Connect with us

BANKA HABERLERİ

Çin’de 14’ncü Beş Yıllık Plan

Yayınlanma:

|

Çin Halk Cumhuriyeti’nin (ÇHC’nin) yasama organı olan Ulusal Halk Kongresi (UHK) 5 Mart-11 Mart tarihlerinden Beijing’te toplandı. UHK yılda  ir kere toplanır ve toplantı tarihi, yasama görevi olmayan bir Danışmanlar Meclisi ile eş-zamanlıdır. Bu nedenle Çin siyaset takviminde bu günler “iki oturum dönemi” olarak adlandırılır.  

UHK’nin toplantı (“Genel Kurul”) süreleri bir-iki haftayı geçmez. Ama, bir sonraki oturuma kadar boşluk bırakılmaz. Genel Kurul’un 200 civarında üyeden oluşan Yürütme Kurulu (“Standing Committee”) vardır. İki oturum dönemi arasındaki görevleri bu Kurul devralır. Sürekli toplantı halindedir; yasal düzenlemeleri kesinleştirir. 

UHK’nin Mart 2021 toplantısının ana gündem maddelerinden biri 2021-2025 yıllarını kapsayan 14’ncü Beş Yıllık Plan oldu. Gözden geçirelim1. 

14’ncü Beş Yıllık Plan: Ekonomik Öncelikler 

UHK’nin ilk oturumuna Başbakan Li Keqiang, Devlet Konseyi (Bakanlar Kurulu) adına 14’ncü Beş Yıllık Plan (2021-2015) taslağını sundu. Bu belge uzun bir başlık taşıyor: “Ulusal ekonomik ve sosyal gelişme için 14’ncü Beş Yıllık Plan’ın ana hatları ve 2035’e dönük uzun vadeli hedefler”.

Bu başlık, sunulan belgede beş yıllık planın “ana hatları”nın içerildiğini ifade ediyor. Ayrıntılar, somut hedefler biçiminde daha sonra yıllık planlarda yer alacaktır. Nitekim Başbakan Li, aynı oturuma, 2021 ulusal ekonomik ve sosyal plan metnini de ayrı bir taslak olarak sundu. Bu belge UHK’da tartışıldı; onaylandı. Beş Yıllık Plan’ın 2021 dilimi (hedefleri) böylece kesinleşti. 

2021-2025 Beş Yıllık Plan’ın bir öncülü de var. Bu, 2015’te ortaya atılan Made in China 2025 programıdır. 13’ncü Beş yıllık Plan’ın imalat sanayiine ilişkin kesiminde yer alan bu sanayi programı, yüksek teknoloji içeren üretim kollarının öncelikli gelişimini hedeflemekteydi. 

Program, robot üretimi ile başlayıp, elektrikli taşıtlarla son bulan; on endüstriden oluşan (ve iki yılda bir revizyondan geçecek) bir liste çerçevesinde uygulanmaya başlamıştı. İlk önce AB Ticaret Komiserliği, Made in China 2025 programını Çin’den kaynaklanan bir ekonomik hegemonya tehdidi olarak algıladı; önlemler tasarlamaya başladı. Trump yönetimi de, Çin’e karşı başlattığı ticaret savaşını, teknoloji alanına taşıdı; genişletti. 

Çin, teknoloji savaşında ilk başta savunmaya geçmiş; Made in China 2025 programını görünürde askıya almıştı. Öyle anlaşılıyor ki, üç yıl sonra bu program güncelleştirilmiş, genişletilmiş ve 14’ncü Beş Yıllık Plan’ın ekonomik önceliklerini belirlemiştir. 

Bu sefer, yapay zeka ile başlayıp, derin yeryüzü, deniz, uzay, kutup araştırma/sondajları (“deep earth, sea, space and polar exploration”) ile son bulan yedi öncelikli alan belirlenmiştir. Yeni liste, önceliklerin bir “sanayi programı” olmanın ötesine; teknoloji ve bilim politikası alanlarına taşındığını   göstermektedir. Yasama Meclisi’ne sunulan Beş Yıllık Plan, “teknolojide kendine yeterlilik, ulusal gelişmenin stratejik bir hedefidir” ifadesini açıkça içermektedir. 

Trump ve AB’nin teknoloji alanına taşıdığı “ekonomik savaş”ın Batı ekonomilerine maliyeti gecikerek anlaşıldı. AB ile Çin arasındaki yatırım anlaşması, Trump’ın yenilgisi kesinleşince, 2020 sonunda imzalandı. Biden Yönetimi ise, Çin’in 2008 sonrasında yürüttüğü kapsamlı altyapı yatırımlarını ve son 5 Yıllık Plan’da yer alan öncelikleri örnek alan arayışları gecikmeden başlatmıştır. 

Nicel Hedefler

Mart 2021 oturumlarında UHK tarafından onaylanan 2021 Planı, bu yıl için “yüzde 6’yı aşan” bir büyüme hedefi belirlemiş. Bu “alt sınır”, IMF, DB ve OECD’nin Çin için öngördüğü yüzde 8 civarındaki büyüme öngörülerine göre ılımlıdır. 

2021’ye ilişkin diğer makro-ekonomik hedeflere de değineyim: Kentsel işsizlik oranı yüzde 5,5’in altına çekilecek; enflasyon yüzde 3 civarında seyredecek; Ar-Ge ve savunma harcamaları yüzde 7 ve yüzde 8,6 oranlarında artacaktır. 

2021-25 dönemi için, ortalama büyüme oranı gibi makro-ekonomik hedefler belirlenmemiş. Başbakan Li, bu yönelişi, “esnekliği koruma” gerekçesiyle savunuyor. Nicel ekonomik hedefler, 2021 örneğinde olduğu gibi yıllık planlarda yer alacaktır. Beş yıllık plan dönemi için gözlediğim tek nicel hedef, “beş yıl sonunda ortalama yaşam beklentisinin bir yıl uzaması” oldu. 

Buna karşılık, UHK Yürütme Kurulu üyelerinden Lin Yifu, Dünya Bankası ölçütlerine göre kişi başına millî gelir düzeyi bakımından Çin’in “zengin ülkeler eşiğine 2025’te ulaşacağını” ileri sürüyor (Global Times, 10 Mart). Son yıllarda iki ekonomi arasında oluşan büyüme makası daralmazsa, toplam millî gelir bakımından Çin’in 2028’de ABD’yi aşacağı Batı çevrelerinde de öngörülmüştür. 

Uzun Vadeli Hedefler

Beş Yıllık Plan taslağının “2035’e dönük uzun vadeli hedefler” de içerdiğine yukarıda değindim. Şi Jinping’in 2012’de yönetime gelmesi sonrasında ÇKP Programı, ÇHC Anayasası ve resmî belgeler, Çin toplumunun geleceği için (bazen “Çin’in yeniden gençleşmesi” ifadesiyle) uzun vadeli amaçlar, arayışlar oluşturmaya başladı. Üstelik çoğunda, “Çin’e özgü sosyalizm” terimini koruyarak; bazen de açarak, genişleterek…

Bu tutum, Trump ve Pompeo ikilisini, doğrudan doğruya ÇKP’yi hedef alan ideolojik bir soğuk savaş saldırısına yöneltmişti. İlk belirtilere göre, Biden da (üslup değişikliği içinde) aynı eğilimi izleyecektir. 

14’ncü Beş Yıllık Plan’ın “uzun vadeli hedefleri” ve Mart toplantısında tartışılması, bunları tarihlendiren, bazen yıldönümü kutlamalarıyla birleştiren; bir anlamda “ütopya”lar içeren   bir dil kullanıyor.

Yüz yıl öncesini anan iki yıldönümü, ÇKP tarihiyle ilgilidir: Parti’nin 100’ncü kuruluş yıldönümü, 2021’dir.  Yıl boyunca anılacak; 23 Temmuz’da törenlerle kutlanacaktır. Bu yıldönümü için belirlenen “mutlak yoksulluğun yok edilmesi” hedefinin gerçekleştiği Mart toplantılarından önce duyuruldu. 

İkinci yüzyıllık yıldönümü ÇKP liderliğindeki ÇHC’nin 100’ncü kuruluş yılı olan 2049’dur. ÇKP programı ve 14’ncü Beş yıllık Plan bu tarih için, “müreffeh, güçlü, demokratik, kültürel olarak gelişmiş, ahenkli bir sosyalist toplumun inşası” hedefini belirlemiş.

ÇKP’nin kuruluşu ile iktidara gelmesi arasında 48 yıllık bir fark var. Kutlanacak yıldönümlerinin orta noktası da 2035’tir.  14’ncü Beş Yıllık Plan, bu tarihi de kapsıyor: “2035’e gelindiğinde Çin, sosyalist modernleşmeyi büyük ölçüde başarmış olacaktır. Sosyalist modernleşme Batılı benzerlerinden farklıdır ve Çin halkının ulaşabileceği bir hedeftir. Bu tarihte Çin, temel teknolojilerde çığır açabilen, en yenilikçi ülkelerden biri olacaktır.”  

Biliyorum ki sosyalist arkadaşlarım, devrimci gençler, bugünkü Çin’deki kapitalistleşmeye bakarak itiraz edecek; ÇKP’nin bu söylemini “bu nasıl bir sosyalizm?” diye sorgulayacaktır. Elbette haklıdırlar.

Üstelik, Beş Yıllık Plan Taslağı’nda geleceğin sosyalizmine ilişkin şu tasarım da yer alıyor: “Akıllı, paylaşılmış, ahenkli ve yeni bir dijital hayat, robot garsonları ve yüksek derecede otomatikleşmiş park yerlerini içerecektir.” (Xinhua, 5.3.2021)

Bu “tüketimci” ütopyanın bugünkü kapitalizmden etkilendiği açıktır. Yine de hoş görelim. En azından “paylaşılmış” bir tüketim dünyasını özlediğini dikkate alarak…

Üstelik, “sosyalist” sözcüğünde ısrar eden, “Batılı benzerlerinden farklı” olduğu  vurgulanan bu gelecek tasarımı, ABD, AB yöneticilerini, patronlarını bu kadar tedirgin ediyorsa, şimdilik bizlere “devam et” demek düşer. 

Korkut Boratav – sol.org.tr

***

1.Ana kaynaklar, ÇKP’nin yarı-resmî İngilizce gazetesi olan Global Times ve Xinhua haber ajansıdır.

BANKA HABERLERİ

Tahvil Yerine Kredi: Türk Şirketlerinin Finansman Kaderi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Türkiye’de reel sektörün finansman ihtiyacını karşılamak için en çok başvurduğu yöntem banka kredileridir. Oysa gelişmiş finansal sistemlerde şirketler, uzun vadeli ve daha uygun maliyetli fon sağlamak için sermaye piyasalarında borçlanma araçlarına, özellikle tahvil ihraçlarına yönelmektedir. Peki Türkiye’de reel sektör neden bu imkândan yeterince yararlanamıyor?

Tahvil İhracının Önündeki Ekonomik Engeller

Tahvil piyasasının gelişmesi; makroekonomik istikrar, faiz oranlarının öngörülebilirliği, düşük enflasyon, istikrarlı döviz kuru, düşük kamu borçlanma ihtiyacı ve yüksek kredi notu gibi birçok değişkene bağlıdır. Ancak:

  • Türkiye’nin ülke kredi notu düşüktür ve bu doğrudan özel sektörün notunu da sınırlamaktadır.

  • Yüksek enflasyon ve faiz oranları, borçlanma maliyetlerini tahvil piyasasında da yükseltmektedir.

  • Kamu kesiminin sürekli yüksek borçlanma ihtiyacı, özel sektörün tahvil ihraçlarını piyasadan dışlama etkisi (crowding out) ile sınırlamaktadır.

Hukuki ve Kurumsal Güven Eksikliği

Sadece ekonomik değil, hukuki ve politik güvensizlik de yabancı ve yerli yatırımcıların özel sektör tahvillerine ilgi göstermemesine yol açıyor. Güçlü bir ikinci el tahvil piyasası oluşmadığı için yatırımcılar uzun vadeli bağlayıcı enstrümanlara mesafeli durmaktadır.

Banka Kredilerine Bağımlılığın Sonuçları

Bu nedenlerle reel sektör, finansmana erişimde tek kanal olarak bankaları kullanmak zorunda kalıyor:

  • Yüksek maliyetli ve kısa vadeli kaynaklara mahkûm olunuyor.

  • Kredi sınırlamaları, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işletmeleri zorluyor.

  • Kredi vadelerinin kısalığı ve esneklik eksikliği, uzun vadeli yatırım planlarını zorlaştırıyor.

Finansman Araçlarında Çeşitlilik Şart

Türkiye’de reel sektörün daha güçlü, sağlıklı ve uzun vadeli kaynaklara erişebilmesi için:

  • Makroekonomik göstergelerin iyileştirilmesi,

  • Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi,

  • Hukuki güven ortamının sağlanması,

  • Tahvil piyasası için ikincil piyasa likiditesinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

Onur ÇELİK-CFO/YMM

 

Okumaya devam et

Ali Coşkun

YÜKSEK BANKA KREDİLERİ

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bankalar ekonomik sistemin en önemli finansal aktörleri olarak faaliyet gösterir. Her banka özünde kâr amacı güden bir ticari kuruluştur.

Kredi verirken öncelikle kendi risklerini ve menfaatlerini gözetmek zorundadır. Kullandırdıkları kredilerin faiz oranı veya kar payı, komisyon yapısı, vade şartları da bu doğrultuda belirlenmektedir.

Bugün piyasada bileşik faiz oranları TL cinsi kredilerde %60-65, döviz cinsi kredilerde ise %14-16 bandındadır.

Ayrıca bankaların sigorta, dosya masrafı, kredi tahsis ücreti ve banka ürün satışları gibi birçok kalemi kredi paketine dahil ettiği görülüyor.

Yani faiz veya kar payı dışında çok sayıda gizli maliyetle karşı karşıya kalınıyor.

Firmalar bu şartlar altında yalnızca finansmana erişmekle kalmıyor aynı zamanda ağır bir maliyet yükünü de sırtlanıyorlar.

Bankalar, firmalara kredi limitleri oluştururken sektörel karlılık oranlarına azami dikkat ederler. Ancak burada ciddi bir çelişki var. Bankalar kredi tahsisinde sektörün brüt kâr marjlarını esas alırken, mevcut kredi maliyetleri bu oranları çoktan aşmış durumdadır.

Brüt kâr marjı sektörlere göre ortalama %25-30 arasında değişirken, firmalar %65’in üzerinde bileşik faizle TL borçlanıyor.

Bu koşullarda, kâr eden değil borcunu çevirebilen firma başarılı kabul ediliyor. Bu ne finansal sürdürülebilirliğe ne de sağlıklı bir ekonomiye hizmet eder.

Şu an firmalar yalnızca yüksek faizle değil aynı zamanda yüksek enflasyon, düşük iç talep, yüksek maliyetler, düşük kâr, kur baskısı, iç ve dış pazarlardaki daralma, krediye erişim ve jeopolitik risklerle mücadele etmek zorunda kalıyor.

İhracatçı firmalar için döviz kuru reel anlamda destekleyici olmaktan çıkmış, rekabet gücünü zayıflatıcı bir unsura dönüşmüştür.

Bu koşullar altında firmaların ayakta kalması tesadüf değil direnç ve stratejik yönetimin bir sonucudur. Ama bu direncin ne kadar sürdürülebileceği ise meçhuldür.

Bugün konkordato alan, iflas eden şirketlere şaşırmak yerine bu ortamda hâlâ üretmeye, istihdam yaratmaya, ihracat yapmaya devam eden firmalara hayranlık duymalıyız.

Asıl konuşulması gereken, bu firmaların nasıl hayatta kaldığı ve ne tür stratejiler geliştirdiğidir. Zira bu firmalar sadece kendi faaliyetlerini değil aynı zamanda ekonominin can damarlarını da ayakta tutmaktadır.

Enflasyonla mücadele elbette gereklidir.Ancak bunu yaparken reel sektörü göz ardı etmek hastayı tedavi ederken organlarını iflas ettirmek gibidir.

Faiz politikaları ve sıkılaşma adımları kısa vadede enflasyonu aşağı çekebilir ama ardında üretim yapamayan, borç yükü altında ezilen ve finansmana erişemeyen bir özel sektör kalırsa bu başarı neye yarar?

Bugün geldiğimiz noktada reel sektörün sesine daha fazla kulak verilmesi gerekiyor.

Kredi maliyetlerinin düşürülmesi, finansmana erişimin kolaylaştırılması ve firmaların üzerindeki dolaylı maliyetlerin azaltılması şarttır.

Aksi takdirde sadece bugünü değil yarının üretim kapasitesini ve ekonomik bağımsızlığını tehlikeye atmış oluruz.

Ali COŞKUN-Finans Danışmanı
0 530 787 84 39
[email protected]

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

Yapay Zekâ Müşteri Temsilcileri Şivenizle Konuşacak

Yayınlanma:

|

Yazan:

Geleneksel çağrı merkezleri; uzun bekleme süreleri, karmaşık IVR menüleri ve tükenmiş müşteri temsilcileriyle karakterizedir. Müşteri temsilcileri genellikle katı senaryolara ve konuşma metinlerine bağlı kalarak iletişim kurar. Müşterilerin iletişim geçmişini yeterince değerlendirerek konuşmayı farklılaştırma imkânı yok denecek kadar azdır. Aynı problemi defalarca anlatmak zorunda kalan müşteriler ise bu durumdan oldukça yorulur. Bu gerginlik hem temsilcilere hem de müşterilere yansır.

Ancak son yıllarda gelişen yapay zekâ teknolojileriyle birlikte, çağrı merkezi deneyimi köklü biçimde değişiyor. Artık müşteriler aradıkları anda, IVR ile boğuşmadan, tüm iletişim geçmişlerini bilen, onları tanıyan bir yapay zeka müşteri temsilcisine bağlanabilecek. Kişisel bir dille karşılanıp, daha hızlı çözümler elde edebilecek.

Anında Yanıt: “Aradığınızda Karşınızda Bir Temsilci Var”

Klasik bir çağrı merkezinde kapasite kısıtları ve vardiyalar sebebiyle çağrıların cevapsız kalması sık rastlanan bir durumdur. Profit.co tarafından yayınlanan bir çalışmaya göre, müşteri temsilcisine bağlanmak için iki dakikadan fazla bekleyen müşterilerin yüzde 60’ı çağrıyı sonlandırıyor. Bir müşterinin iletişim merkezini aradığında çağrısının yanıtsız kalması sadece anlık operasyonel gecikme değildir, “önemsizim” algısı yaratır ve bu his, gelecekteki tüm temas noktalarını olumsuz etkileyerek müşteride uzun vadeli bir sadakat riski yaratıyor. Bu da sosyal medyada olumsuz yorumlar, şikâyet artışı ve marka algısında kalıcı zedelenme anlamına geliyor.

Zendesk’in 2023 tarihli Müşteri Deneyimi Raporu’na göre, müşterilerin yüzde 76’sı yalnızca bir kötü deneyim sonrasında bile markadan tamamen vazgeçebileceğini belirtiyor.

Yapay zekâ destekli temsilciler, bulut işlemcilerle desteklendikleri için arama geldiği anda devreye girebiliyorlar. İşlemci gücü dışında bir kapasite kısıtları yok. Böylece müşteri hatta hiç beklemeden, IVR’dan geçmeden, doğrudan yapay zeka müşteri temsilciyle görüşmeye başlayabiliyor. Bu iletişim merkezinin ulaşılabilirliğini maksimuma çıkarıyor ve çok önemli bir sadakat problemini çözüyor.

Ayrıca klasik çağrı merkezlerinde müşteriler her aradıklarında farklı temsilciye bağlanıp konuyu baştan anlatmak zorunda kalıyor. Invoca tarafından yayınlanan bir anket sonucuna göre, müşterilerin yüzde 53’ü bu durumu oldukça sinir bozucu buluyor. Yapay zekâ destekli müşteri temsilcileri ise CRM ile entegre çalışarak müşterinin geçmişini hatırlıyor, sorunların tekrar anlatılmasına gerek kalmadan bağlama uygun şekilde yanıt verebiliyor. Konuşmanın her anında, daha önce yaşananları dikkate alabiliyor.

Gerçek Kişiselleştirme: “Şivesini, Tonunu, Kelimesini Seçiyor” McKinsey tarafından yapılan bir araştırmaya göre, müşterilerin yüzde 71’i markalardan kişiselleştirilmiş hizmet bekliyor. HubSpot verilerine göre, yapay zekâ kullanan temsilciler yüzde 64 oranında daha fazla kişiselleştirme sağlayabiliyor.

Yakın bir gelecekte, yapay zekâ temsilciler, müşterinin geçmiş verilerini analiz ederek onun tercih ettiği kelimeler, tonlama ve hatta bölgesel şiveyle konuşabilecek. NLP (Doğal Dil İşleme) teknolojisi sayesinde konuşma tarzını anlık değiştirebilen bu sistemler, her müşteriye farklı bir deneyim yaşatacaklar.

Yapay zeka müşteri temsilcileri gerektiğinde sohbeti yumuşatıp, tonu ayarlayacak, konuşma devam ettikçe müşteriyi daha da tanıyarak süreç boyunca kişiselleştirilmeyi artırabilecekler. Yapay zeka müşteri temsilcileri konuşma devam ettikçe müşteriyi ses biyometrilerinden ve konuşmasından, cümle yapısından tanıyarak bazı güvenlik seviyelerini otomatik geçecek. Şüpheli durumlarda veya gerginliklerde insanı ne zaman devreye alması gerektiğinin ayrımını yapabilecek.

Bu gelişme için tüm teknolojiler hazır. Müşteri temsilcisinin şivesini düzenleyen programlar hayatımıza girdi bile. Sesten ve kullanılan kelimelerden duygu analizi yapıp konuşma kalitesini değerlendiren yapay zeka sistemleri var. Konuşma devam ettikçe müşteriyi sesinden ve konuşmasından tanıyan dolandırıcılık önleme programları birçok finans kuruluşunda kullanılıyor. Önümüzdeki dönemde bu teknolojileri yapay zeka asistan platformlarında birleştiren bir çok şirket göreceğiz.

Global örnekler giderek artıyor. Reuters’in haberine göre NatWest, OpenAI destekli Cora ve AskArchie sistemleriyle müşteri memnuniyetini yüzde 150 oranında artırdı. Commonwealth Bank, Microsoft ile birlikte geliştirdiği sistemle günde 50 binden fazla canlı sohbet isteğine yanıt veriyor. JPMorgan ise 2024 yıllık raporunda, yapay zekâ sayesinde işlem maliyetlerini yüzde 30 düşürdüğünü, müşteri bağlılığını ise yüzde 25 artırdığını belirtiyor.

Türkiye’de örnekler var. Fintechtime Haziran 2025 sayısında Aktifbank’ın yapay zeka ve veri analitiğini odağa taşıdığı aktarılıyor. Yapay zekâ müşteri temsilcileri üzerine araştırma geliştirme yapıldığını belirtiyor. Bu sayede müşterilere daha hızlı ve güvenli hizmet sunulacağı, dolandırıcılık analizlerinin güçleneceği vurgulanıyor. Vodafone Türkiye web sitesinde, müşteri hizmetlerinde yapay zekâ müşteri temsilcileri ve sesli chatbot’lar kullandığını ilan ediyor. Müşterilerle yüzde 80 oranında “botlarla” iyileştirilmiş deneyim sunulduğunu, yapay zekâ sistemlerinin iletişimleri takip ettiğini ve duygu analiziyle öfke ya da sorunlu geri dönüşleri tespit ederek gerçek personele yönlendirdiği anlatılıyor.

Sonuç :

Yapay zekâ destekli müşteri temsilcileri, yalnızca çağrı merkezlerinde bir verimlilik aracı değil, aynı zamanda markaların müşterileriyle kurduğu ilişki biçimini temelden dönüştüren bir paradigma değişimini temsil ediyor. Bu yeni nesil temsilciler, anında yanıt verebilen, kişisel bağ kurabilen ve güvenli iletişimi otomatikleştiren özellikleriyle müşteri deneyimini hem hız hem de kalite açısından yeniden tanımlıyor.

Bu dönüşüm; yalnızca çağrı merkezi operasyonlarını değil, aynı zamanda marka sadakatini, itibar yönetimini ve rekabet avantajını da doğrudan etkiliyor. Artık müşteriler, bir kurumla kurdukları ilişkinin sadece fonksiyonel değil, aynı zamanda duygusal ve kişisel olmasını bekliyor. Yapay zekâ, bu beklentilere ölçeklenebilir, sürekli ve tutarlı bir şekilde yanıt verme imkânı sağlıyor.

Finans, telekomünikasyon, e-ticaret ve kamu hizmetleri gibi pek çok sektörde, yapay zekâ temelli müşteri hizmetleri sistemleri yaygınlaşıyor. Bu modeller, yapay zekânın işlem gücünü ve tutarlılığını insan temasının empatik doğasıyla birleştirerek, her müşteri temasını değerli bir deneyime dönüştürüyor.

Yakın gelecekte, bu teknolojilerin daha da entegre olduğu, müşteriyle anlık olarak duygusal bağ kurabilen ve sürekli öğrenerek gelişen yapay zekâ sistemlerinin yaygınlaştığını göreceğiz. Bu sadece müşteri hizmetleri değil, tüm müşteri yolculuğu için bir dönüşüm anlamına geliyor.

Yapay zekâ destekli müşteri temsilcileri, kurumların geleceğe hazır olmasında kritik bir rol üstleniyor. Geçmişi bilen, anı anlayan ve geleceği öngörebilen temsilcilerle müşteri deneyimi artık bir maliyet kalemi değil, stratejik bir rekabet avantajı haline geliyor.

HBR-Dr. Erkut BALOĞLU

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.