çok yakın olması, gerekse de Cumhur İttifakı’nın TBMM’de çoğunluğu elde etmesi nedeniyle ikinci turu Erdoğan’ın kazanacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Seçimin ardından Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) 650 baz puanın üzerine çıkarken, BIST 100 endeksi ise %6,14 kayba uğradı.
İkinci tur öncesinde ekonomide işler daha da sıkılaştı. Merkez Bankası dövizde seçim paniğiyle ani yükselişleri önlemek adına bankaların günlük döviz alım limitini %25 daralttı ve gerçek kişiler için dövizden TL’ye dönüşüm hedefini %5’ten %15’e çıkarttı. Merkez’den yapılan duyuruda bu hedefin Temmuz ayında %30’a çıkartılacağı da hatırlatıldı. Hedefi tutturamayan bankalara ise hedefi tutturdukları zamana kadar %10 ilave menkul kıymet tesisi getirilecekti.
Varlıklarının bir nevi “bloke” olmasını istemeyen bankalar gönülsüz de olsa mevduat faizlerini artırma yoluna gittiler. Böylece mevduat-kredi makası daha da açıldı ve hem krediye hem de dövize erişim imkanı oldukça sınırlı hâle geldi. Kararın ardından bankaların müşterilerine sadece beş bin dolarlık ufak bir döviz alım limiti açtığı ve yalnızca sabah saat 11.00’e kadar döviz satışı yaptığı yazılmaya başlandı. Acil dövize ihtiyacı olan firmalar ise ihtiyaçlarını Kapalıçarşı gibi yerlerden fiziksel döviz alımı yaparak temin etmek durumunda kalıyordu.
Yeni uygulamaların hayata geçirildiği hafta, uzun süre sonra bir ilk daha yaşandı. TCMB’nin swaplar dahil net uluslararası rezervleri uzun zaman sonra ilk kez eksi seviyeyi gördü. Yapılan hesaplamalara göre TCMB net uluslararası rezervleri 19 Mayıs haftasında eksi 0,2 milyar dolara gerilerken, 26 Mayıs haftasında ise eksi 4,4 milyar dolara düşmüştü. Böylece Merkez Bankası’nın net rezervleri 2 ay gibi bir sürede 23 milyar dolardan fazla erimiş oldu.
Fakat yine de hedeflenene ulaşıldı. Altın ve swaplar dahil brüt rezervlerin 100 milyar doların altına inmesi, net uluslararası rezervlerin eksiye dönmesi ve reel sektör ile ticari kredilerin durma noktasına gelmesine rağmen TCMB, dolar/TL’yi seçim öncesine kadar 20’nin altında tutmayı başardı. Takvimler 26 Mayıs 2023’ü gösterdiğinde dolar/TL 19,97 seviyesindeydi.
Nitekim beklenen oldu. 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur seçimlerini Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan, toplam oyların %52,18’ini alarak kazandı. Erdoğan, seçim zaferi sonrasında yaptığı balkon konuşmasında, “Enflasyonun yol açtığı fiyat artışlarından kaynaklanan sıkıntıları gidermek, refah kayıplarını telafi etmek, önümüzdeki günlerin en acil konu başlığıdır” dedi ve “Bunlar laf ola beri gele. Yaparsak biz yaparız. Faiz 8,5… Enflasyon da inecek görürsünüz” diye de ekledi.
Erdoğan’ın açıklamalarının ardından gözler yeni açıklanacak olan kabineye çevrildi. Acaba Cumhurbaşkanı, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na “Faiz sebep enflasyon sonuçtur” tezini savunan, Türkiye Ekonomi Modeli’ni sürdürecek birini mi atayacaktı? Yoksa rasyonel politikaların uygulanmasının yanında olan ve bir süredir de kamuoyunda ismi sıkça anılan sürpriz bir isim, 5 yıl önce ayrıldığı bakanlık koltuğuna geri mi dönecekti?
Yılın ikinci yarısı: Ortodoks
Sözün özü; korkulan olmadı. 2 Haziran tarihinde yapılan yeni kabine toplantısında Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine “piyasa dostu” bir isim olarak bilinen ve bir süredir bakanlık görevine geri döneceği konuşulan Mehmet Şimşek’in getirildiği açıklandı. Şimşek, önceki bakanlık döneminde rasyonel politikalar uygulayarak kamu maliyesini sürdürülebilir bir biçimde yönetmiş; Erdoğan’la Merkez Bankası’nın zıt düştüğü dönemlerde ortodoks politikalar uygulayan TCMB’nin yanında durmuş ve sermaye piyasalarında uzun yıllar tecrübesi bulunan başarılı bir bürokrattı. Dolayısıyla göreve gelmesi piyasa çevrelerinde ekonomi yönetiminin “rasyonel politikalara geri döneceği” şeklinde yorumlandı.
Bakan Şimşek de eski Bakan Nebati’den koltuğu devralırken yaptığı konuşmasında, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi özlenen bir refaha ulaşmada anahtar olacaktır” ifadelerini kullanarak, rasyonel politikalara dönüş mesajı verdi.
Bakan Şimşek’in atanmasından henüz bir hafta sonra bir sürpriz daha yaşandı. TCMB Başkanlığı’na, bankanın ilk kadın başkanı olan Dr. Hafize Gaye Erkan getirildi. Erkan’ın Goldman Sachs, Marsh Mclennan ve First Republic gibi yabancı kurumlarda tecrübesi bulunan başarılı bir bankacı olduğu için ortodoks politikalar uygulamaya daha yakın olduğu düşünülüyordu. Başkan yardımcılıklarına ise yine tecrübeli isimler olan Osman Cevdet Akçay, Fatih Karahan ve Hatice Karahan atandı.
Yeni yönetim hemen kolları sıvadı ve 22 Haziran tarihinde düzenlenen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini 650 baz puan artırarak %15’e çıkarttı. Bu, aradan geçen 27 ayın ardından yapılan ilk faiz artışıydı. Karar sonrasında yayımlanan metinde ise verilen mesaj açıktı: “Parasal sıkılaştırma kademeli olarak güçlendirilecek, seçim öncesinde sıkılaştırılan makroihtiyati çerçeve sadeleştirilecek ve kararlar veri odaklı alınacak.” Nitekim belirtildiği gibi de oldu. TCMB Temmuz ayında 250, Ağustos ayında 750 ve Eylül ayında 500 baz puan olmak üzere peş peşe üç faiz artışı yaparak politika faizini %30 düzeyine yükseltti.
