Dr. Abbas Karakaya
BLOOMİNGTON, TÜRKİYE, 6 Şubat DEPREMİ, GEZİ

Yayınlanma:
2 yıl önce|
Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Depremin bir felakete dönüşeceğini öngörmek zor değildi, zira hemen ilk saatlerde TC İçişleri 4. derece alarm ilan etmiş, dünyayı yardıma çağırmıştı. Geceden başlayarak bildiğimiz, tanıdık insanlara ulaşmaya çalıştık. Aklımız, yüreğimiz Türkiye’deydi. Tam bir hafta telefon elimizden düşmedi. Yaşadığımız yerde ne yapabilirdik? Bunun için depremin olduğu günün akşamı bir toplantı yaptık.
Otuza yakın ya da otuzdan biraz fazla insan toplantıya katıldı. Depremzedeler için para toplama ve paranın güvenilir bir yolla Türkiye’deki ihtiyaç sahiplerine aktarılması en çok konuşulan konu oldu. Toplanacak paranın AFAD’a aktarılması taraftar bulmadı. AHBAP gibi sivil toplum örgütleri yeğlendi. Toplantı sonunda Bloomington Deprem Yardımı (BDY) adlı bir what’s up haberleşme, çalışma grubu kuruldu
Bloomington bir üniversite şehri. ABD’nin en büyük devlet üniversitelerinden biri olan Indiana Üniversitesi (IU) bu şehirde. Bizim zamanımızda olduğu kadar olmasa da şu anda Türkiye’den gelen öğrenci var. Pazartesi günkü toplantıda başı çeken, aktif olan daha çok IU öğrencileriydi. O öğrencilerin büyük çoğunluğu, belki de hepsi, birbirlerini cami muhitinden zaten tanıyan, çoğu aynı siteden oturan mütedeyyin öğrencilerdi.
Bir de, Turkish Student Association (TSA), yani Türk Öğrenci Derneği var. Bu Indiana Üniversitesi bünyesinde, IU yönetmeliklerine tabii bir öğrenci kulübü. Geçmiş yıllara göre derneğin adı var ama varlığı, etkisi çok azalmış, deyim yerindeyse bir tabela derneğe dönüşmüş. Buna rağmen, BDY grubuna katıldı. TSA üniversitedeki ofislerle görüşebilme kolaylığına sahip olsa da tek başına çok fazla şey yapamayacağını görmüş olmalı.
Demem o ki, siyasi bakış açıları arasındaki farklara rağmen en az iki grubun (mütedeyyinler ve TSA) para toplama işinde bir araya gelmesi, beraber hareket etmesi doğru bir hareket/ti. Gezi’ye katılmış ve oradaki muhalefetin çeşitliliğini, farklı düşüncelerin bir araya gelişini bizzat yaşamış biri olarak bu beni çok mutlu etti, umutlandırdı. Pazartesi günkü toplantıya da katılarak BDY’de yer aldım. Aslında, toplantının çağrıcısı olmam hasebiyle, toplantıda alınan kararları, konuşulanları düzenleyip insanlara o gece ben gönderdim. Grupla bir hafta çalıştıktan sonra 12 Şubat Pazar günü BDY’den ayrıldım.
Gofund.me online bağış toplama sitesi 8 Şubat Çarşamba sabahı saat 8-9’da bağış toplamaya açıldı. Bu yazıyı yazdığım saatlerde (13 Şubat Pazartesi) toplanan bağış 20 bin ABD dolarına yaklaşmış durumda. BDY grubunda oylama yapılarak paranın Haluk Levent’in Ahbap üzerinden depremzedelere aktarılmasına karar verildi. Oylamada en çok oyu Ahbap Derneği aldı.
Özellikle öğrenci arkadaşlar, ulaşabilecekleri, bağış alabilecekleri her kuruma ulaşmaya çalışırken kiliselere, başka ibadethanelere ziyaret etmeye başladılar. Üniversite kaynaklarının kullanılması, başka kulüplerle, ofislerle, görüşmelere hız verildi. Yerel gazetelerde, TV’lerde haber yapıldı, para toplama kampanyasının önemi Bloomington kamuoyuna anlatılmaya başlandı. Bu arada, posterler, el ilanları hazırlanıyordu. Yazımdaki posteri İstanbul’da yaşayan TİP’li arkadaşım Taylan Özdemir yapıp gönderdi. Ona buradan kocaman bir selam… Bloomington’un tanınan müzisyenlerinden Shahyar Daneshgar grubu Silk Road Ansemble ile depremzedeler yararına konser vererek bu katkı sunacak. Toplantıya da katılan Daneshgar’a teşekkürlerimizi tekrarlayalım.
Perşembe günü BDY grubundan bir arkadaş gruba vakıf kuruyoruz, bekleyin, içerikli kısa bir ileti attı. Aynı gün öğleden sonra jet bir hızla vakfın adı oylandı, grubun adı değiştirildi. Yapılan iş, işi yapma biçimi aslında ‘biz yapıyoruz, bize uyun’ metoduydu. Geldiğimiz ülkede siyaset, yürütme erkinin hemen hemen her kademesinde işler böyle yapılmıyor mu? Bundan gına gelmedi mi? Aynen geldiğimiz ülkedeki gibi birileri bir şey yapıyor, yaptıklarını sonradan söylüyor, geri kalana figüran (mesela, TBMM’deki el kaldır, el indir pratiği) muamelesi çekiyor.
Amerika’ya doktora eğitimine gelmiş insanlardan daha farklı davranmalarını bekliyorsunuz, olmuyor. İş yapma biçiminin güvensizlik yarattığını, şeffaflık içermediğini yazıyorsunuz. Tek bir destek bulamıyorsunuz. Kimse yaptığını, nasıl yaptığını, iş olup bittikten sonra bile bilgi verme, açıklama gereği duymuyor. Siz sorunca, kötü adam oluyorsunuz, yalnız bırakılıyorsunuz. Pazartesi günü kafede yapılan toplantıda bir vakfın kurulacağı konusu konuşulmadı, kimse çıkıp ‘biz vakıf kurma konusunu araştırıyoruz, yakında sizi bilgilendireceğiz’ gibi bir şey de söylemedi.
Belli ki başka bir dernek, vakıf kurma depremden önce de düşünülen bir şeydi. Böyle bir alternatif kurumun gerekliliğini, ihtiyacının temelsiz olmadığını hissetsem de bu emrivakiyi sindiremedim. Sessiz, seyirci çoğunluğun ne düşündüğünü bilemesem de gruba yapılan bir saygısızlıktı bu. Kısaca, koşturan ve onların yaptıklarına çok gecikmeden ‘başparmak havada’ işaretiyle de onay verenler arkadaşların iş yapma biçimiyle bir uyuşmazlıktı bu.
SON SÖZ YERİNE
Bu kadar yalnız kaldıktan/bırakıldıktan sonra en iyisi ayrılmak, “elli bin dolar toplama hedefinizde başarılar” diye yazıp BDY what’s up grubundan ayrıldım.
Aslında son söze inanmıyorum, her zaman söz olacak, sözün bittiği denilen yerde insanlar, düştükleri, kıstırıldıkları, aldatıldıkları karanlıklardan çıkıp bedenleriyle konuşacaklar. Türkiye’den acı haberlere yağıyor, evet; ama aynı zamanda dayanışma haberleri de. Samandağ, Hatay nasıl küllerinden doğacaksa, tüm Türkiye de öyle… Şimdilik bu kadar!
Abbas Karakaya – 14 Şubat 2023
Bloomington
İlginizi Çekebilir
Dr. Abbas Karakaya
ÇOCUKLAR/BÜYÜKLER İÇİN YAZ OKUMALARI-1

