Connect with us

EKONOMİ

Türkiye Rus gazında olası bir sıkıntıya hazır mı?

Rusya, Türkiye’nin doğal gaz ithalatında ilk sırada yer alıyor. Peki Ukrayna krizinde Rusya’dan gaz akışında sıkıntı yaşanırsa ne olur? Türkiye böyle bir senaryoya ne kadar hazırlıklı?

Yayınlanma:

|

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye başlaması ile birlikte gözlerin çevrildiği en önemli konulardan biri de Türkiye’nin iki ülke ile olan ticareti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre Türkiye’nin iki ülke ile olan toplam ticaret hacmi toplam 40 milyar dolar seviyesinde. Bu ticarette enerji, turizm, gıda, inşaat, mücevher ve giyim gibi sektörler ilk sıralarda bulunuyor.

Ancak burada Avrupa ve Türkiye’nin gözü Rusya’dan temin edilen önemli miktardaki doğal gaz ve petrolde. Rusya’nın kendisine karşı uygulanan yaptırımlara cevap olarak masaya enerji kozunu koymasından endişe ediliyor.

Bu durumda hem Avrupa ülkeleri hem de Türkiye enerji arzında ciddi bir sıkıntıyla karşılaşabilir. Türkiye son yıllarda artan enerji ihtiyacını karşılamak için rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına olan yatırımlarını hızlandırsa da doğal gaz hala önemli bir ağırlığa sahip. Öyle ki Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ) verilerine göre Türkiye’nin 2020’de doğal gaz tüketimi 48 milyar 300 milyon metreküp seviyesindeyken 2021 bu yaklaşık yüzde 23 artış göstererek 61 milyar 601 milyon metreküpe ulaştı.

Peki Türkiye’nin enerji tablosu Ukrayna-Rusya krizinin gölgesinde ne durumda?

Boru hatlarındaki kapasite artırılabilir mi?

BOTAŞ verilerine göre Türkiye, Azerbaycan’dan günlük 19.1 milyon metreküp, TANAP’dan 17.3 milyon metreküp, İran’dan 28.5 milyon metreküp, MaviAkım’dan (Rusya) 47.3 milyon metreküp, TürkAkım’dan (Rusya) 46.9 milyon metreküp gaz alma kapasitesine sahip. Ayrıca yine günlük olarak BOTAŞ Marmara LNG terminalinde 37 milyon metreküp, Silivri doğalgaz yeraltı depolama tesisinde 28 milyon metreküp, Tuz Gölü yeraltı depolama tesisinde 40 milyon metreküp, BOTAŞ Dörtyol FRSU tesisinde 28 milyon metreküp, EGEGAZ terminalinde 40 milyon metreküp, ETKİ Liman FRSU tesisinde 28 milyon metreküp kapasitesi bulunuyor.

Türkei Russland - Gaspipeline Blauer Strom

Türkiye, Silivri’deki depolama tesisinde kapasiteyi 28 milyon metreküpten 75 milyon metreküpe çıkarmayı Tuz Gölü’ndeki depolama tesisindeki kapasiteyi ise 40 milyon metreküpten 80 milyon metreküpe çıkarmayı hedefliyor. Depolama tesislerindeki kapasite özellikle dönemsel arz problemlerinde hayati bir öneme sahip. Geçtiğimiz günlerde İran hattında yaşanan problemde Türkiye ilk önce depolama tesislerindeki gazı sisteme vererek enerji ihtiyacını karşılamıştı.

Boru hatlarındaki kapasiteye bakıldığında ise Azerbaycan tarafında günlük 10-12 milyon metreküplük bir kapasitenin daha kullanılabileceği, ayrıca TANAP tarafında da kapasitenin arttırılabileceği belirtiliyor.

Ancak boru hatlarındaki kapasitenin de bugünden yarına kullanılması pek kolay olmuyor. Örneğin Türkiye, Azerbaycan’dan günlük 5 milyon metreküp daha fazla gaz almaya karar verdi. Bu durum Azerbaycan tarafından olumlu karşılansa da temel sorun üretim bölgesinde. Eğer Azerbaycan üretimini o ölçüde arttıramaz ise iletim kapasitesi de boşta kalmış oluyor. Ülkelerin üretim sahasındaki kapasitelerini arttırmaları için uzun dönemli yatırımlar yapmaları gerekiyor.

İthalatta ülkelerin payı ne kadar?

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) Aralık ayı sektör raporuna göre Türkiye’nin doğal gaz ithalatında Rusya yüzde 33.42’lik pay ile ilk sırada yer alırken onu yüzde 17.04 ile ABD, yüzde 13.83 ile İran, yüzde 12.08 ile Azerbaycan, yüzde 10.26 ile Cezayir, yüzde 7.93 ile Mısır, yüzde 2.09 ile İspanya, yüzde 2.09 ile Katar, yüzde 1.64 ile Trinidad ve Tobago takip ediyor.

Bu tablo Kasım ayı verileri ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin İran ve Mısır pazarından yaptığı ithalatı azalttığı bunu da Cezayir ve İspanya ülkelerle kapattığı görülüyor. Ayrıca Aralık ayında Türkiye’nin Rusya’dan doğalgaz ithalatının 2020 Aralık ayına göre yüzde yaklaşık yüzde 30 azaldığı hesaplanırken aynı dönemde ABD’den yapılan doğal gaz ithalatında yüzde 92’lik bir artış olmasına rağmen Rusya zirvedeki yerini korumayı başarmış.

Daha kapsamlı bir veri için EPDK’nın paylaştığı yıllık doğal gaz ithalatına bakıldığında ise kaynak ülkeler bazında ithalatın dağılımı şu şekilde oluyor: Rusya yüzde 33.59, Azerbaycan yüzde 24, İran yüzde 11.06, Cezayir yüzde 11.58, Nijerya yüzde 2.82 ve yüzde 16.95 diğer ülkeler.

Rusya özelinde duruma bakıldığında ise yıldan yıla bir dalgalı seyir gözlemlense de Türkiye’nin doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığı ilk bakışta görülüyor. Rusya 2010 yılında Türkiye’nin toplam doğal gaz ihtiyacının yüzde 46.2’sini, 2011’de yüzde 57.9’unu, 2012’de yüzde 57.7’sini, 2013’te yüzde 57.9’unu, 2014’te yüzde 54.8’ini, 2015’te yüzde 55.3’ünü, 2016’da yüzde 52.9’unu, 2017’de yüzde 51.9’unu, 2018’de 47’sini, 2019’da yüzde 33.6’sını 2020’de ise yüzde 33.59’unu karşıladı.

Türkei Fotoreportage Wirtschaft

Türkiye hangi ülkeden LNG ithal ediyor?

Ayrıca EPDK’nın 2020 yılı doğal gaz istatistiklerine göre öne çıkan önemli bir detay ise 2013 ile 2020 yılları arasında boru hatları ile ithal edilen doğal gaz miktarı yüzde 87.08 seviyesinden yüzde 68.67 seviyesine gerilerken LNG yani sıvılaştırılmış doğal gaz yolu ile ithalat yüzde 12.92’den yüzde 31.33’e çıkmış durumda.

Bu da Türkiye’nin doğal gaz arzındaki kaynak pazar çeşitliliği için çok önemli adım olarak görülüyor. Peki LNG ithalatında ülkelerin payı ne kadar? EPDK verilerine göre buradaki tablo ise şöyle: Katar (yüzde 40), ABD (yüzde 37), Trinidad ve Tobago (Yüzde 8), Nijerya (yüzde 6), Ekvator Ginesi (yüzde 2), Fransa (yüzde 2), Norveç (yüzde 1), Mısır (yüzde 1), Kamerun (yüzde 1), İspanya (yüzde 1), Angola (yüzde 1). Miktar bazında LNG ithalatındaki toplam ise 8.147 milyon Sm3 olarak gerçekleşti.

EPDK raporuna göre 2020 yılı Aralık ayında depolanan gazın yüzde 85.84’ü yeraltı depolarında yüzde 14.16’sı ise LNG terminalinde bulunuyordu. 2021 Aralık ayında ise bu oran yeraltı depoları için yüzde 86.11 LNG terminalinde ise yüzde 13.89 şeklinde gerçekleşti. 2021 aralık ayında depolardaki doğal gaz miktarı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 32.88 azalarak 1.914 milyar metreküp oldu.

