Connect with us

EKONOMİ

TÜRKİYE’NİN GÜMRÜK BİRLİĞİ’NE KATILMASININ ZARARLARI NE OLDU?

Yayınlanma:

|

Türkiye’nin 1996 yılında Avrupa Birliği (AB) ile Gümrük Birliği (GB) anlaşmasına katılması, uzun vadeli ekonomik ve ticari hedefler açısından önemli bir adımdı. Ancak, bu süreç Türkiye’ye hem ekonomik hem de yapısal açıdan çeşitli olumsuz etkiler de yaratmıştır. Gümrük Birliği, Türkiye ekonomisinin küresel ticaretle entegrasyonunu artırmayı hedeflerken, aynı zamanda bazı sektörlerde zararlar ve zorluklar doğurmuştur. Bu makalede, Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye sağladığı olumsuz etkiler ve zararları incelenecektir.

Dış Ticaret Açığının Büyümesi

Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile olan dış ticaretini artırırken, aynı zamanda ithalatın hızla artmasına sebep olmuştur. Türkiye’nin AB ile yaptığı ticaretin büyük bir kısmı, AB menşeli ürünlerin Türkiye’ye girmesini kolaylaştırmış, bu da dış ticaret açığının büyümesine neden olmuştur. Özellikle, 1996 sonrasında Türkiye’nin dış ticaret açığı artmış ve Türkiye, ithalatla daha fazla ürün alırken, ihracatta aynı hızda artış sağlayamamıştır. 2000’li yıllarda, özellikle sanayi ve otomotiv sektörlerinde yerli üreticiler, AB ülkelerinden gelen ucuz ithalatla rekabet etmekte zorlanmıştır.

Üçüncü Ülkelerle Olan Ticaretin Olumsuz Etkilenmesi

Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile olan ticaretine gümrüksüz erişim sağlasa da, üçüncü ülkelerle olan ticaretini olumsuz etkilemiştir. Türkiye, AB’nin imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşmalarına (STA) doğrudan taraf olamamaktadır. Bu durum, Türkiye’nin AB ile yapılan ticaret dışında kalan ülkelerle yaptığı ticarette rekabet dezavantajı yaşamasına yol açmıştır. Özellikle Japonya, Çin ve Güney Kore gibi ülkelere karşı Türk ürünleri, AB ile yapılan anlaşmalar nedeniyle daha yüksek gümrük vergilerine tabi kalmıştır. AB ile yapılan ticaretin artışı, Türkiye’nin bu ülkelerle olan dış ticaretinde daha fazla engel ve maliyet yaratmıştır.

Sanayi Sektöründe Rekabet Gücünün Zayıflaması

Türkiye’nin sanayi sektörü, özellikle tekstil, otomotiv ve beyaz eşya gibi üretim alanlarında AB ülkelerinden gelen yoğun rekabetle karşı karşıya kalmıştır. Gümrük Birliği ile birlikte Türkiye’nin iç piyasasında ucuz ithalatın artması, yerli üreticilerin zayıflamasına yol açmıştır. Türk sanayicisi, AB ülkelerinin yüksek kaliteli ve düşük fiyatlı ürünleriyle rekabet etmekte zorlanmış, bu da yerli üretimin daralmasına sebep olmuştur. Ayrıca, yerli üreticiler, AB standartlarına uyum sağlamak için yüksek maliyetler ödemek zorunda kalmıştır.

Tarım Sektöründe Zararlar

Gümrük Birliği’nin Türkiye’nin tarım sektörü üzerindeki etkileri de olumsuz olmuştur. Türkiye, AB ülkelerinin tarımsal ürünlerini serbestçe ithal edebilmiş ancak Türk çiftçileri, bu ürünlerle rekabet edebilmek için büyük zorluklar yaşamıştır. AB’den gelen tarım ürünleri, yerli üretimle kıyaslandığında daha ucuz oluyordu ve bu durum Türkiye’nin tarım ürünleri piyasasında fiyat düşüşlerine ve pazar kaybına yol açtı. Özellikle küçük ölçekli çiftçiler, bu rekabette geri kalmış ve geçim sıkıntıları yaşamaya başlamıştır.

