Connect with us

BANKA HABERLERİ

Mahfi Eğilmez: Dünya Bankası kredisinin nasıl harcanacağını anlattı

Yayınlanma:

|

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Dünya Bankasından (DB) 18 milyar dolar tutarında ek kredi alınmasıyla ilgili anlaşmaya varıldığını açıklaması üzerine pek çok soru ve tartışma konusu ortaya atıldı. Bu soruların çoğu toplumun son yıllarda kamu kesiminin para ve para kullanımı konusunda yaşadığı travmayı yansıtacak şekilde kuşkularla dolu bulunuyor. Bu sorulardan en önemlilerini yanıtlayayım.

Soru: DB kredisiyle IMF’den alınacak para arasında ne fark vardır?

Yanıt: DB, kamu kesiminin yatırım projelerine veya kamu kesiminin sektörel yeniden yapılanma programlarına kredi verir. Proje kredileri için örnek olarak liman yapımı projeleri, atık tesisi projeleri, depreme maruz kalan bölgelere altyapı yapım projeleri vb. verilebilir. Program kredilerine örnek olarak da sağlık sektörü iyileştirme programı kredisi, mali sektör yeniden yapılandırma programı kredisi gibi örnekler verilebilir. DB, son yıllarda ağırlıklı olarak iklim ve çevre projelerine kredi vermektedir.

IMF’in vereceği destekler (IMF, bir banka gibi düşünülmediği için verdiği paralara kredi yerine destek gibi ifadeler kullanılıyor) proje ile bağlantılı değildir. IMF, ödemeler dengesinin finansmanı amacıyla destek verir. O nedenle de alınan paranın belirli bir proje için harcanması söz konusu değildir, DB kredisine göre daha rahat ve geniş bir kullanım alanı vardır.

Soru: DB ve IMF’den alınan paraların kullanımı nasıl olur?

Yanıt: DB’den kredi kullanılabilmesi için ilgili kamu kurumunun yatırım projesini veya yürüteceği programı (fizibilite etüdü, çevre etkileri, ekonomiye etkileri vb. kapsayacak ayrıntıda) hazırlayarak Hazine aracılığıyla DB’ye sunması gerekir. DB uzmanları bu sunumu incelerler ve eğer uygun görürlerse ülke için öngörülen CPF (ülke ortaklık çerçevesi) içine alarak onaya sunarlar. DB İcra Direktörleri Kurulu onaylarsa bu projeye kredi çıkarılır. Bu krediyle ilgili ihaleler, pazarlıklar vb. DB ihale yöntemlerine göre yürütülür ve harcamalar ondan sonra onaylanır. Bir başka ifadeyle DB, bu harcamaları proje şartnamesine ve DB ihale yöntemlerine uygun yapılıp yapılmadığını denetim altında tutar.

IMF’ye başvuru bir niyet mektubuyla (letter of intent) yapılır. Başvuran ülkenin Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanının imzasını taşıyan bu mektupta ilgili ülke, ekonominin içinde bulunduğu durumu, ödemeler dengesi sıkıntılarını anlattıktan sonra bu sıkıntıları çözmek için neler yapacağını, hangi önlemleri alacağını anlatır. Bu mektup üzerine IMF bir program hazırlar, bu programa alınacak önlemleri ve ulaşılacak hedefleri (performans kriterleri) yazar. Ülkenin içinde bulunduğu duruma göre bir destek miktarı belirler ve bunu taksitler halinde kullandırmaya başlar. İlk ağızda bu miktarın belirli bir kısmını (mesela yüzde 10’unu) peşin olarak öder (front loading – ön yükleme.) Sonra da her üç ayda bir ülkenin aldığı önlemlerle o döneme ilişkin performans kriterlerini tutturup tutturmadığını denetleyerek ilgili taksiti öder. IMF’den gelen paranın kullanımı(performans kriterlerini bozmayacak şekilde) serbesttir, bir projeye bağlı değildir. Bununla birlikte performans kriterleri, bütçe açığını düşürmek, cari açığı azaltmak, sosyal güvenlik sisteminin, sağlık sisteminin yükünü azaltmak gibi genellikle oldukça zorlayıcı kriterlerdir. Bu kriterleri yerine getirmek mesela emekli yaşını daha ileri taşımak, ücret artışlarını daha da sınırlandırmak, vergileri artırmak gibi ağır uygulamalara yol açar. IMF ile anlaşmalar genellikle toplumda büyük tepki görür ve acı reçete olarak adlandırılır ve IMF aleyhinde kızgınlık yaratır. Oysa sorun IMF’nin getirdiği acı reçetede değil siyasetçilerin o acı reçeteyi uygulamaya yol açacak popülist yaklaşımlarıdır. Ama siyasetçiler büyük bir ustalıkla sorumluluğu IMF’ye atarak bu işten sıyrılırlar.

