Connect with us

GÜNCEL

Turizmciler doluluklardaki düşüşü ‘Türkiye pahalı’ haberlerine bağladı

Turizm sektör temsilcileri, son dönemde sıklıkla gündeme gelen ‘Türkiye pahalı’ paylaşımlarının son dakika turistini kapıdan geri döndürdüğünü ifade ediyor.

Yayınlanma:

|

Turizm sezonunu bayramlarla erken açan Türkiye, sezonun ortası sayılan temmuz ayında dolulukta geçen yılın gerisinde kaldı. Turizm merkezlerinin geçen yıla göre ortalama yüzde 30 geride olduğunu kaydeden temsilciler, yüksek fiyatların ‘son dakika turisti de geri döndürdüğünü belirtiliyor.

Dünya gazetesinden Mehmet Hanifi Gülel’ün haberine göre, yüksek fiyatların özellikle kahvaltı ve oda hizmeti veren işletmeleri etkilediğini belirten temsilciler, her şey dâhil uygun 5 yıldızlı otellerde büyük bir sorunun olmadığını aktarıyor. Konaklamada Antalya, Marmaris, Bodrum, Çeşme ve Ayvalık gibi turizm merkezlerinin Avrupa’daki emsallerine göre çok pahalı olmadığını vurgulayan temsilciler, özellikle personel ve kira girdisinin yüksek olduğuna dikkat çektiler.

Diğer yandan, restoranlarda yeme içme fiyatlarının da yüksek seyretmesinin yerli ve yabancı turistin Türkiye’yi tercih etmesinde olumsuz etki yarattığı belirtiliyor. Yeme içme tarafında kayıpların yüzde 50’yi geçtiği kaydediliyor. Yerli turistin yüksek fiyattan dolayı Yunan adalarını tercih ettiğine de değinen temsilciler, orada hizmet, personelin sayısının azlığı, otellerin pansiyon seviyesinde olması ve markalaşmanın olmamasından dolayı fiyatların bize göre ucuz kaldığını aktarıyor.

‘’Şu anda fiyatlarımız çok pahalı ve tutturamıyoruz’’

Temmuz ayının turist bakımından kötü başladığını kaydeden Antalya Turistik İşletmeler Otelciler Pansiyoncular Derneği (ANTOP) Başkanı Alp Özel, şehir merkezindeki otellerde büyük bir sıkıntının olmadığını ve doluluk oranlarının yüzde 70 dolayında seyrettiğini aktardı.

Özel, üç yıldızlı, oda kahvaltı ve yüzme havuzu olan butik otellerin günlük fiyatı geçen yıl 100 ile 110 euroyken, şimdi 60 ile 70 eurolarda olduğunu bildirdi. Denize yakın Konyaaltı’nda ve Kemer’de ikinci sınıf otellerin boş olduğunu ileten Özel, ‘’En büyük kaos bütçe yaparken ortaya çıkar. Özellikle beş yıldızlı oteller euro ve dolar hesabı yapar. Bir odayı 50 eurodan satarız, 50 euronun çarpanını bugünkü gibi 35 liradan değil, herkes 45- 50 liradan hesapladı. O yüzden maliyetler de ona göre çıktı. Şu an çok ciddi anlamda ciro kaybı var otellerde. Dolulukta geçen yılın yüzde 30-35 gerisindeyiz. Fakat Turizm Bakanlığı’nın verilerine bakıyorsunuz orada başka bir şey söyleniyor, rekor kırdık deniliyor. Bugün yerli turist yok, yurt dışından gelen turist sayısında artış var belki var ama Türk turistte yüzde 25 bir gerileme var. Şu anda fiyatlarımız da çok pahalı ve tutturamıyoruz. Yabancı turiste fiyat tutmuyor, Türkiye pahalı geliyor. Özellikle Türk turizmini ve Antalya turizmini ayakta tutan o ‘ekonomik beş yıldızlı oteller’ diye tabir ettiğimiz oteller var. Sayıları yaklaşık 450 tane ve maliyetleri inanılmaz uçmuş durumda. Yani bildiğiniz gibi değil, burası yangın yeri. Araya paspas atan personel 40 bin lira ücret istiyor” dedi.

