Connect with us

GÜNDEM

Dünya ekonomisi kötüye giderken lüks ürünlerin tüketimi neden artıyor?

Yayınlanma:

|

Bütün dünya enflasyonun yıkıcı etkilerine karşı mücadele etmeye çalışırken daha da pahalılaşan lüks ürünlerin tüketimi altın günlerini yaşıyor. Dünyanın önde gelen danışmanlık firmalarından Bain & Co ve İtalyan lüks markalar temsilcisi Altagamma ortaklığında yapılan bir çalışmaya göre küresel lüks ürün pazarı 2022 yılında, son derece belirsiz ekonomik koşullara rağmen geçen yıla kıyasla yüzde 21 büyüdü.

Rapor, lüks ürün pazarının 2022 sonunda 1,4 trilyon euroya ulaşmasına ve 2030 yılına kadar büyümesini öngörüyor.

Öte yandan yükselen enflasyon ve hayat pahalılığı birçok ülkede insanları etkilemeye devam ediyor, uzmanlar ekonomik eşitsizliğin giderek arttığını söylüyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF), Ekim ayında yayımladığı Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda küresel ekonomideki zorluklarda “henüz en kötünün yaşanmadığını” ve birçok kişi için “2023 yılının durgunluk gibi hissedileceğini” kaydetmişti.

‘Lüks ürünler pazarı çok daha dirençli’

Kasım 2022’de yayımlanan Bain & Co ve Altagamma raporuna göre lüks ürün pazarındaki büyüme eğilimi 2030 yılına kadar devam edecek.

Analistler, ABD lüks ürünler pazarının güçlü olmaya devam ettiğini, Avrupa pazarının ise son dönemde yaşanan ekonomik sarsıntılardan geri sıçrayarak yeniden canlandığını söylüyor.

Çin’de lüks ürün tüketiminde son yıllarda ciddi bir artış kaydeden analistler, 2021’de yüzde 21 olan pazardaki payının Covid-19 kısıtlamalarının kaldırılmasından sonra yeniden yükselişe geçeceğini tahmin ediyor.

Lüks ürün pazarının olası bir ekonomik durgunluk karşısında 2008 ekonomik krizine kıyasla “çok daha dirençli” olduğuna özellikle dikkat çeken bu çalışma, tüketici tabanının artık daha geniş ve yoğun olmasını buna gerekçe gösteriyor.

Raporda kayda değer bir diğer tespit ise Z ve Alfa kuşaklarının lüks ürün tüketimine yapacağı katkıya yönelik…

Buna göre bu kuşakların 2030 yılına kadar önceki nesillere kıyasla üç kat fazla lüks tüketime kayacağı ve pazarın üçte birini oluşturacağı öngörülüyor.

Analistler, bu kuşaktakilerin bir önceki Y kuşağına kıyasla lüks ürün tüketimine ortalama 3-5 yıl erken başladığını aktararak bu eğilimin devam edeceğini tahmin ediyor.

Sektördeki bu direncin kaynağına  ve gençlerin lüks ürünlere nasıl eriştiğine gelmeden önce lüks ürünün ne olduğunu inceleyelim.

‘Kendimizi tatmin etmek için aldığımız ürünler’

BBC Türkçe’ye konuşan Fransa’nın İktisadi ve Ticari İlimler Enstitüsü (ESSEC) İşletme Fakültesi’nde küresel strateji profesörü olan Ashok Som’a göre arzu yaratan, statü kazandıran ve bu statü sayesinde belli bir toplulukla özdeşleşme isteği uyandıran ürünler “lüks ürün” olarak nitelendiriliyor.

“Lükse Giden Yol: Lüks Marka Yönetiminin Evrimi, Pazarlar ve Stratejiler” (The Road to Luxury: The Evolution, Markets, and Strategies of Luxury Brand Management) adlı kitabın yazarı olan Som’a göre Fransa ve İtalya’da ortaya çıkan lüks tüketim akımındaki ürünlerin “kaliteli, yenilikçi, yaratıcı ve dayanıklı, yani nesilden nesile aktarılabilir” olması ayırt edici özellikler.

“Lüks” deyince akla saat, mücevher, parfüm ve kozmetik ve tekne gibi ürünlerin geldiğini söyleyen Som, günümüzde iPhone gibi teknolojik aletlerin, çeşitli seyahat ve tatil deneyimlerinin ve NFT (bir şeyin gerçekliğinin dijital sertifikası) gibi ürünlerin de bu kategoride yer alabildiğini belirtiyor.

“Kendimize harcayabileceğimiz ek gelirimiz olduğunda, isteklerimizi tatmin etmek için aldığımız her ürün lüks üründür” diyen Som, günümüzde bu ürünlerin Metaverse’te bile olabileceğine dikkat çekiyor.

