Günümüz çocuk yazınında yoksulluk artık yazılmıyor. Bu eksiklik fark edilmiş olmalı ki bir yayınevi Yaşar Kemal’in Kalemler adlı öyküsünü müstakil, resimli bir kitap olarak basmış.
Öyküyü özetlemek gerekirse:
İstanbul’da bir çöp toplama alanında çalışan bir çöpçü çöplerden çıkardığı kalemleri ilkokula giden çocuklarına getirir. Neredeyse her gün baba evine çocukları için değişik değişik kalemler getirir. İlkokula beşinci sınıfa giden kızı Neriman bu kalemleri okula götürüp sınıf arkadaşlarına göstermek için tutuşur. Ancak bu kadar değişik ve çok sayıda kalemi nereden, nasıl edindiği sorusuna nasıl bir cevap vereceğini bilemez. Babasının çöpçü olduğunu ve kalemleri babasının çöpten getirdiğini ölse bile söylemek istemez. Kafasından makul bir beyaz yalan uydurarak bir çanta dolusu kalemi sınıfa getirir, arkadaşlarına gösterir. İsteyenlere kalemlerden dağıtır. Arkadaşlarına karşı üstün olabileceği bir şey bulmuştur Neriman. Ve çok mutludur. Ancak mutluluğu uzun sürmez. Okulda bir öğrenci Neriman’ın kalemini çaldığı şikayeti üzerine duruma öğretmen ve müdür el atar. Soruşturmadan sonra çöpçü adamın ilkokula giden kızı Neriman kalem hırsızı ilan edilir ve okuldan kovulur. Ailenin düzeni de altüst olur, oturdukları evden taşınmak zorunda kalırlar.
Yaşar Kemal sınıf farklarını, yoksulluğu bir çocuğun dünyasındaki yansımaları üzerinden gerçekçi bir biçimde anlatır. Öğretmenin, müdürün ‘‘acımasızlığı’’ karşısında Neriman’ın naifliğini ve babanın çaresizliğini yüreklerimize çakar. Sedat Girgin’in resimleriyse Neriman’ın sıkışmışlığını, bu arada, kısa süreli mutluluğunu da ve de babasının işini ve kalemlerin kaynağını saklamak isterken duyduğu ezilmeyi aktarmakta işlevseldir.
Öykünün açılış paragrafında anlatıcı ‘‘Çöplüklerin şehirler için sadece gerekli değil, niçin bu kadar önemli olduğu hiç aklınıza geldi mi?’’ sorusuyla okuyucuda bir merak uyandırır. Ve oradan, tahmin edilmesi kolay olmayan bir biçimde çöplerle kalem arasında bir ilişki kurar. Çöpler arasından çıkarılıp kullanılabilecek eşyalar üzerinden böyle bir hikaye kurmakta Yaşar Kemal gibi bir ustanın yapabileceği bir şeydir, diyelim.
Anlatıcı Rüstem Çavuş’un ailesinin başına gelenleri öğrendikten sonra kızgınlığını ‘‘kalleş, aşağılık, acımasız’’ gibi sert sözcüklerle duyurur öykünün kapanış paragrafında.
Ben çöplükleri iyi bilirim. Rüstem Çavuştan dolayı. Çöplükler, şehirlerin tıpı tıpına aynasıdır… Bir şehir pisse, aşağılıksa, kalleşçe, acımasızca o şehrin çöplükleri bin misli daha pis kokar. Leş gibi… İstanbul şehrinin çöplüklerine martılar konar, çöplüğün üstü apak olur. Ve bu murdar çöplük martıdan gözükmez olur. Haa, bir de renk renk kalemler çıkar İstanbul çöplüklerinden… Altın yüzük çıktığı da olur.