“İlk 6 ayda Ruslar zirvede”

Antalya’daki otellerde yüzde 90’ın üzerinde doluluk olduğunu aktaran Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği (AKTOB) Başkanı Kaan Kaşif Kavaloğlu, Rusya-Ukrayna Savaşı’nın devam etmesinin çok büyük bir dezavantaj olduğunu söyledi. Kaybettikleri Ukrayna pazarından son dönemde bir parça dönüşlerin yaşandığını anlatan Kavaloğlu, “Ukraynalılar, Avrupa üzerinden rezervasyon yaptırıyorlar. Ruslar gelmeye devam ediyor. Ruslar, ilk 6 aya bakıldığında yine bir numaraya yükseldiler. İlk 5 ayda, Almanlar birinci sıradaydı. Yurt dışından Avrupalı Türkler dediğimiz, Avrupa’da yaşayan Türkler geliyorlar. Fiyatlar konusuna gelince; geçen seneye göre euro bazında yüzde 15’in üzerinde arttı’’ diye konuştu.

‘’Geçen sene de böyle başlamıştı’’

Bölgelerinde bu yıl istedikleri düzeyde Ortadoğu pazarından turist göremediklerini ifade eden Güney Marmara Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Artıç, bu pazarın daha çok Balkan bölgelerine kaydığını söyledi. Artıç, “Bursa’da turizm açısından istediğimiz düzeyde değiliz. Geçen sene de böyle başlamıştı, daha sonra biraz daha artış yaşandı. Şu an büyük bir kaybımız var diyemeyiz. Ağustos ‘ta daha çok artış olacaktır. Ümidimiz yoğunlukların daha sezon başında başlamasıydı” ifadelerini kullandı.

 “Bu sezon direkten dönmez”

Bono Restoran ve Otel İşletmecisi İdris Akgül, “Geçen yıla göre minimum yüzde 20 ile 30 arasında düşüş var. Fiyatların düşme ihtimali de yok. Bu sezon direkten dönmez. Turizmciler olarak biz, son dakika geleceklerle toparlarız diye düşündük. Ama son dakika tatil yapan kişi, güncele bakıyor. Daha önce gelenler, çevrelerine, eşine dostuna, arkadaşlarına ‘Türkiye’nin pahalı olduğunu, buranın sakin olduğunu, durumun burada kötü olduğunu’ söyleyince ‘last minute’ (son dakika) dediğimiz turist de geri dönüyor” diye konuştu.

 ‘’Yabancı için Türkiye pahalı oldu”

Turizmdeki düşüşten bahseden Ayvalık Ticaret Odası Başkanı Ali Uçar, bunun birkaç tane sebebi olduğunu belirterek, “Türkiye’de nüfusun yüzde 8’i orta ve üst segment tatil yapabiliyor. Yani yaklaşık 6,5 milyon kişi Ege ve Akdeniz otel tatiline çıkıyor. Yabancı müşteri için Türkiye pahalı olmaya başladı. TL hâlâ bazı ülkelere cazip gelmiyor. Yine şu da bir gerçek, maliyetler enflasyon üzerinde kat ve kat artıyor ve bu da fiyatlara doğal olarak yansıyor. Yunanistan ve Türkiye arasındaki fiyat farkı ise göreceli. Kime göre? Neye göre ucuz? Bodrum, Marmaris, Çeşme, İstanbul’a göre kıyaslarsanız ucuz. Fiyatları, bizdeki gibi bir hizmet olmadığı için ucuz” dedi.

“50 günlük yoğunluk kimi ne kadar mutlu eder?”

Avantgarde Collection CEO’su Cenk Öztanık ise “Genel olarak Avrupa’daki emsallerimize göre otel fiyatları konusunda çok pahalı değiliz. İstanbul’da bir pahalılık söz konusu ama Bodrum’da bu enflasyon daha da yüksek. Pahalılıktan dolayı insanlar Yunan adalarına ve Avrupa’ya gidiyorlar. Bu aylarda normalde tekne trafiği bile olurdu. Tekneler de o taraflara doğru gitmişler. Bu hafta itibariyle yoğunluk başlar gibi gözüküyor ama 50 günlük yoğunluk kimi ne kadar mutlu eder?” şeklinde konuştu.

turizm gündem

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Yayınlanma:

|

♻️ Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği güçlendirmeye yönelik yeni bir adım atıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve toplam 6.300.000 Avro bütçeye sahip olan Sıfır Atık Hibe Programı, yerel düzeyde atık oluşumunu azaltmayı, kaynak verimliliğini artırmayı ve karbon salımını minimuma indirmeyi amaçlıyor.

🌍 Programın Amacı

Giderek büyüyen çevresel sorunlar karşısında, Sıfır Atık Hibe Programı şu hedeflere odaklanıyor:

  • Karbon salımının azaltılması

  • Atık oluşumunun önlenmesi

  • Sıfır atık yaklaşımının yaygınlaştırılması

Bu hedefler, sadece çevreye duyarlı politikaların hayata geçirilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda yerel yönetimlerin ve toplumun farklı katmanlarının bu dönüşüme aktif şekilde dahil edilmesi hedefleniyor.

