SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
İklim krizinde kritik nokta; yenilenebilir enerji

Yayınlanma:
2 yıl önce|
Yazan:
BankaVitrini
Yenilenebilir enerji, tüketildiğinden daha yüksek oranda yenilenen ve doğal kaynaklardan elde edilen enerjiyi ifade etmektedir. Fosil yakıtlar ise (kömür, petrol ve gaz) yenilenemeyen ve oluşması yüz milyonlarca yıl süren kaynaklardır. Fosil yakıtlar, enerji üretmek için yakıldığında karbondioksit gibi zararlı sera gazı emisyonlarına neden olur. Yenilenebilir enerji üretmek, fosil yakıtları yakmaktan çok daha düşük emisyonlar yaratır. Halihazırda emisyonların aslan payına sahip olan fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçiş, iklim krizini ele almanın anahtarıdır. Aşağıdaki Grafik – 1’de görüleceği üzere; Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ve nüfus yoğunlukları ne kadar yüksek olursa çevreye sağladıkları zararlı gazlar ve emisyon o kadar artıyor.
Grafik 1 – Ülkeler Tarafından Üretilen Hava ve Sera Gazı Emisyonları – Karbon dioksit (CO2) cinsinden, MT Gaz Miktarı (2021)
Yenilenebilir Enerji Üretiminde Tartışmasız Lider: Çin
Yenilenebilir kaynaklar artık çoğu ülkede eskisinden çok daha ucuz ve fosil yakıtlardan üç kat daha fazla istihdam yaratıyor. İstihdam ise yenilenebilir enerji kaynaklarının pazar payındaki artış ile doğru orantılıdır. 2023 yılı itibari ile yenilenebilir enerjinin Dünya çapında pazar payı 1 Trilyon doları geçti ve 2030 yılına kadar pazar payındaki büyümenin agresif bir şekilde artmaya devam ederek 2 trilyon doların üzerine çıkması bekleniyor.
Yenilenebilir enerji üretiminin BRICS ve G7 ülkeleri özelinde 2022 yılı için karşılaştırmalarını Tablo 1 ve 2 üzerinde detaylı olarak inceleyebilirsiniz. BRICS ülkeleri bu yıl içerisinde global GSH içerisindeki payı ile G7 ülkelerini geride bırakarak ekonomiden aldığı pay ile liderliğe oturmuştu. Aynı durum yenilenebilir enerji kaynakları ile elektrik üretimi konusunda da geçerli. Dahası, sadece Çin elde ettiği elektrik üretim miktarı ile G7 ülkelerinin tamamını tek başına geride bıraktı. GSH ve Yenilenebilir enerji gibi alanlarda G7 ülkeleri karşısında üstünlüğü elde eden BRICS ülkeleri batının merkezde olduğu bir uluslararası finans sisteminden doğuya doğru bir eksen kaymasını ekonominin her alanında sağlamaktadır.
Türkiye’de Sera Gazı Emisyonunun Temel Kaynakları: Endüstri ve Enerji Sistemleri
Türkiye sağladığı yüksek sera gazı ile bu alanda en çok zararlı gaz üreten 11. ülke konumundadır. Ülkemiz 2023 yılında elde edilen son verilere göre; 637.7 MT CO2 gazı üretmiştir. Bu değer, geçtiğimiz son 2 yıla göre üretilen CO2 gazı miktarında büyük bir artış olduğunu gösteriyor. Dolayısı ile son rakamlar ve hızlı artış bizi ilk 10 ülke arasına rahatlıkla sokmuş olabilir. Nüfusa oran ile baktığımızda kişi başına 7.6 ton gazı ifade ediyor. Sektörler bazında ise ilk iki sırayı endüstri/sanayii ve enerji sistemleri oluşturuyor. Tüm gaz miktarının yarısından çoğunu bu iki sektör sağlıyor (228.7 MT ve 209.7 MT). Ulaşım sektörü ise sanılanın aksine daha düşük seyrediyor (106.8 MT). Endüstri de neden bu kadar yüksek değerlere ulaşıldığının detayına baktığımızda ise, atık dönüşüm tesisleri saniyede ürettikleri 2.5 ton gaz ile açık ara önde gözüküyor. Bu rakamın ne kadar yüksek olduğunu anlamak için bir atık dönüşüm tesisinin her 3 saniyede bir ürettiği gaz miktarının kişi başına düşen yıllık toplam gaz miktarına eşit olduğunu söylersek rakamın büyüklüğü daha net anlaşılabilir. Atık dönüşümünden sonra en çok sera gazı salınımını ise sırasıyla çimento, kimya ve metal sanayii kuruluşları oluşturuyor. Endüstri sonrası en çok gaz üretimi sağlayan sektör olan enerji sistemlerine baktığımızda ise tüm sorunun elektrik üretiminde kullanılan doğal gaz, kömür ve petrolden kaynaklı olduğu göze çarpıyor.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından sağlanan verilere baktığımızda; ülkemizde geçtiğimiz yıl 326,2 TWh toplam elektrik üretimi sağlandığı görülüyor. 2022 yılında elektrik üretimimizin, %34,6’sı kömürden, %22,2’si doğal gazdan, %20,6’sı hidrolik enerjiden, %10,8’i rüzgardan, %4,7’si güneşten, %3,3’ü jeotermal enerjiden ve %3,7’si diğer kaynaklardan elde edilmiştir. Burada görmemiz gereken önemli bir husus var: Petrol kullanılarak üretilen elektriğin payı diğer kaynaklara oranla oldukça düşük fakat oldukça yüksek emisyon sağlıyor. Ayrıca, elektrik üretim miktarının %56,8’lik miktarı yani yarısından çoğu doğal gaz ve kömür ile sağlanıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının ön planda olduğu ve kullanımının hedeflendiği bugünlerde bu oldukça yüksek bir oran. Burada oran dağılımlarını tersi yönde değiştirebilmek için alabileceğimiz bazı aksiyonlar var;
- Petrol kaynaklı elektrik üretiminin neden olduğu yüksek maliyet ve açığa çıkan yoğun CO2 emisyonu sebebiyle bu yöntem ile yapacağımız üretim çalışmalarını tercih etmemeliyiz. Bunun yerine bu yolu tercih eden kurumlar için çeşitli teşvik ve destekler sağlayarak üretimde yenilenebilir kaynakları tercih etmeleri sağlanmalıdır.