Doğal gaz hangi alanlarda ne kadar kullanılıyor?

İthal edilen doğal gazın kullanımında ise elektrik üretimi öne çıkıyor. Buna göre Aralık ayında Türkiye’de doğal gazın yüzde 26.65’i çevrim santrallerinde, yüzde 23.10’u sanayi sektöründe, yüzde 10.97’si ticarethanelerde ve resmi dairelerde, yüzde 36.3’u konutlarda, yüzde 2.53’ü petrol rafineri ve fırınlar gibi alanlarda ve yüzde 0.17’si ulaşım sektöründe kullanılıyor.

Fiyatlara yansıması nasıl olur?

Enerji uzmanlarına göre Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi şu aşamada Türkiye için bir arz sorunu oluşturmayacak. Ancak uzmanlar özellikle küresel olarak artacak olan enerji maliyetlerinden Türkiye’nin de tüm dünya gibi etkileneceğini söylüyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye başlaması ile beraber Avrupa’da günlük olarak doğal gaz fiyatlarındaki artışlar yüzde 30’u bulurken Brent petrolün varil fiyatı da hızla 100 doları geçti.

BOTAŞ verilerine göre de Avrupa’daki doğalgaz fiyatları son iki yılda yüzde 384 artış gösterdi. Uzun süredir bu artıştan oldukça olumsuz etkilenen Türkiye, Rusya-Ukrayna krizinin enerji girdileri üzerinde oluşturacağı ek maliyeti karşılamakta zorlanabilir. Özellikle enerji girdilerindeki artışlar başta gıda enflasyonu olmak üzere çok sayıda alanda kendisini hızla gösteriyor.

Dünya enerjide belli ülkelere ve kaynaklara bağımlı kalmamak için özellikle yenilenebilir enerji tarafında attığı adımları hızlandırıyor. Başta güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları her ne kadar dünyanın enerji ihtiyacını kısa zamanda karşılayacak gibi görünmese de bu adımlar alternatif kaynak oluşturma yönünde oldukça stratejik.

Türkiye’nin enerji üretiminde durumu ne?

Türkiye de 2000’li yılların başından itibaren rüzgâr ve güneş gibi alternatif enerji kaynaklarına olan yatırımlarını hızlandırıyor. Bu konuda devlet tarafından milyar dolarlık ihaleler düzenleniyor ve yenilenebilir enerji yatırımcılarına belli oranda kapasiteler ayrılıyor. Gelinen noktada elektrik üretiminde Türkiye’nin kömür ve doğal gaz da dahil tüm enerji kaynaklarındaki toplam kurulu gücü 99 bin 820 megavat seviyesinde. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı verilerine göre bunun 3 bin 712 megavatı biyokütle, atık ve jeotermalden, 7 bin 816 megavatı güneş enerjisinden, 10 bin 607 megavatı rüzgâr enerjisinden, 31 bin 493 megavatı hidroelektrikten 46 bin 193 megavatı da termik santrallerden oluşuyor.

Nordex Windpark, Türkei Izmir

Ayrıca 2021 devreye alınan 3 bin 446 megavat ek kapasitenin yüzde 51.5’i rüzgar enerjisinden, yüzde 16.6’sı biyokütle, atık ve jeotermalden, yüzde 14.5’i güneş enerjisinden, yine yüzde 14.5 hidroelektrik enerjisinden ve yüzde 3’ü termik santrallerden oluşuyor.

Elektrik üretimi hangi kaynaklardan sağlanıyor?

Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) verilerine göre 2 Mart günü Türkiye üretilen elektriğin yüzde 21’ini doğal gazdan, yüzde 18’ini ithal kömürden, yüzde 14’ünü barajlardan, yüzde 14’ünü linyitten, yüzde 13’ünü rüzgardan, yüzde 9’unu akarsulardan, yüzde 3’ünü jeotermalden, yüzde 2’sini biyokütleden ve yüzde 1’ini taş kömüründen elde etti.

