Connect with us

BANKA HABERLERİ

Bankalara bedava para

Bankalara bedava para dağıtılması, bir yanıyla iktidar partisinin bu kriz ortamında kimi kurtarmak istediğiyle ilgili sınıfsal tercihini ortaya koymaktadır.

Yayınlanma:

|

Merkez Bankası, Ağustos toplantısında politika faizini bir puan düşürerek %13 yaptı. Böylece Kur Korumalı Mevduat (KKM) faizleri de bir puan düşerek, azami %16 oldu. Bu yoldan, iktidar bankalara bir puanlık daha faiz ikramında bulundu. KKM ödemelerinde Hazine’nin (vatandaşın) yükü bir puan artırılmış oldu. Banka mevduatlarının üçte biri hacmine ulaşan KKM için, 6 ayda bütçeden 60 milyar lira ödendiği düşünüldüğünde, bu ikramın önemi daha iyi anlaşılır.

Bu ülkede, iktidar eliyle kamunun parası, bedavadan bankalara veriliyor. Zira enflasyonun resmi verilerle (TÜİK) %80, sivil hesapla (ENAG) %160 olduğu bir ekonomide, %13-16 oranında faiz yok hükmündedir. Merkez Bankası, %13 faizle bankalara para verirken, Hazine ise bankaların %16 faizle Kur Korumalı Mevduat toplamasına imkan sağlıyor (döviz kuru artışıyla oluşan aradaki farkı, bankalar değil Hazine ödüyor). Bankalar ise %13-16 faizle topladıkları bu parayı, %35-40 faizle kredi olarak dağıtıyorlar. Bu yoldan bankalara müthiş bir kâr transferi yapılıyor.

Bankaların ilk 6 aydaki kârı, 2021’de 33.8 milyar liradan, 2022’de 168.1 milyar liraya sıçradı. %400 oranında, yani tam 5 kat arttı. KKM’den en büyük kârı, banka tekelleri sağladı. Genel olarak da AKP’nin “bankalara bedava faiz” politikası Türkiye nüfusunun %99.9’unu yoksullaştırırken, bankalar kar rekoru kırdı.

İKTİDAR KİMİ KURTARMAK İSTİYOR?

Bankalara bedava para dağıtılması, bir yanıyla iktidar partisinin bu kriz ortamında kimi kurtarmak istediğiyle ilgili sınıfsal tercihini ortaya koymaktadır. Banka tekelleri, finansal sermaye, her şeyin ve herkesin üstündedir. Sözde “yeni ekonomi modeli”, bankaların toplumu soymasına dayanmaktadır.

Diğer yandan ise bu, bir seçim ekonomisi düzeneğidir. Bankalara trilyonlarca liralık parayı bedavadan veren AKP iktidarı, bankalardan da aynı şeyi yapmalarını, yani bedava denebilecek faizlerle piyasayı paraya boğmalarını istemektedir. Ama pratikte, işin bu kısmı pek yürümemektedir. Hem piyasa faizleri % 30-40 seviyesinde hem de kredi vadeleri 3-6 aya kadar düşmüştür. Kapitalist yatırımların ön şartı olan uzun vadedeki ve düşük faizli krediler ise TL cinsinden mevcut değildir (ancak dolar/avro cinsinden ve yüksek faizlerle bulunabiliyor).

Suyun başında ortaya çıkan bu faiz oranları farklılığı, Türkiye ekonomisinin bütün hatları boyunca binlerce başka makroekonomik dengesizliğin sebebi olmaktadır. Yüksek enflasyon ise işte bütün bu makro dengesizliklerin toplam ve birleşik sonucudur. Finans, günümüz kapitalizminin bütünleştirici alanı olduğu için, finansman alanında başlayan bu dengesizliğin tüm ekonomiyi etkilemesi kaçınılmazdır.

İsten kontrolden çıkan emlak fiyatlarına bakın, ister “sıfır ikinci el otomobil” garabetine; ister fırlayan döviz kuruna bakın, ister borsanın anormal yükselişine; ister tarım maliyetlerindeki üreticiyi tarladan kaçırtan artışa bakın, ister elektrik faturalarındaki patlamaya; ister dış ticaret açığındaki sivri artışa bakın, ister ülke risk primindeki (CDS) yükselişe; tümünde, bankalara bedava para dağıtılmasıyla başlayan dengesizliğin damgasını göreceksiniz. Tek tek bu dengesizliklerle ilgili kararnamelerle, zaptiye önlemleriyle alınan tedbirler, meselenin kaynağını ortadan kaldırmadığı için bir anlam ifade etmiyor.