Yayınlanma:
1 gün önce|
18/06/2025Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Kitap sevgi ve umut demektir. Kitap okunan yerde hala sevgi ve umut var demektir. Yedi yaş ve üzeri çocukların okuyabileceği birkaç kitap tavsiye edebilirim. İyi bir çocuk kitabını yetişkinlerin de zevkle okuyabileceğini düşündüğümden başlığı öyle attım. İlk kitabımız bir şiir kitabı olsun. Şiir öğretilen bir şeydir. Öbür sanatlar gibi doğuştan gelmez. Mesela, müzik, resim yeteneği gibi değildir.
Şiiri sevdirecek müthiş bir kitap size: Şiir Gemisi; Ayla Çınaroğlu.
Bu kitaba MUK ile geçen yaz başladık. Kitap elimizde yıprandı. Alıp okuduğunuzda çocuk ya da torunlarınızla aynı heyecanı duyacağınıza bahse girebilirim. Kitaptaki sade, yalın resimler de Ayla Hanım’a ait.
İşte oradan bir şiir:
YAZ GELDİ
Sonunda yaz geldi işte
Şimdi her yerde güneş var
Havada, toprakta, suda
Gözlerimde güneş var
Uzun yolların tozunda
Kırların kokusunda
Denizlerin tuzunda
Yosununda güneş var
Suların şıpırtısında
Arının vızıltısında
Otların hışırtısında
Soluğumda güneş var
Gölgeye serilen kilimde
Karpuz çekirdeğinde
Kirazda, dutta, incirde
Şimdi her şeyde güneş var.
Ayla Çınaroğlu; Şiir Gemisi: sayfa 60
Abbas Karakaya-Akademisyen, Şair
Dr. Abbas Karakaya
HOLLANDA’DA NE GÖRDÜK, NE DUYDUK? : GEZİ NOTLARI…

