GÜNCEL
Yapay Zekada İdeoloji Savaşları

Yayınlanma:
1 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
1950’li yıllarda yapay zeka alanındaki çalışmalar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığında nihai hedef netti: Günün birinde insan zekası ile yarışabilecek, hatta onu geçebilecek güçlü yapay zekayı yaratmak. Zamanla, bu hedefe ulaşabilmek için ne yapılması gerektiği hakkında iki farklı görüş ortaya çıktı. İlki, zekanın tamamen fiziksel bileşenler ve bunların birbiri arasındaki etkileşiminden doğduğunu, dolayısıyla zekanın “programlanabilir” olduğunu iddia eden görüş. İkincisiyse, bilgimizin büyük ölçüde örtük olduğunu ve sağduyu, farkındalık ve sorgulama gibi yetilerin matematiksel semboller ile tanımlanamayacağı, dolayısıyla asla programlanamayacağını savunan görüş. İşte bu yazı, bu iki görüşü en büyük destekçilerinin fikirlerini temel alarak tanıtmayı ve hangisinin ağır bastığı konusunda bir sonuca varmayı amaçlıyor. İlk ekipte Marvin Minsky ve John McCarthy gibi “yıldızlar” var. İkinci ekipte ise Hubert L. Dreyfus ve Noam Chomsky…
İlk görüşün en büyük savunucusu hepimizin bildiği bir isim: Marvin Minsky. 1968 yılında MIT Yapay Zekâ Laboratuvarı’nı kuran iki kişiden biri. Bu konudaki fikri ise oldukça net: “Birkaç milyon devreden oluşan bir bilgisayar geliştirirsek sağduyu ve farkındalık sahibi bir yapay zeka elde ederiz”. Kulağa oldukça hoş geliyor, hele ki buna en güzel örnek olan insan beynini düşündüğümüzde: Milyarlarca “akılsız” nöronun kendi aralarında yine milyarlarca sinaptik bağlantı kurarak zihni oluşturması. Peki, gerçekten böyle mi? İnsan zekası veya insan zihni, yalnızca “hesaplama” odaklı bir bakış açısına indirgenebilir mi? İşte karşımızda ChatGPT, büyük veriden beslenen bir yapay dil işleme modeli. Dünyamızı üç yaşındaki bir çocuk kadar algılama yetisinden dahi yoksun.
John McCarthy de bu görüşün önde gelen isimlerinden biri. Zekayı “hedeflere ulaşmada izlenilen sürecin hesaplamalı kısmı” olarak tanımlıyor. Onun da fikri oldukça net: “Akıllı bir makinenin sahip olması gereken bilgiyi temsil etmek için bir dil ve bu bilgiyle akıl yürütmek için matematiksel mantığın araç olarak kullanılmasıyla bir bilgisayarda insan düzeyinde zekaya ulaşabilmek mümkündür.”
Karşıt görüşte ise ilk bahsedeceğim isim Hubert L. Dreyfus. Yapay zekayı en sert eleştiren bilim insanlarından biri. Tüm camiadan dışlanmak pahasına fikirlerini oldukça sivri bir dille, çekinmeden ve üstüne üstlük bu alandaki çalışmaların neredeyse “kutsal” kabul edildiği 1960’lı yıllarda yayınlayan bir düşünür. Marvin Misky yapay zekanın Batman’i ise, Dreyfus da Joker’i.
Dreyfus yapay zeka camiasında pek sevilmeyen bir figürdü ve hayatı boyunca da eleştirildi. Bu eleştirilerin sebebi Dreyfus’un fikirlerinden ziyade oldukça sert bir dilinin olmasıydı. 1965 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde önde gelen bir düşünce kuruluşu olan RAND Corporation çatısı altında yazdığı “Alchemy and AI” başlıklı yapıtı bunun en açık örneklerinden biridir. Kitapta Dreyfus oldukça alaycı bir şekilde yapay zeka çalışmalarını simya ile karşılaştırmış ve bu çalışmaları “mitoloji ve hüsnükuruntudan başka bir şey olmayan teorik bir temele dayanarak metalleri altına dönüştürmeye yönelik yanlış yönlendirilmiş bir girişim” olarak nitelendirmiştir. Ayrıca, yapay zekanın, ilerleyemeyeceği sınırlar olduğunu ve bu sınırlara yakında ulaşılacağını ima etmiştir. Tek cümlede özetlemek gerekirse Dreyfus bilgimizin büyük bir kısmının örtük olduğunu, bu nedenle de asla programlanamayacağını iddia etmiştir. İşin ilginci, John McCarthy de 1983 yılında kaleme aldığı bir makalede sağduyu psikolojisinin tanımlayamayacağını belirtmiştir: “Bir çocuk başkalarına istek ve inançlar atfetmeyi karmaşık bir şekilde öğrenir ve bunu asla tanımlara dökmeyi öğrenemez”. Peki, tanımlayamadığımız bir şeyi nasıl programlayabiliriz?