AKP SUNİ PARA BOLLUĞUNU OY’A DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞIYOR

AKP, yaklaşan seçimleri kazanabilmek adına, bir yandan siyasal muhalefeti yargı sopasıyla ezerken, diğer yandan, seçim ekonomisi amacıyla faizleri suni biçimde düşürüyor. Bu yoldan suni bir para bolluğu yaratarak, bu canlılığı oya dönüştürmeye çalışıyor. 2017’de KGF ile bunu yapmış, 2018 Haziran seçimlerini kazanmıştı. 2019 yerel seçimlerine ise yüksek bir politika faizi ile gitmiş ve seçim yenilgisinden de bu durumu sorumlu tutmuştu. “Faizleri düşür, seçimleri kazan”; bu AKP’nin ekonomi politikası ezberine dönüşmüş durumda. Ancak küresel likiditenin daraldığı, dünya genelinde enflasyonun ve faizlerin yükseldiği, enerji fiyatlarının yüksek seyrettiği bir ortamda bu politikalar, beklenen sonuçları vermediği gibi, tam aksine ters tepiyor. Dönüp AKP’nin oyuna en çok muhtaç olduğu emekçi sınıfları vuruyor. Yoksul halkı nalım gücü çökmüş durumda. İhracat modelinde iç pazarın daralması çok da önemsenmez gerçi. Ama yaklaşan Avrupa durgunluğu, dış pazarları da daraltacak gibi görünüyor.

Hem iç pazarın hem de dış pazarın daraldığı bir ortamda, seçim ekonomisini sürdürme ısrarı, Merkez Bankası’nın son faiz indiriminin temel sebebidir. Şu ortamda ve şu şartlarda, faizi sıfırlasalar dahi (ki zaten “sıfır” mertebesindedir), bankaların karlarının köpürmesinden başka değişen bir şey olmaz. Mevcut makroekonomik dengesizlikler, ekonominin binlerce yeni noktasına sıçrayarak derinleşecektir. AKP erken seçimden ne kadar kaçarsa, ekonomi de o denli dengesini yitirecektir.

Alp Altınörs

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Garanti BBVA’dan 3,5 trilyon TL’lik sürdürülebilir finansman taahhüdü

Garanti BBVA belirlediği 400 milyar TL’lik sürdürülebilir finansman hedefini, 2025’in ilk yarısında tamamladığını yeni hedefinin ise 2029 yılının sonuna kadar 3,5 milyar dolar olarak açıkladı.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Garanti BBVA, 2018–2025 dönemi için belirlediği 400 milyar TL’lik sürdürülebilir finansman hedefini, 2025’in ilk yarısında tamamladığını açıkladı. Bu başarının ardından banka, 2018–2029 yıllarını kapsayan yeni hedefini 3,5 trilyon TL olarak paylaştı.

Garanti BBVA bu taahhütle; iklim değişikliğiyle mücadele, doğal sermayenin korunması, döngüsel ekonomi, sosyal kalkınma ve finansal kapsayıcılık alanlarında güçlü etki yaratmayı amaçlıyor.

Bu rakam, Türkiye’de faaliyet gösteren bankalar arasında en yüksek sürdürülebilir finans taahhüdü oldu.

Garanti BBVA, 2029 yıl sonuna kadar yaklaşık 3,1 trilyon TL’lik yeni kaynağı sürdürülebilir yatırımlara yönlendireceğini taahhüt ediyor

Garanti BBVA Genel Müdürü Mahmut Akten, bu performansta, sürdürülebilirliği stratejik öncelik haline getirmelerinin önemli bir rol oynadığını vurguladı. Akten, yeşil/sosyal kredilerden çevreci taşıt kredilerine, sürdürülebilir tahvillerden, çevresel ve sosyal yatırımlarda aktif danışmanlık hizmetlerine ve su verimliliğiyle ilgili projelere yönelik “mavi finans” gibi sürdürülebilir finansman ürünü sunduklarını söyledi.