Faiz artışlarının ardından önceki dönemde eksiye düşen rezervleri tekrar inşa etme yoluna gidildi ve Eylül ayının başına kadar hem net hem de toplam rezervlerde 20 milyar dolardan fazla iyileşme sağlandı. Makroihtiyati çerçeve de kademeli olarak sadeleştirildi. Bankaların kullanılan krediler için %30 menkul kıymet tutma zorunluluğu kaldırılarak tahvil piyasasında normalleşme sağlandı; TL payına göre ilave/indirimli menkul kıymet tesis uygulaması kaldırıldı; ticari ve ihtiyaç kredilerinde referans oranına göre faiz sınırı getirilmesi uygulamasına son verildi; ayrıca yabancı para mevduattan KKM’ye dönüş hedefi de kaldırıldı.
Merkez bunları yaparken bir yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı da maliye politikasını sıkılaştırıyordu. Mal ve hizmetlerde uygulanan %8’lik KDV oranı %10’a, %18’lik KDV oranı ise %20’ye yükseltildi. Akaryakıta uygulanan ÖTV’ye zam yapıldı ve ek MTV vergisi alınacağı açıklandı.
Yapılan düzenlemeler enflasyon görünümünü bir yandan olumsuz etkiliyor olsa da piyasa tarafından olumlu karşılandı. BIST 100 endeksi Eylül ayına kadar %60’a yakın yükselerek 7.000 puan seviyesini aştı. Beş yıllık CDS ise 200 baz puandan fazla azalışla 377 baz puana kadar geriledi.
Fakat bir sorun vardı. Merkez, kamu bankaları aracılığıyla piyasaya yapılan döviz müdahalelerini sınırladığı için dolar/TL sert bir yükseliş kaydederek 27 lira seviyesine ulaşmış, bu durum aylık enflasyonun Temmuz ayında %9,49, Ağustos ayında %9,09, Eylül ayında ise %4,75 olmasına sebep olmuştu. Ayrıca yönetimin kur korumalı mevduat hesapları için ödemek durumunda kaldığı kur farkları yüzünden piyasada likidite bolluğu oluşmuş, bu nedenle faizlerde istenen yükseliş de sağlanamamıştı.
Yönetim kur korumalı mevduatla mücadele etmek zorundaydı, zira döviz yükseldikçe yapılan kur farkı ödemeleri de artıyor; faizlerde istenilen seviye sağlanamıyor; etkin rezerv birikimi yapılamıyordu. Bunun sonucunda Merkez Bankası, KKM hesapları için önce %15, ardından %30 zorunlu karşılık uygulaması getirerek piyasadan 350 milyar liralık likiditeyi çekti. Mevduat dağılımında KKM’nin TL payının içinde sayılmayacağı ilan edildi ve bankalara KKM’den TL mevduata dönüşüm hedefi getirildi. Kararların ardından geçen 3 aylık dönemde, 3 aya kadar vadeli TL mevduat faizi 2000 baz puandan fazla artışla %52,17’ye yükselirken, KKM stoku da 700 milyar TL’den fazla eriyerek 2,6 trilyon TL’ye indi. Toplam mevduatlar içinde KKM payı ise %18,5’e geriledi.
Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından Eylül ayına kadar atılan sıkılaştırma adımların ardından 3 yıllık Orta Vadeli Program (OVP) da açıklanarak yeni yönetimin hedefleri belirlendi. Hedef, enflasyonun kademeli bir biçimde düşürülerek 2026 yılında tek haneye indirilmesi, bu sırada ekonomik büyümenin yıllık %4-5 bandında tutulması ve her yıl 900 bin kişiye istihdam sağlanmasıydı.
Hedeflerin de net olarak belirlenmesinin ardından Merkez, öncelikle tüketici kredilerinde olmak üzere parasal sıkılaştırmaya devam etti. Eylül ayının ardından yapılan üç toplantıda politika faizi toplamda 1.250 baz puan artırılarak %42,5 seviyesine yükseltildi. Ortalama kredi faizleri de sırasıyla ihtiyaç kredileri için %64,1’e, ticari krediler için %52,4’e, konut kredileri içinse %41,9’a yükseldi. 3 aya kadar vadeli TL mevduat faizleri de bu sırada %52,1’e çıktı.
Bir yandan tüketici kredileri sınırlanırken, diğer yandan da yatırım ve döviz kazandırıcı işlemler için kullandırılan kredilerin büyümesi teşvik edildi. Toplam yatırım tutarı en az 1 milyar Türk lirası olan yatırım projelerine verilecek 10 yıl vadeli yatırım taahhütlü avans kredileri (YTAK) duyurulurken, ihracatçılara kullandırılan reeskont kredilerinin limitleri de toplamda 10 kat artırılıp, faizleri sınırlandı.
Sonuç
Türkiye ekonomisi yıla zorlu bir ilk yarıyla başlamış olsa da devre arasında yapılan değişiklikler ekonomide tekrardan öngörülebilirliği artırdı. Yeni ekonomi yönetimi tarafından uygulanan ortodoks politikalar, uygulamaya konduğu ilk iki çeyreklik dönemde enflasyon hariç olmak üzere ekonominin temel göstergelerinde gözle görülür iyileşmelere yol açtı. Haziran-Kasım döneminde verilen dış ticaret açığı bir önceki yıla kıyasla %20,2 azalışla 43,5 milyar dolara gerilerken, Eylül ve Ekim aylarında toplamda 2 milyar dolar cari fazla verildi. Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi 300 baz puandan fazla azalışla 275 baz puan ile son 2 yılın en düşük seviyesine gerilerken, Haziran-Aralık döneminde 2,7 milyar dolarlık kısmı hisse senedi, 2 milyar dolarlık kısmı da DİBS tarafından olmak üzere toplam 4,7 milyar dolarlık portföy girişi sağlandı.
