Connect with us

EKONOMİ

Eleştirilerin hedefi olan 5 Müteahhit neler yaptı

Yayınlanma:

|

CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, 10 Eylül’de Halk TV’de Fatih Ertürk ile Günün Raporu programına konuk olmuş ve kamulaştırma tartışması başlattı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe görüşmelerinin başladığı 7 Aralık’ta yaptığı açıklamalar da sosyal medyada geniş yankı buldu. Kılıçdaroğlu bütçe görüşmelerindeki konuşmasında Cengiz HoldingLimak HoldingKalyon HoldingKolin Holding ve Makyol Holding için “Beşli çete” dedi.

Medyascope.tv’de Gülçin KARABAĞ, en çok ihale alan ve son günlerde çok dillendirilen 5 Müteahhit ile ilgili yazılanların derlediği bir makale yayınladı. İşte o makaleden bazı bölümler;

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın 1 Ekim 2020 tarihinde açıkladığı “Devletten En Çok İhale Alan Firmalar ve Usulsüzlükler” başlıklı rapora göre, 2013’ten 2019 yılına kadar Kamu İhale Kanunu (2003 yılında yürürlüğe giren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu bugüne kadar 191 kez değiştirildi) madde 21/b (pazarlık usulü ile verilen ihaleler) uyarınca bu beş şirketin aldığı kamu ihaleleri şöyle:

  • Kolin Holding yedi kamu ihalesi aldı. İhale bedelleri toplamı 10 milyar 264 milyon Türk Lirası.
  • Cengiz Holding 12 kamu ihalesi aldı. İhale bedelleri toplamı 7 milyar 98 milyon Türk Lirası.
  • Kalyon Holding sekiz kamu ihalesi aldı. İhale bedelleri toplamı 4 milyar 448 milyon 292 bin Türk Lirası.
  • Makyol Holding 11 kamu ihalesi aldı. İhale bedelleri toplamı 3 milyar 877 milyon 846 bin Türk Lirası.
  • Limak Holding üç kamu ihalesi aldı. İhale bedelleri toplamı 2 milyar 108 milyon 356 bin Türk Lirası.

Sözkonusu ihaleler içinde köprüler, otoyollar, havalimanı, tünel ve şehir hastaneleri ihaleleri bulunuyor. Osmangazi KöprüsüÜçüncü HavalimanıAvrasya Tüneli ve Üçüncü Köprü, en çok dikkat çeken projeler arasında.

Dünyada altyapı yatırımlarında en fazla ihale alan 10 şirket.

Gazeteci Bahadır ÖzgürGazete Duvar’da yayımlanan “İnşaat-siyaset kompleksi: Kim, kimi besliyor?” başlıklı yazısında, farklı kurumların açtığı 100 milyon lira ve üzeri ihalelerden en fazla pay alan 10 şirkete değinerek, kamusal kaynakların belirli şirketlere aktarılması sürecini sayılarla gözler önüne serdi:

Bazı kurumların beş yıl içinde verdiği ihalelerin toplam tutarı ve ilk 10 şirketin aldığı miktar ve paylar.

Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri üzerine çalışan ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki bütçe görüşmelerini takip eden gazeteci Çiğdem Toker de Sözcü‘deçıkan “2021 bütçesinde garanti tutarları” başlıklı yazısında, KÖİ projelerine dair ulaştığı garanti bedellerine yer verdi. Buna göre,

  • Sağlık Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesinde şehir hastanelerine 16 milyar 392 milyon TL garanti bedeli ayrıldı.
  • Ulaştırma Bakanlığı, 2021 bütçesinde trafik garantileri ve katkı ödemeleri için 540 milyon TL ayırdı.
  • Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 2021 yılı bütçe teklifinde yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan ulaştırma projelerine ilişkin trafik garantileri ve katkı ödemeleri için 14 milyar 49 milyon TL ödenek ayrıldı.

Toker yazısında, koronavirüs salgını günlerindeki gelir kayıpları ve vatandaşların ihtiyaçlarına vurgu yaparak 2021 bütçesinden KÖİ projeleri için 31 milyar Türk Lirası ayrıldığını belirtti.

Cengiz Holding

Cengiz İnşaat” olarak 1980’li yıllarda altyapı işleriyle faaliyete başlayan Cengiz Şirketler Grubu, şu anda inşaatın yanı sıra madencilik, enerji, turizm, makine, havacılık ve sigorta sektörlerinde çalışıyor.

Cengiz Holding’in aldığı kamu ihaleleri arasında 2004 yılında ETİ Bakır A.Ş., 2005’te ETİ Alüminyum ve sonrasında Boğaziçi Elektrik, Akdeniz ElektrikUludağ Elektrik ve Çamlıbel Elektrik dağıtım ortaklıkları bulunuyor.

İstanbul’un üçüncü havalimanı olan İstanbul Havalimanı, Cengiz Holding, Kalyon Holding, Kolin Holding ve Limak Holding ortaklığında yapıldı.

Cengiz Holding’e bağlı ETİ Bakır A.Ş.’nin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerini, yerel halk ve ekolojist aktivistler doğa katliamına yol açtığı gerekçesiyle yargıy taşıdı.