Soru: DB kredileri ve IMF desteğinin maliyeti ve geri ödenme vadeleri nasıldır?

Yanıt: DB kredilerinin faizleri geri ödeme vadesine göre USD Libor + 0,80 ile 1,80 arasında, geri ödeme vadeleri de 5 – 20 yıl arasında değişir. Ortalama vadeyi 10 – 15 yıl arası kabul etmek yanlış olmaz.

IMF desteklerinin faizleri kullanılacak destek miktarına göre değişir. Bu faiz iki parçadan oluşur: Temel faiz (SDR piyasa faizinin üzerine konulacak bir miktar) ve ek faiz. IMF’ye ödenecek faiz ülkenin IMF’deki kotasına ve kullanılacak miktarın bu kotayı ne kadar aşacağına bağlı olarak artar. Temel faiz oranı bugün itibarıyla yüzde 4.09’dur. Bunlara ek olarak belirli oranda taahhüt ücretleri alınır. IMF desteklerinin geri ödenmesi tipik bir stand by düzenlemesi için 3 yıl, süresi uzatılmış destekler için 5 yıldır. Bu süreler, IMF’den yapılacak kullanımlar sona erdiği tarihten sonra başlar.

Soru: DB kime kredi verir? DB’den kredi almak yerine IMF’den destek alsak daha iyi olmaz mıydı?

Yanıt: DB, yalnızca kamu kesimi kurumlarına kredi verir. Dünya Bankası şemsiyesi altında yer alan IFC (Uluslararası Finans Kuruluşu) ise özel kesim kuruluşlarına kredi verir. Grupta bir de fakir ülkelere faizsiz ve uzun süreli (30 yıla kadar) kredi veren IDA (Uluslararası Kalkınma Ajansı) vardır. Türkiye, 1970’e kadar IDA’dan kredi kullanmıştır. O tarihten sonra fakir ülkeler grubundan çıktığı için IDA’dan kredi kullanmamıştır.

DB kredisi ile IMF desteği çok farklı imkânlardır. Yukarıda değindiğim gibi DB belirli projeler için kredi verir, IMF ise ödemeler dengesi sıkıntısına girmiş veya girecek durumda görünen ülkeye destek sağlar. İkisi birbiri yerine ikame edilecek imkânlar değildir. DB kredisini konut kredisi, IMF desteğini de bir anlamda ihtiyaç kredisi gibi düşünebilirsiniz. IMF’den alınacak destek ağır koşullar içerir. Bir önceki dönemde bol keseden yapılan harcamaların faturasının ödenmesini gerektirir ve siyasal iktidarı sıkıntıya sokar.

Soru: DB ve IMF bugüne kadar Türkiye’ye ne kadar destek verdi?

Yanıt: Türkiye, üye olduğu 1947 yılından bu yana DB’den 200’den fazla proje için 50 milyar doların üzerinde kredi kullanmıştır.

Türkiye 1947 yılında üye olduğu IMF ile bugüne kadar 19 stand by düzenlemesi yapmış ve bunlar karşılığında yaklaşık 33 milyar SDR tutarında destek kullanmıştır. IMF ile yapılan stand by ve benzeri düzenlemelerde öngörülen destekler ve fiilen kullanılan miktarlar aşağıdaki listede yer alıyor (SDR ya da özel çekme hakları hem IMF’nin hesap ölçüsü hem de IMF tarafından ülkelere tahsis edilen sanal rezervin adıdır. Bugün itibarıyla 1 SDR = 1,33 Dolardır.)

