Connect with us

BANKA HABERLERİ

McKinsey : 2021 ve sonrasına yön verecek trendler

Yayınlanma:

|

Pandemi şartları tamamen geride kaldığında, oluşacak yeni normalin 2019’un hâkim koşullarına geri dönmek anlamına gelemeyeceğine vurgu yapan McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi, 2021 ve sonrasına yönelik trendlerle ilgili yaptığı açıklamada; “McKinsey olarak, COVID-19 salgınının, Nisan 2020’de ‘ekonomik ve sosyal düzende ciddi bir yeniden yapılanma’ getirebileceğini belirtmiştik. Bugün aşılama çalışmaları hızla sürüyor. Pandemi bir günde geride kalmasa da yeni normalin bu sene ya da önümüzdeki sene oluşacağı konusunda, dikkatli bir şekilde iyimser olmak mümkün. Bu çerçevede, 2021’in dönüşüm yılı olması bekleniyor. 20’nci yüzyıldan bahsederken kullanılan ‘savaş öncesi’ ve savaş sonrası’ terimleri gibi pandemi de muhtemelen bu yüzyıl için önemli bir mihenk taşı olacak. Gelecek nesiller, tanımlamalarında, ‘COVID-19 öncesi’ ve ‘COVID-19 sonrası’ dönemlerden bahsedecek. Kurumlarda, iyi liderlik, dijital üretkenlik, sürdürülebilirlik, inovasyon, işimizin geleceği ve paydaş kapitalizmi trendleriyle açıkladığımız değişimlerin uzun vadede kalıcı bir temel oluşturması mümkün. Gelecek planlarımızı yaparken 2021’in ve ötesinin şekillenmesinde etkili olacağını öngördüğümüz 13 trendi dikkate almamızın önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.

Küresel Ekonomi Trendleri

1. Güvenin geri dönüşü

Tüketicilerin de geri dönmesini sağlayan bu trendle, harcamaların artması bekleniyor. Biriken talebin açığa çıkışı, daha önceki bütün ekonomik krizlerde olduğu gibi, bir ‘intikam alışverişi’ hareketine neden oluyor. Pandemiden en çok etkilenen hizmet sektörü; özellikle restoranlar ve eğlence mekanlarının, bu geri dönüşte, diğer sektörlere göre öne çıkacağı tahmin ediliyor. McKinsey uzmanları, tüketicilerin geri dönüş sürecinin, ülkeden ülkeye de farklılıklar göstereceğini ortaya koyuyor. 

2. Tatil amaçlı seyahatlerin yeniden başlaması

Uluslararası seyahatte, pandemiye bağlı sınır kısıtlamaları nedeniyle kriz sürse de Çin’de otel doluluğu ve yurt içi uçuşlardaki yolcu sayısı, Ağustos sonunda geçen seneki seviyelerinin yüzde 90’ını geçti. Ekim’deki Altın Hafta tatili sırasında, 2019’a oranla yüzde 20 düşüşle, 600 milyondan fazla Çinli seyahat etti. Lüks yurtiçi seyahat ise eski düzeyini geçti. Tatil amaçlı seyahatler hızla geri dönerken, makalede; iş seyahatlerinde toparlanma sürecinin, daha önceki kriz dönemlerinde de olduğu gibi farklı olacağı belirtiliyor. Pandemi sırasında teknolojinin etkin bir şekilde kullanımı ve çoğu şirketin önümüzdeki yıllarda yüzleşeceği ekonomik kısıtlamalar, McKinsey uzmanlarına göre; iş seyahatlerinde uzun dönemli yapısal bir değişimin başlangıç işareti olabilir. 

3. İnovasyon dalgası ve başlattığı yeni girişimciler nesli 

İhtiyaçlar, icatları doğuruyor ve kaos girişimciler için alan açıyor. Daha önce yaşanan ekonomik krizlerin tersine, bu sefer yeni açılan küçük işletmelerin sayısında önemli oranda artış görülüyor. Örneğin ABD’de, sadece 2020’nin üçüncü çeyreğinde, 1,5 milyon yeni işletme başvurusu yapıldı. Bu sayı, 2019’un aynı döneminin iki katıydı. Bunların yanı sıra girişim sermayesi aktivitesi de 2020’nin ilk yarısında çok az gerileme gösterdi.  

4. Dördüncü endüstri devriminin hızlanması

Bu hızlanmanın temelinde, dijital destekli verimlilik artışının yer aldığı vurgulanıyor. Makalede; ABD’de verimliliğin, 2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 10,6 ve takiben üçüncü çeyreğinde de yüzde 4,6 arttığına dikkat çekiliyor. Geçmişte çığır açan teknolojilerin, verimliliği artırmaya başlaması 10 yıldan uzun sürüyordu. COVID-19 krizi yapay zekâ ve dijitalleşme gibi alanlarda, bu geçişi birkaç yıla indirdi. Şirketlerin yoğun baskı altında aceleyle yeni teknolojilere uyum sağlamaya çalışırken hatalar da yaptığını belirten McKinsey uzmanları, liderlere; şu ana kadar yapılan iyi şeyleri yapılandırmalarını ve kurumsallaştırmalarını öneriyor.

İş Dünyası Trendleri

McKinsey, iş dünyasında yaşanan değişimde belirleyici rol oynayan tüketici davranış ve tercihlerini anlamak için yaptığı küresel bir anketin sonuçlarını makalede paylaşıyor. Bu anketin uygulandığı 13 büyük ülkeden dokuzunda, tüketicilerin en az üçte ikisi yeni alışveriş şekilleri denediklerini söylüyor. Ayrıca, ankete katılanların yüzde 65’inden fazlası buna devam etmeyi düşündüklerini belirtiyor.

1. Online Perakende

‘Online perakendeye geçiş’in hızla devam edeceği ve kalıcı olacağını vurgulanıyor. Makalede; ABD’de 2019 senesinde, e-ticaretin 2024’e gelindiğinde yüzde 24’lük bir yaygınlığa ulaşacağı öngörüsü hatırlatılıyor ve bu tahminlerin ötesindeki gerçekleşmeye dikkate çekiliyor. ABD’de e-ticaret, Temmuz 2020’de toplam perakende satışlarının yüzde 33’üne ulaşmıştı. 

Küresel olarak değerlendirildiğinde de 2020’nin ilk yarısında görülen e-ticaret artışı, önceki on seneye eşitti. Bu gelişmenin detaylarına inildiğinde bazı noktalara dikkat etmek gerekiyor. Online alışveriş yapan tüketicilerde, marka sadakatinin az olması, bu noktaların başında geliyor. Diğer bir nokta da yakın zamanlı bir McKinsey anketinde tüketim malları şirketlerinin sadece yüzde 60’ının, e-ticaret büyüme fırsatlarını yakalamaya kısmen dahi olsa hazırlıklı olduğunu söylemesi. Şirketlerin bu yönde hareket etmesi ve hazırlıklarını hızla tamamlamaya çalışması büyük önem taşıyor.  Zira yönelim açık, çoğu tüketici online alışverişe kayıyor ve şirketlerin hazırlıklı olması tüketicinin marka sadakatinde rol oynayabiliyor.

2. Tedarik zincirinde yeniden dengelenme

COVID-19, çoğu şirketin, uzun ve karmaşık tedarik zincirlerindeki zayıf noktalarını açığa çıkardı. Tek bir ülke, hatta tek bir fabrikanın kapanması, şirketlerin küresel üretimini durma noktasına getirince, ‘tedarik zincirindeki yeniden dengelenme’ başladı. McKinsey uzmanları bu trend sonucunda; küresel mal ihracatının dörtte birinin, 2025’e kadar yön değiştirebileceğini öngörüyor. Bu, yaklaşık 4,5 trilyon dolarlık bir ihracat hacmi anlamına geliyor. Makaleye göre; bu dönemde şirketler, tedarik zincirlerini incelemeye başladıklarında, üç şey fark etti. Bunlar; aksamaların normal olması, endüstri 4.0 sayesinde üretimde ülkelere bağlı maliyet farklarının daralması ve tedarik zincirindeki şirketlere üretim yapan alt tedarikçilerle ilgili bilgi eksikliğiydi. Şirketler, bunları dikkate alarak hem otomasyon hem de yapay zekâ, veri analitiği alanlarındaki gelişmelerden faydalanarak tedarik zincirlerini yeniden dengeliyor. 

3. ‘İşimizin Geleceği’ beklenenden önce geliyor

Pandemi, farklı endüstrilerdeki on milyonlarca insanı, bir günde evden çalışmaya geçmek zorunda bıraktı. Böylece, önündeki kültürel ve teknolojik bariyerler yıkılan uzaktan çalışma modelinin, kısıtları ve faydaları geçen kısa zaman içinde daha da netleşti. Bu konuda McKinsey Global Institute (MGI) tarafından gerçekleştirilen çalışmaya göre; çalışanların yüzde 20’si, haftanın 3 ila 5 günü uzaktan çalışarak verimliliklerini koruyabiliyor. Bu trend, sadece COVID-19 salgınından dolayı değil, otomasyon ve dijitalleşmedeki ilerlemeler de bunu mümkün kıldığı için gerçekleşiyor. Makalede, ofisten uzakta çalışmaya geçişle ilgili iki önemli zorluğa dikkat çekiliyor. Bu süreçte hem ofisin organizasyona tam olarak ne getirdiğinin sistematik değerlendirilmesi hem de iş gücünün otomasyon, dijitalleşme ve diğer teknolojilere uyum sağlaması için desteklenmesi gerekiyor. McKinsey uzmanları, çalışanlara, eğitimlerle yeni beceriler kazandırmanın, maliyetlerin üstünde fayda sağladığını belirtiyor. Ayrıca, bu yatırımın; çalışan bağlılığı, müşteri memnuniyeti ve olumlu marka algısı üzerindeki etkileri de hatırlatılıyor. 

4. Biyofarma devriminin güçlenmesi 

Pandemi, genel olarak iş dünyasında süreçleri hızlandırdığı gibi, medikal inovasyona da ciddi bir ivme kazandırabilir. Zorunluluk söz konusu olunca bunun mümkün olduğu görüldü. COVID-19 genom sekanslaması birkaç haftada gerçekleşmekle kalmadı, aşılar da bir yıldan kısa sürede geliştirildi. McKinsey uzmanları, daha büyük bir değişim potansiyelinin; biyomühendislik, genetik dizileme, programlama, veri analitiği, otomasyon, makine öğrenimi ve yapay zekâ gibi çeşitli becerilerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkacağını belirtiyor. McKinsey Global Enstitüsü (MGI), bu gelişmeyi ‘Biyo-Devrim’ olarak adlandırıyor. Mayıs 2020’de yayınlanan bir raporda MGI, ‘küresel hastalık yükünün yüzde 45’inin, bugün bilimsel olarak mümkün olan becerilerle çözülebileceğini’ açıkladı. Örneğin; genom düzenleme teknolojileri senede 250 bin kişiyi öldüren sıtmaya çare bulabilir. Hücresel terapiler, zarar görmüş hücre ve dokuları onarabilir ve hatta yenileyebilir. Yeni çeşit aşılar kanser ve kalp hastalıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara da uygulanabilir. Biyo-devrimin potansiyeli, sağlığın ötesine de uzanıyor. MGI raporlarına göre; küresel ekonominin fiziksel girdilerinin yüzde 60’ını biyolojik olarak üretmek, teoride mümkün. Biyo-devrim, önümüzdeki on yılda trilyonlarca dolarlık ekonomik etki yaratabilir.     