Yayınlanma:
2 ay önce|
09/04/2025Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Karımın iş ziyaretini oğlanın dönem arası tatiliyle çakıştırıp uçtuk Hollanda’ya. 28 Mart- 5 Nisan arası oğlana ve bana dokuz gün tatil. Üç saatlik uçak yolculuğu ile beş asır ileriye gittik. (En azından) şehircilik pratikleri bakımından. Dönüş uçağını beklerken kendi kendime sordum: Bu ziyaretten ne öğrendin? Çok geri bir ülkede yaşadığımızı (bir kez daha) anladım. Evler, yollar, sokaklar bu kadar düzenli, temiz ve bakımlı mı olur! Sanırsın legodan yapılma kentler. Kartpostallardaki resimler gibi yapılar, sokaklar. Bu yorumum ne taraflı ne de sadece bana ait. Gidip gören her gözün kolayca yapabileceği tespitler. Ve dönüp kendimize baktığımızda, “çok kalitesiz bir hayatı çok pahalıya yaşamak” da bizim payımıza düşen.
HAYRANLIK UYANDIRAN ŞEHİRCİLİK
İmrendirici kentler kurmuş Hollandalılar. Kanallar ve bisikletliler ülkesi. Bisiklet bir eğlenme ya da spor aracı değil. Arazisinin dümdüz olması hasebiyle günlük hayatın bir parçası; yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek herkesin en yaygın ulaşım aracı. Araba yollarının iki yanında bisiklet yolu ve yaya kaldırımlar var. Sokaklar, kaldırımlar sadece sağlam insan için değil, engellileri de sokağa çağıran bir biçimde. Bisiklet kullanamayacak kadar yaşlı insanlar tekerlekli yürüteçlerle sokaklardalar. Parklar park, imara açılmamış. Sadece bank ve çöp tenekeleri var. Çocuklar için oyun donatıları. Genel olarak yapılar kaldırımlara sıfır yapılmıyor. Kaçak kat yok. Önlerinde boş alan ya da yeşil alan var. Yapı herhangi bir sebeple yıkıldığında yıkıntılar yolları kapatmasın diye. Oysa deprem ülkesi de değil Hollanda. Yeraltından geçen atık su sistemlerine, yeraltına döşenmiş kablolara vb. erişim için yapılmış kapaklar öyle özenli yerleştirilmişler ki yolla hemzemin olmuşlar. Var mı, yok mu belli değiller. Türkiye’dekiler nasıl?
Elli bir yıldır Hollanda’da yaşayan bir arkadaşımızın apartman dairesinde kaldık. Dairesinin iç tasarımı ve kimi ayrıntıları dikkatimi çekti. Kaldığımız dairenin bulunduğu dört katlı apartman dikdörtgenler prizması şeklinde olup yapı doğu batı yönünde konumlandırılmış. Böylece, dairlerdeki bir oda ve mutfak sabah güneşini; öbür iki yatak odası ve salon da akşam güneşini alıyor. Batı yönündeki salon ile bir yatak odasının hizalarına gelecek şekilde iki geniş balkon var. Derinliği bir buçuk metre yakın ve korkulukları insana güven veren balkonlar. İstanbul’da yaşadığım apartmanın korkulukları dayanırsan kendini aşağıda bulacağın cinsten.
Evin iç mekan kullanımında asıl ilginç olansa şu: evin girişi(antre) küçük tutulmuş. Eve girer girmez solunuzda bir kapı var ki bu, banyonun kapısı. Dışarıdan, yağmurdan kaçıp eve girdiniz, ıslak halinizle, şemsiyenizle banyoya atabilirsiniz kendinizi. Banyonun içinden geçip mutfağa giriyorsunuz. Yani banyo antre ve mutfak arasında. Banyoya hem mutfaktan hem de girişten hemen sonra, yani koridordan erişim var. Mutfakta bir şey döküldü, kırıldı, temizlik malzemesine ihtiyacınız var, süratle banyoya erişip müdahale edebilirsiniz. Ayrıca, diyelim misafiriniz var, salonda yatırıyorsunuz, ama mutfakta işiniz var. Salondakiler rahatsız etmeden banyoya, oradan mutfağa geçebiliyorsunuz. Küçük tutulmuş giriş alanından içeriye, koridora devam ederken/geçerken bir kapı var ki bu da evdeki ısı yalıtımına destekliyor. Tahmin edebileceğiniz gibi banyonun içinde tuvalet yok. Tuvalet antreyi sınırlayan kapıyı geçtikten sonra sol tarafa düşüyor. Evin toplam üç odası ve salona da en yakın mesafede. Ayrıca, temiz ve atık su borularının geçtiği alanlar (banyo, mutfak, tuvalet) birbirlerine asgari mesafede tutulmuşlar.