Dreyfus bu görüşlerinde yalnız değil. Örneğin, 21.yy’ın en büyük dilbilimcilerinden biri olarak kabul edilen Noam Chomsky’ye göre ChatGPT gibi programların “güçlü yapay zekânın” ilk parıltıları olarak görülmesi bir hezeyandan ibaret. İşte 2023 yılında bu konuda New York Times’a yazdığı yazıdan çarpıcı bir kesit:
“İnsan zihni, ChatGPT ve benzerleri gibi, yüzlerce terabaytlık veriyi tıka basa dolduran ve en olası konuşma yanıtını ya da bilimsel bir soruya en olası yanıtı tahmin eden hantal bir istatistiksel kalıp eşleştirme motoru değildir. Aksine, insan zihni az miktarda bilgiyle çalışan şaşırtıcı derecede verimli ve hatta zarif bir sistemdir; veri noktaları arasında kaba korelasyonlar çıkarmaya değil, açıklamalar yaratmaya çalışır.”
Bundan daha güzel ifade edilemezdi herhalde.
Bir başka örnek, Berkeley’de felsefe profesörü olarak görev yapan John Searle. 1979 yılında John McCarthy’nin “Makinelere Zihinsel Nitelikler Atfetmek” başlıklı makalesinde “Termostatlar kadar basit makinelerin inançları olduğu söylenebilir ve inançlara sahip olmak, problem çözme performansı gösterebilen çoğu makinenin bir özelliği gibi görünmektedir” şeklindeki iddiasına yalnızca bir yıl sonra geliştirdiği Çince Odası Deneyi ile cevap verdi. Kısaca hatırlayalım: Kendinizi Çince sembollerden oluşan çeşitli sepetlerin olduğu bir odaya kilitlenmiş olarak hayal edin. Odada Çince karakterleri nasıl manipüle edeceğinize dair talimatlar içeren ana dilinizde bir kural kitabı var. Kural kitabı sadece aşağıdaki gibi kurallar sağlar: “[X] sembolünü görürseniz, [Y] sembolü ile cevap verin” gibi hiçbir sembolün anlamını bilmiyorsunuz, yalnızca kitabın belirlediği kuralları uyguluyorsunuz. Şimdi, bazı Çince karakterlerin odanın dışındaki biri tarafından kapının altından atıldığını varsayalım. Bu mesajlara, sepetlerden karakterleri alarak kural kitabına göre sıralayarak ve kapının altından atarak yanıt verebilirsiniz. Diyelim ki talimatlar o kadar açık ve detaylı ki çok geçmeden cevaplarınız ana dili Çince olan birinden ayırt edilemez hale geliyor. Odanın dışındaki kişi artık sizin Çinceyi anladığınızı ve konuştuğunuzu düşünüyor.
Peki, bu deneyden Çince anlayıp konuşabildiğiniz çıkarımını yapmak mümkün mü? Searle’a göre değil. Bir dili “bilmek” sadece bir grup sembolü ve bu sembollerin/harflerin doğru şekilde manipüle edilmesinden çok daha fazlasıdır. Ortaya çıkan şeyi yorumlama ve buna anlam yükleme yetisi gerektirir.
Denebilir ki, Dreyfus da Searle de Chomsky de filozof. Dolayısıyla bu görüşün savunucuları esas olarak filozoflar mı? Hayır, değil. Mesela sanal gerçeklik kavramının yaratıcısı olan, Microsoft’un OCTOPUS’u (Office of the Chief Technology Officer Prime Unifying Scientist) Jaron Lanier’i ele alalım. Kendisi “Yapay Zeka” terimine bile karşı. Büyük dil modelleri ile yarattığımız şeyi anlamanın en iyi yolunun onu sosyal işbirliğinin yeni bir biçimi olarak görmek olduğunu söylüyor.
Peki sonuç?