Mahmut Akten, yeni hedefi ise şu sözlerle değerlendirdi: “Şimdi, bu başarıyı daha ileri taşıyarak 2029 yılı sonuna kadar 3,5 trilyon TL’lik sürdürülebilir finansman sağlamayı taahhüt ediyoruz. Bu yeni hedef, yalnızca hacim açısından değil, sürdürülebilir finansman hızımız açısından da çarpıcı bir sıçrama anlamına geliyor. 2025’in ikinci yarısından 2029 sonuna kadar yaklaşık 3,1 trilyon TL’lik yeni kaynağı sürdürülebilir yatırımlara yönlendireceğiz. Bu taahhüdün büyüklüğü, Türkiye’nin düşük karbonlu ve kapsayıcı bir geleceğe geçişinde Garanti BBVA’nın giderek daha da etkin bir rol üstleneceğini gösteriyor.”

BBVA Grubu’nun küresel taahhüdü 1 trilyon euro

Garanti BBVA’nın ana hissedarı BBVA Grubu, 2018-2025 yılları için ilk etapta 100 milyar euro sürdürülebilir finansman hedefi koymuştu. Hedef önce 300 milyar euroya çıkarıldı ve 2024 yılı sonunda tamamlandı. Grup şimdi, 2025–2029 dönemi için 700 milyar euroluk yeni taahhütle toplam hedefini 1 trilyon euroya yükseltti.

BBVA’da Türkiye’nin Payı yüzde 9’a yükseldi

2025’in ilk dört ayında BBVA Grubu’nun sağladığı toplam sürdürülebilir finansmanın yaklaşık 140 milyar TL’si Garanti BBVA tarafından sağlandı. Bu rakamla Türkiye’nin BBVA Grubu içindeki payı sürdürülebilir finansman rakamların raporlanmaya başlandığı 2018 yıllarındaki yüzde 3 seviyesinden bugün yüzde 9’a yükselmiş durumda.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Tahvil Yerine Kredi: Türk Şirketlerinin Finansman Kaderi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’de reel sektörün finansman ihtiyacını karşılamak için en çok başvurduğu yöntem banka kredileridir. Oysa gelişmiş finansal sistemlerde şirketler, uzun vadeli ve daha uygun maliyetli fon sağlamak için sermaye piyasalarında borçlanma araçlarına, özellikle tahvil ihraçlarına yönelmektedir. Peki Türkiye’de reel sektör neden bu imkândan yeterince yararlanamıyor?

Tahvil İhracının Önündeki Ekonomik Engeller

Tahvil piyasasının gelişmesi; makroekonomik istikrar, faiz oranlarının öngörülebilirliği, düşük enflasyon, istikrarlı döviz kuru, düşük kamu borçlanma ihtiyacı ve yüksek kredi notu gibi birçok değişkene bağlıdır. Ancak:

  • Türkiye’nin ülke kredi notu düşüktür ve bu doğrudan özel sektörün notunu da sınırlamaktadır.

  • Yüksek enflasyon ve faiz oranları, borçlanma maliyetlerini tahvil piyasasında da yükseltmektedir.

  • Kamu kesiminin sürekli yüksek borçlanma ihtiyacı, özel sektörün tahvil ihraçlarını piyasadan dışlama etkisi (crowding out) ile sınırlamaktadır.

Hukuki ve Kurumsal Güven Eksikliği

Sadece ekonomik değil, hukuki ve politik güvensizlik de yabancı ve yerli yatırımcıların özel sektör tahvillerine ilgi göstermemesine yol açıyor. Güçlü bir ikinci el tahvil piyasası oluşmadığı için yatırımcılar uzun vadeli bağlayıcı enstrümanlara mesafeli durmaktadır.

Banka Kredilerine Bağımlılığın Sonuçları

Bu nedenlerle reel sektör, finansmana erişimde tek kanal olarak bankaları kullanmak zorunda kalıyor:

  • Yüksek maliyetli ve kısa vadeli kaynaklara mahkûm olunuyor.

  • Kredi sınırlamaları, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işletmeleri zorluyor.