2010-2017 yılları arasında 26 kamu ihalesi alan Cengiz Holding’in aldığı bu ihalelerin toplam bedeli 12 milyar 597 bin TL. Cengiz Holding 2014-2020 Eylül tarihleri arasında ise toplam 22 milyar 138 milyon TL’lik kamu ihalesi aldı. Bu süre içerisinde kamudan aldıkları 18 ihalenin 12’sini 21/b pazarlık usulü ile alan Cengiz Holding’in sadece 21/b usulü ile son iki yılda aldığı dört ihalenin toplam sözleşme bedeli 3 milyar 552 milyon TL.

Cengiz Holding’in aldığı kamu ihaleleri arasında havalimanları, elektrik dağıtım, metro, hızlı tren, baraj, otoyol yapımları, demiryolu hattı, hidroelektrik santral (HES), tünel, liman yapımı bulunuyor. Öne çıkan projeler ve toplam ihale bedelleri şu şekilde:

  • İstanbul Havalimanı: 58 milyar 890 milyon TL
  • İstanbul Avrupa Yakası Boğaziçi Elektrik Dağıtım: 3 milyar 626 milyon TL
  • İstanbul Taksim – 4. Levent metrosu: 2 milyar TL
  • Ankara – İstanbul Hızlı Tren 2. Etap: 1 milyar TL
  • Kuzey Marmara Otoyolu: 13 milyar 600 milyon TL
  • Ankara – İstanbul hızlı tren t26 tüneli: 456 milyon 506 bin TL
  • Gayrettepe – İstanbul metrosu: 4 milyar 845 milyon TL
  • Gebze – Halkalı banliyo hattı: 8,3 milyon TL

Limak Holding

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Nihat Özdemir‘in sahibi olduğu Limak Holding, büyük oranda altyapı inşaatları alanında faaliyet gösteriyor. Şirket, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında yapılan özelleştirmelerden büyük gelir elde etti.

Limak Holding, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) bünyesindeki çimento fabrikaları, enerji üretim santralleri, elektrik dağıtım bölgeleri projelerinde yer aldı. Holding ayrıca Sabiha Gökçen Havalimanı’nın işletim hakkına da sahip. Limak Holding, Tekel’in özelleştirilmesi sürecinde, Tekel alkollü içkiler bölümünü satın alan Mey İçki‘nin de ortakları arasında.

Limak Holding’in Kamu İhale Kanunu madde 21/b (pazarlık usulü ihale yöntemi) ile aldığı son üç kamu ihalesinin toplam bedeli 2 milyar 108 milyon 356 bin TL.

Holdingin aldığı ihaleler arasında köprü-otoyol, baraj-HES, havalimanı yapımı ve işletme hakkı, yüksek hızlı tren, çimento fabrikası, stadyum, metro bağlantısı yapımı, çeşitli altyapı inşaatları, otoyol boru hattı ve teknopark inşaatı bulunuyor.

Limak’ın öne çıkan projeleri ve toplam ihale bedelleri şöyle:

  • Çanakkale Köprüsü ve Çanakkale otoyolu: 10 milyar 354 milyon 576 bin 202 TL
  • İstanbul Havalimanı: 58 milyar 890 milyon TL
  • Çetin Barajı ve Hidroelektrik Santrali: 2 milyar 100 milyon TL
  • Sabiha Gökçen Havalimanı: 2 milyar 962 milyon TL
  • Ankara Yüksek Hızlı Tren Garı : 37.5 milyon dolar

Limak Holding’in baraj ve barajlar üzerine kurduğu HES’ler, doğa tahribatına, tarihi dokunun zedelenmesine ve yok olmasına sebep olmuş, bu durum medyaya da yansımıştı. Holdingin özellikle baraj ve HES projelerini yerel halk zaman zaman protesto etmiş ve bu protestolara kolluk kuvvetleri müdahale etmişti.

Kalyon Holding

Gaziantep merkezli Kalyon HoldingTaksim Meydanı’nın düzenlenmesi, Marmarayİstanbul Uluslararası Finans Merkezi gibi projelerle tanınıyor. Kalyon İnşaat’ın toplu konut, yol, köprü, altyapı, kamu binaları, arıtma tesisleri, alışveriş merkezleri ve ticaret merkezi alanlarında yatırımları bulunuyor. Bunun yanı sıra holding, elektrik üretimi, elektrik ve doğalgaz dağıtımı alanlarında da çeşitli ortaklıklarla faaliyet yürütüyor. Kalyon Holding, Devlet Su İşleri (DSİ), İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) ve belediyelerden de çeşitli altyapı projeleri aldı.

Kalyon Holding’in 2015-2020 yılları arasında aldığı kamu ihalelerinin toplam bedeli 23 milyar 509 milyon TL. Kalyon Holding 2013-2020 döneminde Kamu İhale Kanunu 21/b kapsamında toplam bedeli 448 milyon 292 bin TL karşılığında olan sekiz kamu ihalesi aldı.

Kalyon Holding’in aldığı ihaleler arasında havalimanı yapımı, yüksek standartlı demiryolu inşaatı, deniz geçişi isale hattı, otoyollar, doğalgaz depolama projesi, tünel, içme suyu isale, metro hattı, raylı sistem, hastane, stadyum, HES projeleri bulunuyor.