Bu savaşın henüz kazananı yok ama hangi tarafın kazanmasının muhtemel olduğuna ilişkin kuvvetli işaretler var. Örneğin, 2003 yılında WIRED ile yaptığı bir ropörtajda Marvin Minsky yapay zekanın beyin ölümünün gerçekleştiğini itiraf etmiştir. Yapay zeka çalışmalarının asıl amacından saparak yolunu kaybettiğini ve günümüzde hiçbir sistemin sağduyu ve sorgulama yetilerinde sahip olmadığını belirtmiştir. Ona göre en büyük sorun, insanların bilgisayarların bu yetileri edinmesi ile ilgilenmemesidir. Bir diğer örnek ise Douglas Lenat tarafından 1984 yılında başlatılan ve hâlâ devam eden Cyc Projesi. Projenin internet sayfasında açık açık “gerçek” yapay zekânın mantık ile örüntü tanımanın bir bileşimi olduğu yazılmış. Amacıysa dünyanın nasıl çalıştığına ilişkin temel kavram ve kuralları kapsayan ontolojik bir veritabanı oluşturmak. Sağduyulu bilgiye, Dreyfus’un da vurguladığı gibi “örtük” bilgiye odaklanan bir proje. Fakat maalesef, Jaron Lainer’in de dediği gibi henüz dünyamızı en temel düzeyde bile “anlama” yetisine sahip tek bir yapay zeka sistemine bile ön ayak olamadı.
Hepimiz, farkında olmasak bile bu görüşlerden birine kendimizi yakın hissediyoruz. Şahsi fikrim yapay zekayı “programlama” boyutuna indirgeyen görüşün nakavt olmak üzere olduğu yönünde. Dreyfus’un da dediği gibi: [Bakış açımızı değiştirmediğimiz sürece] Güçlü yapay zekaya ulaşmamız imkansız, çünkü bilgisayarlar bu dünyada yaşamıyorlar. Bizim dünyamızın bir parçası değiller.
Yazıyı yine Dreyfus’tan alıntı yaparak bitireyim: “Nobody has any idea [about consciousness] and they should just keep quiet until they do”.
Barış Yalın UZUNLU-HBR
İlginizi Çekebilir
Erol Taşdelen
Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Yayınlanma:
7 saat önce|
27/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
♻️ Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği güçlendirmeye yönelik yeni bir adım atıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve toplam 6.300.000 Avro bütçeye sahip olan Sıfır Atık Hibe Programı, yerel düzeyde atık oluşumunu azaltmayı, kaynak verimliliğini artırmayı ve karbon salımını minimuma indirmeyi amaçlıyor.
🌍 Programın Amacı
Giderek büyüyen çevresel sorunlar karşısında, Sıfır Atık Hibe Programı şu hedeflere odaklanıyor:
-
Karbon salımının azaltılması
-
Atık oluşumunun önlenmesi
-
Sıfır atık yaklaşımının yaygınlaştırılması
Bu hedefler, sadece çevreye duyarlı politikaların hayata geçirilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda yerel yönetimlerin ve toplumun farklı katmanlarının bu dönüşüme aktif şekilde dahil edilmesi hedefleniyor.
🎯 Öncelikli Alanlar
Programın odaklandığı başlıca öncelikler şu şekilde sıralanıyor:
-
Yerel yönetimlerin altyapı ve kurumsal kapasitesini geliştirmek
-
Sıfır atık uygulamalarının farklı sektörlerle entegre şekilde yaygınlaştırılması
-
Atık yönetim planlarının hazırlanması ve karar destek araçlarının geliştirilmesi
-
Kaynak verimliliği, geri dönüşüm ve yeniden kullanım konularında farkındalık yaratılması
Bu sayede hem çevresel fayda sağlanması hem de döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması amaçlanıyor.
👥 Kimler Başvurabilir?
Hibe programı, aşağıdaki kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir:
-
Belediyeler
-
İl özel idareleri
-
Katı atık yönetim birlikleri
Bu kurumların hazırlayacakları projeler, yerel düzeyde sıfır atık stratejilerinin etkin biçimde uygulanmasına katkı sağlayacaktır.
📅 Başvuru Takvimi
Program kapsamında proje fikirleri için ön tekliflerin son başvuru tarihi:
🗓 15 Eylül 2025
Başvuruların çevresel etki, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ortaklık yapısı gibi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği öngörülmektedir.
🔍 Detaylı Bilgi ve Başvuru
Başvuru rehberi ve ayrıntılı bilgiye Avrupa Komisyonu’nun resmi web sitesi üzerinden ulaşmak mümkündür:
➡️ https://ec.europa.eu → Funding → Call for Proposals → Zero Waste Grant Programme (ZWGP)
♻️ Neden Önemli?
Türkiye’de sıfır atık vizyonu, yalnızca çevre koruma politikası değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik verimliliğin ve sosyal bilinçlenmenin de önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu program, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve atıkların ekonomik değer zincirine tekrar kazandırılmasını teşvik ederek hem çevresel hem de finansal anlamda katma değer yaratacaktır.
Ali Coşkun
Gayri Resmi İşlemler ve Finansal Tablolara Etkisi: Görünmeyen Riskler
Yayınlanma:
9 saat önce|
27/06/2025Yazan:
Ali Coşkun
Birçok firmada geçmişe kıyasla azalmış olsa da, gayri resmi ticari işlemler hâlâ yaygın şekilde sürmektedir. Özellikle nakit yoğun sektörlerde ve KOBİ ölçeğindeki firmalarda, bu durum daha belirgin şekilde gözlemlenmektedir.
Bu kapsamda yapılan bazı ödemeler banka kanalları yerine doğrudan elden gerçekleştirilmekte; bu da işletmenin resmi mali tablolarını doğrudan olumsuz etkilemektedir.
Gayri resmi ödemelerde kullanılan resmi gelirler, muhasebe sisteminde denge bozulmalarına yol açar. Bu bozulmalar en çok dönen varlık kalemlerinde kendini gösterir:
-
🧨 Yüksek kasa bakiyeleri
-
🧨 Ortaklara ait alacak senetleri
-
🧨 Ortaklardan alacaklar
-
🧨 İş avanslarında ortaklara ait tutarlar
Bu kalemlerde zamanla meydana gelen olağandışı artışlar, finansal tablo kullanıcıları için önemli risk sinyalleri taşır.
Başlangıçta küçük görünen bu tutarlar, süreç içinde büyüdükçe bilanço üzerinde ciddi baskı yaratır. Bu durum, kredi veren bankaların da dikkatinden kaçmaz.
Bankaların Yaklaşımı
Kredi değerlendirme süreçlerinde bankalar, bu tür şişirilmiş kalemleri tespit eder ve analiz aşamasında bu tutarları mali düzeltmeye tabi tutar. Yani:
Bu bakiyeler, özkaynaklardan düşülerek şirketin gerçek finansal durumu ortaya konur.
Bu düzeltmeler sonucunda:
-
Özkaynaklar ciddi şekilde azalır
-
Borç/özkaynak oranı önemli ölçüde bozulur
-
Finansal kaldıraç artış gösterir
Bazı firmalarda bu tür düzeltmelerin ardından özkaynaklar negatif seviyeye dahi gerileyebilir. Bu da:
-
Yasal olarak kredi kullanımı önünde engel oluşturur
-
Krediye erişimi zorlaştırır, hatta imkânsız hâle getirir
-
Firmanın sektörel itibarı ve ticari ilişkileri üzerinde olumsuz etki yaratır
Kredi Notuna Etkisi
Kredi veren kurumlar tarafından oluşturulan kredi risk puanı (raiting) da bu tabloya göre şekillenir.
Gayri resmi işlemler kaynaklı mali dengesizlikler:
-
Raiting notunun düşmesine
-
Kredi maliyetlerinin artmasına neden olur
Neler Yapılmalı?
Firmaların, özellikle 31 Mart, 30 Haziran, 30 Eylül ve 31 Aralık bilanço tarihlerinde bu tür kalemlerdeki bakiyeleri minimuma indirmesi büyük önem taşır.
Aksi takdirde:
-
Bankalar,
-
Bağımsız denetçiler,
-
Yatırımcılar ve
-
Potansiyel iş ortakları
firmanın güvenilirliğini sorgulamaya başlayabilir.
Kısa Vadeli Kazançlar, Uzun Vadeli Riskler Yaratır
Kısa vadede pratik ve kolay gibi görünen gayri resmi ödemeler, uzun vadede firmaların büyüme kapasitesini, yatırım alabilirliğini ve finansmana erişimini ciddi biçimde sınırlar.
Kurumsallaşmak ve finansal yapısını güçlendirmek isteyen her işletme:
Bu tür uygulamalardan uzak durmalı, mali disiplini ve kurumsal itibarını öncelik haline getirmelidir.
Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

İş Dünyası Ne Kadar Hazır? Türkiye’de durum nasıl?
Günümüz iş dünyası, hızla değişen dinamiklerin ve artan belirsizliklerin ortasında, çalışan esenliği konusunda ciddi bir sınav veriyor. Pandemiyle birlikte önemi daha da anlaşılan çalışan zihin sağlığı, ne yazık ki hala birçok kurum için “ekstra” bir kalem olarak görülüyor. Oysa kapımızda bekleyen zihin sağlığı krizi, sadece bireylerin yaşam kalitesini değil, şirketlerin verimliliğini, bağlılığını ve nihayetinde kârlılığını da doğrudan tehdit ediyor. Peki, şirketler bu kritik dönüşüm için ne kadar hazır?
Sessiz Salgın: Durgunluk ve Görünmeyen Maliyetler
Elkin Consultancy Kurucusu Elif Elkin, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Çalışan esenliği denince genellikle fiziksel sağlığa odaklanılır, ancak buzdağının görünmeyen kısmı çok daha büyük ve yıkıcıdır: languishing (durgunluk) ve presenteeism (işte verimsiz bulunma). Klinik olarak depresyonda olmasalar bile, çalışanların önemli bir bölümü durgunluk haliyle boğuşuyor; motivasyonsuz, enerjisiz ve tükenmiş hissediyorlar. Bu durumdaki çalışanlar fiziksel olarak işte olsalar da, zihinsel olarak bağlantısız, yaratıcılıktan uzak ve düşük verimlilikle çalışıyorlar. Bu “sessiz istifa” hali, şirketlere yüksek görünmeyen maliyetler çıkarıyor; çünkü işgücünüzün tam potansiyelini kullanamadığı her an, kaçırılmış bir fırsat ve doğrudan bir kayıptır.”
Stresin Yıkıcı Etkisi ve Türkiye’nin Gerçekleri
Zihin sağlığının belki de en somut ve yaygın göstergesi olan stresin, iş performansına yönelik en büyük tehditlerden biri olduğuna dikkat çeken Elif Elkin, “Gallup’un Küresel Duygu Durumu araştırması, Türkiye’nin bu konuda çarpıcı bir tablo çizdiğini gösteriyor: Ülkemiz, yüzde 64’lük ‘Önceki gün stresli hissettiniz mi? Evet’ oranıyla dünya sıralamasında Afganistan ve Lübnan’dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Aynı araştırmada ‘Önceki gün öfkeli hissettiniz mi?’ sorusuna verilen yanıtlarda da ikinci sıradayız.
Araştırmalarda, kadınların her kategoride erkeklere göre daha fazla stres yaşadığı da dikkat çekici. Bu yüksek stres seviyesi, sadece bireysel tükenmişliğe yol açmakla kalmıyor, aynı zamanda şirketlerin iş-yaşam dengesini destekleme konusundaki yetersizliğini de ortaya koyuyor. Genç profesyonellerin yalnızca yüzde 32’si, deneyimli profesyonellerin ise yüzde 46’sı şirketlerinin iş ve özel hayat dengesine önem verdiğini belirtiyor. Pazartesi sendromunun ötesine geçen bu durum, çalışanların işe enerjik başlama oranlarındaki ciddi düşüşlerle de kendini gösteriyor” dedi.
Bütünsel Esenliğe Geçiş: Neden Artık Bir Lüks Değil?
Elif Elkin, çalışan esenliği programlarının bir ekstra değil, gereklilik olduğuna da değindi: “Global Wellness Institute’un 2024 raporu, küresel esenlik ekonomisinin 2023’te 6.3 trilyon dolara ulaştığını ve 2028’de 9.0 trilyon dolara yükseleceğini öngörüyor. Bu raporun altını çizdiği gibi, esenlik artık tüketiciler için bir lüks veya isteğe bağlı bir harcama değil, sağlıklı bir yaşam sürdürmek, bağışıklığı güçlendirmek, uzun ömürlülüğü artırmak ve zihinsel dayanıklılığı geliştirmek için temel bir gereklilik haline geldi.
İş yerleri için bu, bütünsel bir esenlik yaklaşımını benimsemek anlamına geliyor. Sadece fizyolojik ihtiyaçlara odaklanmak yeterli değil; zihinsel ve duygusal esenlik (stres yönetimi, psikolojik destek), finansal esenlik (finansal okuryazarlık, ücretlendirme adil politikaları) ve sosyal esenlik (güçlü ekip kültürü, iş-yaşam dengesi, adil yönetim) de bu bütünün ayrılmaz parçalarıdır. Çalışanlar, hayatlarındaki stres faktörlerinin (finansal kaygılar, ailevi sorunlar, zihinsel yorgunluk) doğrudan iş performanslarını etkilediğinin farkındalar. Dolayısıyla, esenlik programları bir “ekstra” değil, çalışan verimliliğinin ve bağlılığının temelini oluşturan stratejik bir yatırımdır.”
Liderlerin Rolü: Dönüşümün Anahtarı
Zihin sağlığı krizine karşı iş yerlerini hazır hale getirmenin anahtarının, liderlerin proaktif yaklaşımında yattığının altını da çizen Elkin, “Öncelikle, ihtiyaç analizi yaparak çalışanların gerçek sorunlarını ve beklentilerini anlamak gerekiyor. Her şirketin dinamikleri farklıdır ve tek tip çözümler yerine, şirkete özgü, kapsayıcı programlar tasarlanmalıdır.
En kritik adım ise liderlik taahhüdü ve katılımıdır. Esenlik programları sadece İnsan Kaynakları departmanının sorumluluğu olmaktan çıkarılmalı, üst yönetimden başlayarak tüm liderler bu kültürü benimsemeli ve desteklemelidir. Çalışanlar, yöneticilerinin kendilerinin ve ekip üyelerinin zihinsel sağlığına ne kadar değer verdiğini ve bu konuyu ne kadar ciddiye aldığını görmelidir. Liderlerin kendi kırılganlıklarını paylaşması, destekleyici bir dil kullanması ve empati göstermesi, güven ortamının oluşmasında ve çalışanların yardım isteme cesaretini bulmasında hayati önem taşır.
Ayrıca, programların etkisi ölçümlenmeli ve sürekli iyileştirilmelidir. Katılım oranları, devamsızlık verileri, çalışan memnuniyeti anketleri ve hatta sağlık giderlerindeki değişimler gibi metrikler takip edilmeli, geri bildirimlerle programlar dinamik olarak güncellenmelidir. Ölçülemeyen bir şeyi yönetmek mümkün değildir” dedi.
Sonuç: Esenlik Odaklı Bir Gelecek İnşa Etmek
Elif Elkin son olarak, “Zihin sağlığı krizi kapıda değil, zaten içindeyiz” diyerek sözlerini şöyle noktaladı: “Ancak bu kriz, aynı zamanda şirketler için bir dönüşüm fırsatı sunuyor. Çalışanların zihinsel ve bütünsel esenliğine yatırım yapmak, artık sadece insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda verimliliği artıran, yetenekleri çeken, mevcut yetenekleri elde tutan ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen akıllı bir iş stratejisidir.
Liderler, bu “kusursuz fırtına” döneminde eski alışkanlıklarından vazgeçme ve ezberleri unutma cesaretini göstererek, krizden bir dönüşüm yaratabilirler. Çalışanlarını sadece birer kaynak değil, potansiyelleri beslenmesi gereken değerli bireyler olarak gören kurumlar, geleceğin rekabetçi iş dünyasında yalnızca ayakta kalmakla kalmayacak, aynı zamanda gelişecektir. Zihin sağlığının önceliklendirildiği, esenlik odaklı bir şirket kültürü inşa etmek, hem insanlar için daha iyi bir dünya hem de işletmeler için daha parlak bir gelecek anlamına geliyor.”
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (848)
- BANKA ANALİZLERİ (139)
- BANKA HABERLERİ (3.144)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (453)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.853)
- GÜNCEL (3.239)
- GÜNDEM (3.202)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.255)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (477)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.061)
- Ali Coşkun (25)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (65)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (570)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (63)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (41)
- Onur ÇELİK (36)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (16)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Gayri Resmi İşlemler ve Finansal Tablolara Etkisi: Görünmeyen Riskler

ZİHİN SAĞLIĞI KRİZİ KAPIDA!

AB, Anti-Greenwashing Düzenlemesini Askıya Alıyor

Trump: “Çin ile ticaret anlaşması imzaladık, sorada Hindistan var”

Şirketlerde Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği Neden Şart Olmalı?

CGTN: Çin ve Orta Asya ülkeleri iş birliğini pekiştirme sözü verdi

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

İsrail İran’a Neden Saldırdı?

Firma Finans Bilinci Neden Stratejik Bir Güçtür?

Finansın En Önemli 10 Formülü ve Önemi

Firmanızı Kurtaracak Bilmeniz Gereken 10 Finansal Formül

SÖZCÜ: Bankalar 12 milyarlık borç sattı
- SON DAKİKA | Borsa günü yükselişle tamamladı 27/06/2025
- Kamu işçilerinde ikinci zam teklifi belli oldu! Türk-İş Başkanı Atalay'dan açıklama geldi 27/06/2025
- SON DAKİKA | Kamu işçilerinin zam pazarlığında ikinci teklif belli oldu 27/06/2025
- Doğal gaz ithalatı nisanda rekor artış gösterdi 27/06/2025
- Fed'in yakından izlediği enflasyon verisi tahminleri aştı 27/06/2025
- Türkiye'nin lisanslı elektrik üretimi nisanda yüzde 11 arttı 27/06/2025
- Türkiye ile Rusya arasında yeni ekonomik iş birliği anlaşması 27/06/2025
- DB: Çatışma ve istikrarsızlık aşırı yoksulluğu artırıyor 27/06/2025
- Erdoğan: Küresel ekonomide lojistik hatların önemi hızla artıyor 27/06/2025
- Bessent: Eylül'e kadar ticaret anlaşmalarını tamamlayabiliriz 27/06/2025
- Allianz: İşletme sermayesi gereksinimi 17 yılın zirvesinde 27/06/2025
- Araç muayene süreci artık "Turka" markasıyla yürütülecek 27/06/2025
- Fed'in izlediği enflasyon göstergesi beklentinin üzerinde 27/06/2025
- Kamu işçileri için hükümetin ikinci teklifi belli oldu 27/06/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı