Connect with us

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

7 bölgede ‘iklim’ sınavı

Yayınlanma:

|

Türkiye’nin 7 bölgesinin iklim değişikliğinden etkilenme düzeyi farklılıklar gösterse de etkilenmeyen ürün ve bölge yok. Tarım, su ve gıdanın iklim değişikliğinden nasıl etkilendiğini dünkü yazıda ayrıntılı olarak yazdık.

Tarım ve Orman Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün “İklim Değişikliği ve Tarım Değerlendirme Raporu” bölgesel bazda da önemli bilgiler içeriyor. İklim değişikliğinin Türkiye’nin 7 coğrafi bölgedeki etkileri özetle şöyle:

– Akdeniz’de biyoçeşitlilik azalıyor

Adana, Antalya, Burdur, Mersin, Isparta, Hatay, Osmaniye, Kahramanmaraş illerini kapsayan bölgede yetiştirilen başlıca tarım ürünleri, buğday, pirinç, pamuk, turunçgiller, muz, haşhaş, şekerpancarı, zeytin, üzüm, soya fasulyesi, mısır ve yer fıstığıdır. Seracılığın da en yaygın olduğu bölgedir. Akdeniz Bölgesi’nde hayvancılık fazla gelişmemiştir.

İklim değişikliği hastalık ve zararlı popülasyonlarında artışlara neden olmakta bu da tarım sektörünü olumsuz etkilemektedir. Aşırı sıcaklık, kuraklık ve beklenmeyen hava olayları nedeniyle oluşan afetlerle biyoçeşitlilik azalmakta, verim kayıpları yaşanmakta, ekim-dikim ve hasat zamanında değişiklikler meydana gelmektedir.

Yaşanan iklim değişikliği ile ürün kayıpları meydana gelmekte, bu da üretim maliyetlerinin artmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla, tarımsal üretimin azalması ürün fiyatlarının artmasına, tüketicilerin daha fazla fiyat ödemesine, ithal edilen ürün çeşidinin artmasına, ihracatın ise azalmasına sebep olabilmektedir.

İklim değişikliği nedeniyle meydana gelen beklenmeyen hava olayları beraberinde aşırı yağışları da getirdiğinde oluşan sel, dere yataklarında ve vadilerde yapılan hayvancılık ve seracılık faaliyetlerini de olumsuz etkilemektedir.

– İç Anadolu’da kuraklık artarken, su kaynakları azalıyor

Ülkemizin en az yağış alan bölgesidir. Bölge ekonomisinin temeli tarıma ve hayvancılığa dayanır. Tarım ürünleri içinde tahıllar başta gelir. Türkiye genelinde tahıla ayrılan toprakların yarıya yakını bu bölgededir. Bölgenin sulanabilen bölümlerinde şeker pancarı tarımı yapılır. Buğday, şeker pancarı ve elmanın en fazla üretildiği bölgedir. Bölgede küçükbaş hayvancılık ön plandadır.

Ankara, Eskişehir, Çankırı, Kayseri, Niğde, Nevşehir, Sivas, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Karaman, Kayseri, Yozgat’ı içine alan bölgede iklim değişikliği doğal afetlerdeki artış ile tarım sektörünü olumsuz yönde etkilemektedir. Daha sıcak ve az yağışlı iklim koşulları, kuraklık şiddetinde artış, vejetasyon döneminde yağışlarda azalmalar görülmektedir. Yağışlardaki düzensizlik yeraltı ve yerüstü su kaynaklarında da önemli bir azalmaya neden olmuştur. Su kaynaklarının azalmasına ters bir orantı ile sulanabilir tarım alanları büyümektedir. Konvansiyonel tarım ve poli-kültür üretim nedeniyle su ve toprak kalitesi gün geçtikçe bozulmaktadır.

Zararlılarda ve hastalıklarda artış, gübreleme ve ilaçlama sorunları, hayvansal üretimde yem temininde güçlükler, mera alanlarının mera vasfını yitirmesi gibi sorunlar nedeniyle gün geçtikçe güvenilir gıdaya ulaşım azalmaktadır.

Ekolojiye uygun olmayan tarımsal faaliyetler: mısır, yonca, şeker pancarı, havuç, büyükbaş hayvan yetiştiriciliği vb. ile birlikte doğal kaynak kullanımı, kimyasal gübre ve pestisit kullanımı, yoğun toprak işleme faaliyetleri ve fosil yakıt kullanımının artması iklim değişikliğini tetikleyen faaliyetler olarak değerlendirilmektedir.

