İnsanın, kendinin en iyi versiyonu olması bir çok vedayı da beraberinde getirir. Esaret; alışa geldiklerimiz değil veda ettiklerimizdir.
“Değiş !” diye bağırıyor dünya. “Risk al, konfor alanından çık, hedeflerine odaklan, başar, büyü, cesur ol!” Peki ya yağan alkışların arasında bir fısıltı saklıysa? Peki ya bazen gitmek, kalmaktan daha büyük bir esaretse?
Bize hep ilerlemek öğretildi. Hep daha iyisini, daha fazlasını istemek… Ama bir adım atmanın, sadece yürümek olmadığını kimse söylemedi. Bir uçurumun kenarında dururken, cesaretin mi seni aşağı itiyor, yoksa korkuların mı seni geri çekiyor? Gerçekten bilmek zor!
Bir çocuk, bir gün oyuncaklarını bir kenara bırakıp, bambaşka hayallerin peşine düştüğünde büyüdüğünü anlar. İşte o oyuncaklara veda ettiğinde masumiyetini de terk eder. Genç bir öğrenci, memleketinden ayrılıp yeni bir şehirde hayallerinin peşinden koşarken, geride annesinin sesi, babasının omuzları, çocukluk sokakları kalır.
Bazen alışkanlıklarımızın içinde hapsolduğumuzu sanırız. Oysa asıl esaret, veda ettiklerimizin ardında gizlidir. Bir gün, aynı sofrada güldüğün insanların yerini sessizlik aldığında… Kendini ait hissettiğin şehir, artık sadece bir hatıraya dönüştüğünde… Daha iyi bir versiyonuna ulaşmak için geride bıraktıkların, bir gün seni geri çağırdığında İşte o zaman anlarız ki, esaretin bedeli ağırdır ama büyümenin bedeli sandığımızdan da daha ağırdır.
Küçük bir balık, suyun dışına sıçrarsa denize kavuşacağını sanır. O cesaret sandığın şey, aslında ölüm fermanındı senin minik balık bilemedin… Tıpkı hayallerinin peşinden hesapsızca koşan birinin, engebeli yolların onu nasıl savurduğunu bilememesi gibi. Heyhat!
O yüzden, her şeyi ardında bırakıp kaçmak değil, adım adım büyümek gerek. Konfor alanından çıkmak değil, onu genişletmektir mesele. Önce kendini güçlendirmek, öğrenmek, sağlam bir zemin kurmak… Çünkü bazen bir hapishane gibi gördüğümüz şey, aslında bizi dış dünyanın sert rüzgârlarına karşı koruyan bir kaledir.
Ve zamanı geldiğinde, kalenin kapısını açıp dışarı adım atarsan, bir mülteci ve bir sığınmacı gibi değil, bir fatih gibi yürürsün dünyada.
Suat SOYLU