Connect with us

EKONOMİ

Korkut BORATAV: ‘Tek kutuplu dünya’ yok olurken…

Yayınlanma:

|

Donald Trump’un 2’nci ABD Başkanlığı, sadece ülkesinde değil, uluslararası ilişkilerde de bir dizi çalkantı yaratarak başladı. Çalkantıların ilk  boyutunu “ABD’de Trump-Musk Faşizmi” başlığı altında kuşbakışı gözden geçirmiştim (soL Haber 21 Şubat 2025).

Bu yazı, çalkantıların ikinci boyutu, dünya sisteminin ABD hegemonyasına dayanan “tek kutuplu niteliği” ile ilgilidir.

Trump, Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve Elon Musk’tan oluşan yeni ABD yönetimi, Rusya ile anlaşarak Ukrayna savaşından çekilmeye ve Avrupalıları yalnız bırakmaya kalkıştı. İki NATO müttefikine (Kanada ve Danimarka’ya) karşı toprak talepleri ileri sürmekte; Filistinlilerin topluca tehciri sonrasında Gazze’yi bir turizm cennetine (“Doğu Akdeniz Rivierası’na) dönüştürerek işletmeyi önermektedir.

Bu arada DTÖ kurallarını ve mevcut ticaret anlaşmalarını çiğnemekte; ABD’nin dış açık verdiği ülkelere karşı gümrük tarifelerini yükselterek bir dizi ticaret savaşı başlatmaktadır. Bu uygulamalar, dünya sisteminin yerleşik dengelerini bozmakta, istikrarsızlığa yol açmaktadır.

Bu ortama ışık tutan bir Amerikalı iktisatçıya odaklanmak istedim.

James K. Galbraith: Kapitalist kutuplaşmanın erken tarihi

Sermaye, doğası gereği “vatansızdır”. Kapitalizm de bu nedenle siyasal sınırlar içinde kalamaz. Dışarı taştığı coğrafyalara kendi üretim/mülkiyet ilişkilerini taşır. Bu dönüşüm çoğu kere kapitalizmde geciken ülkeleri sömürgeleştirerek gerçekleşir. Kapitalist dünya sistemi de eşitsizliğe ve bağımlılığa dayalı bir kutuplaşma içererek oluşur.

Trump-sonrası ABD’yi de dikkate alarak kapitalist dünya sistemindeki kutuplaşma aşamalarını inceleyen anlamlı bir katkı1, Amerikalı iktisatçı J.K.Galbraith’ten geldi. İlk kutuplaşma üretim ilişkilerinde kapitalizme, üretim güçlerinde sanayileşmeye dayanır. Siyasal yapı imparatorluklar içerir. Bağımlılık, ham madde, girdi olarak “kaynak sağlayan çevre” ile bunları sanayide işleyen “merkez” arasında gerçekleşmiştir. Marksist yazında bu ikilinin “artık aktaran” / “artığa el koyan” kutuplar arasında ifade edildiğine; ekonomik yöntemlerin ayrıntıyla incelendiğine değinelim.

İmparatorluklar, kolektif hegemonyanın odağını oluşturur. Kendi aralarında sürekli çatışırlar. Osmanlı, Çin, İspanyol imparatorlukları gibi kapitalist sanayileşmede geride kalanlar çok-kutuplu sistemin bağımlı-alt blokuna kayar. Bu ayrımla Galbraith, siyasal bağımsızlık içinde yaşanan “yarı-sömürgeleri” kastetmektedir.

İki kutuplu dünyanın Altın Çağı

Galbraith’e göre, bu çok kutuplu aşama, hegemonik kutuplar arasında “Çevre’yi paylaşma” mücadelesinin ürünü olan iki Cihan Harbi’ni yaşadı; büyük buhranı, Sovyet devrimini ve faşizmi de içererek 1945’te iki kutuplu bir dünya sistemine dönüşerek son buldu. Bir kutup SSCB liderliğinde sosyalist bloku; diğer kutup ABD ve müttefiklerini içerir. IMF, DB,  DTÖ/GATT gibi çok taraflı kurumlar aracılığıyla yürütülür.

Galbraith bu iki kutuplu dünyayı, “rekabetçi, nükleer risk de taşıdığı için tehlikeli, göreli olarak istikrarlı, bazı önemli özellikleri ile ilerici” olarak nitelendiriyor. Latin Amerika, Asya, Afrika’da güçlü bağımlılık ilişkilerinin süregeldiğini de vurguluyor.

Bu betimlemede Galbraith, 1945-1980 arasını içeren Altın Çağ’ın katkılarına haksızlık yapmaktadır. Bir kere dönem, II’nci Dünya Savaşı’nın galipleri arasında, ilerici özellikler taşıyan bir toplumsal uzlaşma sonunda inşa edilen Birleşmiş Milletler sistemi ile başladı; Güvenlik Konseyi dışında eşit üyeler içeren bu sistemin esneklikleri sayesinde fiilen üçüncü bir kutup da oluşturdu.

Bu dönemin belirleyici özelliği, dünya sistemi içinde siyasal sömürgeciliğin tarihe karışması oldu. Bağımsızlaşan yeni devletler, BM üyeliği içinde dünya siyasetine katıldılar. Çin, Hindistan, Yugoslavya, Mısır ve Endonezya’nın liderliği ile oluşan Bağlantısız Ülkeler bloku bu dönemde uluslararası siyasette belli bir ağrılık taşıdı. Aynı ülkelerin BM’de uluslararası ekonomik ilişkilere ilişkin önerilerini inşa ve müzakere eden 77’ler Grubu küçümsenmeyecek önem kazandı. BM sistemi içinde gelişmekte olan ülkelere özel ayrıcalıklar bu sayede tanımlandı; yerleşti.

Tek kutuplu dünya: Ekonomik bilanço

Galbraith, iki kutuplu dünya sisteminin 1989 sonrasında SSCB ve Doğu Avrupa’da komünist rejimlerin tarihe karışmasıyla son bulduğunu vurguluyor. Komünist Parti yönetimini koruyan Çin, bu çöküntünün dışında kaldı; dinamik, esnek stratejiler izleyerek bu dönemin “yükselen ekonomik gücü” oldu. Yeni dünya düzeni böylece. ABD hegemonyasında tek kutuplu bir sisteme dönüştü.

Galbraith’e göre tek kutuplu bu dönem içsel bir çelişki içermektedir. Hegemonik gücü sürdürme mekanizmaları, ABD’nin ekonomik olarak zayıflamasına da yol açmıştır. Hegemonyanın temel ekonomik aracı olan finansal altyapı, ABD dolarının güçlü, değerli olmasına dayanmaktaydı. Bu gereksinim ABD’nin ucuz ithalata bağımlılığını artırdı. “20’nci yüzyılın ortalarında Amerikan gücünün temelini oluşturan sanayi tabanı bu nedenle fiilen felce uğradı.”

Galbraith’e göre ABD hegemonyasına dayalı tek kutuplu bir dünya, artık sürdürülemez. Avrupa’nın durumu daha da kötüdür. BRICS ve Çin’in yükselen güçleri karşısında çok kutuplu bir dünyaya uyum gerekecektir. “Sanayideki gerileme, Amerikan işgücünün teknik yeteneklerini aşındırmıştır. Bugünkü istihdam, hizmet sektörüne alışmış çok sayıda profesyonel ile teknoloji ve finansta yer alan az sayıda seçkine dayanmaktadır.”

“Amerika’nın dramı, seçkinlerin dünyayı denetleyebilmek için güçlü dolara  dayalı finansal konumun zorunlu olduğu saplantısından kaynaklanıyor. Bu bayatlamış ideolojik tutumun terkedilmesi; finansta, teknolojide, sanayide, askerî alanda yer alan seçkinlerin, yeni ve daha gerçekçi bir kuşakla yer değiştirmesi gerekiyor.” 

“Yeni kadroların, ülkenin fiziksel ve insan gücünü yeniden yapılandırmaya çalışmaları ve bunu da ülkenin sosyal kazanımlarını parçalamadan gerçekleştirmeleri gerekiyor. İlk adım, çok kutuplu bir dünyanın ne anlama geldiğini ve nasıl sağlanabileceğini kavramak olacaktır.”