EV TASARIMINDAKİ AYRINTILAR
Dokuz gün kaldığımız dairede bazı ayrıntılar var ki onlara da değinmek isterim. Daire kapısının eşiğinde mini bir rampa var ki bu eve tekerlekli sandalyeyle rahatça girmeyi sağlıyor. Mutfağın salona açılan kapısı ve antredeki bitişindeki kapının bir kısmı boylamasına, eni otuz santimlik şeffaf cam. Cam kısımdan içeriyi, kapıyı açmadan görebilmeyi sağlıyor bu cam kuşak. Evde üç duvarda, farklı derinliklerde gömme dolap var. Biri mutfak malzemeleri için. Pencereler geniş tutulmuş ve pencerelerin altında kaloriferlerin üstüne gelecek biçimde 25-30 cm genişliğinde raflar monte edilmiş. Yer kazandıran küçük ama etkili bir çözüm. Banyo ve tuvaletin kapı eşiklerinde hafif bir yükselti var ki bu, su basması halinde evin geri kalanına su yayılmasın diye. Tuvalet ve banyonun elektrik düğmeleri dışarıda değil, içerde.
Evleri daha kullanışlı ve güvenli hale getiren bu küçük dokunuşlardan bazılarına Anadolu’daki gezilerimde rastlamıştım. Mesela, Safranbolu’da, Mardin’de gezdiğim evlerde gömme dolap, pencere önlerine eşya konulacak raflar görmüştüm. Ancak şimdi yaşadığımız evlerde, yeni yapılan konut inşaatlarında neden böyle kullanışlı ayrıntılara yer verilmiyor? Bu soruya birçok açıdan cevaplar verilebilir. Herhalde bu denli kötü bir şehirlere ve kullanışsız ve güvenliksiz konutlara mahkum edilişimizin sebeplerinden biri de şehircilik, mimarlık alanlarında geleneğin kesintiye uğratılmasıdır. Tarihsel olarak bu alanlarda bilgi, birikim, tecrübeyi taşıyan insanları yok eder ya da ülkeden sürerseniz böylesi durumlara düşmek şaşırtıcı olmasa gerektir. Şimdi, bilgimiz de birikimimiz de yeterli seviyede, yurtdışında da o kadar inşaat yapıyoruz savunması yapılabilir, ama yurtdışında yapılan inşaatlarla, ülkede yapılanlar acaba aynı kalitedeler mi? Ya da kendi yurttaşına neden bu kadar kötü, kalitesiz, kullanışsız konutlar (mesela TOKİ konutları) yapıyorsunuz sorusu yanlış bir soru mu?
EMSAL BİR SOSYAL DEVLET
Buraya kadar anlattıklarım hemen hemen her gözün görebileceği şeyler. Şimdi de Hollanda’da yarım asrı devirmiş, orada emekliliğe hak kazanmış, evinde kaldığımız arkadaşımızdan duyduklarımıza kulak verelim. Türkiye’nin tersine, Hollanda sadece kağıt üstünde değil, uygulamalarıyla da gerçek manada bir sosyal devlet. Evinde kaldığımız arkadaş, sosyal devlet uygulamalarının zenginliği bakımından Hollanda’nın dünyadaki ilk üç ülkeden biri olduğunu söyledi. Örnekler verdi. Mesela, başka bir işte çalışıp emekli olsanız da olmasanız da 65 yaşına gelen herkese devlet emekli maaşı bağlıyor. İki emekli insan sadece devletten aldıkları emekli aylıklarıyla yaşayabiliyor. Ev kirası maaştan fazla değil. Arkadaşımızın kaldığı daire belediyenin. Mülkiyeti onun değil, ama ölene kadar evi kullanma hakkı var. Belediye evdeki onarım, düzenli bakım işlerini de üstleniyor. Tuvalet taşı, lavabo, bataryalar, mutfak tezgahı gibi parçalar, donatılar aralıklarla yenileniyor. Emekli insanlara belediye özellikle yardımcı olup ihtimam gösteriyor. Evlerine temizlik personeli gönderiyor düzenli aralıklarla. Diyelim evde büyük bir tamirat çıktı, evin boşaltılıp tamir edilmesi gerekiyor. Oturduğunuz ev tamir edilene kadar, belediye size yeni bir ev temin ediyor.