Yatırım Beklentilerinin Gerçekleşmemesi

Gümrük Birliği ile birlikte Türkiye, AB ülkelerinden doğrudan yabancı yatırım çekmeyi beklemişti. Ancak, bu beklenti büyük ölçüde karşılanamamıştır. AB ile yapılan ticaret anlaşmalarının Türkiye’ye ekonomik olarak büyük faydalar sağlayacağı düşünülse de, sanayinin dışa bağımlılığı arttıkça, Türk ekonomisi daha fazla dış borçlanmaya yönelmiştir. Ayrıca, Türkiye’nin iç piyasasında yaşanan yapısal problemler ve ekonomik dalgalanmalar, yabancı yatırımcıların ilgisini sınırlamıştır.

Hukuki ve Düzenleyici Uyum Zorlukları

Gümrük Birliği sürecinde Türkiye, AB ile uyumlu hale gelmek için birçok düzenleme ve yasa değişikliği yapmak zorunda kalmıştır. Bu değişiklikler, her ne kadar Türkiye’nin hukuki altyapısını iyileştirse de, bazı yerel firmalar için uyum süreci maliyetli olmuştur. AB standartlarına uyum sağlamak için yapılan düzenlemeler, küçük ve orta ölçekli işletmelerin yüksek maliyetler ve bürokratik engellerle karşılaşmasına neden olmuştur.

Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılımı, ekonomiyi birçok açıdan geliştirmiş olsa da, beraberinde önemli zararlara ve olumsuz etkilere de yol açmıştır. Dış ticaret açığının artması, sanayi sektöründe rekabetin zorlaşması, tarım sektöründe yaşanan sorunlar ve üçüncü ülkelerle olan ticaretin olumsuz etkilenmesi gibi faktörler, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne katılımının ekonomik açıdan zorluklar yarattığını göstermektedir. Bu zararların minimize edilmesi için Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni güncellemesi ve daha dengeli bir ticaret politikası izlemesi gerekmektedir.

Okumaya devam et
Yorum Yazın

Yorum Yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

EKONOMİ

ASO Başkanı Ardıç: Dayanacak gücümüz kalmadı, yatırımı bırak üretim yapamıyoruz

Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, “Dayanacak gücümüz kalmadı, yüzde 60’ın üstünde faizle yatırımı bırak üretim yapamıyoruz. Sanayiciler yüksek enflasyonun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalışıyor. Son 1 ayda yaşanan gelişmeler enflasyon beklentilerini olumsuz etkiledi. Güven algısına zarar verecek gelişmelerin uzağında durmalıyız” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Ankara Sanayi Odası’nın (ASO) Meslek Komiteleri Ortak Toplantısı, Muğla’nın Sarıgerme ilçesinde yapıldı. Toplantının açılışında konuşan ASO Başkanı Seyit Ardıç, küresel gelişmeler ve ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Trump’ın yarın ne açıklayacağı konusunda kimsenin bir öngörüde bulunamadığını belirten Seyit Ardıç, dünya ticaretinin çoklu belirsizliklerin olduğu yeni bir döneme girdiğini bildirdi.

Küreselleşmenin yerini farklı kutuplaşmaların aldığını belirten Ardıç, dış ticarette yakın ve dost ülkelerin öne çıkacağını aktardı.

Avrupa ve Çin’e uygulanan yüksek tarifelerin yüzde 10 vergiye tabi Türkiye için avantaj teşkil edebileceğini söyleyen Ardıç, bu avantajın kullanılması için yapılması gerekenler olduğuna değindi.

“Yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz”

Gündemin ilk sırasında dünya ekonomisinden daha fazla pay alınması ve sürdürülebilir büyümeye odaklanılmasını öneren Seyit Ardıç, “Ekonomide güven algısına zarar verecek her türlü gelişmenin uzağında kalmalıyız, yatırımcılar için uygun iklimi tesis etmeliyiz” dedi.

İtalya’dan, Suudi Arabistan’a kadar uzanan coğrafyada en büyük sanayi üssünün Türkiye olduğunu dile getiren Ardıç, gelişen altyapı ile birlikte ülkemizin yeni üretim üslerinden birisi olma potansiyeli bulunduğunu belirtti.

Potansiyelin iyi kullanılabilmesi için reel sektöre daha fazla ağırlık verilmesini isteyen Ardıç, “Yüksek teknoloji ve katma değerli üretime yoğunlaşmalı, beşerî sermayemizi çok daha verimli kullanmalıyız. Küresel üretim üssü olma hedefi doğrultusunda sektörel ve tematik önceliklendirme yapmalıyız” diye konuştu.

Tarifeler sonrası değişen tedarik zincirinde hangi ülkeye ve sektörlerde yoğunlaşılması gerektiğini ortaya koyan planlar yapılması gerektiğini dile getiren Ardıç, Ankara’da; savunma sanayi, makine, müteahhitlik, medikal ve bilişim gibi sektörlerin ön plana çıkabileceğini aktardı.

Enflasyon görünümünün yavaş da olsa iyileşmeye devam ettiğini bildiren Ardıç, son bir ayda yurt içinde yaşanan gelişmelerin beklentileri olumsuz etkilediğini kaydetti.

“Maalesef yine başa döndük”

Nisan’daki 250 baz puanlık indirim ile politika faizinin yüzde 40’lara ineceğini beklediklerini hatırlatan Seyit Ardıç, “Bugün geldiğimiz nokta gecelik borç verme faizinin yüzde 49 çıkmasıyla, aslında faizlerde 9 puanlık bir artışı ile karşı karşıya kaldık” değerlendirmesinde bulundu.

Dezenflasyon programının 22 aydır devam ettiğini söyleyen Ardıç, sanayicilerin hem yüksek enflasyon hem de bunun yarattığı çoklu tahribatla ayakta kalmaya çalıştığını, tüm umutlarının enflasyonda iyileşmeyle birlikte faizin de makul seviyeye gelmesi olduğunu anlattı ve “Maalesef yine başa döndük” diye konuştu.

Enflasyonla mücadelede kontrolün kaybedilmemesi gerektiğinin altını çizen Ardıç, “Ama artık dayanacak gücümüz de kalmadı. Yüzde 60’ların üzerine çıkan bir kredi maliyeti ile sanayicinin, bırakın yatırım yapmayı, üretimine devam edebilmesi bile mümkün değildir” şeklinde konuştu.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’de enflasyon niçin düşmüyor?

Yayınlanma:

|

Yazan:


Türkiye’de Enflasyonun Düşmemesinin Temel Nedenleri:

  1. Para Politikası Geçişkenliği Gecikiyor

    • 2021-2023 arasında çok gevşek para politikası uygulandı.

    • Faizler aşırı düşük tutuldu.

    • O dönem verilen aşırı kredi genişlemesi ve bütçe harcamaları hâlâ enflasyonu yukarı itiyor.

    • 2024’te faizler artırılsa da etkisi gecikmeli görülüyor (en az 12-18 ay sürer).

  2. Maliyet Enflasyonu Çok Yüksek

    • Döviz kuru arttıkça ithalat maliyetleri artıyor.

    • Enerji (doğalgaz, petrol), gıda (buğday, yağ) ve ara mal fiyatları zaten çok yükseldi.

    • Üretim maliyetleri patlayınca fiyatlara yansıyor.

  3. Enflasyon Beklentileri Bozulmuş

    • Şirketler, vatandaşlar ve piyasalar “zaten fiyatlar artacak” diye düşünüyor.

    • Bu da otomatik zam davranışı oluşturuyor (ücretlere, ürünlere, kiralara).

  4. Kamu Zamları ve Vergi Artışları

    • Elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi temel ürünlerde devlet zam yapıyor.

    • Dolaylı vergiler (KDV, ÖTV) artırılıyor.

    • Bu da direkt mal ve hizmet fiyatlarını artırıyor.

  5. Ücret-Fiyat Sarmalı

    • Asgari ücret, memur maaşı artışları çok yüksek yapıldı.

    • İşverenler bu artışı fiyatlara yansıttı.

    • Bu da yeni bir enflasyon dalgası yarattı.

  6. Kur Korumalı Mevduatın Yan Etkileri

    • KKM sistemi için devlet sürekli bütçeden kaynak aktardı.

    • Bu da piyasaya fazla TL sürülmesine yol açtı, talep canlı kaldı.

  7. Talep Hâlâ Canlı

    • İnsanlar ileride fiyatların daha da artacağını düşündüğü için erken alım yapıyor.

    • Ev, araba, beyaz eşya gibi harcamalar öne çekiliyor.

    • Talep canlı kalınca fiyatlar da düşmüyor.

  8. Güven Sorunu ve Dolarizasyon

    • İnsanlar TL’ye güvenmediği için tasarruflarını döviz, altın ve arsa gibi araçlara kaydırıyor.

    • TL kullanım oranı düştükçe fiyat istikrarı da zorlaşıyor.

Kısaca:

Enflasyon Türkiye’de hem geçmiş politikaların etkisiyle hem de şu anki yapısal kırılganlıklar yüzünden bir türlü düşmüyor.
Para politikasının etkisi çok gecikmeli olduğu için en az 2025 ortalarına kadar ciddi bir düşüş beklenmesi zor.

Okumaya devam et

EKONOMİ

KÜRESEL EKONOMİDE DURGUNLUK ENDİŞESİ ARTTI

Yayınlanma:

|

Yazan:

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk (resesyon) riski ciddi şekilde artmış durumda. Uluslararası kuruluşlar ve önde gelen ekonomistler, özellikle ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları nedeniyle küresel büyüme tahminlerini aşağı yönlü revize ettiler.

Küresel Ekonomik Görünüm

  • IMF, 2025 küresel büyüme tahminini %3,3’ten %2,8’e düşürdü. Bu düşüşün ana nedenleri arasında ABD’nin uyguladığı yüksek gümrük tarifeleri ve artan ticaret savaşları gösteriliyor.

  • Dünya Bankası, küresel büyümenin 2025-26 döneminde %2,7 seviyesinde kalacağını öngörüyor. Ancak bu düşük büyüme oranının sürdürülebilir kalkınma için yetersiz olabileceği belirtiliyor.

ABD ve Ticaret Politikalarının Etkisi

  • ABD Başkanı Donald Trump’ın 2 Nisan 2025’te duyurduğu “Liberation Day” kapsamında uygulamaya koyduğu yüksek gümrük tarifeleri, küresel ticaret savaşlarını tetikledi. Bu durum, ABD ve dünya genelinde ekonomik belirsizlikleri artırdı.

  • IMF, bu politikaların küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkilediğini ve 2025 için büyüme tahminlerini düşürdüğünü belirtti.

Türkiye’ye Etkisi

  • Türkiye ekonomisi, küresel ticaret gerilimlerinden ve ekonomik yavaşlamadan etkilenebilir. Özellikle ihracat pazarlarındaki daralma ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar, Türkiye’nin ekonomik performansını olumsuz etkileyebilir.

2025 yılında küresel ekonomide bir durgunluk riski artmış durumda. Özellikle ABD’nin ticaret politikaları ve küresel ticaret gerilimleri, ekonomik büyüme üzerinde baskı oluşturuyor. Bu gelişmeler, Türkiye dahil olmak üzere birçok ülkenin ekonomisini etkileyebilir.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.