✔ İç borç faiz yükümlülüğü ilk kez nisanda anaparanın üstüne çıkmıştı. Fark mayısta biraz daha büyüdü.
✔ İç borç anapara tutarı ilk beş ayda 188 milyar lira artarken, faiz yükündeki artış 1.3 trilyona yaklaştı.
✔ Altından kalkmanın giderek zorlaştığı bu yükün oluşmasında en büyük etken dövize ve TÜFE’ye endeksli borçlanma ile döviz cinsi borçlanmanın artması.
Bütün siyasi partilere sormak gerekiyor… Seçim aşamasında artık hangi boyuta varır bilinmez ama şu anki haliyle bile iç borç inanılmaz düzeye erişmiş durumda ve bu konuda nasıl bir politikanız var ya da bir politikanız var mı, gerçekten merak ediyorum. Bu duruma gelinmesinin sorumlusu tabii ki AKP, dolayısıyla onlar gerçeğin farkında, muhalefet bu sorunun farkında mı, ondan da kuşkuluyum.
Bu tablo öylesine vahim ki, üstünde günlerce konuşulması gerekir.
Bu tablo öylesine vahim ki, muhalefet için bulunmaz bir eleştiri kaynağı; döndür döndür kullan!
Ama herhalde farkında bile değiller ki herkese açık bu verileri değil öyle sürekli gündemde tutmak, gündeme getirmiyorlar bile.
Hayret ki ne hayret!
Konu iç borç faizi
İç borç anapara ve faiz ödeme projeksiyonu her ay Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ilan ediliyor. Geçen ay nisan verileri açıklandığında görüldü ki Cumhuriyet tarihinde ilk kez, ödenecek faiz toplamı, anapara toplamını aşmış. (Dünya 27 Nisan 2022.)
Bakanlık geçen hafta sonunda bu kez mayıs verilerini açıkladı ve faiz ödemesi tırmanmış gidiyor.
Mayıs ayı itibarıyla Hazine’nin ödeyeceği toplam iç borç anaparası 1.5 trilyon lira. Peki bu anapara için ödenecek faiz ne kadar; tam 2 trilyon 53 milyar lira.
Bu sayıların anlamı şu; Hazine mayıstan itibaren hiç iç borç almasa bile artık 1.5 trilyon lira anapara ve yaklaşık 2.1 trilyon lira faiz olmak üzere 3.6 trilyon lira ödeme yapacak.
Lütfen dikkat; hiç borç almasa bile!
Ama bu da yetmez!
Hiç borç alınmasa bile ödenecek tutar artabilir; hem anapara, hem faiz.
Çünkü borçlanmanın bir kısmı döviz cinsinden, bir kısmı dövize endeksli… Dolayısıyla bu borçlanmalarda anapara da sabit değil, ödeme tarihindeki kura göre tutar artabilir ve muhtemelen de artacaktır.
Faiz deseniz o hiç sabit değil, yerinde duramaz!
Zaten faizin kıpır kıpır olduğu belli değil mi?
Daha geçen aralık ayında ödenecek toplam faiz şimdiki düzeye göre bakıp söylersek hiçbir şey değil, “Yalnızca 795 milyar lira”.
Aradan beş ay geçiyor, mayısa geliyoruz, ödenecek faiz tam 1.3 trilyon lira artmış ve 2.1 trilyona yaklaşmış. Aralıktan mayısa tam yüzde 158 artış.
Bu dönemde anapara yükümlülüğü ne kadar artmış?
Yüzde 14 oranında 188 milyar lira. Anapara 188, faiz 1.3 trilyon lira artış göstermiş.
Bunu sağlamak için “şahane” bir iç borç yönetimi uygulanıyor demektir; borç verenler açısından!
BORÇ DEVLETİN DEĞİL DE SİZİN OLSA BÖYLE Mİ YÖNETİRDİNİZ?
Hadi gelin sayıları basitleştirelim…
Sağa sola borcunuz var; aralıkta 1.300 lira civarında. Bu borcunuz için de 800 lira kadar faiz ödeyeceksiniz.
Mayısa geliyorsunuz, borcunuzu 200 lira daha artırıp 1.500 liraya çıkarmışsınız. Faizin de üç aşağı beş yukarı aynı miktarda artıp 1.000 lira civarına çıkması beklenir.
Ama o da ne! 1.000 liraya çıkması normal denilen faiz bir o kadar daha artmış ve 2.000 lirayı geçmiş.
“Olur mu böyle şey” diye biraz didikleyince sıkıntının kaynağı ortaya çıkıyor.
