“OCAK AYINDA SEÇİM EKONOMİSİNE GEÇİLMESİYLE BERABER ÜÇ HANELİ ENFLASYONU GÖREBİLİRİZ”
Tehlikeli bir patikadayız diyorsunuz, yani üç haneli enflasyon görür müyüz?
Evet, bu anlayışla görürüz. Zaten üretici fiyatlarında de gördük. Gelecek ocak ayından seçim ekonomisi güdülecekse bunu görmememiz için sebep yok. O nedenle biz enflasyonu temel ekonomik meselelerden biri olarak gördük, programda da yer verdik. En önemli ayak para politikası, sonra maliye politikası.
Peki ne yapacaksınız bu ayaklarda? Örneğin para politikası cephesinde faiz artışı beklemeli miyiz?
Evet, mutlaka beklemeniz lazım, bir faiz artışı gerekiyor. Ancak şunu belirtmeliyim, faiz artırmak demek, Türkiye’de uygulanan faizlerin artışı anlamına gelmeyebilir. Şunu kast ediyorum: Şu anda Merkez Bankası faizi yüzde 12. Merkez Bankası faizi 12 iken kredi faizleri iki hafta önce 40’lardaydı. Merkez Bankası’nın itibarlı olması, kendi faiziyle orta ve uzun vadeli faizi etkilemesi ve kendi politika faizi etrafına tüm faizlerin şekillenmesini sağlar. Bu yapılamadığında istediğiniz kadar “ben faizi düşük tutuyorum” deyin toplumu vatandaşı yüksek faize mahkum ediyorsunuz.
“TEK HANELİ ENFLASYON İÇİN EN AZ İKİ YIL GEREKLİ”
İktidardasınız ve faizi artırdınız. Enflasyonu da şu anki haliyle devraldınız yani yüzde 80. Hedeflemeniz ne olacak bu durumda?
Yüzde 80’ele aldığımızı varsayıyorsak, bence tek haneye gidebilmek için en az iki seneye gerekiyor. Geçen yıl bu zaman bunu konuşuyor olsaydık çok rahat bir yıl derdim. Geçen yıl bu zamanlarda yüzde 18 enflasyonla bunu konuşuyor olurduk. Bu iki yılın ilk yılı toplumsal uzlaşıyı toplamakla geçebilir.
Hükümet faiz artışının gerekçesi olarak ihracatta Çin modeli dediği ve liranın değer kaybına dayanan modelle gitmişti. O zaman bu model terk edilecek , peki ihracat ne olacak?
Şu anki ekonomi yönetiminin uyguladığına model demek iltifat olur, buna girişim diyorum ki çoktan başarısız oldu. Bu aslında 21 Aralık’ta, Kur Korumalı Mevduat Hesabı’nın (KKM) ilanıyla başarısız oldu. Bu başarısız politikaya bir devlet garantisi verildi, onunla bu günlere ülke taşındı. Değindiğim, faiz artışı, güven artışını sağlayacak, ardından yabancı sermaye girişi olacak, yani Türkiye’ye birkaç sene nefes aldıracak bir dönem. İhracattaki duruma bakarsak, Türkiye ucuz ve katma değeri olmayan bir ihracat yapıyor. Rekabetçiliğini kaybediyor. Kur bu kadar artmasına karşın ÜFE ile bakarsak reel kur endeksi 2021’in başından daha geride. Şu anda ihracatçının rekabetçiliği kalmadı. Kurun yüzde 30-35 artacak ki geçen yılın 21 Aralık seviyesine gelebilsin.
“KKM YÜZDE YÜZ YANLIŞ BİR ADIMDI, HEMEN KALDIRILMASI LAZIM”
Model KKM ile çöktü dediniz. Hem siyasi partiler hem ekonomi uzmanları arasında KKM ile ilgili tartışmalar var. Destekleyenler kadar karşı çıkan da var. Siz ne diyorsunuz, KKM yanlış bir adım mıydı?
Yüzde yüz yanlış. KKM’nin hemen kaldırılması lazım. Bu kadar döviz girdi, bu KKM kaldırırsanız bu döviz talebine neden olur ve kuru artırmaz mı diyeceksiniz? Aslında burada şuna dikkat etmek gerekiyor, bir hükümet değişikliği kredibilite artışıyla beraber Türkiye’ye gelen yabancı sermaye ve yerli yatırımcıların da Türk lirasına güven duyduğu dinamik yaratacak. Ben hemen kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii tek başımıza iktidara geldiğimizi varsayarak hemen kaldırılmalı zamana yayılması tehlikeli olur. Hemen derken vadesi gelenler beklenir ama bir politika olarak tarih belirlenir o tarihten sonra KKM kalmaz.
Ekonomi konusunda üstünde durulması gereken bir nokta da ücretler. Ücretlerin yetersizliği öyle bir seviyeye vardı ki hükümet asgari ücreti temmuzda artırmak durumunda kaldı. Programınızda asgari ücretin insani bir seviyeye çekilmesinden bahsediyorsunuz. Ne demek bu, ne yapacaksınız asgari ücreti?
Türkiye’de şöyle bir sorun var: herkesin asgari ücretlileşmesi. Ama daha önemli sorun, ortalama ücretin de asgari ücrete yakınsaması. AKP 2002’de iktidarı devraldığın ortalama ücret iki asgari ücrete denkti. Şimdi ortalama ücret 1,2 civarında bir asgari ücrete denk geliyor. 2022 rakamları açıklanınca 1,1’e kadar gerileyecek. Dahası asgari ücretin kendisi de eriyor, veriler de bunu teyit ediyor. Emeğin aldığı pay düşüyor. Ama aslında güç gücünde düşüş olmuyor. Şirket karlarında artış var, ama onu açıklayacak kadar değil. Açıklayacak olan ortalama ücreti yakınması.
“EYT BİR ERKEN EMEKLİLİK TALEBİNDEN ÖTE YOKSULLUK SORUNU”
EYT dediniz, parti programınızda da bu vardı. Oradan devam edelim, hükümet de seçimle beraber “bu konuda çalışmam var” dedi. Siz ne yapacaksınız EYT ile ilgili?
EYT dernekleriyle çalıştık, bağımsız bir araştırma kuruluşuna da EYT’liler ilgili bir araştırma yaptırdık. Hükümet emeklilikte yaşa takılanların durumu ve kaç kişi olduklarını açıklamıyor. Orada da şeffaf değil. Dernekler de ancak tahmin yürütüyor yalnızca. Verilere dayalı bir çözüm sunduk. EYT, bir erken emeklilik talebinden daha öte bir yoksulluk sorunu. İstihdam piyasasının böylesine daralmışken, gençler dahi işsizken, 45-50 yaşındaki insanların bir daha istihdam piyasasına katılmasının zor olduğunu kabul etmek gerekiyor.
Üç kademli bir öneri sunduk. Bu öneriyle milli gelirin binde sekizi kadar her yıl bütçeye ekstra yük binecek, ancak bu 6-7 yıllık bir dönem için geçerli. Ondan sonra sıfırlanacak. Aslında EYT sorunu bir ‘curve’ sorunu . 2024-2025’te zaten emekli olmaya hak kazanacaklar ve bu bitecek. Aslında milli gelirin binde 8’i bugün itibariyle sene başındaki bütçe olarak 100 milyarlık bir rakam. Böylece sorun kökünden çözülecek. Bütçe kaynağı yaratılacak, SGK’dan herhangi bir kaynak çıkmayacak.