Connect with us

Uğur Durak

BANKACILARIN ORTAK SAĞLIK SORUNU : STRES!

Yayınlanma:

|

“Bankacıların ortak sağlık sorunu nedir” diye anket yapsalar Covid19’dan daha etkili ve tehlikeli tek bir cevap çıkar “stres”. Her mesleğin kendine has zorluğu vardır ama bankacılığın stresi diğer mesleklerin geride bırakır.

İster CEO ol, ister gişede memur muhakkak stresin vardır. Bankacı olup da stresin şefkatli kollarına düşmeyen yoktur. Bankacılıkta stres artıkça kazanılan para artar mı sorusu şöyle kenarda dursun, neymiş bu stres derinlemesine bir bakalım.

Stres, vücudun bir takım olumsuz olaylardan etkilenmesi, bu etki neticesinde fiziksel ve psikolojik tepkiler göstermesidir. İnsan doğası gereği her zaman korunmak ve güvende olmak ister, tehditlerden korunmak içgüdüsel bir davranışımızdır. Etrafımızda bir tehdit olursa beynimiz nano saniyeler içinde bu duruma karşı alarma geçer ve tehdit sonuçlanıncaya kadar alarm durumu bitmez. Alarm süresi arttıkça stresin yıkıcı gücü de artmaktadır.

Bu durum içinde “merkezi sinir sistemi” ile “endokrin sistemin” birlikte çalışır. Beyin endokrin sistemi uyarır, endokrin sistemde beyine yanıtlar gönderir. Stres hormonları bizim strese verdiğimiz yanıtlarla ilgilidir. Bunlar adrenalin, nör-adralin şeklinde isimlendirilmiş hormonlardır. Bunların etkisiyle vücutta biyokimyasal değişiklikler meydana gelir. Kan şekeri, tansiyon yükselir, buna ek olarak ateş yükselmesi ve çarpıntılarda eklendiğinde içinden çıkmak için kıvrandığımız nur topu gibi stresimizle yaşamaya başlarız.

Yukarıda bahsettiğim stres belirtileri ve vücudumuzun gösterdiği tepkiler genetik kalıtımsal model olarak atalarımızdan mirasımız olmakla birlikte, bir önceki kuşağın yaşadığı stresi yaşamamaktayız. Lakin bunun tek istisnası bankacılık sektöründe yaşanılan stresin üzerinden yıllar geçse de bir önceki kuşağın stresini de içine alıp bir kartopu gibi katlanarak artmasıdır.

Bu yüzden olsa gerek emekli bankacılar da stresliydi, şu an görev başında olan bankacılar da.

Bankacıysan stres ile yaşamayı, onunla mücadele etmeyi öğrenmek zorundasınız.

Peki ama nasıl?

Böyle bir durumda karşı karşıya kalındığında birey stresini azaltacak başka alanlara kaymaya başlar. Bunların başında alkol tüketimi, alışveriş bağımlığı gelmektedir. Şimdi ne alakası var diyeceksiniz ama son 2 yıl içinde binlerce bankacıyla bir araya geldim ve hepsinin verdiği ilk cevap ne yazık ki bu iki şık üzerinde yoğunlaşmaktadır. Çünkü ülkemizde stres ile mücadele etmek bunun için doktora gitmek büyük bir tabu halindedir.

Stresli olmanız, deli olduğunuz anlamına gelmez. Stresli olduğunuz için psikiyatri ve psikolog yardımı almamanız asıl deliliktir. Sorunun çözümünü başka yerlerde aradığınız sürece doğru cevaba ulaşmanız güçleşmektedir.

Diyelim ki sorunun cevabını doğru yerde aradınız ve doktora gittiniz. İşte bu sarmalın en büyük tehlikesi antidepresanlarla kendinize sahte bir dünya yaratmanızda gizlidir. İlaç tedavisi ile birlikte doğru düşünce birleşmediği sürece avuç avuç hapları yutmanıza rağmen stresin azalmadığını hatta daha arttığını ben değil işin uzmanları söylüyor. Ne yazık ki antideprasan tedavi yöntemleri sizi o an için gevşetmekte ve belli bir süre sonra başka bir stres düzeyine çıktığınızda ihtiyacınıza destek vermemektedir.

Yaşantınızı, düşünce yapınızı değiştirmediğiniz sürece en kral hapı yutsanız nafiledir. Bunu nereden mi biliyorum. Dile kolay tam 16 sene bankacılık yaptım. Son 2 senesi mobbingle geçti ve “hedef baskısı” denen şeytanla yüzlerce defa bir araya geldim.

Çalıştığım bankaların hemen hepsinde mesai arkadaşlarımın birçoğu antidepresan kullanıyordu. Bende kullandım. Hatta bazı dönemlerde hapların yan etkileri üzerine konuştuğumuz bile oluyordu. Bankacının çekmecesinde aspirinden sonra ikinci sırada antidepresanlar yer alır.

Stresle başa çıkmak aslında çok zor değil. Stres yaratan durumu ortadan kaldırdığınızda, ortada çözümlenmesi gereken bir durumda kalmayacaktır. Bankacılık hayatım bittiğinden bu yana ne hedef kaygım kaldı ne satış baskım kaldı. Stresim azaldı mı? Hayır!

Çünkü stres hemen her yerde kendini gösterebilir ve yaşadığınız sürece sizinle birlikte seyahat edecek bir gölge gibidir. Gölgelerden kurtulmanın yolu basittir. Işığı tam tepeden alırsanız hiçbir yere gölgeniz düşmez. Stres içinde yöntem böyledir. Önce tam tepeden işe başlamanız gerekiyor.

Stresin ana kaynağı “kaygı ve endişedir”. Kaygı ve endişeyi hayatınızdan çıkarttığınız zaman stres de otomatik olarak hayatınızdan çıkar.

Bankacıların stres sahibi değil, bankacılar kaygılı ve yarınları için endişe duyuyor. Endişe ve kaygı arttıkça önce #anhedoni seviyesi artıyor ve bunun neticesinde stres sahibi oluyor. Anhedoni, hayattan keyif almama rahatsızlığıdır. Yaptığı işten keyif almayan bir insan bu hayata nasıl mutlu olabilir, olamaz.

O zaman kaygı ve endişeyi kontrol altına alarak ilk mücadelemizi verebiliriz. Endişe ve kaygılarımızla mücadele etmek için önce bunların bileşenlerine bakmamız zor olan işimizi kolaylaştıracaktır.

Endişe ve Kaygının 3 Bileşeni:

  • Hayatı Kontrol Etmeye Çalışmak
  • Belirsizlik Karşında Kontrolü Kaybetmek
  • Negatif Senaryoları İtinayla Üretmek

Endişe ve kaygılarınızı hayatınızdan çıkartmanız, yaşamınızı daha bayındır hale getirecektir.

İlk insandan bugüne endişe ve kaygı insanlığın ortak mücadelesi olmuştur.

Mutluluk, mücadele sonunda kazanılan bir duygu halidir. Mutlu olmak mı istiyorsun o zaman endişeni ve kaygını kontrol etmeyi öğrenmelisin. Bu öğrenmenin kolay yolu ise bu üç bileşen karşısında göstereceğin tutum ve davranışlardır.

Kontrol edemediğimiz, belirsizlik içeren konularda peşin hükümlü olumsuz sonuçları düşünmek bireyi aşağıya çekmektedir. Bunun önüne geçmek ise bireyin elindedir. Yaşamla olan bağımızı dengede tutmak için önce gereksiz endişe ve kaygılardan uzaklaşmak gerekir.

Yunus Emre’nin dediği gibi: “Dil söyler, kula dinler; kalp söyler, kâinat dinler.”

Güzel bir gün dilerim.

Uğur Durak – Hedef Tutulması Eğitim ve Danışmanlık

www.hedeftutulmasi.com

[email protected]

Tuncer Dede

BANKACILAR PROMOSYONDA KENDİ SÖKÜKLERİNİ DİKEMİYOR!

Banka Vitrini’ne sahadan gelen maillere devam ediyoruz. Bu sefer çalışanlar maaş promosyonu alamamaktan şikayetçi… Üstelik çalışanlar bankanın en sadık müşterileri aynı zamanda… BASİSEN ilk defa YAPI KREDİ görüşmelerinde çalışan personel için maaş promosyonunda ısrar ediyor. Umarım gerçekleşir de sektörde bir ilk ve emsal olur… Okuyun hak vereceksiniz..

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankalar için bireysel müşteri kazanımında, maaş promosyonu verme son günlerde revaçta, bankalar kıyasıya rekabet içindeler.
Emeklisi ayrı, Asgari ücretlisi ayrı, beyaz yakalısı, mavi yakalısı…
Promosyonlar havada uçuşuyor.
Şu an asgari ücretliye bile 8.500 TL civarı promosyon veriyorlar.

Promosyon neden veriliyor?

Amaç şu;
Bireysel müşteri kazanacağım, ona kart vereceğim, ek hesap limiti tanımlayacağım, KKB’de de başka bankada kredisi varsa onu transfer edeceğim, varlıklı bir müşteri ise mevduatını alacağım, bireysel emeklilik yapacağım, sigorta keseceğim vs vs… Kısacası, en kötüsü 8.500 TL vereceğim ama 3 yıllık maaş sözleşmesi boyunca etinden sütünden derken bunu çıkartıp üstüne para kazanacağım hesabı yapılıyor.
Son günlerde bir de EYT emeklileri için Tv’lerde reklam veren verene…
Buraya kadar sorun yok, ticarettir sonuçta.
Bankacılık anlamında da sorun yok, hesap kitap anlamında da, Tanrı herkese bol kazançlar versin.
Lakin burada çok büyük ve yasal düzenleme gerektiren bir olay ve bankaların insafa gelmesi gereken bir ikinci olay var.

Başlıyoruz…

Yasal düzenleme gerektili

Bir işletmenin 500 çalışanı var. Hepsi de asgari ücretli olsun, kişi başı 8.500 TL primden 4.250.000 TL banka promosyon ödüyor. Peki bu 4.250.000 TL’yi kim alıyor. Tabi ki patron. Çalışanına bu ücreti veren patronlar çok çok az da olsa vardır. Ama emin olun genelde bu para patronun cebine gidiyor. Ya bir gayrimenkul alınıyor, ya lüks bir araba, ya eşine hediye bir araba. Ya da işletmeye finansmanı. Üstelik bu promosyonu işçiye dağıta vergi çıkmayacak tüm promosyon işçinin eline geçecekti. Firma promosyonu alına Gelir oluştuğundan vergi kesintisi de oluyor. Buna rağmen çoğu patronun gözü bu parada!

Elimizi vicdanımıza koyup düşündüğümüzde, bu promosyon maaş personelinden kazanılacak para nedeniyle verildiğinden, her ne kadar maaş ödeyen firma banka ile çalışsa da promosyon çalışanın hakkıdır.

Yasal düzenleme son günlerde dillendirilse de yasalaşmıs olmadığı için halen emekçinin hakkı yenmektedir.

Acilen yasalaştırılmalıdır!

Gelelim bankaların insaf olayına…

Bankadasın, KOBİ, OBİ, MİKRO, TİCARİ adı her bankada değişiyor ama mantık aynı; bu segmentlerde Portföy Yöneticisin.

Diyorlar ki, “firmaların maaşı bizden ödesin. Bireysele destek olun”. Bir fizibilite çalışması bir hummalı çalışma, bir pazarlık, banka ile ayrı, firma ile ayrı. Neyse orta yolu buldun, anlaştın. Ne güzel diyorsun, benim maaş ödeyen bir firmam oldu, bireysel tarafa da şu kadar müşteri kazandırdık.

Buraya kadar da sorun yok..

Sonra bir an şeytan geliyor ve o kritik soruyu soruveriyor…

Bankacı bu kadar maaş müşterisi kazandırdın, bu kadar promosyon verdin.

Patron veya çalışanın cebine parayı koydun.

Eeee… diyorsun.

Sen? diyor

Öpücük ile mi çalışıyorsun?

Sen de bir nevi maaş müşterisi değil misin?.

Sen de maaşını çektiğin bankandan kredi kullanıyorsun, maaş yetmiyor ek hesabı limit sıfırlıyor faiz ödüyorsun, kart kullanıyorsun. Fatura talimatın bankada. En az 10 ürün kullanıyorsun.

Evet diyorsun evet, haklısın.

Eee?  diyor…

3.500 TL maaş alan emekliye bile, 7000 TL promosyon veriyorsun da, en az 10.500 TL  en az maaş alan banka personeline neden 21.000 TL promosyon talep etmiyorsun. Kendi emeklisine maaş vermeyen bankalar var hala!

Kafamda deli sorular!

Bankacılar suskun, bankaların zaten canına minnet.