Sabit faizli borç almamışsınız, alamamışsınız, borç verenler size güvenemediği için faiz yönüyle kendini garantiye almak istemiş ve borcu ya dövize endeksli ya döviz cinsinden ya da TÜFE’ye endeksli vermiş.
Böyle olunca da döviz ve TÜFE’deki her artış faiz giderini katlamış. Hem de öyle böyle değil!
İşte durum ortada!
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Haznesi öyle bir iç borçlanma stratejisi gütmüş, gütmek durumunda kalmış ki, faiz yükü beş ayda, yalnızca beş ayda 1.3 trilyon lira artmış.
HAZİNE’NİN ELİNİ BÖYLESİNE ZAYIFLATMASAK NE Mİ KAZANIRDIK…
İç borcun faiz yükü ocakta 273 milyar, şubatta 136 milyar, martta 144 milyar, nisanda 396 milyar ve mayısta 310 milyar arttı. Beş aylık artış 1 trilyon 258 milyar lira.
Şimdi herkes şapkayı önüne koyup düşünsün, kendine göre bir hesap yapsın!
– Biz doğru dürüst bir ekonomi politikası izleseydik…
– Enflasyonu düşüreceğiz diye enflasyonun yükselmesine yol açacak şekilde faizi indirmeseydik…
– Faizi indirdiğimiz için Hazine’nin daha yüksek faizle ve dövize ve TÜFE’ye endeksli borçlanmasına yol açmasaydık…
– Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin elini böylesine zayıflatmasaydık…
Ne mi olurdu?
Hani o beş ayda 1.3 trilyona yakın faiz yükü artışı var ya, o tutar en fazla 200 milyar olurdu.
Yani fazladan 1 trilyon lira tutarında yükün altına girmezdik.
Yani şimdi elimizde bir anlamda 1 trilyon lira paramız olurdu. Varsayın ki bu 1 trilyon lira on yılda ödenecek. Dolayısıyla her yıl için elimizde 100 milyar lira kalmış olurdu.
Artık oturun her yıl 100 milyar lira ile kaç köprü, kaç hastane, ne kadar okul yapılırdı; çiftçiye, esnafa, işçiye, memura, emekliye ne kadar destek sağlanırdı, onu da siz hesaplayın…
Ama daha önemlisi bu hesabı yaptıktan sonra, kendi kendinize “Bütün bunlardan ne uğruna mahrum bırakıldık ve bu para bize gelmediğine göre kime gidiyor” diye sorun ve hiç olmazsa samimi olarak bu soruya cevap verin…
YÜKSEK faizler, kredi musluklarının kısılması şirketlerin finansmana erişimini önemli ölçüde sınırlandırınca ‘zombi şirketler’in sayısı artmaya başladı. Kemer sıkma politikaları, döviz ve faize hassas sektörlerde kan kaybının daha büyük olmasına neden oldu. Yılın ilk üç ayında 389 inşaat firması konkordato talep ederken, döviz hassasiyeti yüksek 201 tekstilfirması da havlu atmak durumunda kaldı.
Son dönemlerde küçülen kâr marjları dolayısıyla ciddi bir sorun yaşayan akaryakıt istasyonları ise konkordato sıralamasında 72 firma ile üçüncü oldu. SÖZCÜ yazarı, vergi uzmanı Dr. Nedim Türkmen, nakit akışında yaşanan bozulmanın firmaları önemli ölçüde zorladığına işaret etti. Konut kredisi faizlerinin aylık yüzde 5.8’e kadar çıktığını hatırlatan Türkmen, “Bu faizlerle krediyle konut almak imkansız hali gelince elinde konut stoku olan şirketler bile havlu atıyor” dedi.
YÜZDE 85’i BATIYOR
Türkmen, TL kredilerde faizlerin yüzde 67’ye ulaştığına dikkat çekerek döviz geliri olan kuruluşların döviz cinsi ticari kredilere yöneldiğini de vurguladı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verilerine göre döviz cinsi ticari kredilerin büyüklüğü 141.6 milyar dolara ulaştı.
Konkordato talep eden şirketin mahkeme kararı ile 29 aylık bir süre kazandığı belirten Türkmen, “Ancak benim tecrübelerime göre maalesef konkordato isteyen şirketlerin sadece yüzde 15’i ticari hayata dönebiliyor. Yüzde 85’i iflas ediyor” ifadelerini kullandı.
319 firma korunma istedi
2020 yılında 419 kuruluş konkordato talebinde bulundu. Nedim Türkmen’in verdiği bilgiye göre 2021’de 451, 2022’de 404, geçen yıl ise 519 firma iflastan korunmak için konkordato talep etti. Krizin firmalar üzerindeki etkilerinin derinden hissedildiği bu yıl ise sadece 4 ayda 319 kuruluş konkordato istedi. Türkmen, yüksek faizler ve kredilerdeki daralma dolayısıyla özellikle küçük ve orta ölçekli firmalar için yaz aylarının zorlu geçeceğine işaret etti. Karşılıksız çek sorununun da giderek önemli bir problem haline geldiğine işaret eden Dr. Nedim Türkmen, “İlk 4 aylık veriler dramatik bir sonun başlangıcını gösteriyor. Karşılıksız çek tutarı mart ayında 5.13 milyar TL iken, bu tutar nisan ayında 11.26 milyar TL’ye çıktı. Karşılıksız çıkan çek adedi bir önceki aya göre 8 bin 270’ten 20 bin 98’e yükseldi yani yüzde 143 arttı” değerlendirmesini yaptı.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, kredi büyümesinde düşük seviyelerin beklendiğini ve bireysel kredi ile kart geri ödemelerinde sorunların başladığını açıkladı. Enflasyon hedeflerinin tutturulabileceğini belirten Aran, ekonomide denge için kritik açıklamalar yaptı.
Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, katıldığı bir etkinlikte ekonomi ve bankacılıkla ilgili önemli değerlendirmelerde bulundu. Bankacılık sektöründe kâr anlamında tarihsel olarak en sıkıntılı dönemin yaşandığını vurgulayan Aran, kredi büyümesinin bu yıl düşük seviyede gerçekleşeceğini belirtti. Aynı zamanda bireysel kredi ve kart geri ödemelerinde sorunların başladığını da ifade etti.
Ekonominin ekstrem bir dönemden geçtiğini söyleyen Aran, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) adımlarının döviz kurunda istikrar sağlayacağını belirtti. TCMB’nin net rezervlerini sıfıra çekme ve brüt rezervlerini 200 milyar dolara çıkarma planına dikkat çekerek, bu adımların kurda dengeyi getireceğine olan inancını vurguladı.
“YABANCI PARA KREDİ İLE TL SIKIŞIKLIĞI AŞILABİLİR”
Aran, TL’deki sıkışıklığın yabancı para kredisi ile aşılabileceğini ve kur riskinin görmediklerini belirterek, yabancı para kredilerinde artış olabileceğini söyledi. Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarından sonra kredi ve enflasyonun daha makul seviyelere geleceğini öngördü.
İş Bankası Genel Müdürü Aran: En zor dönemi geride bıraktık
İş Bankası Genel Müdürü Aran, “Bankacılık tarihsel olarak kâr anlamında en sıkıntılı dönemi yaşıyor” şeklinde belirtirken; yıl sonunda yüzde 42 enflasyon hedefinin tutturulabilir olduğunu söyledi ve “Kurda risk görmediğimiz için, yabancı para kredi verebiliyoruz” dedi.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, Banka’nın 100. yılı dolayısı ile finans dergisi Euromoney’e bir röportaj verdi. Aran, “Artık tüm risklerimizi, hedeflerimizi, kısıtlarımızı ve sorunlarımızı çok iyi biliyoruz. Bunların yönetilebilir olduklarına inanıyorum ve önümüzdeki üç yıla ilişkin öngörülerde bulunabiliyoruz.” dedi.
Türk bankalarının son derece yenilikçi olduğunu söyleyen Aran, “En zor zamanları ve en zorlayıcı regülasyonları geride bıraktık. O dönemleri yaşadık ve yönetmesini bildik. Şimdi daha iyi bir aşamada olduğumuzu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomiye yönelik önemli değerlendirmelerde bulundu. Aran, enflasyon ile ilgili yaptığı değerlendirmede, “Enflasyonla mücadelede başarılı olmak önemli, yıl sonunda yüzde 42 hedefi tutturulabilir” dedi ve kredi büyümesinin bu yıl tarihi düşük seviyede çıkabileceğini söyledi.
Hakan Aran konuşmasının devamında, “TL’deki sıkışıklığı yabancı para kredi ile aşabiliyoruz. Kurda risk görmediğimiz için, yabancı para kredi verebiliyoruz” dedi.
Bankacılıkta tarihsel olarak kâr anlamında en sıkıntılı dönemin yaşandığına dikkat çeken Aran, “Bankalar sermaye yönetiminde zorluk çekmeyecektir” şeklinde kaydetti.
Aran, turizm ve ihracat ile ilgili yaptığı değerlendirmede ise, “Turizm ve ihracatta daha az kârlı bir dönemi yaşayacağız, rahat değil ama yönetilebilir bir dönem olacak” dedi.