- Kömür ve doğal gaz kaynaklı elektrik üretimini AB ülkelerinin koyduğu hedeflerle paralel olarak 2030 yılına kadar kademeli olarak azaltmalıyız. Bu oldukça kritik bir konudur. Çünkü, Bakanlık 2030 yılına kadar elektrik üretimini 455,3 TWh seviyesine kadar çıkarmayı hedefliyor. Aynı oranlarla devam edersek kişi başına açığa çıkan ortalama yıllık CO2 gazı 10,56 ton seviyesinin de üzerine çıkabilir.
- Yerli ve milli rüzgar türbünleri ve güneş enerji panelleri üretimi desteklenmelidir, bu amaçla teşvik ve hibe programları sağlanarak, AR-GE bütçesi ayrılmalıdır.
- Rüzgar ve güneş enerjisi kurulu güçlerinin arttırılması için yol haritası oluşturulmalıdır.
- Yenilenebilir enerji kaynakları ile yapılacak üretim ve AR-GE çalışmaları için vergi muafiyet ve teşvikleri oluşturulmalıdır.
Dünya’da Sera Gazı Emisyonu için Ortak Hedef: Ulaşım
Endüstri ve Enerji Sistemleri zararları gazlar konusunda en büyük kaynağı oluştururken ulaşım onu takip ediyor. Fakat söz konusu elektrikli araçlar olunca hem enerji sistemleri alışkanlıklarımızı değiştirmek hem de endüstride üretim trendini yapılandırmak için ulaşım sektörü tüm sorunları ortak noktada buluşturan ana hedef noktası haline geliyor. Elektrikli araçların üretimi sadece ulaşım sektörü altında yer bulsa da, doğrudan etkileri tüm sektörler oldukça kritik. Bugün bir elektrikli araç ulaşımda zararlı gaz salınımını en aza indirirken, o aracın çalışması için kullandığımız enerji sistemleri kullandıkları güneş enerjisi ile fosil atık ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Yine bataryalar söz konusu olduğunda motor ve onu oluşturan alt argümanların olduğu endüstri başta olmak üzere yerini yeni nesil batarya ve çevre dostu sistemlere bırakıyor.
Aslında ulaşım sektörü endüstri ve enerji sistemleri ile ortak noktada buluşmasa bile gerçek anlamda büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bugün Dünya’da kullanılan araçlar saniyede ortalama 265,4 ton CO2 gazı salınımı sağlıyor. Bu da toplamda yıllık ortalama 8400 MT gibi devasa bir rakama karşılık geliyor. Bu rakamın büyük çoğunluğunu eşit miktarlarda gaz salınımı sağlayan binek otomobiller ve toplu taşıma araçları oluşturuyor. İki araç sınıfının yapısı ve kullanım amacı gereği hem ülkeler hem de sektör paydaşları bunları birbirinden ayrı ayrı ele alıyor.
Elektrikli Aracın Önlenemez Yükselişi
2020’de 230,12 milyar ABD doları olan küresel elektrikli mobilite pazarının, 2028 yılına kadar 1.507,21 milyar ABD dolarına çıkması bekleniyor. Küresel otomotiv sektörü yüzyılda bir devrim yaşıyor. Hızla değişen elektrikli araç ekonomisi ve büyüyen otomotiv elektrifikasyonu, elektrikli araç satışlarında üstel bir artışa neden oluyor. Ek olarak, elektrikli araç şarj hizmet ağının güçlendirilmesi ve altyapı geliştirme, elektrikli mobilite pazarının büyümesini hızlandırıyor. Örneğin 2020, elektrikli mobilite için rekor kıran bir yıl oldu. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, 2020’de genel küresel EV satışları dünya çapında 3 milyondan fazla birimi aştı. Satış büyümesi, büyük ölçüde, elektrikli araç alımlarında sübvansiyonlar ve vergi avantajları sunmaya yönelik hükümet girişimleri tarafından yönlendirildi. Örneğin, 2020’de Avrupa’da EV alımlarına yönelik sunulan teşvikler, bölgedeki EV satışlarını artırdı ve küresel e-mobilite pazarını canlandırdı. Ayrıca, çevresel kaygılar ve dünya çapında sıkılaşan emisyon normları nedeniyle tüketici tercihinin gelenekselden elektrikli araç alımına kayması da pazarın büyümesini etkiledi. Tüm bu gelişmeler elektrikli araç pazarına ciddi faydaları da beraberinde getiriyor;
- Emisyonsuz Araçlara Olan Talebin Artışı: Dünyanın dört bir yanındaki hükümetler, karbon emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek için katı emisyon normları uyguluyor. Ek olarak, konvansiyonel veya fosil yakıtla çalışan araçlar için çeşitli hurdaya çıkarma politikaları getiriyorlar. Bu nedenle, geleneksel veya fosil yakıtla çalışan araçların benimsenmesi ve gelecekte kullanılmasına ilişkin artan güvensizlik nedeniyle, tüketicilerin tercihi, tahmin dönemi boyunca pazarın büyümesini sağlaması beklenen elektrikli araçlara doğru kayıyor.
- Lityum/iyon Pillerin Maliyetinin Düşmesi: Elektrikli araçların yüksek maliyeti, satın alma tercihinin benimsenmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Ancak, son teknolojik gelişmeler ve otomobil üreticilerinin Lityum-iyon pillerin seri üretimine başlaması, yıllar içinde pillerin maliyetini düşürerek EV maliyetinde önemli bir düşüşe neden oldu. Maliyetteki düşüşün önümüzdeki yıllarda da devam ederek pazar büyümesini daha da etkilemesi bekleniyor.
