Connect with us

BANKA HABERLERİ

Dış borcun milli gelire oranı yüzde 62,8 ile cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinde

Türkiye’nin toplam dış borcu 2020 4. çeyrek itibarıyla 450 milyar $.
Dış borcun milli gelire oranı ise %62,8 ile cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesinde.

Yayınlanma:

|

Hazine ve Maliye Bakanlığı resmî web sitesinde 1989 yılından bu yana 3 aylık dönemler halinde Türkiye Dış Borç İstatistikleri’ni paylaşıyor. Türkiye’nin brüt ve net dış borçlarının yayınlandığı verilerde, Türkiye’deki kamu sektörünün, merkez bankasının ve özel sektörün kısa ve uzun vadeli borçları da yayınlanıyor. Bunun yanında brüt ve net borç stoklarının yıllara göre GSYH içindeki paylarını da bakanlığın paylaştığı istatistiklerde görmek mümkün.

Brüt dış borç stoku; “yurtiçinde yerleşik olan kişi ya da kurumların yurtdışında yerleşik olan kişi ya da kurumlara olan borçlarıdır. Bu borcun hangi para biriminden olduğu değil alacaklının yurt dışında yerleşik kişi veya kurumlar olması önemlidir.” olarak tanımlanıyor. Türkiye’deki kişi ya da kurumların yurtdışındaki kişi ya da kurumlara olan borçlarını yıllar içerisinde incelediğimizde borç stokunun son yıllarda oldukça yükselişte olduğu görülüyor.

Türkiye’nin brüt dış borcunu Dünya Bankası’nın verileriyle 1970 yılından 1989 yılına kadar, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın istatistikleriyle ise 1989 yılından 2019 yılının son çeyreğine kadar görmek mümkün. Buna göre 1970 yılında Türkiye’nin brüt dış borcu 2,7 milyar $’dı ve bu da o yılki GSYH’nin %15,8’ine tekabül ediyordu. 1970 ila 1980 yılları arasında Türkiye’nin brüt dış borcu her yıl artarak devam etse de GSYH içindeki payı 1976 yılına kadar azalış gösterdi. 1980 yılına gelindiğinde ise Türkiye’nin brüt dış borcu 19,1 milyar $, borcun GSYH içindeki payı ise %27,8 civarındaydı.

1980 ila 1990 yılları arasında özel sektörün, kamu sektörünün ve TCMB’nin brüt dış borçlarının toplamını incelediğimizde, yine 70 ila 80 yılları arasındaki gibi brüt dış borcun her yıl arttığı gözlemleniyor. 1980 yılında 19,1 milyar $’lık dış borcun 1990’a gelindiğinde 52,4 milyar $’a çıktığı, %27,8 olan GSYH’ye oranının ise %26,1’e düştüğü görülüyor. Fakat konuyla ilgili göz ardı edilemeyecek bir veri de brüt dış borcun GSYH’ye oranının 1987 yılında %47’lere kadar yükselmiş olması.

Türkiye’nin brüt dış borcuna 1990 ile 2000 yıllarında baktığımızda bu 10 yıl içerisinde brüt dış borç stokunun oldukça arttığını söyleyebiliriz. 1990 senesinde 52’4 milyar $ olduğu belirtilen brüt dış borç 2000 yılında 118,6 milyar $ olarak açıklandı. GSYH içindeki payı ise 2000 yılında %43,4’e kadar yükseldi.

2001 yılında o dönem yaşanan hem küresel ölçekteki hem de ekonomik krizin, hatta yaşanan resesyonun neticesinde dış borç 113,6 milyar $’a düşmüş gözükse de borcun GSYH’ye oranı o döneme kadarki en yüksek seviyeye, %56,1’e çıkmıştı. Bunun yanı sıra 2010 yılına kadar brüt dış borç stoku neredeyse her yıl artarak devam etmiş ve 2010 yılında 291,2 milyar $ olarak açıklanmıştı.

2010 yılından günümüze Türkiye’nin brüt dış borcunu incelediğimizde ise son 10 yılın özellikle 2. yarısında oldukça negatif veriler ile karşı karşıyayız. 2014 yılına kadar her yıl artış gösteren dış borç, 2015 yılının son çeyreğinde 399 milyar $’a gerilemişti. 2018 yılının ilk çeyreğinde ise dış borç 467 milyar $’a kadar yükselmişti ve şu zamana kadarki en yüksek seviyeye çıkmıştı. 2018 yılının 2. yarısında ise Türkiye’de yaşanan döviz kriziyle beraber yükselen dolar kuru neticesinde brüt dış borç stoku da dolar bazında azalışa geçti fakat 2019 yılının 2. çeyreğinde dış borcun GSYH’ye oranı %60,5’e çıktı. 2019 yılı sonunda da 435,5 milyar $ olan dış borç stokunun GSYH’ye oranı ise %57,2 idi. 2020 yılının 4. çeyreğine dair açıklanan en güncel verilere göre de brüt dış borç stoku 450 milyar $, GSYH’ye oranı ise %62,8. Ayrıca bu Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 1989’dan bu yana açıkladığı borcun milli gelir içindeki payını gösteren en yüksek oran.

Borçlarının Yıllara Göre Dağılımı

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 1989 yılından bu yana 3 aylık dönemler eşliğinde açıkladığı dış borç stokunun kalemleri; kamu sektörü, özel sektör ve TCMB. Uzun ve kısa vadeli borçlarının da ayrı ayrı paylaşıldığı bu kalemlere yıllar içerisinde baktığımızda, 1989 yılından 2005 yılına kadar brüt dış borç içinde en büyük paya sahip olan kamu sektörü, 2005 yılından bu yana yerini özel sektöre bıraktı.

1989 yılının son çeyreğinde kamu sektörünün toplam dış borcu 29,4 milyar $, özel sektörün dış borcu 7,8 milyar $, TCMB’nin ise 6,6 milyar $’dı. Toplam brüt dış borç içindeki payları kamu sektörünün %67, özel sektörün %18, TCMB’nin ki de %15 seviyesindeydi. 2002 yılına gelindiğinde de kamu sektörünün borcu 64,5 milyar $, TCMB’nin dış borcu ise 43,1 milyar $’dı. 2002’de dış borcun %50’si kamu sektörüne aitken 2020’de bu oran %38’e düştü. Bununla birlikte 2002’de brüt dış borç içinde %17’lik bir pay sahibi olan özel sektörün borcu ise 2020’da %57’ye yükseldi. 2020 yılının 4. çeyreğinde açıklanan en güncel verilere göre de özel sektörün borcu 255,6 milyar $, TCMB’nin dış borcu 21,4 milyar $, kamu sektörünün borcu ise yaklaşık 173,1 milyar $.

Türkiye’nin Net Dış Borcu Ne Kadar ?

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın raporlarında da belirttiği net dış borç stoku, brüt dış borçtan bazı varlık ve alacaklar düşüldüğünde hesaplanıyor. Bu hesaplama; toplam brüt dış borçtan TCMB dış borç stoku ile bankacılık kesimi dış borç stokunun çıkarılması ve çıkan sonuçla da katılım ve yatırım bankaları net varlıkları ile parasal sektör net dış varlıklarının toplanmasıyla yapılıyor.

Türkiye’nin yıllar içerisindeki net dış borcu ve ülke ekonomik büyüklüğü içindeki payı incelendiğinde, 1989 yılında 30,4 milyar $ olan net dış borç stokunun GSYH’ye oranı %21,3 seviyesindeydi. Aynı verilere bir de 2002 yılında bakıldığında ise bu sefer net dış borç 87,6 milyar $ ve GSYH içindeki payı da %36,8. 2020 yılının 4. çeyreğinde ise Türkiye’nin net dış borcu 268,9 milyar $ iken, bu oran 2020 yılı milli gelirinin %37,5’ine eş değer. Ayrıca son 32 yılda net dış borcun ülke ekonomik büyüklüğüne oranının en yüksek olduğu dönem %41,8 ile 2002 yılının 2. çeyreği en yüksek olduğu 2. dönem ise %37,5 ile 2020’nin 4. çeyreği.

