Connect with us

GÜNDEM

İzzettin Önder : Akademinin metalaştırılması

Kapitalizm tüm alanları, bizim beynimizi de metalaştırarak, düşünce kalıplarımızı öylesine oluşturmaktadır, çevremizdeki hiçbir olayı çıplak gözle, yani ideolojik şekillendirmeden arındırılmış algılama ile algılayamıyoruz ve düşünemiyoruz.

Yayınlanma:

|

Ülkemizde yangınlar ormanlarımızı, seller kentlerimizi süpürürken, bu ortamda akademinin konuşulması yeri midir, diye düşünülebilir. İlk bakışta haklı görülebilecek bu düşünce, biraz derine inilince günümüz konularıyla ne denli yakın bağlantılı olduğu görülecektir. Konuya girmeden yöntemle ilgili bir konuyu değerli okuyucuların dikkatine sunmak istiyorum. Birinci konu, tüm sosyo-ekonomik meseleler bir genel problemin ya da programın parçalarıdır, dolayısıyla olaylara parçalı yaklaşmak bizi yanıltabilir ya da asıl konuyu gözden kaçırmamıza yol açabilir; ikincisi ise, birincinin tamamlayıcısı olarak, her meselenin geniş açı ile arka bölümünü görmek, olayı sistemin işleyişi ile bütünleştirmekle ancak tüm oluşum kavranır.

Şimdi olaya yavaş yavaş girelim. 2009 yılında Indiana Üniversitesi profesörü Elinor Ostrom Nobel’e layık görüldü. Peki, konu ne idi? Konu, “müşterekler” olarak bilinen, bazı doğa kaynaklarından müşterek yararlanma koşullarının saptanması, programlanması ve uygulamaya koyulmasıdır. Dere, göl, mera, balıkçılık alanları vb gibi özellikle Ostraom’un üzerinde durduğu doğa kaynaklarının müşterek kullanım kuralları, tüm potansiyel yararlanıcıların kaynaktan hakça yararlanması için gelitirilmiş bir programdır. Sözü edilen doğa kaynaklarımdan nasıl yararlanıldığı birçok ülkede, bu arada Bodrum ve İzmir çevresindeki balık av alanları ile konu Türkiye’ye de uzatuılmış bulunmaktadır. Türkiye’de Fikret Berkes ile olduğu gibi, diğer tüm ülkelerde ilgili kişilerle temas kurularak müşterekler konusu oldukça detaylı araştırılmış, modeller geliştirilmiş ve oldukça da yararlı uygulama sistemleri geliştirilmiş olduğundan, 2009 yılında Ostrom Nobel’e layık görülmüş. Ne yazık ki, bundan çok kısa süre kansere yenik düşen Ostrom şu anda yaşamda bulunmamaktadır.

Peki, bu meselenin akademinin metalaştırılması ile nasıl bir ilgisi olabilir? Görüldüğü gibi, ilk başka Ostrom’un ilgilendiği konularla akademinin metalaştırılması arasında bir ilgi olmadığı gibi, akademi çok ciddi bir konuyu piyasa dışına taşımış ya da piyasa dışı ilişkiler bağlamında incelemiş ve yararlı ve çalışabilir modellemeye dönüştürerek yaşama geçirmiştir. Bu arada müşterekler meselesi nedir, nereden çıktı, diye sorgulamaya başladığımızda, müstakil alan gibi görülebilen müşterekler meselesinin sistemle ve akademinin metalaştırılması ile igisi netleşmeye başlar. Diğer bir deyişle, ele alınan konular tüm olaylar arası bütünsellik ve olaylar ile sistem arası ilişki genişliğinde görüldüğünde mesele daha da netleşiyor. Müşterekler Trajedisi başlıklı makalesinde Garret Hardin, özel mülkiyete konu olmayan bir mekânın birileri tarafından aşırı kullanımının (istismarı) diğer potansiyel kullanıcıların yararlanma hakkını kısıtlayacağını ileri sürmüştür. Hardin’in bu başlığının, İngiltere’de ünlü çitleme olayları sonrasında kullanılan kavramdan esinlendiği söylenir. Şöyle ki, İngiltere’de farklı dönemlerde olmak üzere iki kez gerçekleştirilen çitleme olayında doğa kaynaklarından bazı insanların yararlanması engellenmiş ve bu insanlar yoksulluğa itilmiştir. Müşterekler trajedisi, yani doğa alanlarının özel mülkiyet içine alınmasının insnaları yoksullaştırmasının hikâyesi bu durumu yansıtmaktadır. Buna analojik olark, Hardin de doğa kayağının bazı çıkarcılarla düzensiz istismarının potansiyel kullanıcılar için trajedi olarak düşünmüştür. Ostrom’un Nobel’e yol açan buluşu, söz konusu trajedinin önlenmesi için bir tür “kolektif mülkiyet” ve yönetim modeli ile potansiyel tüketicilerin/kullanıcıların eşit yararlanma koşullarının sağlanması modelidir. Bu model bazı ülkelerde çalışmıştır da.

Ostrom ve çalışma arkadaşları her ne kadar küresel ısınma vb gibi doğa değişimleri üzerinde de durmuş olmakla beraber, belki de ilk adım olarak somut alanlar üzerinde çalışma yaparak çözüme gitmişlerdir. Fakat, Ostrom ekibi İngiltere’deki çitleme olayından ders almamış gözükerek, geliştirdikleri çözümüm sistemle ve mülkiyet ilişkisi ile bağını netleştirmemişlerdir. Zira Ostrom modeli kapitalist sistem içinde veri gelir ve kaynak dağılımı çerçevesinde ve oldukça durağan süreçlerde geçerlidir. Zira, İngiltere’deki çitleme olayından önce doğa kaynaklarından yararlananlara bir süre sonra bu alanların kapatılması nasıl kapitalist sürecin sistemin doğal gelişmesi sonucu yaşanmış sistemik-olağan netice ise, benzer şekilde Ostrom’un bugünkü koşullarda geliştirdiği program da kapitalizmin daha da azgınlaşarak tüm alanları metalaştırması sonucunda çalışmaz olur. Sistemin kural tanımaz şekilde işlemesi ve tüm alanları metalaştırması sonucunda Ostrom’un modelinin kısa vadeli ve sistemin devinimlerini dikkate almamış olması nedeniyle yetersiz kalacağı ortadadır. Klasik ifadesiyle, sosyal açıdan özel mülkiyeti özgürlük olarak görüp, müşterek alanların özgürlüğü sınırlayıcı görülmesi ne denli doğal ise, aynı şekilde, müşterek alanları özgürlük görüp, özel mülkiyetin özgürlükleri sınırlayıcı olarak algılanması da o denli doğal görülmelidir. Mesele, konuya hangi açıdan baktığımızla ilgilidir. O nedenle müşterekler konusu sistem bağlantılıdır ve sistem içinde geliştirilen her çözüm, sistem dinamikleri çerçevesinde farklı evrelere savrulur ve son aşamada metalaştırılmaya ve özel mülkiyete konu olarak, “müşterekler trajedisi” kaçınılmaz olur.

Burada amacım Nobel’in sistem bağlantısını sorgulamak değildir. Zira Nobel uygulamasının aynı zihniyet ve yaklaşımını ünlü mikro-kredi konusunda da gördük. Burada sorgulamak istediğim mesele akademinin metalaştırılmasıdır. Profesör Ostrom bir üniversite mensubudur ve programını aynı üniversitede profesör olan eşi ve diğer meslektaşları ile geliştirmiştir. Doğrusu çok merak ederim; acaba tüm ekip programı geliştirirken günlerce, hatta aylarca biribirleriyle sıkı tartışmalar yaparken akıllarına sistem işleyişi gelmedi mi! Daha da ileri giderek, Hardin’in kullandığı “müşterekler trajedisi” kavramının Ostrom ve ekibini kapitalizmdeki doyurulamayan açlık meselesine, örneğin yıllar önce iktisat sahnesine çıkmış olan Thorstein Weblen’in görüşlerine olsun götürmemesini anlayamıyorum. Bunun da ötesinde, Hardin’in kopyaladığı kavramın İngiltyere’deki çitleme olayını anlattığı ve bu sürecin sistemin nasıl bir sonucu olduğunu nasıl oldu da Ostrom ekibine göstermedi. İşte, mesele bu noktalarda düğümleniyor, aynen Bir Hindistan mucidinin müthiş buluşuyla mikro-kredi olgusunu keşfetmesi(!) gibi!

Kapitalizm tüm alanları, bizim beynimizi de metalaştırarak, düşünce kalıplarımızı öylesine oluşturmaktadır, çevremizdeki hiçbir olayı çıplak gözle, yani ideolojik şekillendirmeden arındırılmış algılama ile algılayamıyoruz ve düşünemiyoruz. Bu yazıya “akademinin metalaştırılması” konusuyla ileride de devam etmek üzere sonlandırıken, Yeni Ülke Dergisi’nin Boğaziçi direnişini konu alan 6. sayısına vediğim kısa yazıdan ufak bir pasajla bitirmek istiyorum. Yeni Ülke, bu yazının potansiyel okuyucuları tarafından çok iyi bilindiği halde, okuyucuların müsamahalarına sığınarak, belki de bir kez daha vurgulamak üzere ilgili pasajı sizlere sunuyorum: “Akademinin bilimsel temelini, üretim ilişkisinin sermaye-yanlı üst yapı kurumu olma niteliği değil, halka dönük üretim sürecinin organik bileşeni olarak yükselme özelliği oluşturur {oluşturöalıdır!}. Her alanada olmakla beraber, özellikle de sosyal bilimler alanında, gerek konuların ele alınışındaki yansızlık görüntüsü altında güdülen örtülü yanlılık, gerek kullanılan kavramlar bağlamında gözlenen sistem yanlılığı akademinin kurumsal özerkliğini ve bilimsel özgürlüğünü baltalamaktadır. Örneğin, iktisat konularının kesinlikle “kapitalizm” sıfatı kullanılmadan işlenişinde yansızlık değil, tam tersi, yanlılık başattır. Çünkü, işsizlik de kapitalizmin işsizliğidir, enflasyon da kapitalizmin enflasyonudur, yoksulluk da kapitalizmin yoksulluğudur. Kavramlar o denli çarpıtılmaktadır ki, “hak çatışması” yerine zayıflatılmış ifadesiyle “çıkar çatışması”, “sömürü” yerine “kâr”, “patron” yerine ”işveren” kavramları, hatta olması gereken “halka yönelik üniversite” yerine “üniversite-sermaye işbirliği” kavramları yeğlenmektedir. Hele de hukuk ya da çalışma ekonomisi alanlarında konuların ele alınışı ve işlenişi ise tamamaiyle sermaye yanlı ve sömürü kapsamlıdır. Konuların işlenişinde tarihsel sistem dinamiği öne çıkarılmadan, analitik sorgulama yapılmadan, bilimsel görüntü altında, sistem perdelenmekte ve yüzeysel sosyolojik görüntü sahneye sürülmektedir. Bu yaklaşım kesinlikle üniversitenin yansızlığının değil, tam tersi, yanlılığının çok net görüntüsüdür. Siyasi orgaının sermayenin organik tamamlayıcısı olmasına analojik, akademinin de sermayenin organık bütünü olarak işlev görmesi, akademinin akademiye tasallutu anlamına gelir.”

gazetemanifesto

Okumaya devam et

GÜNCEL

Yapay Zekâ Çağında Pazarlama

Yayınlanma:

|

Yazan:

Otomasyon Çağında Pazarlama temasıyla düzenlenen Meta Marketing Summit 2024, yapay zekâ teknolojilerinin pazarlama dünyasını nasıl dönüştürdüğüne dair birçok konuyu ele aldı. Pazarlama dünyası, yapay zekâ (AI) teknolojilerinin benimsenmesiyle köklü bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel pazarlama metodolojileri yerini, veri odaklı ve otomatize edilmiş stratejilere bırakıyor. Yapay zekâ, müşteri davranışlarını derinlemesine anlamamıza, pazarlama kampanyalarını kişiselleştirmemize ve sonuçları anında değerlendirmemize olanak tanıyor. Bu makalede, AI’nin pazarlama dünyasına getirdiği yenilikleri, bu teknolojinin nasıl kullanıldığını ve pazarlama stratejilerinin geleceğini nasıl şekillendireceğini detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

Yapay Zekâ ile Güçlenen Reklam Stratejileri

Yapay zekâ (AI), reklamcılık sektöründe devrim yaratıyor. Meta Advantage+ Campaign gibi araçlar, hedef kitle analizleri ve reklam yerleştirme süreçlerini otomatize ederek reklam verimliliğini artırıyor. Özellikle, sosyal medya platformlarında gerçekleştirilen kampanyalarda, AI destekli analizler reklam içeriklerinin kişiye özel olarak sunulmasını sağlıyor. Fakat bu yeterli mi? Tabii ki hayır. Önceliğimiz reklam kreatiflerinin, içerdikleri mesajların ve yerleşimlerinin çeşitlendirilmesi ve farklılaştırılması olmalı. Bu aşamadan sonra yapay zekâ devreye giriyor. Öncelik her zaman markaların yaratıcı ekiplerinin elinde!

A/B Testlerinde Tek Değişkeni Unutun

Pazarlama stratejileri sürekli evrim geçiriyor ve bu değişim, A/B testlerindeki tek değişkenin yerini daha karmaşık ve çeşitlendirilmiş yaklaşımların almasıyla kendini gösteriyor. “Differentiated Ads In” anlayışı, markaların hedef kitleleriyle etkileşimde bulunma biçimini yeniden şekillendiriyor. Artık pazarlamacılar, genel mesajların ötesine geçerek farklılaştırılmış mesajlar, reklam formatları ve görseller kullanıyorlar. Bu yaklaşım, her müşteri segmentine özel olarak tasarlanmış içerik sunarak tüketici ilgisini ve bağlılığını artırma potansiyeline sahip. Reklam içeriklerinin kişiselleştirilmesi, tüketicinin dikkatini çekmek ve onları marka ile daha derin bir bağ kurmaya teşvik etmek için kritik önem taşıyor. Bu strateji, pazarlama kampanyalarının etkinliğini artırırken, markaların tüketici davranışları üzerinde daha güçlü bir etki yaratmasını sağlıyor.

Reels x Yapay Zekâ: Kısa Form Video Pazarlamanın Ezeli Gücü

Düşünsenize, Reels ve yapay zekâ sizin çalışanlarınız; işlerinde oldukça yetenekliler, hızlılar ve verimliler. Bu ikili, kısa form video pazarlamasında gerçekten büyük bir güç. Peki, bu yeterli mi? Elbette hayır! İşin sırrı, yalnızca teknolojiyi kullanmak değil, onu doğru bir şekilde kullanmakta. Yapay zekânın veri analiz kabiliyeti ve Reels’in görsel çekiciliği harika; fakat unutmayın, yaratıcılık ve insan dokunuşu olmadan, bu videolar sadece göz alıcı klipler yığınına dönüşebilir. İşte burada devreye sizin yaratıcı vizyonunuz giriyor. Videolarınıza kişilik katın, hikayeler anlatın ve izleyicilerle gerçek bir bağ kurun. Gerçekten etkilemek istiyorsanız, yapay zekâyı bir araç olarak görün ve onu insan yaratıcılığıyla birleştirin. İşte o zaman, Reels ve yapay zeka sizin süper güçlü çalışanlarınızdan çok daha fazlası olacak. Onlar, markanızın sesini duyurmanın ve hedef kitlenizle derinlemesine etkileşimde bulunmanın anahtarı haline gelecekler.

Kişiselleştirilmiş Müşteri Deneyimleri

Yapay zekâ teknolojisi, müşteri hizmetlerini ve kişisel deneyimleri muazzam bir şekilde güçlendiriyor. AI destekli chatbotlar, müşteri taleplerine anında yanıt vererek memnuniyeti ve etkileşimi maksimum seviyeye çıkarıyor. Bu interaktif robotlar, doğal dil işleme yetenekleriyle müşteri ihtiyaçlarını kusursuzca anlayıp, en uygun çözümleri sunabiliyor. The 2023 State of Social Media raporuna göre, iş dünyası liderlerinin yüzde 93’ü yapay zeka ve makine öğrenimi yeteneklerinin önümüzdeki üç yıl içinde müşteri hizmetleri işlevlerini ölçeklendirmek için kritik öneme sahip olacağına inanıyor. Aynı rapora göre, tüketicilerin yüzde 76’sı ise şirketlerin müşteri desteğine öncelik vermesini fark ediyor ve takdir ediyor; dolayısıyla bunu yapmayan şirketler kaçınılmaz olarak geride kalıyor.

Yeni Trend: Müşterilerle Arkadaş Gibi DM’leşmek

2021 yılında Merlin Entertainments Türkiye’nin Dijital Danışmanı olduğum dönemde, chatbotları kullanarak pazarlama kampanyalarını müşterilerle doğrudan buluşturdum. Hızlı bir mesajlaşma aracılığıyla, müşterilere özel indirim fırsatları sunmanın yanı sıra çeşitli testlere katılma ve ödüller kazanma şansı da verdik. Bu stratejiler, chatbot pazarlamayı kullanarak, müşterilerle arkadaş olma fikrine dayanıyordu. Müşterilerimizle daha yakın ve kişisel bir bağ kurarak markamızın onlara ne kadar değer verdiğini gösterdik. Bu yaklaşım, müşterilerimizle daha samimi ve kişisel bir bağ kurmamızı sağladı ve markamızın onlara özel olarak ilgilendiğini gösterdi. Geleneksel pazarlama yöntemlerinden farklı olarak, müşterilerimizle doğrudan iletişim kurarak onların ihtiyaçlarını daha iyi anlamamıza ve onlara özel deneyimler sunmamıza imkan tanıdı. Sonuç olarak, pazarlamada ulaşılabilecek son noktanın, müşterilerinizle arkadaşça iletişim kurarak (DMing) onlara özel deneyimler sunmak olduğunun altını çizmekte fayda var.

Geleceğin Pazarlama Dünyası

Yapay zekâ, pazarlama dünyasında yeni bir çağın başlangıcını müjdeliyor. Veri denizinde yüzerek, müşteri davranışlarını analiz ederek ve hatta geleceği tahmin ederek, pazarlamacıların elindeki sihirli değnek haline geliyor. Artık markalar, sadece rakamların ve algoritmaların dünyasında değil, aynı zamanda insanların kalplerine de ulaşabilme potansiyeline sahip. Ancak bu yeni çağda başarılı olmak için sadece teknolojiye değil, aynı zamanda yaratıcılığa ve duygusal zekaya da ihtiyaç var. Peki, yapay zekâ çağında pazarlama alanındaki başarının anahtarı nedir? Belki de asıl soru şu: Markalar, bu büyülü dönüşümde gerçek sihirbazlar mı yoksa sadece izleyiciler mi olacaklar?

Markalar Savaşı başlayacak

Gelecekte, rekabetin daha da kızışmasıyla birlikte markalar arasında bir mücadele başlayabilir. Yapay zekâ gibi yeni teknolojilerin hızla benimsenmesiyle, markaların rekabet avantajı elde etmek için daha yaratıcı ve inovatif pazarlama stratejileri geliştirmeleri gerekecek. Bu süreçte, müşterilerin beklentilerinin ve tercihlerinin anlaşılması, kişiselleştirilmiş deneyimler sunma yeteneği ve hızlı tepki verme kabiliyeti büyük önem kazanacak. Markalar, tüketiciyle derinlemesine bağlantılar kurarak sadakati artırmak ve pazardaki liderliklerini güçlendirmek için mücadele edecekler. Ancak, bu savaşın kazananları, sadece teknolojiyi en iyi kullananlar değil, aynı zamanda insan dokunuşunu da kaybetmeyenler olacak. Sonuç olarak, “Markalar savaşı başlayacak” diyebiliriz, ancak bu savaşın kazananları, tüketiciye değer katan ve duygusal bağlar kuran markalar olacaktır.

HBR-Selin Işık BULUM

Okumaya devam et

GÜNCEL

Helikopter kazasında İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi öldü

Helikopterin, Azerbaycan sınırına bitişik dağlık ve oramnlık alan olan Dizmar Koruma Alanı’na düştüğü bildirildi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı, devlet medyasının bildirdiğine göre, dağlık arazi ve sisli havanın ortasında bir helikopter kazasında hayatını kaybetti. Arama ekipleri Doğu Azerbaycan eyaletinde enkazı buldu.

İran Kızılay Derneği (IRCS) başkanı Pir-Hossein Kolivand Pazartesi günü televizyonda yaptığı açıklamada, kapsamlı arama kurtarma operasyonunun ölenlerin Doğu Azerbaycan eyaletindeki bir alana nakledilmesiyle sona erdiğini duyurdu.

Olay, Reisi’nin Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile iki ülke arasında ortak bir baraj projesi açılış töreninden İran’ın Azerbaycan sınırından dönerken ortaya çıktı.

Kimliğini açıklamamayı tercih eden üst düzey bir İranlı yetkili, Reuters’a yaptığı açıklamada, “Kazada Cumhurbaşkanı Reisi, Dışişleri Bakanı ve helikopterdeki tüm yolcular öldü” dedi.

El Cezire’nin Pazartesi günü bildirdiğine göre, Reisi’ye yönelik arama operasyonu yirmi kurtarma ekibini içeriyor ve düşürülen helikopteri bulmak için belirsiz sayıda insansız hava aracı gönderildi.

İlk raporlar

Cumhurbaşkanı’nın konvoyunda bir helikopter kazası olduğuna dair ilk haberler sosyal medyada ortaya çıktı ve yerel medyada hızla ilgi gördü. Başlangıçta, devlete bağlı Mehr haber ajansı, Reisi’nin kötü hava koşulları nedeniyle Tebriz’e arabayla gitmeye karar verdiğini ve güvende olduğunu öne sürdüğünü bildirdi.