ABD hegemonyasının kanlı bilançosu

Galbraith, bu tespitleri ile tek kutuplu dünya sisteminin ABD ve Batı ekonomilerindeki ekonomik sonuçlarını ve alternatiflerini özetliyor. Bunlardan hemen önce, (adeta parantez içinde) önemli bir vurgulama daha yapıyor: Tek kutuplu dünyanın yol açtığı ekonomik sorunlara karşı ABD’nin ürettiği “ekonomi dışı” çözüm yöntemine işaret ediyor: ABD’nin askerî gücü, ekonomik gücün erimesini telafi etmek için kullanılmış; bir anlamda ekonomik zafiyeti ikame etmiştir: “Afganistan, Irak, Orta Doğu   savaşları, hayalî bir güç göstergesi olarak kullanıldı; ama gerçek hayatta bunların karşılığı yoktur. Bu zafiyet şimdi Ukrayna’da kaynak zenginliğini [hedeflemekte]; sınaî ve askerî bir dünya gücü olarak öne çıkan Rusya’ya karşı sınanmaktadır.”

Bu vurgulama, Amerikalı iktisatçının tek kutuplu dünyaya karşı temel karşıtlığının nedenini de örtülü olarak içeriyor. Bu dönemde “askerî gücün” nasıl öne çıktığını hatırlatarak Galbraith’in olası gerekçesini de açıklayabiliriz:

20’nci yüzyılın sonunda ABD liderliğinde NATO’nun ve Avrupalı müttefiklerinin eski Yugoslavya’da başlattıkları askerî müdahale, 21’nci yüzyıl başında farklı bir coğrafyada “teröre karşı savaşa” dönüştü. Sonraki çeyrek yüzyıl içinde Orta Doğu ve Afganistan’da kanlı rejim değiştirme operasyonlarını içerdi; bugünlerde Filistin’e ve yeniden Suriye’ye ulaştı; hâlâ son bulmadı. Balkanlarda başlayan savaşların son aşaması da Ukrayna’da Rusya’ya karşı sürdürülmektedir; askerî bir yenilgiyle noktalanmak üzeredir.

İnsanî bilançosu, milyonları aşan ölümlerdir. Savaş mağdurlarına neoliberal şokların Afrika’da, Latin Amerika’da yarattığı ekonomik mağdurlar katılmakta; çoğalarak göçmenlere dönüşmekte; Türkiye’den, Akdeniz’den Batı Avrupa’ya; Meksika sınırından ABD’ye akmaktadır. Batı toplumlarındaki ekonomik ve ciddi siyasal sonuçlarını gözlüyoruz.

Niyeti ne olursa olsun Trump, bu ortamın kaynağı olan ABD hegemonyasını baltalamaya başladı. Sonuçlarının bugünden daha kötü olması beklenemez.

  • 1 James K. Galbraith, “Is Europe still a model for BRICS in the new multipolar world?”, vox euro, 23.II.2025

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EKONOMİ

Güler: “Batma noktasına gelen ama farkında olmayan işletmeler var”

Maliyet baskısının her geçen gün arttığını ifade ederek, üretim tarafındaki sıkışmaya dikkat çeken Eskişehir Ticaret Odası Başkanı Metin Güler, “Üretim devam ediyor gibi görünüyor ama aslında firmalar farkında olmadan kaybediyor. Bu çok tehlikeli bir tablo. Eskiden zarar ettiğimizi bilirdik, şimdi çalışırken batma noktasına gelen ama bunun farkında olmayan işletmeler var” açıklamasında bulundu.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Eskişehir Ticaret Odası (ETO) Başkanı Metin Güler, son dönemde artan faiz oranları, yükselen maliyetler ve küresel ekonomik belirsizliklerin iş dünyasında ciddi tedirginlik yarattığını belirterek, mevcut ekonomik koşulların işletmeleri sürdürülemez bir yapıya sürüklediğini söyledi. Güler, özellikle birim başı maliyetlerdeki hızlı artışa dikkat çekerek, birçok firmanın çalışırken zarar ettiğini fark edemediğini ifade etti.