Ne yazık ki ve de pek de şaşırmayacağımız şekilde ne yazık ki oradaki bazı Türkiyeliler bu sosyal uygulamaları kötüye kullanıyor. Mesela, Hollanda’da oturmadığı halde sosyal yardım almayı başaranlar! Ya da Fethullahçılar adlı cemaatin Hollanda’daki ‘Siyah Okul’ projesi yoluyla Hollanda devletinden milyonlarca Euro teşvik alıp bu parayı eğitim ya da okula harcamak yerine ceplerine indirmeleri gibi. ABD’de ‘charter okullarında’ yaptıkları gibi.
GEZİP GÖRDÜĞÜMÜZ YERLER
Hollanda’da dokuz gün içinde ‘gördüklerim’ ve ‘dinlediklerimin’ böyle. Şimdi, yazımı biraz daha alışıldık bir gezi yazısına benzetmek istersem, gezdiğimiz yerlere kısaca değineyim. Gezip gördüğümüz yerler tahminim o ki bilinen, turistlerce de ziyaret edilen yerler. Bu yerler hakkında değişik mecralarda benzer bilgiler bulabilirsiniz. Bu yüzden, uzatmadan bir şeyler yazarsam, sırasıyla aşağıdaki yerleri gördük:
- Malieveld parkı: İlk gün Lahey’deki protestolara katıldık. Hollanda’da okuyan/yaşayan çoğu genç, büyük bir grup Erdoğan’ı Malieveld parkında protesto etti. Aynı gün Mini-Hollanda (Madurodam) denilen alanı ziyaret ettik. Hollanda’daki denizcilik, kanal yapımı ve tren taşımacılığına vurgu yapılmış. Zemini kumdan, içinde ahşap bir gemi de olan güzel bir oyun sahası var çocuklar için.
- Keukenhof lale bahçesi: On yedinci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndan götürülmüş lale çiçeğinin yurdu artık Hollanda. İçinde seyirlik bir yel değirmeni de olan, kanal gezintisi yapılabilen büyük bir lale bahçesini gezdik. Hem kapalı hem açık mekanlarda onlarca çeşit lale ve başka çiçekler gördük. Lale bahçesi üzerinden muazzam bir ekonomi yaratılmış. Mart’ın son haftasından Mayıs’ın ortasına kadar süren lale mevsiminde dünyanın dört yanından insan akıyor buraya. Biletler de ucuz değil.
- Rotterdam’da Euromast adındaki kuleye çıktık. Kanallar kentini bir de yükseklerden izledik. Ren nehri ve kanallar üzerine kurulu Avrupa’nın en büyük limanlarından biri Rotterdam’da. Nehir ve kanallar üzerinde yürüyen büyüklü küçüklü tekneler saat gibi çalışıyor. Kuleden sonra, Akdeniz ürünlerinin satıldığı bir semtte bir balıkçı dükkanında balık yedik. Buradaki düzen de dikkat çekici.
- Amesterdam’a da uğradık. Büyük kentlerde otopark hem büyük bir sorun hem pahalı. 3-4 saat kaldık, ayrılırken 32 Euro park parası ödedik. Büyük İstasyon (Amsterdam Central) çok güzel bir yapı. İstasyonun olduğu yer şehrin merkezi gibi. Feribotlardan çıkanlar, binenler, otobüs durakları, metrolardan inenler, binenler, bisikletliler; sanki herkes orada. Ancak bu kalabalığa, yaya, otobüs, taksi vs. trafiğine rağmen kaos ve karışıklık yok. Aynen yuvalarına yiyecek taşıtan karıncalarda olduğu gibi. Bir saate yakın süren dolmuş-tekneyle kanallar gezintisine katıldık. Kanal boylarındaki tarihi yapıların korunmuş olması ve bakımlı olmaları dikkat çekici.