5. Portföylerin yeniden yapılanması hızlanıyor

Pandemiyle birlikte bazı endüstriler yükselişe geçerken bazıları da ciddi şekilde düştü. Ekonomi yeni normaline oturunca, yaşanan sektörel farklılıkların daralması ve endüstrilerin kriz öncesine yakın pozisyonlarına dönmeleri beklenebilir. Bununla birlikte, sektörler içindeki dinamiklerin nasıl değişeceğini öngörmek daha zor olabilir. Bundan önceki krizlerden, kuvvetliler daha kuvvetli çıktı. Zayıflarsa daha da zayıfladı, tümden kapandı ya da satın alındı. McKinsey uzmanları, pandemi döneminde de dayanıklılığı yüksek, sağlıklı bilançolara sahip şirketlerin; yeni fırsatlar arayışında olacağını ve ciddi boyutlu portföy değişimi görmeyi beklediklerini belirtiyor. Bu duruma ek olarak, küresel özel sermayenin elinde bulunan yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık yatırıma hazır kaynağın da portföy değişiminde belirleyici rol oynaması bekleniyor. Küresel krizlerde yapılan özel sermaye yatırımlarının geri dönüşlerinin, iyi dönemlerde yapılanlara göre daha yüksek olduğu biliniyor. Bu nedenle makalede, özel sermaye endüstrisinin önümüzdeki dönemde yeni yatırım imkanlarını takip edeceği tahmini yer alıyor.

6. Yeşil İyileşme 

2008-2009 finansal kriziyle başa çıkmak için çok sayıda devlet, teşvik programı uygulanmıştı ama bunların çok azı iklimsel ya da çevresel hareketleri içeriyordu. Pandeminin ekonomik etkileriyle mücadelede, durumun farklı olduğu görülüyor. Tüm ülkeler değilse de büyük çoğunluğu toparlanma planlarını var olan çevresel politika önceliklerini ilerletmek için kullanıyor. Avrupa Birliği 880 milyar dolarlık COVID-19 kriz planının yüzde 30’unu iklim değişikliği ile ilgili tedbirlerde kullanmayı planlıyor. Kanada toparlanmayı iklim hedefleriyle birleştiriyor. Kolombiya 180 milyon ağaç ekiyor. Japonya ve Güney Kore 2050’de, Çin ise 2060 yılında, net karbon emisyonunu sıfıra indirme sözü verdi. Bütün bunlar, sürdürülebilirliğin hükümetler düzeyinde yeni normal’in öncelikli konusu olduğunu gösteriyor. Şirketler tarafına bakıldığında da sürdürülebilirlik konusunda tüketici beklentilerinin arttığı görülüyor. McKinsey uzmanları, tüketici beklentilerinin yanı sıra yeşil ekonominin sunduğu büyüme imkanlarını öne çıkarıyor. 

Toplumsal Yapı Trendleri

1. Sağlık sisteminin yenilenmesi

COVID-19 salgınıyla mücadele sürecinden alınan dersler, daha kuvvetli sağlık sistemleri inşa etmeye yol açabilir. Halk sağlığı altyapısının iyileştirilmesi ve sağlık sisteminin dijital dönüşümün sunduğu imkanlar kullanılarak modernleştirilmesi, bu konuda, üzerinde çalışılması gereken iki alanı oluşturuyor. İşletmeler açısından bakıldığında da iş verenlerin yeni normalin sağlıklı iş ortamını tasarlamaya odaklanmaları ve çalışanlarının sağlığına yatırım yapmaları bekleniyor.

2. Ülkelerin normalleşme süreci  

Pandemi etkileri azaldıkça, ülkelerin mali sıkıntılarıyla nasıl başa çıkacaklarını düşünmeleri gerekecek. McKinsey uzmanları, uzun vadeli ve etkili cevabın büyüme ve verimlilik olduğunu belirtiyor. 

3. Paydaş kapitalizmi 

İşletmeler ve parçası oldukları toplum arasında bir köprü görevi üstlenen paydaş kapitalizmi, pandemide daha da önemli hale geldi. Paydaş kapitalizminin; şirketlerde kâr amacı güdülmemesi olarak anlaşılmaması gerektiğini vurgulayan McKinsey uzmanları, önemli olanın, zaten değerlendirilebilen bir ölçüt olan kâra bir ‘amaç’ kazandırmak olduğunu söylüyor.