ETO’nun nisan ayı olağan meclis toplantısında konuşan Metin Güler, son dönemde ekonomik dengelerin bozulduğunu ve bunun işletmelere doğrudan yansıdığını açıkladı. Güler, “Uzun süredir alıştığımız bir sistem vardı ve iş dünyası bu düzene güvenmeye başlamıştı. Ancak son süreçte yaşananlar hepimizde bir şok etkisi yarattı. 2013’ten sonra ekonomide bir yön vardı, yatırımcı ona göre karar alıyordu. Bugün gelinen noktada, 46’ya yükselen politika faizi ve bunun getirdiği finansal baskılar nedeniyle işletmelerin dengesi bozuldu. Bu süreci yönetmek iş camiası için hiç kolay olmayacak” dedi.

Dünyadaki gelişmeleri de değerlendirerek küresel belirsizliklerin Türkiye ekonomisini doğrudan etkilediğini sözlerine ekleyen Metin Güler, “Dünyada enteresan bir ekonomik savaş yaşanıyor. Bu ortamdan etkilenmememiz mümkün değil. Türkiye olarak bu tabloda yeni bir pozisyon almak zorundayız. Üretmeden, para kazanmadan yol kat etme şansımız yok. Bu tüm işletmeler için geçerli. Firmaların karlılığını artırmak için yeni mekanizmalar geliştirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

“İnşaat sektörü kilitlendi, Eskişehir’e yatırım gelmez”

Eskişehir ekonomisini doğrudan etkileyen konulardan birinin konut piyasasındaki daralma olduğunu belirten Güler, yatırımcının yeni projelere başlamaktan çekindiğini söyledi. Metin Güler, sözlerine şöyle devam etti: “Eskişehir’de konut piyasası sıkışmış durumda. Kiralar çok yüksek, şehir pahalı hale geldi. Müteahhitler artık yüzde 50-55 kâr oranıyla masaya oturuyor. Bu da satış fiyatlarından kiralara kadar zincirleme bir etki yaratıyor. Yeni konut alanları ve arsa üretimi şart. Yoksa bu maliyetlerle Eskişehir’e yatırımcı gelmez.”

ABDULLAH SÖNMEZ- Ekonomim

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Prof. Dr. Esfender KORKMAZ: Ekonomik Sorunlar Artacak

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında, Trump’ın getirdiği ticaret gerilimleri, Ortadoğu, Hindistan – Pakistan, Putin ve Rusya’nın tutumu gibi jeopolitik belirsizlikler ile gelişmekte olan ülkelerde dış borç temerrüt riskinin artması, iktisadi konjonktürü olumsuz etkilemiştir. Küresel büyüme oranı da yüzde 2 ve altında olacaktır.

Türkiye ise, riskler açısından sıkıntılı bir döneme girdi. Ekonomi yönetimine ve makro verilere bakarsak, ekonomik istikrar sorunu artacaktır.

Bir ülkede istikrarın sağlanması ve doğru çözümler için, mevcut konjonktürü doğru değerlendirmek ve verileri doğru tespit etmek gerekir.

1- Kuru laf karın doyurmaz

Bloomberg’de dün sabah Mehmet Şimşek konuştu. Türkiye’de yaşamayan ve Türkiye’yi tanımayan birisi televizyona bakınca, her şey güllük gülistanlık zanneder. Gerçekte ise iyi niyet ve optimistlik motivasyonu yükseltir; ancak aynı zamanda gerçekler çok farklı ise fahiş hatalara neden olur.

Mehmet Şimşek’in söyledikleri ve iyi niyeti, Türkiye gerçeklerinden çok farklıdır.

Bütçe kaynakları üretken yatırımlara gidecek diyor.

Ama bütçe açıkları artıyor. Bütçenin yüzde 55’i transfer harcamalarına gidiyor. Bu harcamalar zaten üretken değil. Yüzde 45’i cari harcamalara ve yatırımlara gidiyor. Ancak cari harcamalarının da büyük bir kısmı personel harcamalarına gidiyor. Yatırımların payı yüzde 7 dolayındadır. Bakan personel harcamalarından mı kısacak? Yahutta Cumhurbaşkanlığı harcamaları ve diyanet harcamalarını mı kısacak da üretken yatırımlara yönlendirecek? Zaten baştan beri mali disiplin dedi ve fakat bütçe açıkları arttığı gözlemleniyor.

Yerli ve yabancı sermaye yatırımlarına yüksek teşvikler verilecek diyor.

