Connect with us

ŞİRKETLER

Her Şeyde En İyi Olmak Zorunda Değilsiniz

Yayınlanma:

|

Birkaç yıl önce bir terapi seansındayken, iş yerinde önemli bir sunumu yaparken başarısız olacağımdan ne kadar endişe duyduğumdan bahsediyordum. Terapistim bana döndü ve “Her şeyde bu kadar özel olmak zorunda olduğunu sana kim söyledi?” dedi. Ona baktım ve “Ben üç yaşımdan beri hep özeldim” dedim. Buna karşılık terapistim “İyi de bunu kim söylüyor?” diye sordu.

Bu o zamandan beri birçok kez üzerinde düşündüğüm ve iç eleştirmenim kontrolü ele aldığında kendime sorduğum bir soru. Ben kaygılı, başarılı, hırslı ve kariyer odaklı biriyim. Kaygım beni gereğinden fazlasını yapmaya itiyor. Bir sonraki hedefe ulaşmadan ve onu mükemmel bir şekilde yapmadan asla rahat edemem. Başarısızlık düşüncesi beni bir çok şeyi başarmaya itiyor. Ancak, bu korkuların yol açtığı kaygı ruh sağlığıma, ilişkilerime ve hayattan zevk alma kabiliyetime zarar veriyor.

Bu kadar özel veya her zaman harika olmam gerektiğini kim söyledi? Eğer siz de kaygıdan kaynaklanan mükemmeliyetçilikle mücadele ediyorsanız, bu soruyu sormak sizin için de oldukça önem taşıyor.

Kaygılı ve başarılı insanların çoğuimkânsız standartlara ulaşmak için kendilerini aşırı çalışma noktasına kadar zorlar. Genellikle alışkanlıklarımızdan dolayı böyle davranırız. Gelişim yolculuğumuz boyunca bir yerlerde (çocukluğumuzda, ergenliğimizde ve hatta eğitim hayatımızda ve kariyerimizin erken dönemlerinde) hata yaparsak değerli olmadığımız mesajını içselleştirdik. Şimdiyse iç seslerimiz bizi yaşamda ve işte tehdit ediyor, utandırıyor ve acımasızca eleştiriyor. Kaygı, kendimizi zorlamamızı sağlayan bir itici güç haline geldi.

Sorun şu ki, kaygı sürdürülebilir bir motivasyon kaynağı değildir ve mükemmeliyetçilik genellikle ertelemeye neden olur. Başarısızlık riski çok yüksek olduğunda, yapmak yerine kaçınmaya daha yatkın oluruz. Bir görev tamamlandığında, geriye dönüp baktığımızda performansımızda olumlu bir şey bulamayabiliriz. Kendimize verdiğimiz değeri kendi koyduğumuz standartlarla ölçüyoruz ve döngü böyle devam ediyor.

Kaçınılmaz olarak, tükenmişlik noktasına geliyoruz.

Peki, bunun üstesinden nasıl gelebiliriz?

İçinizdeki Eleştirmeni Anlamak

Kısa süre önce podcast’im için Google’dan Newton Cheng ile bir röportaj yaptım. Konuşmamız ikimize de kaygılı ve başarılı kişilere özgü eğilimlerimiz hakkında daha fazla fikir verdi. Bazılarımız gibi Newton da kaygıyla başa çıkmanın bir yolu olarak kendini harika şeyler yapmaya zorluyor. Newton da çoğumuz gibi içsel bir eleştirmenle uğraşıyor. Ben buna “ses” diyorum.

Mükemmeliyetçiliğe giden yolculuklarımızda, “ses” genellikle her zaman en iyisi olmayı bekleyen parçamızı hedef alır ve sorar: “Mükemmelden daha azına nasıl cüret edersin?” Newton’ın sesiyse ona “Tembelsin…Tembelsin…Tembelsin” diyor. Oysa Newton, dünyanın en beğenilen şirketlerinden birinde yönetici olarak çalışan başarılı bir profesyonel. Aynı zamanda, powerlifting adlı güç sporunda kendi yaşı ve ağırlık sınıfı içinde küresel, ulusal ve eyalet düzeyinde rekorları olan bir dünya şampiyonudur.

Birçok içsel çalışma ve terapiden sonra Newton düşünce kalıplarına dikkat etmeye başlar. Kafasının içindeki sesin, elinden gelenin en iyisini ortaya koyma çabasıyla hareket eden bir şampiyon mu yoksa kaygıyla hareket eden bir sabotajcı mı olduğunu anlamaya çalışır. Bu, eleştirel sesi kısmak için ilk adımdır.

Kafanızdaki sabotajcı kulağa nasıl geliyor? Belki şöyle diyordur: “Yeterince çok çalışırsan başarısız olamazsın. O yüzden daha çok çalış.” Belki de Newton’un sesi gibi şöyle diyordur: “Tembelsin. Daha iyisini yap. İnsanlar sana güveniyor.” Ya da belki size elinizden gelenin asla yeterince iyi olmadığını söylüyor.

Sesin gönderdiği mesaj ne olursa olsun, ona kulak verin. Cesaretinizi kıran şeyin kendi düşünceleriniz olduğunu hissettiğinizde, yavaşlamanız ve “sesin” sizin sesiniz olmadığını kabul etmeniz önemlidir. Çünkü bu ses sizin kaygınız ve size gerçeği söylemiyor. Elbette bunu yapmak kolay değildir. Çoğumuz kaygılı ve başarılı kişiler olarak içimizdeki eleştirmeni dinlemeye o kadar alıştık ki bunu artık farkında olmadan yapıyor ve başka türlü nasıl hareket edeceğimizi bilmiyoruz. Ancak pratik ve öz farkındalıkla bunu nasıl yöneteceğimizi öğrenebiliriz.

İşte “sesi” susturmak için atabileceğiniz üç adım:

1) Eleştirel sesin ne zaman ortaya çıktığına dikkat edin.

Bir dahaki sefere kafanızın içinde bir eleştiri duyduğunuzda, aşağıdakileri göz önünde bulundurun:

  • Konuşanın kim olduğuna dikkat edin. Ses size mi benziyor yoksa geçmişinizden birine mi benziyor? Bazen içsel eleştirilerimiz bize şekil veren deneyimlerimiz veya yıllar önce karşılaştığımız insanlar tarafından yönlendirilir.
  • Ses hangi ifadeleri kullanıyor? İçinizdeki eleştirmenin tekrar tekrar söyleme eğiliminde olduğu sözcüklere dikkat edin. Bu ses, bir hata yaptığınızda ortaya çıkan sert bir yönetici mi? Yoksa kulağınızda sürekli vızıldayan, dırdırcı küçük bir böcek mi? Bu ipuçlarına dikkat etmek, ne zaman konuştuğunu belirlemenize yardımcı olacaktır.
  • Ses kontrolü ele almadan hemen önce nasıl hissediyorsunuz? Hangi duygular ondan önce gelme eğiliminde oluyor? Örneğin, iç eleştirmeniniz size bir sunum için tüm gece çalışmanızı söylemeden hemen önce endişeli hissettiğinizi fark etmeniz olasıdır. Sizi endişelendiren nedir? O anda endişenizi yatıştırmaya ne yardımcı olabilir?
  • Sesi dinlemenin size faydası var mı? Örneğin, eleştirel iç sesiniz sizi insanları daima memnun etmeye mi yönlendiriyor? Gerçekten yardıma ihtiyacı olmayan birine yardım etmek için kendinizi eğilip bükülürken yakaladınız mı? Belki de içinizdeki eleştirmen, kendi mutluluğunuz pahasına herkesi mutlu etmenizi talep ediyordur. Bir dahaki sefere bir ses size öğle yemeği toplantısından sonra konferans masasını temizlemenizi söylediğinde, bunu anımsayın ve ardından ona sessiz olmasını söyleyin.

2) Eleştirel sese şefkatle hitap edin.

Ancak en sık karşılaştığınız özeleştirilerinizdeki temaları ve ortak noktaları fark ettikten sonra, bunları doğrudan ele almaya çalışabilirsiniz. Başlamak için kolay bir yol, sese üçüncü şahıs olarak, yüksek sesle hitap etmektir. Öz şefkat pratiği tam da burada devreye girer ve bu öğrenilmesi gereken harika bir beceridir.

Öz şefkat, kaygınızla savaşmak veya motive olmak için özeleştiriye güvenmek yerine kendinize karşı kasıtlı olarak nazik olmak anlamına gelir. Pratikte bu, sese anlayış ve cömertlikle hitap etmek gibi görünür. Bazen bu yaklaşımı “tatlım yöntemi” olarak adlandırıyorum. (Terapistim sese hitap ederken kendime “tatlım” dememin yardımcı olacağını söylemişti.) Şimdi, kaygımın beni mükemmeliyetçilikle korkutmaya çalıştığını fark ettiğimde, kendime yüksek sesle şöyle diyorum: “Tatlım, o blog yazısını yazmamaya karar verdiğin için tembel değilsin. Stratejik davranıyorsun. Zamanın değerli ve başka işler için para almakla meşgulken bedavaya çalışmana gerek yok.”

Açıkçası, bu yardımcı oluyor. Kendinize tatlım demek zorunda değilsiniz. Sizin için doğru olan herhangi bir kelimeyi seçmeniz yeterli!

3) Kasıtlı nezaketi çağırmak için bir egzersiz yapın.

İşte, öz şefkat alanında uzman Kristin Neff’ten uyarladığım bir egzersiz. Neff şunu öneriyor: “Kendini yargılamak yerine, kendine şefkat göster.” Şimdi bunun nasıl olabileceğine bakalım.

  • Sadece oturun ve ellerinizi göğsünüzün üzerine koyun. Nefesinizi hissedin, alın ve verin.
  • Ellerinizin göğüs kafesinizin üzerindeki hissiyle bağlantı kurun. Bir süre hareketsiz kalın.
  • Son zamanlarda iyi yaptığınız bir şeyi düşünün. Bu, işyerinde yaptığınız bir şey ya da yoğun bir güne bir egzersiz sığdırmış olmanız, bir arkadaşınıza gönderdiğiniz nazik bir kısa mesaj veya kendinizi iyi hissetmenizi sağlayan herhangi bir şey olabilir.
  • Göğsünüzü tutun, o anı düşünün ve kendinize “İyi bir iş çıkardım” deyin. Bunu gerçekten hissetmeye çalışın.
  • Bunu yaptıktan sonra, olumsuz bir özeleştiriye veya yapılacaklar listenizdeki bir sonraki maddeye hemen geri dönmeyin. Sadece bir süreliğine öz şefkat duygusuyla kalın.

Küçük şeyler için kendimizi ödüllendirmek üzere zaman ayırdığımızda, kendimize karşı daha nazik olmayı öğrenir, içimizdeki eleştirmenleri susturur ve kendi kendimizi sabote eden alışkanlıklarımızı sekteye uğratırız.

……

Psikolog David Burns, her zaman özel olmaktan vazgeçmenin, nihayetinde sadece insan olduğumuz anlamına geldiğini söylüyor. Kaygılı ve başarılı olan kişilerin, belki de çoğu insandan daha fazla, egolarıyla yüzleşmeleri ve şunun farkına varmaları gerekir: Mükemmel olmak zorunda değiliz ve diğerlerinden daha iyi olmak zorunda da değiliz. Başarısız olmaya ve yine de devam etmeye hakkımız var. Arada sırada kötü bir gün geçirmeye ya da teslim tarihini kaçırmaya hakkımız var.

Psikolog ve Burns’ün meslektaşı Taylor Chesney bir keresinde, “Artık özel olmaya ihtiyaç duymadığınızda, hayatınız özel hale gelir” demişti.

Eleştirel sesi dinlemekten kaynaklanan tüm kaygı, stres ve korku olmadan, aynı seviyede başarılı olduğunuz bir yaşam hayal edebiliyor musunuz? Kaygınızın sizi kontrol etmek yerine sizin onu yönettiğiniz bir dünya hayal edebiliyor musunuz? Belki de kaygınızı kullanarak getirebileceği motivasyonu yönlendirebilirsiniz. Kaygılı ve başarılı kimliğinizden vazgeçmek zorunda değilsiniz. Ancak duygularınız ve onlara nasıl tepki vereceğiniz üzerinde daha fazla güce sahip olabilirsiniz.

Kendinizi ulaşılması tam anlamıyla imkansız bir standarda bağlı tutmanın getirdiği tüm olumsuz sonuçlar olmadan, yaratıcılığınızı artırabilir ve motivasyonunuzu (neşenizi de) tamamen farklı bir yolla yükseltebilirsiniz. Bir dahaki sefere eleştirel “sesi” duyduğunuzda, gelecekte onu dağıtmanıza yardımcı olacak ipuçlarına kulak verin. Kendinize karşı nazik olmanın bir yolunu bulun ve kendinize şu soruyu sorun: Neden bu kadar özel olmak zorundayım?

Morra Aarons-Mele -HBR

Okumaya devam et

GÜNCEL

Maddi Duran Varlıkların Değerlemesi

Yayınlanma:

|

Yazan:

Maddi Duran Varlıkların Muhasebeleştirilmesinde Maliyet ve Yeniden Değerleme Modelleri

Maddi duran varlıklar, işletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmesi için sahip oldukları fiziksel varlıklar arasında yer alır. Bu varlıkların finansal tablolara doğru şekilde yansıtılması, hem yatırımcıların hem de finansal analiz yapanların sağlıklı kararlar alabilmesi açısından büyük önem taşır. Uluslararası Muhasebe Standartları çerçevesinde, maddi duran varlıkların finansal tablolarda gösterimi için iki temel model mevcuttur: maliyet modeli ve yeniden değerleme modeli.

1. Maliyet Modeli

Maliyet modeli, bir varlığın ilk muhasebeleştirilmesinden sonra, finansal tablolarda maliyetinden birikmiş amortisman ve varsa değer düşüklüğü zararları düşülerek gösterilmesini esas alır. Bu yaklaşımda varlık, edinildiği tarihteki maliyet değerine sadık kalınarak bilançoda yer alır. Bu yöntem; basit, anlaşılır ve uygulaması görece kolaydır. Ancak ekonomik ortamda meydana gelen değişimlerin, özellikle enflasyonist etkilerin, varlığın gerçek değerini yansıtmasını engelleyebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

2. Yeniden Değerleme Modeli

Yeniden değerleme modeli ise, maddi duran varlıkların gerçeğe uygun değeri üzerinden muhasebeleştirilmesine olanak tanır. Bu modelde, varlıkların güncel piyasa değerleri düzenli olarak ölçülür ve finansal tablolarda bu güncel değerler üzerinden yer alır. Ancak bu yöntemin uygulanabilmesi için gerçeğe uygun değerin güvenilir bir biçimde ölçülebilir olması gerekir.

Yeniden değerleme sonucu oluşan tutar, yeniden değerleme tarihindeki gerçeğe uygun değerden, sonraki dönemlerdeki birikmiş amortisman ve değer düşüklüğü zararlarının çıkarılmasıyla belirlenir. Varlıkların değerleri önemli ölçüde değiştiğinde yeniden değerleme yılda bir kez yapılmalıdır. Eğer değer değişimi önemsiz düzeydeyse, bu işlem 3 ila 5 yılda bir gerçekleştirilebilir.

Bu yöntemle finansal tablolar daha gerçekçi bir varlık değerlemesi sunar; ancak değerleme işlemlerinin karmaşıklığı, maliyetleri ve değerleme sıklığının doğru belirlenmesi gibi uygulama zorlukları içerir.

3. Uygulamada Önemli Hususlar

  • Bir varlık sınıfındaki tüm kalemler eş zamanlı olarak yeniden değerlemeye tabi tutulmalıdır. Bu, aynı varlık grubunda farklı tarihlerde yapılan değerlemelerin finansal tabloları yanıltıcı olmasının önüne geçmek içindir.

  • Alternatif olarak, kısa sürede tamamlanacak ve güncelliğini koruyacak şekilde dönüşümlü yeniden değerleme de yapılabilir.

  • İlk kayıt ve ölçüm aşamasında tüm duran varlıklar maliyet bedeliyle kayda alınır. Ancak sonraki ölçümlerde işletme tercihini maliyet modeli veya yeniden değerleme modelinden yana kullanabilir.

4. Değer Düşüklüğü Testi

Maddi duran varlığın finansal tablolarda gösterilen defter değeri ile geri kazanılabilir tutarı karşılaştırılır. Geri kazanılabilir tutar, kullanım değeri ile net gerçeğe uygun değer kıyaslanarak büyük olanı esas alınır. Eğer defter değeri, geri kazanılabilir tutardan yüksekse, bu fark kadar değer düşüklüğü zararı kaydedilir.

Okumaya devam et

Ali Coşkun

30 HAZİRAN: AY SONU UYARILARI

Yayınlanma:

|

Yazan:


Bugün ay sonu olup firmaların finansal sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi gereken çok önemli bir gündür. Ayrıca yılın ikinci bilanço dönemidir.

Aşağıdaki hususlara azami dikkat edilmesi, firmanızın kredi notu ve bankalarla olan itibarınızın korunması açısından büyük önem taşımaktadır.

Bugüne özel firmaların yapması gerekenler;

1. Banka Borçlarının Kontrolü ve Ödemesi

Çalıştığınız tüm bankalarla sabah erkenden irtibata geçerek; kredi taksitleri, komisyonlar, BCH, KMH, Ek hesap, devre faizleri gibi ödenmesi gereken bir borç olup olmadığını mutlaka yazılı (e-posta) veya sözlü olarak teyit ediniz.

Varsa bu borçlar gün içinde acilen ödenmelidir.

Para transferi gerçekleştirilmiş olsa dahi saat 17.00’den önce banka hesapları kontrol edilmeli, sistemin bu borçları otomatik tahsil edip etmediği bizzat teyit edilmelidir. Sistemsel gecikmeler yaşanabilmektedir.

2. DBS Komisyonları (Doğrudan Borçlandırma Sistemi)

Bazı bankalarda DBS komisyonları manuel olarak tahsil edilmektedir.

Bu nedenle yalnızca para transferi yapmak yeterli olmayabilir.

İlgili komisyonların tahsil edilip edilmediği saat 17.00’den önce mutlaka kontrol edilmelidir.

3. Takas Çek Ödemeleri

Bugün bankalarda yoğunluk yaşanabileceğinden, takas çek ödemeleri son dakikaya bırakılmamalıdır.

Sistemsel problemler ya da personel hataları nedeniyle çek takası gecikebilir.

Takas saatinin 1 dakika geçilmesi bile çeklerin karşılıksız yazılmasına neden olabilir.

4. KMH (Kredili Mevduat Hesabı) Eksi Bakiyeler

KMH hesapları eksi bakiyede ise mutlaka artıya geçirilmelidir.

Bazı bankalarda bu hesapların sadece dışardan EFT ile kapatılması gerekmektedir.

Hesaptaki mevcut bakiye ile kapatılan durumlarda bile Merkez Bankası’na gecikme bildirimi yapılabilmektedir.

Her ay gecikmeli tahakkuk ödemeleri, firmanın Kredi Notunu olumsuz etkiler.

3.500 TL’lik bir tahakkuk kaydı dahi bazı firmaların kredi kullanamamasına neden olmuştur.

Bazen bu tür ödenmeyen borçların nedenini firmalara sorduğumuzda “ banka bize bilgi vermedi “ şeklinde bildirimler alıyoruz.

Bankaların bu tür borçlar ile ilgili olarak firmalara bildirim zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ancak bu tür borçları mesela takasta çeki olduğunu firmalara yazılı veya sözlü olarak bildiren banka şubeleri de bulunmaktadır.

5. Merkez Bankası Memzuç Kayıtları

Bugün yapılmayan her ödeme, 30.06.2025 tarihli gecikmiş tahakkuk, temerrüt veya ödenmemiş kredi taksidi olarak Merkez Bankası kayıtlarına geçebilir.

Bu durum firmanızın finansal itibarını ve rating notunu ciddi şekilde düşürebilir.

Sonuç olarak; Ay sonu işlemleri ihmal edilmemeli, tüm banka hareketleri mesai bitiminden önce birebir takip edilmelidir.

Küçük görünen meblağlar uzun vadede büyük sorunlara yol açabilir.

Finansal disiplini sürdüren firmalar, güçlü banka ilişkileri ve yüksek rating ile her zaman bir adım öndedir.

Ay sonunda yapılan bir ihmal güvenilirliği sarsabilir.

Firmaların bugünü sorunsuz bir şekilde geçirmelerini diliyorum.

Okumaya devam et

EKONOMİ

Yaşayan Ölüler Aramızda: Finansal Zombi Krizi

Yayınlanma:

|

Ekonomide görünmez ama hissedilen bir tehlike var: Zombi şirketler. Gelirleri borçlarının faizini bile karşılamayan, piyasada sadece dış desteklerle ayakta kalan bu firmalar, yalnızca kendi varlıklarını değil, tüm ekonomik yapının sağlığını tehdit ediyor.

Zombi Şirket Nedir?

Zombi şirketler, faaliyetlerinden elde ettikleri kazançla borçlarının faizini dahi ödeyemeyen, ancak çeşitli yollarla piyasada tutulan işletmelerdir. Bu yollar arasında:

  • Sürekli borç çevrimi

  • Siyasi baskılarla alınan krediler

  • İflas erteleme ya da konkordato kullanımı

  • Kamu bankaları veya fonları yoluyla yapılan kurtarmalar

bulunur. Bu firmalar aslında çoktan iflas etmişlerdir; ancak piyasa gerçekleri bunu henüz kayda geçmemiştir.

Ekonomiye Verdikleri Zararlar

1. Kaynakların İsrafı

Finansal sistemde sınırlı olan kaynaklar (kredi, iş gücü, teşvik vb.) verimli firmalara değil, aslında çoktan ölmüş bu “zombilere” aktarılır. Bu durum, ekonomik büyümenin kalitesini bozar.

2. Rekabetin Bozulması

Zombi firmalar, zarar etmelerine rağmen piyasada kalabildikleri için fiyatları baskılar, daha sağlıklı ve verimli firmaların piyasadan çıkmasına neden olur. Bu da yenilikçiliği ve teknolojik gelişmeyi engeller.

3. Banka Bilançolarında Risk

Bankalar zombi firmalara kredi verdikçe tahsil edilemeyen alacaklar artar. Sorunlu krediler (NPL) yükselir ve banka sistemine duyulan güven zedelenir.

4. Yatırımcı Güvensizliği

Piyasada “kimin sağlıklı kimin batık” olduğu belli olmaz. Şeffaflık kaybolur. Bu da doğrudan yatırımların ve risk iştahının düşmesine yol açar.

5. Verimlilik Kaybı

Zombi firmalar büyüme rakamlarını yapay olarak şişirebilir ama toplam faktör verimliliği düşer. Ekonomi görünürde büyürken, içeride çürümeye başlar.

Türkiye Örneği: Sessiz Kriz

Türkiye’de özellikle son yıllarda düşük faiz politikaları ve kredi genişlemesi, zombi firmaların sayısını artırdı.

  • KGF destekli krediler,

  • İflas erteleme/kurtarma kültürü,

  • Siyasi olarak ayakta tutulan kamu projeleri,

bu yapıyı besledi. Bu durum, verimli firmaları cezalandırırken, “ölü şirketlerin” yaşamaya devam ettiği bir ekonomik iklim yarattı.

Ekonomik Risk: Zincirleme Çöküş

Faizler yükseldiğinde veya destekler çekildiğinde bu zombi firmalar zincirleme şekilde batmaya başlar. Bu da domino etkisiyle:

  • Bankacılık krizine,

  • İşsizlik artışına,

  • Güvensizlik ortamına,

neden olabilir. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı konkordato patlaması bu riski açıkça göstermektedir.

Yaşayan Ölülerden Kurtulmak

Ekonominin sağlıklı işleyebilmesi için kaynakların doğru yönlendirilmesi şarttır. Zombi şirketlerin desteklenmesi değil, piyasa içi doğal seleksiyonun işlemesi, güçlü firmaların güçlenmesi gerekir.

Zombi ortamı kısa vadede siyasi rahatlama getirse de uzun vadede büyümenin yapısını çürütür.

Erol TAŞDELEN-Ekonomist    www.bankavitrini.com

Okumaya devam et

FARK YARATANLAR

FARK YARATANLAR

KATEGORİ

ALTIN – DÖVİZ

Altın Fiyatları

BORSA

KRIPTO PARA PİYASASI

TANITIM

FACEBOOK

Popüler

www bankavitrini com © "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan, BANKA VİTRİNİ'nde yer alan yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. "BANKA VİTRİNİ Portal"da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. www.bankavitrini.com'da yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler, mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Yer alan yazılarda herhangi bir yatırım aracı; Hisse Senedi, kripto para biriminin veya dijital varlığın alım veya satımını önermiyor. Bu nedenle sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Lütfen transferlerinizin ve işlemlerinizin kendi sorumluluğunuzda olduğunu ve uğrayabileceğiniz herhangi bir kaybın sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın. © www.bankavitrini.com Copyright © 2020 -UŞAK- Tüm hakları saklıdır. Özgün haber ve makaleler 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu korumasındadır.