Önümüzdeki Dönem Dış Borç Ödemeleri Nasıl Olacak ?

Türkiye’nin brüt ve net dış borçları ve göstergelerin GSYH’ya oranı gibi önemli bir konu da dış borç projeksiyonu yani dış borç ödemeleri. Bazı kaynaklarda dış borç servisi olarak da açıklanan ödemeler, kamu ve özel sektör tarafından alınmış borçların uzun ya da kısa vadede anapara ve faiziyle birlikte ödeme işlemidir. Buna göre Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre Türkiye’nin 2021 ocak ile şubat ayları arasında yapması gereken ödeme toplam 72’3 milyar $’dı.

Türkiye’nin uzun vadeli dış borçlarını ödeme projeksiyonlarını yıllara göre detaylı incelediğimizde ise toplam borçların yaklaşık yarısının 2025 yılı ve sonrasında ödeneceği planlanmış. Bununla birlikte 2025 yılı ve sonrasında ödenecek borçların çoğu da kamu sektörüne ait.

doğrulukpayı- E. Yüksel

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Bilançosunu yönetemeyen 2027’yi göremeyecek

Geçen yıl bütün şirketlerin tarihinin en iyi bilançolarına ulaştığını söyleyen İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, şirketleri rehavete kapılmamaları konusunda uyardı. Aran, bilançosunu iyi yönetemeyen, dijitalleşme ve yeşil dönüşüme gerekli önemi vermeyen şirketlerin 2027 yılını göremeyeceğini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Bankası’nın bir girişimi olan ve demir çelik sektörünün sanal pazarı olarak hizmet veren Proemtia, bir yılını tamamladı. Bu kapsamda düzenlenen toplantıda konuşan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomiye dair önemli mesajlar verdi. Konjonktürün şirketler için zorlayıcı olduğunun altını çizen Hakan Aran, “Ekonomik şartların en ağır olduğu ve bu ağırlaşmanın reel sektör tarafında daha çok hissedileceği bir döneme giriyoruz. İzlenen ekonomi politikalarından dolayı geçtiğimiz yıl tüm şirket bilançoları tarihinin en iyi durumuna ulaştı.

Tarihinin en iyi durumuna ulaşan şirket bilançolarının bu kadar kısa sürede bozulması eşyanın tabiatına aykırı. Ancak şunu söylemek isterim o en iyi noktadan geriye dönüyoruz. Bundan sonra önümüzdeki 2,5 yıllık dönemde sadece bilançosunu iyi yöneten ve verimlilik artışını sağlayan şirketler 2027 yılını görebilecekler. Bunu başaramayan ve geçen yılın iyi bilançosunun sarhoşluğunu yaşayan ve onu devam ettirebileceğini düşünenler ise bu süreçte 2024, 2025 ve 2026 yıllarında oldukça zor günler yaşayacak” diye konuştu.

“Şirketlerin finansman maliyetlerini karşılaması çok zor”

Böyle bir dönemde finansmana erişimin çok kolay olmadığını vurgulayan Aran, “Maliyetler de çok yüksek, herhangi bir iş alanında bu maliyetleri karşılayacak bir kârlılıkta söz konusu değil. O nedenle finansmana erişimin daha kısıtlı daha dikkatli kullanılması gereken bir dönemde ben işbirlikleri ve ortaklıkların da çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Banka olarak herhangi bir alanda sadece kreditör olarak değil o alanda fiilen destekleyen bu zor dönemi beraber ortak olarak devam edip bu finansman maliyetleri makul seviyeye indiği zaman tekrar finansör görevine dönecek şekilde banka olarak bu zor dönemi yönetmede esnek olduğumuzu söylemek isterim. Dönem neyi gerektiriyorsa mevzuatın çizdiği sınırlar içerisinde o pozisyonu hiç çekinmeden alacağımızı söylemek istiyorum” ifadelerini kullandı.

“İhracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı”

Proemtia’nın kendileri için ne anlama geldiğini de anlatan Hakan Aran, şunları söyledi: “Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında en büyük payı alan sektör imalat sanayi sektörüdür. İmalat sanayi sektöründe meydana gelen her yüzde 1’lik artış ekonomik büyümeyi binde 5 oranında artırdığını bilmemiz gerekiyor.

İhracatı ve üretimi ön plana çıkarıyoruz ancak maalesef ihracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı. İthalat ettiğimiz hammaddenin yanında insanımızı yakıt olarak kullanıyoruz, enerjiyi kullanıyoruz ve bu bileşenleri pişirip ihracat gerçekleştiriyoruz. Ancak bu süreçte yarattığımız katma değer gerçekten çok düşük kalıyor. Bu nedenle arzu ettiğimiz sürdürülebilir büyümeyi ekonomimizde göremediğimiz için çok büyük oynaklıklarla mücadele ediyoruz.

Proemtia 1inci yılında sektör temsilcileriyle buluştu

Bir türlü ülke olarak o istediğimiz verimlilik artışını istediğimiz seviyeye çıkaramamış durumdayız. Bu artışı sağlamanın önümüzdeki 3 yılda 2 tane temel taşı var, biri dijitalleşme diğeri yeşil dönüşüm. Bu iki dönüşümü de başarmak durumdayız. Proemtia’nın imalat sanayinin gelişmesine pazarın güçlenmesi ve derinleşmesine katkı sağlayacağını, sadece sektörün kendi içerisinde sanayi 4.0’ın gerektirdiği o dijital dönüşümü değil aynı zamanda ödemelere aracılık ederken bu işin pazar yeri mantığıyla alıcı ve satıcıların zahmetsiz bir şekilde buluşup oradaki iş gücünden daha verimli yararlanılmasına öncülük etmek istiyoruz.”

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez: KKM’nin 2024’e etkisi, 2023’ten belli!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Merkez Bankasının (TCMB) 2023 yılı durumunu ve zararını genel olarak değerlendirmeyi ve uygulanan yanlış politikalardan ders çıkarmayı amaçlayan bu yazıdaki bütün veriler, aksi belirtilmedikçe, TCMB finansal tabloları üzerine yazılmış bağımsız denetçi raporundan alınmıştır (raporun linki için son not 1’e bakınız.)  Şimdi bu verilerden hareket ederek TCMB’nin 2023 yılı faaliyet sonuçlarını değerlendirelim.

TCMB’nin Hissedarları ve Kâr Dağıtımından Alacakları Paylar

Önce TCMB’nin kâr ettiğinde bu kârdan kimlerin pay alacağına yani Bankanın hissedarlık yapısına bir bakalım:

Bu yapıya göre TCMB’nin yüzde 55’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na (Hazine), yüzde 19’u sermayesi Hazine’ye ait olan Ziraat Bankası’na ait bulunmaktadır. Kalan hisseler içinde başka bazı kamu kurumları ya da kamu kesimi ortaklı kuruluşlar yer almaktadır. Bir başka ifadeyle bir anonim şirket olan TCMB’nin hisselerinin büyük çoğunluğu kamu kesimine aittir. Hissedarlar arasında yer alan Mervak; Merkez Bankası Mensupları Sosyal Yardım Vakfıdır. Diğer başlığı altında çok sayıda küçük pay sahibi hissedarlar yer almaktadır. TCMB, kâr ettiğinde bu kârının büyük çoğunluğunu, bu hisse yapısı ve kanununda yer alan hüküm gereği Hazine’ye devretmektedir.

Kârın nasıl bir dağıtıma tabi tutulduğunu son iki yılı karşılaştırmalı olarak sergileyecek şekilde aşağıdaki tabloda gösterelim:

Bu tabloya göre 2022 yılında elde edilen net 72 milyar TL tutarındaki kârın dağıtılmasında ihtiyat akçesi olarak ayrılan 39,3 milyar TL’den sonra kalan tutarın ihmal edilebilecek kadar düşük bir miktarı diğer hissedarlara ve TCMB çalışanlarına dağıtılmıştır. Kârın kalan 32,6 milyar TL’si Hazine’ye devredilmiş, ayrıca 39,3 milyar TL’lik ihtiyat akçesi de Hazine’ye verilmiştir.

TCMB’nin Geçmiş Yıllar Kârları ve 2023 Zararı

Merkez Bankası (TCMB) 2023 yılında 818,2 milyar TL zarar ettiğini açıkladı. Bu, TCMB bilançosunu izleyenler için sürpriz değildi. Çünkü TCMB görev konusuyla hiç ilgisi olmayan bir kur korumalı mevduat yükü altında kalmıştı ve bu yük bilanço kalemlerine yansıyordu. 2023 yılında kâr değil 818,2 milyar TL zarar söz konusu olduğu için ihtiyat akçesi ayrılması mümkün olmadığı gibi hissedarlara ve çalışanlara kârdan pay verilmesi ve Hazine’ye kâr devri söz konusu olmamıştır.

Merkez Bankası’nın geçmiş yıllar kârları şöyledir (kaynak: TCMB, Kâr Zarar Tablosu.)

Merkez Bankaları, piyasaların durumuna ya da uyguladıkları para politikasının yönüne ve ağırlığına göre göre zaman zaman zararla karşılaşabilir. Örneğin 2023 yılında yalnızca TCMB değil başka merkez bankaları da zarar ettiler. Mesela ABD Merkez Bankası (Fed) 114 milyar dolar, Avrupa Merkez Bankası (ECB) 1,3 milyar Euro zarar etti. Zarar eden merkez bankaları arasında İsviçre ve Hollanda merkez bankaları da var. Bu zararların temel nedeni kurlardaki değişimler ve menkul kıymetler cüzdanında tuttukları yerli ve yabancı tahviller oldu. Merkez bankaları küresel kriz süresince para arzını artırıp piyasadan tahvil satın alarak ekonomiyi canlandırmaya yöneldiler. Faizler değişmediği sürece bu işlem zarar yaratmadı. Enflasyonda ortaya çıkan yükselişi durdurabilmek için 2022 yılında başlayıp 2023 yılında hızlanan faiz artırımları sonucunda ellerindeki tahvillerin değeri düştü. Merkez bankalarının 2023 yılındaki zararlarının asıl nedeni budur (bu çelişki için son not 2’deki yazıma bakabilirsiniz.)

TCMB’nin, 2023 yılındaki 818,2 milyar TL’lik zararı ise bu sayılan merkez bankalarının durumundan farklı olarak neden – sonuç ilişkilerinin birbirine karıştırılmasıyla ortaya çıktı.  Son yıllarda pek çok bilim dışı adım söz konusu oldu ama bunlar arasında ekonomide en büyük hasarı yaratmış olanı faizi, enflasyonun altında belirlemek olmuştur. 2021 yılının Eylül ayında başlayan faiz indirimlerinin yarattığı dövize talebi önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemi bankaların ödemesi gereken maliyeti TCMB’nin üzerine yıkarak 2023 yılı sonu itibarıyla 818,2 milyar TL’lik zarara yol açmıştır