Teknoloji yatırımları desteklenecek diyor. İhracat teşvikleri artacak diyor. Ama yatırım yapılması için hukuki altyapı olması gerekir. Hukuki altyapı sorulunca benim konum değil diyor. Hukuki altyapı ve güven olmazsa, yatırım ortamı olur mu? Zaten artık doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi de azaldı.

Cari açık düşecek diyor?

Cari açığın temel nedeni, üretimde yüksek oranda ithal girdi kullanmamızdır. Yatırım ortamı olmayınca ve içerde ithal ikame yatırımları yapılmayınca cari açık kalıcı olarak düşmez.

Mehmet Şimşek, umudunu Euro -dolar paritesinin yüzde 10’u geçmesine bağlamış.

‘’Kamu iç ve dış borcunun GSYH’ya oranı düşük, yüzde 25’tir.‘’ diyor.

Bir defa iç ve dış borçların ekonomik etkileri farklıdır. Bu oran yalnızca finansman açısından anlam ifade eder. Kaldı ki ülkenin dış borçları önemlidir. İster devlet ister özel sektör olsun dış borçlar için dövize ihtiyaç vardır. Temerrüt sorunu ve kriz sorunu da döviz ihtiyacından dolayı ortaya çıkıyor.

Yetişmiş işgücü Türkiye’nin sermayesi diyor.

Ama beyin göçünden haberi yok galiba. Eğitimde dünyadan ne kadar geri düştüğümüzü de göremiyor.

Kayıt dışılıkla mücadele ediyoruz, diyor.

Ama ödemeler bilançosuna göre geçen sene ocak-şubat 2 aylık dönemde net hata ve noksan kaleminden kaynağı belirsiz döviz çıkışı 309 milyon dolar iken bu sene aynı iki ayda 2 milyar 549 milyon dolar oldu. Kayıt dışı çıkan döviz 8 kat artmış.

Ekonomi yönetimi gerçekleri göremezse, etkili çözümler de üretemez.

Bu kadar badireden sonra toplum Ziya paşanın meşhur sözünü benimsedi:

Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde

2- Doğru veriler yoksa, çözüm de yoktur.

TÜİK Mart ayı işsizlik verilerini açıkladı. İşsizlik oranı yüzde 7,9‘a gerilemiş görünüyor. Dahası işsizlik her yıl düşüyor. 2019 yılında 14,1 iken şimdi yarı yarıya düştü demektir. Bu demektir ki ekonomi yönetimi telaşlanmasın. Ama bu veriler, ister farklı iş tarifleri nedeni ile olsun, ister yanlış yorumdan olsun, Türkiye gerçekleri ile uyuşmuyor.

2021 mart ayında TÜİK’e göre işsiz sayısı 4 milyon 190 bindir. 2025 Mart ayında bu sayı 2 milyon 807 bine gerilemiş. Ne var ki, TÜİK’in işsiz saymadığı iş aramayanlar ve fakat iş bulsalar hemen başlayacak olanlarla iş bulma umudunu kaybedenler sayısı da aynı dönemde 3 milyon 615 binden 4 milyon 300 bine çıkmış. Eğer işsizliği çözmek istiyorsak, 2807 kişiye değil, 2807 artı 4300 eşittir 7 milyon 107 bin kişiye göre çözüm geliştirmemiz gerekir.

Dahası, 2021 mart ayında yüzde 10,1 olan işsizlik oranı yüzde 2,2 azalarak şimdi 7,9’a gerilerken, atıl işgücü oranı aynı dönemde yüzde 6,9 oranında artarak, 21,9’dan yüzde 28’e yükselmiş.

3- Gidişatı doğru okumak zorundayız.

Ekonomi yönetimi istikrar programı yapmadı ve ekonomiyi yalnızca algıyla yönetmeye çalışıyor. Bu nedenle üretici ve tüketiciye güven ve umut vermedi.

İç siyasette tutuklamalar, ekonomik ve sosyal gidişatı bozdu, negatif beklentiler oluştu.

Merkez Bankası anketinde hane halkının 12 aylık enflasyon beklentisi yüzde 59,3’tür.  Beklentiler gerçekleşmeyi de negatif etkiler.