Yabancı kurumların yeni uygulamalara bakışı da olumlu. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) takvim dışı bir değerlendirme ile Türkiye’nin kredi notu görünümünü durağandan pozitife çevirirken, parasal sıkı duruşun korunması durumunda not artırımı da yapılabileceğini bildirdi. Fitch Ratings ise not görünümünü negatiften durağana çıkardı. JP Morgan, Goldman Sachs, Deutsche Bank gibi uluslararası yatırım bankaları da yayımladıkları yatırımcı raporlarında Türk lirasının risk/getiri dengesinde olumlu tarafta yer almaya başladığına dair yorumlara yer verdi.
Büyüme kompozisyonu da değişime uğruyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan üçüncü çeyrek GSYH verilerine göre, yeni yönetimin göreve geldiği 2023 yılının üçüncü çeyreğinde GSYH bileşenleri arasından yatırımları temsil eden gayri safi sabit sermaye oluşumu %14,7 ile hem tüketim hem de ithalattan daha hızlı büyüdü. Bu performans en son pandeminin sona ermekte olduğu 2021 yılının dördüncü çeyreğinde kaydedilmişti.
Bunların dışında özellikle enflasyon tarafında döviz artışı ve vergi artışlarını takiben ciddi bir yükseliş gerçekleşti, fakat TCMB’ye göre bu beklenmedik bir şey değil. Merkez’in projeksiyonlarına göre manşet enflasyon yıl sonunda %65’e ulaşıp, 2024 Mayıs’ta %70-75 aralığında tepe yapacak. Ardından Haziran ayından itibaren düşüşe geçerek yılı %36 seviyesinden kapatacak.
Sonuç olarak parasal sıkılaştırıcı duruşun sürdürülmesi durumunda Türkiye ekonomisi uzun vadede enflasyon sorununu çözebilir ve yabancı yatırımcıların geri dönüşü ile birlikte döviz rezervlerinde ve özellikle dolar/TL’de daha güçlü bir görünüme kavuşabilir. Fakat tüm bunlar biraz da ortodoks politikalarda kararlılığın sürdürülmesine ve tekrardan popülist politikalara dönülmemesine bağlı.
Emircan YAMAN
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:
2 saat önce|
02/07/2025Yazan:
Erol Taşdelen
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.
“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?
Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.
Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.
Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar
1. Performansın Göz Ardı Edilmesi
Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.
2. Vasatlık Teşviki
Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.
3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski
Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.
4. Adalet Algısının Bozulması
Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.
Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler
-
Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.
-
Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.
-
Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.
Pozitif Yanı Var mı?
Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.
Alternatif Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret
Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.
Eşitlik mi, Adalet mi?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.
Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.
Erol TAŞDELEN-Ekonomist www.bankavitrini.com
BANKA HABERLERİ
Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:
2 gün önce|
30/06/2025Yazan:
Onur Çelik
Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.
Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..
Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.
Onur ÇELİK-CFO/YMM
EKONOMİ
Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:
3 gün önce|
29/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı “The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.
Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü
Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.
Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması
Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.
Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik
Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.
Teknoloji Tarafsız Değildir
Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.
Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?
Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?
Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.
Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?
“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:
“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”
Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (851)
- BANKA ANALİZLERİ (140)
- BANKA HABERLERİ (3.152)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (455)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.857)
- GÜNCEL (3.263)
- GÜNDEM (3.213)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.261)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (479)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.072)
- Ali Coşkun (27)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (65)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (575)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (64)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (42)
- Onur ÇELİK (37)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (17)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Altın ‘borç çağında’ yeni para: Güven, itibari para sistemini terk ediyor!

MERKEZİ YÖNETİMİN 2025 MAYIS AYI GELİR GİDER ANALİZİ

DOĞALGAZA ZAM GELDİ

Borsa İstanbul: Ankara’dan abim gelmiş evde bir ‘bayram’ havası…

Maddi Duran Varlıkların Değerlemesi

İş Bankası’ndan dijital tahvil ihracı

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

İsrail İran’a Neden Saldırdı?

Firma Finans Bilinci Neden Stratejik Bir Güçtür?

Finansın En Önemli 10 Formülü ve Önemi

Firmanızı Kurtaracak Bilmeniz Gereken 10 Finansal Formül

SÖZCÜ: Bankalar 12 milyarlık borç sattı
- TEMMUZ AYI KİRA ARTIŞ ORANI 2025: Kira zammı (TEFE-ÜFE) ne zaman açıklanacak? Ev sahipleri ve kiracılar için kritik tarih! 02/07/2025
- AJet Suriye uçuşlarına başladı! 01/07/2025
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 1 Temmuz 2025 Salı akşamı Süper Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 01/07/2025
- SON DAKİKA HABERİ... EPDK doğal gazda temmuz tarifesini açıkladı 01/07/2025
- Bakan Bolat, Tataristan Reisi Minnihanov ile görüştü 01/07/2025
- SON DAKİKA | Borsa günü yükselişle tamamladı 01/07/2025
- Ordu’da 2025 fındık rekoltesi için saha çalışmaları başladı 01/07/2025
- Trump: İsrail, Gazze'de 60 günlük ateşkes için gerekli şartları kabul etti 02/07/2025
- Çin'den AB'ye çağrı 02/07/2025
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 2 Temmuz 2025 02/07/2025
- Resmi Gazete'de bugün (02.07.2025) 01/07/2025
- Trump: Faizi üç puan indirmemesinin maliyeti 1 trilyon dolar 01/07/2025
- Doğalgaza zam yapıldı 01/07/2025
- ABD'de dış yardımlar Dışişleri Bakanlığı'na devredildi 01/07/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı