14 Mayıs: “Yeni başbakan acı IMF programını üstleniyor.”
Bu dramatik haberlerin ayrıntılarına giremem. Elbette Sri Lanka uzmanı da değilim. Ama “dünya sınıf kavgaları” üzerinde derlediğim bilgileri aktarmaya, değerlendirmelerimi okurlarımla paylaşmaya çalışıyorum.
İki hafta önce Latin Amerika ile başlattığım bu gezintiyi bugün Asya’da, Sri Lanka ile sürdürmek istiyorum.
“Kendiliğinden”, yıkıcı bir sınıf patlaması…
Aktardığım haber başlıkları Sri Lanka’da “kendiliğinden bir sınıf kavgası” yaşandığını gösteriyor.
Öğrenebildiğim kadarıyla Sri Lanka’da en azından dört sosyalist parti var. Kısaltmalara göre NSSP, FSP, USP ve SEP… Parlamentoda temsilcileri yok.
Bunlardan Troçkist SEP’in ayaklanma üzerindeki bildirisi dikkat çekiyor: “İşçi sınıfı sendikalardan bağımsız eylem komiteleri oluşturmalı; işçilerin çıkarlarını savunarak ezilen kitlelerin desteğini sağlamalıdır. Sosyalist politikaları izleyecek bir işçi ve köylü hükümetinin temeli böyle inşa edilebilir” (WSWS, 17 Mayıs 2022).
Güzel, ama isyan haberlerinde bu tür örgütlenmelerin ipuçları dahi yoktur. “Kendiliğinden”, yani örgütsüz bir sınıfsal patlama söz konusudur. Yakar, yıkar, istifalara yol açabilir; sonunda sönüp gider… Sri Lanka, galiba bu çalkantıyı yaşamaktadır.
Çeyrek yüzyılı aşkın bir iç savaş
Hint yarımadasının uzantısı, bugün nüfusu 22 milyon olan ada ülkesi Sri Lanka (eski adı Seylan), 1948’de Britanya İmparatorluğu’nun bir dominyonu, 1972’de cumhuriyet olarak bağımsızlığını kazanacaktır.
Nüfusun %75’i Budist çoğunluklu Sinhal’lerden, %15’i Hindu ağırlıklı Tamil’lerden, %10’u Müslüman ve Hristiyan azınlıklardan oluşuyor.
Bağımsızlık sonrasında Tamil azınlığın savunduğu federal sistem kabul edilmedi. Tamil’lerin ve diğer azınlıkların %50’lik temsil ilkesi bir süre uygulandı; sürdürülemedi. 1956’da Sinhal dili (Sinhala) resmî dil olarak kabul edildi.
Sonraki dönemde, Sinhal çoğunluğun Tamil nüfusa karşı uyguladığı ayrım ve baskılar silahlı bir direnme hareketini tetikleyecektir. Tamil Kaplanları adındaki ayrımcı hareket silahlı bir ayaklanma başlatacak; ülke, çeşitli kesintilerle 26 yıl (1983-2009) sürecek bir iç savaşa sürüklenecektir.
2009’da Birlemiş Milletler iç savaşın 80.000-100.000 ölüme yol açtığını tahmin edecektir. Ayaklananların terör eylemlerine başvurduğu biliniyor. Hükümet güçlerine dönük ağır savaş suçu iddiaları yaygındır; yargılanma gerçekleşmemiştir.
On beş yıllık bir iktidar: Rajapaksa hanedanı
İç savaş son bulduğunda Cumhurbaşkanı olan Mahinda Rajapaksa dört yıl önce (2005’te) seçilmişti. Kardeşi Gotabhaya Rajapaksa o tarihte Savunma Bakanı, bugün Cumhurbaşkanı’dır. 11 Mayıs’ta evi yakılarak kaçan ve istifa eden başbakan ise 2005’in cumhurbaşkanı Mahinda’dır.
Bu iki kardeşe, iki erkek kardeşi daha ve hepsinin yetişkin erkek çocuklarını ekleyelim. Büyük toprak sahibi feodal Rajapaksa ailesinin yedi kişilik siyasetçilerine ulaşacaksınız. Bu yedi kişi (üç yıllık bir kesinti hariç) 2005-2022 dönemi boyunca, ülkeyi Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak ve diğer ana bakanlıkları dönüşümlü paylaşarak yönetmiştir. Görevlerini de içeren listeyi BBC News veriyor (12 Mayıs 2022).
Rajapaksa kardeşler: Cumhurbaşkanı Gotapaya ve başbakanı Mahinda (2019 Colombo).
Bu “hanedan saltanatı”nın öncesine de göz atalım.
Sömürge döneminden devralınmış yapısal özellikleri ağır basan Sri Lanka, 1955 Bandung Konferansı’nın kurduğu bağlantısızlar grubuna katıldı. 1977’de de “serbest piyasa ekonomisi” güzergâhına yönelen ilk Güney Asya ülkesi oldu. Planlı, korumacı politikalar son buldu; ülke “erken sanayisizleşme” tuzağına savruldu (A.Chowdhury, Naked Capitalism, 19 Nisan 2022).
Bağımlı yapısal özellikleri temsilî ve aksak bir “demokrasi” ile bütünleştirelim; 26 yıllık bir iç savaşın katkılarını da ekleyelim. Sonuç, iç savaşa son veren Podujana Peramuna Partisi’nin on beş yıllık iktidarıdır. Özelliklerini aktardığım Rajapaksa ailesinin partisi…
Büyük toprak sahibi, giderek “hanedanlaşan” bu klan için temel öncelik, devlet aygıtının denetimini sürdürmektir. “Normalleşen” ortamın ekonomik çıkarları, ne pahasına olursa olsun iktidarın korunmasını gerektirecektir.
İlk uyarı 2015’te gelecek, muhalefeti toplayan bir ittifak karşısında Mahinda Rajapaksa başkanlığı yitirecektir. Yenilgi geçicidir. İktidara gelen ittifak Ekim 2018’de dağılacak; yeni başkan Sirivasan üç yıl önce yenilgiye uğrattığı Mahinda Rajapaksa’yı bu kez başbakanlığa atayacaktır.
İktidar nasıl korunur? Türkiye ile benzerlikler…
Mahinda Rajapaksa’nın 2018’deki başbakanlığı “yarım iktidar”dır. Telafi fırsatı 2019 seçimi arifesinde gelecektir. IŞİD, Nisan’da başkent Colombo’da otelleri, kiliseleri bombalayacak; 269 kişi ölecek; 500 kişi yaralanacaktır.
Rajapaksa ailesi 2019 terör eylemini fırsata çevirecektir. İç Savaş’a son veren savunma bakanı Gotapaya Rajapaksa Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilecek; Tamil Kaplanları’nı IŞİD terörünün suç ortağı olarak ilan edecektir. “Sinhal oyları seçimi almamıza yeter” diyen Gotapaya haklı çıkacaktır. Ezici oy farkıyla cumhurbaşkanlığını kazanacak; Podujana Peramuna Partisi de parlamento çoğunluğunu sağlayacaktır.
Ülkeler-arası benzerlikleri abartmayalım. Yine de bu iki ülkede “Güney faşizmi” süreçlerinin ortak özellikleri dikkat çekicidir:
IŞİD’in Suruç, Ankara Garı katliamları, Davutoğlu’nun “kokteyl terör” benzetmesi, Güneydoğu’da Hendek operasyonu, Aralık 2015 seçimleri, 2016 FETÖ darbe girişiminin Saray tarafından bir “fırsat” olarak kullanılması ve sonraları… Bunlar, Rajapaksa ailesinin yukarıda sıraladığım 2019 hamlelerine adeta örnek olmuştur.
Güvenlik, büyüme ve refah artışları vadederek 2019 seçimini kazanan Gotapaya Rajapaksa, başbakanlığa kardeşi Mahinda’yı getirecektir. 2020-2022 döneminde, kamu açıkları ölçüsüzce pompalanacak; dış açıklar döviz rezervlerini tüketecek; Nisan 2022’de 78 milyon dolarlık bir ödeme temerrüde düşecek; dış borç krizi patlak verecektir. Batı basını Çin’den kaynaklanan “borç tuzağı”nı vurguluyor. Geçersiz iddia… Dış borçların ezici ağırlığı uluslararası finans kapitaledir.
Türkiye benzerlikleri, Saray’ın 2016 sonrasında büyümeye öncelik veren politikaları bakımından da devam ediyor. Şu farkla ki Türkiye bütçe açıklarına değil, kredi pompalamasına dayalı seçeneği yeğlemiştir.
Sonuçlar şimdilik çakışmıyor. Sri-Lanka’daki siyasal sonuçları yazının başında aktardığım haber başlıkları özetliyor. Halkı ayaklandıran ekonomik sonuçları ise IMF ile kredi müzakerelerine hazırlanan yeni başbakan Wickremesinge açıklıyor (WSWS, 17 Mayıs 2015):
“Kasım 2019’da döviz rezervlerimiz 7.5 milyar dolardı; bugün 1 milyon dolara zorlukla ulaşabiliyoruz. İki üç günde içinde 75 milyon dolar bulmazsak bugünkü kuyruklar kısalmaz. Bir günlük benzin stokumuz kaldı. Elektriğin dörtte biri de petrolle üretiliyor; kesintileri günde 15 saate çıkarmamız gerekebilir. Dört aydan beri ilaç üreticilerine ödeme yapılamadı. Sri Lanka Havayolları satmak zorundayız. Yurttaşlarımızı çok sancılı aylar bekliyor.”
Birkaç yıldan beri öngörülen borç krizlerinin ikinci örneği Arjantin’den sonra Sri Lanka’da yaşanıyor.
Türkiye, Sri Lanka başbakanının özetlediği eşiğe henüz gelmedi. Benzer bir ortam belki 2023 seçimine kadar ertelenebilir. Saray’ın B planı bu ortamı yeni iktidara devretmek olamaz mı?
1.Kullandığım haber kaynakları: World Socialist Web Site (WSWS), Defend Democracy Press, Hindustan Times, BBC News.
İzmir Büyükşehir Belediyesine bağlı iştiraklerde çalışan yaklaşık 23 bin temizlik işçisi “eşit işe eşit ücret” taleplerinin yerine gerilmediği gerekçe gösterilerek Sekdikanın kararı ile greve gitmesi ile birlikte “eşit işe eşit ücret” talebini sorgulama gerekçesi de kendiliğinden tekrar gündeme geldi.
Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, uzun süredir özellikle sendikal söylemlerde, insan hakları belgelerinde ve politik manifestolarda sıkça yer bulan bir kavram. İlk bakışta son derece adil ve insani bir uygulama gibi görünse de, uygulamaya döküldüğünde birçok sakıncayı beraberinde getirebilir. Bu yazıda bu ilkenin artılarını, eksilerini ve çalışanlar üzerindeki etkilerini objektif bir şekilde ele alacağız.
“Eşit İşe Eşit Ücret” Ne Anlama Geliyor?
Bu ilkeye göre, aynı işi yapan kişilere –cinsiyet, yaş, etnik köken, inanç gibi unsurlara bakılmaksızın– aynı ücretin verilmesi gerekir. Amaç, ayrımcılığı önlemek ve çalışma hayatında fırsat eşitliğini güçlendirmektir.
Ancak “aynı iş” tanımı, yüzeyde benzer olsa da çoğu zaman içerik, sorumluluk, nitelik, performans ve katkı açısından farklılıklar gösterir. Bu noktada “eşit ücret” anlayışı, yüzeysel bir adalet anlayışına dönüşebilir.
Sakıncalar ve Uygulamadaki Zorluklar
1. Performansın Göz Ardı Edilmesi
Aynı pozisyonda çalışan iki kişi düşünün: Biri sorumluluk alıyor, inisiyatif kullanıyor, üretken ve çözüm odaklı; diğeri ise sadece görev tanımı kadar çalışıyor. Ancak ikisine de aynı ücret veriliyor. Bu durum, yüksek performanslı çalışanı demotive eder.
2. Vasatlık Teşviki
Ücretlendirme performansa dayalı değilse, çalışanlar “fazla çalışsam da maaşım değişmeyecek” düşüncesiyle vasat bir çizgiye razı olur. Zamanla iş yerinde genel verimlilik düşer.
3. Yetenekli Çalışanları Kaybetme Riski
Kendini geliştiren, daha fazla katkı sunan çalışanlar, farklılıklarının karşılık bulmadığını fark ettiğinde kuruma olan bağlılıkları zayıflar. Bu da yetenekli çalışanların başka firmalara geçmesine neden olabilir.
4. Adalet Algısının Bozulması
Eşitlik, her zaman adaletle eş anlamlı değildir. Aynı işi yapan kişiler, katkı açısından eşit olmayabilir. Katkıya değil de sadece iş tanımına dayalı ücretlendirme, çalışanlar arasında huzursuzluk yaratır.
Çalışan Üzerinde Psikolojik Etkiler
Motivasyon Kaybı: Başarılı çalışan kendini değersiz hisseder.
Aidiyet Zayıflar: Kuruma bağlılık azalır.
Gizli Tepkiler: Çalışanlar “nasıl olsa bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle üretkenliğini bilinçli olarak düşürebilir.
Pozitif Yanı Var mı?
Elbette var. Özellikle işe yeni başlayanlar veya dezavantajlı gruplar için “eşit işe eşit ücret” ilkesi koruyucu bir çerçeve oluşturabilir. Ancak bu ilke sabit ve katı bir kural haline gelirse, zamanla faydadan çok zarar doğurur.
Alternatif Yaklaşım: Eşit Fırsat + Adil Ücret
Çözüm, “eşit işe eşit ücret” yerine “eşit fırsat, adil ücret” anlayışında yatıyor. Yani işe alımda, terfide ve gelişimde herkes için fırsat eşitliği sağlanmalı; ancak ücretlendirme nitelik, performans, deneyim, katkı ve sorumluluk gibi kriterlere göre şekillenmeli.
Eşitlik mi, Adalet mi?
“Eşit işe eşit ücret” ilkesi, kulağa hoş gelen bir slogandan ibaret olabilir. Çünkü aynı unvana sahip olmak, aynı katkıyı sağladığınız anlamına gelmez. Gerçek adalet, herkesin katkısı kadar karşılık bulduğu bir sistemle mümkündür.
Bu nedenle şirketler, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde; şeffaf, ölçülebilir ve performansa dayalı ücretlendirme sistemleri kurmalıdır.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz fiyatlarına zam yapıldığını duyurdu. Konutlarda yüzde 24,6, sanayi tüketicilerinde ise yüzde 7,86’lık artış yarından itibaren geçerli olacak.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz tarifelerinde yeni bir fiyat güncellemesine gitti. Yapılan açıklamaya göre, konut ve sanayi abonelerini kapsayan zamlı tarife belli oldu.
Konutlarda kullanılan doğalgaz yüzde 24,6 oranında zamlandı. Sanayide kullanılan doğalgaz ise yüzde 7,86 oranında zamlandı. Zamlı tarife yarından itibaren geçerli olacak.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) açıklaması şöyle:
“Doğal gaz toptan satış fiyatlarında bütçe hedefleri doğrultusunda değişikliğe gidilmiştir.
BOTAŞ’ın internet sitesinde ilan ettiği BOTAŞ doğal gaz toptan satış fiyatları ışığında, nihai doğal gaz satış fiyatlarında sanayi tüketicileri için ortalama yüzde 7,86 konut tüketicileri için ise ortalama yüzde 24,6 oranında artış söz konusudur.”
Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.
Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;
1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi
Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.
Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.
Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.
Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.
Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;
1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi
Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.
Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.
Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.
2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)
Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.
Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.
İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.
3. Takas Çek Ödemeleri
Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.
Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.
Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.
4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler
KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.
Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.
Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.
Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.
3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.
Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.
Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.
Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.
5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları
Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.
Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.
Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.
Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.
Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.
Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.
Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.