Connect with us

EKONOMİ

ZİNCİR MARKETLER FAHİŞ FİYAT UYGULUYOR İSE NİÇİN FAHİŞ KAR EDEMİYOR?

Yayınlanma:

|

Beşten fazla şubesi olan marketler “Zincir Market” olarak anılıyor. Ülke genelinde yaygınlığı nedeni ile Parekende Gıda satışında BİM, A101, ŞOK, MİGROS, CarrefourSA, BİZİM TOPTAN en bilinenleri. Ayrıca lokal olarak İl ve bölgesel zincir marketler de yaygın. Türkiye’de bilinen 6 büyük Zincir zinciri dışında toplam 249 zincir market bulunuyor. Bu marketlerin toplam şube sayısı ise 40 bini dayandı. Zincir Marketler 1 milyon istihdam sağlıyor. Sektör içindeki pazar payları % 80’lerde.

Türkiye’de son yıllarda oluşan Enflasyonun ‘Maliyet Enflasyonu‘ olduğunu bir türlü kabul etmeyen çevreler, özellikle perakendede işi getirip hayat pahalılığın nedenini ‘Zincir Marketlere‘ bağlıyor. Yetmiyor pahalılıkta Günah Keçisi (*) ilan ediliyor. 2022 Mayıs TÜİK verileri  ortada Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) yıllık %73,50’e karşılık, iki katı olan Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık %132,16 bile enflasyonda ana sorunun Maliyet artışından kaynaklandığının belgesi niteliğinde aslında.  Gerçekler ile yüzleşme yerine ‘Algı Yönetimi‘ ile Halk ikna edilmeye çalışıyor.  Zincir Marketlere Ticaret Bakanlığı denetim üzerine denetim yapıyor, ceza üzerine ceza kesiyor. Bunu izleyen ahalimiz de yüreklerine su serpiliyor. İşin gerçeğine yakından bakalım o zaman. Vatandaşa söylenen ile gerçek tablo örtüşüyor mu? Öyle ya zincir marketler fahiş fiyat uyguluyor ise fahiş de karlılıklar yapmalı. Oysa çoğu yıllardır zarar ediyor. Ortada bir “orta oyun” ve trajikomik bir senaryo olduğu o kadar net ki. Yakından bakalım.

2021 yılı nasıl kapandı?

2021 yıl sonu mali verilere baktığımızda MİGROS 359 milyon TL karlılık yakalarken, son üç yıldır zarar ile kapama dönemini de sonlandırmış oldu. CarrefourSA’nın zararı devam etti ve 430 milyon TL zarar ile son yılların en büyük zararını açıkladı. CarrefourSA’nın aynı zamanda Toplam Özkaynakları eksi 395 milyon TL seviyesine inmiş durumda. Değerlendirilen beş market zinciri arasında özkaynakları eksiye dönmüş tek firma konumunda. ŞOK Marketler 319 milyon TL Net Karlılık açıklarken; BİM 2,9 milyar TL karlılık ile içlerinde yüksek karlılık ile fark yaratmaya devam ediyor. BİZİM TOPTAN ise 83 milyon TL Net kar açıkladı.

Fahiş fiyat uyguluyorlarsa niçin zarar ediyorlar?

Geçmiş yılların açıklamam Net Karlılıklarına bakıldığında Zincir Marketlerin kar yaratmada ciddi sorunlar yaşadığını görüyoruz. BİM ve BİZİM TOPTAN dışında yıllar itibarıyla karlılığı sürekli sağlayan zincir marketi yok gibi. 2017 yılından bu güne son beş yıl net Karlılık tablosuna baktığımızda BİM ve BİZİM TOPTAN dışında kümülatif Net Kar yapan zincir market yok. Son beş yıl toplamına bakıldığında ŞOK 75 milyon TL; MİGROS 830 milyon TL; CarrefourSA 1,4 milyar TL zarar yapmış durumda. Karşılaştırılan beş zincir market arasında BİM sürekli karlılık yakalayarak kümülatif 8,9 milyar TL; BİZİM TOPTAN 146 milyon TL Net Kar yapmış durumda.

Zincir Marketler Sebep, Enflasyon sonuç mu?

