Connect with us

GÜNCEL

Almanya çifte vatandaşlık hakkı tanıdı

Yayınlanma:

|

Federal Meclis Alman vatandaşlığına geçiş süresini kısaltacak ve çifte vatandaşlığa imkan verecek olan “Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu” tasarısını kabul etti.

Yasa tasarısının 2 Şubat’ta eyalet temsilcilerinden oluşan Federal Konsey oturumunda gündeme alınması ve onaylanması bekleniyor. Bu durumda yasa, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’ın onayı sonrası Resmi Gazete’de yayımlanacak ve yürürlüğe girecek. Hazırlık ve uygulama sürecinin ise aylar alması bekleniyor.

Vatandaşlık yasası reformu, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Partinin (FDP) oluşturduğu hükümetin koalisyon anlaşmasında da yer alıyordu.

Vatandaşlığa geçişin kolaylaştırılması ve hızlı entegrasyonun teşvikini amaçlayan reformun getirdiği en önemli değişiklik, çifte vatandaşlığın artık mümkün olması.

Almanya, mevcut yasa ile istisnai durumlar dışında çifte vatandaşlığa izin vermiyor.

Ancak yeni yasa ile Alman vatandaşlığını almak isteyenler, artık daha önce sahip olduğu vatandaşlığı bırakmak zorunda kalmayacak ve birden fazla ülkenin vatandaşı olma hakkına sahip olacak.

Yeni yasa ile birlikte, Alman vatandaşlığına başvurabilmek için istenen asgari “yasal ikamet süresi” 8 yıldan 5 yıla düşürülüyor.

5 yıldan daha kısa bir sürede vatandaşlığa geçiş de mümkün olacak.

Başarılı bir entegrasyon sağlayanlar 3 yıllık yasal ikamet süresi sonrasında Alman vatandaşlığı alabilecek.

Yasada eğitim veya mesleki başarılar, gönüllülük faaliyetleri, ileri düzeyde dil becerisi gibi örnekler özel çabalar olarak değerlendiriliyor.

Ayrıca vatandaşlığa geçiş için kişinin kendi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin geçimini devlet kaynaklarını kullanılmadan, yani sosyal yardım almadan sağlıyor olması gerekiyor.

Yasa, yabancı anne-babanın Almanya’da doğan çocuklarının, ebeveynlerden birinin en az beş yıl Almanya’da yasal olarak ikamet etmesi şartıyla Alman vatandaşlığına sahip olmasına da imkan tanıyor.

Misafir işçi kuşağı unutulmadı

Yasa, koalisyon hükümetinin en önemli reformlarından biri olarak görülüyor.

Özellikle “Gastarbeiter”, yani “Misafir İşçi” kuşağı için.

Bu kuşağın, Almanya’nın ekonomik büyüme döneminde yaşadığı iş gücü eksikliği nedeniyle geçici olarak Almanya’da çalışmaları ve geri dönekleri varsayılıyordu.

Bu nedenle dil ve diğer entegrasyon fırsatları yeteri kadar sunulmamıştı.

Bu nedenlerle yeni yasa ile birlikte, bu kuşak için de vatandaşlığa geçiş koşullarında kolaylıklar sağlanacak.

Ayrıca Almanya’nın hukuk ve toplumsal düzeninin yanı sıra yaşam şartları hakkında soruların yer aldığı vatandaşlık testinden muaf tutulacaklar.

Günlük hayatlarını idame ettirebilecek düzeyde sözlü Almanca dil bilgisi de yeterli olacak.

Yeni yasaya göre, 1974 yılından önce Almanya Federal Cumhuriyeti’ne, 1990’dan önce de Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne gelenler kapsam içinde bulunuyor.

İçişleri Bakanı Nancy Faeser, bunu “geç kalınmış bir takdirin ifadesi” olarak nitelendiriyor.

Alman vatandaşlığın önündeki engeller neler?

Yeni vatandaşlık yasası, ikamet süresi, ileri düzeyde Almanca bilgisi ve ekonomik özgürlük kanıtının yanı sıra “insan onurunun güvencesine” ve “özgürlükçü demokratik düzene” bağlılık şartı da getiriyor.

Bu kapsamda “antisemitizm, ırkçılık, cinsiyet veya cinsel yönelime yönelik veya diğer insanlık dışı motivasyona dayalı eylemler” Alman vatandaşlığının önündeki engeller arasında bulunuyor.

Kişinin bu gerekçelerle ceza alması durumunda vatandaşlığa kabul edilmeyecek. Bu konuda vatandaşlık daireleri ve savcılıklar yakın iş birliği içinde olacak.

Ayrıca çok eşli olanlar veya anayasada yer alan kadın-erkek eşitliğine aykırı davrananlar da vatandaşlığa alınmayacak.

Yeni vatandaşlık yasası ile ne amaçlanıyor?

Almanya, son yıllarda ülkeye nitelikli işçileri ülkeye çekmek için birtakım adımlar atıyor.

“Bir göçmen ülkesinin gereksinimlerini karşılamayı” amaçlayan “Vatandaşlık Yasasının Modernizasyonu” da bu adımlar biri.

Alman hükümeti geçen yıl da “Kalifiye İş Gücü Göçünü Geliştirme Yasasını” kabul etmişti.

Almanya, bu bir dizi yasa ile ülkeyi nitelikli iş gücü için daha cazip kılmayı hedefliyor.

İçişleri Bakanı Faeser, geçen yıl yaptığı bir açıklamada, bu adımların Almanya’nın “rekabet edilebilirliği” için de önemli olduğunu vurgulamıştı.

“En iyi beyinler için küresel bir rekabetin ortasında” olunduğunu söyleyen Faeser, “Alman ekonomisinin pek çok alanda acilen vasıflı çalışanlara ihtiyaç duyduğunu” ifade etmişti.

Yapılan araştırmalar da Alman ekonomisinin nitelikli iş gücüne ihtiyacını ortaya koyuyor.

Alman Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği’nin (DIHK) geçtiğimiz aylarda açıkladığı ankette onlardan biri.

DIHK’nın 22 bin şirketle yaptığı ankete göre, şirketlerin yüzde 53’ü açık pozisyonları doldurmakta zorlanıyor.

Birlik ayrıca, vasıflı işçi eksikliği nedeniyle Alman ekonomisinin dönüşümünün risk altında olduğu uyarısında da bulunmuştu.

Manpower Group Küresel Yetenek Açığı araştırmaları da her geçen yıl küresel yetenek açığının arttığını, Almanya’nın da en çok yetenek açığı yaşayan ülkelerden biri olduğunu gösteriyor.

Göçmenlerin Alman siyasetinde söz hakları artacak

17 maddelik Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedefleri de dikkate alınarak hazırlanan yasa, özellikle “Eşitsizliklerin Azaltılması” hedefini de gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

“Ülkelerin içinde ve arasında bulunan eşitsizlikleri azaltmak” başlığını taşıyan 10. Madde, “Planlı ve iyi yönetilen göç politikaları” ve 2030’a kadar “yaş, cinsiyet, engel, ırk, etnik köken, soy, din veya ekonomik veya başka bir durumuna bakılmaksızın herkesin sosyal, ekonomik ve politik içermesinin sağlanması ve desteklenmesini” gibi hedefleri içeriyor.

Almanya’daki bazı göçmenler, geldikleri ülkenin vatandaşlığını bırakmak istemedikleri için Alman vatandaşlığına geçme konusunda istekli olmuyor.

Almanya İçişleri Bakanlığı verilerine göre, ülkede 12 milyondan fazla yabancı ülke vatandaşı bulunuyor.

Bunların yaklaşık yarısının ise 10 yıldan uzun bir süredir Almanya’da yaşamasına karşın vatandaşlığa geçmedikleri belirtiliyor.

Almanya’daki en büyük göçmen topluluklarından birini de Türkiye’den gelenler oluşturuyor.

Başta aşırı sağcı parti AfD olmak üzere Birlik partileri CDU/CSU partileri ise yasaya tepki gösteriyor.

“Alman vatandaşlığının değersizleştiğini” belirten muhalefet partileri, aynı zamanda “başka ülkelerin siyasetlerinin” Almanya içine taşınacağı eleştirilerinde bulunuyorlar.

Tasarının Federal Meclis’teki Aralık ayındaki ilk oturumunda konuşan CDU/CSU Milletvekili Alexander Throm, “Birkaç yıl içinde Erdoğan’ın AKP’sinin bir Alman şubesinin burada, Alman Federal Meclisi’nde oturmasına kimse şaşırmamalı. Sizin koltuklarınıza” demişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki yıllarda yaptığı açıklamalarda özellikle “Avrupalı Türkler üzerinde önemle durduklarını” belirtmiş, Türkiye’den göç etmiş kişilerin “mümkünse yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını almaları” çağrısında bulunmuştu.

Erdoğan, 2018 yılında Bosna Hersek’te Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin bir toplantısında Avrupa’da yaşayan vatandaşların bulundukları ülkelerdeki siyasi partilerde aktif şekilde rol almalarını da isteyerek, “O parlamentolarda ülkemize hainlik edenler değil, sizler yer almalısınız” demişti.

İltica başvurusu reddedilenlere hızlı sınır dışı

Alman Federal Meclisi dün ise iltica başvurusu reddedilenlerin sınır dışı işlemlerinin hızlandırılmasını öngören yasa tasarısını kabul etti.

Polisin arama yetkilerini genişleten “Geri Dönüşü İyileştirme Yasası” ile sınır dışı öncesi gözaltı merkezine yerleştirilmiş kişilerin gözaltı süresinin 10 günden 28 güne çıkarılmasını da içeriyor.

Yasa ile aynı zamanda insan kaçakçılarının da sınır dışı edilmesi kolaylaştırılıyor.

Rudaw

Okumaya devam et

GÜNCEL

AB, Anti-Greenwashing Düzenlemesini Askıya Alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Avrupa Birliği’nin, greenwashing vakalarını önlemeyi ve şirketlerin çevresel beyanlarının doğruluğunu sağlamayı amaçlayan “Green Claims Directive” (Yeşil Beyanlar Direktifi) teklifi, son dönemde oluşan siyasi gelişmelerin ardından durma noktasına geldi. Önce Avrupa Komisyonu’nun geri çekilme sinyalleri vermesi, ardından da İtalya’nın desteğini çekmesiyle birlikte, dosyanın ilerlemesi neredeyse imkânsız hale geldi.
Direktif Ne Getiriyordu?
2023 baharında önerilen ve müzakere süreci devam eden Green Claims Direktifi, şirketlerin “çevre dostu”, “karbon nötr”, “doğaya zararsız” gibi iddialarını bilimsel ve doğrulanabilir temellere oturtmayı hedefliyordu. AB içindeki “yeşil aklama” (greenwashing) vakalarının artması üzerine gündeme gelen düzenleme, şirketlerden bu tür iddialarını belgelemelerini ve kamuoyuna açık şekilde doğrulamalarını zorunlu kılacaktı.
Direktif, mikro ölçekli işletmeleri başlangıçta kapsam dışında bıraksa da, müzakereler ilerledikçe bu işletmelerin de düzenlemeye tabi olabileceği ihtimali doğmuştu. Bu durum ise, hem Komisyon hem de bazı üye ülkeler nezdinde siyasi temelli ciddi çekincelere yol açtı.
Ne Oldu da Süreç Askıya Alındı?
Geçtiğimiz hafta Avrupa Komisyonu, sürecin geldiği noktayı “basitleştirme gündemi” ile uyumsuz bulduğu gerekçesiyle direktifi geri çekme niyeti taşıdığını açıkladı. Bu açıklama, hem Avrupa Parlamentosu hem de üye ülkelerde kafa karışıklığına neden oldu. Zira müzakereler hâlâ devam ediyordu ve taraflar anlaşma arayışındaydı.
İtalya’nın hafta sonu verdiği kararla desteğini tamamen çekmesi, sürece son darbeyi vurdu. Bu kararla birlikte, müzakereleri yürüten AB Konseyi Dönem Başkanlığı, artık direktif üzerinde ilerlemek için yeterli siyasi desteğe sahip değil.
Şimdi Ne Olacak?
Aslında Komisyon’un resmi olarak çekilme kararı alıp almayacağı henüz netlik kazanmış değil ancak mevcut siyasi atmosfer, Green Claims Direktifi’nin bu haliyle yasalaşmasının zor olduğunu gösteriyor. AB içinde “yeşil yıkama” iddialarının düzenlenmesine yönelik kapsamlı ve bağlayıcı bir mevzuat arayışı, şimdilik rafa kalkmış görünüyor.
Değerlendirme
Green Claims Direktifi’nin askıya alınması, Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirlik hedeflerine giden yolda önemli bir sapma olarak okunabilir. Kurumsal bazdaki çevre beyanlarının doğruluğunu sağlamak amacıyla hazırlanan bu düzenleme, yalnızca tüketici güvenini artırmayı değil, aynı zamanda çevre dostu üretim iddialarının gerçeklerle uyuşmasını amaçlıyordu. Dolayısıyla bu geri adım, hem şirketlerin iklim iddialarını şeffaflaştırma çabalarına hem de döngüsel ekonomi hedeflerine darbe vurabilir.
Özellikle AB Yeşil Mutabakatı’nın bir parçası olarak sunulan bu direktifin rafa kalkması, diğer sürdürülebilirlik politikalarını da dolaylı biçimde etkileyebilir. Zira Green Claims Direktifi, geniş bir eko-etiket sisteminin ve sürdürülebilir ürün piyasasının hukuki temelini oluşturacaktı. Bu boşluk, hem tüketicilerin güveninde aşınmaya hem de çevresel taahhütlerde geri kaymalara yol açabilir.
Türkiye Açısından Ne Anlama Geliyor?
Türkiye, 2021 yılında yayımladığı Yeşil Mutabakat Eylem Planı’yla AB ile ticaretinde sürdürülebilirlik kriterlerini ana gündemine almış durumda. Özellikle ihracat odaklı sektörlerde çevresel beyanlar giderek daha fazla önem kazanıyor. Green Claims gibi düzenlemeler, Türk şirketlerinin AB pazarında nasıl konumlanacağını ve ne tür doğrulama süreçlerine tabi olacaklarını da belirliyordu.
Bu direktifin geri çekilmesi, kısa vadede Türk ihracatçıları için idari yüklerin artmasını engellemiş olabilir. Ancak orta ve uzun vadede AB’nin sürdürülebilirlik politikalarındaki bu tür belirsizlikler, yatırım kararlarını ve stratejik planlamaları zorlaştırabilir. Ayrıca kendi iç pazarını düzenlemeyi hedefleyen Türkiye için bu gelişme, benzer bir çevresel beyan düzenlemesinin ertelenmesine neden olabilir. Oysa küresel tedarik zincirlerinde daha şeffaf ve hesap verebilir sistemler kurmak, Türkiye gibi üretici ülkeler için bir rekabet avantajı yaratacaktır.
Bundan Sonrası
Green Claims Direktifi şimdilik durdurulmuş olsa da, yeşil iddiaların düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ortadan kalkmış değil. Özellikle çevre duyarlı tüketicilerin ve yatırımcıların beklentileri, piyasa standartlarını yönlendirmeye devam edecek. Bu nedenle şirketlerin gönüllü doğrulama, şeffaflık ve izlenebilirlik araçlarına yatırım yapmaları, yalnızca regülasyonlara uyum için değil, aynı zamanda güvenilirlik ve itibar açısından da stratejik önem taşıyor.
Türkiye için bu gelişmeler, pasif bir izleyiciden çok, aktif bir politika geliştirici olmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Yeşil geçişin, sadece mevzuat takibiyle değil, kendi iç normlarımızı oluşturmakla mümkün olduğunu unutmamak gerekiyor.

yeşilbüyüme.org

Okumaya devam et

GÜNCEL

Trump: “Çin ile ticaret anlaşması imzaladık, sorada Hindistan var”

ABD Başkanı Donald Trump, Çin ile ticaret anlaşması imzaladıklarını, Hindistan ile de “büyük” bir anlaşma yapabileceklerini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen etkinlikte, ekonomiye dair açıklamalarda bulundu.

ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve Ticaret Temsilcisi Jamieson Greer’ın ülkelerle ticaret anlaşması yapmak için “fazla mesai” yaptıklarını ifade eden Trump, “herkesin anlaşma yapmak istediğini” dile getirdi.

Trump, birkaç ay önce basının “Gerçekten ilgilenen birileri var mı?” diye sorduğuna işaret ederek, “Daha dün Çin ile imzaladık. Herkesle anlaşma yapmayacağız. Bazılarına sadece bir mektup gönderip ‘Çok teşekkür ederiz, yüzde 25, 35, 45 tarife ödeyeceksiniz.’ diyeceğiz.” ifadesini kullandı.

“Harika” anlaşmalar yaptıklarını belirten Trump, “Belki Hindistan ile çok büyük bir anlaşma yolda. Hindistan’ı açacağız. Çin anlaşmasında ise Çin’i açmaya başlıyoruz. Daha önce asla mümkün olmayan şeyler gerçekleşiyor. Her ülkeyle ilişkimiz çok iyi durumda.” diye konuştu.

Trump, tarifeler sayesinde yapılan yatırımlara ve kurulacak fabrikalara değinerek, çip şirketi Texas Instruments’ın de ABD’de 60 milyar dolar harcayacağını bildirdi.

“Fed’in faiz oranını düşürmesi faydalı olurdu”

Trump, ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirilerine de devam ederek, “Eğer Fed’de faiz oranlarını biraz düşürecek bir kişi olsaydı, bu faydalı olurdu. Bu adamla mücadele etmemiz gerekiyor, işini yapmıyor.” dedi.

2 puan faiz indirilmesinin 600 milyar dolar tasarruf sağlayacağını öne süren Trump, “Sadece bir kalem darbesiyle, bir cümleyle 1 trilyon dolar tasarruf edebilirsiniz. En yüksek faiz oranlarından birine sahip olmamız utanç verici. En düşük biz olmalıydık.” ifadesini kullandı.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Şirketlerde Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Neden Şart Olmalı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Şirketlerin kâr ederek sürdürülebilir şekilde büyümek ve marka değerlerini artırabilmeleri için, kurumsal yönetim ilkelerini benimseyerek kurumsallaşma yolculuğuna çıkmaları artık bir zorunluluk.

Bu süreçte en önemli sermaye ise şüphesiz kaliteli insan kaynağı. İnsan kaynağı deyince şirketin her departmanında görev yapan çalışanlar akla gelse de, bu yazımda şirketin geleceğine yön verecek vizyon ve stratejiler ortaya koyması gereken, icra kuruluna hedef belirleyecek ve bu hedeflerin takibini yapacak Yönetim Kurulu üyeleri özelinde bağımsız üyelere değinmek istiyorum.

Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Nedir?

Malum şirketlerde genelde hissedar üyeler, işin doğası gereğince yönetim kurulu üyeleri olurlar. Hissedarların, şirket yönetim kurulu üyesi olabilmeleri için taşımaları gereken belirlenmiş özel şartlar yok. Ancak şirketin geleceğine yön verecek böylesine önemli bir kurulda yer alacak kişilerin günümüzün zorlu rekabet şartlarında asgari üniversite mezunu olması, en az bir yabancı dil konuşabilmesi, işin gerektirdiği deneyim ve bilgiye sahip olması beklenir.

Peki ama şirketi başarılı bir şekilde yönetmek, kurumsal bir yapıya evirerek daha da büyütmek, gelecek nesillere devredebilmek için sadece hissedar yönetim kurulu üyeleri yeterli mi? Maalesef hayır. Okuyucularımızın akıllarına, şirketlerin zaten profesyonel icra kurulları, genel müdürleri, direktörleri yok mu düşüncesi gelebilir. Tabi ki çoğu şirkette bu kişiler mevcut ama icra organları ile yönetim kurulunun görevlerinin net bir şekilde ayrılması ve icrada yer alan kişilerin aynı zamanda yönetim kurulu üyeliği şapkasını taşımaması gerektiğini artık hepimiz biliyoruz diye düşünüyorum. İşte bu nedenle şirketlerde bağımsız yönetim kurulu üyesi şart.

Her ne kadar Türk Ticaret Kanun’una göre bağımsız yönetim kurulu üyeliği yasal bir zorunluluk olmasa da Sermaye Piyasası Kanun’una göre halka açık şirketlerde bu bir zorunluluk. Nitekim, SPK tarafından yayımlanan Kurumsal Yönetim Tebliğinde de yönetim kurulu içerisindeki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden az ve her durumda bağımsız üye sayısı ikiden az olamayacağı düzenlenmiştir.

Konunun özüne değindiğimize göre, bağımsız yönetim kurulu üyesi nedir bu soruya cevap verecek olur isek, icrada görevli olmayan, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişi olarak tanımlanabilir.

Kimler Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Olabilir?

Kurumsal Yönetim Tebliğine göre özetle aşağıdaki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi bağımsız üye olarak nitelendirilir:

  • Şirket hissedarı olmamalı
  • Son beş yıl içerisinde, şirkete önemli ölçüde hizmet ve ürün sağlayan firmaların herhangi birisinde ortak, çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmamalı
  • Son beş yıl içerisinde, başta şirketin denetimi (vergi denetimi, kanuni denetim, iç denetim de dahil), derecelendirilmesi ve danışmanlığı olmak üzere, yapılan anlaşmalar çerçevesinde şirketin önemli ölçüde hizmet veya ürün satın aldığı veya sattığı şirketlerde, hizmet veya ürün satın alındığı veya satıldığı dönemlerde, ortak (%5 ve üzeri), önemli görev ve sorumluluklar üstlenecek yönetici pozisyonunda çalışan veya yönetim kurulu üyesi olmaması.
  • Bağımsız yönetim kurulu üyesi olması sebebiyle üstleneceği görevleri gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olması.
  • Bağlı oldukları mevzuata uygun olması şartıyla üniversite öğretim üyeleri hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında üye olarak seçildikten sonra tam zamanlı çalışmıyor olması.
  • Gelir Vergisi Kanunu’na göre Türkiye’de yerleşik olması.
  • Şirket faaliyetlerine olumlu katkılarda bulunabilecek, şirket ortakları arasındaki çıkar çatışmalarında tarafsızlığını koruyabilecek, menfaat sahiplerinin haklarını dikkate alarak özgürce karar verebilecek güçlü etik standartlara, mesleki itibara ve tecrübeye sahip olması.
  • Şirket faaliyetlerinin işleyişini takip edebilecek ve üstlendiği görevlerin gereklerini tam olarak yerine getirebilecek ölçüde şirket işlerine zaman ayırabiliyor olması.
  • Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içerisinde altı yıldan fazla yönetim kurulu üyeliği yapmamış olması.
  • Aynı kişinin, şirketin veya şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almıyor olması

Sonuç

Günümüz dünyasında eğer bir şirketin yönetim kurulu, şirketin yeni ufuklara yelken açmasını sağlayabilecek vizyona sahip, hızlı ve rasyonel kararlar alabilen, icra kuruluna şirketin vizyonu doğrultusunda yön verebilen, strateji belirleyen, tabiri caiz ise şirketin beyni olabilecek insanlardan oluşuyor ise o şirketin bir geleceği olması mümkün. Bu kurulun üyelerinin sadece hissedarlardan oluşması ise maalesef yeterli olmamakta. Mutlaka alanında uzman profesyonel yönetici, mali işler & finans uzmanı, hukukçu, mühendis veya akademisyen olan bağımsız üyelerin şirket yönetim kurulunda yer almaları bu anlamda son derece önemli ve değerli bir kazanım. Bu kişiler, çıkar çatışmasından uzak kalarak, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde görevlerini hiçbir etki altında kalmaksızın yapabilme olanağı ile de tüm paydaşlara ayrıca güven verebilirler.

Son söz olarak, gerek hissedar kökenli gerekse bağımsız olsun, şirketlerimizde kadın yönetim kurulu üyelerimizin sayısının artması da en büyük temennimiz.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.