Özellikle yağışın bol olduğu dönemlerde barajlardan ve akarsulardan yapılan üretimde artış gözlenirken rüzgârlı günlerde ise rüzgâr santrallerindeki üretim de rekorlar kırılabiliyor. Ayrıca Mersin’de inşa edilen ve önümüzdeki yıllarda kademe kademe devreye alınması planlanan ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin de bu zamanla yerli üretimi artmasına katkı sağlayacağı ön görülüyor. Akkuyu’daki santralin toplam kurulu gücü 4 bin 800 megavat olacak. Ancak her biri 1200 megavattan oluşan 4 ünitenin tamamlanması 5-6 yıllık sürece yayılacak. Santral tamamlandığında Türkiye’nin toplam ihtiyacının yaklaşık yüzde 5’ini karşılayacak.

Hem enerji hem parça üretimi

Ancak Türkiye’nin elektrikteki asıl önemli adımlarının güneş ve rüzgâr enerjisinde olması bekleniyor. Bu konudaki teşviklerin de artmasıyla yenilenebilir enerji sanayisinde de önemli parçaları üretmeye başlayan Türkiye, bu konuda başta Avrupa olmak üzere çok sayıda ülkeye ihracat yapıyor. Özellikle Ege Bölgesi’nde hem rüzgâr santralleri hem de bu santrallere üretim yapan ekipman fabrikaları bölge halkı için de önemli bir istihdam alanı oluşturuyor.

Emre Eser

© Deutsche Welle Türkçe

Okumaya devam et

EKONOMİ

HÜRMÜZ BOĞAZI KAPANIRSA NE OLUR?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Dünya enerji güvenliğinin kalbinde yer alan Hürmüz Boğazı, küresel ticaretin ve petrol taşımacılığının en kritik geçitlerinden biridir. Ancak bu boğazın geçici dahi olsa kapanması, sadece bölgeyi değil, tüm dünya ekonomisini derinden etkileyebilecek bir kriz senaryosudur. Bu yazıda, Hürmüz Boğazı’nın önemi ve kapanmasının olası sonuçları detaylı bir şekilde incelenmektedir.

HÜRMÜZ BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ

Hürmüz Boğazı, İran ile Umman arasında yer alır ve Basra Körfezi’ni Umman Denizi’ne bağlar.
Bu dar geçit, dünyanın en büyük petrol üreticilerinden olan Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, İran, BAE ve Katar’ın deniz yoluyla petrol ve doğalgaz ihracatında tek çıkış kapısı niteliğindedir.

  • Günlük yaklaşık 17-20 milyon varil petrol bu boğazdan taşınmaktadır.

  • Bu miktar, küresel petrol ticaretinin yaklaşık %20’sine denk gelir.

  • Ayrıca Katar’ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatının da büyük bölümü bu yoldan geçer.

ENERJİ VE EKONOMİK SONUÇLARI

1. Petrol Fiyatlarında Şok Artış

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, arz şokuna yol açar.

  • Petrol fiyatları birkaç gün içinde 150-200 dolar/varil seviyelerine çıkabilir.

  • Enerji ithalatçısı ülkelerde enflasyonist baskılar oluşur.

  • Üretim maliyetleri artar, ekonomiler yavaşlar, stagflasyon riski doğar.

2. Küresel Tedarik Zincirinin Bozulması

  • Asya, Avrupa ve ABD’ye enerji taşıyan petrol tankerleri seferlerini durdurmak zorunda kalır.

  • Enerjiye bağımlı endüstriler (otomotiv, plastik, gübre vb.) ağır darbe alır.

  • Alternatif boru hatları kapasite olarak yetersizdir.

JEOPOLİTİK VE ASKERİ SONUÇLARI

1. ABD-İran Gerilimi Zirveye Çıkar

İran’ın boğazı kapatma tehdidi veya fiilî kapatma girişimi, ABD ve müttefiklerinin askerî karşılık verme ihtimalini doğurur.
Bölgedeki ABD Donanması’nın varlığı bu senaryo için hazırdır.

2. İsrail, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri Tetikte Olur

İran’ın bu hamlesi bölge ülkeleri tarafından ulusal güvenlik tehdidi olarak değerlendirilir.
Silahlanma hızlanır, bölgesel çatışma riski artar.

3. Askerî Müdahale ve Savaş Riski

Deniz yolunun açık tutulması için ABD önderliğinde çok uluslu bir askerî müdahale gündeme gelebilir.
Bu durum petrol bölgelerinde bombalamalara, deniz trafiğinin askıya alınmasına neden olabilir.