– Marmara’da tarımın yanı sıra deniz canlıları da tehdit altında

Türkiye’de bölge yüz ölçümüne göre, ekili-dikili alanın en fazla olduğu bölge Marmara Bölgesi’dir. Bölgede yetiştirilen başlıca tarım ürünleri zeytin, pamuk, tütün, ayçiçeği, şeker pancarı, buğday, pirinç ve mısırdır. Bölgede meyvecilik çok gelişmiştir. Özellikle Bursa çevresinde çilek, elma, armut, kiraz, şeftali ve kestane üretimi oldukça fazladır. Bölgede hayvancılık büyük ölçeklidir.

İstanbul, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Kocaeli, Yalova, Sakarya, Bilecik, Bursa, Balıkesir’i kapsayan bölgede, iklim değişikliği bölge genelinde; ekim, hasat-harman, toprak işleme, gübreleme, sulama suyunun temininde rastlanan olumsuzluklar; hasat zamanında kaymalar-değişiklikler, hastalık ve zararlı kompozisyonu ile fizyolojik strese bağlı problemlerde ve ürün kalitesinde azalış olarak kendini göstermektedir. Sıcaklık; deniz ve doğal göllerin su sıcaklığında artışa sebep olmakta bu durumda deniz canlılarının yaşamını olumsuz etkilemektedir.

Yine bölge genelindeki illerde iklim değişikliği yağış rejimini olumsuz etkileyerek; tarımsal üretimi ve toprakları olumsuz etkilemektedir. Donlar ve aşırı ısınmalar bitki gelişimini olumsuz etkilemektedir. Bu durum özellikle bölgedeki ayçiçeği ve çeltik üretimini olumsuz olarak etkilemiştir.

– Ege’de kuraklık su kısıtlamasını zorunlu kılıyor

Yetiştirilen ürünler zeytin, üzüm, haşhaş, tütün, incir, pamuk, patates, turunçgiller, sebze, susam, buğday, arpa, şeker pancarıdır. Büyük kentler çevresinde (İzmir-Manisa-Denizli) kümes hayvancılığı, Muğla, Aydın, İzmir, Manisa çevresinde arıcılık, kıyılarda balıkçılık (Bodrum-Marmaris kıyılarında sünger avcılığı) yapılır, Menteşe yöresinde kıl keçisi yetiştiriciliği gelişmiştir. Ayrıca büyük kentler çevresinde büyük baş hayvancılık, iç kesimlerde de koyun yetiştiriciliği gelişmiştir.

İzmir, Manisa, Aydın, Denizli, Muğla, Afyonkarahisar, Kütahya, Uşak’tan oluşan bölgede iklim değişikliğinin su – toprak ve ekosistem üzerine etkisini gösterdiği ancak tarım sektörü üzerine en önemli etkisinin kuraklık olarak ortaya çıktığı ve kuraklığın tüm sektörde olumsuz etkileri bulunduğu raporlanmıştır. Söz konusu etkinin su kısıtına gidilmesi sonucunu doğurduğu ve gerek depolamaların gerekse basınçlı sulama şebekesinin alansal olarak yetersizliğinden dolayı rekolte düşüklüğü, az su alan ürünlerin hastalıklara karşı çok güçlü olmadığı için hastalık ve zararlılara açık hale gelmesi, mevsimlerde meydana gelen değişmeler sonucu gece gündüz sıcaklık farkının yükselmesi sonucu tarımsal ve yaşamsal alanların olumsuz etkilenmesini ortaya çıkartmıştır.

– İklim değişikliği Doğu Anadolu’da göçü tetikliyor

Doğu Anadolu Bölgesi yüzölçümünün yüzde10’unda ancak tarım yapılabilir. Yer şekilleri ve iklimin olumsuz etkisinden dolayı tarımsal faaliyet gelişmemiştir. Erzurum, Kars Bölümü’nde yaz yağışları ile oluşan çayırların geniş alan kaplaması büyükbaş hayvancılığın gelişmesini sağlamıştır.

Ağrı, Ardahan, Bitlis, Bingöl, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Şırnak, Tunceli, Van’ı içine alan bölgede yıllar içerisinde gittikçe artan sıcaklıkla günümüze kadar takip edilen ekim-dikim ve hasat tarihleri değişmekte, bu değişimin sonucu olarak bitkilerin fenolojik gelişimlerinde farklılıklar gözlenmeye başlamıştır. Çiçeklenme, meyve ve dane oluşumlarındaki etkilenmeler verim kayıplarında yıllar içerisinde gittikçe artışlar olarak kendisini göstermektedir. Bu değişimlerin sonucu olarak değişen flora arıcılık faaliyetlerini ciddi anlamda etkilemektedir.

Kuraklıkla birlikte mera alanlarındaki otların gelişimi azalmış, otların erken kuruması ile hayvancılık olumsuz olarak etkilenmeye başlamıştır. Kaba yem ve saman teminine daha fazla ihtiyaç duyulmaya başlanmıştır. Bölgenin ana geçim kaynaklarından olan hayvancılıkta gübre yönetiminde aksaklıklar yaşanmaktadır. Yağış rejiminin değişmesi, kuraklık ve bilinçsiz veya vahşi sulama yöntemlerinin kullanılmasıyla su kaynaklarına erişimde sıkıntılar yaşanmaya, toprak yapısında tuzluluk, çoraklaşma gibi sorunlar baş göstermeye başlamıştır. Tarımsal alanları kısıtlı, sanayi işyerleri yetersiz olan bölge halkının artan nüfusu içinde işsiz kalan kesimi, ülkenin ekonomi olanakları daha gelişmiş olan yörelerine göç etmek zorunda kalmaktadır.

– Güneydoğu Anadolu, kuraklıktan en çok etkilenen bölge

Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak’ı kapsayan Güneydoğu Anadolu’nun ekonomisi Gaziantep dışında tarım ve hayvancılığa dayanır. Geniş düzlüklerin olması bölgede tarım için büyük bir avantaj iken, yaz kuraklığının şiddetli olması üretimi olumsuz etkiliyor. Bölgenin dünyada en bilinen tarım ürünü antepfıstığıdır.

Bölgede don, yüksek sıcaklık, ani yağış görülme sıklıkları artmaktadır. Kuraklık, düzensiz yağış ve ayrıca yağış rejiminin de değişmesi ile ürün gelişim, ekim-dikim ve hasat tarihlerindeki değişimlerle verim yıl geçtikçe düşmektedir. Bitkisel üretimde yaşanan hastalık ve zararlı profilinde, görülme sıklığında değişiklikler ve artışlar yaşanmaktadır. Buna bağlı olarak da kullanılan ilaç miktarı artmaktadır. Yeraltı suyunun aşırı ve bilinçsizce kullanılmakta, izinsiz açılan kuyular için caydırıcı yaptırımlar bulunmamaktadır. Gübre ve ilaç kullanımdaki artış toprak ve su kirliliğinin artmasına neden olmaktadır. Tarımsal atıkların geri dönüştürülememesiyle birlikte bu atıkların su kaynaklarını ve toprağı kirletmesi engellenememektedir. HES barajlarındaki suyun tarımsal sulamada kullanımında sorunlar yaşanmaktadır. Sıcaklık artışının hayvanlar üzerinde yarattığı stres nedeniyle hayvancılık ciddi oranda etkilenmeye başlamıştır. Kuraklıktan etkilenen mera alanları, düşen ot verimiyle kaba yem ve saman açığı ortaya çıkmıştır.

– Karadeniz’de hamsi için büyük tehdit

Fındık, çay, tütün, mısır, elma, şeker pancarı, keten-kenevir, turunçgiller, kivi bölgede yetişen başlıca tarım ürünleridir. Hayvancılık faaliyeti de bölge ekonomisi için önemlidir.

Artvin, Rize, Bayburt, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Ordu, Tokat, Amasya, Samsun, Sinop, Çorum, Kastamonu, Bartın Karabük, Zonguldak, Düzce, Bolu gibi çok sayıda ili kapsayan Karadeniz’de kuraklık ve sıcaklık artışlarıyla kendini hissettirmektedir. Bölge genelindeki illerde, iklim değişikliği etkilerine bağlı yağış rejimindeki değişikliklerin sel olaylarını ve buna bağlı toprak erozyonunu artırdığı görülmektedir.

Aşırı hava olayları ve yağış rejiminin değişikliği sonucu meydana gelen doğal felaketler, yamaçlarda ve akarsu yataklarının kenarında ve/veya eski yatakların üzerinde yerleşim kuran, tarım yapan insanların yaşamını doğrudan tehdit etmekle ve zarar vermekle kalmayıp bu sektörlerde istihdam edilen insanlar ve ailelerinin geçim kaynaklarını kaybetmesiyle göç etmek zorunluluğunu doğurabilmektedir.

Deniz suyu sıcaklık ortalamalarının artması sonucu denizlerde istilacı türlerin ve deniz ekosisteminde kaymaların gözlemlenmesi, bölge için önemli bir geçim kaynağı olan balıkçılığı olumsuz yönde etkilemektedir. İklim değişikliği, çay, fındık, hububat ve yem bitkilerinde olduğu gibi arıcılıkta bal verimini, meralarda ot verimini düşürmüş buda hayvanların et ve süt verimini olumsuz etkilemiştir. Deniz suyu sıcaklığının ortalamaların üzerine çıkmasıyla avlanılan hamsi miktarında düşüşler yaşanmaktadır.”

Dünya – Ali Ekber YILDIRIM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

GÜNCEL

Altyapının beş farklı geleceği: 2100’e kadar neleri hayata geçireceğiz?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Altyapı, insanlığın doğayı ve dünyayı kontrol etme çabasını yüzyıllardır şekillendiren bir kavramın somut yansımasıdır. Bugünün ekonomisini canlandırmak ve gezegenin sınırları içinde geleceğin ihtiyaçlarını karşılamak için, dayanıklı ve sürdürülebilir altyapılar geliştirmeliyiz.

Mevcut altyapılar, büyük ölçüde fosil yakıtlar üzerine inşa edilmiştir; bu sistemler iklim aşırılıklarına karşı yeterince donanımlı değildir, ayrıca malzeme kıtlıkları ve yüksek karbon yoğunluğu sorunlarıyla karşı karşıyadır.

Küresel ölçekte, inşaat sektörü 2050’ye kadar karbon salımını sıfırlama hedefi doğrultusunda ilerlememektedir. Bazı bölgeler, aşırı inşa edilmiş fosil yakıt temelli altyapının mirasıyla yüzleşmektedir. Bu yapıların korunması ya da yenilenmesi mümkün değildir. Öte yandan, bazı bölgelerde ise hâlâ temel altyapı eksikliği yaşanmaktadır. Hangi koşulda olursa olsun, altyapının çökmesi felaketle sonuçlanır.

Karar vericiler ve planlamacılar, altyapının yeni koşullara geçişiyle ilgili bir dizi kritik stratejik sorunla karşı karşıya. Altyapının genel kırılganlığı çeşitli şekillerde kendini gösteriyor:

– Gecikmiş uyum

Kritik altyapılar, iklim değişikliğine uyum sağlama konusunda yavaş ilerliyor. Yatırımlar ve varlıklar üzerindeki fiziksel riskler çoğu zaman hafife alınıyor ve bu da 2050’ye kadar değer kaybının yüzde 50’ye kadar ulaşmasına yol açabilir. Öte yandan, güvenli inşaat alanları giderek azalıyor; bu da yüksek riskli bölgelerden kademeli bir geri çekilmeye neden oluyor.

– Toplumsal beklentiler

Toplum, giderek daha fazla dönüştürücü, erişilebilir, kapsayıcı, sağlıklı ve güvenilir kamu altyapısı talep ediyor. Ancak su gibi temel hizmetlerin metalaştırılması, demiryolu ve otoyolların kötüleşmesi, artan enerji fiyatları ve inşaat işçileri için sıcaklık kaynaklı sağlık riskleri, toplumsal dayanıklılığı zayıflatıyor. Temel altyapılar hâlâ sigortalanabilir durumda olsa da dönüşümün mali yükü orantısız şekilde yoksul kesimlerin omzuna binebilir.

– Finansal kaynaklar için rekabet

Altyapı yatırımlarındaki açık giderek büyüyor, çünkü daha fazla fon savunma ve yapay zekâ gibi alanlara yönlendiriliyor. Bu arada, ertelenen bakım maliyetleri artıyor ve yaşlanan altyapılar giderek daha güvensiz hale geliyor.

– Stratejik malzeme kıtlıkları

Stratejik malzeme eksiklikleri, karbonsuzlaşma çabalarını yavaşlatabilir. Güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve bataryalar her 15 ila 25 yılda bir değiştirilmek zorunda; bu da kritik kaynaklar üzerindeki baskıyı artırıyor. Aynı zamanda, aşırı hava olaylarına ve siber saldırılara karşı dayanıklı altyapılar inşa etme ihtiyacı ile inşaatın çevresel etkisini azaltma zorunluluğu arasında artan bir gerilim söz konusu.

Bu soruların nasıl ele alınacağı birçok değişkene bağlı. Ancak geleceğe hazırlanmak adına, 2100’e kadar küresel altyapıya ilişkin beş senaryo, potansiyel gelişmeleri öngörmek ve bağlama özgü öncelikleri belirlemek açısından önemli içgörüler sunabilir.

2100’e kadar 5 küresel altyapı senaryosu

1. Döngüsel ve iklime dayanıklı “teknosfer”

“Teknosfer”, insan eliyle üretilmiş tüm yapılar, sistemler ve malzemelerin toplam kütlesini ifade eder; binalardan yollara, makinelerden atıklara kadar her şeyi kapsar. Günümüzde teknosferin toplam ağırlığı, Dünya üzerindeki tüm canlı organizmaların toplam ağırlığını aşmış durumdadır. Bu durum, modern uygarlığın ne denli büyük bir maddesel ayak izine sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Bu devasa ölçek, beraberinde gelen yüksek bakım maliyetleri ve azalan kaynaklarla birleştiğinde, kaynak açısından yoksul ve demografik olarak durağan ülkeleri inşa edilmiş çevresini sınırlı bir stok olarak değerlendirmeye yöneltiyor. Yeni yapılar inşa etmek yerine, mevcut binalar ve altyapılar yeniden kullanılıyor, onarılıyor, farklı amaçlarla değerlendiriliyor, yükseltiliyor ve geri dönüştürülüyor. Arazi tüketimi ve doğal (işlenmemiş) malzeme kullanımının dönemi sona eriyor.

Bu bağlamda, hızlı yenileme döngüleri ve dinamik bir ikinci el yapı malzemesi pazarı ortaya çıkıyor. Yerel (yerli) mimari yani belirli bir bölgeye ya da kültüre özgü geleneksel yapı stilleri hem düşük hem de yüksek teknolojili inşaat teknikleriyle bir araya gelerek, enerjiye veya makinaya dayanmayan, fiziksel prensiplere dayalı pasif tasarım özellikleriyle birleşiyor. Bu sayede, kurak bölgelerden taşkın riski altındaki alanlara kadar uzanan geniş bir coğrafyada, aşırı sıcağa ve sellere dayanıklı yapılar geliştiriliyor.

2. Kıtalararası paylaşılan mega altyapılar

Enerji ve dijital dönüşümleri desteklemek amacıyla büyük bir inşaat patlaması yaşanıyor. Hızla büyüyen bölgeler, maliyetleri düşürmek ve projelerin teslimat süresini hızlandırmak için büyük ölçekli altyapı projelerinde işbirliği yapıyor.

Yenilenebilir enerji, güneşin ve rüzgârın en bol olduğu bölgelerde üretiliyor; bu enerji, uzun mesafeli bağlantılı şebekeler ve deniz altı kabloları yoluyla dağıtılıyor. Bu ağlar, doğu ve batı saat dilimlerini birbirine bağlayarak, gece ve gündüz arasında enerji arzının dengelenmesini sağlıyor.

Aynı zamanda, uzun mesafeli su ağları, yelkenli kargo filoları ve kıtalararası demiryolları, kaynakların verimli dağıtımını ve düşük karbonlu ulaşımı destekliyor.

3. Sanal ve silahlandırılmış altyapı

Bu senaryoda veri, şehirler ve altyapı üzerinde şirketler egemenlik kurar. Özel sektör kontrolüne doğru kayış, düzenlemelerin gevşetildiği, bireyselleşmiş ve tamamen içine çekici (immersive) dijital ortamların yaygınlaştığı bir yapıya yol açar.

Bu bağlamda madencilik faaliyetleri uzaya, Arktik bölgelere ve okyanus derinliklerine kadar genişler. Mekânsal ve kentsel planlama yapay zekâ tarafından yürütülür, tasarım süreçleri otomatik hale gelir ve inşaatlar, robotlar tarafından gerçekleştirilir.

Altyapılar, sensörler ve veri toplayan malzemelerle donatılmıştır; bu da hem öngörüye dayalı bakım hem de sürekli gözetim sağlar. Bu arada, varlıklı kesim yapay, korunaklı adalara çekilir. Dört günlük çalışma haftası benimsenmiş ve veri vergilendirmesiyle kamuya yeni gelir kaynakları oluşturulmuştur. Ancak bu düzenin bazı kırılganlıkları da vardır: elektrik kesintileri, siber saldırılar, dijital sistem arızaları ya da kötü niyetli dijital ele geçirme olayları toplumu savunmasız bırakabilir.

Enerjiye ve stratejik kaynaklara olan talebin hızla artmasıyla birlikte, altyapı ve siber güvenlik alanlarında yeni bir pazar hızla gelişir.

4. Atıl kalmış ve karbona bağımlı altyapı

Karbon salımını azaltma hedefinin başarısız olması ve bakımın ertelenmesi, atıl varlıklara ve fosil yakıtlara bağımlı altyapılara yol açar. Bu durum sadece altyapının değer kaybıyla sınırlı kalmaz; bu kayıp emeklilik fonlarından yatırım portföylerine, işçilere, tedarikçilere ve sosyal yardımlardan faydalanan kesimlere kadar sistemik olarak yayılır.

Karbon yakalama, depolama ve kullanma teknolojileri ile jeomühendislik çözümleri, emisyonları kontrol altına almak için geçici önlemler olarak öne sürülür. Ancak giderek artan karbon fiyatları ve iklim değişikliğinin fiziksel etkileri, ekonomik kayıplara yol açar ve bu bedelin büyük kısmı devletler ve gelecek nesiller tarafından ödenir.

Kamu hizmetlerinde dijital dönüşüm - comprisetech

5. Merkeziyetsiz mikro altyapı

Tek bir enerji piyasasının işlememesi, kıtalar arası planlamayı sekteye uğratır. Bunun sonucunda, yerel düzeyde altyapı yönetimi, belediyeler, küçük ve orta ölçekli işletmeler, yurttaş kooperatifleri ve kentsel mahalleler tarafından yürütülmeye başlar. Bölgesel kaynaklar ve insan becerileri, enerji hücrelerine ya da biyogaz adalarına dönüştürülür; bu sistemler şebekeye bağlı veya bağımsız olabilir. Bu yapı, akranlar arası (peer-to-peer) enerji ticaretini ve kapalı döngüde kendi kendine yeten sistemleri teşvik eder.

Ancak bu yaklaşım, yüksek enerji tüketen endüstrileri veya veri merkezlerini destekleyecek ölçeğe sahip değildir. Kaynak paylaşımı için belirlenmiş ortak kurallara bağlı olarak, bazı bölgeler işbirliği yaparak gelişir. Diğerleri ise içine kapanır ya da kaynak rekabetine girer.

Bir noktada bir şeyden vazgeçilmeli

Altyapı, insanlığın yüzyıllardır süregelen doğa ve dünya üzerinde egemen olma anlayışını yansıtır. Ancak günümüzde çağrı, insan yapımı çevreyi korumak için doğa ve toplumla birlikte hareket etmeye yönelmiştir. Gelecek büyük olasılıkla, altyapının geleceğine dair öngörülen senaryoların bir bileşimini içerecektir. Bu kombinasyonun niteliği; mevcut yapı stoğunun büyüklüğüne, çevresel bozulmaların şiddetine, enerji ve malzemelerin döngüselliği ile erişilebilirliğine, yapay zekânın güvenilirliğine ve demografik-kentsel değişimlere bağlı olacaktır.

Dünya sınırlı bir gezegen olduğundan, aşağıdaki önlemler tüm senaryolarda kayıpsız (no-regret) stratejiler olarak öne çıkar: Önceliklerin net biçimde belirlenmesi, kritik varlıkların korunması, bozulmalara uyum sağlamak için büyük ölçekli yatırımlar, paydaşlar arasında güven inşası, faydanın adil paylaşımı ve toplumsal katkı, kaynak tasarrufu ve kolektif kullanım, doğal ekosistemlerin yeniden canlandırılması, gri (mühendislik temelli), yeşil (doğaya dayalı) ve davranışsal çözümlerin uygun maliyetli bileşimleri…

Yeni altyapı türleri ortaya çıkabilir: Enerji, tohum ve temel ihtiyaç maddeleri için depolama alanları; acil durum müdahale ve erken uyarı sistemleri; doğaya geri kazandırma (rewilding), biyomimikri ve jeomimikri gibi doğadan ilham alan çözümler ile az inşaat gerektiren veya hiç inşa gerektirmeyen uygulamalar…

Her durumda, kaynaklar ve ekosistemler şu yollarla korunmalıdır: Yeni yapıların inşa edilmemesi, mevcut yapıların sökülmesi, yeniden kullanılması, basitleştirilmesi, küçültülmesi, ortaklaştırılması, telafi edilmesi ya da merkezileştirilmesi. Altyapı dönüşümünü desteklemek ve iklim zararlarını en aza indirmek için, hükümetler hayati altyapı projelerine doğrudan destek vermeli ve bu projeleri önceden planlayarak büyük ölçekli özel yatırımları da sürece dahil etmelidir.

Bu, şu yollarla sağlanabilir: Devlet yardımları ve kamu alımı reformları, eğitim programları, daha düşük iskonto oranları ya da sabit alım tarifeleri gibi risk azaltıcı araçlar, stratejik ortaklıklar, uzun vadeli dayanıklılık planları, gelecek fonları ve stratejik öngörü sistemleri…

Tercih edilen yatırımlar, uzun vadeli iklim savunması açısından etkin ve verimli olmalı; hem bugünün hem de geleceğin ihtiyaçlarına fayda sağlamalıdır.

Pascale Junker – WEF 

Okumaya devam et

Erol Taşdelen

Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Yayınlanma:

|

♻️ Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği güçlendirmeye yönelik yeni bir adım atıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve toplam 6.300.000 Avro bütçeye sahip olan Sıfır Atık Hibe Programı, yerel düzeyde atık oluşumunu azaltmayı, kaynak verimliliğini artırmayı ve karbon salımını minimuma indirmeyi amaçlıyor.

🌍 Programın Amacı

Giderek büyüyen çevresel sorunlar karşısında, Sıfır Atık Hibe Programı şu hedeflere odaklanıyor:

  • Karbon salımının azaltılması

  • Atık oluşumunun önlenmesi

  • Sıfır atık yaklaşımının yaygınlaştırılması

Bu hedefler, sadece çevreye duyarlı politikaların hayata geçirilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda yerel yönetimlerin ve toplumun farklı katmanlarının bu dönüşüme aktif şekilde dahil edilmesi hedefleniyor.

🎯 Öncelikli Alanlar

Programın odaklandığı başlıca öncelikler şu şekilde sıralanıyor:

  • Yerel yönetimlerin altyapı ve kurumsal kapasitesini geliştirmek

  • Sıfır atık uygulamalarının farklı sektörlerle entegre şekilde yaygınlaştırılması

  • Atık yönetim planlarının hazırlanması ve karar destek araçlarının geliştirilmesi

  • Kaynak verimliliği, geri dönüşüm ve yeniden kullanım konularında farkındalık yaratılması

Bu sayede hem çevresel fayda sağlanması hem de döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması amaçlanıyor.

👥 Kimler Başvurabilir?

Hibe programı, aşağıdaki kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir:

  • Belediyeler

  • İl özel idareleri

  • Katı atık yönetim birlikleri

Bu kurumların hazırlayacakları projeler, yerel düzeyde sıfır atık stratejilerinin etkin biçimde uygulanmasına katkı sağlayacaktır.

📅 Başvuru Takvimi

Program kapsamında proje fikirleri için ön tekliflerin son başvuru tarihi:
🗓 15 Eylül 2025

Başvuruların çevresel etki, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ortaklık yapısı gibi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği öngörülmektedir.

🔍 Detaylı Bilgi ve Başvuru

Başvuru rehberi ve ayrıntılı bilgiye Avrupa Komisyonu’nun resmi web sitesi üzerinden ulaşmak mümkündür:

➡️ https://ec.europa.euFundingCall for ProposalsZero Waste Grant Programme (ZWGP)

Bu resim için alternatif metin açıklaması yok

♻️ Neden Önemli?

Türkiye’de sıfır atık vizyonu, yalnızca çevre koruma politikası değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik verimliliğin ve sosyal bilinçlenmenin de önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu program, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve atıkların ekonomik değer zincirine tekrar kazandırılmasını teşvik ederek hem çevresel hem de finansal anlamda katma değer yaratacaktır.

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.