Connect with us

EKONOMİ

BANKA ÖZEL SANDIKLARIN SORUNLARI VE SANDIK AÇIKLARI BİRER KARA DELİK Mİ?

Murat ŞENOL fazla üzerinde yazı yazılmayan bir konuyu BANKA EMEKLİ SANDIKLARINI ele alan araştırma hazırladı. Bu alanda yazılmış nadir yazılardan biri oldu.

Yayınlanma:

|

Ülkemizde 506 sayılı SGK kanununa göre kurulu bulunan 18 adet özel sandık bulunmaktadır. Bunlar  12 banka, 5 sigorta şirketi 1 adedi de TOBB’a ait olup, sektöre hakim büyük bankalarda çalışanların çok büyük bir kısmı bu sandıkların güvencesi kapsamındadır. Yapılan düzenlemeler sonucu en son alınan kararla 9 Temmuz 2018 tarihli 30473 sayılı Resmi Gazete yayımlanan 403 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bu sandıkların devir tarihini belirleme yetkisi Cumhurbaşkanına verilmiştir. İlk kez 1976 yılında yapılan düzenleme ile devri gündeme gelen bu sandıklar bir türlü devir edilememektedir. Her geçen gün de gerçek açıkları büyüyerek KARA DELİK haline gelen ve emeklilerine yönelik sorunlar yaşayan bu sandıkların SGK’ya devri daha da  zor hale gelmektedir. Sandık emeklilerinin bir bölümü bu durumdan memnunken bir bölümü de ciddi sorunlar yaşadığını düşünmektedir. Sandığa üye olan emekliler genellikle sandıklarla ilgili sorunlardan haberdar iken  140 bin üzeri AKTİF ÇALIŞAN üyeler haberdar  değildir oysa ki sigorta primleri bu sandıklara yatırılıyor ve eğer gelecekte de sandıkların SGK’ya devri gerçekleşmezse emeklilik hakları da bu Sandık tarafından karşılanacaktır. Bu nedenle sadece emeklilerin değil  çalışanların da sandıklarıyla ilgili konularda aktif olup gelişmeler konusunda takipçi olmaları kendi lehlerine olacaktır.

Çalışanlar kaç sigortalıya bakıyor?

2021 yıl sonu SGK kayıtlarına göre;  Türkiye’deki toplam sigortalıların ve tüm bu  sandıklara tabi olanların  verileri şu şekildedir. 141.579 kişi aktif sigortalı, 194.703  toplam bağımlı sayısı, 96.103 aylık alanlar,  olmak üzere toplam 432.385 kişidir.  2019 yıl sonundan 2021 yıl sonuna  SGK sistemindeki aktif/pasif oranı  1,80 den 1,93 artmışken, aynı dönemde özel sandıkların bu oranı  1.49 dan 1.47 gerilemiştir. Önümüzdeki yıllarda bankacılık sektöründeki teknolojik gelişmeler, çalışan sayısını azaltacağından, sandık aktif/pasif oranı daha da kötüleşerek mali yapılarını daha da bozacaktır.

Esas itibari ile bu sandık emeklilerin ciddi sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlar sandıktan sandığa değişiklik gösterebilmektedir. Her sandık yönetimi (Banka)  EMEKLİLERİNE farklı uygulamalara yönelebilmektedir. Bankalar  SGK EMEKLİLERİNE emekli maaş promosyonu verirken aynı bankaların büyük bir kısmı  kendi emeklisinin maaşı için  promosyon vermemektedir. Bazıları ise maaş promosyonu vermediği gibi, kendi emeklisine verdiği kredi kartından dahi yıllık aidat ücreti alabilmektedir.

Bankalar arası uygulama farklılıkları ortaya çıktı

Son dönemlerde en çok konuşulan konu ise, SGK’nın emeklilerine yılda iki kez verdiği bugün itibari ile 1200 TL  bayram ikramiyesini bu sandıklardan emekli olanlar dört yıldır alamamaktaydı. Bu  konuda da sandıktan sandığa farklı uygulamalar vardır. Vakıfbank sandığı bunu en başından itibaren kendi kaynağından ödemektedir. Sandık  emeklileri bu ikramiyeler için  davalar açtılar ve davalar  lehlerine sonuçlanmaya başladığında önce  İş Bankası ve sonra BBVA Garanti, Fortisbank  kendi kaynağından gecikme faizi ile birlikte ödeme kararı vermiş veya fiilen de ödemiştir. Şekerbankın açtığı davada istinaf mahkemesi 10.11.2021 tarihinde emekliler lehine karar vermiş olup muhtemel kısa sürede ödenecektir. Akbank, Halkbank, Ziraat Bankası ve YKB’nin sandığa tabii emeklileri henüz bu ikramiyeleri almamıştır.  Esasında  SGK,  bu ödemeyi Hazineden alarak ödemektedir. Hazine,  SGK’lı emeklilere  bu desteği verirken,  bu sandık emeklilerine sanki başka ülkenin emeklisiymiş gibi ödeme yapmayınca zaten batak durumda olan bu sandıklarda kendi  emeklilerine ödeme yapmamıştır. Ancak mahkemeler dört yıl sonra emekli lehine kararlar verince bu sandıklarda yavaş yavaş ödeme yönünde karar almak zorunda kalmışlardır.

Bilgi akışı şeffaf değil!

Söz konusu sandıkların mali yapıları ile ilgili detaylar çok bilinememekle birlikte 506 sayılı kanunun geçici 20.maddesine göre bu sandıkların mali durumları Ticaret  Bakanlığı, Hazine ve Maliye  Bakanlığı ve Çalışma  Bakanlığı tarafından denetlemesi  gerekirken bu denetimlerin yapılıp yapılmadığı veya yeterince yapıldığı konusu bilinmemekte  ve  varsa bu denetim sonuçları ilgili emeklilerle  paylaşılmamaktadır. Bu sandıkların emeklilerin kurduğu derneklerde bu konuda bilgi sahibi olamamaktadır. Sandıkların çoğunun yönetimine banka üst yönetiminin belirlediği yöneticiler atanmaktadır. ( güya göstermelik seçimlerle) Bu sandık yöneticileri de  sandıkların mali durumu ile ilgili KARARTMALAR uygulanmaktadır.

Sandıklardaki açıklar söylenenden fazla olabilir

Her bir sandığın farklı uygulaması olmakta ve sandık verilerinin  ne olduğu konusunda sandık üyeleri net bir  saptama yapamamakta, bu sandık emeklileri de dernekler kurarak kendi sandıklarına karşı bir hak  mücadelesi içerisine girmişlerdir.  Elimizde bankaların kamu aydınlatma platformuna (KAP)  yıllık olarak bildirdikleri faaliyet raporlarındaki  ilgili bölümleri inceleyerek bir görüşe varmak mümkündür.  Bu sandıkların bir çok uygulamasında olduğu gibi burada da çok farklı hesaplama ve raporlama biçimi bulunmaktadır.  Sandıkların devre esas sağlık ve sağlık dışı yükümlülüklerin hesaplanmasında maalesef yasa gereği belirlenmiş olan Aktüeryal  oran %9.8’dir.  Mortalite oranları 1980 verilerine göre olup son 40 yıldaki ortalama ömür dikkate alınmaktadır.  Bu varsayımlar 15.12.2006 tarihli 26377 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesindeki koşullara göre belirlendiğinden günümüz  gerçeklerini hiçbir biçimde yansıtmamaktadır. Bağımsız danışman firmalarına   yaptırılan bu  hesaplamalar, son derece eksiktir. Bu nedenle de sandık açıkları olması  gerekenden çok çok daha düşük görülmektedir. Bankalar da  bu verileri kullanarak ya fiili ve teknik fazlalık göstermekte ya da gerçeği yansıtmayan düşük tutarda açıkları beyan etmektedir. Nitekim bu bankaları denetleyen bağımsız denetim kuruluşları da bu hesaplamaları kilit denetim konuları kapsamına almakta ve burada yapılan hesaplamaların gerçeği yansıtması konusunda tereddütlere neden olmaktadır.

Sandıklar maaş ödemede sıkıntı yaşayabilir?

Örneğin;  bir bankanın 15.000 çalışanı ve 15.000 emeklisi ve bağımlısı varsa yaklaşık 7 milyar varlığı olduğunu düşündüğümüzde, hem çalışanın ödediği birikimleri ve sağlık gideri,  hem de emeklin maaş ve sağlık giderlerini düşündüğümüzde,  bir emeklinin ortalama bir yıllık maaş ve sağlık gideri ortalaması da 6.000 TL olduğunu varsaydığımızda sorunun büyüklüğü daha net ortaya çıkacaktır. Fiilen çalışanların birikmiş primlerini bir kenara koysak ve çalışan primlerinin artık başka bir fona yatıracağını düşünsek bile , bundan sonra sandık  emeklilere maksimum 6,7  yılda maaş ödenebilecektir.

Sandıkların birikimleri doğru nemalandı mı?

Ülkemizdeki emeklilik sisteminde de emeklilerin ödemiş olduğu primlerle emekli maaşı ödenmemektedir. Sistemin başından itibaren ödenen primler kamu tarafından bütçe içerisinde harcanmıştır. En iyi ihtimalle bu kaynakların zamanında kamu lehine kullanıldığını varsaysak bile,  özel sandıkların emeklilerinin  sandıklara yatırmış olduğu primleri nerededir?  Bankalar bunun sorumlusudur ve bu kaynakları çarçur etmiştir. Bankalar yasa gereği de bundan sandıklarla birlikte müşterek sorumludur ve gerçek  aktüeryal varsayımlara göre bu açıkların hesaplanıp bankaların özkaynaklarından karşılanması gerekir aksi halde bu sandık emeklilerinin maaşları kamu kaynaklarından ödenmek durumunda kalınacaktır. Bankacılık sisteminin sermaye yapısını bozmamak için on yıllarca bu devir ertelenmiş ve sonunda süresiz olarak bu yetki Cumhurbaşkanına verilmiş ve Cumhurbaşkanı da bu yetkiyi kullanmamaktadır. Bu sandıkların fazlalık ve açıkların hesaplamasında,  kamu otoritesinin bir an önce günümüzde kullanılabilecek gerçekçi varsayımlar tespit edip bu varsayımlara göre hesaplamaların yapılması konusunda acil düzenleme yapması,  KARA DELİKLERİN daha da büyümeden acil önlem alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Banka özelinde durum nasıl?

7 büyük bankanın KAP’a bildirdiği faaliyet raporlarından derlediğimiz veriler ile varlık bilgileri aşağıdadır. Açık ve Fazlalık yapısı  ile  varlık durumlarının değerlendirilmesini kamuoyunun takdirlerine bırakıyorum.

(1) Hesaplamada dikkate alınmamış, bir açıklamasının olması gerekli ama yoktur. Muhtemelen varlık toplamı içindedir. Açık/Fazla =(A+B)-(C)
Halkbank ve Vakıfbank Genel Yönetim Giderleri hesaplama içinde yer  aldığından toplamlardaki fark oluşmaktadır

İlgili Sandıkların Açıklanan Varlık dökümleri

Murat ŞENOL – Ekonomist

Okumaya devam et

EKONOMİ

Destekli Lisanssız GES’lerde Yeni Dönem

Yayınlanma:

|

Yazan:

Lisanssız elektrik üretiminde 10 yılı dolduran santraller için işler değişti.

Artık bu santraller, bağlı oldukları tüketim noktalarının saatlik PTF (Piyasa Takas Fiyatı) ile tek zamanlı perakende satış tarifesi arasında karşılaştırma yapılarak, düşük olan fiyat üzerinden destekleniyor.

Düzenleme ne anlama geliyor:

• Ürettiğiniz enerjiyi tüketemiyorsanız, kWh başına 1,57 TL + KDV ödeyip, karşılığında sadece 25 kuruş destekleme alabileceğiniz saatler var. Bu da size destekten ziyade zarar ettirecektir.

• Santrallerin saatlik üretim kapasitelerinin dinamik olarak yönetilmesi artık kritik hale geldi.

• Bu süreçte manuel müdahale yetersiz kalabilir. Belki de toplayıcılar bu noktada sistemin can simidi olabilir.

Bugünlerde geçmişte kârlı yatırımlar yapmış pek çok santral sahibi, 10. yılın sonuna yaklaşırken ya devrediyor ya da mağduriyet yaşıyor.

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Trump-FED gerilimi tırmandı: Dolar ve borsalar sert düşüşte, altın ışıldıyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Finansal piyasalarda yeni haftanın yüksek tansiyon ile başladığını görüyoruz. Asya borsaları ve ABD borsalarının vadeli endeksleri düşerken, doların da baskı altında olduğunu not edelim. Doların büyük para birimleri karşısında değerini gösteren sepet kur (DXY) bu sabah 98 seviyelerinin diplerine kadar gerileyerek son üç yılın yeni en düşük seviyesini test etti. ABD Başkan Trump’ın FED Başkanı Powell’a yönelik sert eleştirileri ve FED’in bağımsızlığı tartışmaya açan açıklamalarının yanı sıra, Trump’ın ekibinin Powell’ı görevden almanın yollarını değerlendirdiği yönünde iddia, hatta kamuoyu önündeki eleştirileri piyasa algısını bozarak yatırımcıları rahatsız etti.

Geçen hafta Perşembe günü Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) peşpeşe yedinci kez faiz indirimine gitmesi ardından FED’in enflasyon kaygısı ile sergilediği temkinli duruş, Trump’ı çileden çıkardığını anlıyoruz. Ticaret savaşına soyunan ve ABD’nin cari açığını azaltmak adına zayıf dolar ve ihracata odaklanan Trump, izlediği politikaların resesyona neden olmaması adına düşük faiz talebinde ısrarcı oluyor. Trump’ın ABD Dolarını bilinçli olarak değersiz kılmasının çok riskli bir durum arz ettiğini kesinlikle göz ardı etmemek gerekiyor!

Artan siyasi baskının para politikasını etkileme riski, hâlihazırda jeopolitik endişelerle dalgalanan piyasaları daha da belirsizliğe sürüklemeye devam ettiğini görüyoruz. Bu gelişmelerin en belirgin sonucu ise kuşkusuz yatırımcıların ABD varlıklarından kaçışının hızlanması olarak tezahür ettiğini not edelim. ABD’de 10 yıllık gösterge tahvil faizi satışların gölgesinde (fiyatı düşüp getirisi yükselirken) bu sabah %4,35 seviyesine kadar yükseldi. Dolar euro karşısında 1,1515 seviyesine gerileyerek Kasım 2021’de bu yana en düşük seviyeden işlem görürken, İsviçre frangı gibi güvenli limanlar karşısında da son on yılın en düşük seviyesi test edildi. Yatırımcılar, dolar varlıklardan arkasına bakmadan koşarak kaçarken, sığınılacak yegâne liman olan olarak görülen altının ons fiyatı (bu yıl %26 değer kazandı) 3,385 dolar ile yeni bir rekor kırdı! Direnişin parası Bitcoin de dolar zayıflığından faydalanarak 87 bin dolar seviyesinin üzerine yükseldiğini görüyoruz.

Dönelim Türk mali piyasalarına… TCMB geride bıraktığımız hafta sonuçlanan olağan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, artan risk karşısında getiriyi artırmak suretiyle haftalık repo ihale faizini 350 baz puan faiz artırırken, faiz koridorunun da üst bandını, yani günlük olarak borç verme faiz oranını da 300 baz puan artırmak suretiyle ilave olarak kendisine faiz artırmadan faiz artıracak bir imkân tanımıştı. Bu imkânı daha ilk günden kulladığını görüyoruz. Aşağıdaki grafilten de görüleceği üzere, TL Referans faiz, faiz koridorunun üst bandı olan %49 seviyesine dayanarak Cuma günü %48,99 olurken, ağırlıklı ortalama fonlama faizi de %47,97 seviyesine yükseldi.

TCMB’nin finansal istikrarının temini için geçen hafta attığı adımı önemli ve yerinde olarak görsek de, elbette reel sektörün üzerindeki yükü de artırdığını göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu noktada, sıklıkla ifade ettiğimiz üzere, TCMB’yi tek başına Türkiye ekonomisi olarak görmemek gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomide diğer aktörlerin de yükün altında olan TCMB’ye destek vermeleri gerektiğini, Trump sonrası dünyada dinamiklerin hızla değiştiği ve üretimin ön plana çıktığı bir noktada, yeni bir ekonomi programına da ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Bu minvalde, dezenflasyon sürecinde TCMB’nin kuru kontrol etmek istemesini anlamak ile birlikte, tek başına yeterli olmadığını, bunun da maliyetinin reel sektör için ağır bir yük olduğunu görüyoruz. Mesela, TCMB’nin fonlamayı politika faizi yerine faiz koridorunun üst bandına yönetlmesi ardından, faizin yükselmesinin hiç de ‘yaramadığı’ bankacılık sektörü, haftanın son iş gününü (XBANK) yaklaşık %3 düşüşle tamamlarken, 2025 performansını eksi %21, 17 Mart tarihi baz alınırsa, endekste kaybın %32 olduğunu görüyoruz!

Öte yandan, her gün nakış gibi işlediğimiz üzere, 17 Nisan işlemlerinde, TCMB’nin swap hâriç net yabancı para pozisyonu bir önceki gün kaydedilen 2,4 milyar iyileşmeyi geri vererek 3 milyar dolar yeniden bozulmuş. Böylelikle, 19 Mart sonrasında TCMB’nin rezervlerinde yaşanan erime 44,4 milyar dolar olurken, manşet rakam da 14,5 milyar dolar seviyesine geldi. Bu rakamın tepesinin Şubat ortasında 61 milyar dolar olduğunu, son günlerde altın ve parite fiyatlarında yaşanan yükselişi de göz önüne aldığımızda, aslında erimenin daha da fazla olduğunu göz ardı etmiyoruz. USDTRY kuru yeni haftaya 38,20 seviyesinden başlarken, Türk insanının göz bebeği ya da bir numaralı yatırım aracı olan gram altın 4,150 TL seviyesine yükseldi. CDS risk priminin ise 330 baz puan seviyesinden yatay bir seyir izlediğini görüyoruz. Borsanın yurt dışı limon havaya paralel bugün de satıcılı bir seyir izleyeceğini düşünüyoruz.

Çoğu piyasanın Paskalya tatili nedeniyle hâlâ kapalı konumda olduğu yeni gün başlangıcında, dolar karşısında yedi ayın zirvesine yükselen güçlü YEN, ihracat odaklı Tokyo borsası üzerinde baskı kurdu. Risk iştahının sınırlı kaldığını günde, ABD borsalarının vadeli işlemlerinde %1’e yaklaşan oranda değer kayıpları görülürken, pasifiğin diğer ucunda Japonya’nın Nikkei endeksi %1,5’e yakın değer kaybetti. Yatırımcılar, Trump’ın ticaret politikalarındaki dalgalanmalar ve FED’e yönelik müdahale sinyalleriyle sarsılırken, gözler bu hafta açıklanacak Alphabet, Intel ve Tesla gibi dev şirketlerin bilançolarına çevrildi. 2025 yılında “Muhteşem Yedili” olarak bilinen teknoloji devlerinin hisseleri genel olarak satıcılı bir seyir izliyor. Alphabet’in hisseleri yılbaşından bu yana yaklaşık %20 değer kaybederken, Tesla’nın hisseleri ise %40 gerilemiş durumda. Tesla’nın uzun zamandır beklenen uygun fiyatlı araç planları, en çok satan elektrikli SUV modeli Model Y’nin sadeleştirilmiş ve ABD’de üretilecek bir versiyonunu içeriyor. Ancak Reuters’a konuşan üç kaynağa göre, bu modelin üretim başlangıcı ertelendi. Bu hafta gözler ayrıca Japonya-ABD maliye bakanları görüşmesinde olacaktır.

TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi vs TL Referans Faiz (TL Ref)

Finansal okuryazarlığa önem veren bültenimizde, öncelikle kavram karmaşasının önüne geçelim: TCMB Ağırlıklı Ortalama Fonlama Faizi (AOFM) Merkez Bankası’nın piyasaya verdiği paranın (fonlamanın) ortalama maliyetini ve dolayısı ile Merkez Bankası’nın piyasa üzerindeki fiili para politikası duruşunu gösterir. Yani bankaların Merkez Bankasından borç aldığı paranın gerçek ortalama faizidir. Türk Lirası Referans Faiz (TLREF) ise banka dışı kurumların borçlanmalarında (örneğin şirket tahvillerinde) kullanılmak üzere oluşturulan piyasa temelli bir gösterge faiz oranıdır. Borsa İstanbul’daki repo işlemleri baz alınarak hesaplanır. Özetle, AOFM, Merkez Bankası’nın günlük para politikasının etkisini yansıtırken, TLREF ise piyasadaki kredi ve borçlanma işlemleri için bir gösterge faizdir.

1745209745d695d71c2419f11029bb35cf314a622f_1_1200.jpg

TCMB Net Döviz Pozisyonunda Yaşanan Günlük Değişim

174520974590d93f4b394ece1e59ed44ee5725c4b1_2_1200.jpg

Emre Değirmencioğlu

Okumaya devam et

ALTIN - DÖVİZ - KRIPTO PARA

Bundan sonra ne olacak?

Yayınlanma:

|

Yazan:

Bir filme başlandığında çoğu insanın aklında beliren ilk merak, filmin sonunun nasıl biteceğidir. Hikâyedeki karakterler, olayların akışı, kurgu boyunca zihnimizi meşgul eder, alternatif sonlar üretmemize ve olası gelişmeleri simüle etmemize yol açar. Hikâyedeki roller ve o rollere düşen eylemler, bu süreci anlamlandırmamıza yardımcı olur.

İçinden geçtiğimiz dönem de, Türkiye’nin tarihindeki birçok kırılma noktası gibi, adeta bir filme benziyor. Ben de bu filmdeki karakterleri genel hatlarıyla ele alarak, yaşananları ekonomik bir gözlükle değerlendirmeye ve uzun vadeli bir perspektiften nasıl bir sonuca ulaşabileceğimizin ipuçlarını ortaya koymaya çalışacağım. Zira yaşadığımız siyasi gelişmelerin toplum üzerindeki etkisi özellikle psikolojik anlamda oldukça derin oldu. Bu ruh hali içerisindeki bireyin ekonomik kararlardaki rolü kadar, dışarıdan Türkiye’ye bakan yatırımcının risk algısı da sürecin gidişatını belirleyecek temel faktörlerden biri olacaktır.

İşe önce aktörleri tanımlayarak başlayalım. Makroekonomiyi anlatırken eğitim sunumlarımda sıklıkla kullandığım bir görsel, bu analiz için de oldukça açıklayıcı olacak.

Makroekonominin büyük resmi

Ekonomiye içeriden baktığınızda üç temel aktör dikkat çeker: Hane halkı, İş dünyası ve Devlet. Elbette bu aktörlerin rolleri birbirine geçişkendir. Bu geçişkenlik iki temel piyasa aracılığıyla gerçekleşir: Kaynak piyasası ve Mal ve hizmet piyasası.

Devletin ideal işleyişte düzenleyici bir konumda olması beklenir; ancak yönetim tarzına göre daha aktif bir ekonomik rol de üstlenebilir. Eğitim, sağlık, altyapı, savunma gibi alanlarda sosyal devlet anlayışı çerçevesinde aldığı görevler, ekonomideki ağırlığını artırır.

Bu sistemin temelinde arz-talep dengesi yer alır. Kaynak piyasasında hane halkı iş gücünü arz ederken, iş dünyası bu arzı talep eder. Ücretler, arz ve talebin kesiştiği noktada belirlenir. Aynı denge mal ve hizmet piyasasında da geçerlidir: Hane halkının talep ettiği ürün ve hizmetlerle, iş dünyasının sundukları bu pazarda fiyatları belirler.

Devlet, hem mal ve hizmet piyasasında alıcı (örneğin kamu hizmetleri alımı), hem de kaynak piyasasında işveren (örneğin memurlar) olarak kritik bir oyuncudur. Gelirlerini ise ağırlıklı olarak gelir vergisi ve kurumlar vergisinden sağlar. Bunların yanı sıra, sosyal dengeyi gözeterek transfer harcamaları yapar, iş dünyasına teşvikler sunar ve ekonomik yatırımları destekler. Bütün bu faaliyetleri finanse ederken denk bütçe ilkesine riayet etmeye çalışır. Ancak denge bozulduğunda borçlanma devreye girer.

Makroekonomik faaliyetleri basitleştirdiğimizde, üç temel harcama kalemi ortaya çıkar:

* Hane halkı → Tüketim (Consumpiton)
* İş dünyası → Yatırım (Investment)
* Devlet → Kamu harcamaları (Government)

Kapalı bir ekonomide GSMH = C + I + G formülüyle tanımlanabilir. Türkiye gibi dışa açık bir ekonomide ise ihracat (X) ve ithalat (M) farkı da eklenir:
GSMH = C + I + G + (X – M)

Peki şimdi ne oluyor?

Son gelişmeler ışığında, toplumda birçok insanın tüketim alışkanlıklarını gözden geçirdiğini gözlemliyorum. Almayı planladığı ürünleri erteleyen, elzem olmayan harcamalarını sınırlayan büyük bir kitle var. Hatta kimi gruplar ve ürünler siyasi tepkilerin hedefi hâline gelerek boykotlarla karşılaşıyor.

Bu durum doğal olarak talebi aşağı çekiyor. Bunu fark eden iş dünyası da yatırım kararlarını askıya alıyor. Zira yatırım yapmak için yalnızca siyasi atmosfer değil, aynı zamanda finansal koşullar (faiz seviyesi, döviz kuru, öngörülebilirlik) da belirleyici. Edindiğim izlenim, belirsizlik arttıkça firmalar yatırımları erteliyor, istihdamı donduruyor ya da azaltıyor.

Tüketim azaldığında ve yatırım yavaşladığında ekonominin büyüme ivmesi düşer. Bu da doğrudan devletin vergi gelirlerini etkiler. Son iki yılda gözlemlediğimiz gibi, devlet harcamalarında bir kısıntı eğilimi yok. Üstelik faiz giderleri de ciddi bir yük oluşturuyor. Şu anda dahi yaklaşık 1 trilyon TL’lik ek maliyet Hazine’nin omzuna binmiş durumda.

Nereye gidiyoruz?

Benim öngörüm, mevcut koşulların ekonomide beklenenden daha düşük büyümeye neden olacağı yönünde. Zaten sıkıntılı olan istihdam piyasasında daha da kötüleşme kaçınılmaz. Hane halkı tüketiminde düşüş hızlanabilir. Mevcut finansal sıkışıklıklar, kredi kartı ve tüketici kredilerinin geri ödemelerinde var olan sorunu daha da büyütmeye aday. Reel sektörde ise özellikle KOBİ’lerin krediye erişimde daha da zorlanacağı, hatta sorunlu kredilerin hızlarının daha da artabileceği bir dönem kapıda.

Kur bir süreliğine kontrol altına alınmış görünse de, devlet tahvili faizleri risk algısındaki artışı açıkça gösteriyor. 2 yıl vadede 8 puan, 5 yılda 6 puan, 10 yılda 5 puanlık faiz artışları, önümüzdeki dönemde Hazine’ye oldukça yüksek borçlanma maliyetleri yaratacaktır.

Sonuç

Siyaset ve ekonomi birbirinden bağımsız değildir. Bugünkü tablo, toplumun her kesimini doğrudan ve olumsuz biçimde etkiliyor. Ekonomik önlemlerle çözülmesi gereken dönemi çoktan geçmiş bir tabloyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla artık çözüm, teknik değil siyasal çerçevede aranmalıdır. Güveni yeniden tesis etmek ve ekonominin çarklarının yeniden normal koşullarında çevrilmesini sağlayabilmek güveni yeniden tesis etmekle mümkün olacaktır. Siyasal olarak daha da gerginleşen ortamın sonucu, toplumun büyük bir kesiminin ekonomik olarak büyük kayıpları yaşayacağı ve daha da yoksullaşacağı bir dönemi beraberinde getirecektir.

Ömer GENCAL-Dünya

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.