Connect with us

EKONOMİ

FED’in şahin tonu moral bozdu. Türkiye’de tüketici güveni tarihin en düşüğünde

Yayınlanma:

|

  • Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) düzenlediği panelde konuşan ECB Başkanı Lagarde ve FED Başkanı Powell’ın yapmış olduğu açıklamalar, küresel mali piyasaların dün oldukça dalgalı bir seyirle günü tamamlamasına neden oldu. 
  • Hatırlanacağı üzere, hafta ortası Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) bir üyesinden gelen Temmuz ayına yönelik faiz artırım sinyali, EURUSD paritesinde adeta kan kaybını durdurdumuş, akabinde ise EUR aleyhine açılan kısa pozisyonların da kısmen de olsa kapanmasına neden olmuştu. Dün sabah, ECB’den bir üyenin daha faiz artırım kervanına katılması, bu sefer EUR’da alımlara neden oldu. Günlerdir, 1,08 seviyesinin kıyısında veya daha doğru bir tabirle teknik mânâda adeta uçurumun eşiğinde işlem gören EURUSD paritesi, dün gün içerisinde 1,0920 seviyesine varan bir yükseliş kaydetti.  
  • Fakat EUR’da yükseliş isteği günün ilerleyen saatlerinde korunamadı. Panelde konuşan ECB Başkanı Lagarde, tahmin edileceği üzere, pandemi sonrası devam eden arz şoklarına, Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle başka bir boyuta geçen emtia fiyatlarına vurgu yaparak, multi yılların zirvesine yükselen enflasyon kadar ekonominin ivme kaybının da altını çizerken, savaşın Avrupa ekonomileri üzerinde daha bariz bir etki doğurduğunu söyledi.  
  • Sıra faiz başlığına geldiğinde ise, gizemli bir ton takınan Lagarde, zamanlama hakkında ipucu vermekten kaçınırken, enflasyon kadar büyüme konusuna dikkat edeceklerini yineledi. Takdir edeceğiniz üzere, son 2 gündür ECB üyelerinden gelen şahin sayılabilecek ve faiz artırımına yeşil ışık yakan açıklamalar ardından Lagarde’ın ‘poker yüzü’ EUR üzerinde yeniden baskı kurdu. Gün içinde 1,0920 seviyesini test eden EURUSD paritesi, gün sonuna geldiğimizde yeniden 1,08 seviyesinin diplerine doğru geri çekilerek kazanımlarını koruyamadı. EUR açısından aşağıda test edilen 1,0780 seviyesinin dip olup olmadığına henüz kanaat getiremedik. 
  • Panelde konuşan piyasaların amiral gemisi FED’in kapanı Powell ise, 3-4 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilecek olağan FOMC toplantısında, 50 baz puanlık bir faiz artışının “masada” olacağını, enflasyonun FED’in %2’lik hedefinin oldukça üstünde olması sebebiyle, FED’in “biraz daha hızlı hareket etmesinin uygun olacağını” söyledi. Elbette, Avrupa’dan farklı olarak savaştan uzak olan ABD’nin faiz konusunda daha rahat hareket etmesini beklesek de, Powell’ın sert bir iniş yerine (agresif faiz artırımı) büyümeyi de gözeterek zaman ilerledikçe daha yumuşak bir inişi tercih edeceğini düşünüyoruz.  
  • Panelden pek de istediğini / arzuladığını bulamayan küresel piyasaların tepkisi, panel öncesinde başlayan satışları bir nebze daha derinleştirme yönünde oldu. ABD borsaları geceyi %1,5 civarında düşüşle tamamlarken, teknoloji hisselerinin ağırlıklı olarak baskı altında kalması nedeniyle Nasdaq geceyi %2’nin üzerinde düşüşle tamamladı. Nasdaq endeksinde sene başından bu yana geçen sürede kayıp %16! Vadeli kontratların, önümüzdeki 3 toplantıda da FED’in 50 baz puan faiz artıracağını fiyatlandırdığını not edelim. 
  • EUR’nun kazanımlarını koruyamadığı günde, doların elinin güçlenmesi ile sepet bazında DXY 101 seviyesinin kıyısında gözünü bir tık da olsa yukarı çevirmiş bir şekilde hazır beklerken, IMF’nin küresel büyüme beklentisini aşağı yönlü revize etmesi ardından hafta ortası %2,85 seviyesine gerileyen ABD 10 yıllık devlet tahvil faizlerindeki düşüş dün yerini yaklaşık 10 baz puan bir yükselişe (%2,95) terk etti. 