TCMB’nin Döviz ve Altın Rezervlerinin Durumu

Bu yanlış ekonomi politikası, TCMB’ye yüklediği bu astronomik zarara ek olarak ayrıca ciddi bir rezerv kaybına da mal oldu. Aşağıdaki tablo TCMB’nin 19 Nisan 2024 itibarıyla rezerv durumunu gösteriyor (kaynak: TCMB bilançosu, parasal ve finansal göstergeler tablosu, uluslararası rezervler ve döviz likiditesi tablosundaki verilerden yararlanarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

TCMB, hiç üzerine vazife olmadığı halde bir yandan kur garantisi veren bir kur korumalı mevduat sisteminin zararını üstlenirken bir yandan da GSYH’yi yüksek göstermek adına kuru düşük tutmak için rezervlerini sattı, onunla da yetinmedi borçla edinilen rezervleri de harcadı.

Rezervler meselesine girmişken kamuoyunda yalan yanlış bilgilere dayalı olarak tartışılan TCMB’nin altınları meselesine de değinelim. Aşağıdaki tablo TCMB’nin altın varlığını ve bunların nerede bulundurulduğunu gösteriyor:

2023 yılsonu itibarıyla TCMB’nin uluslararası standarttaki altın varlığı 726,4 tondur. Bu miktarın 524,1 tonu TCMB’ye, 152,2 tonu bankalara (108,1 tonu zorunlu karşılıklar, 43,3 tonu bankalar serbest altın deposu), 50,1 tonu Hazine’ye aittir. Ayrıca 2,8 ton da TCMB’ye ait uluslararası standartta olmayan altın mevcuttur. Uluslararası standarttaki 726,4 tonluk altın mevcudunun 34 tonluk kısmı TCMB kasalarında, 150,6 tonluk kısmı İngiltere Merkez Bankası’nda (BOE), 541,8 tonluk kısmı Borsa İstanbul’da (BIST) saklanmaktadır. Uluslararası standartta olmayan 2,8 tonluk altın TCMB kasalarında bulunmaktadır. Altınların bir kısmının BOE bir kısmının da BIST nezdinde bulunmasının nedeni bunların swap işlemlerinde kullanılabilmesi içindir.

Değerlendirme

Merkez Bankaları genellikle kâr ederler. Buna karşılık kriz dönemlerinde izlenen politikalar ve faizlerdeki gelişmelere göre zarar etmeleri de söz konusu olabilir. TCMB’nin 2023 yılı zararı yanlış faiz politikası sonucu insanların dövize kaçmasını önlemek için getirilen kur korumalı mevduat uygulamasından kaynaklanmıştır. Bu uygulama yalnızca zarara değil, kuru tutma çabası nedeniyle rezervlerin eksiye düşmesine de yol açmıştır. Sorun bununla da bitmiyor. TCMB’nin zarar etmesi ve bunun sonucu olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi Hazine’ye kâr ve ihtiyat akçesi devredemeyecek olması 2024 bütçe açığının finansmanı için de ciddi bir sorun yaratmıştır.

Ekonomi politikası ilginç bir politikadır. Bir bütün olarak doğru kurgulanıp uygulanamazsa birbiriyle çelişen parçalar haline dönüşür ve bir senteze varılması olanaksız hale gelir. Ekonomi politikası açısından bakmayı başarabilirsek, ekonomideki en önemli faktörlerin başında faizin geldiğini görürüz. Yanlış belirlendiğinde ekonomiyi alt üst eder, üretim ve yatırımı yok eder, tüketimin öne geçmesine yol açar. Bunun sonucunda ekonomi büyüse de kaliteli bir büyüme yakalanamaz. Bir süre sonra faiz doğru tespit edilse bile tek başına ekonomiyi düzeltemez, yanında mutlaka yapısal reformlarla desteklenmesi gerekir.