Irak Dışişleri Bakanı'ndan “Hürmüz Boğazı kapanırsa küresel enerji  piyasasında kriz çıkar” uyarısı

ALTERNATİF ENERJİ ROTALARI VAR MI?

  • Suudi Arabistan ve BAE, bazı petrolünü Hürmüz dışındaki boru hatlarıyla taşıyabilir.
    Ancak bu yolların kapasitesi sınırlı ve tüm ihracatı karşılamaktan uzaktır.

  • Katar LNG’si içinse alternatif güzergâh neredeyse yoktur.

TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR?

  • Türkiye enerji ithalatının büyük kısmını bu bölgelerden sağlamaktadır.

  • Fiyatlar arttığında Türkiye’nin enerji faturası büyür → cari açık artar.

  • Bu durum TL üzerinde baskı oluşturur, enflasyon hızlanır.

Hürmüz Boğazı’nın kapanması, sadece bölgesel değil, küresel bir kriz anlamına gelir. Petrol ve gaz piyasasında arz şoku yaratır, küresel ekonomiyi durma noktasına getirebilir. Jeopolitik gerilimlerin zirveye çıktığı bir ortamda bu boğazın güvenliği, dünya düzeni açısından kırılma noktasıdır.

www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Limonlar Kredi Aldığında: Asimetrik Bilginin Finansal Sistemdeki Yankısı

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankaların kredi sistemlerinde giderek daha sık karşılaştığımız bir tablo var: Gerçek kredi değerliliği taşımayan birey veya işletmelere, sistemsel boşluklar nedeniyle kredi limitleri açılıyor. Kredi puanı iyi görünüyor, limit mevcut—ama geri ödeme kabiliyeti yok. Neye benziyor, biliyor musunuz? George Akerlof’un 1970’te yazdığı kendisine Nobel iktisat ödülü aldıran “limon piyasası”na.

Asimetrik Bilgi Sorunu:

Akerlof’un teorisinde, alıcı ve satıcı arasındaki bilgi dengesizliği nedeniyle kaliteli ürünler (iyi arabalar) piyasadan çekilir, yerine “limonlar” (kötü arabalar) kalır. Bugünün kredi sisteminde ise:

  • Banka, müşterinin gerçek riskini göremiyor (ya da görmek istemiyor).
  • Müşteri, sistemin sunduğu limitlere ulaşıyor, kredi kullanıyor.
  • Böylece finansal piyasada “limon” krediler çoğalıyor: riskli, sürdürülemez, görünürde aktif.

Sonuç Ne Olur?

  • Gerçek değerliliğe sahip kullanıcılar daha pahalı krediye ulaşır.
  • Sistem, kendi içindeki çürüklüğü fark edemez.
  • Uzun vadede bu asimetrik bilgi, toplu bir güven krizine dönüşür. Tıpkı Akerlof’un uyardığı gibi…
  • Finansal sistemler gelişiyor, algoritmalar daha sofistike hale geliyor—ama hâlâ “insanı” göremeyen modellerle çalışıyoruz. Kredi vermek sadece matematik değil; güvenin, bağlamın ve davranışsal içgörünün birleşimidir.
  • “Kredi sadece bir limit değil, bir güven oyudur.”

Kredi sistemleri giderek daha sofistike hale geliyor. Algoritmalar, puanlama sistemleri, dijitalleştirilmiş değerlendirme modelleri… Peki ama hâlâ “insanı” göremeyen bu sistemler gerçekten güvenli mi?

George Akerlof, 1970’te “limon piyasası” teorisini ortaya attığında otomobil piyasasını örnek gösteriyordu. Bugün ise aynı teoriyi bizzat kredi piyasasının içinde yaşıyoruz: asimetrik bilgi, yani tarafların eşit derecede bilgi sahibi olmaması, sistemi yavaş yavaş çürütüyor.

Gözlemlerimden İki Sessiz Hikâye

Firma kârlı göründü, konkordatoya girdi. Bir yıl önce denetimini yaptığım bir firmayla denetim sırasında yaşadığımız bir anlaşmazlık yüzünden yollarımız ayrılmıştı. Geçtiğimiz günlerde konkordato ilan ettiklerini öğrendim. İlginçtir: Banka kredileri denetim sonrası son bir yılda ciddi oranda artmıştı. Bilanço ise temizdi—görünürde. Ama içini bilen biri olarak şunu söylemeliyim: stoklar şişirilmişti. Sayım tutanakları arasındaki fark 3 milyon dolar kadardı.

Stoklar yalansa, bilanço da yalandır. En kolay oynanan kalem de budur çünkü. “Stoklarda 3 milyon dolarlık yapay bir değerleme vardı—bu, bilanço üzerinde kar gibi görünse de gerçekte zarardı.” Bankalar ne yaptı? Kağıt üstündeki görüntüye bakıp kredi verdiler. Mali analizlerin yapamadığı tek şey stok denetimidir, stoklarda ne yazıyorsa kabul edilir. Şu sorularla meşgul olduklarını da hiç zannetmiyorum: Stok sayım tutanak raporu mevcut stoklarla karşılaştırıldı mı? Stok sayım tutanağını kim hazırlamış? Bağımsız denetim mi yoksa şirket personeli mi? Firma son yıllarda matrah artırmış mı? Tedarikçi bakiye hareketleri stok değer hareketleriyle uyumlu mu? Stoklarda dikkat çekici bir durum var mı? Hammadde stoğu mamül stoğundan fazla mı? Şirket ERP sisteminden stok değerleme raporu alındı mı? Sorular çoğaltılabilir.

Çalışanlarına maaşlarını ödemeyen firma, kredi kullanıyor.

Geçenlerde eski bir öğrencim aradı: Çalıştığı firma 3 aydır maaş ödemiyormuş ama aynı zamanda bankalardan kredi kullanmaya devam ediyormuş. Hatta patronunun yeni bir konut satın aldığını duymuş. Bana sorduğu soruya gelirsek: “İş davası açarsam banka hesaplarına bloke konulur mu?

Banka sistemleri SGK kayıtlarını kontrol etse, firmanın 3 aydır sigorta ödemediğini görecekti. Ama görmedi. Çünkü sistem, sadece rakama ve geçmiş skora bakıyor—insan hikâyesine değil.

Sonuç: Algoritmalar Belki Zekidir, Ama Kördür

Bugünün kredi algoritmaları geçmiş veriye dayanır, davranışı anlamaz, öyküyü okumaz. Böylece sistem, Akerlof’un tarif ettiği gibi, limonlarla doluyor: Gerçekte riskli olan ama kâğıt üstünde sorunsuz gözüken kredilerle. Sonuç? Gerçekten sağlıklı, krediye erişimi hak eden işletmeler bu gölgelerin altında kalıyor.

Serhat CAN

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Bütçe açıkları dizginlenebilir mi?

Bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak

Yayınlanma:

|

Mayıs ayına ait merkezi yönetim bütçe gerçekleşmelerine göre bütçe fazlası 235,2 milyar TL, kümülatif (Ocak-Mayıs) bütçe açığı da 650,3 milyar TL oldu. Mayıs ayı bütçe fazlası, giderlerdeki önemli bir azalış kaynaklı değil, tersine kurumlar vergisi hasılatının beklendiği gibi mayıs ayında vergi gelirlerini beslemesiyle gerçekleşti.

Rakamla ifade etmek gerekirse; nisan ayına göre mayıs ayında bütçe giderlerinde 43 milyar TL’lik azalışa karşılık bütçe gelirleri 368 milyar TL arttı. Bu artışın hemen hemen tamamı kurumlar vergisi hasılatı kaynaklı.

Önce vergi hasılatındaki değişime bakalım, ardından bütçe giderlerinde azalış olmuş mu, ona bakarız:

Kurumlar vergisi yıllık beyana tabi bir vergi. Aynı zamanda cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere, GVK’da belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Ocak – Şubat – Mart geçici vergi dönemi beyanname verilme ve ödeme günü 17 mayıs’tı. Ayrıca Gelir İdaresi Başkanlığı, 30 Nisan’a kadar verilecek kurumlar vergisi beyannameleri ve bunlara tahakkuk eden vergilerin ödeme sürelerini 5 Mayıs’a kadar uzattı.

Böylelikle nisan ayında 29,7 milyar olan kurumlar vergisi tahsilatı da mayıs ayında 470,1 milyar TL’ye yükseldi. Hatta mayıs ayında kurumlar vergisi hasılatı vergi gelirleri içindeki payı yüzde 39,4’e ulaştı ki bu oran KDV gibi dolaylı bir verginin payından da yüksekti. Sonuçta bu hasılat bütçede bir rahatlama yarattı.

Mayıs ayında kurumlar vergisi tahsilatı bütçenin imdadına yetişmiş oldu ama yukarıda anlattığım gibi “geçici vergi dönemiydi, geldi ve geçti”.

Bütçenin gelir tarafını temmuz ayında gelir vergisi ikinci taksiti ile ağustos ve kasım aylarında geçici vergi taksitleri bir miktar rahatlatabilir. Ancak aylık olarak artmaya devam eden enflasyon, sıkı para politikasıyla kredi imkanları kısıtlanan firmalar ve artan konkordatolar, hedeflenen vergi gelirlerinden uzaklaşılmasına neden olacak ana faktörler. Ayrıca bütçenin gelir tarafının, borç faizleriyle büyüyen bütçenin gider tarafını telafi etmesi zor görünüyor. O nedenle bütçe açığını dizginlemek hiç de kolay olmayacak.

Bütçe giderlerine şimdi kamuda tasarruf üzerinden bakalım:

Tüm kamu kurumlarının kendi bütçelerindeki kaynaklardan yapacakları harcamalar için tasarruf tedbirlerine uymaları uzun zamandır merakla bekleniyor.

Aşağıdaki hazırladığım tablo, geçen yıl ve bu yılın mayıs aylarında tasarruf tedbirleri kapsamında yapılan harcamaları karşılaştırıyor:

Tabloda görüldüğü gibi bir yıl içinde taşıt alım giderleri yaklaşık 2 katına çıkmışHaberleşme ve enerji giderleri de enflasyon oranına yakın bir artış göstermiş. Kırtasiye-baskı giderleri ile temsil-tanıtma giderlerinde ise bir yılda kısmen frene basılmış gibi.

Ancak temsil-tanıtma giderleri bu yılın ilk dört ayında ortalama 65 milyon TL civarındayken, mayıs ayında birden yaklaşık beş katına (316 milyon TL) çıkmış. Yine de bu haliyle geçen yılın mayıs ayındaki 418 milyon TL’nin oldukça altında kalıyor. Umarım ülkemiz en iyi şekilde temsil ediliyordur. 2024’te bu alanda daha fazla gider yapılıyordu, yoksa geçen yıl daha mı iyi temsil ediliyordu?

Bütçe giderlerinde sorunlu kalem: borç faiz giderleri:

Borç faiz giderleri bütçede büyümeye devam ediyor. Özellikle iç borçlanmanın maliyeti bütçeye yansıyor.

Mayıs ayında borç faiz giderleri 111,2 milyar TL, kümülatif olarak 835,8 milyar TL’ye ulaştı. Dahası Haziran ayında yaklaşık 240 milyar TL’lik borç faiz gideri gerçekleştirilecek.

2025 yılı bütçesi için borç faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranının yüzde 13,2 ve vergi gelirlerine oranının da yüzde 17,5 olması hedeflenmişti. Bugünkü görünümde borç faiz giderleri/bütçe giderleri oranı yüzde 15,7 ve borç faiz giderleri/vergi gelirleri oranı da yüzde 20,9’a yükselmiş durumda. Bu göstergeler ile bütçe hedeflerinden uzaklaşıldığı anlaşılıyor.

Bütçe açıklarını kontrol altında tutmak, pek çok alanda katkı sağlayacak. Öncelikle devletten beklenen görevlerin ve kamu hizmetlerinin hem kalitesinin artmasına hem de zamanında sunulmasına katkı sağlayacak.

Aksine bütçe açığı ve mali disiplinsizlik önemli bir risk göstergesi olduğundan finanse edilmesi aşaması da sorun yaratacak. Bir yandan iç ya da dış borçlanmayla açık finansmanının kendine has riskleri artarken, bir yandan da bütçe açığının doğrudan ya da dolaylı maliyeti topluma yansıyacak.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ – T24

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.