- Üreticilerin Karbon Nötr Olma Taahhüdü: Önde gelen otomobil üreticilerinin neredeyse tamamı yakın gelecekte karbon nötr olma sözü verdi. Fosil yakıtla çalışan araç üretimini durdurmayı ve tüm ürün portföylerini elektriklendirmeyi planlıyorlar. Örneğin, Şubat 2021’de Ford Motors Company, Avrupa bölümünün yakında fosil yakıtla çalışan araç üretimini aşamalı olarak durduracağını ve 2026 yılına kadar Ford’un yalnızca elektrikli ve fişli hibrit elektrikli araçlar sunacağını duyurdu. Ayrıca 2030 yılına kadar tüm binek araçlar sadece batarya ile çalışacak. Bu nedenle, otomobil üreticilerinin hızlı elektrifikasyona odaklanmasının tahmin dönemi boyunca pazar büyümesini artırması bekleniyor.
Pazarın büyümesini etkileyen gerek kamu gerekse de özel sektör tarafında pek çok olumlu gelişme yaşanırken bir diğer yandan küresel çip tedarik sorunu burada da en büyük engellerden birisi olarak karşımıza çıkıyor. Yarı iletken çip kıtlığı genel EV üretimini azalttı. Örneğin, Volkswagen, Mercedes-Benz, General Motors ve diğerleri dahil olmak üzere büyük otomobil üreticileri, yeni elektrikli araç üretim hacminde bir düşüşe tanık oldu, bu da yeni elektrikli aracın maliyetinde üreticiler açısından savaşa neden oldu.
Asya Elektrikli Araç Pazarında Lider!
Pazarda oluşan beklentiler ve çip krizi sebebiyle artan rekabet ortamı şimdilik Asya bölgesi ülkelerine yaramış gibi görünüyor. Asya, 2020’de 116,35 milyar ABD doları pazar büyüklüğü ile küresel elektrikli araç pazarına hakim oldu ve önümüzdeki birkaç yıl boyunca konumunu koruması bekleniyor. Çin’de elektrikli araçların yüksek oranda benimsenmesi, pazarın büyümesini hızlandırdı. Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre Çin, 2019’da 1,1 milyon adet olan EV satışlarının 2020’de 1,2 milyon adet EV’ye yükseldiğine tanık oldu. Çin’de yaşanan artışın en büyük sebepleri ise; Global CO2 gazı salınımı konusunda açık ara lider olmaları ve açık havada bile şehirlerin ciddi oranda yaşanmaz hale gelmesi, yüzde yüz yerli üretim ile araçların ve enerji kaynaklarının maliyet avantajı ile hükümet tarafından sağlanan teşvik ortamı ile uygulanan politikalar.
Yıllara göre Yeni Kayıt Edilen Elektrikli Araç Miktarı, AB Ülkeleri
Avrupa, elektrikli mobilite için en hızlı büyüyen pazardır. Yeni EV alımları için artan sayıda hükümet politikası ve teşviki ve katı emisyon normları ve çevresel kaygılar nedeniyle halkın tercihinin elektrikli mobiliteye doğru kaymasıyla, Avrupa’nın dönem boyunca elektrikli araç kullanımlarında %28,3’lük bir artış kaydetmesi bekleniyor. Örneğin, 2020’de Avrupa’daki EV satışları iki kattan fazla artarak toplam yeni EV kayıtları 1,4 milyon adede ulaştı ve bu, diğer tüm ülkelerden daha yüksek. Ayrıca, Almanya, Birleşik Krallık ve diğerleri gibi büyük Avrupa ülkelerindeki yerleşik otomotiv endüstrisinin şarj altyapısının mevcudiyeti ile birleştiğinde, önümüzdeki yıllarda pazar büyümesini daha da artırması bekleniyor.
Kuzey Amerika’nın da önemli bir büyüme oranına tanık olması bekleniyor. ABD’deki önemli EV satışları, pazarın büyümesini sağlıyor. Ek olarak, Kuzey Amerika’daki teknolojik ilerlemenin ve General Motors, Tesla ve diğerleri gibi önde gelen EV üreticilerinin varlığının Kuzey Amerika’daki elektrikli araç pazarını beslemesi ve elektrikli mobilitenin benimsenmesinde bir artışa yol açması bekleniyor.
Orta Doğu Afrika ve Latin Amerika da dahil olmak üzere dünyanın geri kalanının 2028’e kadar önemli bir elektrikli araç dönüşümü yaşaması bekleniyor.
Ülkeler Arasındaki Rekabet Elektrikli Araç Şarj Cihazları ve Bataryalar ile birlikte Tırmanıyor!
Yollarda ne kadar çok elektrikli araç dolaşırsa, geniş EV alımını desteklemek için o kadar fazla kamusal şarj noktasına ihtiyaç duyuluyor. 2022’de dünya çapında 2,7 milyon halka açık şarj noktası vardı. Bunların 900.000’i yıl içinde kuruldu ve bu da 2021’den itibaren %55’lik bir büyüme anlamına geliyor. Hem yavaş şarj hem de hızlı şarj için Çin, 2022’de pazara hakim oldu. Yıl boyunca Çin’de 360 000 yavaş ve yaklaşık 297 000 hızlı şarj noktası kuruldu.
Peki ya Avrupa?
2022’de Avrupa’da halka açık 450.000’den fazla EV şarj cihazı kuruldu. 2025 yılına kadar 1,3 milyon şarj istasyonunun halka açık olacağı ve sayının 2030 yılına kadar 2,9 milyona çıkması bekleniyor. Hollanda, EV şarj altyapısının konuşlandırılmasında başı çekiyor, ardından Fransa ve Almanya geliyor. İtalya ve İspanya da ilk 5’e giriyor ve İspanya’nın kamusal şarj altyapısı 2022’de bir önceki yıla göre %223 büyüyor.
Güle Güle Emisyon!
Elektrikli araçlar, 2022’de toplam olarak yaklaşık 110 TWh elektrik tüketerek bir önceki yıla göre iki katına çıktı. Gelecekte, EV’lerin 2030 yılına kadar küresel elektrik tüketiminin %4’ünden daha azını oluşturacağı tahmin ediliyor.
2022’de elektrikli araç kullanımı dünya çapında 80 MT’dan fazla sera gazı emisyonu tasarrufu sağladı. Büyük şemaya bakıldığında, EV’ler ve ICE arabalarının çevresel etkileri hakkındaki kamuoyu tartışmasının EV’ler lehine döndüğü sonucuna varılabilir.
2030’da EV’lerin kullanılmasının 700 MT CO2 sera gazı emisyonunun önlenmesine yardımcı olabileceği bekleniyor. Teşvik ve taahhütler ile bu sayıyı daha da ileri götürerek 770 MT CO2 seviyesine çıkartmakta mümkün.
Uğur ÖZKES-Ekonomim
İlginizi Çekebilir
EKONOMİ
Geleceğin Uzun Tarihi: Hayaller, Teknoloji ve Gerçeklik Arasında Bir Yolculuk

Yayınlanma:
3 gün önce|
29/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
İnsanlık tarihi, geçmişin izlerini taşırken geleceğe dair umutlar, korkular ve öngörülerle şekillenmiştir. Teknoloji ilerledikçe bu gelecek tahayyülleri daha somut, daha ulaşılabilir ve bir o kadar da kontrol edilebilir hale geldi. Nicole Kobie’nin kaleme aldığı “The Long History of the Future” (Geleceğin Uzun Tarihi), tam da bu noktada devreye giriyor: Geleceğin ne olduğuna, kim tarafından kurgulandığına ve nasıl yönlendirildiğine ışık tutuyor.
Gelecek Fikri Yeni Değil, Ama Daha Güçlü
Kobie, geleceğe dair düşünmenin yeni bir refleks olmadığını vurguluyor. Antik çağlardan bugüne kehanetler, ütopyalar, distopyalar ve bilimkurgu eserleri aracılığıyla insanlar kendi zamanlarını aşan kurgular üretmişlerdir. Ancak asıl dikkat çekici olan, bu kurguların bireylerin değil; hükümetlerin, şirketlerin ve teknoloji elitlerinin elinde birer araç haline gelmesidir.
Silikon Vadisi’nin “Geleceği” Satın Alması
Günümüzde geleceği tanımlayan en güçlü aktörler teknoloji şirketleri. Silikon Vadisi merkezli bu yapılar, yalnızca yeni teknolojiler üretmekle kalmıyor; bu teknolojilerin hayal ettirdiği geleceği de pazarlıyor. Nicole Kobie’ye göre bu “gelecek satışı”, kapitalist sistemin en sofistike manipülasyonlarından biri. Çünkü artık insanlar, daha iyi bir geleceği hayal etmek yerine, sunulan vizyonlara razı olmayı tercih ediyor.
Bilimkurgu ve Politik Gerçeklik
Kobie, bilimkurgu edebiyatının ve filmlerinin yalnızca eğlence değil, politik bir arka plana sahip olduğunu savunuyor. 1984, Brave New World, Black Mirror gibi eserler birer uyarı değil, zamanla “olası senaryolara” dönüşüyor. Bu da gelecek tahayyüllerinin aslında günümüz karar vericileri tarafından birer araç olarak nasıl kullanıldığını ortaya koyuyor.
Teknoloji Tarafsız Değildir
Yazar, teknolojinin asla tarafsız olmadığını açıkça ifade ediyor. Hangi teknolojinin geliştirileceği, kimler için geliştirileceği ve hangi ihtiyaçlara cevap vereceği tamamen ideolojik kararlarla belirleniyor. Yapay zeka, gözetim sistemleri, uzay yolculukları veya dijital ekonomi: Hepsi birer gelecek inşasıdır. Ancak bu gelecek, herkes için eşit derecede ulaşılabilir değil.
Hayal Edilen Gelecek mi, Dayatılan Gelecek mi?
Kitabın temel sorusu şu: Gelecek gerçekten insanlığın ortak aklıyla mı belirleniyor, yoksa güçlülerin çıkarına göre mi kurgulanıyor?
Nicole Kobie’nin cevabı net: Bugün bize “ilerleme” adı altında sunulan çoğu şey, belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet eden bir gelecek tasarımıdır. Bu tasarım, medya yoluyla yaygınlaştırılır, teknolojiyle pazarlanır ve politikalarla meşrulaştırılır.
Geleceği Kimin İçin Tasarlıyoruz?
“Geleceğin Uzun Tarihi”, sadece teknolojiye veya inovasyona değil, bu olguların arkasındaki güç ilişkilerine dikkat çeken önemli bir eser. Nicole Kobie, okura şu çağrıyı yapıyor:
“Geleceği başkalarının kurgulamasına izin vermeyin.”
Çünkü bir toplumun geleceği, ancak kolektif akıl ve etik bir vizyonla kurgulandığında adil ve sürdürülebilir olabilir. Aksi halde geleceğimiz, geçmişin hatalarına benzeyen ama daha sofistike bir kabusa dönüşebilir.
GÜNCEL
Altyapının beş farklı geleceği: 2100’e kadar neleri hayata geçireceğiz?

Yayınlanma:
4 gün önce|
28/06/2025Yazan:
BankaVitrini
Altyapı, insanlığın doğayı ve dünyayı kontrol etme çabasını yüzyıllardır şekillendiren bir kavramın somut yansımasıdır. Bugünün ekonomisini canlandırmak ve gezegenin sınırları içinde geleceğin ihtiyaçlarını karşılamak için, dayanıklı ve sürdürülebilir altyapılar geliştirmeliyiz.
Mevcut altyapılar, büyük ölçüde fosil yakıtlar üzerine inşa edilmiştir; bu sistemler iklim aşırılıklarına karşı yeterince donanımlı değildir, ayrıca malzeme kıtlıkları ve yüksek karbon yoğunluğu sorunlarıyla karşı karşıyadır.
Küresel ölçekte, inşaat sektörü 2050’ye kadar karbon salımını sıfırlama hedefi doğrultusunda ilerlememektedir. Bazı bölgeler, aşırı inşa edilmiş fosil yakıt temelli altyapının mirasıyla yüzleşmektedir. Bu yapıların korunması ya da yenilenmesi mümkün değildir. Öte yandan, bazı bölgelerde ise hâlâ temel altyapı eksikliği yaşanmaktadır. Hangi koşulda olursa olsun, altyapının çökmesi felaketle sonuçlanır.
Karar vericiler ve planlamacılar, altyapının yeni koşullara geçişiyle ilgili bir dizi kritik stratejik sorunla karşı karşıya. Altyapının genel kırılganlığı çeşitli şekillerde kendini gösteriyor:
– Gecikmiş uyum
Kritik altyapılar, iklim değişikliğine uyum sağlama konusunda yavaş ilerliyor. Yatırımlar ve varlıklar üzerindeki fiziksel riskler çoğu zaman hafife alınıyor ve bu da 2050’ye kadar değer kaybının yüzde 50’ye kadar ulaşmasına yol açabilir. Öte yandan, güvenli inşaat alanları giderek azalıyor; bu da yüksek riskli bölgelerden kademeli bir geri çekilmeye neden oluyor.
– Toplumsal beklentiler
Toplum, giderek daha fazla dönüştürücü, erişilebilir, kapsayıcı, sağlıklı ve güvenilir kamu altyapısı talep ediyor. Ancak su gibi temel hizmetlerin metalaştırılması, demiryolu ve otoyolların kötüleşmesi, artan enerji fiyatları ve inşaat işçileri için sıcaklık kaynaklı sağlık riskleri, toplumsal dayanıklılığı zayıflatıyor. Temel altyapılar hâlâ sigortalanabilir durumda olsa da dönüşümün mali yükü orantısız şekilde yoksul kesimlerin omzuna binebilir.
– Finansal kaynaklar için rekabet
Altyapı yatırımlarındaki açık giderek büyüyor, çünkü daha fazla fon savunma ve yapay zekâ gibi alanlara yönlendiriliyor. Bu arada, ertelenen bakım maliyetleri artıyor ve yaşlanan altyapılar giderek daha güvensiz hale geliyor.
– Stratejik malzeme kıtlıkları
Stratejik malzeme eksiklikleri, karbonsuzlaşma çabalarını yavaşlatabilir. Güneş panelleri, rüzgâr türbinleri ve bataryalar her 15 ila 25 yılda bir değiştirilmek zorunda; bu da kritik kaynaklar üzerindeki baskıyı artırıyor. Aynı zamanda, aşırı hava olaylarına ve siber saldırılara karşı dayanıklı altyapılar inşa etme ihtiyacı ile inşaatın çevresel etkisini azaltma zorunluluğu arasında artan bir gerilim söz konusu.
Bu soruların nasıl ele alınacağı birçok değişkene bağlı. Ancak geleceğe hazırlanmak adına, 2100’e kadar küresel altyapıya ilişkin beş senaryo, potansiyel gelişmeleri öngörmek ve bağlama özgü öncelikleri belirlemek açısından önemli içgörüler sunabilir.
2100’e kadar 5 küresel altyapı senaryosu
1. Döngüsel ve iklime dayanıklı “teknosfer”
“Teknosfer”, insan eliyle üretilmiş tüm yapılar, sistemler ve malzemelerin toplam kütlesini ifade eder; binalardan yollara, makinelerden atıklara kadar her şeyi kapsar. Günümüzde teknosferin toplam ağırlığı, Dünya üzerindeki tüm canlı organizmaların toplam ağırlığını aşmış durumdadır. Bu durum, modern uygarlığın ne denli büyük bir maddesel ayak izine sahip olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu devasa ölçek, beraberinde gelen yüksek bakım maliyetleri ve azalan kaynaklarla birleştiğinde, kaynak açısından yoksul ve demografik olarak durağan ülkeleri inşa edilmiş çevresini sınırlı bir stok olarak değerlendirmeye yöneltiyor. Yeni yapılar inşa etmek yerine, mevcut binalar ve altyapılar yeniden kullanılıyor, onarılıyor, farklı amaçlarla değerlendiriliyor, yükseltiliyor ve geri dönüştürülüyor. Arazi tüketimi ve doğal (işlenmemiş) malzeme kullanımının dönemi sona eriyor.
Bu bağlamda, hızlı yenileme döngüleri ve dinamik bir ikinci el yapı malzemesi pazarı ortaya çıkıyor. Yerel (yerli) mimari yani belirli bir bölgeye ya da kültüre özgü geleneksel yapı stilleri hem düşük hem de yüksek teknolojili inşaat teknikleriyle bir araya gelerek, enerjiye veya makinaya dayanmayan, fiziksel prensiplere dayalı pasif tasarım özellikleriyle birleşiyor. Bu sayede, kurak bölgelerden taşkın riski altındaki alanlara kadar uzanan geniş bir coğrafyada, aşırı sıcağa ve sellere dayanıklı yapılar geliştiriliyor.
2. Kıtalararası paylaşılan mega altyapılar
Enerji ve dijital dönüşümleri desteklemek amacıyla büyük bir inşaat patlaması yaşanıyor. Hızla büyüyen bölgeler, maliyetleri düşürmek ve projelerin teslimat süresini hızlandırmak için büyük ölçekli altyapı projelerinde işbirliği yapıyor.
Yenilenebilir enerji, güneşin ve rüzgârın en bol olduğu bölgelerde üretiliyor; bu enerji, uzun mesafeli bağlantılı şebekeler ve deniz altı kabloları yoluyla dağıtılıyor. Bu ağlar, doğu ve batı saat dilimlerini birbirine bağlayarak, gece ve gündüz arasında enerji arzının dengelenmesini sağlıyor.
Aynı zamanda, uzun mesafeli su ağları, yelkenli kargo filoları ve kıtalararası demiryolları, kaynakların verimli dağıtımını ve düşük karbonlu ulaşımı destekliyor.
3. Sanal ve silahlandırılmış altyapı
Bu senaryoda veri, şehirler ve altyapı üzerinde şirketler egemenlik kurar. Özel sektör kontrolüne doğru kayış, düzenlemelerin gevşetildiği, bireyselleşmiş ve tamamen içine çekici (immersive) dijital ortamların yaygınlaştığı bir yapıya yol açar.
Bu bağlamda madencilik faaliyetleri uzaya, Arktik bölgelere ve okyanus derinliklerine kadar genişler. Mekânsal ve kentsel planlama yapay zekâ tarafından yürütülür, tasarım süreçleri otomatik hale gelir ve inşaatlar, robotlar tarafından gerçekleştirilir.
Altyapılar, sensörler ve veri toplayan malzemelerle donatılmıştır; bu da hem öngörüye dayalı bakım hem de sürekli gözetim sağlar. Bu arada, varlıklı kesim yapay, korunaklı adalara çekilir. Dört günlük çalışma haftası benimsenmiş ve veri vergilendirmesiyle kamuya yeni gelir kaynakları oluşturulmuştur. Ancak bu düzenin bazı kırılganlıkları da vardır: elektrik kesintileri, siber saldırılar, dijital sistem arızaları ya da kötü niyetli dijital ele geçirme olayları toplumu savunmasız bırakabilir.
Enerjiye ve stratejik kaynaklara olan talebin hızla artmasıyla birlikte, altyapı ve siber güvenlik alanlarında yeni bir pazar hızla gelişir.
4. Atıl kalmış ve karbona bağımlı altyapı
Karbon salımını azaltma hedefinin başarısız olması ve bakımın ertelenmesi, atıl varlıklara ve fosil yakıtlara bağımlı altyapılara yol açar. Bu durum sadece altyapının değer kaybıyla sınırlı kalmaz; bu kayıp emeklilik fonlarından yatırım portföylerine, işçilere, tedarikçilere ve sosyal yardımlardan faydalanan kesimlere kadar sistemik olarak yayılır.
Karbon yakalama, depolama ve kullanma teknolojileri ile jeomühendislik çözümleri, emisyonları kontrol altına almak için geçici önlemler olarak öne sürülür. Ancak giderek artan karbon fiyatları ve iklim değişikliğinin fiziksel etkileri, ekonomik kayıplara yol açar ve bu bedelin büyük kısmı devletler ve gelecek nesiller tarafından ödenir.
5. Merkeziyetsiz mikro altyapı
Tek bir enerji piyasasının işlememesi, kıtalar arası planlamayı sekteye uğratır. Bunun sonucunda, yerel düzeyde altyapı yönetimi, belediyeler, küçük ve orta ölçekli işletmeler, yurttaş kooperatifleri ve kentsel mahalleler tarafından yürütülmeye başlar. Bölgesel kaynaklar ve insan becerileri, enerji hücrelerine ya da biyogaz adalarına dönüştürülür; bu sistemler şebekeye bağlı veya bağımsız olabilir. Bu yapı, akranlar arası (peer-to-peer) enerji ticaretini ve kapalı döngüde kendi kendine yeten sistemleri teşvik eder.
Ancak bu yaklaşım, yüksek enerji tüketen endüstrileri veya veri merkezlerini destekleyecek ölçeğe sahip değildir. Kaynak paylaşımı için belirlenmiş ortak kurallara bağlı olarak, bazı bölgeler işbirliği yaparak gelişir. Diğerleri ise içine kapanır ya da kaynak rekabetine girer.
Bir noktada bir şeyden vazgeçilmeli
Altyapı, insanlığın yüzyıllardır süregelen doğa ve dünya üzerinde egemen olma anlayışını yansıtır. Ancak günümüzde çağrı, insan yapımı çevreyi korumak için doğa ve toplumla birlikte hareket etmeye yönelmiştir. Gelecek büyük olasılıkla, altyapının geleceğine dair öngörülen senaryoların bir bileşimini içerecektir. Bu kombinasyonun niteliği; mevcut yapı stoğunun büyüklüğüne, çevresel bozulmaların şiddetine, enerji ve malzemelerin döngüselliği ile erişilebilirliğine, yapay zekânın güvenilirliğine ve demografik-kentsel değişimlere bağlı olacaktır.
Dünya sınırlı bir gezegen olduğundan, aşağıdaki önlemler tüm senaryolarda kayıpsız (no-regret) stratejiler olarak öne çıkar: Önceliklerin net biçimde belirlenmesi, kritik varlıkların korunması, bozulmalara uyum sağlamak için büyük ölçekli yatırımlar, paydaşlar arasında güven inşası, faydanın adil paylaşımı ve toplumsal katkı, kaynak tasarrufu ve kolektif kullanım, doğal ekosistemlerin yeniden canlandırılması, gri (mühendislik temelli), yeşil (doğaya dayalı) ve davranışsal çözümlerin uygun maliyetli bileşimleri…
Yeni altyapı türleri ortaya çıkabilir: Enerji, tohum ve temel ihtiyaç maddeleri için depolama alanları; acil durum müdahale ve erken uyarı sistemleri; doğaya geri kazandırma (rewilding), biyomimikri ve jeomimikri gibi doğadan ilham alan çözümler ile az inşaat gerektiren veya hiç inşa gerektirmeyen uygulamalar…
Her durumda, kaynaklar ve ekosistemler şu yollarla korunmalıdır: Yeni yapıların inşa edilmemesi, mevcut yapıların sökülmesi, yeniden kullanılması, basitleştirilmesi, küçültülmesi, ortaklaştırılması, telafi edilmesi ya da merkezileştirilmesi. Altyapı dönüşümünü desteklemek ve iklim zararlarını en aza indirmek için, hükümetler hayati altyapı projelerine doğrudan destek vermeli ve bu projeleri önceden planlayarak büyük ölçekli özel yatırımları da sürece dahil etmelidir.
Bu, şu yollarla sağlanabilir: Devlet yardımları ve kamu alımı reformları, eğitim programları, daha düşük iskonto oranları ya da sabit alım tarifeleri gibi risk azaltıcı araçlar, stratejik ortaklıklar, uzun vadeli dayanıklılık planları, gelecek fonları ve stratejik öngörü sistemleri…
Tercih edilen yatırımlar, uzun vadeli iklim savunması açısından etkin ve verimli olmalı; hem bugünün hem de geleceğin ihtiyaçlarına fayda sağlamalıdır.
Pascale Junker – WEF
Erol Taşdelen
Türkiye’de Sıfır Atık Hibe Programı: 6.3 Milyon Avroluk Fırsat

Yayınlanma:
5 gün önce|
27/06/2025Yazan:
Erol Taşdelen
♻️ Türkiye, çevresel sürdürülebilirliği güçlendirmeye yönelik yeni bir adım atıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen ve toplam 6.300.000 Avro bütçeye sahip olan Sıfır Atık Hibe Programı, yerel düzeyde atık oluşumunu azaltmayı, kaynak verimliliğini artırmayı ve karbon salımını minimuma indirmeyi amaçlıyor.
🌍 Programın Amacı
Giderek büyüyen çevresel sorunlar karşısında, Sıfır Atık Hibe Programı şu hedeflere odaklanıyor:
-
Karbon salımının azaltılması
-
Atık oluşumunun önlenmesi
-
Sıfır atık yaklaşımının yaygınlaştırılması
Bu hedefler, sadece çevreye duyarlı politikaların hayata geçirilmesiyle sınırlı değil. Aynı zamanda yerel yönetimlerin ve toplumun farklı katmanlarının bu dönüşüme aktif şekilde dahil edilmesi hedefleniyor.
🎯 Öncelikli Alanlar
Programın odaklandığı başlıca öncelikler şu şekilde sıralanıyor:
-
Yerel yönetimlerin altyapı ve kurumsal kapasitesini geliştirmek
-
Sıfır atık uygulamalarının farklı sektörlerle entegre şekilde yaygınlaştırılması
-
Atık yönetim planlarının hazırlanması ve karar destek araçlarının geliştirilmesi
-
Kaynak verimliliği, geri dönüşüm ve yeniden kullanım konularında farkındalık yaratılması
Bu sayede hem çevresel fayda sağlanması hem de döngüsel ekonomiye geçişin hızlandırılması amaçlanıyor.
👥 Kimler Başvurabilir?
Hibe programı, aşağıdaki kurumları hedef kitle olarak belirlemiştir:
-
Belediyeler
-
İl özel idareleri
-
Katı atık yönetim birlikleri
Bu kurumların hazırlayacakları projeler, yerel düzeyde sıfır atık stratejilerinin etkin biçimde uygulanmasına katkı sağlayacaktır.
📅 Başvuru Takvimi
Program kapsamında proje fikirleri için ön tekliflerin son başvuru tarihi:
🗓 15 Eylül 2025
Başvuruların çevresel etki, uygulanabilirlik, sürdürülebilirlik ve ortaklık yapısı gibi kriterler doğrultusunda değerlendirileceği öngörülmektedir.
🔍 Detaylı Bilgi ve Başvuru
Başvuru rehberi ve ayrıntılı bilgiye Avrupa Komisyonu’nun resmi web sitesi üzerinden ulaşmak mümkündür:
➡️ https://ec.europa.eu → Funding → Call for Proposals → Zero Waste Grant Programme (ZWGP)
♻️ Neden Önemli?
Türkiye’de sıfır atık vizyonu, yalnızca çevre koruma politikası değil; aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın, ekonomik verimliliğin ve sosyal bilinçlenmenin de önemli bir parçası haline gelmiştir. Bu program, kaynakların daha verimli kullanılmasını ve atıkların ekonomik değer zincirine tekrar kazandırılmasını teşvik ederek hem çevresel hem de finansal anlamda katma değer yaratacaktır.
FARK YARATANLAR
FARK YARATANLAR
KATEGORİ
- ALTIN – DÖVİZ – KRIPTO PARA (851)
- BANKA ANALİZLERİ (140)
- BANKA HABERLERİ (3.152)
- BASINDA BİZ (60)
- BORSA (455)
- CEO PERFORMANSLARI (36)
- EKONOMİ (2.857)
- GÜNCEL (3.263)
- GÜNDEM (3.213)
- RÖPORTAJLAR (48)
- SİGORTA (133)
- ŞİRKETLER (2.261)
- SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK (479)
- VİDEO Vitrini (19)
- YAZARLAR (1.072)
- Ali Coşkun (27)
- Arif Öztan (7)
- Ayşe Muzaffer Sunguroğlu (7)
- ChatGPT (26)
- Dr. Abbas Karakaya (65)
- Erden Armağan Er (45)
- Erol Taşdelen (575)
- Gizem Taşdelen (7)
- Gülbeyaz Gergün (64)
- Kemal Emirhan Mendi (1)
- Murat Şenol (26)
- Mustafa Akpınar (42)
- Onur ÇELİK (37)
- Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz (80)
- Serhat Can (8)
- Süleyman Çembertaş (17)
- Tungay Dere (18)
- Uğur Durak (33)
- Zuhal KARABULUT (5)
YAZARLAR

Eşit İşe Eşit Ücret: Adalet mi, Safsata mı?

Altın ‘borç çağında’ yeni para: Güven, itibari para sistemini terk ediyor!

MERKEZİ YÖNETİMİN 2025 MAYIS AYI GELİR GİDER ANALİZİ

DOĞALGAZA ZAM GELDİ

Borsa İstanbul: Ankara’dan abim gelmiş evde bir ‘bayram’ havası…

Maddi Duran Varlıkların Değerlemesi

İş Bankası’ndan dijital tahvil ihracı

Dolandırıcılık Davasında Şok Rapor: Banka Kusurlu!

DENİZBANK: Bir GMY istifası daha!

İsrail İran’a Neden Saldırdı?

Firma Finans Bilinci Neden Stratejik Bir Güçtür?

Finansın En Önemli 10 Formülü ve Önemi

Firmanızı Kurtaracak Bilmeniz Gereken 10 Finansal Formül

SÖZCÜ: Bankalar 12 milyarlık borç sattı
- TEMMUZ AYI KİRA ARTIŞ ORANI 2025: Kira zammı (TEFE-ÜFE) ne zaman açıklanacak? Ev sahipleri ve kiracılar için kritik tarih! 02/07/2025
- AJet Suriye uçuşlarına başladı! 01/07/2025
- Son dakika: Süper Loto çekilişi sonuçları belli oldu! 1 Temmuz 2025 Salı akşamı Süper Loto bilet sonucu sorgulama ekranı! 01/07/2025
- SON DAKİKA HABERİ... EPDK doğal gazda temmuz tarifesini açıkladı 01/07/2025
- Bakan Bolat, Tataristan Reisi Minnihanov ile görüştü 01/07/2025
- SON DAKİKA | Borsa günü yükselişle tamamladı 01/07/2025
- Ordu’da 2025 fındık rekoltesi için saha çalışmaları başladı 01/07/2025
- Trump: İsrail, Gazze'de 60 günlük ateşkes için gerekli şartları kabul etti 02/07/2025
- Çin'den AB'ye çağrı 02/07/2025
- Ekonomi ve siyaset gündemi - 2 Temmuz 2025 02/07/2025
- Resmi Gazete'de bugün (02.07.2025) 01/07/2025
- Trump: Faizi üç puan indirmemesinin maliyeti 1 trilyon dolar 01/07/2025
- Doğalgaza zam yapıldı 01/07/2025
- ABD'de dış yardımlar Dışişleri Bakanlığı'na devredildi 01/07/2025
ALTIN – DÖVİZ
BORSA
KRIPTO PARA PİYASASI
Popüler
-
GÜNDEM4 yıl önce
Sedat Peker’in bahsettiği otel: Günlüğü 106 bin TL
-
GÜNCEL2 yıl önce
Zara Ve Mango’ya Üretim Yapın Tekstil Devi Konkordato Talep Etti
-
BANKA HABERLERİ2 yıl önce
TCMB Başkanı için ismi geçen GAYE ERKAN First Republic Bank’tan ayrılma süreci
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
AKBANK çöktü : Dijital Bankacılık sorumlusu GMY CİVELEK ortada yok!
-
BANKA HABERLERİ4 yıl önce
HSBC terbiyesizliği : “Sabancı alana “AKBANK bedava”
-
BANKA ANALİZLERİ3 yıl önce
YILIN İLK YARISINDA İŞBANK RAKİPSİZ LİDER AKBANK SONUNCU SIRADAN KURTULAMIYOR
-
GÜNDEM2 yıl önce
Bankacılığı bırakıp eskortluk yapmaya başladı: Haftalık kazancı dudak uçuklattı