🎯 Öncelikli Alanlar

Programın odaklandığı başlıca öncelikler şu şekilde sıralanıyor:

  • Yerel yönetimlerin altyapı ve kurumsal kapasitesini geliştirmek

  • Sıfır atık uygulamalarının farklı sektörlerle entegre şekilde yaygınlaştırılması

  • Atık yönetim planlarının hazırlanması ve karar destek araçlarının geliştirilmesi

  • Kaynak verimliliği, geri dönüşüm ve yeniden kullanım konularında farkındalık yaratılması

Bu sayede hem çevresel fayda sağlanması hem de döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması amaçlanıyor.

👥 Kimler Başvurabilir?

Hibe programı, aşağıdaki kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir:

  • Belediyeler

  • İl özel idareleri

  • Katı atık yönetim birlikleri

Bu kurumların hazırlayacakları projeler, yerel düzeyde sıfır atık stratejilerinin etkin biçimde uygulanmasına katkı sağlayacaktır.

📅 Başvuru Takvimi

Program kapsamında proje fikirleri için ön tekliflerin son başvuru tarihi:
🗓 15 Eylül 2025

Başvuruların çevresel etki, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ortaklık yapısı gibi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği öngörülmektedir.

🔍 Detaylı Bilgi ve Başvuru

Başvuru rehberi ve ayrıntılı bilgiye Avrupa Komisyonu’nun resmi web sitesi üzerinden ulaşmak mümkündür:

➡️ https://ec.europa.euFundingCall for ProposalsZero Waste Grant Programme (ZWGP)

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

♻️ Neden Önemli?

Türkiye’de sıfır atık vizyonu, yalnızca çevre koruma politikası değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik verimliliğin ve sosyal bilinçlenmenin de önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu program, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve atıkların ekonomik değer zincirine tekrar kazandırılmasını teşvik ederek hem çevresel hem de finansal anlamda katma değer yaratacaktır.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

Gayri Resmi İşlemler ve Finansal Tablolara Etkisi: Görünmeyen Riskler

Yayınlanma:

|

Yazan:

Birçok firmada geçmişe kıyasla azalmış olsa da, gayri resmi ticari işlemler hâlâ yaygın şekilde sürmektedir. Özellikle nakit yoğun sektörlerde ve KOBİ ölçeğindeki firmalarda, bu durum daha belirgin şekilde gözlemlenmektedir.

Bu kapsamda yapılan bazı ödemeler banka kanalları yerine doğrudan elden gerçekleştirilmekte; bu da işletmenin resmi mali tablolarını doğrudan olumsuz etkilemektedir.

Gayri resmi ödemelerde kullanılan resmi gelirler, muhasebe sisteminde denge bozulmalarına yol açar. Bu bozulmalar en çok dönen varlık kalemlerinde kendini gösterir:

  • 🧨 Yüksek kasa bakiyeleri

  • 🧨 Ortaklara ait alacak senetleri

  • 🧨 Ortaklardan alacaklar

  • 🧨 İş avanslarında ortaklara ait tutarlar

Bu kalemlerde zamanla meydana gelen olağandışı artışlar, finansal tablo kullanıcıları için önemli risk sinyalleri taşır.

Başlangıçta küçük görünen bu tutarlar, süreç içinde büyüdükçe bilanço üzerinde ciddi baskı yaratır. Bu durum, kredi veren bankaların da dikkatinden kaçmaz.

Bankaların Yaklaşımı

Kredi değerlendirme süreçlerinde bankalar, bu tür şişirilmiş kalemleri tespit eder ve analiz aşamasında bu tutarları mali düzeltmeye tabi tutar. Yani:

Bu bakiyeler, özkaynaklardan düşülerek şirketin gerçek finansal durumu ortaya konur.

Bu düzeltmeler sonucunda:

  • Özkaynaklar ciddi şekilde azalır

  • Borç/özkaynak oranı önemli ölçüde bozulur

  • Finansal kaldıraç artış gösterir

Bazı firmalarda bu tür düzeltmelerin ardından özkaynaklar negatif seviyeye dahi gerileyebilir. Bu da:

  • Yasal olarak kredi kullanımı önünde engel oluşturur

  • Krediye erişimi zorlaştırır, hatta imkânsız hâle getirir

  • Firmanın sektörel itibarı ve ticari ilişkileri üzerinde olumsuz etki yaratır

Kredi Notuna Etkisi

Kredi veren kurumlar tarafından oluşturulan kredi risk puanı (raiting) da bu tabloya göre şekillenir.
Gayri resmi işlemler kaynaklı mali dengesizlikler:

  • Raiting notunun düşmesine

  • Kredi maliyetlerinin artmasına neden olur

Neler Yapılmalı?

