Tüketici örgütleri Konfederasyon haline dönüşerek örgütlenme yapısını güçlendirdi. TÜKETİCİ ÖRGÜTLERİ FEDERASYONU ( TÖK ) çatısı altında toplandı. Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Fuat ENGİN’in yaptığı açıklamalarda şu ifadeler yer aldı.
TÜKETİCİ ÖRGÜTLERİ KONFEDERASYONU (TÖK) kuruluşuyla Türkiye tüketici hareketine yeni bir soluk getiriyor. Hak arama mücadelesinin öncü gücü olarak, üye örgütlerin gücüyle ülkemizde tüketici hakları açısından yeni bir dönem başlıyor.
PANDEMİ koşullarına rağmen, Konfederasyonumuzun kuruluşunu tamamlama hedefine yönelik sürdürdüğümüz yoğun çalışmalar sonucunda örgütlülüğümüz yanında Tüzük ve Programımızı da tamamlayarak kuruluşumuzu gerçekleştirdik.
Ülkemizde faaliyetlerini sürdüren Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF), Birleşik Tüketiciler Federasyonu (BTF), Çevre ve Tüketici Federasyonu (ÇETÜF) yer aldığı çatı örgütümüz olan Tüketici Örgütleri Konfederasyonunun (TÖK) kuruluşunu emek yoğun bir çalışmayla tamamladık.
25 yıllık deneyimle daha güçlü bir şekilde doğan ve tüketici hareketinin en nitelikli, en dinamik kadrolarının yer aldığı Tüketici Örgütleri Konfederasyonu (TÖK) kuruluşuyla ülkemizde bir ilki hayata geçirmiştir. Önümüzdeki süreçte çalışmalarımızı Biat etme anlayışıyla değil, uzlaşma kültürünü esas alarak yürüteceğiz. Ülkemiz tüketici hareketinin işleyiş olarak Dünyanın en iyi örneklerinden biri olması için çalışacağız.
Öncelikli hedeflerimizden biri Söz-Yetki- Karar süreçlerinde etkin bir biçimde yer almak olacağı gibi, bir diğeri ise ülkemizde ürün güvenliğinin sağlanması sürecinde tüketici örgütlerinin etkin rolü olması için gereğini yapacağız. Tüm bu çabalarımız hak arama mücadelemize çok önemli katkılar sağlayacaktır.
Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Evrensel Tüketici Haklarından olan “Tüketicilerin Temel Gereksinimlerinin Karşılanması Hakkı kapsamında, Barınma, Beslenme, Su bulma, Aydınlanma, Isınma, Giyinme, İletişim gibi evrensel insan hakkı olan temel ihtiyaçlara sosyal devlet anlayışı içinde her tüketicinin erişebilmesinin sağlanmasının yaşama geçirilmesi için önümüzdeki süreçte tüketici politikaları konusunda aktif çalışmalar yapacak ve alanımızla ilgili bilim insanlarının da yer alacağı TÖK AKADEMİ nin kuruluncaya kadar çalışma alanlarımıza yönelik oluşturduğumuz araştırma merkezimiz TÖK-AR etkin inceleme ve araştırma faaliyetlerinde bulunarak kamuoyunu bilgilendirecektir. Bu kapsamda Tüketicinin Korunması Alanına ilişkin yıllık Stratejik planların oluşturulması/geliştirilmesi politikası hayata geçirilecektir.
İçinde bulunduğumuz koşullarda PANDEMİ den kaynaklı ekonomik ve sosyal sorunlar devam ederken, başta Benzin, motorin olmak üzere akaryakıt ürünlerinden alınan özel tüketim vergisinin (ÖTV) yüzde 54, yüzde 78 ve yüzde 189 oranında artırılması önümüzdeki günler için iğneden ipliğe yeni zamların habercisi olmuştur. Doğalgaza aylık olarak düzenli yapılan zamlar ise tüketicinin kışını azaba çevirmiştir.
Buda yetmiyormuş gibi daha dün üreticinin tarlasında kullandığı gübre fiyatlarına %46 ila %78 arasında zam yapılması önümüzdeki hasat sürecinde zaten çok zor durumda olan tüketicinin mutfağına ateş düşmesine neden olacaktır.
Bu süreçten en fazla olumsuz etkilenen kesim tüketiciler olmaya devam etmektedir. *Tüketiciler olarak, Temel tüketim maddelerinde yaşanan fahiş fiyat artışlarının önlenmesi ile KDV oranlarının %1 indirilmesini,
* İletişim sektöründe alınan Deprem vergisi olarak konulan ÖİV (özel iletişim vergisi) ÖTV (özel tüketim vergisi) nin kaldırılmasını,
*Kredilerden ve kredi kartlarından kaynaklı giderek artan mağduriyetlerin önlenmesini beklerken. Son dönemde yaşanan fiyat artışları nedeniyle, PANDEMİ den (COVİD19) ve yapılan fiyat artışlarından kaynaklı yaşanan tüm sorunların faturasını tüketiciler ödemeye devam edecektir.
Ülkeyi yönetenleri sosyal devlet olmanın gereği olarak, tüketiciler adına yapılan tüm zamları geri çekmeye ve yaşamı kolaylaştıran paketleri hayata geçirmeye çağırıyoruz.