  • ABD reel faizleri ile ters korelasyona sahip ons altın, önemli bir teknik seviye olan 1,965 dolar seviyesinin altında 1,950 civarında yatay bir seyir izlerken,  Brent cinsi ham petrolün de varil fiyatı benzer bir şekilde 107 dolar seviyesinde yatay bir seyir izlemeye devam ediyor. Küresel büyüme beklentisinin yavaşlamaya başladığı, faiz hadlerinin yükseleceği, ileriye dönük görünümün gerek savaş, gerekse Çin’in garip izolasyon önlemleri, gerekse de azalan talebin gölgesinde olumlu olmadığı bir ekosistemde, tarımsal emtiaları hariç tutarak, emtia fiyatlarında riskleri ‘aşağı yönlü’ görmeye başladık. Özellikle altında, 1,965 dolar seviyesini geçip önemli bir teknik hareketi 2,000 dolar seviyesinden ‘kırmızı kart’ görerek tamamlayamaması, açıkcası canımızı sıktı! Aşağıdaki grafikte, Brent petrol ile ABD’de büyümeye yönelik öncü ISM verisi arasında uyumsuzluk emarelerini inceleyebilirsiniz. Tıpkı altın gibi, petrol ile ilgili tonumuzun da olumlu olmadığını itiraf etmemiz gerekiyor.  
  • Türk mali piyasalarında ise dün tam da tahmin ettiğimiz gibi bir seyir yaşandı. Sabah saatlerinde açıklanan Nisan ayı tüketici güveni tarihin en düşük seviyesine gelirken, USDTRY kuru 14,67 seviyesindeki direnci aşarak akşam üzeri ABD borsalarında satışların derinleşmesi ile gece likiditenin düştüğü zaman diliminde 14,74 seviyesine varan bir yükseliş kaydetti. Teknik mânâda, 14,67 seviyesinin üzerinde yukarı yönlü isteğin devam edeceğini düşünüyoruz.  
  • TCMB tarafından açıklanan 15 Nisan haftasına yönelik verilere göre, fiyat/parite etkisinden arındırılmış bir şekilde bireysel yatırımcıların döviz mevduatları bir önceki haftaya göre 0,2 milyar dolar azalırken tüzel kişileri ise 0,96 milyar dolar artmış. TCMB’nin brüt döviz rezervleri artarken, swap sonrası net döviz pozisyonunun ise daha da açıldığını ve eksi 56,2 milyar dolar seviyesinde geldiğini not edelim. Detaylı analiz için bakınız grafikler. 
  • Borsa İstanbul negatif faiz ortamında adım adım kuzeye ilerlemeye devam ediyor. BIST100 endeksi günde içi yeni bir zirve seviyesini test ederken, USD bazında ise kritik bir seviye olarak gördüğümüz 170 doların hemen üzerinde bebek adımları ile yükselmeye devam ediyor. Teknik mânâda göstergelerin aşırı alım seviyesinde olması nedeniyle, dolar bazında endeksi temkinli bir şekilde izlemeye devam ediyoruz. Dün TCMB tarafından açıklanan haftalık menkul kıymet istatistiklerine göre, 15 Nisan haftasında yurtdışı yerleşiklerin hisse senetleri haftalık bazda 27 milyon dolar, tahvil cephesinde ise 37 milyon dolar artış kaydetti. Yabancı yatırımcının son 3 haftada Türkiye varlıklarında pozisyon artırmaya devam ettiğini görüyoruz. Savaş etkisinin portföy davranışları üzerindeki baskısının da azalmaya devam ettiğini not edelim. 
  • Yeni gün başlangıcında, ABD borsalarının kaydettiği olumsuz hava Pasifiğin diğer ucuna da sirayet etmiş durumda. Japonya’nın çekirdek tüketici fiyatları Mart ayında iki yıldan fazla bir sürenin en hızlı yükselişini gerçekleştirerek, artan enerji ve gıda maliyetlerinin hane halkının satın alma gücünü giderek daha fazla olumsuz etkileyebileceği endişelerini artırdı. Gösterge endeks Tokyo borsası %2 düşüşle başı çekiyor.  
  • Ukrayna cephesinde ise, savaş tüm acımasızlığı ile devam ederken, Moskova, Mariupol şehrinin düştüğü ilan ederken, haberlere göre sınırlı da olsa direniş devam ediyor. Mali piyasalar haftanın son iş gününe olumsuz bir seyirle başlıyor. Veri takviminde İngiltere perakende satışlar, Almanya, Euro bölgesi ve ABD’de imalat PMI verileri takip edilecek. 
  • Elon Musk’ın Twitter’ın çoğunluk hissedarı olma noktasında ısrarının ise devam ettiğini görüyoruz. Twitter hissesi 2013 yılında $45,10 dolardan ilk işlem görmesi ardından geçen 9 senede $47 dolar seviyesine ancak gelebilirken, Elon Musk’ın hisse başına teklif ettiği $54,20 dolar seviyesinin hâlen altında işlem gördüğünü de not edelim!

>Brent Petrol vs ABD ISM

Brent petrol ile ABD imalat sanayi PMI endeksi arasındaki uyumsuzluğu emtia fiyatlarında yakında başlayacak bir düzeltmenin ön habercisi olabileceğini düşünüyoruz. Mevcut seviyelerden alınacak uzun pozisyonlarda azami dikkatli olunması gerekiyor.

1650600840f27a807ba202f796df07661828432fc8_1_1200.jpg

>Tüketici Güven Endeksi

TÜİK-TCMB işbirliği ile yayımlanan tüketici güven endeksi, Nisan ayında %7,3 düşüş kaydederek endeks bazında 67,3 ile tarihin en düşük seviyesine geriledi. Alt kalemlerde, hanenin maddi durumu (12 ay öncesine göre mevcut dönemde) aylık bazda %10 gerilemiş! Yüksek enflasyonun harcanabilir gelir üzerinde yarattığı tahribat ister istemez dönüp dolaşıp ekonomik büyümeyi de sekteye uğratacaktır.

165060084065dd9a85dd3f91d1f736c2104ec6f327_2_1200.jpg

>USDTRY

USDTRY kurunda dün sarı alanda yaşanan sıkışmaya dikkat çekerek, 14,67 seviyesinin üzerinde dikkatli olunması gerektiğini belirtmiştik. Teknik mânâda 14,67 seviyesinin üzerinde (mavi daire) yaşanan günlük kapanış, dün akşam 14,74 seviyesinin test edilmesine neden olmuş. Yukarı yönlü istek korunabilir.

165060084029f7b8c10c6ebf8c93eaa972d8dbd551_3_1200.jpg

>DTH

15 Nisan ile biten haftada, gerçek kişilerin döviz mevduatları (DTH) 0,3 milyar dolar azalırken, tüzel kişilerin ise 0,9 milyar dolar arttı. Kur Korumalı Mevduat şimdilik bireysel müşterinin yarasına merhem olurken, tüzel kişilerin döviz talebinin ise ithalat nedeniyle devam ettiğini görüyoruz.

165060084197e18fc92ec5dd37a7c5ed6f79a75d19_4_1200.jpg

>Dolarizasyon

TCMB, “liralaşma” kavramını Kur Korumalı Mevduat (KKM) ürünü üzerinden gündemimize soktu. Elbette amaç yabancı para cinsi mevduatların toplam içinde ağırlığını azaltmak ve TL’ye dönmesini teşvik etmek. Lâkin, KKM’yi (dövize endeksli bir ürünü) TL olarak yorumlamak ne kadar doğru? 17 Aralık’ta %67 seviyesine yükselen döviz mevduatların (DTH) toplam mevduatlar içerisinde payı son veriler ile %57 seviyesine geriledi. Lâkin, kesik çizgiden de görülebileceği üzere, yabancı para ve KKM’nin toplam içerisindeki payı şu an %69 ile rekor seviyede!  