Soru: DB’den sağlanacak olan proje kredileri içinde Kanal İstanbul projesi de var mı?

Yanıt: DB henüz üzerinde anlaşıldığı ifade edilen CPF çerçevesindeki projeleri ve tahsis edilecek miktarları yayınlamadı. O nedenle bu yeni CPF çerçevesinde hangi projelerin yer aldığını bilmiyorum. Kanal İstanbul’un bu listede olacağını sanmıyorum. Çünkü Dünya Bankası çevre konusunda üzerinde bu kadar itiraz yapılmış, siyasal tartışma konusu olmuş, sivil toplum örgütlerince karşı çıkılmış, uluslararası bir antlaşmayı (Montrö Boğazlar Antlaşması) zedeleyebilecek bir projeyi normal olarak finanse etmez. Buna karşılık küreselleşmeyle birlikte ABD’nin tek başına hegemon devlet konumuna geçmesi sonrasında eskiden önemli ölçüde bağımsız karar alabilen IMF ve DB üzerinde büyük bir etki oluşturduğu ve bu iki kurumun ABD Hazinesinin neredeyse talimatına bakar hale geldiği de dikkate alınmalıdır. (İki kurumun da en büyük hissedarı konumdan olan ABD bunlara beş yılda bir artırılan sermaye (kota) katkısını vermeyince ve lehte oy kullanmayınca bu kurumlar çalışamaz hale geliyor.)

Ekler:

DB Türkiye projeleri için link (bu son açıklanan proje demeti henüz burada yer almıyor):

https://projects.worldbank.org/en/projects-operations/projects-summary?&searchTerm=&countrycode_exact=TR

Kaynak:

Ahmet Söylemezoğlu, Küresel Ekonomi Düzeni: Kurumlar ve Kurallar (Remzi Kitabevi.)

Mahfi Eğilmez, IMF, Dünya Bankası ve Türkiye (Creative Yayıncılık) tükendi, yeni basımı yok.

Dünya Bankası Grubu Kurumları

 

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

BANKA HABERLERİ

Bilançosunu yönetemeyen 2027’yi göremeyecek

Geçen yıl bütün şirketlerin tarihinin en iyi bilançolarına ulaştığını söyleyen İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, şirketleri rehavete kapılmamaları konusunda uyardı. Aran, bilançosunu iyi yönetemeyen, dijitalleşme ve yeşil dönüşüme gerekli önemi vermeyen şirketlerin 2027 yılını göremeyeceğini söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Bankası’nın bir girişimi olan ve demir çelik sektörünün sanal pazarı olarak hizmet veren Proemtia, bir yılını tamamladı. Bu kapsamda düzenlenen toplantıda konuşan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, ekonomiye dair önemli mesajlar verdi. Konjonktürün şirketler için zorlayıcı olduğunun altını çizen Hakan Aran, “Ekonomik şartların en ağır olduğu ve bu ağırlaşmanın reel sektör tarafında daha çok hissedileceği bir döneme giriyoruz. İzlenen ekonomi politikalarından dolayı geçtiğimiz yıl tüm şirket bilançoları tarihinin en iyi durumuna ulaştı.

Tarihinin en iyi durumuna ulaşan şirket bilançolarının bu kadar kısa sürede bozulması eşyanın tabiatına aykırı. Ancak şunu söylemek isterim o en iyi noktadan geriye dönüyoruz. Bundan sonra önümüzdeki 2,5 yıllık dönemde sadece bilançosunu iyi yöneten ve verimlilik artışını sağlayan şirketler 2027 yılını görebilecekler. Bunu başaramayan ve geçen yılın iyi bilançosunun sarhoşluğunu yaşayan ve onu devam ettirebileceğini düşünenler ise bu süreçte 2024, 2025 ve 2026 yıllarında oldukça zor günler yaşayacak” diye konuştu.

“Şirketlerin finansman maliyetlerini karşılaması çok zor”

Böyle bir dönemde finansmana erişimin çok kolay olmadığını vurgulayan Aran, “Maliyetler de çok yüksek, herhangi bir iş alanında bu maliyetleri karşılayacak bir kârlılıkta söz konusu değil. O nedenle finansmana erişimin daha kısıtlı daha dikkatli kullanılması gereken bir dönemde ben işbirlikleri ve ortaklıkların da çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Banka olarak herhangi bir alanda sadece kreditör olarak değil o alanda fiilen destekleyen bu zor dönemi beraber ortak olarak devam edip bu finansman maliyetleri makul seviyeye indiği zaman tekrar finansör görevine dönecek şekilde banka olarak bu zor dönemi yönetmede esnek olduğumuzu söylemek isterim. Dönem neyi gerektiriyorsa mevzuatın çizdiği sınırlar içerisinde o pozisyonu hiç çekinmeden alacağımızı söylemek istiyorum” ifadelerini kullandı.

“İhracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı”

Proemtia’nın kendileri için ne anlama geldiğini de anlatan Hakan Aran, şunları söyledi: “Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasında en büyük payı alan sektör imalat sanayi sektörüdür. İmalat sanayi sektöründe meydana gelen her yüzde 1’lik artış ekonomik büyümeyi binde 5 oranında artırdığını bilmemiz gerekiyor.

İhracatı ve üretimi ön plana çıkarıyoruz ancak maalesef ihracatımız yüzde 90 oranında ithalata bağlı. İthalat ettiğimiz hammaddenin yanında insanımızı yakıt olarak kullanıyoruz, enerjiyi kullanıyoruz ve bu bileşenleri pişirip ihracat gerçekleştiriyoruz. Ancak bu süreçte yarattığımız katma değer gerçekten çok düşük kalıyor. Bu nedenle arzu ettiğimiz sürdürülebilir büyümeyi ekonomimizde göremediğimiz için çok büyük oynaklıklarla mücadele ediyoruz.

Proemtia 1inci yılında sektör temsilcileriyle buluştu

Bir türlü ülke olarak o istediğimiz verimlilik artışını istediğimiz seviyeye çıkaramamış durumdayız. Bu artışı sağlamanın önümüzdeki 3 yılda 2 tane temel taşı var, biri dijitalleşme diğeri yeşil dönüşüm. Bu iki dönüşümü de başarmak durumdayız. Proemtia’nın imalat sanayinin gelişmesine pazarın güçlenmesi ve derinleşmesine katkı sağlayacağını, sadece sektörün kendi içerisinde sanayi 4.0’ın gerektirdiği o dijital dönüşümü değil aynı zamanda ödemelere aracılık ederken bu işin pazar yeri mantığıyla alıcı ve satıcıların zahmetsiz bir şekilde buluşup oradaki iş gücünden daha verimli yararlanılmasına öncülük etmek istiyoruz.”

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Mahfi Eğilmez: KKM’nin 2024’e etkisi, 2023’ten belli!

Yayınlanma:

|

Yazan:

Merkez Bankasının (TCMB) 2023 yılı durumunu ve zararını genel olarak değerlendirmeyi ve uygulanan yanlış politikalardan ders çıkarmayı amaçlayan bu yazıdaki bütün veriler, aksi belirtilmedikçe, TCMB finansal tabloları üzerine yazılmış bağımsız denetçi raporundan alınmıştır (raporun linki için son not 1’e bakınız.)  Şimdi bu verilerden hareket ederek TCMB’nin 2023 yılı faaliyet sonuçlarını değerlendirelim.

TCMB’nin Hissedarları ve Kâr Dağıtımından Alacakları Paylar

Önce TCMB’nin kâr ettiğinde bu kârdan kimlerin pay alacağına yani Bankanın hissedarlık yapısına bir bakalım:

Bu yapıya göre TCMB’nin yüzde 55’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na (Hazine), yüzde 19’u sermayesi Hazine’ye ait olan Ziraat Bankası’na ait bulunmaktadır. Kalan hisseler içinde başka bazı kamu kurumları ya da kamu kesimi ortaklı kuruluşlar yer almaktadır. Bir başka ifadeyle bir anonim şirket olan TCMB’nin hisselerinin büyük çoğunluğu kamu kesimine aittir. Hissedarlar arasında yer alan Mervak; Merkez Bankası Mensupları Sosyal Yardım Vakfıdır. Diğer başlığı altında çok sayıda küçük pay sahibi hissedarlar yer almaktadır. TCMB, kâr ettiğinde bu kârının büyük çoğunluğunu, bu hisse yapısı ve kanununda yer alan hüküm gereği Hazine’ye devretmektedir.

Kârın nasıl bir dağıtıma tabi tutulduğunu son iki yılı karşılaştırmalı olarak sergileyecek şekilde aşağıdaki tabloda gösterelim:

Bu tabloya göre 2022 yılında elde edilen net 72 milyar TL tutarındaki kârın dağıtılmasında ihtiyat akçesi olarak ayrılan 39,3 milyar TL’den sonra kalan tutarın ihmal edilebilecek kadar düşük bir miktarı diğer hissedarlara ve TCMB çalışanlarına dağıtılmıştır. Kârın kalan 32,6 milyar TL’si Hazine’ye devredilmiş, ayrıca 39,3 milyar TL’lik ihtiyat akçesi de Hazine’ye verilmiştir.

TCMB’nin Geçmiş Yıllar Kârları ve 2023 Zararı

Merkez Bankası (TCMB) 2023 yılında 818,2 milyar TL zarar ettiğini açıkladı. Bu, TCMB bilançosunu izleyenler için sürpriz değildi. Çünkü TCMB görev konusuyla hiç ilgisi olmayan bir kur korumalı mevduat yükü altında kalmıştı ve bu yük bilanço kalemlerine yansıyordu. 2023 yılında kâr değil 818,2 milyar TL zarar söz konusu olduğu için ihtiyat akçesi ayrılması mümkün olmadığı gibi hissedarlara ve çalışanlara kârdan pay verilmesi ve Hazine’ye kâr devri söz konusu olmamıştır.

Merkez Bankası’nın geçmiş yıllar kârları şöyledir (kaynak: TCMB, Kâr Zarar Tablosu.)

Merkez Bankaları, piyasaların durumuna ya da uyguladıkları para politikasının yönüne ve ağırlığına göre göre zaman zaman zararla karşılaşabilir. Örneğin 2023 yılında yalnızca TCMB değil başka merkez bankaları da zarar ettiler. Mesela ABD Merkez Bankası (Fed) 114 milyar dolar, Avrupa Merkez Bankası (ECB) 1,3 milyar Euro zarar etti. Zarar eden merkez bankaları arasında İsviçre ve Hollanda merkez bankaları da var. Bu zararların temel nedeni kurlardaki değişimler ve menkul kıymetler cüzdanında tuttukları yerli ve yabancı tahviller oldu. Merkez bankaları küresel kriz süresince para arzını artırıp piyasadan tahvil satın alarak ekonomiyi canlandırmaya yöneldiler. Faizler değişmediği sürece bu işlem zarar yaratmadı. Enflasyonda ortaya çıkan yükselişi durdurabilmek için 2022 yılında başlayıp 2023 yılında hızlanan faiz artırımları sonucunda ellerindeki tahvillerin değeri düştü. Merkez bankalarının 2023 yılındaki zararlarının asıl nedeni budur (bu çelişki için son not 2’deki yazıma bakabilirsiniz.)

TCMB’nin, 2023 yılındaki 818,2 milyar TL’lik zararı ise bu sayılan merkez bankalarının durumundan farklı olarak neden – sonuç ilişkilerinin birbirine karıştırılmasıyla ortaya çıktı.  Son yıllarda pek çok bilim dışı adım söz konusu oldu ama bunlar arasında ekonomide en büyük hasarı yaratmış olanı faizi, enflasyonun altında belirlemek olmuştur. 2021 yılının Eylül ayında başlayan faiz indirimlerinin yarattığı dövize talebi önlemek amacıyla getirilen kur korumalı mevduat sistemi bankaların ödemesi gereken maliyeti TCMB’nin üzerine yıkarak 2023 yılı sonu itibarıyla 818,2 milyar TL’lik zarara yol açmıştır

TCMB’nin Döviz ve Altın Rezervlerinin Durumu

Bu yanlış ekonomi politikası, TCMB’ye yüklediği bu astronomik zarara ek olarak ayrıca ciddi bir rezerv kaybına da mal oldu. Aşağıdaki tablo TCMB’nin 19 Nisan 2024 itibarıyla rezerv durumunu gösteriyor (kaynak: TCMB bilançosu, parasal ve finansal göstergeler tablosu, uluslararası rezervler ve döviz likiditesi tablosundaki verilerden yararlanarak tarafımdan hazırlanmıştır.)

TCMB, hiç üzerine vazife olmadığı halde bir yandan kur garantisi veren bir kur korumalı mevduat sisteminin zararını üstlenirken bir yandan da GSYH’yi yüksek göstermek adına kuru düşük tutmak için rezervlerini sattı, onunla da yetinmedi borçla edinilen rezervleri de harcadı.

Rezervler meselesine girmişken kamuoyunda yalan yanlış bilgilere dayalı olarak tartışılan TCMB’nin altınları meselesine de değinelim. Aşağıdaki tablo TCMB’nin altın varlığını ve bunların nerede bulundurulduğunu gösteriyor:

2023 yılsonu itibarıyla TCMB’nin uluslararası standarttaki altın varlığı 726,4 tondur. Bu miktarın 524,1 tonu TCMB’ye, 152,2 tonu bankalara (108,1 tonu zorunlu karşılıklar, 43,3 tonu bankalar serbest altın deposu), 50,1 tonu Hazine’ye aittir. Ayrıca 2,8 ton da TCMB’ye ait uluslararası standartta olmayan altın mevcuttur. Uluslararası standarttaki 726,4 tonluk altın mevcudunun 34 tonluk kısmı TCMB kasalarında, 150,6 tonluk kısmı İngiltere Merkez Bankası’nda (BOE), 541,8 tonluk kısmı Borsa İstanbul’da (BIST) saklanmaktadır. Uluslararası standartta olmayan 2,8 tonluk altın TCMB kasalarında bulunmaktadır. Altınların bir kısmının BOE bir kısmının da BIST nezdinde bulunmasının nedeni bunların swap işlemlerinde kullanılabilmesi içindir.

Değerlendirme

Merkez Bankaları genellikle kâr ederler. Buna karşılık kriz dönemlerinde izlenen politikalar ve faizlerdeki gelişmelere göre zarar etmeleri de söz konusu olabilir. TCMB’nin 2023 yılı zararı yanlış faiz politikası sonucu insanların dövize kaçmasını önlemek için getirilen kur korumalı mevduat uygulamasından kaynaklanmıştır. Bu uygulama yalnızca zarara değil, kuru tutma çabası nedeniyle rezervlerin eksiye düşmesine de yol açmıştır. Sorun bununla da bitmiyor. TCMB’nin zarar etmesi ve bunun sonucu olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi Hazine’ye kâr ve ihtiyat akçesi devredemeyecek olması 2024 bütçe açığının finansmanı için de ciddi bir sorun yaratmıştır.

Ekonomi politikası ilginç bir politikadır. Bir bütün olarak doğru kurgulanıp uygulanamazsa birbiriyle çelişen parçalar haline dönüşür ve bir senteze varılması olanaksız hale gelir. Ekonomi politikası açısından bakmayı başarabilirsek, ekonomideki en önemli faktörlerin başında faizin geldiğini görürüz. Yanlış belirlendiğinde ekonomiyi alt üst eder, üretim ve yatırımı yok eder, tüketimin öne geçmesine yol açar. Bunun sonucunda ekonomi büyüse de kaliteli bir büyüme yakalanamaz. Bir süre sonra faiz doğru tespit edilse bile tek başına ekonomiyi düzeltemez, yanında mutlaka yapısal reformlarla desteklenmesi gerekir.

Son notlar: 

1 https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e/TCMB+-31.12.2023++Yasal+%28T%C3%BCrk%C3%A7e%29.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-51753143-d577-47b4-9270-6cefbd613c8e-oYL09F5

Tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ters ilişkiyi ortaya koyan yazım için:

https://www.mahfiegilmez.com/2013/06/faiz-yukselince-kim-kazanr-kim-kaybeder.html.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

İşte Türkiyenin karnesindeki son durum

S&P’nin dün akşamki not artırım kararının ardından, kuruluşun değerlendirmesinde Türkiye yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe altında yer aldı. Fitch değerlendirmesinde de Türkiye’nin kredi notu benzer seviyede yer alırken, Moody’s’e göre kredi notu halen yatırım yapılabilir seviyenin 6 kademe altında yer alıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dün akşam S&P, Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmesini açıkladı. Kredi derecelendirme kuruluşundan yapılan açıklamada, Türkiye’nin uzun vadeli kredi notunun “B”den “B+”ya yükseltildiği ve kredi notu görünümünün “pozitif” olarak korunduğu bildirildi.

