Hocaların hocası Korkut Boratav fazla seçeneğimizin olmadığını yazdı. Türkiye bu yolun sonundadır: Ya, gerçek bir IMF programı içinde kemer sıkma; en az iki yıl daha küçülme… Ya da ödemeler dengesi krizi; ithalat tıkanması; artan yoksullaşma.
Eylül 2018’de ve Kasım 2020’de açığa çıkan iki döviz krizinin öyküsüdür. Özetleyeyim:
İlk kriz Albayrak’ı göreve getirdi. “Çözüm”, TCMB faizlerinin “sıçratılması” ve 2019-2021 yıllarını kapsayan “IMF’siz bir IMF programı”, YEP 1 oldu. Piyasalar 2019’a rahatlayarak girdi. Ancak, ekonominin komutası Erdoğan’da olduğu için, YEP 1 adım adım askıya alındı; fiilen uygulanmadı. 2020’de geçmiş tekrarlandı: yeni bir döviz krizi patlak verdi. Albayrak’ın yerine gelen ekip, faizleri 5 puan artırdı; bir “istikrar söylemi” başlattı.
Cumhurbaşkanı ise, ekonominin komutasını devretmek niyetinde olmadığını peşinen belirtti. Yazı da bir öngörü ile son buluyordu: “Son ekonomik kararların kaderi de, YEP 1’in benzeri olacaktır. Üstelik sonuçları hızlanarak, ağırlaşarak…”
Bu öngörünün dayanaklarına bugün göz atacağım.
Dış ekonomik sorunlar dolarla ölçülür; dolarla ödenir
Türkiye’de dış ekonomik sorunlar, dövizle (dolarla) ölçülen, “ödenen” değişkenlerde yoğunlaşır. Bu sorunların değerlendirilmesinde dolarla hesaplanan millî gelir (GSYH) önem taşır. Aşağıda inceleyeceğim dış kırılganlık göstergeleri de, dolarlı GSYH içindeki paylar (yüzdeler) olarak ölçülüyor.
Ulusal para (TL) veya dolar ile hesaplanan GSYH hareketleri farklılık gösterir. Dolar fiyatının yıllık artışı ekonominin genel (TL’li) enflasyonunu aşmışsa dolarlı GSYH aşağı çekilir. TL reel olarak değer yitirdiği için… Örneğin ulusal paraya göre büyüyen bir ekonomi, dolar hesabına göre küçülebilir.
Aşağıdaki tabloda kullanılan 2018 millî geliri 779,6 milyar dolar olarak hesaplanmıştır. 2020 için IMF’nin 649,4 milyar dolarlık öngörüsünü aldım. İki yılda öngörülen yüzde 16,7’lik küçülme, dolar fiyatının bu dönemde ulusal enflasyonu (GSYH deflatörünü) fazlasıyla aşmasına bağlıdır. 2018 için ortalama dolar fiyatı 4,82 TL olarak hesaplanmıştır. IMF’nin 2020 ortalama dolar öngörüsü ise 6,91 TL’dir.
Bank of International Settlements (BIS), ilk on ayın dolar ortalamasını 6,86 TL olarak veriyor. Dolar, yıl sonuna kadar bugünkü fiyatını sürdürürse 2020 millî geliri IMF öngörüsünün de altına inebilecektir.
Tablo, dış kırılganlıklarımızı iki döviz krizi içinde karşılaştırıyor. Bu iki krizi Haziran 2018 ve Eylül 2020 ayları temsil ediyor.
Tablonun kalemlerini inceleyelim.
Toplam dış borçlar
Dış kırılganlıklar açısından Dış borç/GSYH oranında kritik eşik yüzde 50 olarak kabul edilir. Türkiye 2018’de döviz krizine bu eşiğin üzerinde girmişti. İki yıl sonra durum daha bozulmuş; aynı oran yüzde 65’e yaklaşmıştır (Tablo, satır 1).
Bu bozulma, dış borç stokunda (milyar dolar olarak) yüzde 8’i aşan (460,1 → 421,8) düşmeye rağmen gerçekleşmiştir. Türkiye net dış borç ödemiş; ama borç yükü göreli olarak artmıştır. Nedenine yukarıda değindim: Dolarlı millî gelir, döviz krizleri ortamında daha hızlı (%16,7 oranında) daraldığı için…
Kısa vadeli dış borçlar
Dış borçların bileşimi, bazen, toplamından daha önemlidir. Döviz bunalımı içinde dahi, uzun vadeli krediler, “kırpılarak döndürülür”. Kısa vadeli dış borçların (KVDB’nin) düzeyi ve millî gelirdeki oranı ise endişe kaynağıdır. 2018- 2020 arasında KVDB toplamı (milyar dolar olarak) yükselmiş (125,7 → 134,0); GSYH içindeki oranı da yüzde 20,6’ya çıkmıştır (satır 2).
Bu tür ortamlarda kritik bir güvence, merkez bankası döviz rezervlerinin kısa vadeli borçları karşılayacak düzeyde olmasıdır. Rezerv/KVDB oranının %100 eşiğini aşması önemlidir. TCMB’nin brüt rezervleri 2016’dan bu yana bu eşiğin altında seyretmektedir. İncelediğimiz ilk döviz krizinde yüzde 60,1 oranına inmişti; 2020’de ise dramatik bir düşme (%31,7) söz konusudur (satır 3).
Mart 2018’den bu yana TCMB brüt rezervleri erimektedir; Kasım’da 42 milyar doların altına inmiştir. Dahası, brüt rezervler TCMB’nin “emaneten” tuttuğu bankaların karşılık oranlarını, kısa vadeli borçlarını da içerir. Bunlar ve çeşitli “swap”lar ayıklanırsa TCMB’nin net döviz varlığı Kasım 2020’de eksi 48 milyar dolardır.
Şirketlerin net döviz dengesi
AKP iktidarı, 2009’da döviz kazancı olmayan şirketlerin döviz kredilerine izin verdi; “yaren” müteahhitleri bu doğrultuda teşvik etti. On yıl içinde şirketler, dört nala dövizle borçlandılar. Döviz varlıkları ile yükümlükleri (borçları) arasındaki makas, yani net döviz dengesi, 2018’de eksi 218,5 milyar dolara ulaşmıştı. Eylül 2020’ye gelindiğinde şirketler bu dengeyi eksi 165,2 milyar dolara indirdiler.
Bu sayede 2018-2020 arasında Türkiye’nin hafifleyen tek dış kırılganlık göstergesi şirketlerin döviz dengesi/GSYH oranı oldu (satır 4). Ancak bu “başarı”, özel şirketlerin döviz borçları, önemli boyutlarda kamu sektörüne aktarılarak gerçekleşti.
Başta üç kamu bankası, dış borçlardaki devletin payı, bu nedenle arttı. Şirketlerin mülkiyeti değil, ama döviz borçları “kamulaştırıldı”. Bu konuyu Sol Portal’da 18 Eylül 2020’de Dış Borçlar ve Kamu Sektörü başlıklı yazıda incelemiştim.
12 aylık dış finansman yükü sürdürülemez
Kısa vadeli dış borçlara 12 ay içinde vadesi gelecek tüm krediler eklenir; millî gelirdeki payı bir kırılganlık ölçütü olarak görülür. Tabloda satır 5 bu oranı veriyor; 2018- 2020 arasında 5 puanın üzerinde arttığını belirtiyor. Üstelik bu makas iki yıl arasında açılmıştır. Orta-uzun vadeli dış borçların 12 ay içinde yenilenme/döndürülme oranları, bugünkü ortamda büyük önem taşımaktadır.
Ancak bu ölçüt 12 ay içindeki dış finansman yükünün tümünü içermez. Aynı sürede gerçekleşmesi öngörülen cari işlem açığı da eklenmelidir. Tabloda bu ölçüt, 12 ay: Dış finansman/GSYH olarak adlandırıldı (satır 6). 2018-2020 arasında 10 puana yaklaşan artış dikkat çekicidir.
2018’de dış finansman yükü, vadesi gelen dış yükümlülüklerin (sütun 1 satır 5’in) altındadır. Ekonomi sonraki on iki ayda 1.5 milyar cari işlem fazlası verdiği; dış finansman yükü bu nedenle hafiflediği için…
Heyhat! 2020’ye (sütun 2, satır 6’ya) geldiğimizde, bu olumlu katkı yok oldu. Yapısal iktisadî hastalık geri geldi; ekonomi son on iki ayda 27,5 milyar dolar cari açık verdi. Bu dış açık düzeyinin sonraki aylarda artmadan süregeleceğini varsaydım. Bu zorunlu eklentiyle Türkiye ekonomisinin 12 ay sonraki dış finansman yükü, iki yıl içinde dolar olarak 178 milyardan 210 milyara, GSYH’nın üçte birine tırmanmaktadır.
Olağan-dışı döviz kaynağı gelmezse sürdürülemeyecek bir yük… Kamu varlıklarını Katar’a satarak çözemezsiniz… “Sıcak para akbabaları”, TL yatırımlarını ucuza dolara çevirip on ayda 13 milyar dolar çıkardılar. Son iki haftada dolarlarını bir lira fazlasına aynı kağıtlara yatırıp borsaya 1,5 milyar dolar getirdiler; dövizi bir nebze ucuzlattılar. Aynı hızla çıkarlar; çare olamaz…
Türkiye bu yolun sonundadır: Ya, gerçek bir IMF programı içinde kemer sıkma; en az iki yıl daha küçülme… Ya da ödemeler dengesi krizi; ithalat tıkanması; artan yoksullaşma…
Temmuz-Eylül döneminde hem “büyümede dünya rekoru” kırıldı; hem de bu yazıda incelenen kırılganlıklar sürdürülemez eşiğe tırmandı. Son üç yılda iktidarın yarattığı krizlerin maliyetini halkımız ödemektedir; ödeyecektir.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, yasa dışı bahis ve dolandırıcılık gibi suçlardan elde edilen gelirlerin kripto varlıklar aracılığıyla aklanmasını önlemeye yönelik aldığı yeni önlemler şu şekilde özetlenebilir:
İşlem Açıklaması Zorunluluğu:
Kripto varlık transferlerinde işlem yapan kullanıcılardan en az 20 karakterlik işlem açıklaması alınması zorunlu hale getirilecek.
Platformlar, kullanıcıların fon kaynakları ve transfer amaçları hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışacak.
Seyahat Kuralı Uygulanmayan Çekimlere Zaman Sınırlaması:
Suç gelirlerinin hızlıca sistem dışına çıkarılmasını engellemek amacıyla:
İlk defa yapılacak çekimlerde 72 saatlik bir bekleme süresi uygulanacak.
Diğer işlemlerde ise en erken 48 saat sonra çekim yapılabilecek.
Stabil Kripto Paralara Limit Getirilmesi:
Sabit değere sahip stabil coin’ler için yeni kısıtlamalar uygulanacak:
Günlük transfer limiti 3.000 dolar,
Aylık transfer limiti 50.000 dolar olacak.
Seyahat kuralı uygulayan platformlarda bu limitler iki katına kadar artırılabilecek.
Meşru Kullanıcılar İçin Esneklik:
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, düzenlemelerin kripto varlık ekosistemini zorlamadan suç gelirlerine karşı mücadeleyi güçlendireceğini vurguladı.
Likidite sağlayıcıları, piyasa yapıcıları ve işlem kaynaklarını belgeleyen kullanıcılar için transfer limitleri uygulanmayacak.
Uyum Sağlamayan Platformlara Yaptırımlar:
Yeni kurallara uymayan platformlar için ciddi idari yaptırımlar, lisans iptali ve mali cezalar uygulanabilecek.
Bakan, platformların yükümlülüklerini yerine getirmesinin hem kullanıcıların korunması hem de finansal sistemin güvenliği açısından hayati önem taşıdığını belirtti.
Bu önlemler, kripto varlıklarla yapılan suç gelirlerinin aklanmasını engellemeye yönelik adımlar olup, yasal çerçeveye uyan kullanıcılar için esneklik sağlarken, düzenlemelere uymayan platformlar için ciddi yaptırımlar öngörülmektedir.
21 Haziran 2025 tarihli Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) basın duyurusu ile makroihtiyati çerçevede yapılan değişiklikleri ve bunların Türk lirasına geçişi destekleme amacı ile değişikliğe gitti:
Düzenlemelerin anlamını madde madde şöyle açıklayabiliriz:
1. TL Mevduat Payı Hedefleri
Gerçek kişi TL mevduat oranı %60’ın altında olan bankalar için hedef artırıldı.
%60-%65 arasında olan bankalara ise aylık %0,4 puan artış hedefi getirildi.
Bu düzenleme, bankaların TL mevduat toplamını artırmalarını teşvik ediyor. TL’ye geçiş hızlandırılmak isteniyor.
2. KKM Zorunlu Karşılık Oranı Arttırıldı
Kur Korumalı Mevduat (KKM) için zorunlu karşılık oranı %33’ten %40’a çıkarıldı.
Yani bankalar artık daha fazla karşılık ayırmak zorunda, bu da KKM’yi daha maliyetli hale getiriyor.
Dolayısıyla KKM’den çıkış teşvik ediliyor, TL vadeli mevduata geçiş isteniyor.
3. KKM Faiz Sınırlaması Gevşetildi
KKM hesaplarında uygulanabilecek asgari faiz oranı, politika faizinin %50’si yerine %40’ı olarak belirlendi.
Bankaların KKM’ye uygulayacağı faiz düşürülebilecek. Yine KKM’nin cazibesi azaltılıyor.
4. KKM’den TL’ye Geçiş
KKM’den TL mevduata geçişi teşvik için hedef korunurken, KKM’nin yenilenmesi sınırlandırılıyor.