Kalyon Holding’in aldığı belli başlı ihaleler ve toplam ihale bedelleri şu şekilde:

  • İstanbul Havalimanı: 58 milyar 890 milyon TL
  • KKTC Deniz Geçişi İsale Hattı: 483 milyon TL
  • Kuzey Marmara Otoyolu: 13 milyar 600 milyon TL
  • Dudullu-Bostancı metrosu: 1 milyar 687 bin TL
  • Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattı: 849 milyon 440 bin TL
  • Gayrettepe 3. Havalimanı metro: 4 milyar 845 milyon TL
  • Kirazlı-Halkalı metrosu: 2 milyar 414 milyon TL
  • Başakşehir Stadyumu: 134 milyon 949 bin TL
  • Taksim Meydanı düzenleme inşaatı: 51 milyon 555 bin TL

Kolin Holding

Koloğlu kardeşlerin sahip olduğu Kolin Holding’in, Limak Holding ve Cengiz Holding ile ortaklığı bulunuyor. Kolin Holding de altyapı inşaatları, elektrik santralleri, elektrik dağıtımı alanlarında faaliyet gösteriyor. Kolin Holding’in son beş yılda aldığı kamu ihale bedellerinin toplamı 20 milyar 632 milyon TL.

Kolin Holding’in aldığı kamu ihaleleri arasında baraj yapımı, metro, otoyol, termik santral, yat limanı, demiryolu, tren garı, HES ve liman inşaatları bulunuyor.

Kolin Holding’in aldığı ve öne çıkan kamu ihaleleri ile toplam ihale bedelleri şu şekilde:

  • Yeni Havalimanı – Halkalı metro hattı: 4.3 milyar TL
  • Soma Kolin Termik Santrali: 1 milyar 780 milyon TL
  • Kuzey Marmara Otoyolu: 13 milyar 600 milyon TL (konsorsiyum)
  • Ankara Hızlı Tren Garı: 280 milyon 875 bin TL

Makyol Holding

Adnan Çebi’nin yönetim kurulu başkanı olduğu Makyol Holding’in yalnızca 2017 yılında 10 milyar 665 milyon TL değerinde kamu ihalesi aldığı iddia ediliyor. Bunların içinde Kara Yolları Genel Müdürlüğü’nden alınan ihaleler ve Sabiha Gökçen Havalimanı Gelişim Projesi ihalesi bulunuyor.

Makyol Holding’in yürüttüğü bazı projeler ve ihale bedelleri şöyle:

  • Sabiha Gökçen Havaalanı İkinci Pist: 1 milyar 397 milyon TL
  • Osmangazi Köprüsü: 1,2 milyar dolar (Nurol, Özaltın, Makyol, Astaldi, Yüksel ve Göçay konsorsiyumu)
  • Gebze – Orhangazi – İzmir Otoyolu: 10 milyar 51 milyon TL
  • Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinin büyük onarımı ve yapısal takviyesi yapım işi: 246 milyon 520 bin TL
  • Ovit Tüneli: 1,5 milyar TL
  • Çorlu – (Kınalı – Tekirdağ) Ayr. Yolu: 9 milyar 843 milyon TL

İhalelerle ilgili eleştiriler

Kamu-özel ortaklığıyla yapılan bu projelerde, kamu ihalelerinin belirli holdinglere Kamu İhale Kanunu’nun 21/b maddesi uyarınca verilmesinin yanı sıra, projelerin yapım maliyetlerinin yüksekliği, projelere dolar üzerinden verilen garantiler, projelerin gerekliliği ve verimliliği, projelere verilen yolcu, hasta, geçiş ücreti garantileri de tartışılıyor. Dünya Bankası’ndan devlet garantisiyle alınan kredilerle yapılan bu projelerin borç yükünün yalnızca bugünü değil gelecek nesilleri de etkileyecek olması eleştiriliyor.

Bunun yanı sıra, bu projelerin bir kısmının yapım süreçlerinde maliyeti düşürmek amacıyla işçi sağlığı ve iş güvenliğine gerekli önemin verilmemesi de sebep olduğu iş kazaları ve iş cinayetleriyle dikkatleri çekiyor. Özellikle baraj ve hidroelekrik santrallerin yapılması sürecinde çevrenin tahribatı da projelerin eleştirilmesine neden oldu. Kamu ihalelerinin yüksek fiyatlarla belirli şirketlere verilmesinin yarattığı haksız rekabetin serbest piyasada yarattığı tekelleşme ile bu rekabetle baş edemeyen firmaların batması da projelere yönelik eleştiriler arasında yer alıyor.

KÖİ kapsamındaki projelerde belli gruplara yapılan kaynak aktarımlarının, kamunun yararına kullanıp kullanılmadığı da önemli bir tartışma konusu. Bu projeleri yürütenlerin kamu yararını gözetip gözetmedikleri noktasında şeffaf ve bağımsız bir biçimde denetlenip denetlenmedikleri de eleştiriliyor.

Özellikle ulaştırma projelerinde sabit trafik ve fiyat üzerinden gelir garantilerinin verilmesi de yarattığı kamu zararı açısından tartışılıyor ve Osmangazi Köprüsü de bu duruma örnek gösteriliyor. Başkent Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Uğur Emek, “Mega projelerde önden yüklemeli gelir garantisi: Osmangazi Köprüsü” başlıklı yazısında, verilen gelir garantisini ve bunun vergi mükellefleri olarak vatandaşlara yükünü şöyle tarif ediyor: “Osmangazi köprüsünün 1. sınıf araçlar için 2020 yılı tek yönlü güncellenmiş resmi ücreti KDV dahil 117,90, hariç ise 109,17 TL’dir. Sözleşmeye göre 2020 yılında olması gereken ücret ise 247,80 TL’dir. Bu durumda katkı payı 138,64 TL’dir. Garanti edilen 40.000 araç için her halükarda 138 TL tutarındaki katkı payı milli bütçeden işletmeciye ödenmektedir. Ayrıca, geçmeyen her araç için de sözleşmeye göre güncellenen araç başı toplam ücret de (247,80 TL) işletmeciye ödenmektedir.”

Özetle, bu şirketlerin kamu-özel işbirliği ile yapılan projeler için aldıkları kredilere Hazine’nin kefil olması, kamu bankalarının şirketler adına borçlanması ve şirketlere dolar ve euro üzerinden gelir garantileri verilmesi eleştiriliyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan, bakanlığın 2021 yılı bütçe yasa teklifi üzerindeki görüşmeler sırasında muhalefet partilerinden milletvekillerinin KÖİ projelerine ilişkin itirazlarını dinledi ve bu projelerin “akılcı bir yöntemle” inceleneceğini söyledi.

Kılıçdaroğlu’nun “Beşli çete” dediği holdingler Cengiz, Limak, Kalyon, Kolin ve Makyol’un aldığı kamu ihaleleri – Medyascope

Okumaya devam et

BANKA HABERLERİ

“Mevcut para politikaları sürdürülemez, değişmeli”

Yabancı finans kuruluşları ve uzmanlar seçim sonrası Türkiye’ye ilişkin değerlendirmelerinde ekonomide yaşanan sorunların ortodoks politikalara dönülmemesi halinde ağırlaşacağı görüşünü paylaşıyor. Ortak kanı mevcut politikaların “sürdürülemez” olduğu ve değişmesi gerektiği.

Yayınlanma:

|

Yazan:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından küresel piyasalarda Türkiye’ye ilişkin seçim belirsizliği geride kalmış olsa da, uzmanların genel yorumu yeni hükümetin ortodoks olmayan para politikalarını terk edip sürdürülebilir bir politika patikasına dönmesi gerektiği yönünde.

Dolar/TL’de seçim sonuçları sonrası yeni tarihi rekorların görülmesi bir çok ekonomi yayınında detaylı şekilde analiz edilirken, aralarında JPMorgan, Morgan Stanley, Capital Economics, Barclays gibi kurumların ve Mohamed El-Erian ve Paul McNamara gibi uzmanların olduğu yabancı kurum ve uzmanlar yüksek enflasyona rağmen devam eden düşük faiz politikası terk edilmediği durumda kurun daha da yükselebileceğine ve mali zorlukların artabileceğine dikkat çekiyor.

BARCLAYS

“Faizlere ve kura kademeli ayar gerekiyor”

Barclays Ekonomisti Ercan Ergüzel yayımladığı araştırma notunda faizlere ve kura kademeli bir ayar yapılması gerektiğini şöyle yazıyor: “Kur korumalı mevduatın bütçe maliyeti göz önüne alındığında, yetkililerin bu yılın geri kalanında dövizde kademeli bir ayarlamayı tercih etmesi daha olası. Faizlerde hızlı bir düzeltme, bazı kesimler (kredi kartı ve KOBİ borçlanması gibi) üzerinde güçlü bir baskı oluşturur” dedi. Notta cari açığın da Kasım 2023’ten itibaren kötüleşmeye başlaması, aylık dış finansman ihtiyacının son çeyrekte 12,3 milyar dolara çıkacağı öngörülüyor. Mehmet Şimşek gibi bir ismin maliye bakanı olması ise Barclays’e göre ortodoks politikalara dönüş sinyali olarak görülür.

CAPITAL ECONOMICS:

“Merkez Bankası bağımsızlığı ve faiz artışı yetmez”

Banka 2. tur öncesinde yayınladığı müşteri notunda Türkiye ekonomisi ve finans piyasaları için ‘hesap günü yaklaşıyor’ uyarısı yapmış, ekonomiyi tekrar yoluna sokma görevinin zorlu olacağını vurgulamıştı: “Enflasyon o kadar çıpasız, makro dengesizlikler o kadar derin ki, sadece merkez bankasını bağımsızlaştırmak ve faizleri artırmak yetmeyecek. Uzun bir dönem çok sıkı para ve maliye politikalarının uygulanması gerekecek. Bunun da ekonomik bir bedeli oluyor ve henüz bu acı reçetenin uygulanması isteniyor mu belli değil.” Kuruluş Erdoğan’ın kazanması durumunda “faiz oranlarının çok düşük düzeylerde devam edeceği, kurda ve faizde kısıtlayıcı önlemlerin süreceği ve yüksek enflasyonun da devam edeceği” öngörüsünü paylaşmış “Sorun, bu politika miksinin sürdürülemez oluşunda. Türkiye rekabetçi gücünü kaybediyor ve özel sermayeyi çekmekte zorlanıyor. Politika yapıcılar lirayı yönetmek için bankacılık sistemini zorluyor” demişti. “Erdoğan’ın ekonomik politikalarını ılımlı hale getirmesini beklemiyoruz” değerlendirmesi yapan Capital Economics ekonomistleri “Lira üzerindeki baskıyı biraz azaltıp değer kaybının hızını yavaşlatmaya çalışacaklarını düşünüyoruz. Ancak kaçınılmaz şekilde ağır bir kur krizi daha büyük bir riske dönüşüyor. Bu da bankacılık sektöründeki baskıları artırıp, hükümetin mali pozisyonunu da zedeliyor. Yetkililer muhtemelen (daha da katı) sermaye kontrolleriyle tepki verebilir” diyor.

MOHAMED EL-ERIAN:

“Kısıtlı rezervle kısa vadede en zorlu konu kur”

Ünlü ekonomist Mohamed El-Erian ise pazartesi günü yaptığı değerlendirmede “kurdaki yeni rekorun sınırlı döviz kaynaklarıyla müdahaleler yapmaya eğilimli para otoritelerinin kısa vadede en zorlu görevine dikkat çektiğini, en önemli uzun vadeli önceliğin ise daha istikrarlı ekonomik ve fi nansal bir denge sağlamak ve korumak olduğunu” yazdı. El-Erian önceki gün de “ekonomistler ve piyasa katılımcıları sadece (tarihi dipteki) kur ve (net nagatifte olan) döviz rezervlerini değil, Kapalı Çarşı’daki paralel kuru ve dolarizasyonu da izlediğine” dikkat çekmişti.

MORGAN STANLEY:

“Politika değişmezse, kur yıl sonuna 28’i görebilir”

ABD’li bankanın seçim günü yayınlanan TL analizinde “düşük faiz politikasına bağlı kalmaya devam edilmesi halinde TL’nin dolar karşısında yüzde 29 daha değer kaybetmesi ve dolar/TL kurunun yıl sonuna 28 düzeyini görebileceği” öngörüsü paylaşılıyor. Notta politikanın yönü değişmez ise, kurun 26 seviyesine beklenenden çok daha kısa sürede çıkabileceği ve yıl sonuna 28’i görebileceği belirtiliyor. Notta ayrıca yüksek dış fi nansman ihtiyacının devam ettiği, politika çerçevesi değişmedikçe küresel şoklara karşı hassasiyetin artacağı belirtiliyor.

PAUL MCNAMARA:

“KKM’den sorunsuz çıkış imkansız”

Ünlü yatırım bankacısı ve varlık yönetimi şirketi GAM’da gelişen ülke borçları direktörü olarak görev yapan Paul McNamara ise “TL yapay şekilde bu düzeyde tutuluyor” diyerek, aralarında KKM’nin de bulunduğu bazı önlemlerini sermaye kontrollerine benzetiyor. McNamara KKM’de biriken mevduatın 121 milyar dolara ulaştığına dikkat çekerek “Tüm bunlardan güzel ve sorunsuz şekilde çıkabilmek temelde imkansız” diyor.

JPMORGAN:

“Ortodoks politikalara dönülmezse kur 30’u görür”    

ABD’li yatırım bankası JPMorgan ise 1. turdan da önce yayınladığı müşteri notunda “Net bir şekilde ortodoks politikalara geri dönülmediği sürece dolar/TL’nin 30 düzeyine kadar yükselebileceği” öngörüsünü paylaşmıştı.

% 36

YIL SONU POLİTİKA FAİZİ TAHMİNİ

12 MİLYAR DOLAR

KASIM 2023 -ŞUBAT 2024 DIŞ FİNANSMAN İHTİYACI ÖNGÖRÜSÜ

Hilal SARI- Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Planlı ve plansız yıllarda Türkiye ekonomisinin büyüme başarımı

Yayınlanma:

|

Yazan:

İkinci Dünya Savaşı ile başlayan ancak esas olarak 1950 sonrasında gündeme gelecek olan planlı kalkınma sayesinde birçok azgelişmiş ülke kalkınmada önemli gelişmeler sağladı. Azgelişmiş ülkelerde uluslararası Keynesciliğin bir sonucu olarak uygulanan planlamaya ve ithal ikamesine dayalı kalkınma stratejisinden çok önce, Türkiye 1930’lu yıllarda kalkınmacı devletin uyguladığı planlı sanayileşme yoluyla sanayide önemli gelişmeler gerçekleştirdi. 1929 büyük bunalımının etkisiyle gündeme gelen ve dünyada ilk planlama deneyimlerinden biri olması açısından “özgün” bir yönü bulunan 1930-39 dönemindeki sanayileşme deneyimi, İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte sona erdi.

1930-1939 döneminden sonra, Cumhuriyet tarihinin en temel ikinci sanayileşme deneyimi 1963-79 döneminde planlamaya ve ithal ikamesine dayalı sanayileşme stratejisi sayesinde gerçekleştirildi. Planlı dönemde sanayide sağlanan gelişmeler, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı ile daha da derinleştirilmek istendi. Ancak, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı da tıpkı 1946 İvedili Sanayi Planı gibi tasfiye edilerek uygulanamadı.

Türkiye, Dördüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın tasfiye edilmesi sonucunda uygulamaya konan 24 Ocak İstikrar Programı ile birlikte, sanayileşme hedefinden vazgeçerek uluslararası işbölümünün öngördüğü düşük teknoloji yoğunluklu, harc-ı alem sektörler (tekstil, gıda vs.) temelinde küresel katma değer zincirine eklemlendi.

Erken sanayisizleşme sorunu, ekonominin ithalata bağımlılığını artırdı

Türkiye ve diğer birçok azgelişmiş ülke; 1980’li yıllardan itibaren uygulamaya konan plansız, programsız, piyasa fundamentalizmine dayalı neoliberal düzenleme rejimi altında üretim yapısını dönüştüremedi, neyi ucuza üretiyorsa o sektörlere uzmanlaşmayı sürdürdü ve ortaya düşük profilli bir üretim ve ihracat yapısı çıktı. Finansal birikim dayalı politikalar sonucunda başta imalat sanayi olmak üzere üretken sektörlerin ulusal katma değer payları düştü ya da durgunluğa sürüklenerek dinamizmlerini kaybetti. Sanayide derinleşme sağlanamadan, özellikle imalat sanayiinde yaşanan sorunlar ve hizmetler sektörünün zaten şişkin olan ulusal gelir payının daha da yükselmesi sonucunda erken sanayisizleşme sorunu gündeme geldi. Sanayiinin öncü sektör olma niteliğinin aşınması ve hizmetlerin öne çıkması, kalıcı ve tempolu büyümeyi engellerken, istihdam ve verimlilik artışlarında da sorunlara neden oldu. Planlamanın iktisat politikalarından tümüyle dışlanması sonucunda kaynaklar esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren üretken olmayan sektörlerde yoğunlaştı. Türkiye sanayileşmede ve yüksek teknoloji üretiminde tökezledi. İmalat sanayiinde yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin üretim payı yüzde 3,1 ile sınırlı kalırken, düşük teknoloji yoğunluklu sektörlerin payı yüzde 35 oranında gerçekleşti. Üretimde ve ihracatta yurt içi katma değer oranları aşındı, ekonominin ithalata bağımlılığı arttı.

Planlı yıllarda sanayiinin ve GSYH’nın büyüme hızları daha yüksek

Türkiye ekonomisinde 1924 ile 2022 yılları arasındaki 98 yılın sadece 27 yılında planlı, programlı bir kalkınma stratejisi izlendi. Geriye kalan 71 yılda plansız, programsız, uluslararası işbölümünün öngördüğü sektörlere dayalı bir strateji izlendi. Başka bir deyişe, planlı kalkınma yıllarının 98 yıl içindeki payı yüzde 27,6 ile sınırlı kaldı.

Peki, planlı kalkınma yılları mı ya da plansız, programsız, “serbest piyasa” yılları mı daha başarılı? Şekil planlı kalkınma yıllarının özellikle sanayide son derece başarılı olduğunu göstermekte. Sanayide planlı yıllarda sağlanan yüzde 9,5 oranındaki yıllık ortalama büyüme hızının gerek Cumhuriyet dönemi ortalamasından (yüzde 6,5), gerek plansız yıllardan (yüzde 5,4) yüksek gerçekleştiğini göstermekte. Şekil aynı zamanda planlı yıllardaki GSYH’nın yıllık ortalama büyüme hızının da (yüzde 5,5 ile) Cumhuriyet ortalamasından (yüzde 5,1) ve plansız yıllardan (yüzde 4,9) daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor.

Planlı yıllarda sanayi 4 yıl küçülürken, plansız yıllarda 15 yıl küçüldü

Sanayi sektörü planlı, programlı yıllarda dört yıl küçülürken (1935’de yüzde 0,1; 1936’da yüzde 3,4, 1970’de yüzde 0,5 ve 1979’da yüzde 5,0), dış şoklara duyarlı, dışa açık, plansız yıllarda 15 kez küçüldü. Bu 15 yılın altı yılı neoliberal düzenleme rejimi (1980-2022) altında gerçekleşti. GSYH ise planlı yıllarda 3 yıl küçülürken, plansız, serbest piyasa yıllarında tam 13 kez küçüldü. Plansız yılların neoliberal düzenleme aşamasında, GSYH ve sanayide yaşanan küçülmede 1989’da gündeme gelen ve her türlü sermaye hareketlerini serbestleştiren 32 Sayılı Karar sonrasında yaşanan krizlerin etkisini özellikle belirtmek gerekir.

Planlı yıllarda sanayide ve GSYH ’da yaşanan aşınmanın yıllık ortalama büyüme hızları plansız yıllara göre düşük kaldı. Buna göre planlı yıllarda sanayide yaşanan daralmanın yıllık ortalama büyüme hızı eksi yüzde 2,3 ile sınırlı kalırken, plansız yıllarda eksi yüzde 5,8 gibi görece yüksek bir oranda gerçekleşti.  Benzer bir bulgu ekonominin bütününü temsil eden GSYH için de geçerlidir. Planlı yıllarda GSYH’daki aşınma yıllık ortalama yüzde 4,8 oranında tespit edilirken, plansız yıllarda yüzde 6,8 oranında gerçekleşmiştir. Planlı yıllarda GSYH’daki en yüksek aşınmayı temsil eden 1932 yılındaki yüzde10,6 oranındaki aşınma sanayiden değil tarımda yaşanan yüzde 28,8 gibi yüksek orandaki daralmadan kaynaklanmıştır. 1932’de sanayiinin büyüme hızı yüzde 17,8 gibi son derece yüksek bir oranda gerçekleşmiştir.

Kısaca her türlü sermaye hareketinin liberalizasyonu ile birlikte krizler daha sık gündeme gelmektedir. 1989 yılını izleyen 1994, 1999, 2001 ve 2009 krizleri bu türden krizlerdir. Sermaye girişlerinin yoğunlaştığı yıllarda ulusal para değerlenmekte (döviz ucuzlamakta), bunun sonucunda yaşanan bir dizi gelişme sonucunda (dış ticaret açıklarının neden olduğu cari açık başta olmak üzere) ekonomide kırılganlıklar artmaktadır. Ekonomide artan kırılganlıkların tetiklediği ani sermaye çıkışları giderek artan krizlerle sonuçlanmaktadır.

Türkiye’nin 1924-2022 arasındaki yıllık ortalama yüzde 5,1 oranındaki büyüme oranı dünya ekonomisinde aynı dönemde gerçekleşen ortalama büyüme oranı dikkate alındığında “orta” düzeyde bir başarım anlamına gelir. Başka bir ifadeyle, Türkiye ekonomisinde 1924-2022 döneminde gerçekleşen ortalama büyüme hızı Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile kalkınma açığını kapatacak (onlara yakınsayacak) bir büyüme oranını temsil etmemektedir. Yakınsamayı engelleyen en temel ögelerin başında planlı bir sanayileşme stratejisinin uygulanmaması gelmektedir.

Sonuç olarak, 20. yüzyılda kalkınma sürecinde başarılı olmuş ülke deneyimleri incelendiğinde, kısa zamanda sanayileşerek az gelişmişlik sorununu aşmak isteyen, sanayileşmeye geç katılan bir ülkenin salt piyasa sinyallerine dayalı kaynak tahsis süreci ile bu hedefi gerçekleştirmesi gerçekçi değildir. Piyasa esas olarak kısa erimli ve yüksek kâr getiren, üretken olmayan sektörler lehine yatırım tercihlerini yaptığı ölçüde yapısal değişmede ve sanayileşmede başarısız olur. Ülke deneyimleri incelendiğinde kaynak tahsis sürecinde piyasa ve planlamanın senkronize olduğu bir model daha başarılı olmaktadır. Büyük ölçekli işletmelerin planlama yaptığı bir dünyada, Türkiye’nin planlamayı iktisat politikalarından tümüyle çıkarmış olması büyük bir çelişkidir.

Bayram Ali Eşiyol – Ekonomim

Okumaya devam et

EKONOMİ

Avrupa Gürcistan arasında Dünyanın En Uzun Enerji Kablosu döşeniyor?

Dünya bir enerji arzı kriziyle mücadele ederken, Gürcistan Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan önemli bir enerji merkezi olarak ortaya çıkıyor ve önemli hidroelektrik potansiyeline rağmen temiz enerji sunuyor

Yayınlanma:

|

Yazan:

Enerji uzmanları Nisan ayında Karadeniz kıyı kasabası Anaklia‘da Gürcü yetkililerle bir araya geldikler ve tarihi bir projenin rotasını haritalamaya başladılar: dünyanın en uzun denizaltı elektrik kablosu.

Anaklia’dan Romanya kıyılarına kadar 1.100 kilometre boyunca uzanan kablo, 1.000-1.500 MW kapasiteli Güney Kafkasya’nın elektrik şebekesini Avrupa’ya bağlayacak. Bu cesur girişim, Gürcistan’ı yenilenebilir enerjinin önemli bir ihracatçısı haline getirirken, Avrupa ile bağlarını güçlendirecek ve güvenilir bir transit ülke olarak itibarını güçlendirecektir.

Kablo planı, Gürcistan, Azerbaycan, Macaristan ve Romanya liderlerinin yeşil enerji iletimi konusunda stratejik bir ortaklık imzaladığı Aralık 2022’de Bükreş’te açıklandı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “iddialı projeyi” ve Avrupa’nın enerji güvenliğini güçlendirme potansiyelini hemen müjdeledi.

“Karadeniz’in iki kıyısı hiç bu kadar yakın olmamıştı” diye tweetledi. “Karadeniz elektrik kablosu, fırsatlarla dolu yeni bir iletim yolu. Gürcistan’ı elektrik piyasamıza entegre edebilir ve Batı Balkanlar’daki komşularımıza, Moldova’ya ve tabii ki Ukrayna’ya elektrik getirebilir. Bunu gerçeğe dönüştürmek için birlikte çalışalım.”

 

Gürcü kökenli bir iletim şebekesi

Denizaltı kablosu Gürcü bir konsepttir. Projenin kilit yerlerini belirlemek için, İtalyan mühendislik şirketi CESI’den Gürcü yetkililer ve danışmanlar, kablonun Gürcistan’ın enerji sistemine bağlanacağı Jvari 500 kV elektrik santraline iç kısımlara gitti. “Transit istasyonlarının rotasını ve yerini zaten seçtik” diyor CESI Mühendislik Danışmanlığı Direktörü Stefano Malgarotti.

Avrupa ve Asya’nın kesiştiği noktada yer alan Gürcistan, petrol ve gaz için bir transit ülke olarak önemli bir rol oynamaktadır. Gürcistan Devlet Elektrosistemi’nin (GSE) yönetim kurulu üyesi Zviad Gachechiladze, ülkenin bol miktarda temiz enerji arzını ihraç etmek için büyük umutları olduğunu söylüyor.

Şubat ayında Enerji Haftası Karadeniz 2023’te “Sadece geçip gitmekle kalmayıp bizim olan bir şeye sahip olmak istedik” dedi. Planın yatırımcılar için cazip olduğundan emin. “Paydaşlar daha yüksek kapasite için bastırıyor ve AB’nin daha yeşil ve ucuz enerjiye ihtiyacı var” dedi.

“Projeyi finanse etmek isteyen bağışçılarımız var”

Gürcistan’ın temiz enerji hedefleri, geliştirilmekte olan 202 yenilenebilir projeden açıkça anlaşılmaktadır: 153 hidroelektrik santrali, 18 rüzgar enerjisi tesisi ve 31 güneş enerjisi santrali. Gürcistan, temiz enerji gelişiminin “aktif bir aşamasında” ve Ekonomi ve Sürdürülebilir Kalkınma Bakan Yardımcısı Romeo Mikautadze’ye göre, kullanılmayan “devasa” potansiyele sahip.

Ocak ayında Abu Dabi’deki Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı Meclisi’nde konuşan Mikautadze, Gürcistan’ın 10 yıllık enerji ağı geliştirme planında ve toptan satış pazarında rekabeti teşvik etme planlarında özetlendi. “Rekabetçi bir piyasa, komşularımızla sınır ötesi ticaret fırsatlarının verimli bir şekilde kullanılmasını ve sektörün yabancı katılımcılar ve yatırımcılar da dahil olmak üzere rekabetçi güçlere açılmasını kolaylaştıracaktır” dedi.

Denizaltı kablosu, Gürcistan’ın yeşil enerji arzının yanı sıra komşu Azerbaycan’daki rüzgar çiftlikleri tarafından üretilen enerjiden yararlanan bu planın önemli bir parçasıdır. Gürcistan’ın yenilenebilir enerji kaynaklarının sadece% 30’u şu anda kullanılıyorsa, kablo projesi sektörün potansiyelini ortaya çıkarabilir.

Orta yol bulmak

Gürcistan’ın temiz enerji üretimini ve ihracatını artırma çabası, Avrupa ile Asya arasındaki Orta Koridor’a büyük ilgi duyulan bir zamanda geliyor – çatışma, enerji kıtlığı ve yaptırımların diğer tedarik yollarını bozduğu günümüzde giderek daha önemli bir ticaret kapısı. Gürcistan Dışişleri Bakanı Ilia Darchiashvili, Gürcistan’ın bu Avrasya kanalı aracılığıyla “güvenli, istikrarlı ve zamanında” kargo ve enerji sağlamasının değerini vurguladı ve denizaltı kablo projesinin Gürcistan’a “yeni Avrupa amacı” verdiğini söyledi.

Projenin zorlukları, Gürcistan’ın hırsının bir göstergesidir. Karadeniz’in 2.250 metreye ulaşabilen derinliği, bunun dünyanın en derin denizaltı elektrik kablosu olacağı anlamına geliyor. Bu ara bağlantı projesi aynı zamanda geniş bant veri kapasitesini ve hızını artıracak, bağlantıyı geliştirecek ve Gürcistan’ın genişleyen BT sektörünün büyümesini destekleyecek bir optik fiber kablo (OFC) içerecektir.

Gürcistan Başbakanı İrakli Garibashvili, 27 Aralık’taki yıllık yıl sonu konuşmasında, enerjinin ülke için temel bir öncelik olduğunu belirtti. Gürcistan’ın sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp aynı zamanda büyük bir temiz enerji ihracatçısı olmayı hedeflediği için önümüzdeki üç yıl içinde enerji projelerine “yaklaşık 3 milyar dolar” yatırım yapılmasını bekliyor. “Rüzgar, güneş ve hidroelektrik santralleri gibi yeni nesil tesisler inşa etmemiz gerekiyor, böylece AB’deki elektrik payımızı satabiliriz, bu da ülkemize yüz milyonlarca dolar gelir getirecek” dedi.

Özellikle, BAE merkezli bir yenilenebilir enerji şirketi olan Masdar’ın yatırımıyla doğu Gürcistan’da 96 MW’lık bir güneş enerjisi tesisi geliştiriliyor ve batı Terjola ve Tkibuli’de rüzgar enerjisi santralleri planlanıyor. Gürcistan’da 20.000’den fazla nehir var ve bunların 300’ü hidroelektrik üretimi için fırsatlar sunuyor.

Şubat ayında Garibashvili, Münih Güvenlik Konferansı’nda von der Leyen ile bir araya geldi ve Karadeniz denizaltı elektrik kablosunun önemini tartıştılar. Başbakan ayrıca, enerji zengini Gürcistan’ın Avrupa Birliği aday statüsü için kimlik bilgilerinin altını çizdi.

Garibashvili, “Enerji sektörüne ek yatırım çekmemiz gerekiyor” diyor. “Hızı hızlandırmalı ve Gürcistan’da küçük, orta veya büyük olsun, mümkün olduğunca çok sayıda [hidroelektrik santrali] inşa etmeliyiz.”

İster hızlı akan nehirlerden yararlanarak ister elektriği denizin çok altına taşıyarak olsun, Gürcistan’ın eski ulusu enerjisini dünyaya getiriyor.

bloomberg

Okumaya devam et

KATEGORİ

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

ALTIN – DÖVİZ

KRIPTO PARA PİYASASI

BORSA

TANITIM

FACEBOOK

ABONELIK

Popüler

www paravitrini com © "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKAVİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKAVİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.paravitrini.com Copyright © 2020 - Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.


Notice: date_default_timezone_set(): Timezone ID 'UTC+3' is invalid in /home/maviatlas/public_html/wp-content/plugins/notice-bar-old/inc/frontend/front-notice-bar.php on line 27