- Kinderdijk adlı kasabaya gittik. UNESCO’nun 1994 yılında Dünya Kültürel Mirası olarak tescillediği yel değirmenlerin olduğu kasaba. Kanaldaki teknelerle ya da yürüyerek değirmenleri ziyaret ediyorsunuz. Değirmenler denizde su yükseldiğinde kabaran suyu denize doğru gönderiyor ve karanın sular altında kalmasını engelliyor. Bu işi yapan ve şimdi elektrikle çalıştırılan devasa pompalar var ama sitim ve elektrikli makineler bulunmadan önce farklı yönlere yerleştirilmiş değirmenler bu işi görüyormuş. Değirmenlerin gövdelerinin değirmenleri çalıştıran, bakımını yapan ailelerin evleri olduğunu öğrenmek ilginçti. Don Kişot’un değirmenlere açtığı savaşın hiç de kolay bir savaş olmadığını düşündüm gezerken. Değirmen kanatlarının biri çarpsa acillik olursunuz.
- Delft şehri de güzeldi. Burada da kanal gezisi yaptık. Üniversiteden mezun olan gençlerin bisikletlerini kanallara atmak gibi bir gelenekleri varmış. Teknede kaptanlık yapan 21 yaşındaki kadın her yıl kanaldan 500-600 bisiklet çıkardıklarını söyledi. Mahalle arasındaki bir parkı çok beğendik.
- Kaldığımız Rozenburg kasabasına yakın bir pazara da uğradık. Pazar Türkiye’de kurulan pazarlara benziyor. Nerdeyse her türlü ihtiyaç (yiyecek, giyecek, mutfak eşyaları vs.) var. Bir de fazlası var: çocuk kitapları satan bir tezgah gördüm pazarda. Pazarda kızarmış yağ kokusu eksik değildi. Ve iki şeyden geliyordu bu koku. Bizim sokaklarda en kolay, en yaygın bulduğumuz atıştırmalık simitse Hollandalıların Frits adını verdikleri patates kızartması. Pazardaki kokunun birinci kaynağı buydu. Sadece pazarda değil, kentin başka yerlerinde de patatesçiler önünde uzun kuyruklar gördük. Yağ kokusunun ikinci kaynağı ise kızartılmış nehir/deniz balıkları ve deniz ürünleriydi. Pazarcıların arasında Hollandalılar kadar, yabancılar da vardı. Türkiyelilerin satış yaptığı balık tezgahında levrek aldık. Çok lezzetli ve tazeydi. Levreğin lezzeti büyük olasılıkla deniz levreği olmasındandı. İnşallah bu yazımı okur ve onlara da teşekkür ettiğimi okurlar.
- Ev sahibimiz tam bir yemek ustasıydı. Yaşadığı yer Rozenberg yerel televizyonu için zamanında yemek programları yapacak denli usta bir aşçı. Sekiz gün boyunca hem gözümüzü hem midemizi doyurdu. Bir kez de buradan teşekkür ederiz. Yazımın ana temalarını da kendisi ve kıymetli hayat arkadaşıyla konuşmalarımızdan süzdüm. Ona da daveti, ev sahipliği için teşekkür ederiz ailecek.
Bitirirken….
Evinde kaldığımız arkadaşıma bodoslama bir soru da sordum: Hiç kötü şey yok mu bu ülkede? Soruma yalnızlık var, bir sürü insanın evinde kimsesiz, bir başına ölüsü bulunuyor, insanların çok bireyci, dedi. Ayrıca, ben de kasabayla şehirler arasında toplu taşımacılığın olmadığını, insanların arabaya bağımlı olduğu gözlemledim. Ancak yazımın başında da söylediğim gibi şehircilik pratikleri bakımından iki ülke arasında birçok şey kıyas bile kabul etmez. Bir de belediyenin bütçesini nerelere harcadığı konusu var, gerçek sosyal belediyeciliğin güzel örneklerini hala veriyor Hollanda.
İyi gezmeler, görmeler, düşünmeler…
Dr. Abbas Karakaya
ŞAİR HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL ÇEKMEKÖY’DE ANILDI