1650600841d5fcb2769c83c88e7c42903ac222a810_5_1200.jpg

>Menkul Kıymet İstatistikleri 

Yurtdışı yerleşiklerin menkul kıymet pozisyonlarına haftalık bazda baktığımızda hisse senetlerinde 27 milyon dolar, tahvilde ise yaklaşık 37 milyon dolar net alım yaptıklarının görüyoruz. Son 3 haftada, yabancı alımları devam ederken (384 milyon dolar), savaş etkisinin de portföyler üzerindeki karamsar etkisinin yavaşça kalktığını görüyoruz.

1650600841b9085f9a4909f89195e3ee2c9ffa74fb_6_1200.jpg

>TCMB brüt döviz ve altın rezervleri

TCMB’nin brüt döviz rezervleri 1,3 milyar dolar, altın rezervleri ise kuvvetle muhtemel fiyat hareketi kaynaklı 1,1 milyar dolar artış kaydetti. Bu sonuçla TCMB’nin brüt döviz ve altın rezervleri 109,9 milyar dolardan 112,3 milyar dolar seviyesine yükseldi.

1650600841707ea9b8638c4b2ce8f2c3e7118671c3_7_1200.jpg


>TCMB döviz pozisyonu (tüm swaplar düşülmüş) 

Her ne kadar 15 Nisan tarihinde brüt döviz rezervleri artmış olsa da, 20 Nisan’a ait TCMB analitik bilançosundan elde ettiğimiz hesaplamaya göre, emanet dövizlerin (swap) düşülmesi sonrası net rezervler eksi 56,2 milyar dolar seviyesine açıldı. Gerçek mânâda rezervlerde iyileşmeden şu aşamada söz etmek mümkün görünmüyor.

1650600842209944cfddf7754784816ba8e4479e34_8_1200.jpg

İKTİSATBANK

Okumaya devam et

EKONOMİ

S&P Türkiye’nin kredi notunu yükseltti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu B’den B+’ya yükseltti.

S&P geçen Aralık ayında Türkiye’nin kredi notunu “B” olarak teyit ederken not görünümünü durağandan pozitife revize etmişti.

Diğer derecelendirme kuruluşu Moody’s Ocak ayında görünümü durağandan pozitife çekmiş, Fitch Ratings ise Mart ayında Türkiye’nin kredi notunu yükseltmişti.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi’ye göre enflasyonla mücadelede başarı kriterleri: “Kalıcı olmalı ve istihdam yaratmalı”

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ekonomi yönetimi hem Maliye Bakanı Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Amerika’da temaslarda bulunuyor. MB Başkanı, enflasyonun hem aylık hem de yıllık bazda 2024’ün 2. yarısından itibaren düşmesinin beklendiğini belirtti. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Işın Çelebi yaptığı değerlendirmede enflasyonla mücadelenin başarılı olmasını temenni ettiğini belirterek, başarı kriterlerini açıkladı. Çelebi’ye göre başarı öncelikle kalıcı olmaktan geçiyor. İkincisi de istihdam yaratan bir başarı olmalı. FED’in enflasyonla mücadele programında en önemli göstergelerden birinin, istihdam yaratma olduğuna değinen Işın Çelebi, “Türkiye’de de istihdam yaratma kriterini enflasyonla mücadele programının yanına koymak gerekiyor. Üretim, istihdam demek zaten. Üretim, üretkenlik ve verimliliği sağlamak gerekiyor. Bu anlamda cari denge, cari açık vermekten ziyade, bu cari açığı nasıl finanse ettiğiniz ve bu finansmanı nerelerde kullandığımız önemli.” açıklamasını yaptı. Büyüme, üretkenlik ve verimliliğin döviz arzıyla ve yabancı sermaye girişiyle takviye edileceğini belirten Çelebi, Türkiye’nin yabancı sermaye girişini hızlandırması gerektiğine dikkat çekti. “Bunun için Türkiye’nin mutlaka hukuk altyapısını, yabancı sermaye ve dünyaya güvence verecek şekilde uluslararası hukuka uygun hale getirmeli. Bunu belirtmek benim vatandaşlık görevim. Bugün bu anayasa değişikliği tartışmaların başladığı bir dönemde bunu söylemeyi bir görev addediyorum.” dedi.

