Connect with us

EKONOMİ

ŞOK DOKTRİNİ NEDİR?

Yayınlanma:

|

Şok Doktrini , Kanadalı yazar ve aktivist Naomi Klein tarafından ortaya atılan bir teoridir. Klein, bu teoriyi 2007 yılında yayımladığı Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi” olarak adlandırılan II. Şok doktrini, büyük ekonomik, politik veya doğal krizlerin ardından, toplumların yaşadığı “şok” durumlarından yararlanılarak, radikal ekonomik politikaların, neoliberal reformların ya da serbest piyasa yanlısı saklanması halkalı günlenme süreçleri uygulandı.

Şok Doktrini’nin Temel İlkeleri

  • Kriz Fırsata Çevirmek: Şok doktrinine göre, ekonomik veya sosyal krizler insanların direncini kırar ve doğal olarak tepki göstermeleri ile birlikte kabul etmelerini sağlarlar.
  • Kriz Zamanlarında Uygulanan Politikalar: Klein, kriz anlarında genellikle kişisel, devlet harcamalarında kesinti ve piyasaya dayalı düzenlemelerin canlı olarak yürütüldüğünü savunur.
  • İlk Şok Teorisi ve Deneyler: Bu yaklaşmanın ardından, psikologların insanların şok durumunda daha itaatkâr ve yönlendirilebilir hale geldiklerinde gözlemledikleri deneylere dayanabiliyorlar.

Şok Doktrini Örnekleri

Klein’in teorisi çeşitli olaylarla örneklendirilmiştir:

  • Şili Darbesi (1973): Klein, Şili’de Pinochet rejimi sırasında uygulanan serbest piyasa reformlarının örneğini gösterir. Chicago Okulu iktisatçılarının desteğiyle bu reformlar, ekonomik değişimin ardından halka kabul ettirilmiştir.
  • Arjantin Ekonomik Krizi (2001): Arjantin’deki kriz sonrasında IMF ve Dünya Bankası’nın önerdiği neoliberal reformlar, insanlar yaşadığı ekonomik sıkıntılardan faydalanarak toparlandı.
  • New Orleans ve Katrina Kasırgası (2005): Katrina Kasırgası’ndan sonra, bölgedeki kamu okullarının kapatılarak yerine özel okulların açılması, Klein tarafından şok doktrinine bir örnek olarak sona eriyor.

Kritik Bakış Açısı

Klein’a göre, bu tür radikal değişimler genellikle gruptan olmayan sonuçlar doğuruyor, zira halk krizleri sırasında alternatifleri sorgulanmıyor ve sürece müdahale edilemiyor. Şok doktrini, toplumsal adaletsizlikleri derinleştirebilir ve denge düzeyindeki dengesizlikleri azaltabilir.

Şok Doktrini’nin Günümüz Uygulamaları

Bu teori, COVİD-19 salgını, doğal afetler veya ekonomik krizler gibi olayların yaşandığında da sık sık ortaya çıkıyor. Özellikle krizlerin ardından uygulanan ekonomik veya sosyal reformlar bu perspektifle ele alınır ve şok doktrini saklanır incelenir.

Şok doktrini, kriz anlarında yapabileceğiniz ve yapabileceğiniz refleksleri geçici olarak güçlüan durumların, geniş bölümler ve radikal reformlar için operasyonların merkezde yer aldığı ve bu reformların uzun vadeli halkaların olumsuz yansıyabileceğini vurgular.

ŞOK DOKTRİNİ NİÇİN KULLANILIR

Şok doktrini genellikle radikal, neoliberal veya serbest piyasaya yönelik ürünleri hızlı bir şekilde kontrol etmek için kullanılır. Bunun birkaç temel nedeni vardır:

1. Halkın Direncini Kırmak

Kriz anları, toplumun yaşadığı acil durumlar veya korku nedeniyle daha kolay yönlendirilmesine neden olur. Şok doktrini, halkın ekonomik ve sosyal refahını ilgilendiren büyük reformları, normalde karşılaşılacağı ölçümlerin gösterilmesi için bu olasılıklara çevirir. Bu şekilde, yaşayanların veya muhaliflerin tepkisini en aza indirgemek.