Bu düzen bozulmalı artık!…

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

GÜNCEL

BANKA ŞUBELERİNDE İSYAN VAR!

Bankacılardan o kadar çok mail, telefon geliyor ki sayısını tahmin edemezsiniz. Son aylarda artarak devam ediyor. İçlerinden biri fotoğrafı çok net anlattığı için izin alarak paylaşmak istedim. Yazarlarımızdan rahmetli Uğur DURAK’ın bugünlerde çok arıyorum! Yokluğuna alışamadık hala! Tam onun konuları! Her şubeci kendisinden bir şeyler bulacak, “ne kadar tanıdık şeyler, yazan kesin bizim bankadan” diyecek. Okuyun göreceksiniz … E.T.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bir zamanlar bankacılıkta hedefler vardı. Bazen acımasızdı  ama yine can hıraş tutturmaya çalışıyorduk. Belki %100 olmuyordu da %90 oluyordu. Bazen de işi abartıyorduk  veya piyasa öyle gelişiyordu ki çok da yırtınmasak da  %120 tutuyordu, eminim ki alınacak primlerinden çok hedefin tutmasının dayanılmaz hafifliğini yaşıyor ve mutlu oluyorduk.

Şimdi yine hedefler var…

Lakin piyasa ile hedefler çok olumsuz ayrışıyor.

Anlatayım…

Banka kredi hedefi vermiş yine, ama tutması imkansız!

KOBİ dışına Ticari firmalara, “zorunlu Menkul Kıymet tesisi” dedikleri olaydan dolayı zaten kredi veremiyorsun. Çünkü büyüklerimiz diyor ki, “KOBİ dışına kredi verirsen ( ihracat taahhütlü krediler hariç) devletten verdiğin kredinin %30’u kadar 10 yıl vadeli % 9 faizli tahvil alacaksın”. Tabi bir de diyor ki “faiz oranı ortalama bunu geçemez”. Eee banka da diyor ki, “bunu bu orandan  verirsek zarar ederiz çünkü %15’ten kredi verirsek ve TL Mevduatlarımızı YP mevduatlar karşılığında da artırmamız gerektiğinden, TL’ye %30’lar da faiz veriyoruz”.

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!

Büyükler finanse edilemeyince, küçük KOBİ’lerin de Kredibilitesi ve teminat sorunları nedeniyle piyasa tıkanıyor. Ortamda bir likidite problemi oluyor. Para yok, çekler bankada teminat yerine ciranta ile küçüklerin kucağına atılıyor, krediye dönmeyen çekler vadeyi beklemek zorunda ve al sana likidite problemi. Deprem bölgesinde bugüne kadar her ay ödenen 30 milyar TL’lik çeklerin bundan sonraki akıbetine hiç girmeyeyim. Uykular kaçar!

Reel sektör bunlarla boğuşurken, bankalarda zararı telafi etme derdinde, dolayısıyla diyorlar ki, “vadesiz mevduatı artırıp zararları telafi edelim”.

Canım kardeşim cam plazanın 12. katından bakınca kağıt üstünde mantıklı teoriler geliştiriyorsun da piyasa da likidite sıkışmış onu hesaba katmıyorsun. Firmalar uzun zamandır kredi ödemek için kredi kullanamıyor yarısı kısa vadeli olan ve bir yıl içinde ödenecek(!) krediler için planın var mı! Sence firmalar özkaynakları ile bu kredileri çevirebilir mi?  Personele habire baskı yapıyorsun, şube de çalışan müşteri temsilcisi  müşteriyi arıyor tarıyor ama müşteri diyor ki, “para yok”  bu nedenle vadesizler tutmuyor. Firmanın nakit akışı “kredi vermeden” nasıl alınacak formülün var mı?

Banka burada suçlu değil, ama personel de çaresiz!

Nakit krediden zarar ediyoruz anladık.

Lakin orada kapı gibi benim nakit kredi hedeflerim duruyor, buna paralel faiz geliri hedeflerim duruyor. Komisyon hedeflerim duruyor! Kredisiz bunların nasıl tutacağının Aksiyon Planını hazırladın mı?

Krediyi vermeyince faiz geliri hedefim nasıl tutacak derken o gereksiz hiç şube yüzü görmemis Bölge personeli bilmiş  bilmis sana diyor ki “eee faiz geliri sadece krediden olacak diye bir şey yok, vadesiz topla, onunla tutar”.  Vay be bu benim aklıma hiç gelmemişti. Tam bu aşama da “dayanayım vadesize” diyorum ki; arıyorum soruyorum, imkansız aşklar yaşıyorum, müşteri de diyor ki “kredi yoksa vadesiz de yok”.

Piyasa zaten can çekişiyor, ne kadar ekmek o kadar köfte.  Hani koşar koşar da tam topa vuracakken, mahalle arası maçlarda plaseyi tam yapacakken duvara toslarsın da ayağın duvara çarpar, onun acısı bir yana, bir de plase yapamamanın verdiği acı, off.

Tabi bütün bunlar gizli kapaklı birde işin bu tarafı var, ne şiş yansın ne kebap.

Büyükler “böyle olacak” diyor, sermaye bankalar arkadan nasıl dolaşırım hesabında.

Arkadan dolaşmada personele sarma olayı!

“Yoktan var et, yapan nasıl yapıyor“ diyorlar; ya ben bunu bir yerlerden hatırlıyorum ama, bu galiba Tanrı ya mahsus bir olay. İyi de ben Tanrı değilim ki, basit bir İİBF mezunu, hasbelkader bankada iş bulmuş bir kulum!

Yav çok sevdiğim bir müdürüm var, Allah başımızdan eksik etmesin, günde 5 kere toplantı yapılır mı? Yapıyor! Toplantı yapmaktan, işine bakamıyor insan!

  1. Toplantıdan çıkıyor arkadaşlar vadesiz,
  2. Maaş kazanalım
  3. Vadeli
  4. Nakit kredi den zarar ediyoruz, saldırın teminat mektubuna,
  5. Çapraz satış,
  6. POS verelim
  7. Borçlu tahsilat sistemi tanımlayalım.
  8. Forward yapalım, kur da hareket olacak.
  9. Yeni müşteri kazanalım
  10. Kredi kartı önemli.

Kısaca, 20 yıllık müdür sanki Amerika’yı yeniden keşfediyor.

Tam diyorsun ki; “vay be, bankacılıkta bunlar da varmış”. Dur ben bir limit yapayım!

O da ne! Tahsis gardını almış, “vermem de vermem”, tam limit kısmen de olsa onaylanıyor,  “oh be” diyorsun ki…

Pazarlamaya bir fiyat atıyorsun.

Aman Allahım! Limit okey, teminat okey, kredi sözleşmeleri, talimatları falan imzalar tamam…

Pazarlama diyor ki: “Can cağızım kredi vadesi buyunca, % 30 Nakit vadesiz olmazsa, bu iş olmaz…”

Eee “benim hedefler vardı” diyorsun içinden.

“Oluru ne” diyorsun!

“%30 dedik, duymadın mı” diyor.

Müşteriye dönüyorsun.

“Kem küm”…

Kredi işi yatıyor tabi

Pek dillendirilmiyor ama; tüm Bankalar sessiz sedasız Katılım Bankası formatına sokuldu…

Onca emek, onca çaba, boşa…

Tam Ticari olmuyor hadi Bireysel Krediye yüklenelim dedik, pat ona da fren geldi iyi mi!

Personel tabi ki suçlu değil, hedefleri arasında sıkışıp kalmış bir deli dana, bölge personeli zaten aracı kablo gibi, ne büyük resmi görebiliyor ne sahanın nabzını tutabiliyor, her şeyden bi haber! Genel Müdürlük personeli desen plazalarda “2 kere 2 eşittir 4” sanan, dış dünyadan haberi olamayan, sadece kağıt üzerinde yaptığı hesabın ve baskının sonucunu alacağını zanneden bir acayip ırk. “Plaza oğlanları” derlerdi, “abartmayın” derdim, artık demiyorum! Hayat öğretiyor!

Bu süreç elbette atlatılacak ama kim öle kim kim kala!

Nazım ustanın dediği gibi:

Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
işin kolayına kaçmadan ama

 

BİR DOST  – www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

Uğur Durak

UĞUR DURAK’a veda

Türkiye, doğduğu yerde doymak için didinen bir oğlunu çok erken kaybetti. Halkımızın başı sağ olsun.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Üzücü bir haberle başladım Şeker Bayramı sonrasına… Örgütsüzlükten feryat eden büro çalışanlarının bir parça nefes alması için uğraşan, “Hedef Tutulması” kanalını kuran ve iş yerlerindeki mobbinge karşı mücadele eden Uğur Durak, geçirdiği beyin kanaması sonrasında kaldığı 75 günlük yoğun bakım sürecinden çıkamadı ve 42 yaşında aramızdan ayrıldı.