‘Demokratikleşme ve yeni nesil farkındalığı’

Som, lüks ürün tüketiminde bir “demokratikleşme” yaşandığını, toplumdaki aşırı zengin yüzde 1’lik kesimin yanı sıra orta ve orta-üst sınıfların da artık pazara daha fazla erişebildiğini söylüyor.

Som’a göre bunun sebeplerinden biri, lüks tüketimde daha ucuz ürünleri de kapsayan yeni kategorilerin oluşması. Bir diğer nedense insanların paralarını biriktirerek daha az tüketmesi ama daha pahalı ürünleri tercih etmesi:

“Zengin kesimin büyük bir kısmının son dönemde daha da zenginleştiği doğru ama bu insanlar yüzlerce çanta ve binlerce otomobil daha satın almıyor. Bir ev veya tekne alamayan ama en pahalı telefon olan iPhone’u veya pahalı bir ruj ya da parfümü alan kişiler de lüks ürünler dünyasına katılıyor.”

Lüks ürün tüketimindeki artışın bir diğer sebebini ise Som şöyle anlatıyor:

“Gençler artık çevre ve iklim krizi konusunda çok duyarlı. Tek kullanımlık, ucuz ürünleri geri çeviriyorlar. Para biriktirip daha dayanıklı, pahalı ve böylece lüks olarak sınıflanan ürünleri veya ikinci el ya da vintage ürünleri tercih ediyorlar.”

Yokoluş İsyani aktivistlerinin moda devi H&M'in önündeki protestosu
Yokoluş İsyani aktivistlerinin moda devi H&M’in önündeki protestosu

‘İki farklı dünya’

Lüks ürün tüketenler Som’un dediği gibi “demokratikleşiyor” olsa bile bu grubun büyük bir kısmı hala dünyanın en zengin yüzde 1 ve yüzde 10’luk kesiminden oluşuyor.

Financial Times gazetesine lüks ürün sektörünün ekonomik krizlere olan dayanıklılığı hakkında konuşan Bain & Co ortaklarından Claudia D’Arpizio, “Satışlar harcanabilir ek gelirleri olan ve ekonomik çalkantılardan etkilenme olasılığı düşük, aşırı zenginler arasında yoğunlaşıyor” ifadelerini kullanıyor.

İsviçre bankası Credit Suisse’in ‘2021 Küresel Servet Raporu’na göre dünyanın en zengin yüzde 1’lik dilimi, dünyanın toplam servetinin yüzde 45,8’ine sahip.

Diğer taraftan küresel nüfusun yüzde 55’lik kesimi küresel servetin yalnızca yüzde 1,3’üne erişebiliyor.

BBC Türkçe’ye konuşan Cambridge Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Dr. Toke Aidt, eşitsizliğin son 20 yılda “olağanüstü” seviyede arttığını ve “iki farklı dünyanın” oluştuğunu söylüyor

Aidt’e göre yüzde 1’lik kesim gelirinin büyük bölümünü servet yönetiminden elde eden ve kendini enflasyondan korumak için çeşitli yatırım araçlarına sahip kişilerden oluşuyor.

Aidt, “2008 ekonomik krizinden, pandemiden ve enflasyon şoklarından etkilenmeyen bu kesimin hala alım gücü var, bu yüzden lüks ürün tüketim eğilimindeki artış çok normal” diyor ve sözlerine devam ediyor:

“Gelir dağılımında çok daha aşağılarda olanlar ve bu tür krizlerden etkilenenler zaten lüks ürün pazarında yer almıyor.”

Aidt, küresel gelir ve servet dağılımında yüzde 10’luk kesimi incelediğimizde yine pandemiden daha az etkilenen, ekonomik sarsıntılarla baş etmek için yeterince birikmiş parası olan ve hala alım gücüne sahip bir grup ile karşılaştığımızı söylüyor:

“Avukatlar, şirket sahipleri, yöneticiler gibi kişilerin bulunduğu bu kesimdeki insanlar kendilerini enflasyondan tamamen izole edebilecek seviyede değiller ama harcamalarından kısmak zorunda kalmayacak kadar birikimleri var, hayatlarına az çok aynı şekilde devam edebiliyorlar.”

Bunun yanı sıra dünyada servet hareketliliğinin arttığına dikkat çeken Aidt, özellikle Çin ve Hindistan’a işaret ederek zengin ailelerin içine doğmayıp ekonomik olarak başarılı hale gelenlerin sayısının yükseldiğini söylüyor:

“Küresel anlamda, gelir dağılımının en tepesinde yer alan insanlar, 50 yıl öncesine göre çok daha çeşitli ancak eşitsizlik hala büyüyor.”

Eşitsizliğe çözüm var mı?

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgale başlaması dünyada enerji ve gıda gibi alanlarda birçok ülke için endişelere yol açtı.

Hızla yükselen fiyatlar enflasyon krizlerine sebep oldu.

Dünyanın büyük bir kısmı yükselen enerji faturaları ve artan gıda fiyatlarıyla mücadele ederken başta petrol endüstrisi olmak üzere bazı sektörler ve şirketler ise bu krizden yararlandı.

Uzmanlar, eşitsizliğin bu nedenle daha da artmasından endişeleniyor.

Vergilendirme ve varlık dağıtımı konusunda çalışmalar yapmış olan Aidt’e eşitsizliğe çözüm olup olmadığını sorduk.

Nispeten küçük bir grup olan yüzde 1’lik kesimin oldukça hareketli ve bu yüzden vergilendirmesi zor olduğuna dikkat çeken Aidt, yüzde 10’luk kesime yoğunlaşılmasını öneriyor:

“Vergilendirme çok tartışmalı bir konu ve yatırım teşvikini azaltmadan vergilerin nasıl adil ve verimli bir şekilde yükseltileceği sorusu önemli. Ama iyi çalışan, ödenen vergi karşılığında kaliteli kamu hizmeti sağlayan sistemler mümkün” diyen Aidt sözlerine şöyle devam ediyor:

“İskandinav refah sistemi bunun iyi bir örneği. Toplumda fikir birliği olması ve insanların daha yüksek vergi ödemeye razı olması önemli. Bunun karşılığında kaliteli okul, otoyol, hastane gibi kamu hizmetlerinin sunulması gerekiyor. Bu iki yönlü bir yol ve kolay değil.”

Aidt, başta İngiltere ve ABD’de bunun tam tersine bir sistemin uygulandığını, düşük vergiler karşılığında sağlanan kamu hizmetlerindeki kalitede ciddi düşüş yaşandığını vurguluyor:

“Bu da eşitsizliğin artmasının önemli etkenlerinden. Eşitsizlikte artış kaydetmeyen ülkeler refah sistemi güçlü olan ve servet dağılımını önceliklendiren ülkeler.”

BBC – Asya ROBİNS

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

GÜNCEL

Performans ile Başarı Arasındaki Zayıf Bağlantı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya üzerinde güce ulaşmak için neredeyse her şey mümkündür. Güç, politikanın en belirgin özelliğidir. Performans bir noktaya kadar getirirken politika ve güç başarıya ulaşmada çok etkili bir araçtır. “Başarılı olmak için ekseriyetle performans göstermek gerekir.” Burada iki anahtar kelime olan “Başarı” ve “Performans” sözcüklerinin zıt hikayesinden bahsetmek istiyorum.

Yapılan bir çalışmada yöneticilerin motivasyonlarının ilk öncülü ve kariyer başarıları araştırılmış. Üç grup olan bu çalışmada birinci grup öncelikle örgüte bağlılıkla motive olmuş, işleri yapmaktan öte sevilmekle uğraşmışlar, ikinci grupsa başarı ve performansla ile motive olmuş, hedeflere odaklanmışlar, üçüncü grupsa öncelikle güç ile motive olmuşlar ve sadece güçlü olmakla ilgilenmişler. Bu doğrultuda kanıtlar üçüncü gruptaki yöneticilerin örgütte en etkili pozisyonlara geldiğini aynı zamanda da işleri başarmada da en etkili olan yöneticiler olduğunu gösterdi. Başka bir çalışmadaysa Florida Eyalet Üniversitesinden Gerald Ferris ve arkadaşları on sekiz unsurdan oluşan bir siyasi kabiliyet envanteri geliştirmiş ve Amerika’nın orta batısında otuz beş okul yöneticisiyle ulusal olarak finans hizmeti veren bir firmanın 474 bayi yöneticisi ile yapılan araştırma, siyasi becerisi yüksek olanların daha yüksek performans puanları aldığı ve daha etkili lider olduğunu ortaya koymuştur.

Bu araştırmaya, “güç sahibi ve politik becerilere sahip olanlar aynı zamanda başarılı olarak nitelendiriliyor” şeklinde bir yorum yapsak herhalde yanlış olmaz. O halde gerçek dünyaya hoş geldiniz. Bir okulda bir müdür vardır, bir bölgede bir bölge müdürü vardır, şirketin bir CEO’su vardır, bir ülkede bir tane cumhurbaşkanı vardır. Yöneticiler arasındaki rekabet daha da yukarı çıktıkça çok daha çetin bir hal alır burada da adaylar etik kuralları, adil oyun kuralları esnetir ya da tamamen görmezden gelebilir. Güçlü olanlar gücünü performansa borçludur dediğinizi duyar gibiyim, kısmen haklısınız ama performansın gücü koruduğunu ya da işi garanti ettiğini düşünüyorsanız şu hikayeye bir bakalım; Miami – Dade County okul yönetim kurulu hem mali hem de başarı sorunlarıyla mücadele ederken yönetim okulu toparlaması için eski bir rektör olan Rudy Crew’i müfettiş pozisyonunda göreve getirdi. Crew, okulun not ortalamasını yükseltti, akademik performansı artırdı, eksik sınıflar olduğu için sınıflar inşa etti. Bu performansı takdirle karşılayan Amerikan Okul Yöneticileri Derneği Rudy Crew’ı yılın müfettişi seçti. Evet burada performans başarı getirmiş gibi görünebilir ama bu ödülden altı ay gibi kısa bir süre sonra Crew’den kurtulmak için oy kullanan bir okul yönetimiyle karşılaştı ve kendini okulla kıdem paketini istişare ederken buldu. Türkiye’de bir bankada işe alım sürecinde mülakata giren bir kişiyi şube müdürü kabul etmezken insan kaynakları, şartları sağladığını ve işe alınmasının uygun olacağına karar vermiştir. İşe alınan personel yüksek bir performans sergilemesine rağmen altı ay sonra istifa etmek zorunda kalmıştır. Burada yapılan hata performansın, güç elde etmek, yöneticiyi yönetmek ve politik problemlerden kaçınmak için yeterli olduğunu düşünmektir. Yani işe alım sürecinde rol alan bir yöneticinin kendisinin istediği ve istemediği kişinin performansını değerlendirirken onların çabasından bağımsız bir şekilde değerlendirdiğini görebiliriz.

Bu yazının amacı, başarının performansla ilişkisini doğru anlamak ama şuraya da dikkat çekmek isterim “performansı tamamen bırak ve güce odaklan” gibi keskin bir anlam ifade etmiyorum. Yüksek performans bir işin tamamen geleceğini garanti etmezken, düşük performansta işin kaybedileceği anlamına gelmez. Başarılı olmak için performansla birlikte güç inşa etme ve politik beceriye de sahip olmak gerektiğini unutmamak gerekir.

Ömer ATEŞÇİ-HBR

Okumaya devam et

GÜNCEL

TÜRKİYE’de yabancı oğrenci sayısı 1 milyonu geçti

Türkiye’de son dönemde tartışma konusu olan yabancı öğrenci sayısı belli oldu. Türkiye’de 160 farklı ülkeden 1 milyon 6 bin 821 yabancı uyruklu öğrenci bulunduğu açıklandı. Türkiye’deki yabancı öğrenci sayısının neredeyse ABD’yle aynı olması tartışma yarattı.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye son yıllarda yabancı öğrenci akınına uğradı. Karabük Üniversitesi’ndeki yabancı öğrenci sayısı tartışma yaratmıştı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de okuyan yabancı uyruklu öğrenci sayısının 1 milyon 6 bin 821 olduğu ortaya çıktı. Yabancı öğrenciler sıralamasında Suriyeli öğrenciler birinci gelirken Irak, Afganistan, İran, Özbekistan, Mısır, Kazakistan gibi ülkelerden öğrencilerin yoğun şekilde eğitim için Türkiye’yi tercih etmesi dikkat çekti.
Türkiye’de 1 milyon 6 bin 821 yabancı öğrenci olduğu açıklanırken rakam gelişmiş ülkelerdeki öğrenci sayılarıyla karşılaştırıldı. ABD’de 2022- 2023 döneminde 1 milyon 57 bin 188 yabancı öğrenci eğitim aldı. İngiltere’de ise bu sayı 718 bin 85.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar, Türkiye’nin en fazla uluslararası öğrenciye sahip ilk 10 ülke arasına girdiğini söyledi. Türkiye’deki yabancı öğrenci sayısının 350 bin olduğunu belirtti. Almanya’da 2022/2023 Kış Döneminde birinci sınıflarda yabancı öğrenci sayısı yaklaşık 93 bin olarak kayıtlara geçti. Almanya’da bu sayının ‘rekor’ olduğu açıklanmıştı. 2021-2022 döneminde, Fransa’da kayıtlı uluslararası öğrenci sayısı yüzde sekiz artarak 400.000’in üzerine çıktığı ve bu sayısının tüm zamanların en yüksek yabancı öğrenci sayısı olduğu belirtilmişti.

ODATV haberine göre; ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın ekonomik gelişme düzeyinin Türkiye’nin üzerinde olması gelişmiş ülkeleri geçen sayıda yabancı öğrencinin ülkede ağırlanmasını tartışmaya açıyor. Ancak iktidarın bu konuda politikasının değişmeyeceği de ortaya çıktı. Çünkü YÖK Başkanı Özvar, Prof. Dr. Özvar, uluslararasılaşmanın, Yükseköğretim Kurulu ve üniversiteler için stratejik hedef olduğunu belirterek “Hedefimiz, uluslararası öğrenci sayısında dünyada ilk 5’e girmektir.” dedi.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.