Firmaların, özellikle 31 Mart, 30 Haziran, 30 Eylül ve 31 Aralık bilanço tarihlerinde bu tür kalemlerdeki bakiyeleri minimuma indirmesi büyük önem taşır.

Aksi takdirde:

  • Bankalar,

  • Bağımsız denetçiler,

  • Yatırımcılar ve

  • Potansiyel iş ortakları

firmanın güvenilirliğini sorgulamaya başlayabilir.

Kısa Vadeli Kazançlar, Uzun Vadeli Riskler Yaratır

Kısa vadede pratik ve kolay gibi görünen gayri resmi ödemeler, uzun vadede firmaların büyüme kapasitesini, yatırım alabilirliğini ve finansmana erişimini ciddi biçimde sınırlar.

Kurumsallaşmak ve finansal yapısını güçlendirmek isteyen her işletme:

Bu tür uygulamalardan uzak durmalı, mali disiplini ve kurumsal itibarını öncelik haline getirmelidir.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

GÜNCEL

ZİHİN SAĞLIĞI KRİZİ KAPIDA!

Yayınlanma:

|

Yazan:

İş Dünyası Ne Kadar Hazır? Türkiye’de durum nasıl?

Günümüz iş dünyası, hızla değişen dinamiklerin ve artan belirsizliklerin ortasında, çalışan esenliği konusunda ciddi bir sınav veriyor. Pandemiyle birlikte önemi daha da anlaşılan çalışan zihin sağlığı, ne yazık ki hala birçok kurum için “ekstra” bir kalem olarak görülüyor. Oysa kapımızda bekleyen zihin sağlığı krizi, sadece bireylerin yaşam kalitesini değil, şirketlerin verimliliğini, bağlılığını ve nihayetinde kârlılığını da doğrudan tehdit ediyor. Peki, şirketler bu kritik dönüşüm için ne kadar hazır?

Sessiz Salgın: Durgunluk ve Görünmeyen Maliyetler

Elkin Consultancy Kurucusu Elif Elkin, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Çalışan esenliği denince genellikle fiziksel sağlığa odaklanılır, ancak buzdağının görünmeyen kısmı çok daha büyük ve yıkıcıdır: languishing (durgunluk) ve presenteeism (işte verimsiz bulunma). Klinik olarak depresyonda olmasalar bile, çalışanların önemli bir bölümü durgunluk haliyle boğuşuyor; motivasyonsuz, enerjisiz ve tükenmiş hissediyorlar. Bu durumdaki çalışanlar fiziksel olarak işte olsalar da, zihinsel olarak bağlantısız, yaratıcılıktan uzak ve düşük verimlilikle çalışıyorlar. Bu “sessiz istifa” hali, şirketlere yüksek görünmeyen maliyetler çıkarıyor; çünkü işgücünüzün tam potansiyelini kullanamadığı her an, kaçırılmış bir fırsat ve doğrudan bir kayıptır.”

Stresin Yıkıcı Etkisi ve Türkiye’nin Gerçekleri

Zihin sağlığının belki de en somut ve yaygın göstergesi olan stresin, iş performansına yönelik en büyük tehditlerden biri olduğuna dikkat çeken Elif Elkin, “Gallup’un Küresel Duygu Durumu araştırması, Türkiye’nin bu konuda çarpıcı bir tablo çizdiğini gösteriyor: Ülkemiz, yüzde 64’lük ‘Önceki gün stresli hissettiniz mi? Evet’ oranıyla dünya sıralamasında Afganistan ve Lübnan’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Aynı araştırmada ‘Önceki gün öfkeli hissettiniz mi?’ sorusuna verilen yanıtlarda da ikinci sıradayız.

Araştırmalarda, kadınların her kategoride erkeklere göre daha fazla stres yaşadığı da dikkat çekici. Bu yüksek stres seviyesi, sadece bireysel tükenmişliğe yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketlerin iş-yaşam dengesini destekleme konusundaki yetersizliğini de ortaya koyuyor. Genç profesyonellerin yalnızca yüzde 32’si, deneyimli profesyonellerin ise yüzde 46’sı şirketlerinin iş ve özel hayat dengesine önem verdiğini belirtiyor. Pazartesi sendromunun ötesine geçen bu durum, çalışanların işe enerjik başlama oranlarındaki ciddi düşüşlerle de kendini gösteriyor” dedi.

Bütünsel Esenliğe Geçiş: Neden Artık Bir Lüks Değil?

Elif Elkin, çalışan esenliği programlarının bir ekstra değil, gereklilik olduğuna da değindi: “Global Wellness Institute’un 2024 raporu, küresel esenlik ekonomisinin 2023’te 6.3 trilyon dolara ulaştığını ve 2028’de 9.0 trilyon dolara yükseleceğini öngörüyor. Bu raporun altını çizdiği gibi, esenlik artık tüketiciler için bir lüks veya isteğe bağlı bir harcama değil, sağlıklı bir yaşam sürdürmek, bağışıklığı güçlendirmek, uzun ömürlülüğü artırmak ve zihinsel dayanıklılığı geliştirmek için temel bir gereklilik haline geldi.

İş yerleri için bu, bütünsel bir esenlik yaklaşımını benimsemek anlamına geliyor. Sadece fizyolojik ihtiyaçlara odaklanmak yeterli değil; zihinsel ve duygusal esenlik (stres yönetimi, psikolojik destek), finansal esenlik (finansal okuryazarlık, ücretlendirme adil politikaları) ve sosyal esenlik (güçlü ekip kültürü, iş-yaşam dengesi, adil yönetim) de bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Çalışanlar, hayatlarındaki stres faktörlerinin (finansal kaygılar, ailevi sorunlar, zihinsel yorgunluk) doğrudan iş performanslarını etkilediğinin farkındalar. Dolayısıyla, esenlik programları bir “ekstra” değil, çalışan verimliliğinin ve bağlılığının temelini oluşturan stratejik bir yatırımdır.”

Liderlerin Rolü: Dönüşümün Anahtarı

Zihin sağlığı krizine karşı iş yerlerini hazır hale getirmenin anahtarının, liderlerin proaktif yaklaşımında yattığının altını da çizen Elkin, “Öncelikle, ihtiyaç analizi yaparak çalışanların gerçek sorunlarını ve beklentilerini anlamak gerekiyor. Her şirketin dinamikleri farklıdır ve tek tip çözümler yerine, şirkete özgü, kapsayıcı programlar tasarlanmalıdır.

En kritik adım ise liderlik taahhüdü ve katılımıdır. Esenlik programları sadece İnsan Kaynakları departmanının sorumluluğu olmaktan çıkarılmalı, üst yönetimden başlayarak tüm liderler bu kültürü benimsemeli ve desteklemelidir. Çalışanlar, yöneticilerinin kendilerinin ve ekip üyelerinin zihinsel sağlığına ne kadar değer verdiğini ve bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını görmelidir. Liderlerin kendi kırılganlıklarını paylaşması, destekleyici bir dil kullanması ve empati göstermesi, güven ortamının oluşmasında ve çalışanların yardım isteme cesaretini bulmasında hayati önem taşır.

Ayrıca, programların etkisi ölçümlenmeli ve sürekli iyileştirilmelidir. Katılım oranları, devamsızlık verileri, çalışan memnuniyeti anketleri ve hatta sağlık giderlerindeki değişimler gibi metrikler takip edilmeli, geri bildirimlerle programlar dinamik olarak güncellenmelidir. Ölçülemeyen bir şeyi yönetmek mümkün değildir” dedi.

Sonuç: Esenlik Odaklı Bir Gelecek İnşa Etmek

Elif Elkin son olarak, “Zihin sağlığı krizi kapıda değil, zaten içindeyiz” diyerek sözlerini şöyle noktaladı: “Ancak bu kriz, aynı zamanda şirketler için bir dönüşüm fırsatı sunuyor. Çalışanların zihinsel ve bütünsel esenliğine yatırım yapmak, artık sadece insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda verimliliği artıran, yetenekleri çeken, mevcut yetenekleri elde tutan ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen akıllı bir iş stratejisidir.

Liderler, bu “kusursuz fırtına” döneminde eski alışkanlıklarından vazgeçme ve ezberleri unutma cesaretini göstererek, krizden bir dönüşüm yaratabilirler. Çalışanlarını sadece birer kaynak değil, potansiyelleri beslenmesi gereken değerli bireyler olarak gören kurumlar, geleceğin rekabetçi iş dünyasında yalnızca ayakta kalmakla kalmayacak, aynı zamanda gelişecektir. Zihin sağlığının önceliklendirildiği, esenlik odaklı bir şirket kültürü inşa etmek, hem insanlar için daha iyi bir dünya hem de işletmeler için daha parlak bir gelecek anlamına geliyor.”

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.