2. Kriz Anında Alternatifleri Sorgulamamak

Toplumlar, krizler veya afet anında acil çözümler arar ve bu süreçte, önerilen politikaların uzun vadedeki durumları sorgulamakta zorlanır. Şok doktrini, bu durumu kullanarak toplumların kriz çözümlerini sorgulamaya fırsat tanımaktan vazgeçerek hızlı bir şekilde uygulama hedefleri.

3. Ekonomik Reformları Hızlandırmak

Ekonomik krizlerde IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, belirli koşullarda mali yardım sağlar. Bu koşullar genellikle kişiselleştirme, devlet harcamalarını azaltma veya piyasaya sürülen tabanlı reformlar içerir. Şok doktrini, bu tür krizlerde hızlı ve radikal reformların hızla kabul görmesini sağlar.

4. Yeni Yatırım ve Kar Alanları Açmak

Şok doktrini, kriz sonrasındaki gelişmelerde yönetim daha az müdahil olduğu ve özel sektörde daha etkin rol oynayan bir ekonomik ortam yaratmayı hedefliyor. Örneğin eğitim, sağlık ve güvenlik gibi kamunun özelleştirilmesi, özel sektör için yeni yatırım fırsatları doğurur. Bu süreçte oluşturulan oluşumlar özel birimler tarafından değiştirilebilir ve kar amaçlı yatırımlara dönüştürülebilir.

5. Toplumda Yapısal Değişim Sağlamak

Kriz sonrasında, krizin ortamındaki devrimlerin değişimleri kabul etmek daha kolay hale gelir. Hükümetler veya uluslararası güçler, bu dönemlerde sosyal politikalar, iş gücü piyasası, vergi düzenlemeleri gibi bölgelerdeki yapısal dönüşümleri kolayca hayata geçirilebilir. Bu dönüşümler genellikle uzun süreli neoliberal veya serbest piyasa politikalarının kökleşmesini sağlar.

6. Güç Konsolidasyonu ve Kontrol Sağlamak

Kriz anında veya sonrasında hızlı ve radikal adımlar atan liderler, gücü merkezileştirip kontrol sağlama amacını güdebilir. Şok doktrini uygulamaları, siyasi liderlere krizler sonrasında analiz edilen güçlerini artırmak ve halkın tepkisini en az indirme kayıtlarını sunar. Krizlerde uygulanan olağanüstü hal miktarı, harcama ve birimin kontrol gücünü artırabilir.

7. Dış Müdahaleleri Kolaylaştırın

Şok doktrini, özellikle uluslararası pazarlarda, dış müdahalelerin meşrulaştırılmasında mevcuttur. Bir ülkede yaşanan krizler, diğer ülkeler veya uluslararası örgütler için bir “yardım etme” nedeni doğurur. Ancak bu yardım, genellikle reform paketleri veya yeniden yapılandırma programları gibi ön koşullarla gelir ve ekonomik ve siyasi bağımsızlığı üzerinde baskı oluşturur.

Özetle

Şok doktrini, kriz anlarının yarattığı “şok” ve kaos ortamından yararlanarak, normal koşullarda kabul görme zor olan politikaların halk tarafından daha kolay kabul edilmesini sağlamayı sağlar. Bu doktrin, acil bir müdahale kapsamında ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda geniş kapsamlı reformlar için kullanılır ve genellikle uzun vadeli dağıtımlar toplumun büyük kesiminde refah kaybı ve sosyal adaletsizlik olarak kendini gösterebilir.

ŞOK DOKTRİNİ KULLANMA AMACI NEDİR?
Şok doktrini uygulamalarının temel amacı, kriz veya felaket anlarında toplumların yaşadığı şoktan faydalanarak, normalde kabul edilmesi zor olan ekonomik ve politik hareketlerden hemen hayata dönmektir. Bu amaç için çeşitli alt konular içerir:

1. Neoliberal Politikaları Hızlıca Uygulamak

Şok doktrini, devletin ekonomik konumunun azaltılmasını, kamu hizmetlerinin genişletilmesini ve piyasanın serbestleştirilmesini sağlayarak neoliberal politikaların hızla benimsenmesini sağlar. Kriz durumunda toplumun direnci kırıldığı için bu reformlar daha az tepkiyle karşılaşır ve kısa sürede uygulanabilir.

2. Ekonomik ve Yapısal Reformlar Dayatmak

Şok durumlarda, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kriz yaşayanların mali destek sağlamaları ekonomik reformlar dayatmasına hazırlar. Bu reformlar genellikle kişiselleştirmeyi, sosyal harcamalarda kısıtlamayı ve serbest piyasa ekonomisini benimsemeyi içerir. Amaç, kriz fırsatı sunmaktır.

3. Toplumun Tepkisini Minimize Etmek

Krizin halk, temel merkezine odaklandığından ve kaotik bir ortamda yaşadığından, büyük ve gelişmelere karşı organize bir direnç gösteremez. Şok doktrini, halkın tepkisini reformların hızla elde edilmesini sağlar. Bu şekilde, normalde geniş seçenekler yaratacak olan politikalar sorunsuzca uygulanabilir.

4. Ekonomik ve Siyasi Kontrol Arttırmak

Şok doktrini hükümetleri uygulayabilir, krizleri kullanarak gücü merkezileştirme ve muhalefeti engellemeyi engelleyebilir. Özellikle kriz anlarında olağanüstü hal ısınma veya baskıcı işlemlerinin harcanması, birimin ve depolama kontrol gücü artar. Bu durum, ekonomik kararların tek elde toplanmasını ve sermaye sahiplerinin çıkarlarını korumayı sağlar.

5. Özel Sektöre Yeni Fırsatlar Yaratmak

Şok sonrasında reformlarla kamu alanlarının özelleştirilmesi, özel sektör için geniş fırsatlar doğurur. Eğitim, sağlık ve güvenlik gibi yapılar özel sektöre devri, büyük şirketlere yeni yatırım ve kar alanlarına olanak tanır. Amaç, bu sektörlerdeki devlet kontrol yönetimi özel genişlemeyi genişletmektir.

6. Ülkenin Yapısal Dönüşümünü Sağlamak

Şok doktrini, ülkenin ekonomik durumunu yeniden yapılandırmak için kullanılır. Özellikle krizlerin yaşandığı bu politikalar, tarım veya sanayi gibi geleneksel sektörlerin yerine hizmet veya teknoloji gibi daha küresel ekonomiye entegre olmuş sektörlere odaklanmayı teşvik ediyor. Böylece ülkenin yapısal özellikleri hızlandırılır.

7. Uluslararası Güçlerin Etkisini Arttırmak

Şok doktrini, dış güçlerin krizlerinin anlık bir ülke üzerinde siyasi veya ekonomik olarak toplanmasına olanak tanır. Özellikle gelişen krizlerde, uluslararası kuruluşlarda veya güçlü ülkelerde mali yardım veya yatırım içeriğiyle kendi çıkarlarına uygun reformlar uygulamaktır. Amaç, bu ülkenin ekonomisinin serbest bırakılması ve uluslararası güçlerin etkisinin artmasıdır.

Özetle

Şok doktrini, kriz anlarının oluşturduğu zayıflık durumundan faydalanarak, hızlı değişimler uygulama prensipleri. Hedef, paranın ve ekonomik yapıyı dönüştürmek, bu süreçte halkın tepkisini en aza indirerek sermaye dostu politikaların yeniden kurulmasını sağlamaktır. Bu amacın uzun süreli ülkeler üzerinde yaratacağı etki, genellikle eşitsizliklerin büyümesi ve ekonomik bağımsızlığın yeniden kurulması gibi sonuçlar doğurur.

ŞOK DOKTRİNİ HANGİ ÜLKELERDE UYGULANDI

Şok doktrini, özellikle ekonomik, sosyal veya siyasi krizler birçok ülkede yaşanıyordu. Naomi Klein, Şok Doktrini = bu bölümlerin ayrıntılarını detaylandırarak örnek verir. İşte şok doktrininin egemen ülkeler:

1. Şili (1973 Darbesi Sonrası)

  • Arka Plan: 1973’te Şili’de General Augusto Pinochet tarafından bir askeri darbe yapıldı. Sosyalist Başkan Salvador Allende devrildi.
  • Uygulanan Politikalar: Chicago Okulu’ndan ekonomistler, özellikle Milton Friedman’ın önerileri, Şili’de geniş serbest piyasa reformları uygulandı. Kamu işletmeleri özelleştirildi, sendikalar baskı altına alındı ​​ve ekonomideki rolü azaltıldı.
  • Sonuç: Şili’de büyük ekonomik eşitsizlikler oluştu, zengin ve zavallı uçurumlar genişledi. Ancak Şili ekonomisinde belirgin büyüme görüldü.

2.Arjantin (2001 Ekonomik Kriz)

  • Arka Plan: 2001’de Arjantin’de büyük bir ekonomik kriz yaşandı, borçlarını ödeyemedi ve ekonomik krize girdi.
  • Uygulanan Politikalar: IMF ve Dünya Bankası, Arjantin’e mali yardım karşılığında neoliberal reformlar dayattı. Kamu harcamaları kısıtlandı, kişiselleştirildi ve serbest piyasa kuralları uygulandı.
  • Sonuç: Bu reformların ekonomide istikrara katkısı da, halk üzerinde büyük baskıların oluşması ve yoksulluk oranlarının artması.

3. Rusya (1990’lar)

  • Arka Plan: Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Rusya, 1990’larda büyük bir ekonomik ve siyasi kaos yaşadı.
  • Uygulanan Politikalar: Batı’nın desteğiyle, Rusya’da “şok terapi” adı verilen radikal ekonomik reformlar. Kamu varlıkları hızla özelleştirildi, fiyat kontrolleri kaldırıldı ve serbest piyasa ekonomisine geçildi.
  • Sonuç: Bu reformların sonucu ekonomide bir süre büyüme görülse de, çok sayıda insan yoksullukla karşılaşılıyor ve büyük servetler birkaç oligarkın elinde toplanıyor.

4. Polonya (1989)

  • Arka Plan: 1989’da Polonya, komünist rejimden demokratik bir sistem sistemi ekonomik krizler yaşıyordu.
  • Uygulanan Politikalar: Batılı ekonomistlerin önerileriyle “şok terapi” uygulanır. Fiyat kontrolleri kaldırıldı, devlet destekleri kesildi ve ekonomide serbest piyasa düzenine geçildi.
  • Sonuç: Polonya’nın kısa süreli zorluklar yaşadığı, ancak uzun süreli ekonominin toparlanarak büyüme kaydettiği kaydedildi. Ancak gelir düzeyindeki adaletsizlikler de arttı.

5. Irak (2003 ABD İşgali Sonrası)

  • Arka Plan: 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle, ülkelerde siyasi istikrarsızlık ve kaos dönemi başladı.
  • Uygulanan Politikalar: ABD’nin işgalinden sonra Irak’ta geniş çapta özelleştirmeler, serbest piyasa reformları ve yabancı yatırımcılara açık politikalar hayata geçirildi.
  • Sonuç: Ekonomide istikrar sağlandı, oranlar arttı ve geniş kesimler fakirleşti. Irak, ekonomik ve siyasi bağımsızlığını büyük ölçüde kaybetmişti.

6. Endonezya (1997 Asya Ekonomik Krizi)

  • Arka Plan: 1997 Asya ekonomik krizi sırasında Endonezya, ağır bir mali krizle karşı karşıya kaldı.
  • Uygulanan Politikalar: IMF, Endonezya’ya ekonomik yardım karşılığında neoliberal reformlar dayattı. Kamu harcamaları kısıtlandı, kişiselleştirmeler yapıldı ve serbest ticaret politikaları benimsendi.
  • Sonuç: Krizin ardından ekonomik istikrar sağlandığında yoksulluk arttı ve geniş kesimler mali varlıklar yaşadı.

7. ABD (Katrina Kasırgası Sonrası, 2005)

  • Arka Plan: 2005 yılında Katrina Kasırgası, New Orleans’ı vurdu ve büyük bir yıkıma yol açtı.
  • Uygulanan Politikalar: Kasırga sonrasında kamu okulları kapatılarak yerlerine özel okullar açıldı, kamuya ait hizmetler özelleştirildi ve bölgesel oranda büyük özel sektöre açıldı.
  • Sonuç: Yoksul halk için daha da zor koşullar yaratıldı, kamu hizmetlerine erişim kısıtlandı ve özel sektör büyük kar elde etti.

8. Yunanistan (2008 Küresel Ekonomik Kriz Sonrası)

  • Arka Plan: 2008 küresel krizinin ardından Yunanistan’da büyük bir ekonomik büyüme yaşandı. Ülke borçlarını ödeyemeyecek duruma geldi.
  • Uygulanan Politikalar: Avrupa Birliği ve IMF, Yunanistan’a mali yardım sağladı; Ancak bunun karşılığında kamu harcamalarının kısılması, maaşların düşürülmesi ve vergilerin verilmesi gibi sert kemer sıkma tedbirleri dayatıldı.
  • Sonuç: İşsizlik ve yoksulluk oranları arttı, sosyal huzursuzluk yaşandı. Ekonomik kriz, halkın yaşam standardında ciddi bir düşüşe yol açtı.

Özetle

Şok doktrini, özellikle ekonomik veya siyasi krizlerle başlamaya çalışan yaygın olarak görülüyor. Bu alanda uygulanan radikal neoliberal politikalar, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, devlet harcamalarının kısılması ve piyasaya dayalı ekonomik sistemler gibi değişiklikler içermektedir. Şok doktrini, genellikle toplumsal eşitsizlikleri artırmış, kötü kesimler için bölünmeleri zorlaştırmış ve ülkelerin çoğalmasını güçlendirmiştir.

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Mevcut Enflasyon ve Faiz Oranlarıyla Yatırımcı Yeni Yatırım Yapar mı?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Yüksek enflasyon oranının getirdiği yüksek faiz politikası haliyle başta ticari krediler olmak üzere tüm kredi türlerinde de faiz oranlarının artmasına neden oluyor.Şu an kredibilitesi yüksek ve ekonomik olarak büyük hacimlere sahip şirketler dahi piyasadan % 50 TL faiz oranları ile borçlanabiliyor. KOBİ vb. gibi diğer işletmelerin kullanabildikleri kredilerin faiz oranları ise % 60 bandını aşmış durumda.

Peki kredi piyasası açısından tek kötü haber faiz oranlarının yükselmiş olması mı? Maalesef hayır, bankaların kredi verme iştahı da azalmış durumda ve haliyle eskiye nazaran parasal olarak da verilen kredilerin büyüme hızında da ciddi bir yavaşlama görülmekte.Nitekim kredilerin mevduata oranı (KMO)% 80-90 bandına gerilemiş durumda..

Yeterince kredi bulunsa dahi mevcut faiz oranları düşünüldüğünde yatırımcının yatırım yapması da sanıldığı kadar kolay görünmemekte. Malumunuz yatırımcının işletmesine koyduğu sermayenin getirisi asgari olarak risksiz faiz oranı olan hazine kağıtlarının ya da banka mevduat getirisinden fazla olmalı ki yatırımcı risk alarak yatırım yapsın. Üstelik gelir kaybı nedeniyle tüketici talebinin azaldığı hem de yüksek işsizlik sebebiyle kişilerin gelecekte elde etmeyi umdukları gelirleri elde edip edemeyeceklerinden emin olmamaları da onları harcama bakımından daha da muhafazakar hale getirmişken bunu başarmak gerçekten daha da zorlaşıyor.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

Okumaya devam et

EKONOMİ

Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:

|

İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.

Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü

Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.

Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması

Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.

Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik

Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.

Teknoloji Tarafsız Değildir

Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.

Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?

Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?

Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.

Nicole Kobie The Long History of the Future – Narrative Species

Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?

“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:

“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”

Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.