Işın Çelebi, buna ek olarak Türkiye’nin mutlaka gri listeden çıkması gerektiğine değinerek, Avrupa Birliği tam üyelik yolunda ısrarla ve kararlılıkla yürümenin önemine işaret etti. Çelebi, “Şimdi Avrupa Birliği üst yönetimi, Türkiye’yi sadece iş birliği yapılacak bir ülke konumuna oturtmaya çalışıyor. Bunu aşmak ve tam üyelik yolunda da ısrarcı olmak lazım. 2005 ile 2010 arasında Türkiye’ye yabancı kaynak girişinin en yoğun olduğu dönemde, yıllık 20-25 milyar dolarlık döviz girişi ve yabancı sermayenin girişinin olduğu, direkt yatırımların yapıldığı dönemler de Türkiye’de enflasyonun %10’a düşmesini sağladı. Bundan örnek alarak, yabancı sermaye girişini mutlaka sağlamak zorunda. Bu da ancak Uluslararası hukuka uyumlu ve Avrupa Birliği tam üyelik yolunda adımlar atmakla gerçekleşebilir.” hatırlatmalarında bulundu.

“Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden”

Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Işın Çelebi, Türkiye’deki vergi adaletsizliğine değindiği konuşmasında, Türkiye’nin parasal politikalarını maliye politikalarıyla yani bütçe politikalarıyla desteklenmesini tavsiye etti. “Sadece para politikasıyla faizi, kuru sabitleyerek, ücretleri sabitleyerek enflasyonla mücadele programını tek başına yürütemeyiz. Bunu bütçe politikalarıyla ve maliye politikalarıyla bütünleştirmemiz lazım. Vergi konusu çok önemli. Türkiye gördüğüm kadarıyla gelir üzerinden vergi alan bir ülke. Vergi politikamızı, dolaylı vergilerle uyguluyoruz. Toplam vergi gelirlerinin %68’i de dolaylı vergilerden yani akaryakıttan aldığımız vergi, sigaradan aldığımız vergidir. Vergi adaletini bozan ve düşük gelir gruplarının vergi yükü altında ezilmesine yol açan bir sisteme sahibiz. Oysa biz vergiyi hem tabana yaymalıyız hem vergi oranlarını düşürerek geniş kitlelere vergi tabanını yayıp vergi alabilecek hale getirmeliyiz.” önerisinde bulundu.

“Finans sektöründeki muafiyetler ve istisnalar azaltılmalı”

Finans sektöründe büyük muafiyetler ve istisnalara dikkat çeken Çelebi, bunların mutlaka azaltılması gerektiğini kaydetti. “Vergi gelirlerini arttırmanın bir diğer yolu da kayıt dışı ekonomiyi, vergi sisteminin içine almak” diyen Çelebi’ye göre, vergi oranlarını düşürerek, vergide devrim yapılmalı. Tüm vergi sistemini ele alarak, biraz hafifletmeli. İşe düşük gelir gruplarına yük olan dolaylı vergileri azaltarak, %68’den %50’ye indirmeyi hedef alarak başlanmalı. Bu tür bir vergi reformuna Türkiye’nin acil ihtiyacı olduğunu ileri süren Çelebi, “Harcamalar üzerinden değil, gelir üzerinden vergi alacağımız bir sistem olmalı. Tabanı genişletebilmek ve adaleti sağlayabilmek önemli.é diye konuştu.

Işın Çelebi, ilk 3 aylık bütçe açığının 513 milyar liraya ulaşmasını da değerlendirerek, “Bütçe açığının, 2024 yılında 2,2 milyar TL’nin üzerinde olacağı öngörüldü. Şu anda mart sonu itibariyle 513 milyar TL’lik bir açık oluştu. Gördüğüm kadarıyla yıl sonu itibariyle 2 milyar TL’lik bütçe açığı programa uygun halde gidiyor. Bu noktada vergi gelirlerini arttırıcı reformlar yapılırsa, bütçe açığının hedeflenen doğrultuda gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunu da önemli buluyorum.” diye konuştu.

