Connect with us

EKONOMİ

Prof. Dr. İzzettin Önder: Merkez Bankası’nın faiz indirimi ne anlama geliyor?

Yayınlanma:

|

Tek adam politikaları, söylem ve içerik olarak faiz konusunu gizemli bir anahtar konumuna taşıdı.

Söylem olarak; hükümet bir yandan dinci tabanına “sözde mesaj” vererek, diğer yandan da “faiz lobisi” söylemiyle kendi politik ve ekonomi alanındaki cehaletle yaptığı hatalarına günah keçisi yaratarak, sistemi götürmeye çalışmaktadır. Ne var ki, işin esası kesinlikle böyle değildir.

Ekonomide faiz, kullanım yeri ve amacına göre, hem bir araç, hem de bir sonuçtur. Burada bu teorik detaya girmeden, son faiz indirimi bağlamında meseleyi ele almak istiyorum.

Önce, faizler neden yükselme eğiliminde sorusunu sorarak başlayalım. Faizlerin yükselmesinin sebebi, teorik olarak, tasarruf yetersizliği yanında, birikimli olarak yükselen iç ve borç miktarıdır. Borçları kapatmak ya da döndürmek için iç ve dış kaynağa başvuran hazine LIBOR (Londra bankalar arası gecelik faiz haddi olarak bilinen ve uluslararası alanda temel faiz olarak kabul edilen oran) üzerine ülke riski (CDS primi) ile para alır. Kısacası ülke riski büyüdükçe uluslararası piyasada ve iç piyasada faiz haddi yükselir. Bu sebeple, hem borç miktarı hem de AKP hükümet yönetim biçimine bağlı olarak Türkiye uluslararası piyasada en yüksek faizle borç bulabilen ülkeler arasında yer alır. Yunanistan dahi % 2-3 oranında faizle borç bulabilirken, Türkiye için oran, hem de uzun vadeli borçlarda dahi, zaman içinde değişerek, % 8-12 arasında dalgalanmaktadır.

Sebepler:

1. Yükselen borç stoku;

2. Siyasete olan güvensizlik (MB ve TÜİK kararlarında tutarsızlıklar ve yayınladıkları bilgilere siyasetin hâkimiyeti, hukuksuzluk ve keyfi yönetim vs).

YAP-İŞLET-DEVRET MODELİ İLE KASADAN PARA ÇIKMADI AMA BORÇLAR ARTTI

Meselenin özünü, Türkiye’nin ya sıcak dış kaynak bulması, ya da içte üretimi yükselterek ve/veya tüketimi kısarak ihracatını yükseltip döviz kazancını yükseltmesi oluşturur. Peki, neden şu sıralarda böylesi sıkışıklığa girdik. Çünkü AKP ikinci döneminde alt-yapı, köprü vb gibi yatırımları dış konsorsiyumlarla ve yap-işlet-devret veya kamu – özel işbirliği ile yapıp seçim için vitrine manken koyarken bütçeden para çıkmadı, evet ama ülke borcu yükseldi, alacaklılar da zamanı gelince alacaklarını istemeye başladılar. Vaktinde tahsil edilemeyen alacaklar için Londra’daki tahkim kurumu yolu açık idi ve söylenenin başa geldiği gibi, “söke söke alacaklardı”, işte 128 milyar doların hikâyesi, söke söke ülkenin soyulma hikâyesinin bir bölümüdür.

AMAÇ İÇ TALEBİ KISARAK CARİ AÇIĞI KAPAMAK

Son faiz kararın oluşumunda siyasilerin şöyle düşündüğü anlaşılıyor: Londra tahkim komisyonu tehdidi altında, faiz ne kadar yükseltilse de sıcak para girişinin güçlü gerçekleşmeyeceği ve siyasi güvensizlik nedeni ile de kaynak çıkışı bağlamında tek çarenin üretimi ve ihracatı yükseltip, ithalat ve iç talebi kısarak cari açığın kapatılması ya da azaltılmasıdır. Bu nedenle beklentilerin aksine, faiz indirimi yolu ile ithalatı pahalılaştırarak frenlemek, ihracatı ise yabancı alıcılar nezdinde ucuzlatarak yükseltmek ve bu yolla cari açığı kapatmaya ya da küçültmeye yönelindi.

Bu mekanizma çalışır mı? Teknoloji, know-how ve zamana bağlı olarak çalışabilir. Fakat bu süreç çok uzun zaman boyutuna bağlıdır ve maliyeti emekçilere ve halka ağır yük olarak yansır. Şöyle ki, ihracatın önemli bölümü ithalatla karşılandığından ihraç ürünlerinin içte üretilen katma değer payı küçüldükçe emekçi üzerindeki baskı artacak ve yoksullaşma derinleşecektir. İhracattan sağlanan gelir oranında emek geliri yükseltilmeyecektir, aksi halde faiz indirimi politikası cazibesini kaybeder. Görülüyor ki, faiz indirimi politikasının etkinliği emeğin baskılanması görüşüne dayandırılmıştır. Emeğin yoksullaşmasının bir sebebi de üretimde teknoloji yoğunluğu ile verimliliğin gereği şekilde yükseltilememesidir. Kurun yükselişi tüm girdi fiyatlarını yükselteceğinden, ekonomide genel fiyat artışları de yükselecektir.

Türk işçisinin Japon işçisinin dahi gerisinde kaldığı tezi oldukça doğrudur. Bu sebebe ve Avrupa yakınlığına bağlı olarak bazı Japon kuruluşlarının Türkiye’de üretim ya da montaj yaptığı bilgisi yayılmaktadır. Aynı şekilde, ucuz emeğin cazibesiyle yabancı doğrudan yatırımların da ülkeye gelebileceği ya da mevcutların ülkeyi terk etmeyeceği de düşünülebilir. Bu tür kuruluşlar ülkenin “yurtiçi geliri” ni yükseltirken, ulusal gelirini aynı hızda yükseltmez, dolayısıyla fert başına geliri de aynı hızda yükseltmez. Çünkü Türkiye’de üretilen tüm gelirler ülke yurt içi geliri olarak hesaplanır. Yaratılan katma değerden elde edilen kâr ve faiz yurt dışına transfer edilirken bu meblağ ülke ulusal gelirinden çıkar, merkez ülke ulusal gelirine dâhil olur. O nedenle, sol bakış açısından bu tür yatırımlar, hele de borsa da yapılan finansal yatırımlar siyasete seçim malzemesi olabilir, fakat ülke halkı lehine görülemez.

Faiz indirimi konusunda diğer bir görüş de içeride faizlerin düşebileceğidir ki, bu da doğru değildir, çünkü içeride tasarrufların yatırımları karşılayamadığı durumda faizler daima yükselme eğiliminde olacaktır.

Sair detay etkileri bir tarafa bırakıp, ana hatlarıyla böyle çalışacağı görülen politikanın olası genel sonuçlarının kur yükselişi, fiyat artışı, emek-yoğun yatırımlar yükseldikçe çarpık sanayileşme ve dünya düzeyinde teknoloji-yoğun sanayileşmeden uzaklaşma, ya da otistik-teknoloji yoğun yatırımlar bileşimi olarak görülebilecek bir yapılanma ortaya çıkabilir.

GELİRİ YÜKSELTMEDEN BORÇ ÖDEME GAYRETİNE GİRİLDİ

Politikanın ithalatı kısarak iç üretimi tetiklemesi ve fiyat avantajı ile ihracatı tetiklemesi orta vadede dahi sağlanabilecek bir durum değildir. Kısacası, belki bazı dış yatırımlarla ülkenin hem kâr transferi ile hem de emekçilerin ve halkın yoksullaştırılması pahasına ve ülke gelirini gereği biçimde yükseltmeden borç ödeme gayretine girildiği düşünülebilir. Bir yandan içeride faizlerin tasarlandığı hızda düşmemesi, diğer yandan da fiyat artışı nedeniyle halkın yoksullaşması derinleşecektir. Yapılan dış borçların kaymağını bir avuç varsıl kesim yerken, ceremesini yoksullaşma, belki de yaşamı pahasına halk ödemektedir, ödeyecektir. Kapitalizmin kuralı budur! Bir şekilde oluşmuş ülke borcunun ödenmesi ülkenin ani yoksullaşmasına neden olabilir. Borç reddi dışında (ki, kapitalizmde yeri yoktur!), söz konusu yoksullaşmanın toplumda adil dağılımı kapitalist mantıkla geçerli kural değildir. O nedenle, konjonktürel bazı etkisiz politikalara veya önerilere takılmadan, doğrudan sistemi görmek akılcılığın izleyeceği tek yoldur!

Kapitalist devlet mantığını ve işleyişini tam olarak kavrayamayan toplumlarda pompalanan gerici ve ulusalcı politikalarla halkın üzerinde boza pişirenler devamlı olacaktır. Türkiye’de yaşanan bir istisna değildir! Kapitalizmin siyasi görüntüsü; algılamadığı sömürü altında tutulan yanlış bilinçli seçmenler toplumudur!

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

Yayınlanma:

|

Yazan:

Kitap Künyesi

  • Kitap Adı: Nasıl Yatırım Yapılır?

  • Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk

  • Yazarlar:

    • Peter Stanyer

    • Masood Javaid

    • Stephen Satchell

  • Çevirmen: S. Cem Çiloğlu

  • Yayınevi: The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi

  • Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)

  • Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.

  • Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.

İçerik Özeti

  • Yatırımın Temel İlkeleri

  • Risk ve Getiri Dengesi

  • Portföy Teorisi

  • Fon Seçimi ve Dağılımı

  • Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)

  • Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri

  • Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri

“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti

1. Yatırımın Temelleri

Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.

2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)

Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.

📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.

3. Varlık Sınıfları ve Araçlar

Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:

  • Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.

  • Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.

  • Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.

  • Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.

📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.

4. Zaman ve Psikoloji Faktörü

Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.

📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.

5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar

Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.

📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.

6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler

Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.

📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.

Genel Değerlendirme

Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.