Son notlar: 

1 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e/TCMB+-31.12.2023++Yasal+%28T%C3%BCrk%C3%A7e%29.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e-oYL09F5

Tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ters ilişkiyi ortaya koyan yazım için:

https://www.mahfiegilmez.com/2013/06/faiz-yukselince-kim-kazanr-kim-kaybeder.html.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

İşte Türkiyenin karnesindeki son durum

S&P’nin dün akşamki not artırım kararının ardından, kuruluşun değerlendirmesinde Türkiye yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında yer aldı. Fitch değerlendirmesinde de Türkiye’nin kredi notu benzer seviyede yer alırken, Moody’s’e göre kredi notu halen yatırım yapılabilir seviyenin 6 kademe altında yer alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dün akşam S&P, Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmesini açıkladı. Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunun “B”den “B+”ya yükseltildiği ve kredi notu görünümünün “pozitif” olarak korunduğu bildirildi.

Türkiye’de yerel seçimlerin ardından dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşeceğinin düşünüldüğü belirtilen açıklamada, gelecek 2 yıl içinde portföy girişlerinin artacağının, cari açıkların daralacağının, enflasyon ve dolarizasyonda düşüşün öngörüldüğü kaydedildi. Açıklamada, politika yapıcıların, cari açığın daraldığı ve dolarizasyonun tersine döndüğü ortamda enflasyonu düşürmeyi ve liraya olan güveni yeniden tesis etmeyi başarması halinde Türkiye’nin kredi notunun yükseltilebileceği ifade edildi.

S&P, Türkiye’de son dönemdeki politika düzenlemeleri nedeniyle aralık ayında takvim dışı değerlendirmeye giderek ülkenin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çevirmişti. Diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s de ocak ayında Türkiye’nin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkarmıştı.

FITCH DE 12 YIL SONRA YÜKSELTMİŞTİ

Geçen ay Fitch Ratings de Türkiye’nin kredi notunu “B”den “B+”ya yükseltti, not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkardı. Kuruluş, böylece 12 yıl sonra ilk kez Türkiye için not artırım kararı aldı. Fitch kararıyla ilgili açıklamasında sıkı para politikasının beklenenden daha önce güçlü bir şekilde uygulandığını, böylece makroekonomik ve dış kaynaklı kırılganlıkların azaldığını aktardı.

‘YATIRIM YAPILABİLİR’ SEVİYEYE KAÇ ADIM KALDI?

Son artışla birlikte Türkiye, artık not açısından S&P ve Fitch için yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe, Moody’s için 6 kademe altında. Hepsinde görünüm ise Pozitif. Kredi notunun artması ve görünümün de pozitif olması, sonraki aşamada da tekrar not artırımı gelebileceğine işaret ederken bu her ne kadar piyasalar açısından yatırım yapılabilir seviyenin henüz gerisinde olunsa da olumlu değerlendiriliyor.

BIST 100’DEKİ YÜKSELİŞİ DESTEKLEDİ

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik aldığı olumlu kararlar ve bu kararların devamının gelebileceğine yönelik beklentileri Borsa İstanbul’a da şu ana kadar pozitif yansıdı. BIST 100 endeksi son 1 ayda yüzde 12.57 yükselirken. 2024 genelinde yüzde 34.79’luk artış yaşadı. 2024’teki yükseliş ocak-Nisan dönemindeki yüzde 18.72’lik enflasyonun çok üzerinde gerçekleşerek Borsa İstanbul yatırımcısına önemli bir reel getiri sağladı.

NE ANLAMA GELİYOR?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri çeşitli yatırım fonları tarafından dikkatle takip ediliyor. Bu değerlendirmeler bireysel kredi notlarına benzer bir görev üstleniyor. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyede yer alması daha güvenli bir yatırım ortamı sunduğu anlamına geliyor. Bu sebeple dünyada başta emeklilik fonları olmak üzere çeşitli büyük fonlar bir ülkenin tahvil veya hisse piyasasına yatırım yapmadan önce 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşunun 2’sinde yatırım yapılabilir seviyede not almış olmasını bir gereklilik olarak görüyor. Bir ülkenin kredi notu yükseldikçe o ülkeye sermaye akışının hızlanması ihtimali artıyor.

Habertürk

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.