Uğur ağabey ile yüzyüze görüşemedik. Bunun önemi yoktu, çünkü bazı zamanlar yüzünü görmediğiniz insanlarla kalbiniz aynı tempoda atar, aynı şeyleri hissedersiniz. Uğur Durak, Türkiye’nin zıvanadan çıkmış Banka sektörü tarafından “kullanılıp atılan” çalışanlardan biri. Onu özel kılan ise yaşadığı haksızlıklara rağmen mücadele etmesi ve hakkını almasıydı. “Nemelazımcılık” yapmak yerine haklarının bilincinde bir çalışan olarak hak arama mücadelesini kazanması, bu sektörde çalışan herkese örnek oldu. Yaşadığı tecrübeleri aktardığı “Hedef Tutulması” kanalı, tüm büro çalışanlarının baskılara ve kanun dışılığa karşı sesiydi.

Kendisi ile iletişime geçtiğinizde hemen gözünüze çarpan özelliği; nezaketiydi. Haksızlık yaşayan insanlar, ister istemez ruh olarak katılaşır. Yaşadığı tüm sorunlara rağmen, her sözünü adalet tartısından geçirerek söyledi. Hele bir konu var ki, onun haksızlığa karşı ilkelerini koruması yönündeki hassaslığını gösteren o olayı fark etmem, maalesef kendisini yitirmemizin ardından gerçekleşti. “Keşke”ler birbirini kovaladı. Bu noktada kendisinin anısı ardından özür dilemekten başka bir çarem gözükmemekte maalesef.

42 yaşında bir insan, teknolojinin bu kadar geliştiği çağda eceli ile mi ölmekte peki? Onca yaşadığı haksızlığı, nezaketi ardında yansıtmasa da, hiç mi yara almaz bir insan? Kendisini işsizlik cehennemine atan şirketin, Finans sektöründen elde ettiği kârlar gözümüzün önünden gelirken, bu soruları düşünmemizi gerektirecek çok neden var.

Banka Vitrini [1] sitesinde yazdığı son yazısında, kendisine haksızlık yapanlara şöyle sesleniyordu:

“İşsiz kalmama sebep olan, yayında ve yapımda emeği gecen eski bölge müdürüm E.Ö, Şube Müdürüm H.A.A ve Satış Yöneticim N.K sizlere artık kızmıyorum. Allah sizden razı olsun! Yaptıklarınız sayesinde kendimi yeniden oluşturdum. Sizlerle mücadele ederken kendime olan güvemin arttı, davamı da kazandım. İşten çıkartırken yazdığınız tüm savlar eliniz de patladı. Yüce Türk yargısı haksızlığı çözdü. Sizleri bundan sonrası için Allah’a havale ediyorum, benimle işiniz olmaz varsa günahınız yüce yaradan ile ahirette çözersiniz işinizi.

Halen daha mesleğini yapan ve bu ekonomide verilen saçma hedefleri tutturmak için kendi yaşamını ıskalayan bankacı arkadaşlarım yolunuz açık, işiniz kolay olsun.”

Kendisi affetse de (tabii ki kinaye yapmakta), onunla “tanış olamayanlar” affeder mi? Hayır, affetmeyeceğiz. İnsanları tehdit etmek için “birkaç liralık maliyet” olarak itham eden, oradan oraya sürükleyen, notlarını düşüren, her türlü hakareti edenler mutlaka ki yaptıklarının karşılığını bu dünyada aldılar ve alacaklar. Onlar “yaşayan ölüler” olarak bu yeryüzünün “ahiretinde” hesap vereceklerdir.

Diğer yandan Uğur Durak, insanları aşağılayanlara karşı mücadele eden, başkaldıranların tepkilerinde yaşayacaktır. Dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirmek için okuyan, araştıran, didinen insanların anti-depresan bağımlısı, “birkaç liralık maliyet” olarak haline getirildiği, mutlaka ki yeryüzünden silinip gidecektir.

Türkiye, doğduğu yerde doymak için didinen bir oğlunu çok erken kaybetti. Halkımızın başı sağ olsun.

Özgür Gürsoy

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.