Connect with us

EKONOMİ

Enflasyon nerede ve nasıl koptu?

Türkiye, yüzde 11.1 ile OECD’de enflasyonu iki haneye çıkan tek ülkedir. İkinci sıradaki Meksika’nın enflasyonu yüzde 6.0

Yayınlanma:

|

ürkiye’nin TÜFE enflasyonu daha altı yıl önce tek haneli ve diğer ülkelerle karşılaştırılabilir düzeyde idi. 2016 yılında 38 OECD ülkesi içinde Türkiye enflasyonu yüzde 7.8 ile, evet, birinci sırada. Ama ikinci sıradaki Kolombiya’nın enflasyonu yüzde 7.5. Aynı yıl, örneğin OECD üyesi olmayan Arjantin ve Brezilya’nın enflasyonları Türkiye’ninkinden yüksek.

2017’de Türkiye’nin ve Meksika’nın enflasyonları yükseliyor, Brezilya ve Kolombiya dahil diğer birçok ülkenin enflasyonları düşüyor. Bir nokta dikkat çekiyor; Türkiye, yüzde 11.1 ile OECD’de enflasyonu iki haneye çıkan tek ülkedir. İkinci sıradaki Meksika’nın enflasyonu yüzde 6.0.

2018’de Meksika’nın enflasyonu da düşüyor. Türkiye enflasyonu ise yüzde 16.3’e çıkıyor. İki haneli enflasyonla Türkiye diğerlerinden kopuyor. 2018’de ne var? Seçimler. Bu seçimler için iktidar 2017’den başlayarak genişlemeci politikalar uygulamaya başlıyor. 2018 yazında karşılığını bir döviz kuru bunalımı olarak alıyoruz. Seçmen dersini alıyor mu, bilmiyoruz.

Neyse ki 2019 ve 2020’de seçim yok ve enflasyon da, biz vatandaşlar da biraz nefes alıyoruz. 2021’de küresel salgının sonu geliyor derken de biraz rahatlıyoruz, ama hükümetin 2023 seçimleri için hazırlıkları iki yıl önceden başlıyor. Hızlı büyüme hevesiyle “yeni ekonomik model”ler, yeni söylemler geliyor.

Bu modellerin sonucunu biliyoruz; enflasyonumuz artık tümden koptu. Nisan 2022’de OECD’nin ortalama TÜFE enflasyonu yüzde 9.2 iken, Türkiye’nin enflasyonu yüzde 70.0 idi.

Fiyatları ayrışan mal ve hizmet grupları

Burada sorumuz şu; enflasyon, diğer bazı ülkelerle de karşılaştırıldığında, özellikle hangi mal ve hizmet gruplarında nasıl ayrıştı ve koptu? Bu soruyu yanıtlamak için OECD üyesi ülkelerin enflasyon verilerini inceledik. (Kullanılan tüm veriler OECD’den alınmıştır).

Önce Türkiye için 2021-2022 enflasyonunda fiyatı en az artan gruplara bakalım. Bunlar giyim dışında hizmet ağırlıklı gruplar; haberleşme, eğitim, giyim, sağlık. Aslında daha alt gruplar ayrıntısına inersek, fiyatı en az artanlar içinde “kira” ikinci sırada görünüyor. Ancak kira verisinin yanlış olduğunu biliyoruz. Bu konuyu çok kez bu köşede ifade ettim.

Fiyatı en çok artan gruplar içinde “ulaştırma”, “gıda” ve “ev eşyası mobilya” grupları geliyor. Bu gruptaki mal ve hizmetler içinde fiyatı en hızlı yükselen ise “yakıtlar ve yağlar”, kodu 07.22. Biraz daraltarak bu gruba mazot ve benzin grubu diyebiliriz. Bu gruptaki enflasyon Türkiye’de, diğer bazı ülkelerle karşılaştırmalı olarak, 2018-2019’da ve 2021-2022’de nasıl gelişti?

Yanıtı karşılaştırmalı verebilmek üzere enflasyonu yüksek, değişik bölgelerden ve çoğunluğu gelişmekte olan sekiz OECD üyesi ülke seçtim. Alfabetik sıra ile ABD, Estonya, G. Afrika, Kolombiya, Macaristan, Meksika, Şili, Türkiye. (Macaristan’ın enflasyonu çok yüksek değil ama Orta Avrupa’yı temsil etmek üzere aldım.)

Resmi dolarlaşma ve enflasyon

Vurgulamak gerekir ki, listemizdeki ülkeler içinde yer alan Estonya, ve bir diğer Baltık ülkesi Litvanya, Euro bölgesi içindedirler. Buna karşılık bu ülkeler OECD içinde Türkiye’den sonra enflasyonu en yüksek ülkeler arasındadırlar.

Bazen Türkiye için enflasyondan kurtulmanın yolu olarak tam dolarlaşma veya resmi dolarlaşma önerilir. Bu, Türk Lirası’ndan vazgeçip yerine dolar veya euro kullanmak anlamına gelir. Estonya ve Litvanya örneğinde görüldüğü gibi, resmi dolarlaşma, ki burada euro kullanmak anlamına geliyor, enflasyon için bir çözüm olmayabiliyor. Bu durum Yunanistan için de geçerlidir.

Estonya ve Litvanya’nın yüksek enflasyonlarının özel koşullar nedeniyle, özellikle Ukrayna – Rusya savaşı sonucunda ortaya çıktığı düşünülebilir. Ancak böyle değil; bu iki Baltık ülkesinde ve Latviya’da enflasyon uzunca bir süredir yüksek seyrediyor.

2018 ve 2022’de yakıt enflasyonu

Şekil 1’de seçtiğimiz sekiz ülkedeki 07.22 kodlu “yakıtlar ve yağlar” grubunun yıllık enflasyon oranları Ocak 2018- Mart 2019 dönemi için yer alıyor. Kısaca söylemek gerekirse, 2018’deki yakıt enflasyonu, Türkiye’nin toplam TÜFE enflasyonundan çok farklı değil.

Daha da ilginci, Türkiye’nin o dönemdeki yakıt enflasyonu diğer ülkelerdeki yakıt enflasyonu ile benzer bir patika çiziyor. Çoğunlukla diğer ülkelerden yüksek, ama 2018 Ağustos-Eylülündeki kur şokuna karşılık sürekli bir ayrışma yok. Şimdi bir de Şekil 2’ye bakalım.

Şekil 2’de, aynı sekiz ülkenin “yakıtlar ve yağlar” grubunun yıllık enflasyonu Ocak 2021- Mayıs 2022 dönemi için yer alıyor. Burada Türkiye’nin yakıt enflasyonu, Ekim 2021’den başlayarak diğer ülke yakıt enflasyonlarından patika olarak ayrılıyor. Bu bilinçli bir politika mıdır, yeni ekonomik modelin getirdiği bir sonuç mudur, bilmiyoruz.

Yakıt enflasyonu, ulaştırma enflasyonunu, ulaştırma enflasyonu da, girdi-çıktı modelindeki ileri bağlantıların gösterdiği gibi, diğer grupları etkiliyor. Belki hükümet veya ekonomi yönetimi bu bağlantılar konusunda yeterli bilgi ve uyarı almadı.

 2018 ve 2022’de gıda enflasyonu

Belirttiğimiz gibi, 20211-2022’de gıda grubu enflasyonu Türkiye’de ikinci en yüksek grup enflasyonudur. Bu grubun da enflasyonuna seçtiğimiz sekiz ülke ile karşılaştırmalı olarak bakalım. Şekil 3’te 01 kodlu “gıda ve alkolsüz içecekler” grubunun yıllık enflasyon oranları Ocak 2018- Mart 2019 dönemi için yer alıyor.

2018’deki gıda enflasyonu Türkiye’nin o dönemdeki toplam TÜFE enflasyonundan yüksek seyrediyor. Bu durum, özellikle 2018 kur şokundan sonra ortaya çıkmış görünüyor. Buradan, Türkiye’de gıdanın girdiler bakımından da nihai ürün bakımından da ithalata bağımlı olduğu söylenebilir. İlginçtir; Türkiye önemli bir gıda üreticisi olarak bilinir, ancak şekilden görüldüğü gibi Türkiye gıda enflasyonu patikası diğer ülke gıda enflasyonu patikalarından ayrışmaktadır.

Gıda enflasyonu 2021-2022’de farklı mı gelişti? Hayır. Şekil 4’te görüldüğü gibi, Türkiye gıda enflasyonu patikası diğer ülke enflasyon patikalarından yine önemli ölçüde ayrışmıştır. Gıda enflasyonu patikalarındaki gelişmeler Türkiye için önemli uyarılar taşımaktadır.

Ercan UYGUR – T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.