Tüketici Örgütleri Konfederasyonu (TÖK) olarak haklı mücadelemizde, gücümüzü her geçen gün daha da artırarak, örgütlülüğümüzü birlikte daha da büyütmek için, ülkemizde bulunan tüm tüketici derneklerini federasyonlarımıza, Tüketici Federasyonlarını ise TÖK e katılmaya davet ediyoruz.
Alt Başlık: Kişisel Yatırımın Cesur ve Yeni Dünyasına Yolculuk
Yazarlar:
Peter Stanyer
Masood Javaid
Stephen Satchell
Çevirmen: S. Cem Çiloğlu
Yayınevi:The Economist Books / Türkçe baskı: Epsilon yayınevi
Dil: Türkçe (Orijinal dil: İngilizce)
Kapsam: Yatırımın temellerinden başlayarak kişisel finans, portföy yönetimi, risk dağılımı ve yeni nesil yatırım araçlarına kadar geniş bir perspektif sunar.
Hedef Kitle: Yatırıma yeni başlayacak bireyler, kişisel finansına yön vermek isteyenler ve stratejik portföy oluşturmak isteyen yatırımcılar.
İçerik Özeti
Yatırımın Temel İlkeleri
Risk ve Getiri Dengesi
Portföy Teorisi
Fon Seçimi ve Dağılımı
Alternatif Yatırım Araçları (ETF’ler, tahviller, emtialar, kripto varlıklar)
Yatırım Psikolojisi ve Karar Alma Süreçleri
Güncel Piyasa Gelişmeleri ve Etkileri
“Nasıl Yatırım Yapılır?” – Kitap Özeti
1. Yatırımın Temelleri
Kitap, yatırımın amacını net şekilde tanımlayarak başlar: paranın zaman içindeki değerini korumak ve artırmak. Yatırımcılar için temel kavramlar olan risk, getiri, zaman ufku, likidite gibi konular ele alınır.
📌 Ana fikir: Her yatırım bir risk içerir; önemli olan bu riski bilinçli şekilde yönetebilmektir.
2. Portföy Oluşturma ve Risk Dağılımı (Diversifikasyon)
Yazarlar, yatırımcılara tüm yumurtaları aynı sepete koymamaları gerektiğini anlatır. Portföy oluştururken farklı varlık türleri arasında dağılım yapmanın önemi vurgulanır: hisse senetleri, tahviller, nakit, emtialar, alternatif yatırımlar gibi.
📌 Ana fikir: Sağlam bir yatırım stratejisi; çeşitlendirme, maliyet bilinci ve hedefe uygunlukla mümkündür.
3. Varlık Sınıfları ve Araçlar
Bu bölümde yatırım yapılabilecek başlıca varlıklar detaylı şekilde anlatılır:
Hisse senetleri: Uzun vadede büyüme sağlayan ama dalgalı ürünlerdir.
Tahviller: Daha düşük riskli, ama sınırlı getirili.
Nakit ve mevduat: Güvenli ama enflasyona karşı kırılgan.
Alternatif yatırım araçları: Gayrimenkul, hedge fonları, özel sermaye ve son zamanlarda kripto varlıklar gibi yeni trendler.
📌 Ana fikir: Her varlık sınıfının risk-profili farklıdır ve yatırımcının hedeflerine göre seçilmelidir.
4. Zaman ve Psikoloji Faktörü
Yatırımcıların en büyük düşmanlarından biri kendileridir. Korku, açgözlülük, sürü psikolojisi gibi duygusal faktörlerin yatırım kararlarını nasıl etkilediği anlatılır. Piyasa zamanlamasının zor olduğu, uzun vadeli düşünmenin önemi vurgulanır.
📌 Ana fikir: Duygusal kararlar yerine disiplinli bir yatırım stratejisi başarı getirir.
5. Yatırım Stratejileri ve Yaklaşımlar
Pasif ve aktif yatırım farkı, endeks fonlarının avantajları, değer ve büyüme yatırımcılığı gibi farklı yatırım stratejileri açıklanır. Ayrıca, yaşa ve gelir seviyesine göre yatırım stratejileri örneklenir.
📌 Ana fikir: Herkesin yatırım stratejisi kişisel durumuna, hedeflerine ve risk toleransına uygun olmalıdır.
6. Geleceğe Hazırlık ve Yeni Trendler
Kitabın son bölümleri geleceğin yatırım dünyasına odaklanır. ESG (çevresel, sosyal ve yönetişim kriterleri), yapay zeka destekli algoritmalar, robo-danışmanlar, fintech’ler gibi konular ele alınır.
📌 Ana fikir: Yatırım dünyası hızla değişiyor; bilgiye açık ve adapte olabilen yatırımcılar öne çıkacak.
Genel Değerlendirme
Bu kitap, yatırım dünyasına giriş yapmak isteyenler için bilimsel temellere dayalı, pratik ve anlaşılır bir kılavuzdur. Hem yeni başlayanlar hem de stratejisini geliştirmek isteyen yatırımcılar için değerli bilgiler sunar.
Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.
HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ
Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar. Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.
Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.
Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.
Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.
ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI
1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.
Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.
Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.
Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.
2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması
Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.
Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.
Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.
JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI
1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar
İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur. Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.
2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur
İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir. Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.
3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski
Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir. Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.
ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?
Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir. Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.
Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.
TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?
Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.
Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.
Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.
Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.
Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.
Asimetrik Bilgi Sorunu:
Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:
Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.
Sonuç Ne Olur?
Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
“Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”
Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?
George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.
Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye
Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.
Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.
Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?
Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.
Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür
Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.