“Büyümeden vazgeçilebilir ama gelir dağılımı adaletli olmalı”

Cari açığın aylık 3,3, yıllık olarak da 31,8 olduğunu hatırlatan Çelebi, “Bu, geçen yıla göre yıllık bazda bir daralmanın sonucu. Ekonomiyi daraltarak, büyümenin %3’ün altına düştüğü bir durum gözüküyor. O bakımdan büyümeden vazgeçebiliriz. Ama gelir dağılımının adaletli olması ön planda olmalı. Yani büyümeden vazgeçtik, daraltıyoruz ekonomiyi. Oysa bir ekonomi, cari açık verdiği zaman dışarıdan kaynak temin etmeli. Çünkü ekonomik büyüme, dış kaynakla sağlanır, iç tasarrufla değil. Bu kadar cari açıktan korkmamak lazım. Eğer ihracatın ithalatı karşılama oranını da yüzde 80’lerin üzerine çıkarabilirseniz, bu cari açık problemini karşılayabilirsiniz.” önerilerinde bulundu. Çelebi, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2023 Şubat ile 2024 Şubat dönemine dair açıkladığı listeye baktığınızda, ihracatta yaklaşık 400 milyon dolarlık bir artış olduğuna dikkat çekti. Buna karşılık ithalattaki daralmanın da Türkiye’nin büyümesinin durmasından kaynakladığını işaret etti. Bunun bir tercih meselesi olduğunu belirten Çelebi, sözlerini şöyle tamamladı; “Benim kişisel kanaatim, Türkiye % 3’ün altında bir büyüme çizgisine sahip olmamalı. Türkiye’nin döviz arzını arttıracak politikalardan vazgeçmemeli. Şimdi kurun enflasyona etkisinin, %50 olduğunu söyleyen bir görüş var. Bunun matematiksel modeli yanlış. Buna %100 karşıyayız ve katılmıyoruz. Bir iktisatçı ve matematikçi mantığıyla söylüyorum. Bunun enflasyona etkisi % 50 değil, % 10-15 gibidir. Kuru serbest piyasalara bırakmak lazım. Bu açıdan Merkez Bankası politikalarını gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.”

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. BORATAV: Yerel seçim sonuçlarını değerlendirdi

Prof. Dr. Korkut BORATAV, BİRGÜN gazetesine 31 Mart yerel seçimlerini değelendiren bri röportaj yaptı: Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi?

Yayınlanma:

|

Yazan:

AKP’nin yenilgisinde yüksek enflasyon nedeniyle toplumdaki yoksullaşma etkili oldu mu? Olduysa uzun süredir artan yoksulluk ve hayat pahalılığı ülkenin gündemindeyken sizce neden 14 Mayıs seçimlerinde değil de şimdi etkili oldu?

Mayıs 2023 ve Mart 2024 seçimlerinin sınıfsal dökümünün karşılaştırılması henüz yapılmadı. Ama, on aylık süre içinde AKP galibiyetinin yenilgiye dönüşmesinde halk sınıflarında yoksullaşmayı sürdüren ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu söylenebilir. Temel farkın yoksullaşma olgusunda değil, bu olgunun algılanmasında olduğunu düşünüyorum.

Oyların dağılımındaki değişimlerle ilgili bazı genel tespitler yapmakla başlayalım. Trakya’dan Adana’ya uzanan kıyı şeridinde, Güney-Doğu Anadolu’da, ayrıca Eskişehir ve Ankara’da Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan azınlıkta kalmıştı. Yerel seçimlerde Saray iktidarının azınlığa düştüğü coğrafyaya Karadeniz’den, İç-Ege’den ve Orta Anadolu’dan iller de eklendi.

On ay içinde yapılan iki seçime katılım oranı 5,7 puan geriledi. Bu gerilemenin partilere yansıması büyük ölçüde Saray’a dönük seçmen desteğinin erimesi biçiminde gerçekleşti. Bu tespit, 2019 ve 2024 yerel seçimleri karşılaştırıldığında somut olarak ortaya çıkıyor. Beş yılda AKP oyları 4,3 milyon azalmıştır. Kısmen 2024 seçimine katılmayarak; dörtte üçü de CHP’ye yönelerek…

Mayıs 2023 seçimi yapıldığında Türkiye’nin tüm emekçi katmanları, son yıllara damgasını vuran, enflasyonun hızlandırdığı ağır bir bölüşüm şokundan geçmekteydi. Bu şok, kentli nüfusun örgütsüz emekçi katmanlarında gelir düzeylerinin de erimesine yol açmış; mutlak yoksullaşma boyutuna ulaşmıştı. Bu vahim olgunun sorumluluğu açıkça iktidara düşmekteydi.