Yayınlanma:
4 ay önce|
24/02/2025Yazan:
Dr. Abbas Karakaya
Çekmeköy merkezli Şiirle Karşılaşmalar ekibi olarak 22 Şubat Cumartesi akşamı şair Hasan Hüseyin Korkmazgil‘i andık. Karlı, kışlı bir İstanbul akşamında bizi yalnız bırakmadı insanlar. Yerler kar, buz; insanlar gelemez sanıyorduk. Geldiler, dışarının soğuğuna aldırmadan. Çok mutluydu insanlar. Ülkenin şu halinde herkes kendi gibi düşünenlerle beraber olmak, içini dökmek istiyor. Müzik vardı, şiir vardı, söz vardı. Sanki 1984’te aramızdan ayrılmış şairin tabutunu taşıdık, elden ele geçirdik kolayca. Azime Korkmazgil‘i de unutmadık. Seyirciler de söz aldı, şiir okudu. Şiirle Karşılaşmalara ilk kez katılıp sahnede şiir okuyanlara kitap hediye ettik.
Salondaki en büyük şair (72 yaşında) ile en küçük şiir okuru/şair adayı (9 yaşında) yan yana çıktılar sahneye. Herhalde en çok buna sevinirdi görseydi Hasan Hüseyin. Ama duydu o bizi. Evet, biz de onun şiirden anladığı gibi, umudu diri tutmaya çalışıyoruz. Ben de bu yüzden Karagün Dostu adlı şiirini okudum. Acıyı Bal Eyledik adlı programımız başladığında saat 19.00 idi, bittiğindeyse saat 21.45’di. Daha ne olsun? Eksiğiyle fazlasıyla yaşıyor Hasan Hüseyin Korkmazgil. Yaşıyor Acıyı Bal Eyleyenler. Yaraları sarılmış bir ülke bırakacağız çocuklarımıza. And olsun, sözümüz olsun Hasan Hüseyin’e.
Şiirle Karşılaşmalar Ekibi adına
Abbas Karakaya
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (841)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.137)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (449)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.850)
- GÜNCEL (3.197)
- GÜNDEM (3.180)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.240)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (474)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.048)
- Ali Coşkun (23)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (64)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (565)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (40)
- Onur ÇELİK (34)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (6)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Kurumsal Finansın Stratejik Rolü: Kriz Dönemlerindeki Önemi