Resmi makamların iddiasına göre Zincir Marketler “Fahiş Fiyat uygulaması yapıyor ve piyasada fiyat istikrarını bozuyor, enflasyona neden oluyor”. Bu iddianın elle tutulur bir tarafı yok aslında. Bir defa TV’lerde birlikte izliyoruz, denetim yapan ekipleri çoğu Zabıta ekibi. Bir defa bu ekipler “Fahiş fiyat” teşhisi koyacak bilgi birikim ve eğitim donanımına sahip değil. Ticaret Bakanlığı adına denetim yapan ekibin eğitim ve donanımını da merak ediyorum açıkçası. Eğitim donanım derken ne kast ediyoruz. Bir defa bir malın “fahiş fiyata satılıyor” diye karar vermek için yöntem ve yasal düzenleme yok, olduğu iddia edilenlerin de altı boş. Zira tek yapılan “sen bu malı 6 ay önce veya 1 yıl önce 100.-TL’ye almışsın şimdi 200.-TL’ye satıyorsun ‘fahiş fiyat uygulamışsın” diye “soyut bir kanaat var” ortada. “Soyut” diyorum, zira bu sonucu çıkarmak için 6 ay 1 yıl içinde o malı satamamanın stok maliyeti, alternatif maliyet, fırsat maliyeti hesaplanmıyor. Stokta mal tutmanın bir maliyeti vardır; enflasyon dönemlerinde bu maliyet daha da yükselir.  Depo, elektrik, işçilik, kira, nakliye maliyetini geçtim asıl maliyet stok maliyetidir. Ayrıca, ekonomi eğitiminde ve muhasebede “stok maliyeti, alternatif maliyet, fırsat maliyeti” diye bir kavramlar var. Örneğin fırsat maliyeti; bir malı aldığınızda vaz geçtiğiniz başka bir yatırımdan elde edeceğiniz kardan da vaz geçmeniz anlamına gelmesi. Zincir marketler “fahiş fiyat” uygulandığını iddia edilen malı almayıp dövize veya Kur Korumalı Hesaba yatırsaydı veya gidip bir arazı alsalardı kesin daha fazla kazanacaktı. “Fahiş Fiyat” denetimi yapılırken; cezalar yazılırken bunların hangisi hesaplanıyor: Hiçbiri.

Serbest Piyasa Ekonomisi Çöktü!

Zincir marketlere Ticaret Bakanlığının verdiği cazalar yargıya yansıdı. Şimdi merak ediyorum hangi Bilirkişi ekibi verilen cezalardaki ürünlere dayanarak “ceza haklı” diyecek. Hangi Bilirkişi ekibi, Stok maliyeti; Alternatif Maliyet; Fırsat Maliyetleri hesaplayacak da kanaat belirtecek. Bu cezaların tamamı işi bilen Bilirkişi ekibinden ve adil olan yargıdan döner. Hepsini bir kenara bıraktım, Kapitalist Sistemin temeli Rekabet Ekonomisine dayanır. Bir market kafasına göre bir ürüne fahiş fiyat uygulasın o malı satamaz elinde patlar. Gözünüzde canlandırın bir sabah kalkıyorlar  tüm marketler, “Türkiye’nin her yerinde fiyatları artıralım” diye karar alıyorlar. Mümkün mü? Demek ki, marketler tam anlamı ile günah keçisi haline gelmiş durumda. Oysa iş tam tersi bu market zincirler ürünleri hacimsel olarak fazla aldıkları için uygun fiyata alıp halka sunuyor. Aynı ürünler dikkat edin diğer marketler ve bakkallarda daha fazla. Diğerlerine bilmem ama BİM’in Aydın tarafında seralar alıp kendi Domatesini ürettiğini biliyorum. Bazı zincir marketler kendi hayvan ve süt tesisini kurmuş durumda. Piyasada bir ürünün farklı fiyatlarda olması kadar doğal bir şey yok zira o ürünün üretildiği Kars ile satıldığı Muğla’da aynı fiyatta olma şansı var mı? Diyarbakır’daki karpuzun Edirne’de aynı fiyatta satılma şansı var mı? Kafadan nakliye maliyeti ikiye katlar. Marketleri Günah Keçisi haline getirme sadece kafayı kuma gömmedir.

2022’de durum ne?

Değerlendirmeye aldığımız 5 büyük market zinciri içinde 2022 ilk çeyreğinde zarar eden tek grup CarrefourSA oldu. Carrefoursa ilk çeyreği 73 milyon TL zarar ile kapadı. Özkaynakları ekside olan tek market zinciri de CarrefourSA. MİGROS 2021’deki karlılığını 2022’de de sürdürmeye devam etti ve 82 milyon TL net kar açıklarken; ŞOK Marketler 250 milyon TL; BİZİM TOPTAN 25 milyon TL Net kar açıkladı. 2022 ilk çeyreğinde en yüksek karlılığı diğer yıllarda olduğu gibi BİM açıkladı. BİM’in ilk çeyrek karlılığı 1,3 milyar TL oldu. BİM’in diğer zincir marketlerden farkı yut dışı ağının da bulunması. Zincir Marketlerin bu karlılıklar bazıları için çok gözükebilir ama binlerce şube ve onbinlerce çalışan düşünüldüğüne bu karlılıklar çok düşük durumda. Zira açıklanan karlılıklar Toplam Aktif büyüklüğüne ve özkaynaklara göre çok düşük durumda. Binlerce mağazası olan işletmeler orta sınıf bir tekstil fabrikası kadar kar edebiliyor aslında.             

A101’in mali verileri paylaşılmadığından değerlendirilemiyor

A101’in ne KAP bildirimlerinde ne internet sayfasında mali verilerine ulaşılamıyor. Borsada olmadığı için açıklamak zorunda da değiş saygı duyarız. Ulaştırılırsa seve seve onu da değerlendiririz. Zincir Marketler bu kadar enflasyon tartışmaların merkezi olup, enflasyon nedeni gösterilip, Günah Keçisi ilan edilirken A101 Yeni Mağazacılık da mali verilerini kamuoyu ile paylaşırsa iyi olur diyelim.

*********************************

(*) Günah keçisi : Yahudi Kavmi Eski Ahit’te bahsi geçen Kefaret Günü ayinleri yapardı. İnanışa göre toplum günahlarını erkek bir keçiye yükler, uçurumdan aşağı atarak keçiyi kurban yaparlardı. Bu şekilde de günahlarından kurtulurlardı. Yapılan günahlar maskelendiği gibi sorumluluk da ortadan kalkmış olurdu. İnananlar için tabi.

Erol TAŞDELEN – Ekonomist www.bankavitrini.com

EKONOMİ

TİM, Global Ekonomideki Talep ve Riskleri Takip Edecek

Türkiye’de bir ilk olan İhracat Pazar Monitörü içinde iki endeksin yer aldığını bildiren TİM Başkanı Mustafa Gültepe, İhracat Talep Endeksi ile pazarlardaki talebi, Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de riskleri önceden görme imkânı bulacaklarını söyledi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), önemli pazarlarda talebi yaratan koşulları ve riskleri artık İhracat Pazar Monitörü’nden (İPM) takip edecek. İlk sayısı yayımlanan İPM’ye göre ocak ayında İhracat Talep Endeksi yüzde bir artışla 101 puana yükseldi.

TİM Başkanı Mustafa Gültepe, yaptığı açıklamada Türkiye ekonomisinin itici gücü olan ihracatın seyrini belirleyebilme noktasında TİM’in hayata geçirdiği İhracat Pazar Monitörü’nün çok önemli bir misyon üstleneceğini vurguladı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına Türkiye’yi ihracatta ilk 10 ülke arasına çıkarma hedefi ile başladıklarını ve stratejilerini bu hedefe göre kurguladıklarını belirten Gültepe, şöyle devam etti:

“27 sektörümüzde, 61 birliğimizle ve 150 bine yakın ihracatçımızla dünyada adım atmadığımız ülke ya da bölge bulunmuyor. Türkiye’nin üretim gücünü, ürünlerimizin kalitesini tanıtmak için küresel ölçekteki sektörel fuarları, ticaret ve alım heyetlerini fırsata dönüştürüyoruz. Bütün bu çalışmaların yanı sıra pazarlarımızdaki tüm gelişmeleri hesaba katmamız gerekiyor.

TİM-İPM ALANINDA İLK VE TEK ENDEKS

İlkini  yayımladığımız TİM-İPM ile artık pazarlarımızdaki talep koşullarını ve siyasi-iktisadi risk konjonktürünü kolayca takip edebileceğiz. TİM-İPM, ülkemizde sektörel bazda talep ve risk koşullarını ölçen ilk ve tek endeks olma özelliğini taşıyor. Aylık olarak kamuoyu ile paylaşacağımız TİM-İPM içinde İhracat Talep Endeksi ve Pazar Dayanıklılık Endeksi yer alıyor. İhracat Talep Endeksi ile pazarlarımızdaki talebin hem genel durumunu hem de sektör ve ülke özelinde tabloyu görebileceğiz.

Pazar Dayanıklılık Endeksi ile de pazarlarımızda risklerin genel durumunun yanında sektör ve ülke bazında gidişatı takip edebileceğiz. Ocak ayı rakamlarına baktığımızda İhracat Talep Endeksi önceki aya göre yüzde 1 artış, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,4 düşüşle 101 oldu. Bu rakam bize ihracat pazarlarımızdaki talep koşullarının iyileşmeye devam ettiğini gösteriyor. Pazar Dayanıklılık Endeksi ise Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 0,6 artarken bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 0,7 düşüşle 99,7 seviyesinde gerçekleşti. Bu verilerin ışığında pazarlarımızdaki risk koşullarının da iyileşme eğiliminde olduğunu söyleyebiliriz.”

Mustafa Gültepe, TİM-İPM kapsamındaki iki endeks sayesinde ihracatçı firmaların pazarlardaki riskleri ve talepleri çok daha daha kolay anlamlandırarak önceden pozisyon alma imkânı bulacaklarını sözlerine ekledi.

NOT: Şubat 2024 sayısı itibari ile TİM İhracat Pazar Monitörü her ayın son pazartesi günü yayınlanacaktır.

TİM İhracat Pazar Monitörü’ne buradan ulaşabilirsiniz.

 

TİM – Türkiye İhracatçılar Meclisi – TİM İhracat Pazar Monitörü (tim.org.tr)

tim_ihracat_pazar_monitörü_2024_subat TİMREPORT_229

Okumaya devam et

EKONOMİ

Prof. Dr. YILMAZ: Serveti vergile(yeme)mek

Dev çok uluslu şirketlerin vergilendirilmesiyle ilgili bir yazı dizisi hazırlamıştım. Uluslararası sermayenin daha fazla vergi dışı kalmasına göz yumulmaması için küresel asgari kurumlar vergisi çalışmaları hızlanmış durumda. Bir yandan da toplum vicdanında sermayenin vergilendirilerek aklanması gerek.

Yayınlanma:

|

Tüm dünyada mali, ekonomik ve çevresel adaletsizlikler artarak devam ediyor. Küreselde pandemi sonrasındaki yeni servetin yaklaşık üçte ikisini en zengin yüzde 1’lik kesim elinde tutmaya başladı. Yoksulluk sona ermiyor, artıyor. Emek enflasyon altında ezilirken büyümeden aldığı pay sınırlı. Oxfam’ın araştırmasına göre dünyadaki en büyük şirketlerin sadece yüzde 1’inden daha azı çalışanlarına “yaşanabilir” bir ücret ödüyor. Diğer yüzde 99’unun böyle bir kaygısı var mı acaba?

Ama küreselde vergi reformları sermayeyle, dev çok uluslu şirketlerle ilgili yapılmaya çalışılıyor. Madem süreç başladı, bundan sonra zenginler için de devamı gelse iyi olur. Zaten en zenginlerin arkasında, kârın ortaklarına aktarıldığı ve genellikle beklenti üstü (!) kâr elde eden bu dev şirketler var. Üstüne vergi teşvikleri, indirimleri ile önemli bir kazanç alanına sahipler.

Sonra bu zenginler çeşitli yollarla nüfuz da elde edebiliyor. Bu nüfuz arttıkça ihalelerden medyaya kadar pek çok köşe başı tutulabiliyor.

Çünkü sadece servet değil, nüfuz da birikir. Servet, sahibine gelir sağlarken ve gelecekteki işsizlik, hastalık risklerine karşı güven verirken, sosyal mevki, ün, kudret, ekonomik bağımsızlık sağlayarak özel bir ödeme gücünü temsil eder.

Vergide adaleti sağlamak için ödeme gücüne göre vergileme gerekli, servet de ödeme gücünün göstergesi olduğuna göre vergilendirilmesi doğal bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor.

Zaten servet vergilerinin amacı, fırsat eşitsizlikleri dolayısıyla toplumdaki bireyler arasında oluşan gelir ve servet dağılımındaki dengesizlikleri en aza indirmek değil mi? O nedenle serveti olan ile olmayanı bu vergiyle birbirinden ayırmak gerekiyor. Emlak vergisi bir emlaka sahip olan ile olmayanı, ya da motorlu taşıtlar vergisi ona sahip olan (sahip olabilme gücüne sahip olan) ile olmayanı birbirinden ayırabiliyor örneğin. Ancak gelir ve servet dağılımında adaletsizliği en az indirecek servet vergisinde servetin tanımında sorun yaşıyoruz. Çünkü ülkemizde devlet hâlâ somut, gözle görülen servet unsurlarını vergilemeye çalışıyor.

Türkiye’de servet vergileri dört adet; Emlak Vergisi (EV), Değerli Konut Vergisi (DKV), Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve Veraset ve İntikal Vergisi (VİV). Bu vergilerin konuları gayrimenkul (EV ve DKV), motorlu taşıt (MTV) ve servetin ölüm ya da yaşayanlar arası karşılıksız intikaline (VİV) dayanıyor.

Oysa servet tanımına, her türlü taşınır taşınmaz mallar ile para ve alacaklar dahildir ve zaten servet kişinin beli bir anda sahip olduğu ekonomik değerlerin tümüdür. Her birinin fiyatı vardır ve mübadeleye de elverişlidir.

Ancak Türkiye’de servetin tanımı oldukça dar. Bir çok ülkede mevduat vb de servet olarak tanımlanıyor. Bizdeki tanım eksikliği vergide adalet arayışını tetikleyen ana unsurlardan biri. Servet vergilerinin sık sık gündeme gelmesi, yeni bir servet vergisine umut bağlanması hem mevcut kamu giderlerinin dağılımından ve israfından, hem de vergilerin gelir/servetin adil dağılımındaki rolünden hoşnut olunmadığını gösteriyor.

Uygulamadaki servet vergilerinin gelir ve servet dağılımı üzerindeki etkisi, tüm servet unsurlarının hangi gelir grupları arasında dağıldığı ile ilgili. İşte aslında toplum vicdanını rahatsız eden nokta da burası.

Servet edinimiyle artan nüfuz, üretim faktörü sahipliklerinde giderek derinleşen adaletsizlikler ekonomi politikalarının etkisiyle de büyüdü. Düşük faiz politikasıyla uygulanırken kredi çekerek döviz ve altına yönelenler tasarruf ve servet sahibi oldular. Aynı dönemde düşük gelir düzeyindekiler, yoksullar bu politikanın sonucunda ortaya çıkan enflasyonun altında ezildi. Üstelik yaşanan dolarizasyon sonucu kur yükselişinin önüne geçilmesi için yaratılan KKM’nin getirisinden bile gelir vergisi alınmadı. O nedenle hem vergide adaletsizliğin göstergesi dolaylı vergilerin vergi sistemindeki hakimiyeti, hem de böyle bir zenginleşme ve kâr akımının da tetiklediği enflasyonla devam ediyoruz.

Mevcut servet vergilerine ek yeni bir servet vergisi ihdas edilmesi kıymetli meslektaşım Prof.Dr. Murat Batı’nın dünkü yazısında açıkladığı gibi Anayasa’nın 2. (sosyal hukuk devleti), 10. (eşitlik), 13. (ölçülülük) ve 35. (mülkiyet hakkının ihlali) maddelerine aykırılık teşkil edecek. Ayrıca yeni servet vergisi vergi sistemine dahil olsa da bu vergilerin gelirlerinin örneğin deprem harcamalarına, sosyal transferlere vb tahsis edilmesi 5018 sayılı KMYKK m.13/g’ye göre mümkün değil. Bu durumda gerçekleşmeyecek olan; bir Robin Hood vergisi gibi zenginden alıp yoksula vermek.

Yeni servet vergisine kadar öncelikle gelir ve kurumlar vergisinde reform ile işe başlanmalı. Gelir-Kurumlar Vergisi beyannamelerinde görülmeyen ve servetin oluşumuna katkı sağlayan gelir kayıt ve kontrol altına alınabilir. Servet vergisi ile gelir getirmediğinden dolayı Gelir-Kurumlar vergisiyle kavranamayan servet unsurları kavranabilir.

Aslında Veraset ve İntikal Vergisi uygulaması, karar alıcılara yol gösterici niteliğe sahip. Bu vergiler “birbirini telafi eden”, “takip ve kontrol eden vergiler“dir. Şöyle ki Veraset ve İntikal Vergisi, içinde iki vergiyi barındırıyor. İlki veraset sonucu ortaya çıkan ikincisi yaşayanlar arası gerçekleştirilen servetin karşılıksız intikali, vergilendirmeye yönelik. Veraset vergileri yalnız başına uygulandığı durumda servetin intikali yaşayanlar arasında bağış yoluyla gerçekleştirilebilir. Bunun için yaşayanlar arası bağış yoluyla gerçekleştirilen karşılıksız intikaller de bu vergi kapsamındadır.

Türkiye de servet vergileri, servet üzerinden ve servet transferinden alınıyor. Ayrıca servet vergileri servet artışından da alınır. Serveti oluşturan unsurda sahibinin hiçbir kişisel emeği olmadan meydana gelen artışlar vergilendirilir. Almanya’da Birinci Dünya Savaşı’ndaki servet artış vergisi uygulaması var, hatta olağanüstü servet vergisi olarak da bilinir. Oysa Türkiye’de bu kapsamda Gayrimenkul Kıymet Artışı Vergisi uygunladı. Servet unsurlarından sadece biri olan gayrimenkulün değerindeki artışı vergilemek için yürürlükteydi. Hatta uygulanırken olağanüstü bir durum da yoktu. Ancak o vergi neoklasik ekonomi politikalarının vergi sistemini değiştiren, sermayeyi daha hafif vergileyen özelliği sonucu 1985 yılında kaldırıldı.

Dostoyevski’nin dediği gibi; “parasız düşünür, ama paralı iki misli düşünür”.

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ-T24

Okumaya devam et

EKONOMİ

Türkiye’nin sınai haklar haritası çıktı!

Türk Patent ve Marka Kurumu 2023 yılına ait sınai haklar verilerini açıkladı. Verileri değerlendiren Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz; “Yabancı başvuru ve tescil sayılarındaki yükseliş dikkate değer. İller bazında her zamanki gibi şampiyon İstanbul olurken; Bayburt, Ardahan, Erzincan ve Bitlis illerimize ilişkin veriler, Sınai Haklar hakkındaki bilinçlendirilme çalışmalarının arttırılması gerektiğini gösteriyor. Bu veriler ışığında, ülkemizdeki bazı bölgelerin sınai haklar yönünden gelişmesi için yerel yönetimlerin ve kamu idarecilerinin daha fazla katkı koyması gerektiği görülmektedir” dedi.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yerli yabancı toplam patent başvurularında %3,64’ lük artış!

2023 yılında Türk Patent ve Marka Kurumuna yerli ve yabancı 16.433 patent, 3.400 faydalı model, 183.149 marka ve 58.076 tasarım olmak üzere üzere toplam 261.058 başvuru yapıldı. Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz; “Ülke ekonomisindeki ticari aktörlerimiz artık marka, patent, tasarım, faydalı model tescili gibi kavramların önemini daha iyi kavradı ve buna göre hareket ediyor. Vekil firma olarak yıllar içinde gösterdiğimiz çaba neticesinde bu farkındalığı oluşturmayı başardığımızı görüyoruz. TÜRKPATENT verilerine göre 2023 yılında yerli yabancı toplam patent başvurularında %3,64’ lük yaşandı. Dünya genelinde her geçen gün ihracat fırsatlarının, markalara, AR-GE’ye yapılan yatırımların artması şirketlerin daha inovatif ve öncü olmalarını zorunlu kılıyor. Bu da aslında hem ülkemizde hem dünyada sektörümüzdeki pazarın büyüdüğünü kanıtlıyor” dedi.

Uluslararası patent başvurularında %25 artış!

“TÜRKPATENT’in açıkladığı güncel verilere göre Türkiye’de faaliyet gösteren yerli firmalar 2023 yılında 155’i PCT (uluslararası patent başvurusu), 234’ü EPC (Avrupa patent başvurusu) olmak üzere toplam 389 uluslararası patent başvurusu yaptı. 2022 yılında başvuru sayısı toplam 312 idi. Buna göre 2023 yılı başvuruları yaklaşık yüzde 25 (dörtte bir) oranında bir artış gösterdi. Bu da Türkiye’de yükselen fikri ve sınai haklar bilincinin küresel ölçekte yansımasını gösteriyor.”

Patent başvurularının zirvesinde yine İstanbul yer alıyor

TÜRKPATENT’ e göre geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi İstanbul tüm başvurularda ilk sırada. Patent başvurularında 3.526, başvuru ile ilk sırada yer alan İstanbul’u yine büyükşehirler takip ediyor. Patent başvurularında ikinci sırada 1.327 başvuru ile Ankara, üçüncü sırada 509 başvuru ile Bursa, dördüncü sırada 429 başvuru ile İzmir ve beşinci sırada 415 başvuru ile Kocaeli yer alırken; Hakkari, Sinop ve Kilis, sadece 1’er patent başvurusuyla listenin en sonlarında yer alan illerimiz oldu. Bayburt ise 2023 yılında hiç patent başvurusu yapılmayan tek il olarak dikkat çekiyor.

Marka başvurularında İstanbul liderliğini sürdürüyor

Marka başvurularının illere göre dağılımına baktığımızda ise; 71801 başvuru yapan İstanbul’u 14.368 marka başvurusuyla Ankara, 11.378 başvuruyla İzmir, 7.412 başvuruyla Bursa ve 6.179 başvuruyla Antalya izliyor. Ardahan ise 15 başvuruyla son sırada yer alıyor.

Tasarım başvurularında ise bir önceki yılın verilerine göre sıralamalarını ilerleten iller Kayseri ve Antep

Tasarım başvurularında ise 20623 başvuru ile İstanbul başı çekerken; Bursa 4.650 başvuru ile ikinci, Ankara 3.709 başvuru ile üçüncü, Kayseri 3.464 başvuru ile dördüncü, Gaziantep ise 2.754 başvuru ile beşinci sırada yer aldı. Erzincan ise 2023 yılında hiç tasarım başvurusu yapılmayan tek il oldu.

Faydalı modelin dikkat çekeni ise Konya

Faydalı model başvurularında 931 başvuru ile İstanbul başı çekiyor; 403 başvuruyla Ankara, 262 başvuruyla Bursa ve 246 başvuruyla İzmir izlerken, Konya’nın 174 başvuruyla beşinci sıraya yerleşmesi dikkate değer bir unsur oldu. Bitlis ve Ardahan ise 2023 yılında hiç faydalı model başvurusu yapılmayan iller olarak listenin son sıralarına yerleşti.

Yerli patent ve faydalı modelde en çok başvuru yapılan alan: Motorlu Kara Taşıtı

TÜRKPATENT NACE kodu verilerine göre 2023 yılında yerel patent ve faydalı model başvurularında motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork imalatı, büro makineleri ve bilgisayar imalatı, mobilya imalatı; başka yerde sınıflandırılmamış diğer imalatlar, tıbbi ve cerrahi teçhizat ile ortepedik araçların imalatı ve eczacılık ürünlerinin, tıbbi kimyasalların ve botanik ürünlerinin imalatı ilk beş sırada yer alıyor. Yurt dışından Türkiye’ye gelen yabancı patent ve faydalı model başvurularında ise; eczacılık ürünlerinin, tıbbi kimyasalların ve botanik ürünlerinin imalatı, diğer özel amaçlı makinelerin imalatı, ana kimyasal maddelerin imalatı, tıbbi ve cerrahi teçhizat ile ortepedik araçların imalatı ve genel amaçlı diğer makinelerin imalatı yer alıyor.

İhracatta yenilikçi atılımlar için katma değerli ürünlerle markalaşma şart!

Marka, patent ve tasarım sayılarının ülkemiz sanayisinin gelmiş olduğu gelişmişlik düzeyi ile doğru orantılı olmadığını belirten Yamankaradeniz; “daha fazla katma değerli ürün üretimi, daha yüksek teknolojili üretim anlamına gelmektedir. Bu nedenle, bu yenilikleri patentle veya faydalı model başvuruları ile koruma altına almak ve değer oluşturmak, ülkemizi ve firmalarımızı zenginleştirir. Böylece, ihracaattaki tonaj rakamları aynı kalsa bile birim fiyatı artacağından yapılan toplam ihracaat rakamımızda artış olacaktır. Bu da cari açığın daha az oluşması ve enflasyon rakamlarının aşağıya doğru gelmesine olumlu katkı sağlayacaktır. Dolayısıyla, bu yeni teknolojilerle dünya pazarlarına açılan markalarımızın Türk malı dolaşım miktarının artması, uluslararası markalaşmanın çok olumlu yansımaları olacaktır” dedi.

 

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.