Ancak bu haber daha sonra devlet televizyonunun Reisi’nin gerçekten de olumsuz hava koşulları nedeniyle “sert iniş” yaşayan kayıp helikopterde olduğunu doğrulamasının ardından geri çekildi.

“Sert iniş”, genellikle olumsuz hava koşulları, pilot hataları veya mekanik arızalar nedeniyle bir uçağın amaçlanandan daha güçlü bir şekilde indiğini gösteren teknik bir havacılık terimidir.

Potansiyel helikopter sorunları

Söz konusu helikopter modeliyle ilgili ayrıntılar açıklanmazken, İran’ın helikopter filosunun 1979 İslam Devrimi öncesine dayanan modeller içerdiği biliniyor.

Onlarca yıl süren yaptırımlar ve mali kısıtlamalar, bakım ve yedek parça tedarikini zorlaştırdı ve bu uçakların uçuşa elverişliliğini potansiyel olarak etkiledi.

HELİKOPTER KAZASINDA ÖLEN İRAN CUMHURBAŞKANI İBRAHİM REİSİ KİMDİR?

Okumaya devam et

GÜNCEL

TurkNet’ten 19 Mayıs’a Özel Film: ‘Işığım Atatürk’

Türkiye’nin yeni nesil internet servis sağlayıcısı TurkNet, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı, başarı öyküsü yaratmış gençlere yer verdiği ve ‘Atatürk bugün hayatta olsaydı bize ne söylerdi’ sorusuna yapay zeka teknolojisi ile yanıt aradığı ‘Işığım Atatürk’ filmiyle kutluyor.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya standartlarında hızlı interneti herkes için erişilebilir kılmayı hedefleyen TurkNet, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’na özel, gerçek hikayeler ve onların gerçek sahiplerinin rol aldığı bir film hazırladı.

Kaju İstanbul tarafından çekilen ‘Işığım Atatürk’ filminin senaryosu ve fikrinin tamamı TurkNet çalışanlarına ait. 19 Mayıs’a adanmış olan filmin en önemli özelliği ise Atatürk’ün gençliğe miras bıraktığı eserler ile son yıllarda gençler üzerinde yapılan araştırmalar ışığında ‘Atatürk bugün hayatta olsaydı gençlere ne söylerdi?’ sorusuna yapay zeka araçları eğitilerek yanıt aramış olması.

Gül Sağır Aydın; ‘Gençler harekete geçmek için sabırsızlanırken TurkNet de onlara ihtiyacı olan hızı sunuyor

TurkNet’in Büyümeden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı (CGO) Gül Sağır Aydın projenin çıkış noktasını şu sözleri ile anlattı: ‘Gençlerin özgürlük, fırsat eşitliği ve istihdam gibi konulardaki endişeleri, yapılan tüm araştırmalarda sıkça ortaya konuluyor. Ancak aynı araştırmalar, gençlerin dünyanın daha iyi bir yer haline geleceğine olan inançlarının yetişkin bireylere kıyasla %50 daha fazla olduğunu ve artan krizlere karşı harekete geçmek için sabırsızlandıklarını gösteriyor. Filmde TurkNet’in, gençlere keşfetme, öğrenme ve kendilerini ifade etme gücü veren güvenli ve hızlı internet bağlantısı sağlama konusundaki kararlılığını vurgulamak istedik ve destekleyici-geliştirici bir topluluğun rolünü sembolize eden bir senaryo üzerinde çalıştık’.

Gençleri #IşığımAtatürk hashtag’i ile hikayelerini paylaşmaya davet ediyoruz’

‘Gençlere imkan verildiğinde tutku ve motivasyonla neler başarabileceklerini gösteren bu projede, Atatürk’ün ilkelerine ve inkılaplarına rehber olarak bakmanın önemini hatırlatıyoruz’ diyen Aydın film hakkında ise şu bilgileri verdi: ‘Filmde TurkNet’in her daim gençlerin yanında olma misyonu çerçevesinde destek verdiği gençler rol aldı ve hikayeleriyle hayallerini gerçekleştirmek isteyen herkese ilham oldu. Projedeki amacımız, başarının uzak ve çok zor kazanılan bir hedef olmadığını, her birimizin küçük ya da büyük hayalinin kıymetli ve ulaşılabilir olduğunu vurgulamak. Bu sebeple tüm gençleri #IşığımAtatürk hashtag’i ile onlara adanmış bu özel günde başarı ve hayallerini paylaşmaya davet ediyoruz.’

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.