  • Kredi vadelerinin kısalığı ve esneklik eksikliği, uzun vadeli yatırım planlarını zorlaştırıyor.

Finansman Araçlarında Çeşitlilik Şart

Türkiye’de reel sektörün daha güçlü, sağlıklı ve uzun vadeli kaynaklara erişebilmesi için:

  • Makroekonomik göstergelerin iyileştirilmesi,

  • Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi,

  • Hukuki güven ortamının sağlanması,

  • Tahvil piyasası için ikincil piyasa likiditesinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

 

Okumaya devam et

Ali Coşkun

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankalar ekonomik sistemin en önemli finansal aktörleri olarak faaliyet gösterir. Her banka özünde kâr amacı güden bir ticari kuruluştur.

Kredi verirken öncelikle kendi risklerini ve menfaatlerini gözetmek zorundadır. Kullandırdıkları kredilerin faiz oranı veya kar payı, komisyon yapısı, vade şartları da bu doğrultuda belirlenmektedir.

Bugün piyasada bileşik faiz oranları TL cinsi kredilerde %60-65, döviz cinsi kredilerde ise %14-16 bandındadır.

Ayrıca bankaların sigorta, dosya masrafı, kredi tahsis ücreti ve banka ürün satışları gibi birçok kalemi kredi paketine dahil ettiği görülüyor.

Yani faiz veya kar payı dışında çok sayıda gizli maliyetle karşı karşıya kalınıyor.

Firmalar bu şartlar altında yalnızca finansmana erişmekle kalmıyor aynı zamanda ağır bir maliyet yükünü de sırtlanıyorlar.

Bankalar, firmalara kredi limitleri oluştururken sektörel karlılık oranlarına azami dikkat ederler. Ancak burada ciddi bir çelişki var. Bankalar kredi tahsisinde sektörün brüt kâr marjlarını esas alırken, mevcut kredi maliyetleri bu oranları çoktan aşmış durumdadır.

Brüt kâr marjı sektörlere göre ortalama %25-30 arasında değişirken, firmalar %65’in üzerinde bileşik faizle TL borçlanıyor.

Bu koşullarda, kâr eden değil borcunu çevirebilen firma başarılı kabul ediliyor. Bu ne finansal sürdürülebilirliğe ne de sağlıklı bir ekonomiye hizmet eder.

Şu an firmalar yalnızca yüksek faizle değil aynı zamanda yüksek enflasyon, düşük iç talep, yüksek maliyetler, düşük kâr, kur baskısı, iç ve dış pazarlardaki daralma, krediye erişim ve jeopolitik risklerle mücadele etmek zorunda kalıyor.

İhracatçı firmalar için döviz kuru reel anlamda destekleyici olmaktan çıkmış, rekabet gücünü zayıflatıcı bir unsura dönüşmüştür.

Bu koşullar altında firmaların ayakta kalması tesadüf değil direnç ve stratejik yönetimin bir sonucudur. Ama bu direncin ne kadar sürdürülebileceği ise meçhuldür.

Bugün konkordato alan, iflas eden şirketlere şaşırmak yerine bu ortamda hâlâ üretmeye, istihdam yaratmaya, ihracat yapmaya devam eden firmalara hayranlık duymalıyız.

Asıl konuşulması gereken, bu firmaların nasıl hayatta kaldığı ve ne tür stratejiler geliştirdiğidir. Zira bu firmalar sadece kendi faaliyetlerini değil aynı zamanda ekonominin can damarlarını da ayakta tutmaktadır.

Enflasyonla mücadele elbette gereklidir.Ancak bunu yaparken reel sektörü göz ardı etmek hastayı tedavi ederken organlarını iflas ettirmek gibidir.

Faiz politikaları ve sıkılaşma adımları kısa vadede enflasyonu aşağı çekebilir ama ardında üretim yapamayan, borç yükü altında ezilen ve finansmana erişemeyen bir özel sektör kalırsa bu başarı neye yarar?

Bugün geldiğimiz noktada reel sektörün sesine daha fazla kulak verilmesi gerekiyor.

Kredi maliyetlerinin düşürülmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve firmaların üzerindeki dolaylı maliyetlerin azaltılması şarttır.

Aksi takdirde sadece bugünü değil yarının üretim kapasitesini ve ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atmış oluruz.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.