MB faizleri artırdı ve döviz sattı ve fakat dolarizasyonu engelleyemedi. 19 Mart 2025 tarihinden sonra döviz tevdiat hesapları 9 milyar dolar arttı. 14 Mart haftasında yüzde 40,26 olan döviz mevduat oranı da 18 Nisan haftasında yüzde 42,5’e çıktı.

Sanayi üretimi geriledi. 2021 baz yılına göre 2024 şubat ayında 103,1 olan endeks, 2025 şubat ayında 97,7 ye geriledi.

İSO PMİ endeksi 50 altına geriledi ve 48,3 oldu.

İlk çeyrek GSYH verileri açıklanmadı ve fakat gözlemlerimiz özel sektör yatırım yapmıyor.

Dış borçlarda temerrüt riski arttı. Çünkü CDS oranı yükseldi. Özellikle yabancı bankalardan her gün çok sayıda vatandaş başka ülkelerden vize veya vatandaşlık için yurt dışında gayrimenkul alıyor ve döviz gönderiyor.  Cari açık geçen yıla göre arttı.

13 Mart 2025 bu köşede, yanlış bir siyasi karar olursa, sıcak para çıkar, kriz derinleşir dedim. Sıcak para çıkıyor. Dahası, doğrudan yabancı yatırım sermayesi de satıp çıkıyor. Döviz talebi artıyor. Yeni bir kur şoku daha yaşayacağız.

En risklisi de siyasi kararlarda ekonominin dikkate alınmıyor olmasıdır. Üretici ve tüketici mevcut krizin derinleşeceğini bilmeli ve önlem almalıdır.

esfenderkorkmaz.com

Okumaya devam et

EKONOMİ

Boğaziçi Üniversitesi, Finans Zirvesi 2025’i düzenleyecek

Boğaziçi Üniversitesi, 10-11 Mayıs’ta düzenleyeceği Finans Zirvesi 2025 ile Türkiye’nin önde gelen finans aktörlerini bir araya getirecek

Yayınlanma:

|

Yazan:

Boğaziçi Üniversitesi, 10-11 Mayıs’ta düzenleyeceği Finans Zirvesi 2025 ile Türkiye’nin önde gelen finans aktörlerini bir araya getirecek.

Üniversiteden yapılan açıklamaya göre, ‘Belirsizlik Çağında Finansal Dönüşüm’ temasıyla düzenlenecek zirve, para politikası, bankacılık, yatırım dinamikleri, finansal teknolojiler ve dijital dönüşüm gibi başlıklarda çok sayıda üst düzey ismi buluşturacak.

Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te yer alan Albert Long Hall’de iki gün boyunca sürecek zirve, Türkiye’nin finansal geleceğini şekillendirmeyi hedefleyen politikaların, uluslararası gelişmeler ışığında değerlendirileceği stratejik bir platform niteliği taşıyor.

Zirvenin ilk gününde, Türkiye ekonomisinin mevcut durumu, para politikaları, küresel sermaye akışları, bankacılık ve finansal teknolojiler gibi konular ele alınacak. İkinci gününde ise Türkiye sanayi ve enerji sektörlerinin değişen küresel finansal mimari çerçevesinde dönüşümü, iş dünyasının belirsizlik ortamında dayanıklılığı ve yatırım fonları başlıkları öne çıkacak.

Boğaziçi Üniversitesi, ulusal ve uluslararası medya organlarının yoğun ilgisiyle takip edilecek zirveyle bilgi üretiminde öncü rolünü sürdürüyor. Finans Zirvesi 2025, üniversitenin akademik, kamusal ve sektörel gündeme yön verme kapasitesinin de önemli bir göstergesi olacak. Akademisyenler, karar vericiler ve özel sektör temsilcileri, iki gün sürecek bu buluşma kapsamında ortak akıl üretme, stratejik fikir paylaşımı ve çok yönlü işbirlikleri geliştirme fırsatı bulacak.

Cumhurbaşkanlığı Yatırım ve Finans Ofisi, Sermaye Piyasası Kurulu, Merkez Bankası ve Türkiye Varlık Fonu gibi kurumların üst düzey temsilcileri, Türkiye’nin küresel finans sistemindeki yeri ve hedeflenen konumu üzerine sunumlar gerçekleştirecek.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.