Türkiye’de yerel seçimlerin ardından dış dengelenmenin de etkisiyle para, maliye ve gelirler politikası arasındaki koordinasyonun iyileşeceğinin düşünüldüğü belirtilen açıklamada, gelecek 2 yıl içinde portföy girişlerinin artacağının, cari açıkların daralacağının, enflasyon ve dolarizasyonda düşüşün öngörüldüğü kaydedildi. Açıklamada, politika yapıcıların, cari açığın daraldığı ve dolarizasyonun tersine döndüğü ortamda enflasyonu düşürmeyi ve liraya olan güveni yeniden tesis etmeyi başarması halinde Türkiye’nin kredi notunun yükseltilebileceği ifade edildi.

S&P, Türkiye’de son dönemdeki politika düzenlemeleri nedeniyle aralık ayında takvim dışı değerlendirmeye giderek ülkenin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çevirmişti. Diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından Moody’s de ocak ayında Türkiye’nin kredi notu görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkarmıştı.

FITCH DE 12 YIL SONRA YÜKSELTMİŞTİ

Geçen ay Fitch Ratings de Türkiye’nin kredi notunu “B”den “B+”ya yükseltti, not görünümünü “durağan”dan “pozitif”e çıkardı. Kuruluş, böylece 12 yıl sonra ilk kez Türkiye için not artırım kararı aldı. Fitch kararıyla ilgili açıklamasında sıkı para politikasının beklenenden daha önce güçlü bir şekilde uygulandığını, böylece makroekonomik ve dış kaynaklı kırılganlıkların azaldığını aktardı.

‘YATIRIM YAPILABİLİR’ SEVİYEYE KAÇ ADIM KALDI?

Son artışla birlikte Türkiye, artık not açısından S&P ve Fitch için yatırım yapılabilir seviyenin 4 kademe, Moody’s için 6 kademe altında. Hepsinde görünüm ise Pozitif. Kredi notunun artması ve görünümün de pozitif olması, sonraki aşamada da tekrar not artırımı gelebileceğine işaret ederken bu her ne kadar piyasalar açısından yatırım yapılabilir seviyenin henüz gerisinde olunsa da olumlu değerlendiriliyor.

BIST 100’DEKİ YÜKSELİŞİ DESTEKLEDİ

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik aldığı olumlu kararlar ve bu kararların devamının gelebileceğine yönelik beklentileri Borsa İstanbul’a da şu ana kadar pozitif yansıdı. BIST 100 endeksi son 1 ayda yüzde 12.57 yükselirken. 2024 genelinde yüzde 34.79’luk artış yaşadı. 2024’teki yükseliş ocak-Nisan dönemindeki yüzde 18.72’lik enflasyonun çok üzerinde gerçekleşerek Borsa İstanbul yatırımcısına önemli bir reel getiri sağladı.

NE ANLAMA GELİYOR?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri çeşitli yatırım fonları tarafından dikkatle takip ediliyor. Bu değerlendirmeler bireysel kredi notlarına benzer bir görev üstleniyor. Bir ülkenin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyede yer alması daha güvenli bir yatırım ortamı sunduğu anlamına geliyor. Bu sebeple dünyada başta emeklilik fonları olmak üzere çeşitli büyük fonlar bir ülkenin tahvil veya hisse piyasasına yatırım yapmadan önce 3 büyük kredi derecelendirme kuruluşunun 2’sinde yatırım yapılabilir seviyede not almış olmasını bir gereklilik olarak görüyor. Bir ülkenin kredi notu yükseldikçe o ülkeye sermaye akışının hızlanması ihtimali artıyor.

Habertürk

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.