Kaynak: McKinsey / Paraanaliz.com

BANKA HABERLERİ

Bankalara Zorunlu karşılıklar yeni ayarı

Yayınlanma:

|

Yazan:

ürkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 25 Mayıs 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan yeni tebliğ ile zorunlu karşılık oranlarında önemli değişikliklere gitti.

2013/15 sayılı tebliğde yapılan değişiklikleri içeren 2025/13 sayılı düzenleme, bankaların Merkez Bankası’na yatırmakla yükümlü oldukları zorunlu karşılık miktarlarını yeniden belirledi.

Yeni düzenlemeye göre, Türk lirası yükümlülükler için belirlenen zorunlu karşılık oranları, vadeye göre farklılık gösteriyor. Örneğin, vadesiz ve 3 aya kadar olan mevduatlarda oran yüzde 17 olarak belirlendi. 6 aya kadar vadeli mevduatlarda ise bu oran yüzde 10 oldu.

Ayrıca Merkez Bankası, yurt dışı kaynaklı fonlar ve repo işlemlerine dayalı krediler için de özel oranlar belirledi. Bankaların yurt dışı repo işlemleri ve kredileri için zorunlu karşılık oranı yüzde 12 olarak açıklandı.

Tebliğ aynı zamanda Merkez Bankası’na bazı esneklikler de tanıyor. Buna göre, Merkez Bankası belirli yükümlülükler için farklı hesaplama yöntemleri uygulayabilecek.

Yeni düzenlemeye zorunlu karşılık oranları şöyle:

🔹 Mevduat / Katılım Fonu (Yurt Dışı Bankalar Hariç)

Vadeye Göre Türü Zorunlu Karşılık Oranı (%)
Vadesiz, ihbarlı, 1 aya kadar ve 3 aya kadar (3 ay dahil) vadeli 17
6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli 10
1 yıla kadar vadeli 10
1 yıl ve daha uzun vadeli 10
Kur/fiyat koruma destekli 6 aya kadar (6 ay dahil) vadeli hesaplar 33
Kur/fiyat koruma destekli 1 yıla kadar ve daha uzun vadeli hesaplar 22
Müstakrizlerin fonları 0

🔹 Diğer Yükümlülükler (Yurt Dışı Bankalara Ait Mevduat / Katılım Fonu Dahil)

Vadeye Göre Türü Zorunlu Karşılık Oranı (%)
1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli 8
3 yıla kadar (3 yıl dahil) vadeli 5,5
3 yıldan uzun vadeli 3
Kalkınma ve yatırım bankalarının 1 yıldan uzun vadeli menkul kıymet ihracı 0

🔹 Yurt Dışından Sağlanan Fonlar / Repo Kaynaklı Yükümlülükler

Vadeye Göre Türü Zorunlu Karşılık Oranı (%)
1 aya kadar (1 ay dahil) yurt dışı repo ve kredi fonları 18
3 aya kadar (3 ay dahil) yurt dışı repo ve kredi fonları 14
1 yıla kadar (1 yıl dahil) yurt dışı banka mevduat/katılım fonu, repo/kredi 12

AMAÇ NE OLABİLİR

  • TCMB, yeni düzenlemeyle vadeye göre farklılaştırılmış ve kaynak türlerine göre ayrıntılandırılmış zorunlu karşılık oranları ile likidite yönetimi, kur istikrarı ve kredi kontrolü gibi alanlarda daha esnek müdahalelerde bulunma yetkisi kazanıyor.

  • Kur korumalı mevduatlara getirilen yüksek oranlar, bu enstrümanların kullanımını azaltmayı amaçlıyor olabilir.

  • Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 25 Mayıs 2025 tarihli zorunlu karşılık oranlarında yaptığı bu düzenlemenin piyasa, bankacılık sektörü ve genel ekonomi üzerindeki olası etkilerini başlıklar halinde analiz edebiliriz:

    1. Likidite Daralması ve Bankacılık Sektörü Üzerindeki Etki

    🔺 Artan zorunlu karşılık oranları, özellikle kısa vadeli Türk lirası mevduatlar için (%17) bankaların Merkez Bankası’nda daha fazla kaynak tutması anlamına gelir.
    Bu da:

    • Bankaların kredi verme kapasitesini düşürür.

    • Mevduat faizlerinde rekabeti artırabilir (müşterileri daha uzun vadeye çekmek için).

    • Bankaların kaynak maliyeti yükselir, bu da kredi faizlerine yansıyabilir.

    2. Kur Korumalı Mevduatlara (KKM) Darbe

    🔻 Kur/fiyat koruma destekli mevduatlar için %33 (6 ay) ve %22 (1 yıl+) gibi yüksek zorunlu karşılık oranları, bu ürünlerin bankalar açısından caydırıcı olmasına yol açar.

    • TCMB, böylece KKM’yi piyasadan çıkarmaya veya azaltmaya çalışıyor.

    • Bu durum, dövize yönelimi artırabilir veya TL mevduata geçişi zorlaştırabilir.

    • KKM’nin daralması, kur üzerindeki baskıyı artırabilir.

    3. Yabancı Kaynaklı Fonlara Karşı Önlem

    Yurt dışı repo ve kredi işlemlerine %18’e varan zorunlu karşılık getirilmesi, şu anlama gelir:

    • Bankaların yurt dışından kısa vadeli fon sağlama iştahı düşer.

    • Bu durum dışa bağımlılığı azaltabilir ancak dış kaynaklı fon girişinde yavaşlamaya yol açar.

    • Türkiye CDS’i yüksek olduğu için bu kaynaklar pahalı; Merkez Bankası bunun spekülatif sermaye akımlarına karşı önlem aldığını gösteriyor.

    4. TL Vadeli Mevduatlara Teşvik

    Vadeye bağlı zorunlu karşılık farklılaşması:

    • 6 ay ve üzeri vadeli TL mevduatlarda oranlar %10 ile daha düşük tutulmuş.

    • Bu da bankaları daha uzun vadeli TL mevduat toplamaya teşvik ediyor.

    • Amaç: Kısa vadeli dalgalanmaları azaltmak, paranın vadesini uzatmak.

    5. Enflasyonla Mücadeleye Dolaylı Katkı

    • Kredi daralması, talebin baskılanması anlamına gelir.

    • Bu da enflasyonla mücadele çerçevesine hizmet eder.

    • Ancak reel sektör için fonlama sıkıntısı artabilir, özellikle KOBİ’ler zorlanabilir.

    6. Kalkınma ve Yatırım Bankalarına Pozitif Ayrımcılık

    • 1 yıldan uzun vadeli menkul kıymet ihraçlarında %0 oran uygulanması, bu bankaların uzun vadeli projelere daha rahat kaynak bulmasını teşvik eder.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

KMH hesaplarda Vatandaşa tuzaklar

Yayınlanma:

|

Kredimi Mevduat Hesaplarda (KMH), yani halk arasında daha çok bilinen adıyla “ek hesap” ya da “artı para”, vatandaş için acil nakit ihtiyaçlarında kolay bir çözüm gibi görünse de içinde dikkat edilmesi gereken pek çok tuzak barındırır. İşte bu tuzaklar ve riskler:

1. Yüksek Faiz Oranları

  • KMH’lerde uygulanan faiz oranları genellikle ihtiyaç kredilerinden daha yüksektir.

  • Aylık faiz oranı %4 ila %5 arasında değişebilir.

  • Ayrıca gecikme durumunda gecikme faizi + vergiler de devreye girer.

Örnek: 10.000 TL’lik bir KMH bakiyesi 3 ay kapatılmazsa 1.500 TL’ye kadar faiz yükü oluşabilir.

2. Günlük İşleyen Faiz

  • KMH faizi, kullanılan gün kadar işler.

  • Parayı 1 gün bile çekseniz faiz hesaplanır.

  • Hesaba para girdiğinde otomatik tahsilat yapılır, bu da maaşlara direkt el koyma etkisi yaratır.

3. Psikolojik Rahatlık ve Sürekli Kullanım Riski

  • “Nasıl olsa açık hesap var” rahatlığı, kişiyi sürekli borçla yaşamaya iter.

  • Borç döngüsüne girilmesine neden olur.

  • KMH, finansal disiplini bozar.

4. Kredi Notuna Olumsuz Etki

  • KMH limitinin sürekli kullanılması ya da limit aşımı, kredi notunu düşürür.

  • Bu da ileride daha uygun faizli kredilere ulaşma şansını azaltır.

5. Vergi ve Masraflar

  • KMH faizinin yanında BSMV (Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi) ve KKDF (Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu) gibi ek yükler de alınır.

  • Bu oranlar toplamda faiz yükünü %30’a kadar çıkarabilir.

6. Mevduat Hesabı Sanılıyor

  • Vatandaş bazen KMH’yi “kendi parası” sanabiliyor.

  • Oysa bu banka tarafından verilen kısa vadeli kredidir ve iadesi zorunludur.

7. Bankalar İçin Karlı, Vatandaş İçin Tuzaklı

  • Bankalar için KMH, düşük maliyetli ve yüksek getirili bir ürün.

  • Vatandaş için ise kontrolsüz kullanıldığında “borç tuzağı” halini alabilir.

Vatandaş Ne Yapmalı?

✅ KMH limiti açtırmadan önce ihtiyacın gerçekten acil olup olmadığını düşün.
✅ KMH’yi sürekli değil sadece acil durumlar için kullan.
✅ Maaş yatınca hemen kapat.
✅ Mümkünse düşük faizli bireysel kredi alternatiflerini değerlendir.
✅ KMH limitlerini sınırla ya da tamamen kapattır.

KMH, doğru ve dikkatli kullanılırsa işe yarar bir araç olabilir. Ancak bilinçsiz kullanıldığında, vatandaş için sessiz bir borç kapanı haline gelir.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

KGF KREDİLERİ ÖNCEKİLER GİBİ BANKALARIN ZOMBİ FİRMALARINA GİTMESİN

Yayınlanma:

|

KGF Desteği Görünümlü Risk Devrinin Yeniden Sahne Almaması Umuduyla

Yakında açıklanması beklenen yeni KGF kefaletli kredi paketi, reel sektör için umut olsa da, geçmiş deneyimler ciddi bir temkin gerektiriyor. Çünkü daha önceki KGF uygulamaları, amacından sapmış, gerçek bir destek yerine bankalar için bir “risk tahliye operasyonuna” dönüşmüştü.

O dönemde birçok banka, daha önce teminatsız ya da düşük teminatla verdiği mevcut kredileri, yeni açılan KGF paketleriyle kapatmıştı. Yani şirketlerin kasasına yeni bir para girmemiş, sadece mevcut krediler kapatılarak yerlerine KGF destekli krediler kullandırılmıştı. Bu yolla bankalar kendi risklerini kamuya devretmiş, reel sektöre ise sadece kâğıt üzerinde bir “kredi desteği” sunulmuştu.

Sonuç olarak kamu eliyle verilen destek, ekonomiye yeni bir kaynak olarak değil, bankaların bilançosundaki sorunlu kredilerin güvenceye alınması için kullanılmıştı.

Şimdi yeni bir KGF dönemi başlarken, aynı oyunun yeniden sahneye konmaması için dikkatli olunmalı. Gerçek destek, yeni kaynağın reel sektöre ulaşmasıdır. Kredi destekleri, bankaların teminat oyunlarına değil, üretim ve istihdama can suyu olacak projelere yönelmelidir.

Bankalar kurnaz olabilir, ama kamunun görevi uyanık olmaktır.

Yokse geçmiş deneyimlerdeki gibi Zombi firmaların Zombi kredilerini finans edilerek yükü KGF üstüne yüklemek için kullanılmaması dileğiyle…

Erol TAŞDELEN-Ekonomist       www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.