RİSK YÖNETİMİ YENİDEN TANIMLANIYOR

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Prof. Dr. BORATAV: ABD-Çin ilişkileri: Bir gezinti

Müşterilerinizin Konkordato İlan Etmesi Nedeniyle Uğrayacağınız Zararlardan Korunma Yolları

Telefon Operatörleri Dolandırıcılıkta Ne Kadar Suçlu?

İran-ABD hattı sıcak: Polymarket fiyatlıyor, FED pas geçti, gözler TCMB’de

UŞAK’ın en köklü Market Zinciri EGEŞOK Konkordato aldı

KGF KREDİLERİ ÖNCEKİLER GİBİ BANKALARIN ZOMBİ FİRMALARINA GİTMESİN

İmalatçı KOBİ’lere 30 milyar liralık KGF geliyor….

Siyasi Gerginlik Ekonomiyi Geriyor: Reel Sektör Nefes Alamıyor!

Krediye Ulaşamayan Sanayici Batıyor…

Yeni KGF Krediler çözüm olur mu?

KİL VE BENTONİT TESİSLER NE İŞE YARAR?
- SON DAKİKA HABERİ: Borsa günü düşüşle tamamladı 19/06/2025
- Bankacılık sektöründe mevduat rekoru: 23,7 trilyon TL’yi aştı 19/06/2025
- SON DAKİKA | Merkez Bankası’nın faiz kararı belli oldu! 19/06/2025
- Bakan Bayraktar: İran'dan doğal gaz sevkiyatı devam ediyor 19/06/2025
- Kur Korumalı Mevduatta gerileme sürüyor 19/06/2025
- Türkiye'nin "en güçlü" gayrimenkul yatırım şirketleri açıklandı 19/06/2025
- TCMB rezervlerinde artış: Swap hariç net rezervler 35,5 milyar dolara yükseldi 19/06/2025
- Trump Fed Başkanı Powell'a eleştirilerini sürdürdü 19/06/2025
- Kartlı harcamalarda yıllık artış enflasyonun altına indi 19/06/2025
- Döviz mevduatları üç hafta sonra artışa geçti 19/06/2025
- Gelişen ülkelerdeki güncel faiz ve enflasyon oranları 19/06/2025
- TCMB'nin brüt rezervi üç ayın en yüksek seviyesinde 19/06/2025
- Yabancılar iki hafta sonra tahvilde alıma döndü 19/06/2025
- Yabancılardan üç ayın en yüksek hisse alımı 19/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM1 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı