Connect with us

EKONOMİ

ALAATTİN AKTAŞ: Fiyatlar niye çok artıyor’ sorusunun yanıtı bu verilerde

Yayınlanma:

|

İstediğimiz kadar eğip bükelim, temel gerçek şu; Türkiye fiyat artışı sorununu geride bırakabilmiş değil. Enflasyon hala en büyük sorun.

Teselli bulduğumuz “son bir yıldaki artış hızının” yavaşlıyor olması. Onun nedeni de belli.

Ama iktidar seçime giderken haliyle istiyor ki fiyat artışı da yavaşlasın, hatta dursun. Peki nasıl yapacağız bunu?

Fiyatların artış hızını nasıl yavaşlatacak ve mümkün olursa durduracağız?

Bankalardan zincir marketlere…

Bu yılki kadar bile değildi; bankalar bir dönem çok kar ettikleri gerekçesiyle sürekli eleştiriliyordu:

“Bankalar da bu kadar kar etmesin, kredi faizlerini düşürsün…

”Zaman geçti, bankalar öyle bir zapturapta alındı ki… Kredi kullandırmak istese bir yükümlülük, faizi yüksek tutsa bir yükümlülük, mevduatının para cinsi istenen gibi olmadı mı bir yükümlülük… Finans sistemi adeta her tarafından bağlandı.

Ama konumuz bankalar değil.

Şimdi amaç zam yapanları zapturapta almak.

Özellikle kent merkezlerinde günlük alışverişte payları yüksek olan zincir marketler bir şekilde denetim altına alındı mı, zammın kaynağı da kesilecek.

Kesilir mi, kesilir! Ama ne pahasına?

Perakendeci niye zam yapar?

Zincir marketleri ya da daha genel söylersek perakendeciyi günah keçisi yapıp tüm yükü onlara yıkmak suretiyle fiyatları bir süreliğine denetim altına almak, artış hızını yavaşlatmak, hatta sıfıra indirmek mümkün olabilir.

İyi de bu işletmeler ya da esnaf niye zam yapıyor ki?

Amaçları çok kar etmek mi, yoksa aracı ve toptancı mı çok zam yapıyor?

Peki sorumlu zam yapan toptancı mı, yoksa o da asıl üretici ile perakendeci arasında mı kalıyor?

Yanıtı TÜİK veriyor!

TÜİK tarafından aynı yıl hesaplanmaya başlanan iki fiyat endeksi var:

Yurtiçi tüketici fiyat endeksi, yani Yİ-ÜFE ve tüketici fiyat endeksi, yani TÜFE.

Yİ-ÜFE, tükettiğimiz tüm ürünlerin toptan satış fiyatındaki artışı gösteriyor. Bir anlamda fabrika çıkış fiyatı.

TÜFE ise tüketim aşamasındaki fiyat artışını.

İki endeksteki artışların aynı oranda olmayacağını ve bunun nedenlerini dün yazdım.

■ Üretici endeksinde hizmet fiyatları yok, tüketicide var.

■ Üretici endeksi vergisiz fiyatları gösteriyor, tüketici endeksi vergi dahil fiyatları.

■ Endeks kapsamları farklı, ağırlıklar farklı. Dolayısıyla iki endeksin ortaya koyduğu oranlar arasında fark olur; ama bu yılki kadar olmaz, olmadı da!

Nereden nereye…

TÜFE iki endeksi de 2003 yılını 100 kabul ederek hesaplamaya başladı. Bu endekslerin 2004’ten bu yana olan yıl ortalaması tablo ve grafikte yer alıyor.

Bu endeksler 2003’te 100 olarak yola birlikte çıkmış. 2020’ye kadar kimi yıl biri, kimi yıl diğeri biraz öne geçmiş. Ama aradaki fark yüzde 9’u hiç aşmamış.

Geldik 2021’e… Yİ-ÜFE, TÜFE’den artık yüzde 28 daha fazla…

2022 mi, geçen yılı mumla aratıyor! Aralık ayı için her iki endeksin de yüzde 3 artış göstereceği varsayımına dayalı hesaplamaya göre bu yılın ortalamasında Yİ-ÜFE, TÜFE’nin tam yüzde 70 üstüne çıkacak.

2003’te her iki endeks de 100, 2022’de Yİ-ÜFE 1649, TÜFE ise 969 düzeyinde.

Verilerin söylediği…

Bu endekslerin bize verdiği mesaj çok açık değil mi:

“Üretici, satış fiyatına özellikle 2022’de olmak üzere 2021 ve 2022’de çok zam yaptı. Perakendeci bu fiyat artışını satış fiyatlarına tam olarak yansıtamadı bile. Bakın eski yıllara, artışlar neredeyse hep aynı gitmiş. Son iki yılda, özellikle de bu yıl makas çok açılmış. Peki bu makas nasıl daralacak? Üretici fiyatları gerilese bile, ki öyle bir beklenti yok, perakendeci üreticiden yüksek fiyatla aldığı ürünleri ya üstüne karını koyarak satmayı sürdürecek ya da düşük fiyatla satmak zorunda kalıp zarar edecek.”

Zincir marketler hedef tahtasına konmuş bir kere…

Kırk katır mı, kırk satır mı!

Ya bu farkın nedeni yanlış ölçümse?

Üretici fiyatları endeksi ile tüketici fiyatları endeksi birlikte çıktıkları yolculukta yıllar yılı beraber gitmişken 2021’den itibaren ayrı düşmüşlerse bunun iki nedeni var.

İlkini ana bölümde anlatmaya çalıştım.

Üretici fiyatlarındaki artış tüketici fiyatlarına tam yansıtılamamış olabilir. Bir olasılık daha var…

Üretici fiyatlarındaki artış doğru ölçülmekle birlikte sakın tüketici fiyatlarının artışı eksik ölçülmüş olmasın! Artık adına yanlışlık mı denir, kasıt mı denir, kötü niyet mi denir; tüketici fiyatlarındaki artış gerçeği yansıtmıyor olmasın!

2004-2020 dönemi, tam 17 yıl… Bu 17 yılda iki endeks arasındaki makas hiçbir zaman yüzde 9’dan fazla açılmamış. Ama nedense bu yıl makas yüzde 70’i bulmuş.

İki endeksin aynı oranı vermemesinin normal karşılanacağını biliyorum, yazdım da. Ama birilerinin de çıkıp bu makasın bu yıl niye böylesine açıldığını izah etmesini beklemek hakkımız.

Devlet marketlerin ürün fiyatlarını mı açıklayacak?

Ticaret Bakanlığı 200’den fazla şubesi olan zincir marketlerdeki bazı fiyatları kamuoyuyla paylaşmaya hazırlanıyor. Bu konuyu düzenleyen yönetmelik değişikliği dünkü Resmi Gazete’de yayımlandı.

Özünde vatandaşa hizmet bu, yanlış da değil. Vatandaş belli ki internet yoluyla bu verilere ulaşıp hangi ürünün hangi markette kaç liraya satıldığını görebilecek.

Düzenleme bilgilendirme olarak kalırsa sorun yok. Ama “Sen şu ürünü şu fiyata satıyorsun, bak diğer markette fiyat şu kadar, sen de aynı düzeye çek” gibi telkinler söz konusu olacaksa konu başka yere kayar ve bunun sonu gelmez.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Yayınlanma:

|

İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.

“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?

Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.

Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.

Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar

1. Performansın Göz Ardı Edilmesi

Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.

2. Vasatlık Teşviki

Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.

3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski

Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.

4. Adalet Algısının Bozulması

Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.

Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler

  • Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.

  • Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.

  • Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.

Pozitif  Yanı Var mı?

Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.

Alternatif  Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret

Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.

Eşitlik mi, Adalet mi?

“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.

Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.