Bu olgu ve iktidarın sorumluluğu algılanmadıkça oylara yansıyamaz. Yoksullaşma ekonomi büyürken, istihdam artarken gerçekleşti; algılanması da bu yüzden güçleşti. Ama, algılanmayı frenleyen temel etken, bence, toplumun en yoksul katmanlarında tutucu-İslamcı ideolojinin hegemonyası olmuştur. Bu hegemonya başta eğitim sistemi olmak üzere devlet aygıtlarının, kamu kaynaklarınca beslenen İslamcı sermayenin, medyanın, cemaat-tarikat, AKP örgütlerinin 20 yıllık birikimli etkileri ile sağlanmıştı.

Mayıs 2023 ile Mart 2024 arasında değişen nedir? Olgular (özellikle enflasyon) ideolojik yanılsamayı aşındıracak boyuta ulaşmış olabilir. Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu gibi karizmatik yerel liderler önem kazandı; öne çıktı; “sahte, içi boş ideolojik söylemlerin kullanım tarihinin geçtiğini” açığa çıkardılar. CHP’de yönetim kadrosunun yenilenmesi de ayrıca etkili oldu.

4 yıllık seçimsiz dönemde AKP iktidarının ekonomide ve siyasal anlamda atacağı adımlar bekliyor. Anayasa tartışmaları yeniden gündeme gelir mi? Bu anlamda iktidarın alanı daraldı mı?

SHP’yi ilk parti konumuna getiren 1989 yerel seçim sonuçları, Turgut Özal dönemine son veren kritik aşamayı başlatmıştı. 2024 seçim sonuçları, Erdoğan dönemi için de benzer bir dönüm noktası olabilir.

Ekonomide ve siyasette iktidarın hareket alanı daralmıştır. İktidar, kısa vadeli iktisat politikalarında Mehmet Şimşek’in temsil ettiği reçeteye mahkûmdur. Bu yenilgi ortamında Saray’ın (özellikle Erdoğan’ın adaylığını mümkün kılan) bir anayasa değişikliği için siyasal enerji toparlaması mümkün görülmüyor.

Seçimsiz geçireceği dönemde gelir dağılımındaki bozulmaya ilişkin beklentileriniz nedir?

Mehmet Şimşek geleneksel neoliberal reçeteyi uyguluyor; enflasyona daraltıcı politikalarla son vermeyi öngörüyor. Temel araçlardan biri, emek gelirlerinin bastırılmasıdır. Şimşek de ekonomi yönetimini devraldığı günden bugüne “gelirler politikasını” ısrarla vurgulamaktadır.

Bugünkü ekonomik ortam, 1990’lı yılların yüksek enflasyonuna benzemektedir. 1998 sonrasında kapsamlı bir IMF programı o enflasyona son verdi. Ekonomiyi iki yıl (1990 ve 2001’de) küçülterek ve AKP’yi iktidara getiren bir toplumsal bunalım yaratarak…

Şimşek’in programı da benzer bir senaryoyu içeriyor: Ücretler, emekli gelirleri enflasyonun gerisinde seyredecek; parasal daralma ve eşitsizlikleri artıran bir malî disiplin iç talebi çökertecek; ekonomi küçülecektir. Emek payının gerilemesine istihdam kayıplarının yaratacağı ilave yoksullaşma eklenecektir. 2002’de IMF programları içinde iktidar değişikliğine yol açan ekonomik, toplumsal ortamın bir benzeri tekrar oluşacaktır.

Seçim sonrası ekonomi yönetiminden gelen ilk açıklamalarda mevcut ekonomik reçetenin uygulanmasına devam edileceği yönünde. Büyük yenilgi yaşamış iktidar durgunluk ve ekonomide küçülmeyi göze alabilir mi?

Mevcut reçete durgunlaşma ve küçülme içeriyor. Erdoğan’ın temsil ettiği Saray iktidarı, bu reçeteyi içeren dört yıl boyunca sabretmeyi becerebilecek mi? Yerel seçim sonuçlarının yarattığı ortam, yeniden aday olmasına imkân veren bir anayasa değişikliğini gündem-dışına taşımıştır.

