Rusya’nın Ukrayna harekâtı devam ederken, Avrupa solu kritik kararlar vermesi gerektiği bir dönemecin içerisine girdi. Rusya politikasında yeterince “dik duruşlu” olmamakla suçlanan Alman solu da kendisini sağ/liberal çevrelerin hazırladığı bir sınavın içinde buldu.
Sağ-liberal çevrelerin NATO övücü siyaseti, NATO’nun varlığının gerekliliğine dair tartışmayı kasıtlı olarak dolaşıma sokmuş durumda. Her kim NATO, ABD ve Batı’nın işlediği savaş suçlarından bahsederse siyasi kimliği ne olursa olsun “Putinci” veya “Rusya destekçisi” olarak itham edilebilmekte. Sosyal medyada ağır dezenformasyon içeren haberlerin düzeltilmesi dahi gazetecilerin Putinci kimliğinin sorgulanmasına sebebiyet veriyor.
Almanya’da NATO karşıtlığını düstur edinmiş siyasi hareket de benzer şekilde baskı altına girmiş durumda. Parti tabanı ve meclisteki konumundan dolayı başta Sol Parti (Die Linke) olmak üzere barış politikasında hemfikir sosyalist partiler ve bazı antifaşist hareketler de bu baskıdan nasibini alıyor. Sol Parti hem geçmişi nedeniyle hem de siyasi olarak parlamentodaki diğer partilerin aksine Rusya ile ilişkilerde barışçıl bir politikanın benimsenmesi gerektiğini belirten bir çizgiye sahip. Tarihsel ve bir o kadar da güncel sebeplerden kaynaklanan bu ayrışma Almanya’da hem seçimlerde hem de hükümetin dış politikalarında her daim bir tartışma başlığı olarak güncelliğini sürdürmekte. Nitekim Sol Parti Ukrayna krizine ilişkin Rusya’nın meşru güvenlik çıkarlarının bulunduğunu ve NATO’nun buna saygı göstermesi gerektiğini sıkça belirtmekteydi. Parti programında NATO’yu “Anakronizm” olarak nitelendiren Sol Parti içinde NATO’dan çıkış siyasetini destekleyen kesimler var. Ancak Rusya’nın Ukrayna harekâtı sonrasında gözler Sol Parti’nin de içinde bulunan ve kimi çevrelerce “Russlandversteher” olarak adlandırılan ve Rusya politikasında “anlayışlı” olmayı savunan siyasetçilere çevrildi.
Basında Sovyetler düşmanlığı, NATO karşıtlığına aşırıcılık yaftası
Almanya basınında benzer şekilde Putin ve Rus düşmanlığı ile birlikte Sovyetler Birliği düşmanlığı da fırsattan istifade devreye sokulmuş durumda. Kamu yayıncısı ARD’ye bağlı Tagesschau’nun online platformunda Kerstin Palzer tarafından yapılan analizde şunlar vurgulanıyor*: “Bunun devamında Rus dış politikasına duyarlılık sonucu doğuyor. Bu, Ukrayna gibi ülkelerin Rusya’nın çıkarlarına tabii olması ile bağlantılıdır. Ukrayna’nın bağımsız bir devlet olmadığı kanısıyla Sovyetler Birliği bu inançta yaşamaya devam ediyor. Bu inancın temsilcileri meclis fraksiyonunda da yer alıyor. (Burada Sol Parti işaret ediliyor.) Bunlardan Rusya’yı eleştirenler ise bazen “Russia-Today-Fraktion” olarak ifade ediliyor. Sol Parti’nin Rusya ile ilişki durumu karmaşık.”
Güncel gelişmeler Sovyetler düşmanlığının yanısıra ABD’yi de aklamak adına bir araç olarak kullanılıyor. Almanya’nın muhafazakâr Frankfurter Allgemeiner gazetesinin eski editörü gazeteci yazar Dr. Hugo Müller-Vogg, Focus-Online portalında yayınlanan makalesini şöyle tamamlıyor*: “En azılı “Emperyalist ABD” eleştirmeleri bile daha fazla inkâr edemez: Dünya barışını tehlikeye atan emperyalist Moskova’da oturuyor. Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna’nın doğusunun fiili işgalinden şikayetçi olanlar şimdi haklı çıktı. Ancak Putin’in gerçek karakterini en başından beri tanıyanlar bile bu “Zafer” den mutlu olamazlar.”
Alman sağ-muhafazakâr basının önde gelen gazetelerinden Welt başyazarı Ulf Poschardt ise “Merkez sallantıda, Nal yaşıyor.” başlıklı yazısında Ukrayna krizinin bir kez daha Hufeisen (Nal) teorisinin gerçekliğini ispat ettiğine işaret ediyor.* Literatürde Hufeisen olarak adlandırılan teoriye göre “sağ ve sol aşırıcılar” aynı kaynaklardan beslenir ve aynı siyasete hizmet ederler. Bu teoriye göre örneğin sağ aşırıcı olarak kabul gören Neo-Naziler ve sol ekstremist olarak kabul edilen komünistler demokrasiyi aynı ölçüde tehdit etmektedir. Poschardt yazısında bu ilişkiyi siyasi partilerin Ukrayna krizine verdiği tepkiler üzerinden ispatladığı kanaatinde. Sol Parti’nin gençlik örgütü linksjugend [‘solid] Berlin örgütünün NATO ve ABD karşıtı eylem çağrısını “aşırıcılıkla” suçluyor ve şunları ekliyor: “Kim Sol Parti ile koalisyona girerse, aşırıcılıkla savaşamaz. (…) Hufeisen yaşıyor. Rus saldırganlığı ve Alman partilerindeki reaksiyon bunu gösteriyor. Yalnızca Birlik (Hristiyan Demokrat Partisi – CDU) ve FDP (Hür Demokrat Parti) kendisini inandırıcı bir şekilde ifade eden partiler. Yeşiller ve SPD (Sosyal Demokrat Parti) ise büyük ölçüde sallantıdaki liberal demokrasileri kucaklayan bir partiyle koalisyon içinde: Sol Parti.”
Sol Parti: Uluslararası hukuk ihlal ediliyor. Kanın dökülmesine son verin
Parlamento üyesi ve parti yöneticisi Jan Korte yapmış olduğu basın açıklamasında şunları ifade etti: “Öncelikle sivil kurbanları anmak istediğimizi söylemek istiyoruz ve özellikleFederal Almanya Cumhuriyeti’nin bugün Ukrayna’dan kaçmakta olan insanların kabulünü garanti altına almasını ve bürokrasiye takılmadanyardımların ulaşılmasını sağlamasını belirgin şekilde netleştirmesi bekliyoruz. Eş zamanlı olarak ben ve grubum tüm insanları barış yanlısı eylemlere katılmaya davet ediyoruz. Tekrar belirtiyoruz: Bu haklı gösterilemeyecek, uluslararası hukuka aykırı bir taarruzdur. Moskova’ya uyarımız nettir: Başkan Putin, tüm birliklerinizi derhal geri çekin. Anlamsızca kan dökülmesine son verin.”
Sol Parti (Die Linke) Dışişleri Sözcüsü Gregor Gysi ise kamu yayıncısı ZDF’ye verdiği röportajda şunları ifade etti: “Bu canice bir saldırı harbinden başka bir şey değil. Bu en ağır şekilde kınanabilir ve kınanmalıdır.” Sunucunun Sol Parti’nin açık bir Rusya sorununun bulunduğu ve partinin bir bölümünün Putin’in hamlelerine karşı anlayışlı olmasına rağmen neden şu anda Putin’i bir savaş suçlusu olarak nitelendiriyorsunuz sorusu üzerine ise şu yanıtı verdi: “Bu saldırıların başlamamış olmasına dair duyulan umuda bağlıydı. Ancak bu umutlar yıkıldı. Neyin en iyi olacağına dair eleştirel olarak söylediğim her şey hurda oldu, çünkü Putin uluslararası hukuku ihlal eden canice bir savaşı başlatmaya karar verdi. Şimdidensivilölümler var. Her zaman bir barış partisi olan ve böylekalmaya devam eden Sol Parti için hiçbir dayanak noktası kalmamıştır.”
Burada Putin’in savaşı haklı çıkarmak adına soykırım ve neonazilerden arındırma argümanlarını kullanmasını da açıkça bir delilik olarak mı buluyorsunuz sorusu üzerine ise şu cevapları verdi: “Her savaşta ölenler gerçektir ve bu tabii ki deliliktir. Buna dair Georg Bush’un Irak savaşını toplu imha silahlarını gerekçe göstererek bir yalanla başlatmasını hatırlatabilirim. Bu, savaşlarda böyledir. Haklı sebepler aranır, bulunur. Bunlara kesinlikle riayet edilemez, mantıksızdır. Ben bu noktada yaptırımların halka değil yöneticilere yöneltilmesi gerektiği noktasındayım. Halk bunun için bir şey yapamaz. Bu zor biliyorum ama bu zorlu bir ölçüp biçme.” Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattı projesinin durdurulması hakkında ise ABD’nin kaya gazı satmak istediği için bu yaptırımın üzerine daha fazla düşünülmesi gerektiğini ve bu projenin akıbetinin savaşın gidişatına göre belli olması gerektiğini ifade etti. Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılması ile ilgili ise Rusya’nın Çin ile ortak bir para birimine geçmesi riskinde olduğu gibi her detayın üzerine düşünülerek hareket edilmesi gerektiğini söyledi. Son olarak sözlerini şöyle tamamladı.: “Putin bitmiş bir durumda. Rus halkı üzerinde bir çoğunluğu vardı ama bunu kaybetti. Ukrayna halkı ise Putin’in bilmediği bir direnç gösterecek.”
Sol Parti parlamento grubu başkanı Dietmar Bartsch ise radyo yayıncısı Deutschlandfunk’a yaptığı açıklamada Rusya’nın saldırılarını şiddetle kınadıklarını belirterek bu düşmanlığın derhal durdurulması çağrısında bulundu. Diplomatik kanalların açık tutulmasının zorunlu olduğunu ve barışın ancak Rusya ile sağlanabileceğini ifade etti. Sol Parti’nin halka yöneltilen yaptırımlara karşı olduğunu söyledi. Fakat gelinen noktanın tarihi bir dönüm noktası olduğunu ve Sol Parti’nin konuyu yeniden değerlendirmesi gerektirdiğini belirtti. Batıdaki oligarkların devasa banka hesaplarının neden halen dondurulmadığının açıklanmasının mümkün olmadığını belirtti.
Geçtiğimiz haftalarda hükümetin aşı politikasına dair yaptığı eleştiriler nedeniyle oldukça sert eleştirilere maruz kalan parti eski yöneticilerinden Sahra Wagenknecht 21 Şubat tarihinde Alman kamu yayın kuruluşu ARD’de katıldığı bir programda Putin’in Ukrayna’ya hucüm etmek gibi bir niyetinin olmadığını belirtmişti. Ancak üzerinden çok vakit geçmeden harekatın başlamasının ardından Wagenknecht Youtube hesabından konuya ilişkin görüşlerini içeren bir video yayınladı. Wagenknecht videoya Alman Parlamentosu’nda 2001’de yaptığı konuşmaya atıfta bulunarak Avrupa’nın kucakladığı Putin’in bugünkü milliyetçi ve barışı tehdit eden Putin’e nasıl gelebildiği sorgulayarak başlıyor. Akabinde her savaşın ABD’nin Irak’ta yürütmüş olduğu savaş gibi yalanlarla başlatıldığını ve NATO’nun bu yöntemi yıllardır kullandığını belirterek devam ediyor. NATO’nun benzer şekilde doğu yayılmacılığı doğrultusunda Ukrayna’da konuşlanma çabası ve ABD ve Rusya’nın enerji politikalarından bahseden Wagenknecht konuşmasını tarihin her zaman göz önünde bulundurulması zorunluluğu ile tamamlıyor.
‘Baskılara boyun eğmeyeceğiz’
Sol Parti, içinde farklı sol hareketleri de barındıran bir parti. Partinin güncel siyasetinde fazla ağırlığı olmasa da Komünist Platform (KPF) adlı parti grubu partinin sosyalist çizgisini korumaya devam ediyor. KPF tarafından “Baskılara boyun eğmeyeceğiz.” başlıklı 24.02.2022 tarihinde yaptığı açıklamada fikir ayrılıkları kabul edilerek şunlara değinildi:
“Birkaç gün içerisinde “Ukrayna Krizi: Savaş Histerisi Yerine Barış Politikası” çağrısı 10.000 den fazla destekçi buldu. 21 Şubat 2022’den bugüne dek yaşanan gelişmelere ilişkin Die Linke KPF içerisinde dahi ortak bir görüş bulunmuyor. Bazıları Rusya tarafının güvenlik garantilerine ilişkin meşru taleplerinin Batı tarafından görmezden gelinmesinin, Rusya’nın Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyet’lerinin tanınmasını haklı çıkardığını iddia ediyor. Diğerleri ise buna karşı çıkıyor. Her zaman olduğu gibi zaman cevapları verecek. Çok zor zamanlar olduğuna dair bir şüphe bulunmuyor.
Tüm KPF üyeleri için şu tespit edilebilir: Rusya’nın güvenlik çıkarlarının meşruiyeti ve her şeyden evvel NATO’nun doğu yayılmacılığı ve Minsk Anlaşmalarının Batı ve Kiev tarafından boykot edilmesi ile bağlantılı olarak hiçbir fikir ayrılığı bulunmamaktadır. KPF’nin bu soruları yıllardır tekrar ve tekrar açıkça yanıtlamaktadır. Bugünün dünyasında NATO’nun ve her şeyden önce ABD’nin emperyalizmin temel sorumluluğunu taşıdığına dair sorgulama yapmak için KPF’nin herhangi bir nedeni bulunmamaktadır.
Mevcut durumun parti programımızın barış politikası ilkelerine genel bir saldırı için alet edildiğine dair korkuda hemfikiriz. Bu çoktan başladı. Eşit mesafe ilkesine karşı çıkan partililer eski kafalı ve yeni gelişmeleri anlamayan insanlar olarak gösterilecektir. Komünistler bu baskıya boyun eğmeyecekler. KPF bunu akılda tutarak 30 Nisan 2022’deki parti gününe hazırlanıyor.”
NATO savunuculuğu ve Rusya’ya mesafe koyma konusunda sistematik bir şekilde baskıya uğrayan Almanya solunun önüne söz konusu imtihan kasıtlı olarak getiriliyor olsa da, gerçekten de özellikle Demokratik Almanya’nın komünist partisi SED’in mirasını taşıdığını iddia edilen Sol Parti’nin nasıl hareket edeceği önem arz ediyor. Parti içinde bir belirsizlik halinin mevcut olduğu, milletvekilleri ve farklı grupların açıklamalarından açıkça anlaşılıyor. NATO ve askeri müdahale konusunda bu kriz Sol Parti’nin ilk defa mücadele etmesi gereken bir başlık değil. Geçtiğimiz yıl Almanya ordusunun Afganistan’da faaliyet yürütmesine olanak tanıyan tezkerede Sol Parti kırmızı çizgi olarak adlandırdığı barışseverlik cephesini terk etmiş ve ağırlıklı olarak çekimser yönde oy kullanmıştı.
İlerleyen süreçte olası bir askeri müdahalenin somut olarak konuşulmaya başlaması halinde Sol Parti’nin takınacağı tavırın ne olacağı henüz belirli değil. Fakat Yeşiller ve Liberallerin hükümet ortağı olduğu bir koalisyonda, CDU’nun savaş çığırtkanlığı da göz önünde bulundurulursa Sol Parti’nin barışseverlik hattında ne kadar süre daha dayanabileceğini ilerleyen süreç gösterecek.
Alman Komünist Partisi (DKP): Bu savaşın nedeni NATO ve Batı’dır
Almanya Komünist Partisi (KPD)’nin yasaklanması ve tasfiye edilmesinden sonra 1968’de kurulan Alman Komünist Partisi’nin (DKP) ise tezleriyle uluslararası komünist harekette Rusya’nın antiemperyalist kimliğini savunan bir cephede bulunduğu biliniyor. Nitekim 2018 yılında parti içinde yaşanan ayrışma sonucunda kurulan Kommunistische Organisation (KO) ayrışma sebeplerinden birisi olarak DKP’nin Rusya ve Çin’e dair değerlendirmelerini gerekçe göstermekteydi. Nitekim KO tarafından 10.02.2020 tarihinde yayınlanan “DKP’nin 23. Parti Konferansı Metni’ndeki Bazı Problemler ve Belirsizlikler” başlıklı parti metninin “Emperyalizm Analizindeki Belirsizlikler” kısmında şu tespitlerde bulunulmuştu: “Konferans metnindeki üçüncü büyük problem ise emperyalizm analizleridir. Rusya ve Çin’in antiemperyalist karakterizasyonu yanlıştır. Ayrıca parti yönetimi kapitalizm altında barışçıl ve ilerici bir gelişmenin mümkün olduğu fikrini destekliyor. (…) Bununla birlikte bir komünist parti emperyalizmin barışı sağlayamayacağını açıkça belirtmelidir. Çin’in yükselişi ve Rusya’nın kendi çıkarlarını daha güçlü savunması, barışçıl bir dünya perspektifine neden olmuyor.”
2021 Almanya Parlamento Seçimleri’nde de Rusya ile barış politikasını ana seçim başlıklarından birisi olarak ele alan DKP geçtiğimiz günlerde Berlin Barış Koordinasyonu’nun “Rusya İçin Barış Ülkemiz İçin Barıştır” organize ettiği eyleme diğer sol ve sosyalist örgütlerle birlikte katılmıştı.
DKP’nin 25.02.2022 tarihli “Şimdi uzlaşın, savaşı durdurun!” başlıklı açıklamasında ise şunlar ifade edildi:
“24 Şubat sabahı erken saatlerde Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin “Rusya Federasyonu güçlerinin özel askeri operasyonunun Donbass’ın desteklenmesi ve Ukrayna’nın silahsızlandırılması adına başlatıldığını” ilan etti. Önceki akşam 21 Şubat tarihinde Donbass’daki Rusyaca tanınmış Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri Ukrayna ordusunun her şeyden önce sivil nufüsa ve altyapıya yönelen hücumları ve terör saldırıları kapsamında askeri destek talebinde bulunmuştur. Sabah erken saatlerden itibaren Ukrayna’nın askeri tesislerine karşı kara birlikleri Donbass cumhuriyetlerindeki ordular ile eşzamanlı olarak Ukrayna varlığına karşı saldırılar düzenlendi.
Son günlerdeki gelişmeler yıllardır Batı ve NATO’nun tırmandırdığı bir gerginlik. Bu geniş bir yangın tehlikesini beraberinde getiriyor. Bu gerginlik sona erdirilmeli.
Savaş insanlara sefalet, kan dökülmesi ve ölüm getirir. Donbass’ta insanlar 8 yıldır okulların, kreşlerin, otobüs duraklarının bombardımanı altında altyapının yıkılmasından dolayı acı çekiyorlar. Mevcut durum Rusya Federasyonu, Ukrayna, Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri arasında acil müzakereleri ve Ukrayna ordusunun Donbass’dan derhal geri çekilişini gerektiriyor. Ukrayna ve Donbass’daki savaş sona ermeli.
Putin kötülemeleri ve içeriksiz “Ukrayna ile Dayanışma” söylemleri yetersiz kalıyor. Daha da kötüsü: Militarizasyon için bir şablon hazırlıyor. CDU lideri Merz Alman ordusunun derhal harekete geçirilmesi için çağrıda bulunuyor.
Mevcut gelişmenin sekiz ana nedeni bulunmaktadır:
Birincisi NATO’nun saldırgan ve sözünde durmayan doğuya genişlemesi çerçevesinde Ukrayna’yı AB ve NATO’ya entegre etme çabası. İkincisi, 2014’de Ukrayna’da gerçekleşen milliyetçi darbe. Bu darbe Ukrayna’nın AB ve NATO’ya entegrasyonu tehlikeye uğradığında, faşist güçlerin dahil olmasıyla ve NATO, AB ve Almanya’nın göz yumması sonucu gerçekleşti. Üçüncüsü, Ukrayna hükümetinin NATO entegrasyonuna ve milliyetçi darbeye karşı duran Donbass’daki insanlara karşı yürüttüğü (iç) savaş. Dördüncüsü, Ukrayna’nın yedi yıldır Minsk Anlaşmalarını boykot etmesi. Bu anlaşmalar ihtilafın tarafları Ukrayna ve Donbass’daki cumhuriyetler arasında doğrudan müzakeleri öngörmekteydi. Ukrayna en başından beri bu müzakerelerden açıkça kaçındı. Beşincisi, Minsk II Anlaşması’nın Ukrayna tarafından boykot edilmesinin Almanya, Fransa, NATO ve ABD tarafından destek görmesi. Altıncısı, Rusya Federasyonu hükümetinin güvenlik garantilerini içeren ve barış düzenini sağlamaya yönelen tekliflerinin ele alınma şekli. Bunlar sözde Batı tarafından masadan silindi. Yedincisi, uluslararası hukukun NATO, AB ve önde gelen emperyalistler tarafından onyıllardır altının oyulması ve yok edilmesi. Yugoslavya, Libya, Suriye ve Afganistan örneklerine yalnızca atıfta bulunuyoruz. Sekizincisi, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelensky tarafından Münih Güvenlik Konferansı’nda ilan edilen ve Ukrayna’nın nükleer silahlardan arındırılmasını amaçlayan Budapeşte Muhtırası’nın olası bir iptali.
Ukrayna, Donbass’daki halk cumhuriyetleri ve Rusya Federasyonu arasında düşmanca eylemlerin sona erdirilmesini koşul alan görüşmelerin derhal başlamasını talep ediyoruz.
Federal hükümetten şunları talep ediyoruz:
Almanya Federal Cumhuriyeti’nin doğusundaki tüm ülkelerden Almanya ordusunun geri çekilmesi
Rusya’ya ve halk cumhuriyetlerine yöneltilen yaptırım politikasının durdurulması
Agresif NATO politikasının desteklenmesinin durdurulması ve Almanya’nın NATO’dan çıkması
Milliyetçi Ukrayna rejimine siyasi, mali ve askeri destekte bulunmama
Alman ordusunun silahlanması adına sosyal işler, eğitim ve sağlık için gerekli paranın harcanmaması
DKP’nin tüm yoldaşlarını ve arkadaşlarını barış hareketinin eylemlerine katılmaya ve mevcut gerginliğin NATO’nun saldırganlık politikasında araması gerektiğine çağrı yapıyoruz.”
DKP’nin Rusya’nın kapitalist karakterini kabul ederken, Suriye örneğini genelleştirerek, bu ülkenin nesnel olarak antiemperyalist bir rol oynadığını ve bu nedenle savunulması gerektiğini vurgulaması, partinin bir kesiminde eleştirilirken, diğer bir kesiminde de Rusya’ya tam destek verilmesine neden oluyor.
Son olarak DKP Leipzig Twitter hesabından bu şartlar altında Ukraynalıların teslim olması gerektiğini, Rusya’nın müdahalesinin ülkeyi iyiye götürebileceğini, Rusya’nın emperyalist bir ülke olmadığını ileri süren bazı paylaşımlarda bulundu. Tepkilerin artması üzerine hesaptan paylaşımlar silinirken akabinde herhangi bir açıklamada bulunulmadı. Bu şartlar altında, NATO’culuk baskısıyla, şartsız Rusya desteği arasında sıkışan Alman solunun nasıl bir pozisyon alacağı, ülkedeki işçi sınıfı hareketinin geleceğini de belirleyecek.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz fiyatlarına zam yapıldığını duyurdu. Konutlarda yüzde 24,6, sanayi tüketicilerinde ise yüzde 7,86’lık artış yarından itibaren geçerli olacak.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), doğalgaz tarifelerinde yeni bir fiyat güncellemesine gitti. Yapılan açıklamaya göre, konut ve sanayi abonelerini kapsayan zamlı tarife belli oldu.
Konutlarda kullanılan doğalgaz yüzde 24,6 oranında zamlandı. Sanayide kullanılan doğalgaz ise yüzde 7,86 oranında zamlandı. Zamlı tarife yarından itibaren geçerli olacak.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun (EPDK) açıklaması şöyle:
“Doğal gaz toptan satış fiyatlarında bütçe hedefleri doğrultusunda değişikliğe gidilmiştir.
BOTAŞ’ın internet sitesinde ilan ettiği BOTAŞ doğal gaz toptan satış fiyatları ışığında, nihai doğal gaz satış fiyatlarında sanayi tüketicileri için ortalama yüzde 7,86 konut tüketicileri için ise ortalama yüzde 24,6 oranında artış söz konusudur.”
Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.
Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;
1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi
Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.
Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.
Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.
Tüzel Kişilerde Mutlak Butlan: Şirket, Dernek, Vakıf ve Siyasi Partiler Açısından Hukuki Geçersizlik
Hukuk düzeninde bazı işlemler, baştan itibaren geçersiz sayılır. Bu tür işlemler “mutlak butlan” (yokluk) kavramı ile açıklanır. Türk hukuk sisteminde; şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler gibi tüzel kişiler açısından da bu geçersizlik ciddi sonuçlar doğurur.
Mutlak Butlan Nedir?
Mutlak butlan; hukuka, kamu düzenine, ahlaka veya emredici şekil kurallarına aykırı bir hukuki işlemin başlangıçtan itibaren hükümsüz olması halidir. Bu işlemler sanki hiç yapılmamış gibi değerlendirilir. Mutlak butlan hâlinde:
Herkes geçersizliği ileri sürebilir.
Mahkemeler re’sen (kendiliğinden) dikkate alır.
Zamanaşımı söz konusu değildir.
Hukuki sonuç doğurmaz.
1. Şirketlerde Mutlak Butlan
Ticaret hayatında şirketler üzerinden gerçekleştirilen bazı işlemler, hukuki şekil şartlarına ve kanuni kurallara aykırıysa mutlak butlan gündeme gelir.
Örnekler:
Geçersiz Kuruluş: Asgari sermaye şartını taşımayan bir anonim şirketin kurulması.
Kanuna Aykırı Amaç: Yasa dışı işler (örneğin kaçakçılık) için kurulan şirketler.
Şekil Eksikliği: Genel kurul toplantısı, zorunlu çağrı ve nisap şartları olmadan yapılırsa alınan kararlar geçersizdir.
2. Derneklerde Mutlak Butlan
Dernekler Kanunu’na göre, bir derneğin hem kuruluş hem de faaliyet süreçlerinde kamu düzeni ve yasalara uygunluk esastır. Aksi hâlde mutlak butlan söz konusu olur.
Geçersiz Genel Kurul: Üyelerin haberi olmadan yapılan toplantıda alınan kararlar hükümsüzdür.
Amaç Ahlaka Aykırı: Toplumda nefret, ayrımcılık, ırkçılık gibi ahlaka aykırı fikirleri yayan dernekler geçersiz sayılır.
3. Vakıflarda Mutlak Butlan
Vakıflar, kuruluşlarında sıkı şekil şartlarına tabidir. Bu şartlara uyulmaması hâlinde vakıf tüzel kişiliği oluşmaz.
Örnekler:
Resmî Senet Eksikliği: Noter huzurunda düzenlenmeyen vakıf senedi geçersizdir.
Mal Varlığı Devri Yoksa: Kurucu tarafından belirtilen taşınmazın vakfa devri yapılmamışsa kuruluş yok hükmündedir.
Kamu Düzenine Aykırı Amaç: Terör finansmanı veya ayrımcı amaç güden vakıflar geçersizdir.
4. Siyasi Partilerde Mutlak Butlan
Siyasi partiler, Anayasa’ya ve Siyasi Partiler Kanunu’na uygun olarak faaliyet yürütmek zorundadır. Anayasa Mahkemesi, bu konuda nihai denetim merciidir.
Örnekler:
Anayasa’ya Aykırılık: Laiklik, insan hakları, devletin bütünlüğü gibi ilkelere aykırı partiler kapatılır ve işlemleri mutlak butlanla geçersiz sayılır.
Usulsüz Kurultay: Parti tüzüğüne aykırı yapılan seçimler geçersizdir.
Tüzük ve Program İhlalleri: Toplumsal barışa tehdit oluşturan ifadeler taşıyan programlar yok hükmündedir.
Tüzel Kişilerde Hukuki Ciddiyet Şart
Mutlak butlan, yalnızca bireysel sözleşmelerde değil; kurumların varlığını ve işlemlerini de doğrudan etkileyen bir hükümsüzlük türüdür. Şirketler, dernekler, vakıflar ve siyasi partiler; kuruluş ve faaliyet süreçlerinde şekil, içerik ve amaç yönünden hukuka uygun davranmadıklarında, yaptıkları işlemler geçersiz sayılır. Bu durum, hem kamu düzeninin korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir.
Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.
Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;
1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi
Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.
Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.
Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.
2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)
Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.
Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.
İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.
3. Takas Çek Ödemeleri
Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.
Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.
Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.
4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler
KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.
Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.
Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.
Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.
3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.
Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.
Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.
Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.
5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları
Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.
Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.
Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.
Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.
Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.
Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.
Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.