Bu, KKM’den TL’ye dönüşü zorunlu ve sürekli hale getirmeye yönelik bir adım.
5. TL Mevduata Geçişi Kolaylaştırıcı Adım
1 aydan uzun vadeli ve değişken faizli TL mevduat açılmasına izin verildi.
Günümüz finans dünyasında yatırımcılar adeta birer kriz savaşçısı haline geldi. Son 30 yılda yaşanan ekonomik, jeopolitik ve finansal sarsıntılar, yatırımcıların reflekslerini keskinleştirdi, risk algılarını yeniden şekillendirdi. Ancak bu “alışma” hali bir bağışıklık mı yoksa rehavet mi, tartışmaya açık.
Şoklara bağışıklık mı kazandık?
Yatırımcılar artık krizleri sadece endişe verici gelişmeler olarak değil, fırsat alanları olarak da görebiliyor. Bunun başlıca nedenleri:
Merkez bankalarının krize müdahale refleksleri güçlendi. “FED put” olarak adlandırılan politika sayesinde yatırımcılar diplerde alım yapma cesaretini artırdı.
Davranışsal finans bilgisi yayıldı; sürü psikolojisi daha bilinçli değerlendiriliyor.
Portföy çeşitliliği arttı: Hisse senetleri, altın, kripto, emtia gibi alternatif yatırım alanlarına yönelim yükseldi.
Ancak bu bağışıklık yanıltıcı olabilir. Tarih defalarca gösterdi ki her yeni kriz kendi doğasını taşır ve eski çözümler her zaman işe yaramaz.
Yakın tarihteki büyük piyasa şokları
Aşağıdaki tablo, son 35 yılda yatırımcıların karşı karşıya kaldığı önemli piyasa şoklarını özetliyor:
Yıl
Olay
Etkisi
1987
Kara Pazartesi
Dow Jones %22 düştü. Panik satışlar algoritmik işlemleri tetikledi.
1997
Asya Krizi
Tayland’dan başlayan kriz Asya borsalarını çökertti.
1998
Rusya Krizi – LTCM
Hedge fonların sistemik riski ortaya çıktı. FED müdahale etti.
2000
Dot-com Balonu
Teknoloji hisseleri %70’ten fazla düştü. Nasdaq çakıldı.
2008
Küresel Finansal Kriz
Lehman Brothers battı, dünya resesyona girdi.
2010–2012
Avrupa Borç Krizi
Yunanistan ve Güney Avrupa ekonomileri sarsıldı.
2016
Brexit
Sterlin tarihi düşüş yaşadı. Avrupa’da birlik tartışıldı.
2020
COVID-19
Piyasalar çöktü. Petrol negatife indi. Genişlemeci politikalar devreye girdi.
2022
Ukrayna-Rusya Savaşı
Enerji ve tarım fiyatları patladı, küresel enflasyon başladı.
2023
Bankacılık Krizi (SVB, Credit Suisse)
Bankacılık sistemine güven sorgulandı. Risk iştahı azaldı.
2024–2025
İran-İsrail Gerginliği
Orta Doğu kaynaklı jeopolitik risk yeniden fiyatlandı.
Yatırımcının yeni refleksleri
Günümüz yatırımcısı geçmişe kıyasla daha stratejik davranıyor:
“Buy the dip” (düşüşte al) mantığı benimsendi.
Hızlı portföy rotasyonu ve likiditeye yönelim arttı.
Algoritmik işlemler sayesinde tepkiler daha hızlı ancak daha volatil.
Tehlike: krizlere alışmak
Yatırımcılar krizlere alıştıkça, bazı tehlikeli eğilimler de doğuyor:
Rehavet: “Nasıl olsa merkez bankaları kurtarır” düşüncesi hâkim olabilir.
Aşırı risk alma: Kriz sonrası sert yükselişler beklentisiyle riskli varlıklara aşırı yönelim.
Gerçek risklerin göz ardı edilmesi: Jeopolitik ya da yapısal riskler yeterince fiyatlanmıyor olabilir.
Bağışıklık mı, körlük mü?
Yatırımcılar şoklara karşı daha hazırlıklı olabilir ancak bu hazırlık, rehavete dönüşmemeli. Finansal sistem her zaman yeni riskler üretmeye devam eder. Bugün yaşanabilecek bir jeopolitik kriz, iklim krizi, siber saldırı veya küresel borç sorunu, piyasaları yeniden sarsabilir.
Bu nedenle yatırımcı için en önemli kural hâlâ geçerli:
“Geçmişteki krizleri hatırla, ama bir sonrakinin farklı olacağını unutma.”