2015 sonrasında Saray, “ne pahasına olursa olsun büyümeye” öncelik verdi; şirketlere dönük bir kredi pompalaması ile neoliberal istikrar ilkelerini çiğnedi. Uluslararası finans kapital bu sapkınlığı “cezalandırmadı”; dış kredi akımlarını sürdürdü. Ekonomi bu sayede büyüdü; ama ağır bir bölüşüm şoku yaratarak… Önceki politikalara dönüşe izin verilmeyeceğini uluslararası finans çevreleri bugün açıkça vurgulamaktadır. Dış kaynak akımlarının tıkanması onların elindedir; bir ödemeler dengesi ve dış borç krizi anlamına gelir.

Bu uyarılar nasıl bir gelecek öneriyor? Şimşek programı sonunda enflasyon son bulacaktır; ama 2002’deki Ecevit koalisyonunu iktidardan uzaklaştıran ekonomik ortamın (toplumsal bunalımın) bir benzerini yeniden yaratarak…

En geç 2028’de “yeni”, yani AKP’yi içermeyen bir iktidar, ekonomiyi onarmaya başlayacaktır. Bu tür bir “onarma”nın ekonomik çerçevesi IMF’nin Türkiye için orta dönemli öngörülerinde yer alıyor: “Ilımlı” (yüzde 3 civarına yerleşen) bir büyüme temposunun sağlayacağı istikrar senaryosu tasarlanıyor… İşsizlik, cari işlem açıkları, enflasyon oranları da istikrar içinde (“ılımlı”) seyredecek; dış kaynak girişleri bu ortamın sürdürülmesini mümkün kılacaktır. Şimşek programının bitiminde oluşan toplumsal bunalım ortamını sürekli kılan bir durgunlaşma… Türkiye’nin 2028 ve sonrası için bu ekonomik ortam önerilmektedir…

Büyük bir zafer elde eden muhalefetin en büyük vaadi sosyal yardımlar oldu. Türkiye artık sosyal yardıma bağımlı bir ülke mi oluyor? Bu durumun bir tehlikesi var mıdır?

İktidarın makro-ekonomik politikalarının sistematik olarak emek-karşıtı olduğu bir ortamda muhalif yerel yönetimler telafi edici sosyal yardımlara öncelik vermek zorundadır. Sorudaki tespit, bu zorunluluktan kaynaklanıyor.

Öte yandan, bugünkü ortamı yaratmakta olan neoliberal/Şimşek programına karşı iktidara adaylığı üstlenmiş olan CHP’nin, yerel yönetimlerin dışında tüm Türkiye için tasarlayacağı alternatif önem taşıyor. Yukarıda betimlediğim neoliberal durgunlaşma modeline teslimiyet olasılığı gündemdedir. Bu yönelişin dış siyasette ABD yörüngesine sürüklenmeyi içeren bir seçenekle bütünleşmesi söz konusu olabilir.

Sol, sosyalist, devrimci, Cumhuriyetçi iktisatçılar, sosyal bilimciler, uzmanlar, emekli diplomat ve subaylar Türkiye’nin bu ikili teslimiyet cenderesine sürüklenmesine karşı dinamik alternatifleri tartışmak, oluşturmak durumundadır. İktidara aday olan CHP tabanında, örgütlerinde, bugünkü yönetimi içinde de aynı arayış vardır. Bunların eşgüdümü, mümkünse birleştirilmesi önemlidir.

Türkiye, çeyrek yüzyıla yaklaşan gri/karanlık bir dönemden geçti. Karanlığa kökten itiraz, Haziran 2013’te Gezi kalkışması ile ortaya çıktı; güncel siyasete taşınamadı. Sahipsiz kaldı.

2019 ve Mart 2024 yerel seçimleri, bu itirazın canlı devamıdır; hayatiyetinin sürdüğünü göstermiştir. Bir anlamda “geçici bir adres olarak, adeta kendiliğinden” CHP’ye yönelmiştir. CHP’nin bu yönelişi hak etmesi, özümsemesi büyük önem taşıyor. Sadece CHP’nin değil, tüm Cumhuriyetçi Sol’un sorunudur. Elbirliğiyle katkılar gereklidir.

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.